BİRLEŞEN LEŞLER

BİRLEŞEN
LEŞLER

Abd-nin
şimdiye kadar yaptığı operasyonlarda 27 milyon Müslüman öldü.

Geçen
yüz yılda 200 milyon insan ölürken, bu durumun gittikçe yeni elektronik, gıda,
ilaç gibi silahların devreye konulmasıyla bunun artacağını göstermektedir.

-Abd
ve Avrupa içimizdeki kirli ellerin deşifre olup temizlenmesi sürdükçe,
desteğini kaybetmenin sıkıntısını saldırarak gösterecektir.

Bunun
en başını fetönün elli yılda yerleştirdikleri bunun en bariz örneğidir.

Münafık
yapı bitmedi. Nifak perdesi altında devam etmektedir.

Cemaat
hakkında neden bu kadar yazıyorsun? Diyenlere verilen cevapta bu durum
özetlenmiştir.[1]

-İlaç
ve aşı sektörü ölmeyen ancak iyileşmeyen hastayı, makbul hasta görür.[2]

-İnsanlar
ve dünya ilaçlarla kontrol edilirken, gıda ve su ile kontrol edip edilmeye
çalışılıyor ve insan adeta belli şirketlere bağımlı hale getirilmektedir. Yani
ne olacak ne ölüp iyileşecek belki ikisinin ortasında hayat boyu ilaç, hayat
boyu gıda, hayat boyu su şeklinde bir bağımlılık içerisine İnsanoğlu sevk
ediliyor.

-Evelden
vermeden bizi sömüren batı, bugün verip şişmanlattırarak, besleyip kanlandırarak
emmekte ve sömürmektedir.

*****************   

Arap Birliği Genel
Sekreteri Ahmed Aboul Gheit, bugün yaptığı açıklamada Türkiye’nin
Suriye’de Fırat’ın doğusuna yönelik başlattığı Barış Pınarı Harekatı için
‘işgal ve egemenlik ihlali’ dedi. [3]

-İsyanların
arkasındaki İngiliz gizli örgütü: Arap Büro.

Beyoğlu’ndaki
evinin sokağında ölü bulunan İngiliz eski askeri istihbarat subayı James Gustaf
Edward Le Mesurier’e ilişkin soruşturma sürerken, 1.Dünya Savaşı öncesinde
Osmanlı Devleti’ne karşı İngiltere tarafından kurulan istihbarat örgütü “Arap
Büro”nun bilinmeyenleri de arşiv belgelerle gün yüzüne çıkarıldı. İngiliz
Ulusal Arşivleri belgelerine göre, istihbarat örgütü “Arap Büro” adıyla
Kahire’de kuruldu. Örgüt, 1920’ye kadar Arap isyanlarını organize ederek,
Osmanlı parçalanmasında büyük rol oynadı.[4]

-İngilizin
karanlık zulmü, etrafın aydınlanmasıyla ortaya çıkıyor.

-İngiliz
The Times gazetesinin resmi bir rapora dayandırdığı haberine göre, İngiliz
askerlerinin aralarında çocukların da bulunduğu cinayetleri ile işkence
uygulamaları, komutanlar tarafından örtbas edildi.[5]

-“İngilizler,
istihbaratıyla ün salmış Sultan II. Abdülhamid Han’ın yanına bir casus
yerleştirmeyi başarmışlardı. Hem de bu casus II. Abdülhamid Han’ın en yakınlaeındandı.
10 yıl boyunca ingilizlere kesintisiz bilgi aktarımı yapmıştı, ingilizler, II.
Abdülhamid’i gözlerinde çok büyüttüklerini düşündüler. Ta ki o casus öldüğünde
kişisel dolabı açılana dek. Casusun dolabını açtıklarında çok büyük bir
şaşkınlık yaşadılar çünkü bu dolapta bazı belgeler ile Sultan II. Abdülhamid
Han’ın mührü vardı, işte o an anlamışlardı, aslında Sultan II. Abdülhamid
Han’ın nasıl yüce bir zekâya sahip olduğunu. O gün o dolaptan çıkardıkları
belgelerden ve mühürden anlamışlardı ki oyuna getirilen Sultan II. Abdülhamid
Han değil, İngilizlerdi. ingilizlerin Sultan II. Abdülhamid Han’ın yanına casus
diye yerleştirdikleri adam, aslında Sultan II. Abdülhamid Han’ın casusuydu.
İngilizlere yanlış bilgiler sunuyordu. İngilizler de Sultan II. Abdülhamid Hanı
sessiz sakin biri sanıyorlardı. Onlar dünyayı avuçlarında oynattıklarını
zannederken, aslında Sultan II. Abdülhamid Han onları parmağında
oynatıyordu.”[6]

***************

İran
tesbiti.

Doğan
Güreş, 6 Aralık 1990 – 30 Ağustos 1994 yılları arasında 21. Genelkurmay Başkanı
olarak görev yaptı.

Doğan
Güreş 1990 yıllarında NATO’ya gittiğinde Genelkurmay Başkanı olarak masanın
üzerinde dünyanın 8 Bölgeye ayrıldığını, bunlardan Amerika’ya Irak- Suriye ve
İran’ın verildiğini gördüğünü anlattı.

İran
içten yıkılmaya çalışılıyor.

Çevresindeki
olaylar hep iranın güç ve desteğini yıkmak içindir.

Allah
korusun eğer iç savaş çıkar ve göç olursa bundan en çok zararı Türkiye görür.

Bu
en çokta PKK’ya yarar. Zira yüz yıldır düşünülen PKK- Kürt ve sosyalist devletçiği,
ikinci bir İsrail’in temeli atılmış olur.

Suriyelileri
gönderirken, Allah korusun, İranlıların gelmesi daha ağır olur.

-Tarih
boyunca kirli oyun ve ittifaklar hiç bitmedi.

Ancak
her zaman en tehlikeli olanı, kurdun gövdenin içine girdiği an oldu.

*****************

YÜZ YIL SONRA BİR İSTANBUL
İŞGALİ  Mİ?

Türkiye
İstanbul-dan kuşatılmaya ve imf-ye bağlanmaya çalışılıyor.

1920-
de İstanbula girip hiçbir mukavemetle karşılaşmadan, babasının hayrına olsa
gerek ki!?, tıpış tıpış İstanbulu bize bırakıp çekip gitmişler.

Bir
şey mi vermişler yoksa bir çok şeyi alıp, daha doğrusu bağlayıp öyle mi
gitmişler?

Yüz
yıl sonra bir İngiliz İstanbul işgali daha olmasın?

Ne
verilmekte ve ne alınmaktadır?

Borçlanmak
mı?

Kanal
İstanbulun yapımının engellenmesi mi?

-Bu
bağ laiklik midir?

-“Osmanlı
Şeyhulislamı Mustafa Sabri efendi “Eğer ümmet laik bir hükümeti seçip  kabullenirse, bana göre kesinlikle dinden
çıkar. Bundan şüphe eden de dinden çıkar. Tevbe edip, dinî hüküm ve dinî
yönetime dönmedikleri sürece müslüman sayılmazlar.”  

-Sevr
mi oldu?

-Vahdettin sevri imzalamadı. Çünkü o zamanda meclis kapalı olduğundan, daha ona her hangi bir ulaşma durumu söz konusu değildi.[7]

-İstanbulda
musibeti celbedici işler oluyor.

**************   C –
Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid görünen, mânen ahlâkımıza vurduğu
darbedir.

Hep
vere vere zaten bu hale geldik ya!

Timur,
İran’ı istîlâ edip Şîraz’a girdiğinde halkı haraca bağlar. Vergi memurları
Hâfız-ı Şîrâzî’den de vergi isterler. Zaten maddî sıkıntı içinde yaşayan Hâfız,
bu vergiyi ödeyecek durumda değildir. Çareyi Timur’un huzûruna çıkarak hâlini
arz etmekte bulur. Timur ise;

“–Aman
Hâfız, sen bir şiirinde;

Eger
an Türk-i Şîrâzî bedest âred dil-i mârâ,
Behâl-i hinduyeş bahşem Semerkand ü Buhârârâ

«Eğer
o Şîrazlı Türk gönlümüzü tutsak ederse yanağındaki siyah ben için Semerkant’ı
ve Buhara’yı bahşederdim» demiyor musun? Sevgilisinin yüzündeki bir ben için
Semerkant’ı ve Buhara’yı verebilen insan nasıl yoksul olur? Bunu diyen insan
nasıl iflâs ettiğini söyler?” dediğinde Hâfız Şîrâzî;

“–İşte
o bol keseden yaptığım ihsanlar yüzünden iflâs ettim Sultanım!” cevabını verir.
Bu cevaba gülen Timur, şairi vergilerden muaf tutarak ihsanlarda bulunur.

-İsmet
İnönü’nün 12 Ada’yı reddettiği belge paylaşıldı.[8]

Not: Asrımı anlamaya ve de asırları anlamaya çalıştım.

Bunu özetleyeyim dedim.

Yazdıklarım asrımın ve asırların bir özetidir.

Hoca Andre Gide şöyle derdi: Anı yazmak, ölümden bir şeyler
koparmaktır.

MEHMET ÖZÇELİK

07-12-2019

C – Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid görünen, mânen
ahlâkımıza vurduğu darbedir. C – Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid
görünen, mânen ahlâkımıza vurduğu darbedir.

C – Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid görünen, mânen
ahlâkımıza vurduğu darbedir.


[1] https://www.facebook.com/100008346600781/posts/2550850681869794/

[2] https://www.yeniakit.com.tr/haber/carpici-aciklama-ilac-asi-ve-endustriyel-gida-sektorleri-yuz-binlerce-akademisyeni-finanse-ediyor-ve-istediklerini-soyletiyorlar-h1574540220-c5ece4.jpg-956909.html

[3] https://www.seslimakale.com.tr/haberdetay/arap-birligi-genel-sekreterinden-hadsiz-aciklama-17190

[4] http://www.milliyet.com.tr/gundem/isyanlarin-arkasindaki-ingiliz-gizli-orgutu-arap-buro-6081460

https://m.facebook.com/MB.AKKOYUNLU/posts/1179751662226418
https://www.islamidavet.com/suudi-hanedanin-tarihi-belgelerle-yahudi-oldugu-kesinlesti/

[5] http://m.haber7.com/dunya/haber/2916529-olay-olacak-iddia-buyuk-skandal-ortbas-edildi

[6] Devletin
Gizil Sırları HEYET.Sh.5.

[7]
http://www.haber7.com/tarih-ve-fikir/haber/1585893-vahdettin-sevri-onaylamis-miydi

[8] https://www.ensonhaber.com/ismet-inonunun-12-adayi-reddettigi-belge-paylasildi.html




BEN-İM ÖNÜMDEKİ BENDLER

BEN-İM
ÖNÜMDEKİ BENDLER

Ben-im
önümdeki bendler benden küçük ancak bendeki nefsimle ortaklık yapıp çok büyük
işler yapmaktadır.

Sevinmiştim
dünyaya geldiğimizde ancak önümdeki sayısız bendler ve şeytanın bendeleri, beni
kendilerine bende yapmaya çalıştılar.

Dünya
bütün şa’şaasıyla önümde sayısız çin sedleri gibi bendler oluşturdu.

Beni
kendine bende yapmak için.

Ancak
Ben beni Yaratana Bende olacaktım.

Onun
ve O’nun için vardım.

Benim
gibi çok benler vardı.

Çoğu
hayatta bir yüzdeki bir ben gibi kaldı.

Benliklerin
arasında boğulmayacak ve Ben-lere kurban olmayacaktım.

Beni
bana bırakmadılar.

Sen
olmaya zorladılar.

O
Benler gibi olmamı istediler.

Ben
Ben kalmalı ve ben olmalıydım.

Sen
olan Ben, Ben olamazdım.

Ben
benlikten uzak bir Ben olmalıydım.

Ben-imi
ve benliğimi O’na mikyas, vahid-i kıyasi ve ölçü birimi yapmalıydım.

Ben
O’nla var oldum, varlığımı O’nunla devam ettirmeliydim.

Ben
O’na bende olursam Ben kalırdım.

Yoksa
Benimi de benliğimi de kaybederdim.

Çünkü
bana üfleyen o idi.

Ben
O değilim ancak Ben O’ndanım.

Minallah
ve İlallah…

“Ve
innâ ilâ rabbinâ le munkalibûn(munkalibûne).”

“Ve
her halde biz dönüp dolaşıp Rabbımıza varacağız.”
(Zuhruf.14.)

Heme
Ost değil, heme Ezostum.

Firavun;
“ Ene Rabbükümül a’la” yani,- (Ey Mısırlılılar!) Ben sizin en büyük
Rabbinizim.- (Ben olmazsam sizi kim yedirir ve kim içirir.)

Demiş
ve Ben-in de, benliğinde, kibrinde boğulmuştu.

o
fir’avun O’ndan ve O’ndan yana olmamıştı.

O
kendi de olmadı, olamadı ve kendi de kalamadı.

Tüm
Benler O’na ayinedarlık yaparken, o fir’avun aynanın arka yüzü oldu.

Benliğini
O’nda bulanlar, aynanın ön yüzü gibi parlak kaldı.

O’nu
buldu, O’nu sevdi ve O’nu görüp gösterdi.

“Küntü
kenzen mahfiyyen fe halaktül halke li ya’rifuni.” Hadis-i Kudsisinde;

“Ben
gizli bir hazine idim mahlukatı (insan ve benleri ) yarattım ta ki Kendimi Bileyim
ve Bildireyim.”

Her
şey işte o Ben-de gizliydi.

Ben-in
korunması içinde onu koruyan beş şeyin korunması gerekti;

Malın-
Canın- Neslin- Dinin ve Aklın…

O
varken başkasına söz düşmez.

Söyleyen varsa
dinlemeli, dinleyen varsa da Söylemeli.

Söz
de Ben de O’nundur ve O’ndandır.

“La
yukellifullahu nefsen illa vus’aha … (
Bakara
Suresi 286.)

“Allah
hiçbir Benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/ teklifte
bulunmaz..”

***************   

-Şeref-ul
Mekan bil-Mekin, -Bir şeyin kıymeti ve şerefi o mekanda bulunan ile ölçülür.
Tıpkı bunun gibi; insanın kıymeti insandaki yüksek duyguların kıymeti ile
orantılıdır. Mesela cömertlik kâfirde bile olsa o cömertlik onu kıymetli yapar,
Üstün yapar, değerli yapar, farklı yapar.

Ondan
dolayıdır ki Efendimiz aleyhisselatu vesselam şöyle buyurur;

“Es
Sahiyyu Habibullahi velev kâne Fasikan vel Bahilu aduvvullah velevkane Salihen”
Yani Çömert olan insan Allah’ın dostudur, Fasık bile olsa. Cimri olan bir insan
Allah’ın düşmanıdır, Salih bile olsa.”

Buradaki
cömertlik Fasık olanı Allah’ın dostu yaparken, Diğerinde ki cimrilik ise Salih
bile olsa onu Allah’ın düşmanı kılmaktadır.

Son
ve İlk Söz: Kişi nerede çok kalacaksa, yatırımını da oraya yapmalıdır.

-İnsan
toprağından yaratıldığı yerde ölür. (Şamlı tüccar.)

MEHMET
ÖZÇELİK

07-12-2019