HİSSE-18

HİSSE-18

Bediüzzaman Said Nursi, ziyaretine gelen muallimlerle çok fazla alâkadar olurdu.

 

Bayram Yüksel anlatıyor:

“Üstadımız, muallimler ziyarete geldiklerinde onlarla çok fazla alâkadar olurdu.

‘Şu zamanın dindar bir muallimine, eski zamanın velileri nazarı ile bakıyorum… Muallimin iyisi çok iyi, fenası da çok fena. Çünkü masum çocuklar muallimlerine çok dikkat ederler, âdeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürse iyiyi de fenayı da çekerler. Muallimin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Muallimler için ortası yoktur, ya âlay-ı illiyyinde veya esfel-i safilindedirler’ derdi.

“Onun için dindar muallimlere çok ehemmiyet veriyordu… Muallimlere ders verirken merhum Hasan Feyzi, Mustafa Sungur, Abdurrahman Yüksel gibi zatları misâl verirdi ve ‘Sizleri de onlar gibi kabul ettim’ derdi. Hem, ‘Mustafa Sungur’un okuması mânâ-yı ismîden mânâ-yı harfî hükmüne geçti, onun okuması maarif-i İlâhî hükmüne geçti’ derdi.”(Son Şahitler, C. 3, s. 60)

*******************   

ÇOK İBRETLİK BİR HATIRA


Bediüzzaman Said Nursi’yi Eskişehir hapishanesinde ziyaret eden stajyer avukat Kemal Taner anlatıyor:

“Hapishaneye yanına görüşmeye gitmiştim. Namazı yeni kılmış, tesbih çekiyordu. Elini öptükten sonra kendilerine dedim ki: ‘Efendim, size birçok keramet gösterir, diyorlar. Halbuki ben sizden herhangi bir harikal hal ve vezayit görmedim. Eğer böyle birşey gösteriyorsanız, bana da gösterin, meselâ şu elinizdeki tesbih kendi kendine yürüsün.’

“Bediüzzaman tebessüm etti. Bana temsilî şu hikâyeyi anlattı:

“Bir adamın çok sevdiği, sevimli, sevgili bir tek oğlu varmış. Adam bu kıymetli yavrusuna, çok değerli bir hediye almak için, kuyumcu dükkânına götürmüş, Çok çeşitli elmas ve mücevherattan hangisini beğenir ve isterse oğluna alacakmış.

“Mücevherat dükkânında, kuyumcu adam, dükkânı süslemek için; tavana, çok çeşitli renklerde, kırmızı, yeşil, mavi, mor, pembe, sarı her renkte büyük balonlar asmış. Çocuk dükkâna girince mütemadiyen tavandaki balonlara bakarak, ‘Baba ben bu balonlardan isterim’ diye tutturmuş, başlamış ağlamaya. Adam, ‘Oğlum, ben sana çok pahalı ve kıymetli, elmas, mücevher alacağım’ diyormuş, Çocuk ise, ‘Ben balon isterim’ diye ağlayıp duruyormuş. Bu misali bana anlatan Bediüzzaman, sözlerine devamla:

“Ben Kur’ân’ın elmas ve mücevherat dükkânının bekçisiyim, dellalıyım. Ben baloncu değilim. Benim dükkânımda, benim pazarımda, Kur’ân’ın ebedi ve ölümsüz elmasları var. Ben bunlarla meşgulüm. Ben Kur’ân nurunu ilân ediyorum, balonculuk yapmıyorum’ dedi.

“Bediüzzaman’ın ne demek istediğini anlamıştım, yaptığım hareketten dolayı mahçup olmuştum.”

***************

Bayram Yüksel anlatıyor:


“1961’de Mustafa Polat’la merhum Hasan Basri Çantay’ı ziyarete gitmiştik. Mustafa Polat; Neden Üstad tarzında eser yazmadınız?” diye sordu. O da;
“Kardeşim, sizler Üstadın nasıl bir insan olduğunu bilmiyorsunuz. Kimse Üstadla mukayese edilemez. Onun kulağına üfleyen vardı. Onun fiş takacağı yeri vardı. Bizim fiş takacak yerimiz yok.”

“Kardeşim, sizi tebrik ederim. Bizler Üstadın sayesinde müellif olduk. Bizler korkumuzdan ne eser yazabiliyorduk ve ne de kimseye anlatabiliyorduk. Üstad Hazretleri Risale-i Nurları te’lif etmeye başladı; hem Türkiye’de okuma çığırı açtı, hem de hapishanelerde dayak, kelepçe, açlık, susuzluk her zulme tahammül etti. Fakat onun ihlâsı, onun şefkati, onun merhameti, onun tevazuu, onun şecaati ve kahramanlığı her şeye galip geldi.”

*************  

Son Şahitlerden Dr. Tahir Barçın anlatıyor:


(1906’da Ermenek’te doğdu. Emirdağ’da Bediüzzaman’ın doktorluğunu yaptı. 11 Mayıs 1978’de İstanbul’da Allah’ın rahmetine kavuştu.)

Bir Hıdırellez günü Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ve Emirdağlı talebeleri ile beraber kıra gittik. Emirdağ yakınlarındaki bir yüksek tepeye çıktık.

“Üstad, o tepede, vefatından bahsetti. ‘Ben ölürsem ne yaparsınız?’ deyince Mehmet Çalışkan: ‘Burada Hacı Yusuf Dede vardır, sizi oraya, o zatın yanına defnederiz!’ dedi. Üstad cevaben:

Ben öldükten sonra yerimin belli olmamasını istiyorum
“Yok, beni Ispartalılar isterlerse onlara verin. Hem ben öldükten sonra yerimin belli olmamasını istiyorum. Çünkü türbeye gelenler kimi ekmek asacak, kimi ip bağlayacak, kimisi de benden dilekte bulunacak. Beni kabrimde rahatsız edecekler. Şimdi birisi gelip de elimi öpmek istese, bana tokat vurmak gibi oluyor. Hiç böyle şeyleri istemiyorum. Mezarımın bilinmemesini istiyorum…’

“Daha sonraki cereyan eden hâdiseler malum… Zulmettiler ona, onlar zulmetti, fakat Cenab-ı Hak Üstad’ın duasını kabul etti…

*********************   

Abdullah Gayretlioğlu anlatıyor:

Bir gün Zübeyir [Gündüzalp], ortasından kırılmış bir kaşık getirdi. Bu kaşığı tamir etmem için Üstad göndermişti.

Kaşık alüminyum olduğu için kaynak tutmuyordu. Kolayından gidip, on kuruşa bir çay kaşığı aldım, bunu Üstada götürdüm.

Üstad bana, “Kardaşım sen bilmiyor musun? Bu kaşık benim kırk yıllık arkadaşımdır” dedi.

Bu defa çaresiz tekrar dükkâna gelip, küçük bir sac keserek kıvırdım ve kaşığın içine geçirip iyice sıkıştırdım. Sağlamlaşınca götürüp Üstada verdim. Çok memnun oldu ve bu tamirat için bana yirmi beş kuruş verdi. (Son Şahitler, 3:140)

***************** 

 

CİĞERCİ ;

 

Neyzen Tevfik, ciğercinin önünden geçerken, parası olmadığı halde içeri dalar ve iki porsiyon ciğeri  götürür, sonra garsonu çağırarak parasının olmadığını, sonra vereceğini söyler. Şef garson kabul  etmez, ya parayı verirsiniz ya da bu gün bulaşıkları siz yıkarsınız der. Neyzen : “Öyleyse arka sokakta bir dostum var, bir pusula yazayım ona götürün parasını o verir” der. Şef garson : “Tamam ben giderim” Şef garson : “Efendim, bu pusulayı size Neyzen bey gönderdiler” der.  Neyzenin dostu, pusulayı okuyunca tebessüm eder ve kaç porsiyon ciğer yediğini sorar. Garson : “İki porsiyon efendim” der Dost : Üç porsiyon parası vererek “Bir porsiyon daha yesin” der. Şef garson meraklanmıştır, “efendim para önemli değil bizde karşılarız yeter ki pusulada ne yazdığını  söyleyin. Dost pusulayı uzatır. İki satır yazı vardır.

 

“Dağladı ciğerci ciğerimin yarasını Ciğerparem veriver ciğercinin parasını”

************** 

#YIL 1917…

Bir İngiliz general Irak’ta yardımcıları ile arazide gezinirken  bir çobana rastladı.

Çevirmen aracılığıyla çobana:

”Eğer sürüdeki köpeğini öldürürse ona yüz sterlin vereceğini söyledi.

Doğaldır ki, çoban için köpek çok değerlidir, sürüyü sevk ve idare eder. Kurtlara ve öteki yabani hayvanlara ve art niyetli insanlara karşı onları korur.

Ama teklif edilen para da çok büyüktür. Çoban köpeği yakalayıp, generalin önünde keser.

General bu kez de çobana; “köpeğin derisini yüzersen yüz sterlin daha veririm” dedi. Çoban köpeğin derisini yüzdü.

General çobana; köpeği parçalara bölersen bir yüz sterlin daha veririm, dedi. Çoban onu da yaptı. General parayı verip oradan ayrıldı.

Çoban generalin arkasından seslendi:

“Yüz sterlin daha verirsen köpeği yerim.”

General;

“Asla… Ben sizin değer verdikleriniz hakkındaki karakterinizi öğrenmek istedim. Sen para için, yoldaşın, yardımcın ve senin için çok değerli olan köpeğini kestin, yüzdün ve parçaladın. Eğer bir yüz sterlin daha verseydim, yiyecektin de. Benim, ihtiyaç duyduğum ve öğrenmek istediğim bu karakterdi.”

Sonra yanındakilere dönerek;

“Bir ülkede bu karakterde insanlar fazla olduğu müddetçe asla korkmayın” dedi.  Parayı verir her şeyi yaptırırsınız.

Çoban ve köpek işbirliği içinde idi.

Çoban çıkarı için birlikte görevli olduğu arkadaşını yok etti.

Bir toplumda bu tür kişiler çoksa, o toplumda birlik ve dayanışma  kolaylıkla ortadan kaldırılabilir. Çıkarcılar dostlarına her zaman ihanet edebilir.

Para her şeyi çözer!” diyorsa bir insan, “Ben para için her şeyi yaparım!” demek istiyordur. Para her şeyi çözmez, para her kapıyı açmaz. Para sadece para için yaşayanların kapısını açar.

 

Şimdi bir düşünün bakalım bu ülkedeki onlarca yabancı vakıf burada ne yapıyor ve gazetecisinden akademisyene kimleri niye fonluyor?

*****************  

Ingilizler,Aldulhamid han varken Çanakkale’ye saldırmadılar.

önce Sultan’a rüşvet teklif ettiler. Etrafın kuşatıldı. Yalnızsın dediler.

Sonra,bunu gezi benzeri 31 mart vakaası ile ispatladılar.

Diktatör,kızıl sultan diyerek indirdiler.

Çanakkale savaşı,Osmanlı evladlarının toprağa gömülme projesidir.

Akabinde dünya savaşına dahil olduk.

Yunan çeteler, Ingiliz talimatıyla girdikleri köylerde beşikteki ve  kadınların karınlarındaki bebeklere kadar saldırdılar.

Kadınlara tecavüz ettiler.

Eskiler izansız birisine kızdıklarında yunan dölü derler.

Tarihin tekerrür etmemesini istiyorsak asıl biz akıllı olmalıyız.  Fevzi Srl

**************  

İmam-ı Azam ın oğlu Hammad’ın bir oğlu vardı İsmail…

    İbni Hallikan, bu İsmail’in dedesinden anlattığı bir hatırasını şöyle nakleder kitabında. İsmail der ki:

   – Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’e hürmetsizlik etmekten çekinmeyen saygısız bir komşumuz vardı. İki katırının birine Ebu Bekir, ötekine de Ömer adını koymuştu. Ahırında bunları tımar ederken ‘Ebu Bekir şöyle dur, Ömer şuraya çekil..’ diye yüksek sesle söylenir, bizi rahatsız ederdi. Dedem de bizlere hep sabır tavsiye eder:

– Sakın tartışmaya girmeyin, Ebu Bekir ve Ömer sizin korumanıza ihtiyaç duymayacak kadar büyük insanlardır, onlar kendilerini korurlar, diyerek bizleri tartışmadan hep uzak tutardı.

 Bir gün koşa koşa gelen biri dedeme dedi ki

– Katırlarına Ebu Bekir, Ömer adını koyan adamı bir katırı teperek öldürmüş, cesedi ahırdaymış şimdi!. Dedem de dedi ki:

– Gidin bakın mutlaka Ömer tepelemiştir onu. Ebu Bekir affeder ama Ömer kolay kolay affetmez adaletini uygular! Gerçekten de gidenler haber getirdiler.

– Ömer tepelemiş, cesedi orada yatmaktadır. Dedem bizi tekrar ikaz etti:

– Sakın böyle öfkeli kimselerle tartışmaya girmeyin. Büyüklere saygısızlık edenler sonunda karşılığını görürler. Sizin karşılık vermenize gerek kalmaz!

******************  

CAHİL HER ŞEYİ BİLENDİR*

 

?Eski Mısır devlet başkanı “Enver Sedat”ı suikast sonucunda öldüren adama hakim sorar:

“Neden öldürdün?”

Katil: “Çünkü laikti”

Hakim: “Laik ne demek?”

Katil: “Bilmiyorum!!”

 

?Mısır’ın en iyi edebiyat adamlarından “Necip Mahfuz”u öldürmeye çalışıp başarısız olan sanığa hakim sorar:

“Neden vurdun?”

Sanık: “Sokak çocuklarının hayalleri adlı kitabı yazdığı için”

Hakim: “Peki sokak çocuklarının hayallerini okudun mu?”

Sanık: “Hayır!!”

 

Hakim, yazar “Faraç Foda”yı öldüren üç teröriste sorar:

“Neden Faraç Foda’ya suikast düzenleyip öldürdünüz?

“Suçlular: “Çünkü kafir”

Hakim: “Onun kafir olduğunu nereden anladınız?”

Suçlular: “Onun kitabından”

Hakim: “Hangi kitabından anladınız onun kafir olduğunu?”

Suçlular: “Biz okuma yazma bilmiyoruz”

“Her kötülüğün anası her dönemde?CEHALET olmuştur!”

MEHMET ÖZÇELİK

6-5-2022




HİSSE-17

HİSSE-17
VEFA HAZRETLERİ
İstanbul’un Vefa semtine adı verilen Şeyh Vefa, Fatih devrinin büyük alimlerinden ve evliyasındandı. Akşemseddin, Molla Gürani gibi devrin manevi önderlerinden biriydi. Bu büyük zatın oyun yaşlarındaki bir oğlu kötü bir alışkanlık edinmişti. Ucuna çivi çakılmış bir sopa ile o devirde evlere içme suyu taşıyan sakaların kırbalarını deliyordu. Evcil hayvan derisinden yapılmış su tulumu demek olan kırba, sivri bir madde ile dokunuldu mu kolayca delinecek bir nesneydi. Şeyh Vefa’nın oğlu da bunu yapıyordu. Sakalar, “Bir din ulusunun oğludur, çok sürmez geçer” diye bir müddet dayandılarsa da baktılar vazgeçeceği falan yok, Şeyh Vefa’ya şikayet ettiler. Vefa Hazretleri olanları duyunca hayretler içinde kaldı. Nasıl olur da bunca dikkat ve özenle yetiştirilen, haram lokmadan uzak tutulan bir çocuk böyle bir şey yapardı? Şeyh Vefa sakalara, “Tamam” dedi. Konu anlaşıldı, gereken yapılacak, sizin de zararınız ödenecektir. Önce kendinden işe başladı. “Acaba ben bu çocuğa yanlışlıkla da olsa haram yedirdim mi?” diye düşündü. Bir şey bulamadı. Hanımına sordu; “Sen bu çocuğa hamileyken veya süt verirken haram bir şey yedin mi, çok iyi düşün, bana bildir, yoksa oğlanın sonu kötü” dedi.
Hanım düşündü, taşındı, rüyaya yattı, nihayet bir olay hatırladı. Oğlana hamileyken oturmağa gittiği bir komşu evinde, masadaki bir tabakta portakallar varmış. Görünce canı çekmiş ama istemeye de utanmış. Ev sahibi hanım bulundukları odadan dışarı çıktıkça yakasındaki iğneyi portakallara batırıp sularını içmiş. Bunu şeyhe anlattı. Şeyh Vefa “Aman hatun hiç vakit geçirmeden o komşuya git, olanı biteni dosdoğru anlat ve helallik dile” diye tenbihledi. Kendi de sakaları çağırdı, kimin kaç tane kırbası delinmişse hepsinin parasını ödedi ve haklarını helal ettirdi. Oğlana olayın başından sonuna kadar bir şey denmedi. Hakkında böyle şikayet var, bir daha yaparsan asarız, keseriz yollu tehdit edilmedi. Ama çocuk bir daha çivili sopa ile kırbaları delmedi.
*************
DİBE ÇEKEN AĞIRLIKLARIMIZ
İBRETLİK BİR FIKRA
Hindistan’ın İngilizler tarafından işgal edildiği yıllarda bir İngiliz subayı hiçbir neden olmaksızın halktan bir Hintliye sertçe bir tokat atar. Hintli adam hemen yüzüne bir yumruk vurur. Subayı yere serer.
Bu karşılığı beklemeyen subay hem korkar ve hem de sinirlenir.
Tek başına bir şey yapamayacağını bildiğinden yardım almak için bölüğe gider. Nasıl olur da sıradan bir Hintli İngiliz Kraliyet Subayını vurmaya cesaret ederdi !
Subay Generalin yanına gidip kendisinden asker talep eder. General onu dinledikten sonra onu bir odaya götürür.
General bir kasadan 50.000 rupiye çıkarıp subaya verir:
– Bu parayı bu gün sana tokat atan Hintliye ver. ve ondan da özür dile!
Bunu duyan İngiliz subay sinirlenir:
– Zavallı bir Hintli, İngiltere Kraliyet Subayını vurup hakaret edecek ve karşılığında ondan özür mü dileyeceğim !
General emrivaki:
-Bu bir emirdir! Soru sormaksızın itaat edeceksin !
Subay çaresizce parayı alıp Hintli adama götürür ve ondan da özür diler. Hintli adam bu kadar çok para karşısında bayağı sevinir. O zamanın parasıyla yarı servet gibi bir şey. Onunla ev araba vs… alır
Bir müddet sonra bu Hintli tanınan tüccarlar arasına girer. Bir gün General tokat yiyen subayı çağırır.
– Zamanında sana tokat atan Hintliyi hatırlıyor musun?
Subay:
-Unutmam mümkün mü efendim !
General:
-Şimdi intikamını alma vaktidir ! Ona topluluğun içinde vur ! İnsanları hepsi görsün !
Subay itiraz ederek:
-Bu Hintli kimsesiz iken onu vurmama izin vermezken şu an şehrin tanınan kişilerinden olmuşken mi vurma mı istiyorsunuz? Onu vurur vurmaz etrafındakiler bana saldırırlar efendim !
General kendinden emin bir şekilde:
– Endişelenecek bir şey yok. Sana dediğimi yap. Git ona vur gel !
İngiliz Subay Hintli adamın mağazasına gider. Hintlinin adamları da orada bulunmaktadır. İngiliz subay bir şey demeksizin öyle bir vurur ki, Hintli adam yere kapaklanıp düşer.
Hintli adam hiçbir karşılık vermediği gibi düştüğü yerden de kalkmaz! İşin garip tarafı Hintli adam subayın yüzüne dahi bakmaya cesaret edemez !
Karşılık görmeyen subay hayretler içerisinde kalır. İntikam almanın verdiği sevinçle oradan ayrılıp generalin yanına gelir.
General:
-Seni hem sevinçli ve hem de hayretler içerisinde görüyorum.
Subay:
– Evet efendim. O Hintli İlk seferinde kimsesiz iken ona vurduğumda sessiz kalmayıp daha sert bir şekilde beni vurdu. Ama bugün mal makam sahibi iken ona vurduğumda bana bir söz dahi edemedi !
General:
-İlk sefer onu vurduğunda İZZETİ NEFSİ vardı. Ve bunu en büyük sermayesi bilirdi. Onu korumak için sana karşılık verdi.
Ama ikinci seferde İZZETİ NEFSİNİ PARAYA SATTI. Menfaati tehlikeye girer diye sana karşılık vermeye korktu. Onun için kendini savunamadı !
Menfaati için haksızlık karşısında susanlara ithaf olunur. siz de susmanın bedelini ödeyeceksiniz..
****************
Ortalama 75 sene yaşayan bir insan ömründe neler yapıyor ⁉️

⏰ 8 saat uykuyla ömrünün ⏳25 senesi uykuda.
⏰ 9 saat Sabah 08:00 – 17:00 arası çalışma ile ömrünün ⏳ 28 senesi çalışmakla
⏰ 2 saat yolda gidiş,geliş ve ulaşım ömrünün ⏳ 6 senesi ulaşımla.
⏰ 2 saat yemek,içmek vs ömrünün ⏳ 6 senesi.
⏰ 1 saat telefon,televizyon sosyal medya vs. Ömrünün ⏳ 3 senesi
⏰ 1 saat kişisel temizlik,banyo,wc vs . ömrünün ⏳ 3 senesi

8+9+2+2+1+1= 23 saat ömrünün 72 senesi

24 saatin 23 saati, 75 senelik ömrünün 72 senesi dünya için

Acaba yirmiüç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarfeden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarfetmeyen;
ne kadar zarar eder,
ne kadar nefsine zulmeder,
ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder.
Sözler ?

Rabbim zamanın kıymetini bilip, rızası dairesinde harcamayı nasib etsin.??
***************
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osmana hakaret ve tekfir eden Şia yani İranlılar şunu düşünmezler mi acaba?
Kendilerinin kızlarını bir kâfir veya yahudi istese verirler miydi?
Veya kendileri onlardan kız alırlar mıydı?
Vermeyip alamayacakları gibi, bunu hakaret olarak kabul edeceklerdi.
Peki peygamberimiz nasıl böylelerinden kız alır ve verir?
Kendisinin gösterdiği hassasiyet kadar, inandığı veya inandığını söylediği peygamberin hiç mi hassasiyeti yoktur?
Nitekim….
MEHMET ÖZÇELİK
6-5-2022




İRAN İÇ TEHDİDİ VE ŞİA

İRAN İÇ TEHDİDİ VE ŞİA

İran ve inancı olan Şia aslında batının değil, geçmişten geleceğe İslam dünyasının bir problemi olmuştur.

İran sözde batıyla uğraşıyor görünse de aslında onun en çok uğraşıp problem çıkardığı İslam ülkeleri ve özellikle Osmanlıdan hatta İslam tarihinden bugüne Türkiye ile devam etmektedir.

Batıyla söz kavgası içerisine girerken, Osmanlıdan günümüze bizimle 23 defa karşı karşıya gelmiş ve de gelmektedir.

En az tabirle batı dünyası İran’ı bahane ederek, onun şahsında İslam dünyasına saldırmaktadır.

Bu konuda birkaç yazıda bunu belirtmiştim.[1]

Ve onun bir şubesi olan Alevilik konusunu genişçe ele almıştım.[2]

-1502 yılında Şeyh iken Şahlığa soyunan Şah İsmail’in yarım bıraktığını bugün İran devam ettirmektedir.[3]

1979 yılında Ayetullah Humeyni liderliğinde İran’da bir İslam Cumhuriyeti kurulması ile yeni bir döneme ve değişime girmiş oldu.[4]

Oda Müslümanları öldürerek. Bugün bir milyon Suriye’de akan kanlarda İran’ın kanlı eli bulunmaktadır.

İran derin devleti.

Milyonlarca Müslümanı öldürüp, öldürülmesine ortak olan devlet.

Suriye, Irak, Yemen.

– “Irak’ta Şii gruplar arasındaki çatışma cami ve medreselere sıçradı, karşıt gruplar camilere saldırıp minareleri yıktı. Gerilimin temelinde ise İran’ın Irak’taki etkisi var. Yaşananlar, İran ile ABD arasındaki nükleer müzakere sürecinin sonucu için de anlam taşıyor.”[5]

Bugün camilerinde çok rahatlıkla özellikle Hz. Ebubekir, Hz. Ömer hatta Efendimizin hanımı Hz. Aişe’ye lanet edilmektedir.

Hatta Hz. Aliye olan muhabbetleri, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e olan düşmanlıklarındandır.

Zahiren Hz. Ali taraftarlığı görünürken, diğerlerine olan düşmanlığı sürekli körüklemektedir.

Bizde bir kısım gayrı Müslimlerin veya o yapıda olanların; keşke Osmanlı Müslüman olmasaydı sözü gibi onlarında içinde bir kısım ve kesim; keşke İran Müslüman olmasaydı düşüncesi içerisindedirler.

Bunlar İranlıların temel Şii kitaplarında da açıkça işlenmektedir. Bunlar;

-Bihar-ul Envar, Kitab-ul Vafi, Rahmanın Nefesi, Kâfi, 12. İmamın Tarihi kitapları gibi.

-Şia üzerine birçok reddiyeler ve tahliller ele alınmıştır.[6]

-“İran Azerbaycan ve Türkiye ye karşı, tarafını Ermenistan’dan yana tutmuştur. Azerbaycan Ermenistan savaşında da bunu göstermiştir.[7]

İran’ın en büyük hedefi kendilerinin İslam’dan önceki Sasani İmparatorluğunu tekrar canlandırmak ve bu amaçla Osmanlı ve şimdi de Türkiye’nin güçlenmesini hazmedememektedir.

-”Pentagon, PKK’nın Türkiye’ye karşı ittifak kurduğu yeni müttefiği açıkladı.

Türkiye’nin terör örgütü PKK’ya karşı yürüttüğü sınır ötesi operasyonları devam ederken, Pentagon tarafından hazırlanan yeni bir raporda, PKK’nın İran destekli militanlarla işbirliği yapmaya başladığı belirtildi.”[8]

-Altında Yahudi fitnesinin yani Abdullah bin Sebe’nin bulunduğu ve siyasi bir yapıya sahip olan Şia bir mezhepten çok artık bir inanç halini almıştır.

Tarihlerine baktığımızda kin ve kan kokar. Yayılmacılık düşüncesi her an tazeliğini korumaktadır.

Yavuz Sultan Selim Han olmasaydı bugün Anadolu tamamen Şia’nın idaresi altında olacaktı.

Onun hedefinde İslam’ı yaymak değil, Müslümanlarla uğraşmak vardır.

Onun temelinde din esas değil, siyaset esastır.

Bugün Hristiyanlıktaki Teslis inancı gibi Hz. Ali’yi Allah’ın oğlu kabul eden Ğulat-ı Şia bulunmaktadır.

Hristiyanlıkta papa nasıl Allah’ın yer yüzündeki hakimi ise, İran’daki İmamda aynı güç ve yetkidedir.

“Şiilere göre amellerin kabul edilmesi imametin kabul edilmesine bağlıdır. Cafer b. Muhammed babasından rivayetle şöyle demiştir. “Cebrail (aleyhisselam) Hz. Muhammed’e inerek şöyle demiştir: ‘Ey Muhammed! Selam olan Allah sana selam söyleyerek şöyle buyurdu: Ben yedi tabaka arzı ve içindekileri yarattım. Rükün ile
Makam’dan daha yüce bir yer yaratmadım. Eğer bir kul yerleri ve gökleri yarattığım andan itibaren bana itaat etse, ama huzuruma Ali’nin velayetini inkâr ederek gelse
onu yüzüstü cehenneme atarım.”[9]

İmamet ve Velayet konusunda Humeyni kitabı­nda şöyle söylüyor: “İman ancak Ali’nin ve onun pak ve masum olan vasilerinin velayeti vasıtası ile olur. Hatta şöyle diyebiliriz:
Velayeti kabul etmeden Allah’a ve Peygambere iman da kabul olunmaz.”[10]

İmamlar masum ve peygamber özelliği olan İsmet sıfatına sahiptirler.

Gaybı bilip, mucize sahibidirler.

İran’ın ve Şia’nın problemi asıl ve temelden başlar.

Peygamber Kur’an-da problemleri vardır.

Kur’an-ı Kerim hakkında:” Şia âlimlerden Nuri et-Tabrisi Kur’an’ın tahrif edildiğini
ispatlamak gayesi ile bir kitap yazmıştır. Güya Kur’an’daki tahrifatı ispatlamaya çalışan et-Tabrisi kitabına şu ismi vermiştir: Fasl el-Hitap Fi İsbati Tahrifi Kitabi Rabb’il-Erbab. Nuri et-Tabrisi bu kitabında şunları zikrediyor: “Masum
imamlarımızdan Kur’an’ın her türlü tahrifata uğradığını destekleyen iki binden fazla rivayet bulunmaktadır.

Humeyni bu konuda şunları söylüyor: “Bunların (yani sahabelerin) bu ayetleri Kur’an’dan çıkarmaları, semavi kitabı tahrif etmeleri ve Kur’an’a perde çekip onu âlemin gözünden gizlemeleri kolay bir şeydir.

Bu suçlamada Kur’an’ın üçte birinin çıkarıldığını ve yok edildiğini ve Kur’an’ın ayetlerinin sayısının yetmiş bin olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler.90 Bunlar, Kur’an’ın aslının Hz. Ali’nin (radiyallahu anh) topladığı Kur’an olduğuna, bu Kur’an’ın da ğaib imamın yanında olduğuna ve mevcut Kur’an’dan ayrı olduğuna inanıyorlar.
İmamlarından bazıları şunu iddia ediyorlar: “Bizim yanımızda Fatıma’nın mushafı var. Bu Mushaf mevcut Kur’an’ın üç misli kadardır.”
Kâmil Süleyman, eseri Yevm el-Halas’ta imam Cafer es-Sadık’tan rivayetle şunu söylüyor: “Kaim Mehdi çıktığında Allah’ın kitabını olduğu gibi okuyacak ve Ali’nin
(aleyhisselam) yazmış olduğu Mushaf’ı çıkaracaktır.”
[11]

Hz. Ali İslam için o kadar mücadele ettiği halde, eğer gerçekten dürüst ve şereften bir nasipleri varsa, bunu hiç beklemeden ortaya çıkarırlar.

1400 yıldır niye bekliyorlar?

Oysa bu bir aldatmaca ve uyutmacadır.

“Bütün Şii fırkalar Rasulullah’tan sonra üç, dört kişinin dışında bütün sahabenin irtidat edip küfre düştükleri hususunda hem fikirdirler.”[12]

Böylece o sahabeleri takip eden Müslümanların durumu da gayet açıkça anlaşılmaktadır.

Böyle olunca Sünni Müslümanlarının malları da kafir olduklarından tüm kaynaklarınca da mubah sayılmaktadır. Kafirin tüm hükümleri ehli sünnet için geçerlidir.

Ehli sünnetle evlenilmeyip, kestikleri yenilmez ve arkalarında namaz kılınmaz.[13]

Geçici evlilik olan Mut’a nikahıyla fuhşun her nevi uygulanmaktadır.[14]

-Ehli sünnetin 1400 senedir çiğerini yakıp parçalayan Kerbela olayı ise, Şianın siyasetini besleyen en önemli vakadır.[15]

MEHMET ÖZÇELİK

4-5-2022

[1] http://www.tesbitler.com/index.php?s=iran

https://www.youtube.com/watch?v=DmrKuhOEKeg

http://www.tesbitler.com/2015/01/03/risale-i-nurlarda-hz-ali/  

[2] http://www.tesbitler.com/index.php?s=alevi

[3] Bak. Şah İsmailin Turk Siyaseti ve Kültürel yeri.1-137.

[4] Bak. DİN, SİYASET ve KADIN-İran Devrimi-SERPİL SANCAR-1-283.

[5] https://video.haber7.com/video-galeri/208899-ramazan-gunu-irakta-camiler-neden-yikildi

[6] EMEVÎLER DEVRİ ve GUNUMUZ ŞİİLİĞİ.Doç. Dr. Hasan ONAT.1-216, Ibn Teymiyye – EL – MUNTEKA (ŞİA VE MAHİYETİ)1-549.

[7] https://video.haber7.com/video-galeri/208602-iran-ordusundan-turkiye-ve-azerbaycani-hedef-alan-video-ermenistan-kirmizi-cizgimizdir

[8] https://www.haber7.com/dunya/haber/3219349-pentagon-pkknin-turkiyeye-karsi-ittifak-kurdugu-yeni-muttefigi-acikladi

[9] Kendi Kaynaklarına Göre Ş İ A V E ŞİİLİK. İSMAİL K A Y A. Sh.21.

[10] Age.25.

[11] Age.64-65. Geniş bilgi için bakınız. Şia’da ve Ehl-i Sünnet’te Kur’an Tasavuru. Şaban Karataş. 1-221.

[12] Age.118.

[13] Bak.age.127 ve devamı.

[14] Age. 132-136

[15] HZ. HÜSEYİN ve KERBELA FACİASI. M. Asım KÖKSAL.1-396,Çeşitli yönleriyle Kerbela.1-3.cilt.Sh.1.1430, K E R B E L A  V A K I A S I.  E B U M İ H N E F.1-224, Kerbela güzeli ve Kerbela faciasının iç yüzü.1-180.




HİSSE-16

HİSSE-16

 

AT NALI UĞUR GETİRİR Mİ?

Kadıköy Camisinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca’ya “At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?” diye sormuşlar.

Demirci Hoca:

– Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. O nallardan her atta dört tane var ama bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.

 

HAYATI SEYRETMEK

Yazar Kazancakis, akan bir suyun başında uzun süredir duran ihtiyara “Neye bakıyorsun öyle?” diye sorduğunda ihtiyar adam, gözlerini sudan ayırmadan şu cevabı verir:

– Hayatıma oğlum, akıp giden hayatıma…

 

HERKES YANINDAKİNİ VERİR!

Kendisine hakaret edilen Hz. İsa’ya “Niçin karşılık vermediniz?” diye sorduklarında:

– Herkes yanındakini verir. Onda olan, benim yanımda yoktu, demiş.

 

SELAMDAKİ İNCELİK

Muzaffer Ozak Hoca’nın sahaflar çarşısındaki dükkanına giren bir genç

“Selâmunaleyküm babalık!”diye selam verince, hazret selamı şöyle alır:

– Aleykümselâm kurukalabalık…

 

KABRİSTAN

Hz. Ali, mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş:

– İki sebebi var. Anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar.

 

ÖLÜLER ÇİÇEK DE KOKLAMAZ

Amerikalı bir iş adamı, bir Çinliye alaylı bir ifadeyle “Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek?” diye sorunca Çinli, yaptığı işten başını kaldırmadan cevap vermiş:

– Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman…

 

ÖLÜM NEDİR?

Talebelerinden birinin “Ölüm nedir?” sorusuna

Konfüçyüs’ün cevabı şu olmuş:

– Hayat hakkında ne biliyorsun ki sana ölümden bahsedeyim…

 

ZOR AMA GÜZEL

Fars sufi ve filozof Cüneyd-i Bağdâdî’ye “Sabır nedir?” diye sorduklarında şu cevabı vermiş:

– Yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır…

 

DERDİN DEVASIZI..

İbn-i Sinâ’ya:

“Dünyada devası olmayan bir dert var mıdır?” diye sorduklarında:

– Derdin devasızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır, cevabını vermiş.

 

KORKUYA GEREK YOK

Bir Rus generali, Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil’in iştahını abartarak “Beni de yemenizden korkuyorum!” deyince, Şeyh Şâmil:

– Boşuna korkmayın efendi, demiş. Bizim dinimizde domuz eti yemek haramdır.

 

UYKU KARDEŞLİĞİ

Mevlânâ Hazretleri, talebelerinden biriyle yürürken yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler.

Yanındaki talebesi:

– Güzel bir kardeşlik örneği, der. Keşke insanlar da bunlardan ibret alsa…

Mevlânâ, tebessüm ederek karşılık verir.

– Aralarına bir kemik atıver de gör kardeşliklerini…

 

DÜNYANIN YÜZÜ

Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyrani’ye:

– Bende dünyayı görecek göz mü kaldı, diye şikayette bulununca söz eri Seyrani:

– Hiç üzülme dostum, demiş. Zaten dünyada bakılacak

yüz de kalmadı…

 

MUTLULUK

Tolstoy’a “Nasıl mutlu oluyorsunuz?” diye sorduklarında şu cevabı vermiş:

– Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı ise hiç düşünmeyerek…

 

HAKSIZ ÖLÜM

Sokrat Ölüme mahkûm edildiğinde, eşi “Haksız yere öldürülüyorsun.” diye ağlamaya başlayınca Sokrat:

– Ne yani, demiş bir de haklı yere mi öldürülseydim!..

 

KENDİ İŞİNİ YAP

Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare’e  gönderdiğinde ünlü yazarın ilettiği cevap şu olur:

Dostum siz şemsiye yapın!

Hep şemsiye yapın!

Sadece şemsiye yapın!

****************  

Genç Kaymakam, yeni atandığı İlçeye bakmaya gitti.

 

İlçeyi kendi başına gezdikten sonra, ara sokakta gördüğü çay ocağında, bir bardak çay içeyim diye oturdu.

O anda 12-13 yaşlarında bir çocuk, “amca boyayayım mı?” dedi

 

Ayakkabısı boyalı olmasına rağmen, çocuğu kırmamak için, “tamam gel boya” dedi.

 

Bu arada “iyi boyarsan sana istediğin paranın iki katını veririm” deyince, o çocuk:

“Ben hep aynı boyarım” dedi.

Kaymakam, “nasıl yani?” deyince,

– Öğretmenimiz; “çocuklar, ne iş yaparsanız yapın ama herkese AYNI YAPIN. Ayrım yapmayın” diye tembih etti. Ben de bu parayla hasta anneme ilaç alacağım, sana ayrım yaparsam o ilacın annemin hastalığına şifası olmaz.”

 

Genç Kaymakam, hayatının en iyi dersini almıştı. Ağlamamak için kendini zor tuttu.

Boyacı çocuğa cebindeki en büyük parayı verirken, bir de kartını verdi.

 

Babası olmayan ve hem okuyan hem de hasta annesine bakmaya çalışan çocuğa ilgilenme sözü verdi.

 

Çocuğa o dürüstlüğü aşılayan öğretmenini de ziyaret ederek, ilçede görev yaptığı sürece ilgi gösterdi.

 

Boyacı çocuktan duyduğu “BİZDE HERKES AYNI OLUR” cümlesini meslek hayatında unutmamak ve hep uygulamak için, makamında masasında bulunan isimliğinin arkasına yazdırdı.

 

Bazen uygulamakta zorlansa da asla taviz vermemeye çalıştı.

**************** 

Defalarca müracaat etmesine rağmen kendisine Hac kurâsı çıkmayan Urfalı amca: “Allah bu Nemrut’un belâsını versin !” deyince

yanındaki kişi sorar; “Amin de ne alâkası var sana kura çıkmaması ile Nemrut’un ?”

Urfalı amca cevap verir; “Ha o kâfir, İbrahim’le iyi geçinseydi Kâbe’yi Urfa’ya inşa edecekti, her sene hac yapacaktık ne güzel.”…. ?

***************   

100 yıl Tavukluğa Razı edilen ülke.                  Dört tavuk, bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çalarlar.Yumurtayı kümese getirdiklerinde, diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük bir tavuğa ait olduğunu düşünürler.

Zaman geçer, yumurtayı getirenler de unuturlar, onlar da bu yumurtanın büyük bir tavuğa ait olduğuna inanırlar.

Günün birinde kuluçkaya yatan bir tavuğun altındaki o yumurta kırılır. İçinden simsiyah kanatlı, ilginç gagalı tuhaf bir tavuk çıkar.

Herkes şaşkın, mutludur; böylesini ilk defa görmüşlerdir.

Anne tavuk, yavrusuna dersler vermeye başlar: “Bak yavrum, yerden bulduğun böceği şöyle ye! Arpayı buğdayı böyle ye!.” Anne tavuk her geçen gün yeni şeyler öğretir yavrusuna; tehlikelere karşı nasıl davranılacağını da..

Büyük yumurtadan çıkan ilginç gagalı yavru tavuk, annesinin her söylediğini yapmakta, büyüdükçe de güzelleşmektedir. Oldukça uzun kanatları vardır. Diğer tavuklar onun kanatlarına kıskançlıkla bakmaktadır.

Bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendini nasıl savunacağını anlatırken yavrunun gözü, gökyüzünde çoook yukarılarda süzülerek ihtişamla uçan başka bir canlıya ilişir. “Anne bu ne?” diye sorar.

Anne tavuk;

“Ha o mu? O kartal yavrum, kuşların padişahı.”

“Ne de güzel uçuyor!..” deyip iç geçirir yavru tavuk.

“Evet yavrum. Ama sen sakın ona özenme! Asla onun gibi olamazsın. Senden önce baban, deden, amcan hepsi ona özendi ama hiç biri onun gibi uçamadı. Sen bir tavuksun ve bir tavuk gibi yaşamalısın.”

O günden sonra küçük tavuk, ömrü boyunca arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini izleyip iç çeker ve her defasında, “Keşke ben de bir kartal olup uçabilseydim.” diye hayıflanır.

 

Ve bir gün siyah uzun kanatlı büyük tavuk, ihtişamlı kartalı izlerken ölüp gider. Onu bir tavuk gibi defnederler. Oysa ölen bir kartaldır.

 

Etienne de La Boétie “Gönüllü Kulluk” kitabında der ki:

 

“Eğer iki kuşak köleleştirilirse, bundan sonra gelen kuşak özgürlüğü hiç tanımadığı, görüp bilmediği için pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir.”

Yanlışı alkışlıyorsan fikrin yoktur.

Eğri ile doğruyu ayıramıyorsan aklın yoktur. Yalana sahip çıkıyorsan ahlakın yoktur.

Akıl,ve ahlakını,kiraya verdiysen,

sen zaten yaşamıyorsun…

Ayşe Bulut

*******************  

ACINACAK ADAM

Gönenli Mehmet Efendi,

Sultan Ahmet Camii’ne tayin

edilince çevreyi incelemiş.

Fakir ve düşkün kimseleri bulup alâkadar olmak istemiş.

 

O civarda oturan âmâ bir kimse olduğunu öğrenince ziyaretine gitmiş.

Selâm vermiş,  kendini tanıtmış:

 

– Efendim ben Sultan Ahmet Camii’ne imam geldim. Hem sizi ziyaret etmek hem de üzerime düşen bir vazife varsa onu ifa etmek isterim.

 

Âmâ:

– Hoş geldiniz hocaefendi.. Allah razı olsun.

 

Hocaefendi:

– Maaşınız falan var mı?

– Hayır, yok.

 

Hocaefendi:

– Peki, başka yerden geliriniz falan…

 

Âmâ:

– Hayır, herhangi bir gelirim yok!

– Peki, neyle geçiniyorsunuz?      

 

Amâ adam öfkelenmiş:

– Bundan size ne efendi? Bir de imamsınız. Rızık kimden? Gidebilirsiniz!

Hocayı bir güzel terslemiş.

 

Hoca çıkmak zorunda kalmış lâkin

o gece gözüne uyku girmemiş.

 

Ertesi gün sabah yine gitmiş ve kapıyı çalmış.

Âmâ içeriden:

– Kimsin?

Hoca:

– Dün kovduğun yüzsüz imam.     

Âmâ adam kapıyı açmış:

–Gene neye geldin?

Hocaefendi:

–Hiç efendim, ziyaretinize geldim. Beni bin defa kovsanız da yine geleceğim.

Âmâ:

– Adın ne senin?

Hoca:

–Adım Mehmet Öğütçü, efendim. Gönenli Hoca diye tanırlar beni.

Âmâ bunu duyunca:

–Buyur gir içeri, konuşalım.       

İçeriye buyur etmiş. Hocaefendi içeri girince âmâ:

– Kusura bakma hoca, dün kalbini kırdım. Hakkını helâl et.

Hocaefendi:

–Estağfirullah efendim. Sizin gözleriniz görmez, kimsenin yardımına ihtiyaç duymuyorsunuz, bu nasıl oluyor,  sırrınız nedir? Meraktayım.

Âma :

– Benim sırrım şu Hocaefendi. Ben her gün kuşluk namazını kıldıktan sonra:

“Ya Rabbi! Kuşluk senindir, güzellik senindir, nimet ve her şey senindir. Eğer rızkım gökte ise yere indir. Yerde ise çıkar. Uzakta ise yaklaştır. Haram ise helâl et. Dar ise genişlet ve elime ilet.” diye dua ederim.

Sonra ellerimi yüzüme sürer sürmez, biri gelir sağ dizime vurur. “Aç elini!” der. O günkü ihtiyacımı verir gider. Kuşluk namazı kıldığım her gün bu böyle devam eder.  Aynı zat bugün de geldi ve sağ dizime vurarak benim kısmetimi verdikten sonra, sol dizime vurarak:

“Bunu da Gönenli Mehmet Efendi’ye ver.” dedi. Al kısmetini!

Bu sözlerin duyan büyük âlim, fakirlerin ve talebelerin mânevî babası Gönenli Hoca:

İlâhî ya Rabbi! Hikmetinden sual olunmaz.” diyerek içli içli ağlamaya başlamış!

Hocaefendi bu hatırasını naklederken şunu ifade etmiştir :     

 “O âmâ adamdan bu mübarek kısmeti aldıktan sonra ömrü hayatımda hiç darlık ve sıkıntı çekmedim.”

Ben hep acınacak insanları gezerdim. Meğer acınacak insan benmişim.’

Gönenli Hoca’ya Allah bol bol rahmet eylesin, ruhu şad olsun!

hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idame eden de odur. Ondan başka olmaz… Delil mi istersin? En zaîf, en aptal hayvan; en iyi beslenir (Meyve kurtları ve balıklar gibi). En âciz, en nazik mahluk; en iyi rızkı o yer (Çocuklar ve yavrular gibi).

Sözler – 23

“Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” 3. Ali İmran suresi 37. Ayet

*****************  

İNSAN NEDİR ⁉️

 

✴THALES: İnsan, araştıran hayvandır.

 

✴SOKRATES: İnsan, sorgulayan hayvandır.

 

✴PLATON: İnsan, toplumsal hayvandır.

 

✴ARİSTO: İnsan, düşünen hayvandır.

 

✴HERAKLIETOS: İnsan, tartışan hayvandır

 

✴I.KANT: İnsan, eleştiren hayvandır.

 

✴K.MARX: İnsan, mücadeleci bir hayvandır.

 

✴F.NIETZSCHE: İnsan, düpedüz hayvandır.

 

✳BEDİÜZZAMAN :

“insan;

şu kâinat ağacının en son ve en cem’iyetli meyvesi

✅ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi

✅ve kâinat Kur’anının âyet-i kübrası

✅ve ism-i a’zamı taşıyan âyet-ül kürsîsi

✅ve kâinat sarayının en mükerrem misafiri

✅ve Padişah-ı Ezel ve Ebed’in gayet dikkat altında bir müfettişi, bir nevi halife-i arzı

✅ve çok geniş bir ubudiyetle mükellef bir abd-i küllî

✅ve kâinat sultanının ism-i a’zamına mazhar ve bütün esmasına en câmi’ bir âyinesi

✅ve hitabat-ı Sübhaniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hâssı

✅ve kâinatın zîhayatları içinde en ziyade ihtiyaçlısı

✅ve hadsiz fakrıyla ve aczi ile beraber hadsiz maksadları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bir bîçare zîhayatı

✅ ve istidadca en zengini

✅ve lezzet-i hayat cihetinde en müteellimi

✅ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde

✅ve bekaya en ziyade müştak ve muhtaç ve en çok lâyık ve müstehak

✅ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz dualarla isteyen ve yalvaran hârika bir mu’cize-i kudret-i Samedaniye ve bir acube-i hilkat

✅ve kâinatı içine alan ve ebede gitmek için yaratıldığına bütün cihazat-ı insaniyesi şehadet eden…

Şualar ?

 

şu kâinatın hülâsası

✅ve neticesi

✅ve nazdar bir halifesi

✅ve nâzenin bir meyvesi olan insan…

Sözler ?

İNSAN,

ubudiyetin azameti cihetiyle

Hâlık-ı Arz ve Semavat’ın mahbub bir abdi

✅ve Arz’ın halifesi, sultanı

✅ve hayvanatın reisi

✅ve hilkat-i kâinatın neticesi

✅ve gayesi oluyor.

Mesnevi-i Nuriye ?

DERLEYEN

MEHMET ÖZÇELİK

 

 

 

 

 

 

 




DAĞDAN İNDİ ŞEHİRE

DAĞDAN İNDİ ŞEHİRE

Dağdan indi şehire…

Dağ eskiyalığından şehir eşkiyalığına…

Eşkiyaya şehir görevi.

“Eli keleşli PKK’lı İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanı çıktı! İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Sosyal Hizmet Uzmanı olarak görev yapan bir çalışanın terör örgütü PKK kamplarından birinde silahlı fotoğrafları ortaya çıktı.”[1]

Eskiden eşkıya dağdaydı artık bugün şehirde.. mecliste.. belediyede.. devlet kurumlarında..

Yıllarca din ve dini cemaatler iç tehdit sayıldı.[2]

Düşman hiçbir zaman için uyumadı.

“Sinsi plan ortaya çıktı! ABD, İstanbul’u böyle işgal edecekmiş.”[3]

Dünyada katliam yapıldı.

Amerika 70 milyon Kızılderili katletti. Fransa sadece Cezayir’de 1.5 milyon insan katletti. Almanya sadece Nambiya’da 100 bin insan katletti. İngilizler Asya-Afrika ve Avrupa’da 3 milyondan fazla insan katletti.

-Suriyede vahşete ortak olundu.

2013 yılında Şam’ın Al-Tadamon semtinde Esed güçleri tarafından 41 sivilin çukura atılıp katledildiği, ardından ateşe verilerek yakıldığı görüntüler ortaya çıktı.[4]

-Türkiye’de yerleştirilmeye çalışılan zihniyet, Alisiz Alevilik, İslamiyetsiz Türklük, sulandırılmış Din, Agop gibi beyne beyne bir yaşantı,

Doğumuyla ölümü Müslümanca, uygulama ve yaşantısı batıca yaşantı.

Yüz yıl önce tahrib edilen medrese, cami, tekke, zaviye ve askeriye yeniden ve de daha muhteşem olarak tamir ve ihya ediliyor.

Muhteşem devlet ve milletle…

Kripto ermeni ve Yahudiler devreye konuldu.

****************   

Nan-Kör..

Kim mi?

Yapılan onca hayırlı işleri görmeyenler. Kulp takıp inkar edenler.

Daha garibi bunların önüne set çekip, mani olanlar…

Eskiden bir doktor bulamazken, şimdi şehir hastanelerinde kaybolup, doktor çokluğundan, onca doktordan randevu aldığın doktoru arıyorsunuz, onu danışmaya sorarak buluyorsunuz.

Kısa sürede onca hizmet.

İnsanımız sadece bürokratik işlemlerin bir tıkla çözülmesi bile, bu milletin zindandan çıkışı için büyük bir başarıdır.

Ahireti zindan olanlar, bu dünyayı da zindana çevirme pesindeler.

Hem de şeytancasına.

Allah bu zihniyettekilere fırsat vermesin.

“Ve her kim burada (hakikatları görmeyip kalben) kör oldu ise işte o, ahirette de kördür, yolca da daha sapıktır.”[5]

“Kim de beni anmaktan yüz çevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.”

O der ki: “Ey rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki daha önce gören biriydim.”

Allah buyurur: “İşte böyle! Sana âyetlerimiz geldiğinde onları unutmuştun, bu gün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!”

Haktan sapan ve rabbinin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Hiç kuşkusuz âhiretteki ceza daha şiddetli ve daha kalıcıdır.

Kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız onları hâlâ yola getirmedi mi? Oysa onların yurtlarında dolaşıp duruyorlar! Kuşkusuz bunlarda akıl sahiplerinin çıkaracağı dersler vardır.”[6]

MEHMET ÖZÇELİK

1-5-2022

 

[1] https://www.yenisafak.com/gundem/hdp-ile-ittifakin-diyeti-ise-bilerek-almislar-3817593

https://www.yenisafak.com/gundem/eli-kelesli-terorist-istanbul-buyuksehir-belediyesi-calisani-cikti-3807341

https://www.haber7.com/guncel/haber/3217499-eli-kelesli-pkkli-istanbul-buyuksehir-belediyesi-calisani-cikti

[2] https://www.yeniakit.com.tr/haber/30-nisan-1997-darbeciler-tarafindan-dinin-ic-tehdit-olarak-ilan-edilmesi-1651953.html30%20Nisan%201997:%20Darbeciler%20Taraf%C4%B1ndan%20Dinin%20%C4%B0%C3%A7%20Tehdit%20Olarak%20%C4%B0lan%20Edilmesi

[3] https://www.yeniakit.com.tr/haber/sinsi-plan-ortaya-cikti-abd-istanbulu-boyle-isgal-edecekmis-1652001.htmlD%C3%BC%C5%9Fman%20hi%C3%A7bir%20zaman%20i%C3%A7in%20uyumad%C4%B1

[4] https://video.haber7.com/video-galeri/209883-esed-rejiminin-sivilleri-cukura-atarak-katlettigi-goruntuler-ortaya-cikti

https://www.yenisafak.com/dunya/suriyedeki-vahsetin-goruntuleri-27-katliam-videosu-daha-var-3817892

[5] İsra. 72.

[6] Taha suresi. 124-128.