AAAAA CAMBAZA BAK

AAAAA CAMBAZA BAK

Kadrolaşma iddiasında bulunanlar mutlaka bakın kendileri kadrolaşmada ustadırlar. Karşıdakini yolsuzlukla itham edenler bilin ki kendileri mutlaka ve mutlaka yolsuzluklarını örtbas etmeye çabalamaktadırlar.

Onun telaşesi içerisindedirler.

Milletin analarını ağlatanlar, Çocuklarını da ağlatmaya talipler…

Hırsızlar sirkte oyun oynayan yine kendi arkadaşlarından olan kişiyi göstererek vatandaşların dikkatini o noktaya çeker ve bu arada gafletten istifade ile ceplerini boşaltırlar.

Maalesef bu zamanda da kirli işler bu şekilde yapılmakla kalınmıyor artık açıkça yapılmasından da pek çekinilmemektedir.

Maalesef pek de değişmeyen bir kuraldır ki, hırsıza bak politikası farklı şekillerde sürekli toplumda uygulanır. Hırçınlık yapan bir insan karşıdakini hırsızlıkla suçlayan bir insan, bakıyorum kendisinin de hırsızlık durumu vardır.

Çevresindeki ortaklarının hırsızlıklarını ve kendi hırsızlığını kapatmak isteyen o kişi hırçınca bağırarak, itham ederek nazarları başka tarafa çevirir, gündemi başka şeylerle meşgul etmeye çalışır.

Bu arada yapılan olumsuzluklarla, saman altından suyu götürürler.

Türkiye’de 1. Asırdır bu politika izleniyor. Azınlıkta olan insanlar, çoğunluğu susturmak için; ister mecliste, ister toplumun farklı kesimlerinde hırçınlık yaparak, bağırarak, çağırarak haksız pozisyonda iken, güya kendisini haklı olarak göstermeye çalışır. Mutlaka önemli çapta bir haksızlığının ortaya çıkacağı kesindir. Bunu örtbas etmek ister. Gündemi başka şeylerle meşgul etmek amacıyla gereksiz suni gündemler oluşturmaya başlar.

Bu sosyolojik bir hadisedir. İnsanların psikolojilerini bozarak, sosyolojik davranışlarla kendi sosyal gündemini oluşturmaya çalışır.

Rüzgarsız havada dönen fırıldağın mutlaka bir üfleyeni vardır. (Eskimo atasözü.)

Ancak nereye kadar?

Aslında bu Cenabı Hakk’ın istidrac dediğimiz, karşıdaki insanın Küfürde, inat da, fuhuşta, rüşvet de, sahtekarlık da yapmış olduğu şeye mühlet vermesi ama göz ardı etmemesidir.

Çünkü Allah imhal eder ama ihmal etmez yani mühlet ve süre tanır. Nitekim öyle yapmıştır.

Geçmiş kavimleri helak etmeden evvel artık günah da öyle bir noktaya gelmişlerdir ki; cezayı artık kendilerinin hak ettiğini, kendileri de dile getir hale gelmişlerdir.

Ondan dolayı bu asrımızda bazılarına süre vermektedir. Tamamen yerin dibine batırmak, tamamı pisliğe bulanarak bütün yönleriyle ortaya çıkmak için mühlet vermektedir.

-Makam ve iktidar uğruna her şey yapılıyor, her türlü yalan söyleniyor, kimden olursa olsun her türlü desteğin verileceği hatta ve hatta dağdaki eşkiyaya  bile bakanlık verileceği çok rahatlıkla deklare ediliyor.

Buna karşı Sayın Cumhurbaşkanı daha ne desin… Cinslerine, cibilliyetlerine kadar söylerken…[1]

SOKAK ADAMLARI

Sokağa insanları davet edenler, sokağın çocuklarıdırlar.

Adamda değil.

Sokak kültürüyle yoğrulmuş, sokak terbiyesi kadar terbiyeye sahiptirler.

Kuralın ve hukukun değil, kuralsızlığın ve düzensizliğin çocuklarıdırlar.

Belli ki sokakta yetişmişler.

Ev ve toplum kültüründen uzaklar.

Sokak kültürü melez kültürdür.

Kendini aşamamış, sokağın kalıpları arasında sıkışmış bir kimsedir.

Dikkat ederseniz teröristler hep insanları sokağa dökmektedir.

17-25 Aralık, bugün Kazakistan’da ki terörün kaynağı sokaklardır.

Sokaklar teröristlerin terör yuvaları ve tahrik alanlarıdır.

Yıkma, yakma, dövme, öldürme, talan sokak kültürünün mahsulüdür.

Sokak çocukları İslam ülkelerinde bunu yapmaktadır.

Dürüst ve seviyeli insan, insanları sokağa çağırmaz, insanların yanına gider.

Kabadayı taslakları kavga için insanları sokağa davet eder.

Gel dövüşelim, diye.

Sokaklar barışın yeri değil, kavganın yeridir.

Kabul görmemiş insanların kendisini kabullendirme ezikliğidir.

Darbelerin fitili sokaklarda ateşlenir.

Seviyeli insan sokağa en son çıkan insandır, oda sokaktakileri içeriye çekmek, onları hizaya getirmek içindir. 15 Temmuzda olduğu gibi.

Seref-ul mekan bil Mekin, denilmiş yani bir yerin şerefi, oraya yerleşenlerin kıymeti nisbetindedir.

Genelde sokakta çocuklar, işsiz, güçsüz insanlar olur.

Bazen kedi köpekte bulunur.

İşte size sokak çocukları.. Sokağın çocukları…[2]

Darbenin çocukları… Darbecinin çocukları…

MEHMET ÖZÇELİK

9-1-2022


[1] https://www.ahaber.com.tr/gundem/2022/01/08/baskan-erdogandan-ak-parti-karaman-il-danisma-meclisi-toplantisinda-son-dakika-aciklamalari

[2] http://www.tesbitler.com/2015/01/03/sokak-kulturu/




RIZIK

Bir gün Süleyman Peygamber (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar…

Karınca da,

“Bir buğday tanesi yerim.” diye cevap verir.

Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi?

Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar.

Karınca:

“Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O’na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım” diye cevap verdi.

Yüce Allah (C.C) cümlemizi kul kapısına baktırmaktan korusun, amin”…

******************* 

Adamın biri, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a (r.anhümâ), Müslümanlar arasındaki Cemel ve Sıffin savaşları sürecinde; ‘Niçin taraf olmadığını’ sorar. Abdullah (r.a) bu soruyu sorana:

-’Allah Müslüman kanı dökmeyi haram kıldı’ cevabını verir. Adam üsteler:

-’Ama Allah “Fitne kalmayıncaya ve Din yalnız Allah’ın oluncaya kadar savaşın”(2/193) buyurdu’ der.

Bunun üzerine Abdullah b. Ömer, ona şu cevabı verir:

-’Evet savaştık; ta ki Din yalnız Allah’ın oldu. Ama siz neredeyse Din Allah’tan başkalarının olsun diye birbirinizle savaşı sürdürüyorsunuz.’ (Abdullah Yıldız, Kur’ân’ı Nasıl Anladılar, Pınar yay., s.44-45)

*************  

Amsterdam ’da bir cami imamı, her Cuma günü 10-11 yaşındaki oğluyla şehrin sokaklarında dolaşır, İslâm’a dair kaleme aldığı küçük dergiyi dağıtır, insanları İslam’a davet edermiş. Yine bir Cuma günü rahatsız olduğundan oğluna;

– ‘Bu hafta tebliğ için çıkmayalım!’ der.

Bir insanın hidâyetine vesile olmanın ne büyük bir devlet olduğunun hazzını defalarca yaşayan çocuk, babasına yalnız çıkma noktasında ısrar eder. Şiddetli yağışın da olduğu soğuk bir kış günü İmam, oğlunun ısrarına dayanamaz ve;

– ‘Peki!’ der, onu gönderir.

Çocuk Amsterdam sokaklarında dolaşır ve her gördüğü kişiye o dergiyi takdim eder ve onlara;

– ‘Allah, seni cennetine davet ediyor!’ der.

Fakat hava soğuk olduğu için sokaklarda pek kimseler yoktur. En son elinde tek bir dergi kalır, verecek birilerini arar, bulamaz. Sonunda bir kapıya gelir ve defalarca zili çalar, lâkin kimse kapıyı açmaz. Tam dönerken yaşlı bir kadın açar kapıyı. Kadın, karşısında bir çocuk görünce ona;

– ‘Niçin geldin!’ diye sorar.

Soğuktan üşümüş çocuk;

– ‘Allah, seni cennetine davet ediyor. Kur’an’a iman etmeye, sonra da ondaki buyrukları yaşamaya davet ediyor, gelir misin?’ der.

Çocuk kitapçığı verir ve geri eve döner. Ertesi cuma, namazdan sonra babası mutad olduğu üzere cemaate vaaz eder. Ardından soru-cevap faslı başlar. Salonun arka taraflarında oturan kadınlardan biri ayağa kalkar ve şunları söyler;

– ‘Ben önceki haftaya kadar Hristiyan’dım, eşimi kaybettim, çocuklarım da yok, hayatta birinci derece tek bir yakınım olmadığından, aylardır kimse kapımı açmadı. Yapayalnızdım. Yalnızlıktan tarifi imkânsız bir krize girmiştim. Herkesin benden nefret ettiğini, topluma yük olduğumu düşünüyordum. Çünkü Batı’da emekli bir vatandaş topluma yük kabul edilir. ‘”Ölse de devletin yükü hafiflese’” diye düşünenler vardır. Lâkin siz müslümanlar, insanlar yaşlanınca onlara hizmet etmeyi ibadet kabul edersiniz!’

Yaşlı kadın gözyaşı içinde geçen hafta; evin yatak odasına çıktığını, tavana ip bağladığını, ipin halkasını boynuna geçirdiğini,tam ayağını sehpaya vurup, intihar edecekken zil çaldığını duygulu bir şekilde anlatır. Kendi kendine;

– ‘Benim kapımı kim çalar ki?’ deyip biraz beklediğini, sonra tekrar intihara teşebbüs etmek istediğini; ama zili ısrarlı bir şekilde çalınınca, ipi boynundan çıkarıp kapıya yöneldiğini, karşısında duran çocuğun ona;

– ‘Ben, Hz. Muhammed’in (sav.) öğrencisiyim, Allah seni Cenneti’ne davet ediyor!’ deyince sarsıldığını, çocuğun kendisine verdiği kitapçığı alıp okuduğunu ve Müslüman olduğunu anlatır. Camideki bütün cemaat ağlaşmaktadır. Kadın sözlerini şu ifadelerle tamamlar!

– ‘Bana şu anda dünyada en mutlu insan kimdir, diye sorsalar tereddüt etmeden, kendimi gösteririm. Bundan sonraki ömrümü benim gibi zavallıların kurtuluşuna adadım. Ben de o çocuk hayatımın geri kalan bölümünde Amsterdam sokaklarında dolaşacak ve insanlara,

– ‘Allah, sizi cennetine davet ediyor, diyeceğim!’

 *Şimdi Can alıcı soruyu kendimize soralım:”*

 *Ya biz ne yapıyoruz?”*

*******************