BİTİRDİKLERİMİZ

BİTİRDİKLERİMİZ

-Nasıl
affedeyim ki?

İnsanları
bozandan, Yıllarımızı çalanlardan….

Bu
asır kayıplar asrıdır.

Bu
asır kayıpların çok olduğu asırdır.

Bu
asır sürekli kayıpların gerçekleştiği asırdır.

Bir
asırdır hem dünyası ve hem de ahireti bitirilenler milyonları bulmaktadır.

Bu
bir asırda sayısız yaralı olan, aydın geçinen, insanlara yıllarca dünya ve
ahiretlerini bitirecek yanlış kılavuzluk yapmış bu insanları nasıl affedeyim.

Tevbe
kapısı açık olmakla beraber, ya yıllarca sapıttıkların? Yanlış yollara
sevkettiklerin?

Aaa
özür dilerim, sizleri yanıltmış, yanlış inançta bulunmuşum!

Bu
kadar basit mi?

Ölüp
gidenler, yaralanıp yaralayanlar…[1]

Gelen
nesle tavsiyemdir; Sadece silah öldürmez. Aydın diye karanlıktaki insanın
peşine düşmekte insanı öldürür. Karanlıkta bırakır.

Sadece
dünyasını değil, ahiretini de bitirir.

Seçici
olmalıdır.

Seçici
olmak içinde birikimli, araştırıcı, istikameti kazanmak gerektir.

-İşte
o ölçüsüz ve mesnedsiz ve de indi olan yorumlardan biri;

-”Abduh,
Bakara Suresinin 34 üncü ayetine dayanarak, iblis melaikeden bir ferddir. Kehf
Suresinin 50 nci ayetinde ise, İblis’in cinnilerden olduğu bildirilir.
Zaten elimizde melaike ve cinnileri ayıran cevheri bir fasıl yoktur.
Ancak aralarında sınıf ihtilafı vardır. Buradan anlaşılır ki,
cinniler de melaikedendir.

Kur’an’da
melaikeye, cinne lafzı ıtlak olunmadığını, bütün müfessirler
kabul etmişlerdir. Şeytanlar da buraya dahil olur.” [2]

Toplumda
cinlerle melekleri ayıramayacak kadar aynı şekilde değerlendirme ve bazen
sorularda, şeytanında meleklerden olduğu, yanlış düşüncesi hep bu özürlü
görülerin sonucudur.

Oysa
Kur’an-ı Kerim-de geçen;-“ Ve meleklere, “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis
hariç, hemen secde ettiler. O cinlerdendi. Böylece Rabbinin emrini (yapmayarak)
fıska düştü. Hâlâ onu ve onun zürriyyetini (neslini), onlar sizin düşmanınız
(olduğu halde), Benim yerime dostlar mı ediniyorsunuz? Zalimler için ne kötü
bir bedel (cehennem).”[3]

-“Cinleri
öz ateşten yarattı”[4]

-“
Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yarattık”[5]

Oysa
melekler nurdan yaratılmışlardır.

-“Ben
cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (ez-Zâriyât
51/56)

*************  

Maalesef  bu yanıltma her alanda sürmektedir.

Kültür,
ideoloji alanında olduğu gibi, dini alanlarda da bu durum azımsanmayacak
derecede kendisini göstermektedir.

Yazılmış
eski eserlerde ‘Gıle’ yani ‘Denilmiş’ şeklinde bir çok zayıf görüş belirtilmiş.

Çarpık
toplumun oluşmasında ittifak edilmemiş, yanlış yorum ve anlayışlar, çarpık
düşünceler buna sebep olmaktadır.

-Süleyman
Ateş-in tutarsızlıkları üzerine yazmıştım.[6]

Ancak
bu tutarsızlıklar azımsanacak derecede değildir.

İşte
Süleyman Ateş-in ehli sünneti ateş gibi yakıcı ifade ve yorumları;

-SÜLEYMAN
ATEŞ`İN TEFSİRİNDE KUR`AN`IN ÇAĞDAŞ YORUMLARI adlı 217 sayfalık, Tezi
Hazırlayan-Mevlüt ŞAHİN- in eserinde Ateş-in İslami düşünce ve kelami konularda
yapmış olduğu yorumlarla, ehli sünnet çizgisinin dışında bir düşünce ve inanç
sergilemiştir.

Tartışılacak
konularda zayıf görüşleri tercih etmiştir.

Tefsirinin
kaynak bir eser olmaktan ziyade, tartışılan bir eser olduğunu, dikkatli okunup incelenmesi
gereken bir eser olduğunu göstermiştir.

Tezin
sonunda yapılan genel değerlendirme tefsirin ve araştırmanın bir özeti
mahiyetindedir:

“Ateş`in
tefsirindeki bazı kendisine has görüşlerinden dolayı reddiye niteliğinde bir
kısım eserler yazılmıştır. Örneğin, Yılmaz Yiğit ve Mehmet Ergene tarafından
kaleme
alınan “Çağdaşlık mı? İnhiraf mı?” isimli kitap da, Ateş`in Peygamberlerin
ismeti,
cehennem azabının ebediliği, şefaat, nasih mensuh, ehl-i Kitap v.b. konulardaki
görüşleri araştırılıp tenkit edilmiştir.[7]

Yine
Süleyman Hatipoğlu tarafından kaleme
alınmış olan “Ateş Ateşle Oynuyor” isimli eserde de, Ateş`in Ehl-i Kitap`ın
cennete
girip giremeyeceği konusundaki görüşlerini hakarete varacak derecede kıyasıya
eleştirilmiştir.[8]

Bir
tıp doktoru olan Orhan Kuntman ise, “Çağdaş Tefsirdeki Çelişkiler” isimli
eserişinde Ateş`in bir çok konudaki görüşlerini eleştirmiştir.[9]

-Dikkat
edilmesi ve de dikkati nazara alınması gereken en önemli husus ise;

“Ateş`den
etkilenmiş bir çok çağdaş düşünürümüz de vardır.
Nitekim Ateş`in tefsiri bir çok çalışmada kaynak olmuştur. Örneğin, Diyanet
Vakfı
tarafından Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr.
İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş`e yazdırılan “Kur`an Yolu”
isimli tefsirin
mukaddimesinde Ateş`in tefsirinin de kaynak olarak kullanıldığı
bildirilmektedir.[10]

Bir
başka Çağdaş İslam bilgini olan Bayraktar Bayraklı`nın halen yazımına devam ettiği
“Yeni bir Anlayış Işığında Kur`an Tefsiri” isimli eserinde yer yer Ateş`in
tefsirinden de istifade ettiği görülmektedir.[11]

Ateş`den
etkilenenlerin beklide başında Yaşar Nuri Öztürk gelmektedir. Zira Öztürk, pek
çok konuda Ateş`in etkisinde kalmış ve Ateş`den zaman zaman övgü ile söz
etmiştir. Örneğin Reenkarnasyon ile ilgili olarak Ateş`den oldukça etkilendiği
görülmektedir.[12]
Öztürk, reenakarnasyonla ilgili olarak Mü`min suresinin 11`inci âyetini
yorumlarken Ateş`den uzunca alıntılar yapmış,[13] Reenkarnasyonun
münkir her beşer için mutlak olarak şart olmadığını ifade etmiştir.[14]
Ateş`in tefsiri Milliyet Gazetesince halka promosyon olarak dağıtıldığı zaman
pek çok
ilahiyatçı Ateş`in eserinden istifade ettiklerini dile getirmişlerdir.[15]

MEHMET ÖZÇELİK

03-08-2019


[1]
İsmet Özel’in
Şiirlerinde Bireysel ve Toplumsal Değişim.
M. D. KARACOŞKUN,
M. HÜKÜM.Sh.5,Yumuşak 2012)”Age.6,13,
Erverdi 2009.
66-67,69,
Topçu 1950:2, Topçu
1978a:153-154,
Topçu
2008:169.Bak. Nurettin Topçu’da Komünizm ve Sosyalizm. Murat Kılıç.

https://www.academia.edu/37018078/Nurettin_Top%C3%A7uda_Kom%C3%BCnizm_ve_Sosyalizm
https://www.yenisafak.com/yazarlar/mehmedniyaziozdemir/nurettin-topcu-hakkinda-yanlislar-2035384

[2]
Diyanet dergisi.92.93. sayı.sayfa.8.9.

[3]
Kehf.50.

[4]
er-Rahmân 55/15.

[5]
el-Hicr 15/26-27, A’raf, 7/12; Sad, 38/76, Hicr, 15/28-31; Sâd, 38/71-74,
Bakara, 2/34; Sâd, 38/74

Daha geniş bilgi için bak. http://www.tesbitler.com/2015/01/03/cinler-ve-seytanlar/

[6] http://www.tesbitler.com/2015/01/03/suleyman-atesin-tutarsizliklari/

[7] Eleştiriler Hakkında Geniş bilgi için bkz.
Yılmaz Yiğit, Çağdaşlık mı, İnhiraf mı?,Kaynak A.Ş., İzmir,1994.

[8] Süleyman Hatipoğlu, Ateş Ateşle Oynuyor, Mesaj
Yayıncılık, Ankara, 1990.

[9] Orhan Kuntman, Çağdaş Tefsirdeki Çelişkiler,
Byy. 1994.

Başka eleştiriler İçin Bkz., Hüseyin Algül,
Kur`an`ı Nasıl Anlamalıyız? s.155-156, Ali Sayı; Kur`an`ı Nasıl Anlamalıyız?
s.163-164, Zeki Duman; Kur`an`ı Nasıl Anlamalıyız? s.171-174.

– Ayçe Özevin’in Doktora çalışması olarak
hazırlamış olduğu, Süleyman Ateş’in tefsiri olan ‘Yüce Kur’an-ın Çağdaş
Tefsiri’ adlı çalışmasına da bakılabilir.

[10] Çağrıcı; Mustafa Hayrettin Karaman ve
Arkadaşları, a.g.e., c. 1, s. XLIV.

[11] Örneğin Bkz. Bayraktar Bayraklı,
a.g.e., c. 1, s. 402.

[12] Yaşar Nuri Öztürk, “Cuma Sohbetleri”,
Milliyet, 17 Temmuz 1992, s.11.

[13] Öztürk; Kur`an`da ki İslam, s. 249.

[14] Öztürk; 400 Soruda İslam, Yedinci
Baskı, Yeni Boyut, İstanbul 1997, s. 46.

[15] Bu kimseler için bkz. Ateş;”Kur`an-ı
Kerîm Tefsîri”, Milliyet Gazetesi Promosyonu, İstanbul 1995,c. 1, s. 5-16.




HEDEFTEKİ CEMAATLER

HEDEFTEKİ
CEMAATLER

İran
her dönemde itikat ve fikir açısından ahtapot gibi bizi sarmış ve sarmalamıştır.
1970 yıllarında siyasi kanalla tepeden inme bir surette bizlere hakim olmaya
çalışmış, İran ve Humeyni hayranlığı bayraklaştırılmıştır.

İran
ondan bir netice alamayınca 1980 yılından itibaren yaygınlaşan cemaatler
içerisine girerek adeta kendi hakimiyetini onlar içerisinde sürdürmektedir.

Bu
açıdan Türkiye’de azımsanmayacak derecede gizli ve açık olaraktan İran
savunucuları bulunmaktadır.

Mustafa İslamoğlu, Nurettin Şirin,
Alparslan Kuytul, Haydar Baş gibi Hizbullah görünümü altında çalışmaktadırlar.

-Son günlerde; M. İslamoğlu-nun
merhum babasının ifadesiyle; evinin dört tarafını dolduran şii eserler ve o
düşüncenin bir tezahürü olan Hz. Hatice ye hakaretten dolayı kızmamızın sebebi,
aynı önemsemezliği Efendimize göstermesinden mesela Peygamberimize salâvat
getirmenin yağcılık olacağını söyleyecek kadar basitleşmesinden cesaret alan
şuursuz ve kişiliksiz kişiler, çok rahat Peygamberimize hakaret etmektedirler,
o da kendi babasına bile onda birini söyleyemeyecek sözlerle.

Oysa bu ifadeleriyle Kur’an-ı
Kerim-e muhalefet etmektedir. Âyette:” Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi
överler: Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin.”[1]

Keferenin bile ağzından kolaylıkla
çıkmayacak sözleri pervasızca söyleyebilmektedirler.

Maalesef bu densizliğe şahit
olmuşuzdur.

Bu kalitesizler güya okumuş
tiplerden.

Ancak mesele sinekler değil,
bataklıktır.

Mustafa bu bataklığa ev sahipliği
yapmaktadır.

-Fetö ise Erdoğan’ı İran
senaryosuyla vurmaya çalışırken en iyi takiyyeyi kendisi yapmış, Humeyni-ye
özenerek İran muhibliğini sürdürmüştür.

-Her cemaatin içerisinde mutlaka Mitten,
Cıa ve istihbarat örgütlerinden elemanlar vardır.

Onlara hakim olmak, fikirlerini
empoze etmek, taraftar bulmak amacıyla bunu yaparlar.

-Maalesef
bugün Fetö kötü emsal gösterilerek cemaatlere saldırılmaktadır.

Diyanet
aslı vazifesi itibarıyla, dinin inanç, ibadet ve ahlak esaslarını toplumda icra
etmek, yaşanıp yaşatılmasına öncülük etmektir.

Bununla
beraber din dışı gelişen fikir ve akımlara karşı toplumu aydınlatmaktır.

Diyanet
bu konuda pasif kaldı.

Camiler,
para toplama ve adeta hac işleriyle sınırlı kaldı.

Manadan
ziyade madde öne çıktı.

Medyada
işlenen yanlış düşüncelere cevap veremedi adeta en son duyan kendisi oldu.

Toplumu
bu konularda yeterli bilgilendirmedi ve aydınlatmadı.

Fetö-nün
menfi hareketiyle kımıldamaya başladı.

Türkiye’deki
cemaatlerle ilgili konuda bir rapor hazırladı.

Ancak
kendi bünyesinde bir birim kurup da, medyada ve toplumda yayılan düşünce, fikir
ve tartışmalara yine medya ve camiler kanalıyla cevap vermekte yetersiz kaldı.
Yeterli derecede aktif olamadı.

-Diyanetin
cemaatlerle ilgili Dini Haritasını çıkaran 226 sayfalık raporu açıklayıcıdır.[2]

-Diyanet
İşleri Başkanlığı’nın gizli tarikat raporu-3: Süleymancılar için ‘istihbarat’
uyarısında dikkat çektiği husus ibretlidir.

Bu
tehlike bizzat kendi içlerinden de seslendirilmektedir.

-“BİZ
SÜLEYMANCILAR CIA’NIN KONTROLÜ ALTINDAYIZ”[3]

Cemaatler dikkat etmelidirler.

Kötü
emsal olmamalıdırlar.

Siyaset
ve maddi işlere giren cemaatler temiz kalamazlar.

İstikamet
muhafaza edilmelidir.

Mutlaka
harici eller bu cemaatleri karıştıracak, içten vurmaya çalışacaklardır.

Düne
kadar Cıa-nın bir şubesi olan Mit kanalıyla bulandırılmaya çalışıldığı gibi…

-Prof.
Ahmet Akgündüz, basın toplantısında; Cemaatler ve tarikatlerle ilgili olarak
Diyanet raporunda, Risale-i Nur ve diyanet başlığında;

“Tevfik
Gerçeker denen kişi, askeriyeden gelme olup âlim filan olmayan, Diyanet İşleri
Başkanı tayin ediliyor. Bu adamın özel arşivine ulaştım. 250 evraklık bir
arşiv. Bunu bilmiyordum. Diyanet’te Risale-i Nur ile ilgili aleyhte bir rapor
hazırlanmış. Bugünkü derin diyanet raporu gibi “Diyanet hazırlamamıştır”
deniliyor; ancak bunu Gerçeker itiraf ediyor. “Ben hazırlattım” diyor. Yine
aynı dönemde Mustafa Sabri Efendi adına da sahte bir Risale hazırlanmış. Peki
Risale-i Nur adına verilen menfî raporu kim hazırlamış? Neşet Çağatay…

Nihayet
1965 yılında Diyanet’teki menfî isimlerin hazırladığı bu rapora dayanarak
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Risale-i Nur’un ve Nurculuğun 163. Maddeye dahil
olduğunu ve Ağır Ceza ile yargılanmasını karara bağlamıştır. Ta ki rahmetli
Turgut Özal bu 163. Maddeyi kaldırıncaya kadar. [4]

-MİT’in
işidir yapacak, kötü niyetli ve Cıa-ya alet olmamak şartıyla.

-Bir
hatıra: 1984 yılında. İlahiyat son sınıftayız. Bu arada Üniversitede Öğretim
görevliliği için birinci şart olan İngilizceye çalışıyoruz.

Adının
Abdullah olduğunu söyleyen ve bizden iki yaş kadar büyük olan, fikri ayrılık
yaşamadığımız bekâr bir gencin iyi İngilizce bilmesi sebebiyle, şimdi Prof. olan
bir arkadaşla evine gidip İngilizce öğrenmeye başladık.

Abdullah
çok kabiliyetli biriydi. Spordan dini bilgiye kadar bir çok şeyi bilmekteydi.

Birkaç
hafta devam ettik.

Daha
sonra Malatya-daki dostlar kanalıyla onun Mit ajanı olduğunu duyunca kendisine
biraz şüpheli bakmaya başladık.

Bu
hareketimizden kendisinin deşifre olduğunu anlayan Abdullah-ı da evini de bir
daha göremedik.

Meğer
adı da Abdullah değilmiş.

Biz
bu durum üzerine rahmetli Hasan Celal Güzel gibi küfretmedik.

MEHMET
ÖZÇELİK

07-08-2019


[1]
Ahzab.56.

[2]
Buradan İndirebilirsiniz.
http://www.mediafire.com/file/9wtmbf8y9mwy2i5/Diyanet_Raporu.pdf/file

[3]
http://www.seviyelihaber.com/gundem/biz-suleymancilar-ciainin-kontrolu-altindayiz-h1688.html

[4] https://www.risalehaber.com/cemaatlere-tarikatlara-risale-i-nur-ve-said-nursiye-iftira-atan-raporu-kim-hazirladi-357568h.htm

-Adıyaman Nur
talebeleri hakkında 3 sayfalık istihbarat raporu.

https://www.risalehaber.com/adiyaman-nur-talebeleri-hakkinda-3-sayfalik-istihbarat-raporu-358181h.htm




HEDEFTEKİ CEMAATLER

HEDEFTEKİ
CEMAATLER

İran her dönemde itikat ve fikir açısından ahtapot gibi bizi sarmış ve sarmalamıştır. 1970 yıllarında siyasi kanalla tepeden inme bir surette bizlere hakim olmaya çalışmış, İran ve Humeyni hayranlığı bayraklaştırılmıştır.

İran
ondan bir netice alamayınca 1980 yılından itibaren yaygınlaşan cemaatler
içerisine girerek adeta kendi hakimiyetini onlar içerisinde sürdürmektedir.

Bu
açıdan Türkiye’de azımsanmayacak derecede gizli ve açık olaraktan İran
savunucuları bulunmaktadır.

Mustafa İslamoğlu, Nurettin Şirin,
Alparslan Kuytul, Haydar Baş gibi Hizbullah görünümü altında çalışmaktadırlar.

-Son günlerde; M. İslamoğlu-nun
merhum babasının ifadesiyle; evinin dört tarafını dolduran şii eserler ve o
düşüncenin bir tezahürü olan Hz. Hatice ye hakaretten dolayı kızmamızın sebebi,
aynı önemsemezliği Efendimize göstermesinden mesela Peygamberimize salâvat
getirmenin yağcılık olacağını söyleyecek kadar basitleşmesinden cesaret alan
şuursuz ve kişiliksiz kişiler, çok rahat Peygamberimize hakaret etmektedirler,
o da kendi babasına bile onda birini söyleyemeyecek sözlerle.

Oysa bu ifadeleriyle Kur’an-ı
Kerim-e muhalefet etmektedir. Âyette:” Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi
överler: Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin.”[1]

Keferenin bile ağzından kolaylıkla
çıkmayacak sözleri pervasızca söyleyebilmektedirler.

Maalesef bu densizliğe şahit
olmuşuzdur.

Bu kalitesizler güya okumuş
tiplerden.

Ancak mesele sinekler değil,
bataklıktır.

Mustafa bu bataklığa ev sahipliği
yapmaktadır.

-Fetö ise Erdoğan’ı İran
senaryosuyla vurmaya çalışırken en iyi takiyyeyi kendisi yapmış, Humeyni-ye
özenerek İran muhibliğini sürdürmüştür.

-Her cemaatin içerisinde mutlaka Mitten,
Cıa ve istihbarat örgütlerinden elemanlar vardır.

Onlara hakim olmak, fikirlerini
empoze etmek, taraftar bulmak amacıyla bunu yaparlar.

-Maalesef
bugün Fetö kötü emsal gösterilerek cemaatlere saldırılmaktadır.

Diyanet
aslı vazifesi itibarıyla, dinin inanç, ibadet ve ahlak esaslarını toplumda icra
etmek, yaşanıp yaşatılmasına öncülük etmektir.

Bununla
beraber din dışı gelişen fikir ve akımlara karşı toplumu aydınlatmaktır.

Diyanet
bu konuda pasif kaldı.

Camiler,
para toplama ve adeta hac işleriyle sınırlı kaldı.

Manadan
ziyade madde öne çıktı.

Medyada
işlenen yanlış düşüncelere cevap veremedi adeta en son duyan kendisi oldu.

Toplumu
bu konularda yeterli bilgilendirmedi ve aydınlatmadı.

Fetö-nün
menfi hareketiyle kımıldamaya başladı.

Türkiye’deki
cemaatlerle ilgili konuda bir rapor hazırladı.

Ancak
kendi bünyesinde bir birim kurup da, medyada ve toplumda yayılan düşünce, fikir
ve tartışmalara yine medya ve camiler kanalıyla cevap vermekte yetersiz kaldı.
Yeterli derecede aktif olamadı.

-Diyanetin
cemaatlerle ilgili Dini Haritasını çıkaran 226 sayfalık raporu açıklayıcıdır.[2]

-Diyanet
İşleri Başkanlığı’nın gizli tarikat raporu-3: Süleymancılar için ‘istihbarat’
uyarısında dikkat çektiği husus ibretlidir.

Bu
tehlike bizzat kendi içlerinden de seslendirilmektedir.

-“BİZ
SÜLEYMANCILAR CIA’NIN KONTROLÜ ALTINDAYIZ”[3]

Cemaatler dikkat etmelidirler.

Kötü
emsal olmamalıdırlar.

Siyaset
ve maddi işlere giren cemaatler temiz kalamazlar.

İstikamet
muhafaza edilmelidir.

Mutlaka
harici eller bu cemaatleri karıştıracak, içten vurmaya çalışacaklardır.

Düne
kadar Cıa-nın bir şubesi olan Mit kanalıyla bulandırılmaya çalışıldığı gibi…

-Prof.
Ahmet Akgündüz, basın toplantısında; Cemaatler ve tarikatlerle ilgili olarak
Diyanet raporunda, Risale-i Nur ve diyanet başlığında;

“Tevfik
Gerçeker denen kişi, askeriyeden gelme olup âlim filan olmayan, Diyanet İşleri
Başkanı tayin ediliyor. Bu adamın özel arşivine ulaştım. 250 evraklık bir
arşiv. Bunu bilmiyordum. Diyanet’te Risale-i Nur ile ilgili aleyhte bir rapor
hazırlanmış. Bugünkü derin diyanet raporu gibi “Diyanet hazırlamamıştır”
deniliyor; ancak bunu Gerçeker itiraf ediyor. “Ben hazırlattım” diyor. Yine
aynı dönemde Mustafa Sabri Efendi adına da sahte bir Risale hazırlanmış. Peki
Risale-i Nur adına verilen menfî raporu kim hazırlamış? Neşet Çağatay…

Nihayet
1965 yılında Diyanet’teki menfî isimlerin hazırladığı bu rapora dayanarak
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Risale-i Nur’un ve Nurculuğun 163. Maddeye dahil
olduğunu ve Ağır Ceza ile yargılanmasını karara bağlamıştır. Ta ki rahmetli
Turgut Özal bu 163. Maddeyi kaldırıncaya kadar. [4]

-MİT’in
işidir yapacak, kötü niyetli ve Cıa-ya alet olmamak şartıyla.

-Bir
hatıra: 1984 yılında. İlahiyat son sınıftayız. Bu arada Üniversitede Öğretim
görevliliği için birinci şart olan İngilizceye çalışıyoruz.

Adının
Abdullah olduğunu söyleyen ve bizden iki yaş kadar büyük olan, fikri ayrılık
yaşamadığımız bekâr bir gencin iyi İngilizce bilmesi sebebiyle, şimdi Prof. olan
bir arkadaşla evine gidip İngilizce öğrenmeye başladık.

Abdullah
çok kabiliyetli biriydi. Spordan dini bilgiye kadar bir çok şeyi bilmekteydi.

Birkaç
hafta devam ettik.

Daha
sonra Malatya-daki dostlar kanalıyla onun Mit ajanı olduğunu duyunca kendisine
biraz şüpheli bakmaya başladık.

Bu
hareketimizden kendisinin deşifre olduğunu anlayan Abdullah-ı da evini de bir
daha göremedik.

Meğer
adı da Abdullah değilmiş.

Biz
bu durum üzerine rahmetli Hasan Celal Güzel gibi küfretmedik.

MEHMET
ÖZÇELİK

07-08-2019


[1]
Ahzab.56.

[2]
Buradan İndirebilirsiniz. http://www.mediafire.com/file/9wtmbf8y9mwy2i5/Diyanet_Raporu.pdf/file

[3]
http://www.seviyelihaber.com/gundem/biz-suleymancilar-ciainin-kontrolu-altindayiz-h1688.html

[4] https://www.risalehaber.com/cemaatlere-tarikatlara-risale-i-nur-ve-said-nursiye-iftira-atan-raporu-kim-hazirladi-357568h.htm

-Adıyaman Nur
talebeleri hakkında 3 sayfalık istihbarat raporu.

https://www.risalehaber.com/adiyaman-nur-talebeleri-hakkinda-3-sayfalik-istihbarat-raporu-358181h.htm




ATA VATAN

ATA
VATAN

İnsan
gideceği yere yaklaşıp, bulunduğu yerden uzaklaştıkça, bu dünyanın fani
olduğunu daha iyi anlıyor.

Toprak
çekiyor.

Ana
vatan.. Baba vatan.. Ata vatan..

Hem
ana tarafından hem de baba tarafından oralı olmuş olmak, yüzün hep o tarafa
çevrili kalmasına sebeb oluyor.

Bir
özlem, bir hasret, bir heves, bir iştiyak ve bir teveccüh oluyor.

İnsan
ilgi duyuyor.

Tıpkı
yıllardır asli vatanından, memleketinden, toprağından, yurdundan,
akrabalarından, gezip büyüdüğü yerlerden uzun süre uzak kalmış olan birinin,
bir bayram ziyareti sebebiyle, kalkıp memleketine doğru yola çıkmasını düşünün.

Hazırlık
safhasından, yolculuk süresine ve varış anına kadar ki o hali varın siz tasavvur
edin.

Birde
vardığınız yerde karşılanmanız ve onları karşılamanız.

Arabadan
indiğinizde toprağı öpmekten, evinizin bahçesindeki çocukluğunuzun geçtiği
ağaca sarılmanız, kapının önündeki karabaştan, ahırdaki uzun kulaklı karakaçana
kadar hepsiyle hasret giderirsiniz.

Tanıdıklarınızla
eski günleri yadedersiniz.

Çektiğiniz
sancılar bile birer anı olmuştur.

Kırdığınız
ayağınız bile değer bulmuştur.

Kavga
edip birbirinizin ağzını burnunu kırdığınız sınıf arkadaşınız bile aranır
olmuştur.

Aaah
o eski günler.. Vah memleketim.

-İnsan
bir memlekete gidince bir enis ve dost arar. Tanıdık bir sima ister.

Aslında
dünya her yönüyle bize yabancı ve de yabani.

Cennet
ise atamızın ana vatanı olduğu için inşallah yabancılık çekmeyiz.

Yabancı
ve yabaniler cehenneme gideceğinden, iman cihetiyle kardeşimiz olan
cennettekilerle tam bir dostluk içerisinde ayrıldığımız yurda geri dönmüş
oluruz.

Madem
öyleydi de niye geldik bu bela ve sürgün yerine?

-Mehmet
Kırkıncı hocaya birisi; Hocam, keşke atamız Adem cennette suç işleyip de
dünyaya gelmeseydi? deyince cevaben;

-Oğlum
daha iyi ya. Bak gelirken iki kişi olarak dünyaya geldiler. Giderken
milyarlarca olarak gidiyorlar?

Kim
daha kârlı?

-Okula
herkes kaydolabilir ancak herkes bitiremez.

Dünya
okuluna imtihan için gelenler notunu, takdirname veya tasdiknamesini aldıktan
sonra buradan gitmektedir.

***********

Büyük
ve külli bir proje insan projesi.

Beni
bana bildirdi.

Kendisini
bana bildirdi.

Alemi
bana bildirdi.

Beni
aleme bildirdi.

Kâinatı
bende yerleştirdi.

Beni
kâinatta yerleştirdi.

Okyanusu
bendeki damlaya koydu.

Bir
damla olan beni kâinat okyanusuna derc edip yerleştirdi.

Tatlı
ve tuzlu iki denizi birbirine katıp engel ve perde koyarak karıştırmayan Allah,
alemleri birbirine katarken de karıştırmadı.

Ayrı
ayrı alemler, alem içinde kaldı.

MEHMET
ÖZÇELİK

07-08-2019




SÜT KARDEŞLER

SÜT
KARDEŞLER

21.
Asır aynı memeden süt emen kardeşlerin buluştuğu asırdır.

Hz.
Adem-den bu yana aynı kanı taşıyan, aynı zihniyet ve kaynaktan beslenenlerin
bir araya geldiği bir asırdır bu asır.

Birini
Habil-in diğerini Kabil-in tuttuğu, birini Firavun-un diğerini Hz. Musa-nın
gittiği yoldur bu yol.

Selahaddin-i
Eyyubi ile Haçlı zihniyet silsilesinin devamıdır bu asır.

Yani
imanla küfrün mücadelesi bu asırda tüm vuzuhuyla kendisini göstermektedir.

Bu
asır asırların havuzunu oluşturmaktadır.

Aynı
tinette olanlar aynı havuzda buluşmaktadırlar.

*************

İngilizler 1510-11 yıllarında Şahkulu İsyanı’nı da Şah İsmail’in Osmanlı
karşıtı
faaliyetleriyle  aynı
dönemde Osmanlı yanında Safevî Devleti ile de ilgileniyordu. Bu
konuda Papaz John Carthright; “Türkler ile Farsların savaşları sadece uzun ve kanlı
olmayıp aynı zamanda, Hıristiyan topluluğu için oldukça verimli ve karlı olmuştur.
Zira bu savaşlar Hıristiyan nüfusun kendini toparlamasına ve güçlenmesine imkân
sağlamıştır”

Önemli
ilgi sebebi ise;
Safevî
bölgesi genellikle Portekiz, Hollanda ve İngilizlerin Asya’daki topraklarına
geçmek için kullandıkları güzergâhta idi.

-Erdebili okulu 3 kuşak sonra Şiiliğe geçip, Şah İsmail-e
de katılmıştır.

************  

Suriye bugünkü duruma birden
gelmedi.

50 yıllık bir macera entrikanın
sonunda gelmiştir.

Şimdiki Esad-ın babası Hafız Esad-ın
bir darbe ile 1971 yılında yetkiyi elinde bulundurarak sürdürmüştür.

Suriye-de olduğu gibi, orta doğuda
yapılan uygulama; azınlıkları çoğunluklar üzerinde hakim kılmaktır.

Türkiye-de de bir asırdır uygulanan
ve uygulamaya çalışılan yöntem budur.

Ta ki memnuniyetsiz bir toplum
oluşturarak, sürekli kavgalı hali sürdürmektir.

Yüzde sekiz olan Nusayriler yüzde
92- yi idareye memur edilmişti.

Orada da çoklukla bulunan ermeniler
ve bir kısım hristiyanlar bizde olduğu gibi, terörde ve bu günkü hale gelmede
etkili olmuştur.

Esad-ın hakimiyeti ordu üzerinde
idi.

Abd ise bu kargaşadan istifade ile,
sürekli Rusya-yı düşman göstererek orta doğuda yerini perçinlemeye çalışmıştır.

Bize olan hakimiyetini de böyle
sürdürmüş, göstermelik bir Nato-ya alarak her on yılda bir bizi budamak üzere
darbelerin önünü açmış olmaktadır.

Abd-nin bizdeki hesabı; Öldürmeyin,
solmaması için sulayın ancak gelişmesi halinde budayın.

**************  

-Orgeneral Leonid İvaşov: 15
Temmuz’u ABD istihbaratı yaptı.

Şanghay İşbirliği Örgütü
kurucularından Orgeneral Leonid İvaşov, A Haber’de yayınlanan Yaz Boz
programında Türkiye-Rusya ilişkileri ve FETÖ hakkında çarpıcı açıklamalarda
bulundu. “Batı’nın işgal planında Suriye’den sonra İran, İran’dan sonra da
Türkiye var” diyen Rus general Ivaşov, “15 Temmuz ABD’nin parmağı olmadan
asla olamazdı” diye konuştu… Ivaşov, ABD’nin Türkiye’yi içerden
karıştırmaya çalıştığını söyledi ve “15 Temmuz’da bir ABD erinin bir Türk
generaline emir vermesi zoruma gitti” dedi.[1]

-Ta 1993
yılında Abd ve Japon savaşından bahsedilmektedir.

Abd her dönemde
kabadayılığını sürdürmüş, köprüye yerleştirdiği Coni-leriyle geçenden 10 dolar,
geçmeyenden 20 dolar almıştır.

-ABD bunalımda. Psikolojikmen ve de
ekonomikmen.

Bir yılda 250 saldırı yapılmış.

Rast gele girdiği yeri tarayıp,
onlarca kişiyi çok rahat öldürebiliyor.

Devletleri yıkan ABD, kendisi de
içten yıkılacaktır.

-Jim Jones liderliğindeki 900 taraftarı 1978 yılında topluca
intihar etti.

-Herff Applewhite ve takipçileri UFO’ların geleceğine inanarak
topluca intihar ettiler.

Akıttığı bu kanlar onu boğacaktır.

*******************   

O gün kozmik odada
neler oldu? MİT’ten anında müdahale.

İstanbul’da 31 Mart
seçimlerindeki en tartışmalı konularından biri, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını
aldıktan 1 gün sonra büyükşehir belediyesinin “kozmik odası”na girilmesi
talimatını vermesiydi. MİT, TSK ve polisi de alarma geçiren o kritik günlerde
yaşananların ayrıntılarına ulaşıldı.

…SİSTEMDE KRİTİK
BİLGİLER MEVCUT.

İBB Bilgi İşlem
Dairesi, Maliye Bakanlığı’ndan sonra en fazla kayıt üreten kurum. Kopyalanmak
istenen verilerin içinde vatandaşların tapu kayıtları, kimlik bilgileri ve
banka kayıtları da var, İstanbul’da yalnızca güvenlik kurumları tarafından
bilinmesi gereken telsiz röle sisteminin detayları da. Ayrıca alt yapının
kopyalanması durumunda diğer kurumlara sağlanan teknik desteğin izlerinin
sürülmesi riski var. Çoklu güvenlik sistemi ile korunan veriler arasında
Cumhurbaşkanlığına ait datalar da mevcut.”[2]

-Fetö
ve devamının kozmik hassasiyeti.

Türkiyenin
beyni kozmik odayı kopyalayan fetö, ikinci kozmik oda olan İbb-de bunu neden
yapıyor?

Yoksa,
Kozmik odada kopyalamadan sonra pkk içinde gizli eleman olarak bulunan mit
elemanı 813 kişi pkk tarafından infaz edildi.[3]

-Acaba
İbb- deki kopyalamadan sonra bir yerlerdeki mit- özel harekatlılar infaz mı
edilecekti?

Cumhurbaşkanı
bu konuya el atmalı. Soruşturma yapılmalı, kozmik odaya giriş engellenmelidir.

-Türkiye-nin
içindeki oyun, dışındakinden daha büyük ve de daha da tehlikelidir.

-Adnan Oktar Silahlı
Suç Örgütü iddianamesinde, örgüt lideri Adnan Oktar ve örgüt mensuplarının bir
casusluk faaliyeti içerisinde olduğu, uluslararası istihbarat örgütleriyle
bağlarının olduğu ve örgüt içinde gizliliğin hâkim olduğuna dair bilgiler
itirafçı ifadelerinde yer aldı. Örgüt yöneticileri şüpheliler Ulviye 
Didem ÜrerYeliz SucuMerve Büyükbayrak ve
Sinem Tezyapar’ın örgütün uluslararası casusluk ağında elde ettikleri bilgileri
Adnan Oktar’ın talimatıyla sakladığı da ortaya çıktı.
.[4]

-Maalesef
Türkiyede koparılan yaygaralar; 50 yıllık hatta bir asırlık kirlenme, boşluk,
ihmal ve ihanetleri, bunca hesapları Erdoğana yükleme basiretsizliği ve
sorumsuzluğudur.

MEHMET
ÖZÇELİK /   06-08-2019


[1]
https://www.youtube.com/watch?v=aw8q1k0OsrI

[2] http://www.haber7.com/guncel/haber/2884142-o-gun-kozmik-odada-neler-oldu-mitten-aninda-mudahale/?detay=2

https://www.yenisafak.com/gundem/o-gun-kozmik-odada-neler-yasandi-3500820

[3]https://www.google.com/search?q=kozmik+odadan+sonra+ka%C3%A7+mit+eleman%C4%B1+pkk+i%C3%A7inde+infaz+edildi&rlz=1C1PRFI_enTR844TR844&oq=kozmik+odadan+sonra+ka%C3%A7+mit+eleman%C4%B1+pkk+i%C3%A7inde+infaz+edildi&aqs=chrome..69i57.16152j0j1&sourceid=chrome&ie=UTF-8

[4] https://www.ahaber.com.tr/gundem/2019/08/06/adnan-oktarin-gizli-baglantilari-tek-tek-ortaya-cikti




KÂİNATTAKİ NİZAM

KÂİNATTAKİ
NİZAM

-Allah’ın
kudret sıfatıyla vücuda gelen Kainattaki oluşumda nasıl ki her bir cirim
kendilerine verilen bir emirle, nasıl yerli yerine oturmuş, ayrılması mümkün
değilse, aynen öylede, Allah’ın kelam sıfatından gelen Kur’an’ı Kerim’deki her
bir harfinde yerli yerine yerleşmesi ve yerinden ayrılmayıp sonsuza dek yerini
muhafaza etmesi de öyle bir hakikattir.

-İnsanların
ilmi nihai ve tam değildir.

Kendilerinin
değişkenliği gibi, bilgileri de değişkendir.

Akıl
kıtlığı, idrak yetersizliği, düşünce eksikliği, bilgiye ulaşamama ve kalb
bulanıklığı gibi sebepler, ilmin hakikatine engeldir.

Kendisi
Hak ve Hakikat olan Allah’ın, ilmide hakikatin ta kendisidir.

Çünkü
ihata vardır.

Gerek
O’nda ve gerekse O’nun haricince hakiki ve tam manasında hakikat aranmaz ve
bulunmaz.

Hak
O’dur ve Hakikat O’nda ve O’ndandır.

*****************   

Yunanlı
olan Kusta b. Luka ruhu şöyle tanımlar;”
Ruh, kalpten
başlayarak damarlar kanalıyla insan bedeninde yayılan latif (maddesi yoğun
olmayan) bir cisimdir, ki beyinden çıkarak sinirler aracılığı ile hareket ve
duyumu (hiss) gerçekleştiren canlılık (hayat), teneffüs ve nabız onun etkisi
ile meydana gelir.

….İnsanın
canlılığının ruh sayesinde olduğunun delili, ölüm anında hırıltı, esneme ve
yüksek nefes ile birlikte ruhun çıkışına; çenenin, ağzın, dudakların ve göğsün
hareketinin görüntüleridir. Bu görüntüler hırıltı, esneme ve sık sık nefes alma
(yüksek nefes) ile birlikte oıtaya çıkar. Halk bu hali “Nez’a (sekaret
hali)” diye adlandırır.

Ruhun
bedenden çıkması, yine havanın bedene girdiği yollarla olur.

İnsan
bedeninde bulunan ruh (aslında) iki tanedir. Birisine hayvani ruh denir; bunun
maddesi hava olup kaynağı da kalptir. Atar damarlar sayesinde insanın bütün
bedenine yayılır. Canlılığı, nabzı ve nefes alıpvermeyi sağlar. Diğerine
nefsanı (ruh) denir. Maddesi hayvanı ruh, kaynağı beyindir. Bizzat beyin
kendisi düşünme, hatıriama ve dikkati gerçekleştirir. Bu ruh beyinden sinirler
aracılığı ile bütün diğer organıara yayılır, duyumu ve hareketi gerçekleştirir.

İnsan
bedeni, kemikler, kıkırdaklar, sinirler, damarlar ve benzerlerinden ibaret olan
katı şeylerden, dört karışım, yani iki safra (sarı ve kara) kan ve balgamdan
ibaret olan sıvı şeylerden, beynin boşluklarında, damarlarda ve sinirlerde
dolaşan ruhtan oluşmuş bir bileşiktir. Ruh bu parçaların en incesi, en latifi
ve en safıdır.[1]

***************  

Bazen
karanlık ve fırtına içinde, yalnız ve canavarların içerisinde kendinizi
tahayyül ve düşününüz.

Birde
buna tüm sevdiklerinizi ve yakınlarınızı da ekleyiniz.

Yunus
Peygamberin balığın karnındaki durumundan daha dehşetli bir hal.

İşte
böyle dehşetli bir halden daha dehşetli olanı ise, insanın kendisini sahipsiz
ve başıboş zannetmesi ve inanmasıdır.

Yaratılmadan
önceki durumuna ne diyecektir?

Öldükten
sonra kabir hayatındaki yalnız başına kalışına ne kulp takacaktır?

Hele
birde ahirete ve tekrar yaratılacağına da inanmıyor ise, bu insan nasıl bir
hayat sürecektir?

Böyle
bir hayata da hayat denilebilecek midir?

Bizler
O’nunla varız, var olacağız ve varlığımızı ancak ve ancak O’nunla devam
ettireceğiz.

-O’na
olan iman bize güven veriyor. O Emn ve Emandır.

İman
güvendir. Mü’min güvendedir.

Şu
uçsuz bucaksız kâinatta, boşlukta yüzen şu dünyamızda, güvenle gidip rahat
yaşıyor, korkmuyorsak, O’na olan güvenimizdir.

-“Hâlbuki
Allah’ın izni olmadan hiçbir kimsenin îmân etmesi mümkün değildir. (Fakat O,
irâdesini îmâna sarf eden kullarını hidâyete muvaffak kılar.) Azâbı (pisliği)
ise, akıllarını kullanmayan (îmânsız)lara verir.”[2]

-”
Kum taneciklerinin sayıya, gelmeyecek kadar sonsuz olduğunu düşünenler vardır. Bazıları ise sayılabilseler bile, bilinen
hiçbir sayının bunun için yeterli büyüklükte olmadığına inanır. Ama ben size
sadece Dünyayı değil evreni de doldurup taşıracak kadar çok miktarda kum
taneciğini simgeleyen sayılar göstermeye çalışacağım.” Arkhimedes (MÖ 287-212)

-Evrende belki de 100 milyar gökada ve 10 milyar
trilyon yıldız olabileceğini söyledim. Kozmos hakkında konuşurken büyük sayılar
kullanmamak kolay değil.” Carl Sagan

– Evrenin muhteşem büyüklüğü ne kadar olağanüstü ve
şaşırtıcı bir düzen içinde! Ne kadar çok güneş, ne kadar çok dünya…!Christiaan
Huygens

MEHMET
ÖZÇELİK

04-08-2019


[1] Bak. KUSTA B. LUKA VE RUH İLE NEFS ARASINDAKİ AYIRIM ADLI
KİTABI
Prof. Dr. Hüseyin AYDIN.

[2]
Yunus.100.




PLAY STORE- DAKİ UYGULAMAM

https://goo.gl/tbJDWm




EZİKLİK

EZİKLİK

Bir
asırdır belki de en büyük kaybımız kendi farkımıza varamayışımızdır.

Geçmişten
habersiz yaşamamızdır.

Sürekli
baskı, korku, tehditler içerisinde geçen içe sinmişlikten, içe kapanmışlıktan
bir türlü kurtulamayışımızdır.

Tıpkı
koyunlar içerisinde büyüyen aslan yavrusu gibi.

Bir
asırdır melemekteyiz.

Bir
türlü kükremeye mecali bulamamaktayız.

Bulmaya
çalışırken engellenmemiz, daha kötüsü içteki basiretsiz ve eziklerin bu
ezikliklerini sürdürme hevesleridir.

***************  

Düşüncesini,
ideolojisini, mücadelesini müsbet tenkid olmaksızın Erdoğan üzerine sürdüren
bir insan; kör, sağır, basiretsiz ve kişiliksiz bir insandır.

Akli
ve vicdani olmaksızın tamamen hissi ve hevesi hareket eden bir insandır.

Haçlı
zihniyetine hizmet etmektedir.

Bu
fetönün Erdoğan-ı firavun olarak addetmesiyle başlayan büyük oyunun devamıdır.

Yüz
sene önceki seviyesiz, akılsız ve basiretsiz insanların; Abdülhamid bir gitsin,
ondan sonra düşünürüz.

Kişiliği
gelişmemiş bu insanlar sadece kendilerini değil, Türkiye-yi de bir asır
öncesine götürüp kişiliksizleştirmeye çalışmaktadır.

Bunlara
kişilik ağır gelmektedir.

Bir
asırlık ezikliği hala sürmekte, kendine gelip de kişiliğini
kazanamamaktadırlar.

Müsbet
tenkid yapamamakta, proje üretememekte, alternatif sunamamaktadır.

Aklı
kısır, kalbi bulanık, vicdanı sönüktür.

Şahıslar
fanidir, baki değildir. Faniler üzerine propağandasını ve ideolojisini bina
eden insanlar, fani ve zelildirler.

Mesele
Erdoğan meselesi değildir. Bu biline…

-On
asır önce bu günü görüp ona göre davranan ecdadın aksine, bu günden geleceği
göremeyerek saray üzerinden, köprü üzerinden, Çamlıca camii üzerinden
saldıracak kadar kıt, kısır ve sığ bir insandır.

Hatta
daha dehşetlisi; basiretsizce zalim olan Saddam-ı sadece götürmek üzerine
hareket eden Irak-ın bu gün ağlaması ve her gün ölümlerin sürmesi gibi.3-08-

Aynı
kişiliksiz oyun bugünde ve bizde de sürmektedir.

-O
kişiliğinin gelişememesinden dolayı ABD-ye kendisini teslim etmektedir.

Her
dediğine Evet dememe zamanı iken, ezikliğini sergilemektedir.

Amerika’ya
rest çekme ve dirsek gösterme zamanı iken, yolunu açmak için ona piyonluk
yapmaktadır.

Uyanma
ve kendine gelme zamanıdır zaman…

MEHMET
ÖZÇELİK

03-08-2019




HEDEFE KONULAN CEMAATLER

HEDEFE
KONULAN CEMAATLER

Yüz
yıl önce devrim ve darbelerle dini kaynaklardan yani toplumun beslenip nefes
aldığı, inanç ve ibadetlerini geliştirip uygulama bulduğu ve İslam’ın yayılmasında
önemli rol oynayan tekke, zaviye, dergah ve külliyeler kapatıldı.

Adeta
toplum manen aç ve susuz bırakıldı.

Arkasından
jandarma takip ve dipçikleriyle topluma korku salındı.

Bir
yandan cahil diğer yandan dine düşman toplum oluşturulmaya, maarifle de marifetten
uzak bir eğitim uygulamaya konuldu.

Bu
engelleme ve baskılar fetö, Adnan Oktar, İslamoğlu, vs gibi merdiven altı
uygulamaların önünü açmış oldu.

Bir
yandan dinden kopan diğer yandan dinde bocalayan, ifrat ve tefrit içerisinde
istikametsiz bir nesil ortaya çıktı.

Topluma
dini, imani ve Kur’ani alanda hizmet vermeye çalışan Nur cemaati, Süleyman Efendi
ve ehli tarikin önüne engeller konuldu.

163.
Madde ile ve takiplerle önleri tıkanmaya ve cezalandırma yoluna gidildi.

Ondada
yeterli başarılı olamayanlar bu cemaatları içten vurmak üzere içlerine
yerleştirdikleri mit ve ajanlar ile böldürme yoluna gidildi.

Oluşan
zararlarla beraber yine de gelişmeleri durduramayan derin devlet, gizli dinsiz
komite fetö gibi daha geniş kapsamlı cıa ile beslenerek toplum ve de İslam
dünyası yüz sene önce İngiliz eliyle şekillenen Suud hanedanlığı gibi bir
oluşumla vehhabi zihniyetini getirme ve yerleştirme yoluna gitti.

Onda
da başarılı olamayınca fetö bahanesiyle tüm cemaatler hedef tahtasına oturtulmaya
çalışılmaktadır.

Böylece
Türkiye tekrar yüz sene öncesine döndürülmeye çalışılmakta ve çaba gösterilmektedir.

İslâm
dünyası da bundan nasibini almaktadır.

Fetö
bahanesiyle yeni proje, cemaatleri bitirme ve meydanı Şia, Vehhabi ve Selef
adıyla Deaşa bırakma projesidir.

Hedef
inançta ve amelde kaos ortamı oluşturmaktır.

****************  

Dindar
Nesil.. diye diye geldiğimiz nokta çok düşündürücü!

MAK
Danışmanlık tarafından 30 büyükşehir ve (Ağrı, Aksaray, Artvin, Bayburt,
Bitlis, Bolu, Düzce, Elazığ, Giresun, Gümüşhane, Karaman, Karabük, Kars,
Kastamonu, Kırıkkale, Kırklareli, Kütahya, Nevşehir, Osmaniye, Sinop, Bilecik,
Yozgat, Uşak) 23 il, 154 ilçede 5 bin 400 kişi ile yüz yüze yapılan anket
çalışmasında ülkemizde insanların İslam dinine bakış açıları, dini bilgileri ve
bu konudaki görüşleri araştırıldı.

Ortaya
çıkan sonuçlar ise beklenen “Dindar Nesil” yerine, sanal dünyaya
entegre olmuş, haz ve egosuna düşkün, kültürsüz, duyarsız ve menfaatçi yeni bir
neslin geldiğini haber veriyor.

%
14 Allah’a inanmıyor.

%
25 Meleklere inanmıyor.

%
24 Kur’an-ı Kerim’in vahiyle geldiğine yani Kur’an-ı Kerîm’e inanmıyor.

%
74 Evindeki Kur’an-ı Kerim’i okumuyor.

%
37 Peygamber Efendimize inanmıyor.

%
45 Kadere (Hayır ve Şerrin Allahü teâlâ dan geldiğine) inanmıyor

%
27 Öldükten sonra dirileceğinize ve hesaba çekileceğine inanmıyor.

%
68 Kur’an’ı Kerim’i Arapça hattından okuyamıyor.

%
75 Hiçbir Kur’an Kursu’na eğitim almak amacıyla gitmemiş.

%
85 Cennete gideceği kesin olsa bile; şu an Cennete gitmek için ölmeyi düşünmüyor.

%
77 Peygamber Efendimizin hayatını hiç okumamış.

%
43 Hiç camiye gitmemiş.

%
55 Ramazan ayında oruç tutumuyor.

%
70 İslam dini ile ilgili bilgileri öğrenmek için okumuyor.

%
78 Namaz kılmıyor.

%
20 Dua etmiyor.

%
59 Selamlaşırken “selamün aleyküm” demiyor.

%
46 Halifelik istemiyor.

%
10 Günah işlediğinde pişman olmuyor.

%
35 Gusül abdesti almıyor veya bilmiyor.

Bütün
bu sonuçlardan sonra dönüp şu soruyu kendimize sormamız gerekmiyor mu:

Sâhi,
biz nerelerde yanlış yaptık!

MEHMET
ÖZÇELİK

01-08-2019




OYUN İÇİNDE OYUN

OYUN
İÇİNDE OYUN

Ordu
kendini bağlayan zincirlerini kırdı.

Orduda
Abd ile bağlantılı, fetö mesnetli güçlerin gitmesiyle, ordu kendine geldi, içte
yaptığı savaşını gerçek düşman olan dışa aktardı.

Kendisini
toplamaya çalıştığı gibi, yine durum göstermektedir ki; ittihadı islama, islam
dünyasını toplamaya ve toparlamaya ordu vesile olacaktır.

Ordu
yuvasına döndü.

Dağıttığı
evlatlarını yuvasında topluyor.

***************

O
silahlar 60 bin ABD askeri için.

ABD’nin,
PKK işgali altındaki Suriye’nin doğusu ve kuzeyine taşıdığı 25 bin TIR ile
yüzlerce uçak dolusu silah için önemli bir tespit geldi. Emekli Tuğgeneral
Abdullah Kılıçarslan, o silahları Doha, Akdeniz ve Basra’dan Suriye’ye
taşınacak 60 bin ABD askerinin kullanacağını söyledi.

ABD’nin
Türkiye’ye karşı ilk koridor tuzağını 1991 yılında kurduğunu anlatan
Kılıçarslan, “Dönemin ABD yönetimi, Irak işgali öncesi PKK’ya alan açma amacı
ile ilk tampon bölge planını Kuzey Irak sınırlarımız boyunca devreye soktu.
Şayet Lazkiye deniz sınırından başlayıp Aynel Arab, Münbiç, Kamışlı, Resulayn
ve Şeddadi’den Musul ve Kerkük’e uzanan koridorda kontrol Türk askerinde
olmazsa, tüm Ortadoğu’da çok daha büyük kaos ve felaket yaşanır” dedi.

Kılıçarslan,
“PKK’ya karşı gerçekleştirilen Çelik Harekatı dönemiydi. Özel Kuvvetler olarak
aldığımız özel istihbarat çerçevesinde Cudi Dağı eteğinde 400 kişilik PKK’lı
grubu izlemeye aldık. Gece 3 sularında Ballıkaya köyünde toplanan terörist
gruba yakın mevzilere sızdık. Tüm hazırlıkları bitirdiğimiz anda tepemizde bir
ABD helikopteri belirdi. PKK’lı grupta o an olağanüstü hareketlilik yaşandı.
Bizim planımız tamamını kıstırıp ele geçirmekti. Sonuca bu denli yaklaştığımız
anda, bize kuşuçuşu 15 km mesafedeki Zaho-ABD Üssü’nden havalanan helikopter
kuşatmayı 
haber verdi ve teröristler Kurt
Dağı yönünde kaçmaya başladı. O gün 113 tanesini etkisiz hale getirdik. Ancak
Pentagon 287 PKK’lıyı kurtardı” dedi.[1]

************   

İngiltere
başbakanına dikkat edin.

Boris
Johnson’ın Türk asıllı olduğu söyleniyor.

En
büyük kazığı ondan yeriz.

Zira
bu İngiliz kafasıdır.

Nitekim
babası müslüman Hüseyin olduğu söylenen Obama en büyük kazığı attı ve oyunu
oynadı.

Bir
Türk bağlantılı diye getirilen varsa, mutlaka onda bir hinlik ve büyük bir oyun
var demektir.

************   

Farzedelim
ki, Sayın Erdoğan yıprandı ve kazanamadı.

Şu
anda Gül veya Davutoğlunun kurduğu Parti’nin onun yerini doldurma veya
gerekliliği ortaya çıkmış olmaz.

Zira
onlar yıkmaya çalıştıkları veya en az tabirle savunmadıkları bir yıkımın vebali
üzerine oturmuş ve meşruluğu tartışılır olacaktır.

-Şu
anda Gül  Erdoğanla savaşmıyor
görünüyorsa da, onların atadıkları ve temsilcileri birbirlerinde açık bulma,
aykırı harekette bulunarak zaafa uğratma çabasındalar.

Son
örneği; Gül-ün Aym-ye atadığı başkanın Pkk-ya terörist diyemeyen ve onların
devleti katil ve soykırımcı terör bildirisine karşı 1128 akademisyenin
aklanması yönünde kullandığı oy bunun bariz delilidir.

Yani
devletin Pkk unsurlarına karşı asker-polis ve tüm birimleriyle canlarını ortaya
koyanlara silah sıkan, devleti bölmeye giden teröristlere destek veren
insanlara terör bildirisiyle destek verenlere mahkemelerin verdiği
cezalandırmaları hiç sayarak Aym-nin verdiği hak ihlali kararı çok
düşündürücüdür.

Bitmeyen
Pkk terör örgütünün kanayan bir yarasıdır.

Artık
her şey çok iyi anlaşılıyor, değil mi?

MEHMET
ÖZÇELİK

02-08-2019


[1] http://www.haber7.com/dunya/haber/2883475-o-silahlar-60-bin-abd-askeri-icin




MUSİKA-İ İLAHİ

MUSİKA-İ İLAHİ

İlk
ses vardı.[1]

İlk
emri Allah “Kün” emriyle yani sesle verdi.

“Allah bir şeyi dilediğinde O’nun
buyruğu, sadece 
‘Ol!..’ demektir,
hemen oluverir…”[2]

O
emir hala devam etmektedir.

O
ses hükmünü sonsuza kadar devam ettirmektedir.

Nuh
tufanında;” “Ey arz (yeryüzü), suyunu
yut! Ey sema (suyunu) tut!” denildi. Ve su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve
(gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zalim kavme: “Uzak olsunlar.”
denildi.”[3]

Yer
ve göğün oluşumunu sesle yaptı.

-“Sonra,
duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: ‘İsteyerek veya
istemeyerek buyruğuma gelin’ dedi. İkisi de: ‘İsteyerek geldik’ dediler.”[4]

“Allah söz konusu emriyle şöyle
demek istemiştir:
 ‘Ey
gök ve yerküresi! İkiniz de sizin içinizde yarattığım şeyleri açığa çıkarın; ey
gök, sen sende yarattığım güneşi, ayı ve yıldızları ortaya çıkar… Ve ey
yerküresi! Sen de sende yarattığım bitkileri, ağaçları, meyveleri, ırmakları ve
denzileri ortaya çıkar!’
 Onlar da bu
emri yerine getireceklerini söylemişler.”
(Taberi).

İlk
yarattığı Kaleme, Söz-le “Yaz” Dedi.

Ruhlara
ruhlar aleminde; “ Elestü bi Rabbiküm”, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
ifadesini sesle verdi.

-Dinin
musikiye bakışı müsbet olup, ölçüsünü de vermiştir.[5]

Kâinat
hep bir ağızdan ilahi musikiyi seslendirmektedir.

Kâinat
sesler dünyasıdır denilse yanlış olmaz.

İletişimler
bir nevi varlıkların kendi lisan, ses ve tarzlarıyla sürdürülmektedir.

-“Git
fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor, “Ne diyorsunuz?”
de; elbette, “Yâ Celîl, yâ Celîl, yâ Azîz, yâ Cebbâr” dediklerini
işiteceksin. Sonra, deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye
edilen küçük hayvanâttan ve yavrulardan sor, “Ne diyorsunuz?” de;
elbette “Yâ Cemîl, yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Rahîm” diyecekler.

(Hattâ
bir gün kedilere baktım; yalnız yemeklerini yediler, oynadılar yattılar.
Hatırıma geldi, “Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübârek denilir?”
Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma
dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarîh bir sûrette, “Yâ Rahîm, yâ Rahîm,
yâ Rahîm, yâ Rahîm” diyerek, güyâ hatırıma gelen îtirazı ve tahkiri,
tâifesi nâmına reddedip yüzüme çarptı. Aklıma geldi, “Acaba şu zikir bu
ferde mi mahsustur, yoksa tâifesine mi âmmdır? Ve işitmek yalnız benim gibi
haksız bir mûterize mi münhasırdır, yoksa herkes dikkat etse bir derece
işitebilir mi?” Sonra sabahleyin başka kedileri dinledim. Çendan onun gibi
sarîh değil, fakat mütefâvit derecede aynı zikri tekrar ediyorlar. Bidâyette
hır hırları arkasında “Yâ Rahîm” fark edilir. Git gide hır hırları,
mırmırları aynı “Yâ Rahîm” olur. Mahreçsiz, fasîh bir zikr-i hazin
olur. Ağzını kapar, güzel “Yâ Rahîm” çeker. Yanına gelen ihvanlara
hikâye ettim. Onlar dahi dikkat ettiler, “Bir derece işitiyoruz”
dediler. Sonra kalbime geldi, “Acaba şu ismin vech-i tahsîsi nedir ve ne
için insan şivesiyle zikrederler, hayvan lisâniyle etmiyorlar?” Kalbime
geldi, şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nâzik ve insana karışık bir
arkadaş olduğundan, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit
hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, kelbin
hilâfına olarak, esbâbı bırakıp yalnız kendi Hàlık-ı Rahîminin rahmetini kendi
âleminde ilân ile, nevm-i gaflette olan insanları ikaz ve “Yâ Rahîm”
nidâsıyla, kimden meded gelir ve kimden rahmet beklenir, esbâbperestlere ihtar
ediyorlar.)

Semâyı
dinle; nasıl “Yâ Celîl-i Zülcemâl” diyor. Ve arza kulak ver; nasıl
“Yâ Cemîl-i Zülcelâl” diyor. Ve hayvanlara dikkat et; nasıl “Yâ
Rahmân, yâ Rezzâk” diyorlar. Bahardan sor; bak nasıl, “Yâ Hannân, yâ
Rahmân, yâ Rahîm, yâ Kerîm, yâ Latîf, yâ Atûf, yâ Musavvir, yâ Münevvir, yâ
Muhsin, yâ Müzeyyin” gibi çok esmâyı işiteceksin. Ve insan olan bir
insandan sor; bak nasıl bütün Esmâ-i Hüsnâyı okuyor ve cephesinde yazılı. Sen
de dikkat etsen, okuyabilirsin. Güyâ, kâinat azîm bir mûsıka-i zikriyedir; en
küçük nağme, en gür nağamâta karışmakla, haşmetli bir letâfet veriyor. Ve
hâkezâ, kıyas et.”[6] 

-“Hem
meselâ, mâhir bir san’atperver, maharetini göstermeyi sever bir usta, güzel,
plâksız konuşan fonoğraf gibi bir san’atı icad ettikten sonra, onu kurup
tecrübe ediyor; gösteriyor. O san’atkârın düşündüğü ve istediği neticeleri en
mükemmel bir tarzda gösterse, onun mûcidi ne kadar iftihar eder, ne kadar
memnun olur, ne derece hoşuna gider; kendi kendine “Bârekâllah”
der. 
İşte, küçücük bir insan, icadsız, sırf sûrî bir san’atçığı ile, bir fonoğrafın
güzel işlemesiyle böyle memnun olsa; acaba bir Sâni-i Zülcelâl, koca kâinatı
bir mûsıkî, bir fonoğraf hükmünde icad ettiği gibi, zemini ve zemin içindeki
bütün zîhayatı ve bilhassa zîhayat içinde insanın başını öyle bir fonoğraf-ı
Rabbânî ve bir mûsıkà-i İlâhî tarzında yapmış ki; hikmet-i beşer, o san’at
karşısında hayretinden parmağını ısırıyor. İşte bütün o masnuât, bütün onlardan
matlûb neticeleri nihayet derecede ve gayet güzel bir sûrette gösterdiklerinden
ve ibâdât-ı mahsusa ve tesbihât-ı hususiye ve tahiyyât-ı muayyene ile tâbir
edilen evâmir-i tekviniyeye karşı onların itaatleri ve onlardan matlûb olan
makàsıd-ı Rabbâniyenin husûlünden hâsıl olan ve iftihar ve memnuniyet ve
ferahla, tâbir edemediğimiz maânî-i mukaddese ve şuûn-u münezzeh, o derece âlî
ve mukaddestir ki; bütün ukùl-ü beşer ittihad edip bir akıl olsa, yine onların
künhüne yetişemez ve ihâta edemez. “[7]

-“Sâni-i
Zülcelâlin âlem-i ekberdeki san’atı o derece mânidardır ki, o san’at bir kitap
suretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı
beşer, hakikî fenn-i hikmet kütüphanesini ondan aldı ve ona göre yazdı. Ve o
kitab-ı hikmet, o derece hakikatle bağlı ve hakikatten medet alıyor ki, büyük
Kitab-ı Mübînin bir nüshası olan Kur’ân-ı Hakîm şeklinde ilân edildi. Hem nasıl
ki, kâinattaki san’atı, kemâl-i intizamından kitap şekline girdi. İnsandaki
sıbgatı ve nakş-ı hikmeti dahi hitap çiçeğini açtı. Yani, o san’at, o derece
mânidar ve hassas ve güzeldir ki, o makine-i zîhayattaki cihazatı, fonoğraf
gibi nutka geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim içinde bir sıbga-i
Rabbâniye vermiş ki, o maddî, cismanî, câmid kafada mânevî, gaybî, hayattar
olan beyan ve hitap çiçeği açıldı. Ve o insan kafasındaki kabiliyet-i nutuk ve
beyana o derece ulvî cihazat ve istidat verdi ki, Sultan-ı Ezelîye muhatap
olacak bir makamda inkişaf ettirdi, terakki verdi. Yani, fıtrat-ı insaniyedeki
sıbga-i Rabbâniye, hitab-ı İlâhî çiçeğini açtı. 
Hiç mümkün müdür ki, kitap derecesine gelen bütün mevcudattaki san’ata ve hitap
makamına gelen insandaki o sıbgaya Vâhid-i Ehadden başkası karışabilsin?
Hâşâ! 

…bütün
eşyayı büyük bir mikyasta o büyük sarayın levazımatı şekline getirerek şâşaalı
bir surette haşmet-i rububiyetini gösterdiği gibi; cemal noktasında, rahmeti
dahi, en küçük zîhayata kadar her zîruha envâ-ı nimetini verir, onunla tanzim
eder, baştan aşağıya kadar nimetlerle süsleyip lütuf ve keremle tezyin eder ve
o haşmet-i celâliyeye karşı cemâl-i rahmetini o küçücük lisanlarla, o büyük
lisana karşı çıkarır. Yani, güneş ve Arş gibi büyük cirmler haşmet lisanıyla
“Yâ Celîl, yâ Kebîr, yâ Azîm” dedikleri vakit, sinek ve semek gibi o
küçücük zîhayatlar dahi rahmet lisanıyla “Yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ
Kerîm” diyerek, o musika-i kübrâya lâtif nağamatlarını katıyorlar,
tatlılaştırıyorlar. Hiç mümkün müdür ki, o Celîl-i Zülcemalden ve o Cemîl-i
Zülcelâlden başka birşey, kendi başıyla şu âlem-i ekber ve asgara icad
cihetinde müdahâle edebilsin? Hâşâ! “[8]

-“Evet,
evet!.. eğer sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa, sizin
şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zîra, kainatı nağamatıyla raksa
getiren ve hakaikın esrarını ihtizaza veren mûsıka-i İlahiye hiç durmuyor,
mütemadiyen güm güm eder. 

Padişahların
padişahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur’ân denilen musika-i İlâhiyesi ile umum âlemi
doldurarak kubbe-i âsumanda şiddetli ses getirmekle, sadef-i kefh-misâl olan
ulema ve meşâyih ve hutebânın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadâsı
onların lisanlarından çıkıp seyir ve seyelân ederek, çeşit çeşit sadâlarla
dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadânın tecessüm ve intibaıyla; umum
kütüb-ü İslâmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir şeridi hükmüne getiren
ve herbir tel, bir nev’iyle onu ilân eden o sadâ-yı semavî ve ruhanîyi kalbin
kulağıyla işitmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadâya nispeten sivrisinek gibi
bir emîrin demdemelerini ve karasinekler gibi bir hükûmetin adamlarının
vızvızlarını işitecek midir? “[9]

**************

Müzikle
tedavide;

“Musiki
makamlarının, tedavi ettiği hastalıkların listesi şöyledir:

Rast
makamı: Akıl hastalığından ve felç illetinden kurtulmaya yönelik yardımcı ve
destekleyici bir makamdır.

Irak
makamı: Asabî mizaçlılara ve hafakana iyi gelir.

İsfahan
makamı: Zihni açar, zekâyı keskinleştirir, anıları tazeler.

Buselik
makamı: Kulunç ve bel ağrılarının tedavisinde faydalar sağlar.

Revaî
makamı: Baş ağrısının tedavisinde kullanılan bir makamdır.

Nevaî
makamı: Kadın hastalıklarının tedavisinde ve üzüntüyü gidermede kullanılır.

Egule
makamı: Kalb hastalıklarına olumlu yönde tesirleri olan bir makamdır.

Hicaz
makamı: Bevliye hastalıklarının tedavisinde destekleyici rol oynar.

Uşşak
makamı: Kalb, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarının tedavisinde yardımcı bir
metottur.

Yens
makamı: Sırt, eklem ve kulunç ağrılarının tedavi edilmesinde yardımcıdır.

Hücent
makamı: Ateşli hastalıkları yenmede faydalıdır. Hazmın kolaylaşmasında ve
vesvesenin uzaklaştırılmasında tesirleri vardır.

Nihavend
makamı: Kan dolaşımı, karın bölgesi ve bacaklardaki ağrıların tedavisinde
olumlu tesirleri vardır. Kişiye güven hissi verir.

Hüseyni
makamı: Kişiyi ferahlatır. Kişinin kendine güveninin artmasına ve ferahlamasına
yardımcı olur. Otistik ve spastik hastalara faydalıdır.”

MEHMET ÖZÇELİK

02-08-2019


[1] http://www.tesbitler.com/2018/03/31/ilk-yaratilan-ses-ve-soz-oldu/

[2] Yasin,
36/82.

[3]
Hud.44.

[4]
Fussilet.11.

[5] http://www.tesbitler.com/2015/01/01/islami-acidan-musiki/

[6] Sözler.
Yirmi Dördüncü Söz-301-2.

[7] Sözler Otuz
İkinci Söz.

[8] Mektubat Yirminci
Mektub.228

[9] Tarihçe-i
Hayat Birinci Kısım: İlk Hayatı-71.