TÜRKİYEDE BULUNAN ÜÇ CEREYAN

TÜRKİYEDE BULUNAN ÜÇ CEREYAN

Türkiye’de güya hukuku savunan mevzii bir kısım hukuk temsilcilerinin başında Ankara Barosunun; Diyanet işleri Başkanının Ali Erbaş’ın Fuhuş üzerine söylemiş olduğu;” Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın İslamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim” ifadeleri tamamen dini ve dini kaynaklı bir ifadedir.

Bu dini konuda yetkili olan bir mercinin Başkanından gelen bir beyandır.

Dine olan düşmanlığını dile getiren baro ise yetkisi olmadığı halde sadece cehalet kaynaklı olmayıp, buna cevabı ise din dışı olmuştur.

 “Sesi çağlar öncesinden gelen bu şahıs”, “zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip” ifadesi[1] ve arkasından İstanbul ve İzmir’den gelen cızırtılı seslerle ortaya koydukları bu kusmuk, bir fikir özgürlüğü değil belki yüzde doksan dokuzu Müslüman olan ve de Dini konularda yetkili olan bir kurumun beyanına karşı seviyesiz bir çıkıştır.

Bu Türkiye’de bulunan din karşıtı ve bununla da kalınmayıp düşman olunması sadece basitçe bir solculuktan ibaret bir durum değildir.

Bu insanlar dünyadaki bulunan diğer insanlardan farklı olarak hem dini ve hem de milli konularda yıkıcı bir tavır içerisinde yer almaktadırlar.

Dünya solcuları kendi milli menfaatlerini düşünürken, bizdeki solcular yüz sene önceki -istemezük- bozuk zihniyetinin zamanımızdaki devamıdır.

Bizdeki sol zihniyet ilerlemeye yönelik her şeye karşı olduklarını ve nitekim 17-25 aralık terör estirmelerindeki devlete sundukları isteklerinde de bunu göstermişlerdir.

Bu kısır zihniyetin kaynağı, dine olan kısırlığından ve düşmanlığından kaynaklanmaktadır.

Zira yoğurt bozulursa içerisine tuz, limon gibi şeyler konularak yararlanılabilir.

Ancak tereyağı bozulursa vücuda zehir olur.

Bizdeki sol zihniyet vücuda zehir olan cinsindendir.

Nitekim şu korona illetiyle dünya çalkalanırken Hristiyanlık ve batı dünyasında şunu görüyoruz;

-Düne kadar devlette ezana müsaade etmeyen batı, bugün kiliselerinde ezan okutmaktadır.

Caddeler ve balkonlarda ezan sesleri yükselmektedir.

-“Nijeryalı Hristiyanlar korona-virüs için 21 gün oruç tutup dua edecek.

Batı Afrika ülkelerinden Nijerya’da Hristiyanlar, yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadeleye destek vermek için 21 gün boyunca dua edip oruç tutacak.[2]

-ABD’de koronavirüse karşı Hz. Muhammed’in hadisleri panolarda yayınlandı.

ABD’nin Chicago kentinde bir reklam panosunda Hz. Muhammed’in salgın hastalıklar ile ilgili hadisine atıfta bulunarak, panoda Hz. Muhammed’in “Bir yerde veba ve benzeri, herhangi bir bulaşıcı hastalık olduğunu işittiğiniz zaman, o yere girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde böyle bulaşıcı bir hastalık varsa, oradan da çıkıp kaçmayınız” hadisini koronavirüs salgınına karşı kullanıldı.

Reklam panosunda “Ellerinizi sık sık yıkayın. Salgın hastalık olan yerlere gitmeyin. Bulunduğunuz yerde salgın hastalık varsa ayrılmayın” ifadelerine yer verildi.[3]

Bu durumlar bize Bediüzzaman’ın ifadesindeki şu müjdeyi vermektedir.

“İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin hatipleri ve Amerika’nın ehemmiyetli cemiyeti, büyük hükümetler, ruh-u canlarıyla Kur’an’a sarılacaklar. “

Bizdeki zihniyet ise Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan köksüz, seviyesiz ve dine olan hıncından dolayı sürekli muhalefet etmekte, her yapılan müsbet çalışmaları ve yatırımları yalanlarla çürütüp, muhalefet etmeye çalışmaktadır.

Bizdeki bu siyaset ve muhalefet ve de solculuk iddiaları çapsızcadır.

Allah bizdeki bu zihniyetin kökünü kurutsun.

-Bugün diyanete saldıranların mahiyetini Bediüzzaman 70 yıl öncesinde Demokratlara yazdığı mektupta hülasalandırıyor.

”Demokratlara büyük bir hakikatı ihtar.
Şimdi Kur’an, İslâmiyet ve bu vatan zararına üç cereyan var:
Birincisi : Komünist, dinsizlik cereyanı. Bu cereyan, yüzde otuz-kırk adama zarar verebilir.
İkincisi: Eskiden beri müstemlekatların, Türklerle alakalarını kesmek için Türkiye dairesinde dinsizliği neşretmek için; ifsad komitesi namında bir komite. Bu da yüzde on-yirmi adamı bozabilir.
Üçüncüsü: Garplılaşmak ve Hıristiyanlara benzemek ve bir nev’i Purutluk mezhebini İslamlar içinde yerleştirmeye çalışan ve dinde hissesi olmayan bir kısım siyasîler hey’etidir. Bu cereyan yüzde, belki binde birisini, Kur’an ve İslâmiyet aleyhine çevirebilir.”[4]

MEHMET ÖZÇELİK

30-04-2020


[1] http://www.tesbitler.com/2020/04/28/ur-vucuttaki-irin-ve-kusmuk/

[2] https://www.risalehaber.com/nijeryali-hristiyanlar-koronavirus-icin-21-gun-oruc-tutup-dua-edecek-377784h.htm

[3] https://www.yenisafak.com/koronavirus/abdde-koronaviruse-karsi-hz-muhammedin-hadisleri-panolarda-yayinladi-3535769

[4] Beyanat ve Tenvirler.250-251.




ÖLÜME VE ÖLDÜRMEYE HARCANANLAR

ÖLÜME VE ÖLDÜRMEYE HARCANANLAR

İnsanlık, dünya ve devletler yok etmeye harcadığı parayı, var etmeye harcasalar, dünya içerisindeki yaşantı gül gülistan olacaktır.

Mesela devletlerin orduya bütçelerinden harcadıkları ve ayırmış oldukları paralar eğer toplumun refahı için olmuş olsa; elbette ki o toplum büyük bir rahat içerisinde yaşayacaktır.

Açlıktan ölme gibi durum olmayacağı gibi, insanlar gayet müreffeh bir durum içerisinde yaşayacaktır.

Devletler en meşru, en masum hali ile müdafaa amaçlı ordularına yatırmış oldukları büyük yatırımlar, toplumu ayağa kaldırmak için yapılan yatırımları katlamaktadır.

Başta dünya jandarmalığına soyunan Amerika olmak üzere, Batı ülkelerine baktığımız zaman; insanlığı öldürmeye yatırmış oldukları para ve o alanda elde etmiş oldukları silah ve sair mühimmatlar, rahatlıkla Dünya devletlerinin kendi halkını olduğu gibi, dünyayı da rahatlatacak bir ortama getirecektir.

Silah ve Orduya yatırılan ve ayrılanlarla beraber, bunun dışında yatırılmış olan ve insanlığı yok etmeye yönelik uyuşturucu ve bütün kötü oluşumlar aynı şekilde müsbet manadaki yatırımların ve toplumun kalkınmasının üzerindedir.

İnsanlığa hayat kazandırmaktan daha çok, insanlığı yok etmeye yönelik çalışmalar ve yatırımlar yapılmaktadır.

İnsanlığın elinden tutup ayağa kaldırılmasına yönelik bir yatırıma dönüşmüş olsa, dünya hakikaten huzur içerisinde ve rahat bir ortamda hayat sürecektir.

Yine sağlığı tehdit eden unsurlardan dolayı sağlığa yapılan yatırımlar- Şu anda insanlığın kirli elinin karışmasıyla ortaya çıkan Korana virüsü gibi- insanın yine daha sağlıklı bir hayat sürmesi için harcanmış olsa, bu da az bir yatırım tutmayacaktır.

Bununla beraber banka soygunları, rüşvetler, aşırı harcamalar hatta Obeziteyi netice veren fazla yeme gibi durumlar; yine insanların refahı için harcanmış olsa ve burada bir paylaşma, pay verme durumu söz konusu olmuş olsa idi, toplum Cennet hayatı içerisinde olacaktı.

Biz galiba fazla hayali Cennet hayatını tasvir ediyoruz. Aslında gene de olmayacak ve imkânsız bir şey değildir. Mümkündür, olabilir.

İsraf ise başlı başına bir faciadır.

Yıllar öncesinde sadece İstanbul’da bir günde 5 milyon ekmeğin çöpe atıldığı söyleniyordu. Bu da Atina’nın 1 günlük ekmek ihtiyacını giderecek durumdadır.

Peki varsayın tüm dünyada sadece 8 milyara yakın insanın her birisinin bir pirinç tanesini attığını, bir dilim ekmeğin çöpe gittiğini düşünün.

Bir litre suyu israf ettiğini düşünün ve buna benzer her şey de yani yiyimde, giyimde, barınmada kısaca her şeyde atmış olduğumuz şeyleri bir araya getirdiğiniz zaman; külli bir yekún teşkil edecektir ki, belki bir dünyayı daha besleyecektir.

Aslında Corona bize bunları birazda olsa öğretti gibi.

Gerçekten eğer biz bununla da bunu öğrenmemiş olursak herhalde başka bir korona virüsü bize bu durumları öğretecektir.

Paranın ehemmiyeti kalmadı çünkü insanlar kullanmak için dışarı çıkamamaktadırlar.

Artık savaşlar nisbeten de olsa durduğu gibi, insanları öldürmeye yapılan yatırımlar şimdilik geri plana düştü.

Petrol için yapılan savaşlar şimdilik yerini petrolün önemsizliği halini aldı.

Ve paranın artık bir değeri kalmadı. Demek ki korona musibetinden önce yapılan gereksiz harcamaların ve başkalarını adeta sülük gibi emmenin manasının olmadığını, paylaşmanın gerekliliğini bize öğretmiş oldu.

Yine de öğrenmezsek dolaylı yoldan Cenâb-ı Hak bize yine öğretecektir.

Kıssa: Ne çok yiyirem Hekime gidirem.

Ne yanlış edirem Hakime gidirem, demeli ve bu ortak noktada dünya birleşmelidir.

MEHMET ÖZÇELİK

30-04-2020