İBRETLİ NOTLAR

İBRETLİ NOTLAR

SESLİ DİNLE: https://youtu.be/JPsxUVd8r5k

Bir hanımefendi anlatıyor :
“Biraz fasulye ve biraz pilav alarak bakır bir tepsiye koydum. Üzerine patlıcan, salatalık ve bir kaç tane kayısı ekledim….Tam dışarı çıkacaktım ki babam sordu:
“- Nereye gidiyorsun kızım ? “
“Ninem bunları kimsesiz yaşlı adama götürmemi söyledi” diye cevap verdim.

Bunun üzerine babam:
“- Şöyle yap. Mutfaktan bir kaç tabak daha getir. Her bir şeyi ayrı tabağa koy ve tepsiyi güzelce düzenle. Yanlarına kaşık, bıçak ve bir bardak su da koy, öyle götür” dedi.

Dediklerinin hepsini yaptım ve elimdekileri dedeye götürdüm. Dönünce babama neden böyle yapmamı istediğini sordum. Babam :
“Yemek ikram etmek ‘Mal’ sadakasıdır. Bir şeyi düzgün vermek ise ‘Gönül’ sadakasıdır. Birincisi karnı doyurur; ikincisi ise kalbi doldurur.
Birincisi, kimsesiz dedeye, yardım isteyen dilenci hissini verir. İkincisi, yakın bir dost, iyi bir misafir olduğu hissini verir.” diye cevap verdi ve devam etti :
“-Maldan vermek ile gönülden vermek arasında büyük bir fark vardır. Gönülden olanın hem Allah katında hem de insanlar yanında değeri daha büyüktür.” Dedikten sonra biraz durdu. Sonra gözlerimin içine bakarak sözlerini şöyle tamamladı:
“- Bak yavrucuğum. Yapacağımız ikramlar, sevgi ve iyilikle birlikte olsun. Sakın aşağılayıcı ve küçük düşürücü olmasın”.

***********

ASLUHÛ NESLUHÛ

Bir gün bir sultan, bahçıvanının yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar.
– Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?
– Asluhû nesluhû (aslı neyse nesli de odur), sultanım.
– Nesi var ki?
– Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar. Ancak bizim tay adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.
Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister. Tayı hediye eden adam der ki:
– Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu ineğe emzirttik.
Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder: Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek.

Başka bir zaman sultana güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir.
Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.
– Asluhû nesluhû, sultanım.
– Bahçıvan efendi, bunun neyi var?
– Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeye. Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var.
Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır. O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur. Ve padişah emreder: Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek.

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken, bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak;
– Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı? der.
– Asluhû nesluhû, efendim.
– Bende de mi? der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.
– Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. Bende bir sıkıntı var mı?
Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:
– Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun.
Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:
– Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan!
Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık ta benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım bana.
– Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var? Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken “Verin bir kese altın!” der. Sen ise, “Verin fazladan bir kap yemek!” diyorsun.
Sultan adamlarına seslenir: Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek.

Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. “Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. Sultan için “Otu çek köküne bak” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir. Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş” sözü de boşuna söylenmemiştir.
**************

[KISSADAN HİSSE…
Bir gün Hızır (a.s.) hamamda yıkanan bir ihtiyarın yanına yaklaşmış.
İhtiyar kendi kendine yıkanmaktaymış.
Hızır demiş ki:
– Ey ihtiyar! Gençliğinde yaşlılara yardım etseydin şimdi şu gençler de sana yardım ederlerdi.
İhtiyar adam şöyle cevap vermiş: – Ben gençliğimde yaşlılara yardım ederdim ama zamane gençliği şimdilerde yardım etmez olmuş.
Hızır (a.s.) bir taraftan ihtiyar adamın sırtını keselerken bir taraftan da konuşmaya devam etmiş:
– Demek ki yaptığın yardımları içinden gelerek yapmamışsın, ALLAH ’IN sevgisini kazanamamışsın, yoksa ettiğin o hayrı neden görmeyeceksin ki?
İhtiyar adam şöyle demiş:
Eğer yaptığımı ALLAH  cc  için yapmasaydım, O’nun sevgisini kazanmasaydım, ALLAH  bugün benim sırtımı Hızır’a keseletir miydi?
Hızır (a.s.) duydukları karşısında çok şaşırmış.
ALLAH ’IM demiş, bana verdiğin Seni sevenlerin listesinde bu ihtiyarın adı yok, bu nasıl olur? Yüce ALLAH  şöyle buyurmuşlar:
“Ey Hızır! Biz, bizi sevenlerin listesini sana verdik ancak bizim sevdiklerimizin listesi bizim yanımızdadır…
ALLAH’IM  bizleride sevdiklerinin listesine dahil eyle. AMİİİİN

************* 

Münir Özkul’un Hayatından Ufacık Bir Kesit. Kızı Güner Özkul anlatıyor:

Babam’ın hastalığının daha yeni ortaya çıktığı dönem 2000 yılının sonlarıydı ve ilk olarak hafıza kaybı ile başladı.
Bir gün: – Kemal’i çok özledim hiç gelmiyor arayıp sormuyor. dedi.
Oysa Kemal Sunal 4 ay önce vefat etmişti.

Öldüğünü söyleyemezdim çünkü babamın Kemal abi’nin cenazesindeki perişan hali gözümün önünden hiç  gitmiyordu.

Film çekimi için şehir dışında ve meşgul olduğunu söyledim. Babam o zamanlarda hep ölen arkadaşlarının hayatta olduğunu sandı. Mutlu olmasını istediğimiz için vefat ettiklerini söylemedik.

2002 yıllarının ilk aylarına geldiğimizde babam zor yürüyor ve sürekli rahatsızlığından dolayı yatıyordu.

Bir gün bana odasındaki televizyonun kanalını değiştirmemi söyledi. Kumandayla bir kaç kanal gezdim; birden ekranda:
– ‘limonnn’ diye bağıran o efsane aktör çıktı karşımıza. Yani babam…

Neşeli Günler’in kavga sahnesine denk gelmiştik tebessümle babama baktım ama söylediği sözler ile bir anda gözlerim doldu:
“BEN BU ADAMI ÇOK SEVİYORUM ÇOK GÜZEL OYNUYOR ADI NE BU ADAMIN?” dedi.

O koca aktör artık kendinin kim olduğunu da hatırlamıyordu…
HAYAT BU…

———–

* Ben kimim?Kâinatta bir nokta,Kur’an-da bir hareke,bir harf,bir kelime ve bir cümleyim.

* Cuma suresinde;Keşke toprak olsaydık,derler,elbette böyle dediler diye olurlar mı?”İnsanları kendilerine azabın geleceği (kıyamet) gününden korkutki,sonra zalimler;”Ey Rabbimiz,yakın bir müddete kadar bize süre verde senin davetine uyalım ve peygambere tabi olalım,derler.(Onlara)-Daha önce,sizin için bir zeval olmadığına,yemin etmemişmiydiniz?(denilir)”(İbrahim.44),”Ahirette uzuvlar şahitlik eder.”(Fussilet.20-22),”O gün zalimlere özür dilemeleri hiç bir fayda sağlamaz.Artık lanette,kötü yurtta onlarındır.”(Mü’min.52)

* Ana karnındayken bilmiyorduk, tercih hakkımız yoktu, dünyada ise öyle değil.

Halıkını tanımak ve bulmak için dünyaya gelen yolcu.

Cennette yokluğu mevzubahis değil ki tam bilsin, tanısın ve bulma olsun. Çünkü kaybetmemiş veya kaybını netice verecek bir durum olmadığından marifetine tam vakıf olunamamaktadır.

Dünya zıtlıklar yeri olduğundan marifette derece katedilmiş oluyor.

****

Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik var, âhirette de onlar için büyük azap vardır.

Bakara. 114

* “Göklerin ve yerin rabbi kimdir?” diye sor. “Allah’tır” diye de cevap ver; sonra de ki: “Öyle ise O’nu bırakıp da kendilerine bile fayda sağlama veya zararı önleme gücüne sahip olmayanları velîler yerine mi koyuyorsunuz?” Sor onlara: “Hiç körle gören bir olur mu; yahut karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?” Yoksa Allah’ın yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu iki yaratma arasındaki benzerlikten dolayı mı şaşırdılar? De ki: “Her şeyi yaratan Allah’tır. O birdir, karşı konulamaz güce sahiptir.”

O, gökten su indirdi; su, vadiler dolusunca sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan köpüğü taşıyıp götürdü. Yaktıkları ateşin üzerine koyup eriterek süs eşyası veya alet yapmak istedikleri madenlerden de üste böyle köpük çıkar. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider; insanlara fayda veren şeye gelince, o dünya durdukça durur. İşte Allah böyle misaller getirir.

Rad. 16.7

* Müşrikler, inkârlarına bizzat kendileri tanıklık edip dururken, Allah’ın mescidlerini onarıp şenlendiremezler. Onlar, yapıp ettikleri boşa giden kimselerdir ve onlar ebedî olarak ateşte kalacaklardır.

*Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.

Tevbe. 17.18

*****

 İsrâiloğulları’nı denizden geçirdik; derken kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavimle karşılaştılar. Bunun üzerine, “Ey Mûsâ! Onlara ait tanrılar gibi, sen de bizim için bir tanrı yap” dediler. Mûsâ dedi ki: “Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz!”

 “Şüphesiz onların düzeni yıkılmaya mahkûmdur; yapmakta oldukları da boşa gidecektir.”

A’râf Suresi – 138-139 . Ayet 

*******

sonbahar.dünyanın,insanın,senenin hüznü.güneşin gurubu,yeşilliklerin sararması ufule meyleden,kalbe hüzün,esintiler veren bir dünya,hüzün mevsimi,baharın sonu,herşeyin sonu.           

*Bilim dünyasında bir ilk: Konuşamayan felçli bir adamın beyin dalgaları, cümlelere dönüştürüldü

Bilim insanları ilk kez konuşamayan felçli bir adamın beyin dalgalarını kullanarak, söylemek istediklerini bilgisayar ekranında cümlelere dönüştürdü. Söz konusu çalışma, yaralanma veya hastalık nedeniyle konuşamayan insanların iletişim kurması için büyük bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor.

ABD’li araştırmacılar, felç ve çeşitli hastalıklar nedeniyle konuşamayan insanların çevresiyle iltişim kurmasını sağlama adına büyük bir adım attı.

https://www.haber7.com/foto-galeri/69595-bilim-dunyasinda-bir-ilk-konusamayan-felcli-bir-adamin-beyin-dalgalari-cumlelere-donusturuldu/p2

***************  

İBRETLİK

*Bir bürokrat, görevli olarak* şehirden kasabaya giderken yolda sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş. *Nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş.*

İmdat..! Boğuluyorum. Kurtarın beni!” diye bağırmaya başlamış.

*O sırada yakınlardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.*

Bürokrat Bataklığa düştüm. Kurtar beni.!diye bağırmış.

*Köylü Geçmiş olsun demiş. Ama* kurtarmak için hiç gayret göstermemiş.

Hani neredeyse dönüp gidecek.

Bürokrat paniklemiş ister istemez..

*Lütfen.! bir dal uzat.* Kurtar beni.!

Diye yalvarmış..

*Köylü demişki; Olmaz.. Sen şu anda hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur.*

*_Bürokrat Sen, dalga mı geçiyorsun._* Ölüyorum. Kurtar beni.! diye bağırmış ağzına dolan çamurlarla.

*Köylü* hiç istifini bozmadan cevap vermiş:

*Ben Hazine’den mal alıp suçlu duruma düşemem.*

*_Fakat_* seni böyle bırakacak değilim.

*Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka. Mal müdürüne talimat verilir.*

*_Şayet, hazine arazisi değilse. İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar.._*

*_Bürokrat Yahu, bunlar oluncaya kadar ben burada ölürüm, be adam._*

*Köylü* gülmüş,

Ben ölmezsin demiyorum ki…

*_Bizim devletle -Resmî kurumla bir işimiz olsa siz de bu yolları takip etmemizi söylemiyor musunuz.?_*

*Biz de oradan oraya gide gide ölüyoruz adeta. Sen de ölsen, mevzuata uygun ölmüş olursun!.. diyor..

Evet.! ÂLLÂH’ın kullarının en hayırlısı ÂLLÂH’ın kullarının işlerini zorlaştırmayan, yardımcı olan, ezâ etmeyen.. Hakkâniyet ve vicdan, merhamet, insaniyet ölçüleri ile onlara yardımcı olanlardır.

*_RESÛLÛLLÂH as buyurdular ki; Siz Allâhın kullarına merhamet edin ki Allâhın merhametine  nail olasınız.._

HADİSTE: Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin, buyruluyor.

***************    

İsa aleyhisselam bir ağacın altında ibadet eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları felçli olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen, mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:

– “Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!..”

İsa aleyhisselam kötürüm adama yaklaştı:

– Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor? Peki hangi nimettir, nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?

Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki:

– Allahü teâlâ bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple O’nu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de O’na şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O’nu tanıma sevinci, dilinde de O’na şükretme mutluluğu yoktur. Ama Rabbim bana bu sevgiyi ihsan eylemiş.

İsa aleyhisselam;

– “Ver şu elini öyle ise!” diyerek elinden tutar, gözlerinden öper. Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:

– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygambersin, der. Sonra da ayakları üzerine kalkabildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

– Yâ Nebiyyallah! Sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:

– “Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?”

Adam bunları söyledikten kısa bir zaman sonra ruhunu teslim eder.

Hadiseye şahit olanlar İsa aleyhisselama derler ki:

– Yâ Nebiyallah! Onu secdeye indiren nimetlere biz tâ baştan beri sahibiz. Ama hiçbirimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.

İsa aleyhisselam da onlara şöyle buyurur:

– Öyle ise, tefekkür edin, siz de düşünün! Düşünen, sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!

*İnsanoğlu nimet içerisinde iken nimetin kıymetini idrak edemez. Balık suda iken suyun kıymetini bilmediği gibi. Ne zaman ki su’dan bir mahrumiyet olur işte o zaman çırpınmaya başlar ama iş işten geçmiştir…Artık yolun sonu görülmüştür.*

Ya Rab! Zatının, sıfâtının, esmâının, efâlinin hudutsuzluğunca verdiğin nimetlere şükürler Olsun .

***********   

– KOMŞU KOMŞUYA SESLENİRKEN DAHİ ZİKİR EDEN BİR TOPLUMDUK BİZ!

– Hu Hu!.. Diye seslenirdik komşumuza..

– Eyvallah!.. Dilimizin pelesengi idi..

– Hay’dan gelip Hu’ya Giderdik..

– Hay, Hay Efendim! Diye kabul ederdik tekliferi

– Allah, Allah, Allah, Allah! Diyerek şehadete koşardık!

– Allah Allah, Sübhan’Allah, AllahuEkber, idi hayretlerimiz..

– Şimdilerdeki gibi “Vaaaauuv” diye ya da “ohaa” diye gayri müslim kırması çığlıklar atmazdık!

– Tövbe estağfurullah”  “fesubhanallah” zikri anlatırdı kızgınlığımızı..

– Aman Allahım” derdik “oh my god” girmeden dilimize..

– Salavat-ı Serife anlatırdı bazen yanlış bir iş yapıldığını…

– Neûzubillah” çekmek idi istemediğimiz bir şey görünce  zikrimiz…

– Bismillah”ile başlarlardı her hayrın başı..

– Hay Allah” iyiliğimizi vermeye devam edeydi..

– Allah Allah İllallah , Muhammedun Resulullah” sonrası derdik alkışlarla yiğitlere..

– Maşallah” “Ya sabır” öfkemizin ilacı idi..

– Hasbünallâhü ve ni’mel-vekîl!” diyerek Allah’ı “vekil” ederdik çaresiz kalınca…

– Ya Şafi” dokunurdu yaramıza merhemden evvel..

– İnna lillah” ayeti teselli ederdi geride kalanları..

– Hak’ka yürürdük” eskiden ölmezdik biz..

– Bu da geçer ya hû! “Vazgeç ya hû!”, “Hoş gör ya hû!” hatları süslerdi Tekke ve zâviyelerin iş yerlerimizin duvarlarını, psikiyatrik ilaçlarlar dünyamıza girmeden!

– Velhasılı kelam  Aziz Kardeşlerim!

– Eskiden hayatı yaşarken zikrederdik , şimdi zikrederken bile o hali yaşamıyoruz..

– Rabbim aslımıza rücû ettirsin bizi…

 Alıntı

*************  

DÖRDÜNCÜ IŞIK: Îcâz-ı Kur’ânî o derece câmi’ ve hârıktır; dikkat edilse görünüyor ki, bâzan bir denizi bir ibrikte gösteriyor gibi pek geniş ve çok uzun ve küllî düsturları ve umumi kanunları, basit ve âmî fehimlere merhameten basit bir cüz’üyle, hususi bir hâdise ile gösteriyor. Binler misâllerinden yalnız iki misâline işaret ederiz.

•Birinci misâl: Yirminci Sözün Birinci Makamında tafsîlen beyân olunan üç âyettir ki, şahs-ı Âdem’e tâlim-i esmâ ünvânıyla, nev-i benîàdem’e ilham olunan bütün ulûm ve fünûnun tâlimini ifade eder. Ve Âdem’e melâikenin secde etmesi ve şeytanın etmemesi hâdisesiyle, nev-i insana semekten meleğe kadar ekser mevcudât musahhar olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır mahlûkatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık ettiğini ifade ediyor.

Sözler. 365. 25. Söz

*************  

*** İngiltere’nin ücra bir kasaba köyünde yaşayan, yaşlı ve kimsesiz Müslüman bir kadın, telefon ile yerel bir radyo programına bağlanır, durumunun çok kötü olduğunu, çoğu zaman yiyecek bir şey bulamadığını, hayırsever birinin ona yardım etmesini istediğini anlatır…

Yayını dinleyen Ateist bir iş adamı, şeytani bir gülüş ile sekreterini çağırır.

“GİT BOL MİKTARDA ALIŞVERİŞ YAP, O KADINI BUL VE ALDIĞIN ERZAKLARI VER. KİMİN YOLLADIĞINI SORARSA: ŞEYTAN YOLLADI DE”

Maksat bu yaşlı kadınla alay etmek olan iş adamının dediklerini yapar sekreter. Kadını bulur ve erzakları teslim eder. Yaşlı kadın çok mutludur “ALLAH RAZI OLSUN” der ve evine girmek üzere döner gider. O sırada sekreter “BUNLARI KİMİN GÖNDERDİĞİNİ SORMAYACAK MISIN?”

Yaşlı kadın;

” KİMİN GÖNDERDİĞİNİN NE ÖNEMİ VAR, ALLAH BİR ŞEYİN OLMASINI İSTERSE, ŞEYTANA BİLE İYİLİK YAPTIRIR”

************   

*”Mekke-i Mükerreme’de paramı kaybetmiştim.

*”Para bekliyordum, lâkin henüz gelmemişti.

*”Mâlum, Haccın bir rüknü olarak belli bir vakitte saçını sakalını kısaltman icap eder.

*”Bir berbere girdim.

*”Bir müşterisini tıraş ediyordu.

*”Utana-sıkıla

*”Afedersiniz; param yok, ALLAH rızası için saçımı-sakalımı düzeltebilir misin? diye sordum.

*”Berber beni bir an süzdü, sonra tıraş ettiği adamın yanındaki boş koltuğu gösterip,

*”Buyurun, oraya oturun” dedi.

*”Tıraş ettiği adama “müsaadenizle

sizi bekleteceğim biraz;

*”Sizi ücreti mukabilinde tıraş ediyorum, lâkin bu adamcağız ALLAH rızası için istedi; bekletmemem lazım” dedi

*”Ve benim de müşterinin de itiraz etmesine fırsat bırakmadan beni tıraş etmeye başladı.

*”Tıraştan sonra, üstümü fırçalarken cebime de biraz para sokuşturdu.

*”Ben “ama…” diye itiraz ederken tebessümle

*”Acil ihtiyaçlarını karşılarsın,

bu kadar kusuruma bakma diye fısıldadı.

*”Aradan birkaç gün geçti, beklediğim para geldi.

*”Doğruca ona gidip, içine düştüğüm durumun aslını anlattım ve binbir teşekkürle yüklü miktarda para

uzattım.

*”Gülümseyerek elimi tuttu, kibarca itti, *”Alamam dedi.

*”ALLAH için olan işin bedelini kullar ödeyemez, var git sen de başkalarına ALLAH için iyilik yap, ALLAH selamet versin.

*”Helalleşip herhangi bir ödeme yapamadan oradan ayrıldım.

*”Ama tam kırk senedir onun için duâ ediyorum.

*”Onun için dua etmeye doyamıyorum. *”Geceleri uyandığımda bile onun için dua ediyorum.

************  

Uhuda katılan 300 münafığın yoldan geri dönüp moral bozması ve savaşa katılmaları istendiğinde bahaneler uyduran cehalet asrının münafıkları gibi, bu asrın mınafıkları da bir şey yapmadıkları halde yangın, sel, deprem gibi afetlerde provakatif eylemlere girişmekte, işin içinde olmadığı halde sürekli fitne ateşini alevlendirmektedirler.

*************  

MUSKANIN TESİRİ
II. Bâyezid Amasya’da validir, av merakı ileri derecededir ve en marifetli tazılara sahiptir. Maiyetindeki sipâhilerden biri de ava meraklı ama tazısı başarılı olamaz.
Amasya’da iyi nam yapmış Mustafa Dede’nin çare olacağını düşünen sipâhi, biraz et satın alıp şeyhin kapısına dayanır. Karşısına 15 yaşlarında bir çocuk çıkar, babasının evde olmadığını söyler. Sonra sipâhiye;
— Ağam hacetiniz nedir ki?
Sipâhi mahcup boynunu büker, elindeki eti işaret eder;
— Şu eti getirdiydim ki şeyhe bir muska yazdıram; bizim it hiç av tutamaz hep şehzadenin tazılarını yakalar, der.
Çocuk cin gibidir ete de dayanamaz. Der ki;
— Sen hiç merak etme, ben babamdan izinliyim, o olmadığı zaman ben yazıyorum.
Çocuk çabucak bir muska yazıp sipâhiye verir eti alır. İkisi de sevinçlidir. Muska birkaç gün sonra çıkılan avda tesirini gösterir; sipâhinin iti Şehzadenin tazılarından evvel gider avı yakalar. Şehzade Bâyezid hayrettedir. İti getirtir bakar ki, boynu muskalı. Muska çıkartılır, yazı okunur; “tamah ettim etine, muska yazdım itine” Tutarsa tutmazsa da ipime… yazılıdır.
Şehzade sipâhinin başından geçen hikayeyi dinleyince bu delikanlıyı tanımak ister, tanır ve yanına alır. Yıllar sonra padişah olunca onu da İstanbul’a getirtir. Bu çocuk, asırlardır kendisiyle iftihar ettiğimiz Hattat Şeyh Hamdullah’tır.

************ 

Benimkinin Sırası Daha Sonra Gelecek

Aralarında bir Bektaşi de bulunan bir kervanı eşkıya basar. Bütün yolcuları soyarlar. Bektaşi, atına binmek üzere olan çete reisine, “Benim eşyamı geri ver, yoksa beddua ederim, Allah senin boynunu kırar” der. Reis sorar, “Ne vakit kırar?”

“Bir sene, beş sene, on sene sonra. Fakat herhalde kırar.”

Eşkıya “O halde daha vakit var erenler. Hoşça kal” diye atını sürer. Fakat atını sürmesiyle beraber atı düşer, atın altında kalarak boynu kırılır. Bunun üzerine babaya seslenir, “Ayıp değil mi sana? Beni niye aldattın? Allah hemen boynunu kırar deseydin eşyanı geri verirdim. Sana yalan yakışır mı?”

Baba cevap verir, “Ben yalan söylemedim, imanım. Allah şimdi boynunu kırdıysa bu eski fenalıklarının cezasıdır. Benimkinin sırası daha sonra gelecektir.”

************  

BİR VEFÂ HİKÂYESİ

1939 senesinde Filistinli bir  öğretmen, Riyad’da görev yaptığı okulların birinde, öğrencilerinden birisinin yüzünde, büyük bir üzüntü fark etti. Öğrenciye bunun sebebini sordu.*

Çocuk:

Okulun bir gezi düzenlediğini, katılım parasının bir riyâl olduğunu, ama âilesinin çok fakir olduğu için bu parayı ödeyemeyecek durumda olduğu için üzüldüğünü  söyledi.

*Öğretmen, çok akıllıca bir düşünce ile doğru cevabı bir riyâl olan bir yarışma yaptı. Tabii ki soruyu küçük öğrenciye sordu. O da cevabı verip bir riyâli aldı. Öğrenci tarif edilemeyecek kadar sevindi ve geziye katıldı…*

Haliyle o küçük çocuk, âilesinin şiddetli fakirliği sebebiyle, eğitimini tamamlayamadı. Hamal olarak, günde yarım riyâl karşılığında, yük taşımaya başladı.

Sonra, o zamanlarda elektrik olmadığı için, gazyağı tenekeleri taşıdı. Daha sonra bakkalda satıcı olarak, sonra da aşçı oldu.

Sonunda 400 riyâl biriktirdi ve onunla bir bakkal dükkanı açtı.

Sonra hacıların dövizlerini alıp satan bir döviz bürosu açtı…

*Sonra.. sonra… derken zenginliğin zirvesine ulaştı…*

Bu öğrencinin kim olduğunu size söylediğimde, garipsemeyin. O, *”El-Râcihi”* bankasının kurucusu, *”Süleyman el-Racihi”*… Sermayesi 124 milyar riyal (yani 600 milyar) Bütün dünyadaki 500 şubesinde, 8000 memur çalışıyor.

O da bunun Allah’ın fazlı sayesinde olduğunu bilerek, servetinin üçte ikisini, vakıflara ve hayır işlerine bağışlıyor.

Bu vefâlı öğrenci, öğretmenini ve kendisine onun geçmişte yaptığı iyiliğini unutmadı.

Bundan sonrasını kendisinin yazdığı: *”Mücâdele Hikâyesi”* adlı anılarından, nakledelim.

(Bu öğretmenimin yerini öğrenene kadar, tüm eğitim kurumlarını ziyâret ettim.) Nihayet onunla buluştum. Onu yaşlanmış, işsiz, zor durumda ve (dünyadan) ayrılmaya hazırlanıyor gördüm…

Tanıştıktan sonra dedim ki;

*- “Değerli öğretmenim, uzun yıllar önce, bende emânet olan büyük bir alacağınız var…”*

Hayretle;

*- “Kimseye benim borcum veya alacağım yok.”* dedi.

Ben de:

*- “Sana şöyle şöyle cevap verdiğinde, yarışma ile bir riyal verdiğiniz bir öğrenciyi, hatırladınız mı?”* dedim.

Düşündü ve hatırladı, sonra da gülerek;

*- “Evet, Evet”* dedi.

*- “Sen o musun, yoksa? Beni, bir Riyali geri vermek için mi, arıyorsun?”* dedi.

Ben de:

*- “Evet.”* dedim.

Biraz ısrardan sonra, onu arabama bindirdim ve beraberce gittik. Bir villanın önünde durduk ve arabadan inip içeriye girdik.

Sonra;

*- “Değerli Öğretmenim! Benim size olan borcumu bu villa, beraberinde bu araba, hayatınız boyunca istediğiniz maaş ve müessesemde de oğlunuzun memur olması, (ancak) alacağınızı kapatıyor.”* dedim.

Öğretmen şaşırdı, gözleri doldu ve dedi ki.

*- “Ama bu gerçekten çok fazla…”*

Dedim ki:

*- “İnanın, vaktinde sizin verdiğiniz bir riyalin bana verdiği mutluluk, bunun gibi on villadan daha büyüktü hocam. Hâlâ o mutluluğu, unutamıyorum.”* dedim…

*Bu öğretmen; bir riyalle küçük bir çocuğu mutlu etmesi, hayatının en zor anlarında kendisini tamamen değiştirmek için ona geri döneceğini hiç aklına getirebilir miydi?..”*

*Karşılıksız ve sadece Allah için yapılan iyilikler; Allah’la yapılan bir ticârettir. Kazancınızın takdiri Allah’a aittir… Cenâb-ı Hak buyuruyor:*

*”Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter…”* (El-Ahzâb, 3)

************  

Evin önünden Eskici geçiyordu. Evlat dedim. Ben de kırık bir kalp var alır mısın? Yok amca ya, dedi, para etmiyor dedi. ama evladım bari vereyim geri dönüşüme götür.

amca geriye dönmüyor ki, Geri dönüşümde de dönüşümü olmuyor. O yine aynı kalıyor.

Peki Japon Yapıştırıcılar var. Son sistem, mükemmel yapıştırıyor. Bunu yapamaz mısınız?

Aslı gibi yok amca, bu yapışkan tutmuyor, olmaz.

Peki ne yapayım, bende kalacak, ne olacak?

sana yük olacak bir ömür…

MEHMET ÖZÇELİK

29-09-2021




NÜFUS PLANLAMASI- EGOİZM

NÜFUS PLANLAMASI- EGOİZM

Türkiye-de nüfus planlaması ve kontrolü üzerine temsilcisi olan Koç, o zamanlar 70 milyon olan Türkiye nüfusunun bunu kaldıramayacağını, bunun 30 milyon olması gerektiğini söylemişti.[1]

Ben de olabilir, demiştim.

Önce azaltmayı ve kontrolü sizden başlayalım, nüfusunuzu siz azaltarak.!

Nasıl olur?

Kurra mı çekelim, siz mi azalacaklarınızı belirlersiniz?

Yahudi zihniyeti.

Zira Kuranı Kerim bu duruma dikkat çeker.

“Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah’ı şahid tutan, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeğe çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez.”[2]

-“ABD’nin Georgia eyaletinde bulunan Rehbertaşı adındaki anıt üzerinde 10 emir bulunuyor. Bunlardan bir tanesi de insan nüfusunun 500 milyona indirilmesi yönünde.

Yapımı 1979 yılında başlanan ve 1980 yılında da dikilen anıt, Robert C. Christian tarafından diktirilmiş. Bir gün Elberton Granite Finishing isimli şirkete giden Christan, şu cümleyi kurmuş: “Ben küçük bir grup Amerikalı’nın adına burada hem saat, hem takvim, hem de rehber olacak bir granit anıt siparişi vermek istiyorum.”

Şirketin sahibi ise Cristan’ın projesine sıcak bakmamış ve normal fiyattan 3 kat fazla para istemiş. Christan ise buna hiç itiraz etmemiş ve pazarlık bile etmeden ücreti ödemeyi kabul etmiş. Sonra yapılan araştırmalar, Christan’ın belediyeye fazlasıyla bağış yaptırdığı ortaya çıkmış. Anlayacağınız rüşvetler hazırmış.

Gel zaman git zaman anıtın dikilmesi konusunda anlaşmaya varılmış. Her biri 20 ton ağırlığında ve 5 metre yüksekliğinde olan taşların arkasında ve önünde 8 farklı dilde yazılmış, 10 tavsiye bulunuyor. “[3]

Oysa dünya ve dünya ambarındakiler herkese yeter.

Egoist, nefis perest, bencil, kişisel düşünmeye ve davranmaya gerek yoktur.

Dünyadaki kavgalar hep bu bozuk zihniyetin ürünüdür.

Hastalıklı zihniyet.

Oysa mutluluk ve zenginlik paylaşıldıkça artmaktadır.

İnsanlar savaş ve öldürmek için harcadıkları paraları ve ürettikleri silahları, insanların hayatı için harcasalar inanınız fazlasıyla yetecektir.

En basit ifadeyle; dünyada bulunan bir milyar obeziteli hastalar yedikleri ve hastalıkları için harcadıkları paraları ve yiyecekleri, açlıktan ölen ve sıkıntı çeken bir milyar insanla paylaşsalar hem hastalık kalkacak ve hem de açlıktan ölümler olmamış olacak…

Ne çok yiyirem Hekime gidirem.

Ne yanlış edirem Hakime gidirem.

MEHMET ÖZÇELİK

25-09-2021


[1] https://www.yeniakit.com.tr/haber/dunyayi-azaltma-planinin-turkiye-ayagi-mi-iste-turkiyede-50-milyonu-bile-fazla-bulan-is-adamlari-1169251.html

[2] Bakara.205.

[3] https://www.webtekno.com/uzerinde-insan-nufusunu-500-milyona-indirin-yazili-korkunc-anit-h36928.html




ZAMANIN SAMİRİSİ VE PAVLUSLARI

ZAMANIN SAMİRİSİ VE PAVLUSLARI

Kur’an’ı Kerim her Asra hitap ettiği gibi, asrımıza da belki daha fazla hitap etmektedir.

Kur’an’ı Kerim’deki kıssalar asırlar boyu hisse almak içindir.

İşte yahudiliği şekillendiren Samiri ile, Hristiyanlığı biçimlendiren Pavlus zamanımızda faaliyet göstermektedir.

Tıpkı Ebu Cehilin ölmeyip kıtalar gezdiği gibi, Samiri ve Pavluslar da pörsümüş ruhları esir almakta, kendisine ram edip, yaptırmaktadır.

İnsanımıza bir tane ahmak dostun ve dost görünümlü postlu dostun verdiği zarar, yüzlerce düşmanın zararından daha büyüktür.

Onun için bir tane ahmak dostun olacağına, yüzlerce düşmanın olsun daha iyi.

Türkiye ne gördüyse bu ahmak dostlardan gördü.

Kurt gövdenin içinde.

İçten kemiriyor.

Virüs vücutta.

İçten yavaş yavaş öldürüyor.

İhanet şebekesinin adı dost olmuş.

Böyle dost düşman başına.

Düşman bunu çok iyi kullanıyor.

Asırlardır düşmanla mücadele ederken, bugün dost görünümlü her türlü posta bürünen dostlarla uğraşmaktayız.

Allah ayrıştırıyor.

Zaman yüzlerinin maskesini indiriyor.

Dünya istifrağ ediyor.

Kusmuklar dışarda.

-Her dönemin bir Samirisi vardır. İçimizdeki Samiriler de Musa’nın boşluğundan istifade ederek, O’nun Tura gidip Cenabı Hak ile konuşmasından ve o boşluktan istifade eden Samiriler, geride kalanlara putlarını yaparak, onları yaptığı o buzağıya taptırmaktadır.

Harun’un da bunlara gücü yetmemektedir. Samiri ağır basmaktadır.

Aynı zamanda Hz İsa’nın göğe çekilmesinden sonra, yine o boşluğu doldurmaya çalışanlar, rüya ile insanları kandırarak; İsa bana rüyamda dedi ki; Ben bu dini tamamlayamadım. Dindeki benim eksikliklerimi sen tamamla, diye kendisine mesaj geldiğini, rüyada kendisine yapacaklarının gösterildiğini ifade eden Pavlus insanları dalalete, hıristiyanlığı da tahrife sevketmiş oluyor.

Hem İslam dünyasında, hem Hristiyanlık dünyasındaki Samiriler şu anda meydanda gezmektedirler.

-“Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakki ve saadet-i hayatiyeyi beklesin.”(M.438)
“Ey “sadık ahmak” ıtlakına mâsadak bîçare ülema-üs sû’ veya meczub, akılsız, cahil sofiler! Hakikat-ı kâinat içinde kökü yerleşmiş ve hakaik-i kâinata kökler salmış olan Şecere-i Tûbâ-i İslâmiyet; mevhum, muvakkat, cüz’î, hususî, menfî, belki esassız, garazkâr, zulümkâr, zulmanî unsuriyet toprağına dikilmez! Onu oraya dikmeye çalışmak, ahmakane ve tahribkârane, bid’akârane bir teşebbüstür.”(M.439)
“Evet o küfür; ahmakane, sarhoşane, divanece bir hezeyandır.”(L.179)
“Ey ahmak-ul humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak! Başını tabiat bataklığından çıkar, arkana bak; zerrattan, seyyarata kadar bütün mevcudat, ayrı ayrı lisanlarla şehadet ettikleri ve parmaklarıyla işaret ettikleri bir Sâni’-i Zülcelal’i gör.. ve o sarayı yapan ve o defterde sarayın proğramını yazan Nakkaş-ı Ezelî’nin cilvesini gör, fermanına bak, Kur’anını dinle.. o hezeyanlardan kurtul!..”(L.185)

“Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaatı bulunan iyilikleridir! Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip taklid edip malımızı harab ettiler.”(T.93,131)

MEHMET ÖZÇELİK

21-09-2021




ESFELDEKİLER

ESFELDEKİLER

Bütün mesele baştaki mesele. Kabil’in Habil-den pay kapma, malını kapma, eşini alma, yetkisini kapma, güç ve kudretini kapma.

Üstün gelme, onu devre dışı bırakma, kendi menfaatinin bütün şartlarını kurma. Onun üzerine bina et.

Sonuçta İman ve Küfür mücadelesi. Sonuçta şeytan ve melek mücadelesi. Sonuçta nefis ve vahiy meselesi. Sonuçta akıl ve kalbin ittifakı veya iftirakı meselesi.

Mesele ahlak meselesi.

Hepimiz imtihan oluyoruz.

Öğretmeni, doktoru, emniyetçisi esnafı ve herkesin meselesi.

Şeytanın ilk yaptığı iş, fuhşun ve sefahetin kapısını açmak oldu.

Bu da cennette Hz. Havva ve Hz. Ademin yasak ağaca yaklaşmasını sağlayarak, avret yerlerinin açılmasına sebeb olmakla başlamıştır.

Onun içindir ki; Tevratta ve İslam hukukunda zinanın yasaklanmasının ve de ağır müeyyide olan recmin konulmasındaki sebeb işte bu fuhşun kapısını kapatmaktır.

Nitekim, Osmanlıda 2 recm uygulaması olmuş, birisinde kadın gelmiş ve kendi itiraf ederek cezalandırılmasını istemiştir.

Diğerinde ise, 23 kişinin şehadetiyle uygulanmıştır.[1]

Lut kavminin livatadan helak edilmesi, her zamanki gibi bugünkü Lgbt-lilere de mesajını göndermektedir.

Tarihte Hasan Sabbah da aynı fuhşu cennet vaadiyle oluşturdu.

Demek ki batıl mezhepler ve farklı itikat ve ameldeki değişik düşünceler birisinin peşine körü körüne takılanları alıp götürmesiyle olmaktadır.

Bir Hasan Sabbah Haşhaşi yani uyuşturucu sapık düşüncesiyle peşinden on binleri çok rahat sürükleyebiliyor.

Zamanımızda ve İslam dünyasında bundan çokça da bulunmaktadır.

Kader ayrıştırıyor.

Maalesef zamanımızda da Hashaşilik ve sefahet ve de ahlaksızlık yaptığı halde peşine bir çoklarını takabilmektedir..

Münafıkane yapısını bina edebilmekte.

Peygamberlik iddiasında bulunulduğu halde cenazesine binler katılabilmektedir.

Vel Hasıl, acaib bir asırda yaşamaktayız.

Ruhlar hasta.

Hastalık ruhlarda.

İngiliz bu hasta ruhları çok iyi kullanıyor.

Koca bir İslam’ın merkezi olan Suudi Arabistanın ihdas ettiği bir vehhabilikle çok rahat idare ediyor.

Bunu da daha çok para, makam ve kadınla yapıyor.

MEHMET ÖZÇELİK

15/09/2021


[1] http://www.tesbitler.com/2015/01/02/z-i-n-a/                                                      http://www.tesbitler.com/2015/01/01/i-s-l-a-m-h-u-k-u-k-u/

https://www.haberturk.com/gundem/haber/1048320-iste-osmanli-tarihinde-bilinen-tek-kadin-recminin-belgeli-oykusu




BURNU SÜRÜNSÜN

BURNU SÜRÜNSÜN

Burnu sürünsün kimin mi?

İha- Siha- Tiha bu gibi başarıların ortaya konulmasına rağmen, şahsı için ve düşmanlığından dolayı, siyaset ve partiden dolayı görmeyip tenkid eden hatta öncelerinde engellemeye kadar giden insanların burnu sürünsün.

Yüzyıllardır bu topraklarda Abdülhamit zamanından beri Petrol yerleri tespit edilmesine rağmen, Amerikalıların ya yok demeleri veya üstünü örtmeleriyle bunları ortaya koyanlara engel olanların burnu sürünsün.

Nice mühendislerimizin öldürülerek intihar süsü verilmesi ile onu gizleyen, ortak olanların burunları sürünsün.

Şimdiye kadar gençlerin önünü tıkayarak beyin göçlerine sebep olanların burnu sürünsün.

Yapılanları sadece görmekle kalmayıp, sulandıranların burnu sürünsün.

Düşmanın bile takdir etmesine ve de dünyanın övmesine rağmen tenkid ederek gölge olanların burnu sürünsün.[1]

Bu meseleler şahsi değil, milli meselelerdir.

Düşmanlığı, kin ve nefreti, kemikleşmeyi, bölünme ve çatışmayı sürekli körükleyenler, bu milletin ayak bağı olmuş olan ihanet şebekesi ve gizli dinsiz bir komitenin işidir.

Açılan Ayasofya, Çamlıca, Taksim ve uzun Mehmet Camiilerin açılmasından içten ve dıştan rahatsız olanların burnu sürünsün.

“Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”[2]

Camilerin açılmasından rahatsız olanların ve kapatma yönünde çaba gösterenlerin burnu sürünsün.

Peygamber Efendimiz (a.s.m) bir keresinde minbere çıkarken, her adımda “âmin” dedi: Bir adım çıktı, “âmin…”; bir adım daha çıktı, “âmin…”; bir adım daha çıktı, “âmin…”

Hutbesi bittikten sonra: “Yâ Rasûlallah! Minbere çıktığınız zaman ‘âmin’ dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?” diyerek sebebini sordular.

Buyurdu ki: “Cebrail (a.s.) üç dua etti, ben de onlara amin dedim.

– Birisi: Cebrail (a.s.): ‘Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!’ dedi, ben de amin dedim.”

(Demek ki insanın bir evlat olarak, anne babasının rızasını kazanması, onların elini öpmesi, gönlünü alması, hizmet eylemesi, böylece cenneti kazanması gerekiyor. Ve bu yoldan cenneti kazanmak çok da kolaydır. Buna rağmen bunu başaramayana, anne babasının rızasını almadığı için cennete giremeyene yazıklar olsun ve olacaktır.)

– İkincisi: “Cebrail (as): ‘Sen peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürünsün!’ dedi. Ben de ona amin dedim.”

“Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salat (rahmet ve sena) ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” [3]mealindeki ayet de Salavat-ı Şerifenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Allah’ın bu açık teşvik ve davetine rağmen, yanında ismi anıldığı halde Peygamber Efendimize (asm) salavat getirerek kısa yoldan büyük sevaplar kazanmayı düşünmeyen kimse, herhalde “yazıklar olsun”u çoktan hakketmiştir.)

– “Üçüncüsü: “Cebrail (as): ‘Ramazana eriştiği halde bir insan, buna Ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah’ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah’ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!’ diye  dua etti. Ben de ona amin dedim.”[4]

MEHMET ÖZÇELİK

15-09-2021


[1]https://www.google.com/search?q=abdden+sihalara+ovgu&oq=abdden+sihalara+ovgu&aqs=chrome..69i57.16497j0j4&client=ms-android-asus&sourceid=chrome-mobile&ie=UTF-8

[2] Tevba.18.

[3] Ahzab, 33/56.

[4] bk. Buharî, el-edebu’l-müfred- 1419/1998, Riyad- 1/338; Taberanî-evsat- h. no: 8994; Bezzar, h. no: 1405; Mecmau’z-zevaid, 10/164




MEZAR KAÇKINLARI

MEZAR KAÇKINLARI

Ortaokul sıralarındaydık. Bir arkadaşla kavga ettik. Herhalde birkaç tane fazla vurmuş olacağım ki, arkadaş bunu gururuna yediremedi ve beni sınıftan dışarı çıkıp dışarıda dövüşmeye davet etti.

Bende çocukluk hali olsa gerek, olur deyip sınıfın kapısından tam dışarı çıkacaktık ki, aniden dönüp bana vurdu.

Pek acıttı mı bilmiyorum ancak sınıfta sırtımı duvara dayayıp hüngür hüngür ağlamaya başladım.

Arkadaşlar gelip beni teselli ediyor, benim ona daha çok vurduğumu, bir şey olmayacağını söylese de, ben kendimi tutamıyor ağlıyordum.

Beni ağlatan onun bana vurması değil, kalleşliği idi. İhanete uğramıştım.

İşte bir asırdır kahpe ve kalleş aynı sınıfta olunca, kapı kilit tutmuyor oğul.

Bir, bir buçuk asırdır aynı sınıftakilerle kavga etmekteyiz, bizler sınıftan çıkarılarak kaygan zemine getirilip kavgaya zorlanmaktayız.

Kafamıza vurulup kalleşliğe ve ihanete uğramaktayız.

100 yıldır izm-lerle uğraşıyoruz uğraştırılıyoruz. Kemalizm ve Sosyalizm, marksizmin Komünizmin, PKK ve bu bitmek üzere iken hemen arkasından fetö devreye konulmakta, oda bitince artık mutlaka a- b ve c planları içerimizde gizlide olsa mevcut olan isimler onları devreye koyacaktır.

Kaygan ve kaypak zeminden çıkmamız veya kapatmamız lazım.

Kısır bir zihniyetle mücadele etmekteyiz.[1]

-Eski ve eskimiş Kültür Bakanı Günay açıklamasında:

“Ayasofya’nın müze olarak kalmasını savunan galiba tek siyasiyim. Bazı muhalefet partilerinin önde gelenleri de gidip orada açılış törenlerine katıldılar. Allah kabul etsin bir şey demem. Ama yeteri kadar insanlığa hizmet etti bu yapı her dine. Bin yıl Hristiyanlığa 500 yüz yıl Müslümanlığa. Yeter artık insanlar ona hizmet etsin ve bunu insanlığın emaneti olarak geleceğe taşıyalım. Müstesna bir mabet dünyada Vatikan’dan eski bir mabet. Oraya girdiğiniz zaman gözünüzü kapatarak, illa eğilip kalkılarak ibadet yapılmaz ki. Herkes kendi inancıyla ibadetini yapabilir buna bir engel yoktu. Ben öyle kalmasından yanaydım ve ben onu o dönem savundum.” ifadelerini kullandı.”[2]

Maalesef bu adam Türkiye’de bir de Kültür Bakanlığı yaptı.

Kültür kaybının neden kaynaklandığı belli oluyor değil mi?

Aynı zihniyetin bir önceki versiyonu ise;

1946’da ise bu ülkenin Başbakanlığını yapmış ve önceden de farklı bakanlıkların başında bulunan Şükrü Saraçoğlu;

“Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene lazım’ demiştir.[3]

Gerçekten bu millet kolay bozulmadı.

Yılların zehiri kanalizasyon gibi bu milletin üzerine aktı.

Kokusu yeni yeni gün yüzüne çıkıyor.

Bu memleketi kokutanlar patlayan kanalizasyonun etrafa saçılmasıyla kendilerinin de bağırsaklarındakileri dışarı akıttılar.

Bir deyip pir diyen Cemil Meriç gerçekten aydın geçinenlerimizin gerçek maskelerini şu sözüyle indirmiş oldu;

“Bizim aydınımız  din düşmanı değil, İslam düşmanıdır.”

Dertleri İslâm ile…

İslâmî değerler ile…

Kimler geldi kimler geçti bu felekten,

Kalbur ile un elerken, deve geçti bu elekten…

-Gerçekten iman ve küfür mücadelesi hangi şekle bürünürse bürünsün hep aynı noktaya gelmektedir.

Arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır.

Karakter meselesi.

Bir yerin dua ile açılışına hangi geri kalmış zihniyet karşı çıkabilir.

İşte Hristiyan ve Museviye yâr olmayıp, İslamiyetten de nasibi olmayan Agop-vari tipler.

Evet. Bizdeki bir kısım aydın geçinenler din düşmanı değil, İslamiyet düşmanıdırlar.[4]

-ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle binlerce iş birliği yapanlar ortada kaldılar.

ABD ya ortada sahipsiz bırakıyor, ya da Türkiye’deki gibi beslenmelerini kullanıyor.[5]

Aynen bizdeki kirli ellerde kirli insanlarla yaptıkları ortaklıktan sonra, ortada kalacaklardır.

-Ölen Ferhan Şensoy-eski Şan Tiyatrosunda yönettiği “Muzır Müzikal” adlı oyunda; Allah’a, Peygamber’e, Kur’an-a dil uzatılıp alay edilmesi, sûre uydurulup, tesettürlü kadınların küçük düşürülmesi ve de devlet erkânıyla yapılan alay konularını işlerken, gittiği yerde sorulacak alay ettiği konulara yönelik sorulacaktır elbette.

Herhalde kendisinin de hazırladığı cevapları vardır!?[6]

-Sinema ve tiyatromuzun karakteri.

“Ferhan Şensoy’un unutulmayacak bir sanatçı olduğunu ifade eden Cihat Tamer, konuşmasında hükümeti hedef aldı.

ÜLKEYİ DİN BAĞIMLISI HÜKÜMETLER YÖNETİYOR.

Türkiye’de hükümetin din bağımlısı olduğunu savunan Tamer, buna rağmen inadına tiyatro yaptıklarını belirterek, “70 senedir bu ülkeyi din bağımlısı hükümetler yönetiyor. Ona rağmen 70 senedir inadına tiyatro yapıyoruz. Ferhan da inadına tiyatro yaptı.”[7]

Tezat insanların mekanı. Demek ki iş para odaklı. Müşteriye göre sahne.[8]

“Tedavi gördüğü hastanede iki gün önce hayatını kaybeden ünlü tiyatro sanatçısı Ferhan Şensoy’un naaşı İstiklal Caddesi’nde bulunan Ses Tiyatrosu’na getirildi.

Törende söz alan tiyatrocu Cihat Tamer, ‘Din bağımlısı hükümetlere rağmen Ferhan 70 sene tiyatro yaptı. O şimdi Rasim’ine kavuştu. Münir abisine, Erol abisine kavuştu. Hep birlikte orada bir meyhanede kafayı çekiyorlar. Unutulmayacaksın Ferhan.’ ifadelerini kullandı.”[9]

Kabir kaçkınları orayı da telvis etmeye çalışıyor.

İşte yarım asırdır bu sarhoş kafa toplumu eğitmeye, daha doğrusu öğütmeye çalıştı.

Raydan çıkardı.

“And olsun ki onu perçeminden, yalancı ve günahkar perçeminden cehenneme sürükleriz. O zaman taraftarlarını çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız.”[10] 

“Ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz! Ta ki, hakikat-i İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!” Bediüzzaman.

Ne kadar büyüktü dindara kinin.

Hacıya, hocaya uzardı dilin.

Konuşsana mevtâ! Bitti mi pilin?

Oksijen tüpleri yok tabutların,

Söyle de bir nefes versin putların..

”Uyandım” diyorsun, lâkin boşuna;

Gördün.. Bakmıyorlar hiç göz yaşına

Ey mevtâ !. Kaldın mı, yalnız başına?

İmdat düğmeleri, yok tabutların,

Üzülme.. Kurtarır (!) seni putların…[11]

-Türkiye’de laiklik sırf gerilim ortamı oluşturmak için gündeme getirilmektedir.

Laiklik yönetim tarzı değil, kavga, kaos ve saldırı aracı olarak kullanılmaktadır.

Marifeti ve becerisi olmayanlar laiklik gibi bazı enstrümanları kendilerine dayanak ve varlık sebebi olarak kullanmaktadır.

Müflis bir tüccar misali.

Kısır bir zihniyetin tükenmişliği.

İslam dünyası hem oyuna getiriliyor ve hem de içinde oyunlar oynanıyor.

Her zamanda olduğu gibi birbirleriyle uğraştırılarak, birbirlerine kırdırılıyor.

-Mevlana;

Akıp giden zaman içinde bir kafesteyim,

Her türlü amelde çok ahesteyim. Kabrim beni bekliyorken, dünyalık hevesteyim.

Uyandır artık Ya Rab! Belki de son nefesteyim.

ZİNCİR KIRILDI

Bu kadar hırçınlıkların ve saldırganlıkların sebebi, yüz yıldır zincirlenen bu milletin zincirlerinin kırılmasıdır.

Diyanet işleri başkanı Ali Erbaş in Yargıtay’ın açılışında dua yapması zihniyeti ve kişiliği kısırlaşmış ve kısırlaştırılmış olanları gerdi.[12]

Yüz yıldır Türkiye’yi yönetmeye çalışan hırçın ve çığırtkan zihniyet işte bu maneviyattan uzak olan zihniyettir.[13]

Nitekim Talibana hücum edip saldıranlar aslında İslam’a saldırmayı hedeflemektedirler.

Talibanın kadınlara yapmış olduğu baskı tavrını öne çıkaranlar, aslında kendi çevrelerinde kadınlara yapılan tecavüzleri görmeyen, kadınlara yapılan baskıları, olumsuzlukları ve bir zamanlar yoğun bir şekilde kadınla kızların eğitim haklarını elinden alınmak suretiyle tesettürlerine mani olmaları, bunlar kadın hakları savunucularının kadınları gerçekten savunuyor olmadığının bir göstergesidir.

Zira Eğer kadın hakları gerçekten ciddi manada kadınları korumak istiyorlarsa önce alakası olmayan araba lastiği reklamında kullanılan kadınları o pozisyondan, çirkin pozisyonundan kurtarsınlar ve buna benzer alakasız yerlerde, her yerde adeta bozuk para gibi harcanarak bu kadınların korunması yönünde bir çaba ve gayret göstersinler. Daha önceleri de savunduğum gibi mesela annelere annelik maaşı bağlansın.

Bir yandan eğitimleri engellenirken diğer yandan bunca yapılan saldırılara karşı bir derece sessiz kalınması, kendi Partisi yapınca doğrudur, uygundur ancak başka partiler ondan birini yapınca büyük bir suçtur, zihniyetinden kurtulmaları lazımdır.

-Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptıklarıyla tarih boyunca hayırla yâd edilecektir.[14]

Ancak köklü değişimlerle, kendisinin de ifade ettiği gibi; Bizim tarihimiz İngiliz tarihidir, sözünün gereği olarak tarih ve kültürümüze ayar verilmeli, zemin kaygan ve kaypak durumdan arındırmalıdır.

-Gerçekten bu millet vefalıdır, asildir ancak bazen korkutmuyor da değil.

Nitekim Başbakanlık yapmış iletişim ve ulaşım alanında büyük projelere imza atmış olan Binali Yıldırım’ın gerek İzmir’de gerek İstanbul Belediye Başkanlığında kazanamaması buna rağmen karşısındakilerin bu konuda hiçbir hususiyeti olmaması, bir proje üretip de ortaya herhangi bir eser koymamış olmalarına rağmen kazanmaları insanı ister istemez ürkütüyor.

Yani bazen bir patates uğruna bir soğan uğruna memleketin önemli değerleri çok rahatlıkla feda edilebiliyor. Bazen şahsi menfaatler umumun menfaatinin önüne geçiyor veya yeni yetişen nesillerin geçmişi bilmemesi, öğretilmeyişi, şuurlu ve bilinçli olmayışları maalesef bu tedirginlik durumunu nazara veriyor.

Onun için sayın Erdoğan’ın bu noktaları da nazara alarak yapmış olduğu Tarihe Şan ve şerefle geçecek olan bu başarıları, bu güzel şeylerinin bir derece kendisinden sonrakiler tarafından zayi edilmemesi için sağlam olarak ayağını atması lazım. İnşallah bunu devam ettirerek bazı şeyleri topluma, sosyal hayata biraz daha dikkat ederek kulak vermesi gerekir.[15]

Şeytanın çocuklarıyla Ademin çocukları mücadele ediyor.

MEHMET ÖZÇELİK

14-09-2021


[1] https://youtu.be/LG25B0qaHV0

[2] https://video.haber7.com/video-galeri/193083-eski-kultur-ve-turizm-bakani-ertugrul-gunaydan-skandal-ifadeler

[3] https://m.facebook.com/1irsaD/posts/429776947213522

[4] https://video.haber7.com/video-galeri/192907-merdan-yanardag-yargitay-binasinin-acilisinda-yapilan-duadan-rahatsiz-oldu

https://video.haber7.com/video-galeri/192970-al-birini-vur-otekine-diyanet-dusmanliginda-halk-tv-ve-tele-1-yarisa-girdi

https://m.haber7.com/guncel/haber/3136243-duadan-rahatsiz-olanlara-fahrettin-altundan-fotografli-yanit

https://www.google.com/search?q=haber%2F3136220-chpli-tanju-ozcanin-igrenc-imasina-tepkiler-cig-gibi-kendini-asagilayan-bir-zavallisin&oq=haber%2F3136220-chpli-tanju-ozcanin-igrenc-imasina-tepkiler-cig-gibi-kendini-asagilayan-bir-zavallisin&aqs=chrome..69i57j69i58.24391923j0j9&sourceid=chrome&ie=UTF-8

[5] https://video.haber7.com/video-galeri/192970-al-birini-vur-otekine-diyanet-dusmanliginda-halk-tv-ve-tele-1-yarisa-girdi

[6] http://www.tesbitler.com/2015/01/02/edip-ve-yazarlarimiz/

[7] https://video.haber7.com/video-galeri/192988-ferhan-sensoyun-anma-toreninde-cihat-tamerden-skandal-ifadeler

[8] https://video.haber7.com/video-galeri/193010-din-ile-ilgili-hadsiz-sozler-soyleyen-cihat-tamerin-eski-videosu-ortaya-cikti

[9] https://www.yenisafak.com/video-galeri/hayat/cihat-tamer-ferhan-sensoyun-vedasinda-konustu-hep-birlikte-orada-bir-meyhanede-kafayi-cekiyorlar-2223736

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2912728688991516&id=100007632394277

[10] Alak, 96/15-18.

[11] https://www.cengiz-numanoglu.com/eymevta.htm

[12] https://www.haber7.com/guncel/haber/3138587-turkiye-dusunce-platformundan-ali-erbasi-hedef-gosterenlere-sert-tepki

[13] https://www.facebook.com/100005124551914/posts/1882769215237212/

[14] Son dakika: Erdoğan açıkladı: MB rezervleri 115 milyar dolara çıkacak – Ekonomi Haberleri (haber7.com)

https://www.haber7.com/guncel/haber/3133516-baskan-erdogandan-son-dakika-aciklamalari-savasa-savasa-kabul-ettirdik

[15] https://www.facebook.com/656108373/posts/10159435603833374/




RUHLAR MÜSABAKADA

RUHLAR MÜSABAKADA

Bu dünya ruhun bedenle cevelan ettiği bir hareket alanıdır.

Ruh beden ortaklığıyla kendini bulmakta ve bilmektedir.

Tıpkı bilgisayar kasasının programlarla buluşup kendisini isbat etmesi gibi.

Ruh bedende ve bedenle terbiye olurken, bedende dünya ve içindekilerle terbiye olmakta ve kemalini bulmaktadır.

Terbiye edilmemiş bir ruh ve beden, biçimlenmemiş bir materyal veya şekillenmemiş bir kütük ve odun gibidir.

Düz ve düzgün bir odun, eğri- büğrüsüz, düz ve düzgün bir sopa bile ateşe girmekten kendisini korumakta, herhangi bir baltaya sap olmaktadır.

İstikametini kaybetmiş bir ruh ve beden de ateşte yanmaya mahkumdur.

Ancak doğru ve düzgünlükle yani biçimlenmiş ve şekil almış bir hal ile kendisini koruyabilir.

Bu da vasıflı olmakla ilgilidir.

Vasıfsız bir ruh, isyankârdır.

Bir kazmaya kolay kolay sap olmaz ve de olamaz.

Yapmazlar.

İsyankâr bir ruh, haleti değişik bir ruhtur ve pörsümüş bir ruh yapısına sahiptir.

En önemli olanı istikametli, müstakim olanıdır.

İsyankâr olan ruh; ölçüsüz, dengesiz, savrulmuş ruhtur.

Başkaldırı, yıkma, yakma, öldürme ve bağırma gibi haller rayından çıkmış tren gibidir.

Yörüngesini şaşırmış bir gezegen gibidir.

Allah vasıflı ve istikametli ruhları ayrıştırmaktadır, şu dünya tezgahında, ayrım yapmadan.

Hamdım- Piştim- Yandım…

Ham olarak dünyaya gelen ruhlar, pişip yanarak ebed ve ebedilik yoluna koyulurlar.

Defolu, yaralı, solmuş ruhlar ise; ya olana kadar işlemden geçirilir, ya da geri dönüşüme gönderilir., aslı olan maddeye dönüştürülmek üzere…

İnsan ya kul olacak yada kül…

Kâinattaki madde ile mana; insanın ruh ve bedeninde imtizaç etmiş, bir araya gelmiştir.

Yüceleri temsil eden ruh ile, aşağıları ve maddeyi temsil eden beden izdivaç neticesinde hakikatlere gebe kalmıştır.

Böylece insan hakikatlerin anası olmuştur.

Her şeyin aslı insanda cem olmuştur.

Dünya ruhların yarış alanıdır.

Ruhlar müsabakada…

Finale ulaşan ruhlarla birlikte, yolda dökülen döküntü ruhlara da şahit olmaktayız.

Ruhlar yükselip alçalmakta, kendini bulan ruhlar yükselir ve yücelirken, diğer bir kısmı bedenin mahkumu olup bedenin ağırlık yapmasından dolayı hürriyetine kavuşamayıp yükselemeden patır patır dökülmektedir.

Ruh, rahat, rüzgar anlamına olan riyah, koku manasına gelen reyhan, Cebrail için kullanılan ruh hep aynı kökten türemiştir.

Genelde güç ve kuvvet ve de enerjiyi ifade ederler.

Büyük bir letafet, incelik ve zerafeti vardır.

Bedenin hücrelerine nüfuz ettiği gibi, alemlere de duhul edebilmektedir.

Gücünü kaybeden ruh, ruhunu da kaybeder.

Pörsür ve söner…

Elektrik almayan ampul gibi.

Ruhlar hasta.

Hastalık ruhlarda.

Şeytan bu hastalıklı ruhları çok iyi kullanıyor.

Onlarda kendilerini kullandırıyor.

Kâinat ve insan ruhunu arıyor, kemâline ulaşmak için.

Kemâlini bulunca ve Kemâle doğru ulaşıp mükemmelliği elde edince ve imanda, marifette, sanatta, Talim-i Esma da yani neticede kıvamına erecektir.

Kemâl aynı zamanda bir şeyin bitimi ile beraber, yeni bir hakikatin başlamasına da bir adım olacaktır.

MEHMET ÖZÇELİK

05-09-2021