Düşünebiliyor musunuz bir adada
milyonlarca Flamingo kuşu, bu Flamingoların hepsini bir gözde ve tek gören bir
çift gözle görüyorsunuz ve de bunların sesini kulaklarınızda işitebiliyorsunuz!
Bir de bunların teker teker
içlerini okuyabildiğinizi, isteklerini, arzularını, sevgilerini, korkularını,
ilgilerini, kısaca alakalarına varıncaya kadar hepsini kontrol edip, gözden
geçirebildiğinizi düşünün!
Kulaklarınızda ayrı ayrı sesleri,
ses farklılıklarını düşününüz.
Bir de bunlara ek olarak; karadaki
diğer hayvanları, Denizlerdeki, havadaki diğer canlıları, Melekleri ve bütün
bunların hepsinin his ve duygularını, alaka ve ilgilerini, dünyalarını bildiğinizi
düşündüğünüzde hakikaten hayret içinde hayrette kalacaksınız.
İşte Efendimizin:” Ya Rabbi.
Hayretimi arttır.” Manası burada daha iyi anlaşılacaktır.
Adeta ağızlar açık kalacak derecede
hayret-engiz bir faaliyet görülmektedir şu kâinatta.
-İnsan bunu aklıyla anlar,
tefekkürle inceliğine varır, hikmetle künhüne varır.
Onun
içindir ki Kur’an-ı Kerim bizleri; Taakkul yani akletmeye, bir üst seviyesi
tefekküre yani inceliğini farkedip, kabalığı törpülemeye, Tedebbür ile de
eşyanın arkasındaki ve gerisindeki hakikatları görmeye davet eder.
-Sadece
şu üç alemin derinlikleri bile fezanın boşlukları gibi ulaşılamayacak
boyuttadır.
Mesmuat
alemi yani sesler dünyası.. Tek bir kulağa odaklanmış, kulakdaki düğmelerin
açılmasıyla her türlü sese aid olan şeylerin duyulması.
Farklı
farklı dile sahip olan varlıkların konuşmaları ve kulak ile onların anlaşılıp,
dil ile de dile getirilmesi.
Mubsirat
alemi yani görünen ve görme özellikli her şey. Mikro alem ve makro alem.
İnsan
bütün alemlerdeki sesleri duymaya, cevap vermeye, görüp anlamaya ve iletişim
kurmaya odaklanmış külli ve kapasiteli bir varlıktır.
Alemlerin
odak noktası insandır. İnsanda düğümlenmektedir her şey.
Me’kulat
alemi yani yiyecekler dünyası. Tüm duyguların ve midelerin önüne kâinat adeta
bir sofra gibi kurulmuş, istifadesine müheyya hale getirilmiştir.
Alemler
insan duygularının serilmiş ve açılmış sofralarıdır.
Ondandır
ki; insan bu dünyada sonsuz aleme ve de sonsuzluğa hazırlandırılmaktadır.
Bundandır
ki insan bu dünyaya duyguları yönüyle ekmeye ve ekilmeye gelmiştir.
Yaptıklarıyla
ekmekte, duygularıyla da ekilmektedir.
Ya
olacak ya da sönecektir.
-Ezeli ve ebedi bir Rab düşünün ki,
sayısız melaike ve ruhani gibi mahlukatına sonsuz alemleri gezdirip seyrettiriyor.
İnsan ve Cin gibi mahlukatına
bilinçli olarak sonsuza dek, sonsuz alemleri bilinçli seyrettirip, tefekkür
ettiriyor ve ondan manevi mahsulatlar aldırıyor.
O halde kişi nerede çok kalacaksa, yatırımını
da oraya ve oraya göre yapmalıdır.
MEHMET
ÖZÇELİK
24-08-2019
ESNAF AHLAKI
ESNAF
AHLAKI
Bir Sitemde[1] bulunayım dedim, bin aah ve teselli işittim,
haklı olarak.
Adeta,
zaten bizlerde aynısını görmüştük, dönüşü ile karşılaştım.
Daha
öncede Esnaf Ahlakı ve Çöken
Değerler[2] adıyla bir yazı yazmış ve bir
çarpıklığı nazara vermiştim.
Ne
de çok yaralı insan varmış.
Veya
ne kadarda ahlakı bozuk esnaf varmış. Elbette her mesleğin çürükleri olur ancak
esnafın çürükleri de unutulmuyor.
-Bir
iki yıldır daha belirgin hale geldi.
Patates
ve soğanla değerlerini satanlar, Diyarbakır-da traktör dolusu ucuz diye
domatesi dökenler, İstanbul halinde kamyonlarca domates, salata ve biberi çöpe
dökenler aslında kendi değer ve insanlığını çöpe dökmüşlerdir.
Şahsi
zarardan ziyade, umumun zararını azaltmaya yönelik bir fayda da bulunabilirsek
bizi memnun edecektir.
-Bir
arkadaş arabasını sanayideki akrabasına bırakıp yapmasını söyler.
Akrabası
Cuma günü teslim edip pazartesi günü almasını söyleyip, 500 Tl. bir borcunun
olabileceğini söyler.
O
da akrabalık bağıyla güvenip tamam der.
Ancak
bununla da yetinmeyen usta paranın hemen verilmesini söyleyince, daha
yapmadığını, alınca vereceğini söylemesine rağmen olmaz deyip yapmaz.
O
da tutar arabasını bir yabancıya götürür.
Ve
araba yapılır.
Borcu
mu?
30
Tl-dir.
-Aynı
arkadaş arabasının bir kapısı tam oturmaz.
Kaportacıya
götürür, on dakika ancak uğraşır ve borcunun 60 Tl olduğunu söyler.
Boğazından
nasıl gidecektir.
Şaşırır,
söylenir ancak usta ısrarından vaz geçmez.
-Mustafa
hoca. Evine sucu çağırır. Cuma günü öğle vakti, bir öğrencisinin tavsiyesi
üzerine gelmiştir.
45
dakika uğraşır ve borcunun el emeği olarak 350 tl olduğunu söyler.
Mustafa
hoca hakkını helal etmeyeceğini, çok istediğini söyler.
Önce
250- ye ve sonra da 150- ye inmiştir.
Aynı
işi bir başkası ve karo taşı da ondan olmak üzere 75 tl- ye yapmıştır.
-Güneş
enerjisinin şamandırası suyu dengeler ve boşa akmasına mani olur. Şamandıra
bozulunca da su sürekli boşa akar.
Şeker
hastalığı da vücudun şamandırasıdır. Onun bozulmasıyla vücudun şeker dengesi
bozulur. Ölüme kadar götürür.
Toplumun
da ve özellikle esnafın şamandırası bozuk.
Müşteriden
haksız kazanç elde ettiği için, kendisi de kolay kolay iflah olmuyor.
Bu
bozulma iman zaafiyetinden, mal hırsından veya sonradan görmedendir.
Onun
içindir ki bu tip insanlar kolay kolay iki yakası bir araya gelmez.
************
Buna
ister çıkacak kan damarda durmaz, ister haramın binası olmaz, ister Hayy-dan
gelen Hu-ya gider deyin; genel olarak toplumsal bir yozlaşma ve bozulmayı kendi
elimizle yaptık, yapılmasına sebep olduk.
Zira
haklı ve iyi bildiğimiz insana karşı dahi hakkımızı ve hukukumuzu arama yoluna
gitmezsek, onu haksızlığa sevketmiş, kötülük yapıp, kötülük yapmasına sebep
olmuş oluruz.
Kader
konusunu anlatırken başa gelen belalarda bir çok sebep aranır. Sadece günahtan
dolayı kayıplar yaşanmaz. Sadaka yerine de geçer, daha büyük bir belayı
defetmek içinde olur. Herkes için bir imtihandır.
-Rahmetlik
babamdan kalan bir söz vardı; Ben rezil olacağıma param rezil olsun, derdi.
Giden
paranın yeri bir vesile ile dolar. İnsaniyetin, vicdanın, insafın yeri kolay
kolay dolmaz. Kaybedilen para olsun.
Kur’an-ı Kerim-de:” Dedik ki:
“Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol
yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”[1]
Atamız Hz. Âdem ve Havva annemizin
İlk fitne , diğer adıyla ilk imtihanları ağaçla olmuştur.
Zahiren kaybetmişlerdir.
Meyve veren ağaç.. Ebedilik ağacı..
Hayat arkadaşı ve ortağı.. Cennetin kendisi ve birinci vasfı.
Cennet kelime anlamı itibarıyla;
göz gözü görmeyecek derecede sık ormanlıklarla kaplı bahçe.. Çiftlik..
-Ağaca yaklaşma, o fitnenin adı ve
başlangıcıdır.
Dikkatli ol. Zira her zamanda
fitneye alet olmuş ve alet edilmiştir.
– Kur’an-ı Kerim-de onlarca yerde
ağaç ile ilgili âyetler geçmektedir.[2]
-Ağaç
sınavını kaybeden ecdadımız zahiri hale göre; şu sıkıntılı, belalı, problemli
dünyaya geldi.
Hep
o ağaç yüzünden…
Kötümü
oldu?
Hikmet
cihetiyle elbette hayır.
Zira
cennet tenasül ve çoğalma yeri olmadığından; dünyaya iki kişi gelen atamız,
giderken milyarlar olarak dönmektedirler.
Bu
da kârlı bir ticarettir.
-17-27
Aralık 2013’ de gezi olaylarıyla darbeye zemin hazırlama girişimi, Taksimde
ağaçları kesme bahanesi ile başlatıldı.
-Altın
çıkarılacak olan Kaz Dağlarındaki ikinci bir gezi çıkışı ağaç kesme bahanesi
ile başlatıldı.
-Geçmiş
yıllarda olduğu gibi bu senede memleketin bir çok yerinde ciğerlerimiz olan
orman yangınları ihmal ve sabotajla ağaçlar yok edildi.
-Amazon
ormanlarında bir yılda çıkan orman yangın sayısı 74155 olmuştur.
Bu
gidişle görülmektedir ki; dünya imtihan meydanının açılışı ağaçla olduğu gibi,
kapanışı da ağaçla olacaktır.
Hadiste:
“Yarın kıyametin kopacağını bilseniz
bile, bugün elinizdeki fidanı dikin.”[3]
Burada
kıyametin kopmasına işaret edilmesi de ibretli bir durumdur.
-“Bir Müslüman ağaç diker de bunun meyvesinden
insan, ehlî hayvan veya vahşî hayvan veya kuş yiyecek olsa, yenen şey onun için
bir sadaka hükmüne geçer. Her kim ne eksiltirse bu kendisi için (kıyamete
kadar) sadaka olur.”[4]
-Hz. Enes radıyallahu anhtan gelen rivayete
göre, Aleyhissalatu vesselam, Hayber-den dönerken, Medîneye yaklaşınca, şehre
işaret ederek,
“Ya
Rabbi ! Hz. İbrahim Mekkeyi haram kıldığı gibi, ben de Medîneyi haram
kıldım. Onun iki kayalığı arası haramdır, ağaçları kesilemez, hayvanları
avlanamaz, otu yolunamaz, ağaçlarının yaprağı silkilemez…” der.[5]
-Bir Kıssa: Sobasına odun atmadan
iki kere odunu sobanın kenarına vuran teyzeye bunu niçin yaptığını sorduğumda
“içinde börtü böcek varsa düşsün yanmasın” diyen teyzeden bu hâle nasıl
geldik?
36
yıldır gösterdiğim öğretmenlik görevimde maaş bordrosunu hiç mesele yapmadım.
Zira öğretmenliği çok şeye tercih ederek seçmiştim.
Görev
tercihimde karşımda üç seçenek vardı; Milli Eğitim, Diyanet ve Emniyet.
Milli
Eğitimi tercih etmiştim.
-24
yıl önce bir ilde Tv-Radyo-Gazete müdürlüğü teklif edilip öğretmenliği -haklı
olarak- bırakmam isteniyordu.
30
sınıfa giriyor ve girdiğim bir sınıfta 71 öğrenci vardı.
Bu
teklifi zorda olsa öğretmenlik hatırına kabul etmedim ve dışarıdan destek
olacağımı söyledim.
Ve
öyle de yaptım.
Bu
ve belki de daha fazlasını yazabilirim ancak amacım bir şeyleri ima değildir.
Bir
sitemimi, bir keyfiliği ve adaletsizliğe işaret etmek içindir.
-Bu
günlerde memur sendikalarının 2020 ve 2021 yılları için bütçeden kendi memurunu
memnun edecek daha doğrusu kaybını azda olsa telafi edecek bir miktar taleb
etmektedir.
Elbette
devlette haklı olarak kendi gider ve geliri doğrultusunda ayırmış olduğu vereceği
payda ısrar etmektedir.
Şimdilik
bir sonuç çıkmadı ve hakem heyetine gidecek.
-Sitemim
şudur; Kayseri’de üç gün önce arabamdaki bir arıza sebebiyle sanayiye doğru
giderken yolda araba istop etti. Çekici çağırıp sanayiye götürdüm.
Mesafe
azdı ve 60 Tl aldı. Normaldi. Helal olsun.
-Usta
baktı ve kendisiyle ilgili olmadığına karar verip elektrikçi arkadaşına
gönderdi.
Asıl
anlatmak istediğimde işte burada başlıyor.
Elektrikçi
usta yeni bir sanat okulu mezunu işçisini görevlendirdi.
Genç
kabloları ve kısaca elektrik sistemini elden geçirdi. Kısaca bir temizlik
yaptı.
Bir
hata bulamadı. Ancak araba çalışır hale geldi.
Borcumun
ne olduğunu sorduğumda çok rahatlıkla 200 Tl dedi.
Belli
ki çok rahat para kazanıyordu. Çok ağırıma gitti. Hak etmediği ücreti istemişdi.
Konuştuklarım
kimselerde bana hak verdiler.
Eğer
bana ne verirsen ver gibi bir ifade kullansaydı ben 40 Tl verecektim.
Bu
haksız ve fazla ücreti veremezdim. Uzun konuşma neticesinde 150 Tl verip,
memnuniyetsiz olarak ayrıldım ve bir daha oraya gitmemeye ve beni gönderen
ustayı gördüğümde bir daha orayı tavsiye etmemesini de söyleyeceğim.
Para
kazandı ancak müşteri ve müşterilerini de kaybetmiş oldu.
Bunu
da şu sonucu dile getirmek için anlattım;
Ben
onun istediği parayı 13 saat ders anlatarak ancak elde edebiliyorum. Bu da iki
güne denk geliyor.
Benim
iki günde kazandığımı, usta iki saatte benden almaktaydı.
Yani
benim iki günde kazandığımı kendisi de bakmayıp, işçisine baktıran ve de
herhangi bir parça eklemeyip, sadece temizlik ve kontrol ederek iki saatte elde
etmeye çalışmaktadır.
Bu
dengesizliğe ve de elbette diğer kurumlardaki dengesizliklere ve adaletsiz
dağılıma dikkat çekmek için bu yazıyı yazmış oldum.
Sitemim
budur.
MEHMET
ÖZÇELİK
23-08-2019
ZULME ORTAK OLMAYIN
ZULME
ORTAK OLMAYIN
Gül ve Davutoğlu’nun Pkk’ya destek
olan 3 belediye başkanlarının alınmasıyla, bir dakika ara ile hesaplarından
tepki gösterdiler.
Acaba telefonla konuşup tepkimizi
gösterelim deyip hesaplarına yönelerek aynı anda ancak birisinin acemice biraz
yavaş yazmasından dolayı bir dakika gecikme ile birbirine yakın tepki mesajları
mı yazdılar?
Peki pkk’ya destek olan bu
belediyelere neden hiç tepki göstermediler?
Şehit olanlara ve belediyeden
görevden alınan şehit yakınlarının alınmasına; bu alınan pkk’ya destek
olanların alınmasına gösterdikleri tepkiler kadarda olsa neden destekte
bulunmadılar?
Acaba hesapları beraber
yönetilenlerin yoksa kendileri de mi aynı hesabın sahibi tarafından
yönetilmekte ve yönlendirilmektedirler?
Pkk severlere bu cesareti veren
sebebp ise; Onlara toplumun gereken tepkiyi vermemesi ve de gereken cezayı
almamalarıdır.
Demokrasi adına her türlü gayr-ı
meşruyu meşru gösterme çabasıdır.
Gerçekten çok kirli bir hal…
7 Okyanus bile temizleyemez!!!
-Bu konuda Ab ve Amerikanın
tepkisini anlarım.
-“ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü
Morgan Ortagus, Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerine kayyum
atanmasına ilişkin açıklamada bulundu. Ortagus, “Seçilmiş yetkililerin
görevden alınması ve yerine seçilmemişlerin getirilmesi her zaman endişe
vericidir” dedi.[1]
Çünkü onlar Pkk’nın mucidi ve
hamisidirler. Onların beslemeleridirler bunlar.
Ya siz? Brütüslük mü?
-Abd ve batı demode olmuş Pkk’nın
yerine B planını devreye koyabilir.
-“Genelkurmay eski İstihbarat
Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Pekin, “PKK bitti. ABD kullanabileceği yeni
bir maşa arayışında. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de bombalı saldırılar
olabilir” dedi.”[2]
-21. Yüzyılın en önemli faktörü,
göçlerdir.
Kıyametin on büyük alametinden biri
olan; büyük bir ateşin yani savaşın çıkarak, insanları önüne katıp sürmesidir.
Ve özellikle; Kıyamet kopmadan evvel,Yemen
tarafından bir ateş zuhur edecek,bütün insanları mahşer yerine
toplarcasına toplayacaktır
Başta Ortadoğu ve dünya bunu
yaşıyor. Herkes etkileniyor.
Zulme ortak olmamak gerektir.
Zira küfre rıza küfürdür. Zulme
rıza zulümdür.
-Aylan
bebek kadar bile olamıyorsanız, bari zulme ortak olmayın.
-Sözün
Özü: Şöhret, kişinin değerlerini ve inançlarını değil, kendisini tanıtması,
anlatması ve ön plana çıkarmasıdır.
İçişleri
Bakanı Soylu’nun yaptığı soylu davranışa karşı: masumları, asker ve emniyet
güçlerini şehid edip terör estirenleri savunan PKK sözcüsünün yalanları yüz yıl
önceki oyunların tekrarını göstermektedir.
Sürekli
Erdoğan’ı Abdülhamid dönemi ile karşılaştırmanın gerçekliği netlik kazanmıştır.
Oyun aynı oyundur.
İşte
o yalan oyunu.
-“Arjantin’e
giden Ebru Günay ile Garo Paylan, PKK’yı savundu; Türkiye’de azınlıkların
öldürüldüğü iftirasını attı.
1915
olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına gönderme yapan Paylan, “110 yıl
önce Türkiye’de her türlü suçu işleyen bir sultan vardı. Ermeniler, muhalefetin
iktidara gelmesiyle bazı şeylerin değişeceğine inanıyor. Ancak geçmişte
muhalefet, iktidara geldiğinde sultandan da zalim davranarak Ermeni soykırımını
gerçekleştirdiler. Ben Kürt arkadaşlarımı şu şekilde uyarıyorum. Erdoğan’dan
kurtulmak Türkiye’de demokratik bir rejime sahip olacağımız anlamına
gelmiyor.” dedi.[1]
-Bakan
Soylu şunları söyledi.
“Çok
yakın bir zamanda, 14 gün önce Suriye’nin bir tarafında, bizim kırsalda
bitirdiğimiz MLKP ile Amerikalılar görüştüler. Ne görüştüklerini de
biliyoruz. Hem de isim isim… Kimlerle görüştüler… Ne görüştükleri bizde
kalsın.
İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu, Habertürk TV’de katıldığı canlı yayında, gündeme bomba
gibi düşen bir açıklamada bulundu. Soylu, MLKP (Marksist Leninist Komünist
Parti) terör örgütü üyelerinin Suriye’de Amerikalılarla görüştüğünü
duyurdu.”[2]
-CHP’nin
Suriye’de çözüm için Türkiye’de yapılacak konferansa terör örgütü PYD’nin
dışında ÖSO’nun da çağrılmayacağı belirtildi.[3]
-Oysa
Öso Türkiye tarafından eğitilip, beraber Esed ve PKK’ya karşı mücadele
vermektedir.
Bir
yandan PKK terör örgütü görülmez, destek olunurken, diğer yandan onlarla
mücadele edenler terör örgütü görülmektedir!
Belli
ki Birileri Esed ve PKK’nın temsilciliğini yapmaktadır.
Siz
hiç dünyada devletin dağda teröristle savaşırken, halkında, yönetiminde,
belediye başkanlıklarında ve meclisinde o teröristleri savunanları gördünüz mü?
-Fetönün bıraktığı boşluğu diğer
cemaat ve tarikatlar mı dolduruyor?
Aslında doldurmadan ziyade,
cemaatlere gölge eden fetönün devre dışı olmasıyla bu cemaatlerin ortaya çıkma
hadisesidir.
Ancak şu tehlike geçmiş değildir;
Dün Fetöyü kullanan iç ve dış güçler, başka cemaat ve tarikatları
kullanmayacağı ve hatta yeni bir cemaat çıkartmayacağı garantisi yoktur.
Özellikle bu konuda tecrübeli olan
İngiltere çok rahatlıkla maddi manevi destek ile çok rahatlıkla bir cemaat
oluşturabilir.
Veya oluşmuş bir cemaati karıştırıp
kullanabilir.
-Ve özellikle Çift yüzlü, çift
kimlikli, çift şahsiyet kişilerle.[1]
Bunlar
kabul görmemiş, zayıf görüşleri parlatarak yeni ve kendi görüşleriymiş gibi topluma
sipariş ederler.
Mesela; Neshi kabul etmeyenlerin
öne sürdükleri kıyası faside göre, Allah’ın sonradan aklına gelme, önceki
görüşünü değiştirme olmayacağını söylerler.
Peki Hz. Ademden beri değişen
hükümler hatta Musa kavmine haram edilenin bizlere helal edilmesi, sonradan
hatırlama veya kendini tekzib mi etmiş oluyor?
Veya üç aşamada yasaklanan içki
yasağının hangisini uygulayacağız?
-Ve kendimin yedi yıldır Tv-lerde
yaptığım ve devam ettiğim tefsir derslerimde faydalanmaya çalıştığım ancak pek
yetersiz ve doyurucu bulmadığım ve hakkında şaibeler bulunan Diyanetin Kuran
Yolu Tefsirli Meali toplumda bu yanlışlara cevap olmamakta ve kapı açmaktadır.[2]
Bir emek verilmekle beraber, aydınlatıcı,
ciddi ve kapsamlı bir çalışma olmayıp, pazarlama ve ısmarlama olduğu belli
oluyor.
*************
”CIA, 1950’ler öncesinden günümüze
kadar sayısız vakfın içine büyük ölçüde sızmıştır. ABD Kongresi’nin 1976’daki
araştırma sonuçlarına göre uluslararası alanda faaliyette bulunan vakıflara
yapılan bağışların yüzde ellisinin arkasında CIA vardır. CIA, Ford ve benzeri
vakıfları, en iyi, uygun ve önemli vakıflar olarak kabul etmektedir.
Eski bir CIA yetkilisi, etkin ve prestijli vakıfların CIA’ya fon aktararak
gençlik grupları, işçi sendikaları, üniversiteler, yayınevleri vb. kuruluşlara
sayısız gizli operasyonlar düzenlettiğini, bunlara 1950’lerden itibaren
“İnsan hakları grupları”nın ilave edildiğini açıklamıştır.”[3]
-“CIA ve Warburg’lann temel örgütü
olan Politik Araştırmalar Enstitüsü James Paul Warburg tarafından finanse edilmiştir.
Enstitünün kurucu üyelerinden Marcus Raskin Ford Vakfı Başkanlığı’nı Mc George
Bundy’den devralmıştır.
Bundy, Raskin’i daha sonra, Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Başkan Kennedy’nin de
şahsi temsilciliğine atanmasını sağlamış, 1963 yılında CIA’nın uyuşturucu
kullanma kültür programını yürüten Demokratik Toplum için Öğrenciler Derneği’ni
finanse etmiştir.
Günümüzde Tavistock ABD’deki vakıflar ağını 6 milyar dolarlık bir bütçe ile
faaliyette bulundurmaktadır. Vakıfların tümü de Amerikan mükelleflerinin ödediği
paralarla fonlanmaktadır.
ABD’nin Dünya Düzeni üzerindeki kontrolü artırmaya yönelik programlar üreten 10
büyük vakıf ve bu vakıflara bağlı olan 400 kuruluş 3000 araştırma grup ve
düşünce kuruluşu Tavistock’un doğrudan kontrolü altındadır.”[4]
-“Soğuk savaş öncesi ve sırasında
iki süper güçten en güçlüsü olduğuna karar veren ABD Yönetimleri Dünya
İmparatorluğu projesini gerçekleştirmek amacıyla CIA Örtülü Operasyon ve Özel
Savaş Operasyonlarını zorunlu görmüşlerdir. Aradan geçen 50 yıla yakın bir süre
sonra da, yeni Tek Dünyacı CIA’cı Neo Con güdümündeki ABD Yönetimleri de tıpkı
öncekiler gibi Küresel Emperyalist İmparatorluk projesini hızla uygulattırmaya
soyunmuşlardır.”[5]
-Dikkat
etmek lazımdır.
-ABD’den papaz geldi ajanlık yaptı.
Elçi geldi darbeye zemin hazırladı.
Ve zaten sicili lekeli.
Böyle olunca şu anda yeni atanan
elçi acaba ne için geldi?
Kürt devletinin kurulmasına
yardımcı olmak için mi?
Cemaatleri karıştırmak ve birbirine
kırdırmak için mi?
-İstanbul
Belediye başkanı görevden alınan terör destekçilerine sahip çıkmakla suç
işliyor.
Yoksa
sırada İstanbul büyükşehir belediyesi mi var?[3]
-Türkiye
bağırsaklarını temizliyor ve buna destek sürüyor.[4]
-Kirli
yüzler teker teker kendisini gösteriyor.
Suça
ve teröre destek olduklarını bizzat gösteriyorlar.
Devlete
saldırı olduğunda ses çıkarmayanlar, neden terörü destekleyenlere operasyon
yapıldığında desteklerini gösteriyorlar?[5]
-Kirlenmenin
gerçek yüzü.
İşte
Abdullah Gül’ün ve Ahmet Davutoğlu-nun beyanı ve rahatsızlığı.
Hala
anlamamış mı yoksa kendilerine belli yerde yer mi açıyorlar?
-Diyarbakır
Valisi Hasan Basri Güzeloğlu: “Belediyenin kaynakları PKK terör örgütüne tahsis
edilmeye başlanmıştır.”
Bunlar
bu beyanlarıyla teröre ve teröriste destek olmuyorlar mı?
İşte
Abdullah Gül penceresinden terör suçundan alınanlara bakış açısı;
“Daha
yeni seçilmiş belediye başkanlarının “bu şekilde” görevden alınmaları
demokrasimiz için doğru olmamıştır.”
-Bu
da Davutoğlu canibinden;
“Kısa
süre önce gerçekleşen seçimlerle göreve gelen Mardin, Diyarbakır ve Van
Belediye Başkanları’nın idari tasarrufla görevden alınması demokratik sistemin
ruhuna aykırıdır.
Seçimle
gelenlerin seçimle ayrılması milli irade ilkesinin gereğidir.”[6]
Nedense
her ikisinin beyanları bir dakika ara ile veriliyor!!!
Hayret
ki ne hayret.
PKK
ve ona destek olanlara vurulurken, sesler nereden ve nerelerden çıkıyor?
-Ya
hu şu karamollaoğlu nerede demeye kalmadan, ben burdayım, dedi.
Karamollaoğlu’nun
kayyım tepkisi! “Teröristten farkımız kalmaz”[7]
demiş. O zaman alınanların terörist olduğunu mu söylemiş oluyor?
Peki
neden teröristi almak teröristle aynı olsun?
Aklın
durduğu ve donduğu son nokta.
Bu
beyanlar terörü besliyor, güç veriyor.
-Kimi
seçeceği iradesini gösteremeyenlere bunun yapılması normal ve yerindedir.
–
Alınmalar yerinde bir karardır.
Millet
olarak destekliyoruz.
-Bu
operasyon umarız aynı zamanda hem içeridekilerin ve hem de ABD’nin planını boşa
çıkarır.[8]
-Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz
[Zaman bağının baharını da gördük güzünü de;
üzerimizden neş’e rüzgârları da geçmiştir gam fırtınaları da.]
ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın,
gündüz geceye muhtaç; bana da sen lazımsın.
-Hayâlî Bey:
Âdemî kan yutmadan hâlî değil
ol demde kim Ana rahminde vücûdün câmesin pür-hûn giyer
[İnsanoğlunun bu dünyada kan kusmasında
şaşacak ne var? Dünyaya ilk adım attığı yer olan ana rahminde kandan ibaret
olan bir elbise giymiş değil midir?]
-Nazar kıl nev’-i insâna kimi
zehr ü kimi sükker Aceb hikmet bir ağaçtan olur türlü semer peydâ
[İnsanlara şöyle bir bak: bazıları var ki
onları tanımak şeker gibi tatlı ve faydalı, bazıları da adeta zehir; öyledir
işte, şaşılacak durumdur ki bir ağaçtan çeşit çeşit meyve husule gelir. Halk
arasında kullanılan bir tabiri hatırlamalı bu noktada; “alimden zalim, zalimden
alim.“
-Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de,
can senin zannedecek. / Necip Fazıl Kısakürek
-Bizi bî-kes sanıp ey gam yok etmekden hazer kıl
kim Cihânı yok iken var eyleyen Allah’ımız vardır
Hayâlî Bey
-Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi
Ko bu ayş ü işreti çünki fenadır akıbet
Yâr-i bâkî ister isen olmaya taat gibi
Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi
Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fariğ ol
Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi
Muhibbi
-Ahmet Paşa ise bakın
ne diyor:
Âşık-ı sâdıkda dil birdir olur
mu yâr iki Hangi taht üstünde mümkündür hünkâr iki
[Sâdık olan âşıkta gönül birdir, yar nasıl
iki olur? Bir tahtta iki padişah gördün mü hiç?]
-Mizâhi görünümlü bir halk türküsü:
On kere demedim mi sevme dokuz
yâr
Sekizde vefâ yedide sefâ olmaya
zinhâr
Altı ile beş, dört ile hiç başa
çıkılmaz
Üçün ikisini terk edegör tâ
kala bir yâr
-Doğu ile Batı dedim de yukarıda aklıma
geldi. Sakallı Celâl’in şu sözü:
Toplumumuzu kastederek diyor ki: “Doğuya
giden gemide Batıya koşan tayfalarız.” Teşhise bak! Bu ülkenin aydınları için
“körler ülkesinin şaşıları” diyen de oydu.
-Bıçak soksan
gölgeme,
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bak bir ülkeme:
Başsız başsız adamlar…
Ağlayın, su
yükselsin!
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et, emi!
-Boğazında Hakik Var
Ne Çok Kalbi Yıkık Var
Şimdiye Kavuşurduk
Arada Münafık Var. Yozgat türküsü
-Çeşm-i insâf kadar kâmile mîzân olmaz
Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz.
-Ahmet Paşa’dan:
Dün tabîbe
derd-i dilden bir devâ sordum dedi
Gam yemekden
özge bu derdin devâsın bilmedim
[Tabibe gönül derdi
için bir deva sordum. Muayene etti ve reçete olarak ‘gam’ yazdı. Başkaca ilaç
yokmuş.]
-Hayâlî’den:
Bezlini evvel
bahârın kûha sor hâmûna sor
Mâl-i dünyâdan
ne alıp gittiğin Kârûn’a sor
[İlkbaharın saçtığı
güzelliklerden ne kaldığını dağlardan, ovalardan sor. Hazinelerinin
anahtarlarını develere taşıtan Kârûn’a, dünyadan ayrılırken ne alıp gittiğini
bir sormalı.]
-Sârbân-ı
vakt isen hazm eyle zîrâ vakt olur
Bir
topal merkep belâsıyla katâr elden gider
[Kervancıbaşı olarak çok dikkatli ol. Hiç önemsemediğin topal merkep
yüzünden bir de bakmışsın katarın tamamını kaybetmişsin.
Hani demezler mi: “Bir çivi bir nalı kurtarır, nal atı, at süvariyi, süvari
orduyu” Onun gibi, hiçbir ayrıntıyı ihmal etme.]
-Ayna arkasındaki papağan gibiyim, ezeli
üstad ne derse onu söylerim.
Mektubat-ı Rabbani
-“Ol kimse ki kendini bî-hâsıl bile
vâsıldır.”
-“Kamış boşum dedi
şekerlendi / Ağaç yükseldi, baltayı yedi”
-Bana hiç
nefs-i emmârem gibi sû’i karîn olmaz
Bu düzd-i hanegînin
kimse şerrinden emîn olmaz
Hâmî-i Âmidî (Diyarbakırlı Hâmî)
[Bana nefs-i emmârem kadar tehlikeli düşman yok. İçerdeki hırsız olduğundan
kilit de kâr etmiyor.]
-Yâdında mı doğduğun anlar Sen ağlardın gülerdi
âlem Öyle bir ömür sür ki mevtin Olsun sana hande, halka
mâtem
Dünyaya geldiğinde ağlıyordun ya! Herkes de
gülüyordu, oğlumuz/kızımız oldu diye. Bak ömrünün sonuna gelmek üzeresin. Öyle
yaşa ki sen giderken insanlar ağlasın da sen gül. Son gülen iyi güler. Son
gülmek, ölürken gülmektir; yoksa diğer bütün gülmekler sondan bir öncedir.
-Dogru
olsam ok gibi yabana atarlar beni
Egri olsam yay gibi elde tutarlar beni
Hic keder elem etme bos yere matem etme
Düsmanlarini tani uzak dur sitem etme
-Ne fakiri aç gördüm ne zengini tok
Hedefine varır elbet doğru ok
Hz. Mevlana
-Veren de O Alan da O,
Nedir Senden Gidecek?
Telaşını Gören de, Can
Senin Zannedecek.
-“Teberri olmadan tevelli olmaz” Yani
zararlıdan, kötüden, hayırsızdan uzaklaşmadıkça, güzele yanaşamazsınız asla.
-Hazret-i Mevlana buyuruyor ki: “Beden
adlı merkebe bindin, ahire doğru yola çıktın, adam gibi dizginleri tut, işi
merkebe bırakırsan ahıra gidersin.”
–Cihânda Cennet-ül Me’va muvafık yârla
hem demdir,
Muhâlif şahsa yâr düşmek bu âlemde Cehennemdir.
–Ş a i r Hayali d i y o r ki:
Ne zillet
vermeye rağıp ne devlet hâhımız vardır.
Ko gayri gayra yâr olsun, bizim Allahımız vardır.
-Ârif-i
ahvâl olan bir hâlete dil bağlamaz,
İnkılâb eyler zaman, ikbâl olur, idbâr olur.
-Hoşça
bak zatına kim zübde-i âlemsin sen.
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.
-Molla Camiden buyuruyor:
Yâ
ResûlAllah! Çi bâşed çün seg-i Ashab-ı Kehf?
Dahil-i cennet şevem der zümre-i ashab-ı tû,
O reved der cennet, men der cehennem key revast?
O seg-i Ashab-ı Kehf, men seg-i ashab-t tû…
Hani eski zamanlarda yedi mümin genç vardı da biz Eshabı kehf diyorduk onlara İşte o yedi
seçilmişler:
Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş,
Şazenuş, Kefeştetayyuş adlı yedi kahraman.
Şair diyor ki:
“Ya Resulullah eshab-ı KehPin köpeği
cennete gitmiş.
Benim cehennemde yanmam reva mıdır ki ben de senin eshabının köpeğiyim.”
-Hasen-i Basri hazretleri de şöyle duâ ediyor:
“Ya Rabbi cehennemi hak ettiğimi
biliyorum ama girersem İblis sevinecek. Onu sevindirme beni affet.”
-Hazret-i Aişe ilave ediyor:
“Mısır kadınları Hazret-i Yusuf’u
görünce ellerini kestiler, seni görselerdi yüreklerini keserlerdi, farkına
varmazlardı Ya Resulallah!”
-Ve
lev sentía ehlü Mısra evsâfe haddihî.
Lemâ bezelûft sevmi Yûsüfe min nakdin.
Levîtnâ Zelîhâ lev reeyne cebînehû.
Le âserne bilkatil kulûbi alel eydi. Efendimize,
sallallahü aleyhi ve sellem, sordular; “en
çok kimi seversin ya Resulallah?”
“Aişe’yi—”
“Erkeklerden?”
“Aişe’nin babasını.
-Şimdilik
hüsnü (güzelliği) sana, aşkı hana vermişler.
Âriyetdir (emanettir) bu da cânâ; ne şenindir ne benim.
-Cenab-ı Allah dert veriyor, sevdiği kullarına. Eskiler: “Kırk gün bela gelmezse kork” diyor, “ne günah işledin acaba?” diye
soruyorlar nefislerine… Yani nefis muhasebesi yapıyorlar.
-“Usul vusule tekaddüm
eder…” (Mecelle)
–Bişnev in ney çün hikâyet mîküned.
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned. Dinle, bu ney
neler hikâye eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder?
-Kez
neyistân tâ merâ bübrîdeend.
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend.
Beni kamışlıktan, kestiklerinden beri feryâdımdan erkek ve kadın bütün
insanlar müteessir olmakta ve inlemektedir.
-Ney dediğin; yedi-sekiz delikli bir sopa. Ne diye sızlanıyor?
Kamışlıktan (neyistan’dan) kesildi, koparıldı da ondan, vatanına hasret, özlüyor.
Baban (Adem aleyhisselam) cennette idi, sen dünya adlı bir çöplüğe geldin.
Berbat bir yer, hiç de keyif vermiyor. Elbette ayrılık acısı olacak.
-Muhabbetten
Muhammed oldu hasıl.
Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl?
-Ataullah İskenderi hazretleri Hikem-i
Ataiyye adlı eserinde buyuruyor
ki:
“Zillet ve
inkisara sebep olan günah, izzet-i nefse ve kibre sebep olan taatten
hayırlıdır.”
-Ne
harabi ne harabatiyim, Kökü
mazide olan atiyim..
-“Mâ
medahtü Muhammeden bi makâlâtî
Lâkin medahtü makâlâtî bi Muhammedin”
Ben
kelamımla Hazreti Muhammed’i(s.a.v) övmedim. Ancak Hazreti Muhammed (s.a.v) ile
kelamımı yücelttim.
-Sultan
I. Ahmed’in, Efendimiz(sas) için yazdığı kıt’a:
“N’ola
tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i
pâkini ol Hazret-i Şâh-i Rusûlün
Gül-i
gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Bahtîyâ
durma yüzün sür kademine o gülün”
-Âsûde
olam dersen eğer gelme cihâne,
Meydâne
düşen kurtulamaz seng-i kazâdan.
Eğer
mutlu olayım dersen dünyaya gelme,
[Çünkü]
Dünyaya gelen ölüm taşından kurtulamaz.
-Bî-baht
olanın bağına bir katresi düşmez,
Bârân
yerine dürr ü güher yağsa semâdan.
Talihsiz
olanın bahçesine bir damlası düşmez,
Yağmur
yerine inci ve mücevher yağsa gökten .
-İdrâk-i
me’âlî bu küçük akla gerekmez,
Zîrâ
bu terâzû o kadar sıkleti çekmez.
Yüce
anlamları kavramak bu küçük akıl için gerekmez,
Çünkü
bu terazi o kadar ağırlığı tartmaz.
-Dehrin
ne safa var acaba sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde
Bir reng-i vefa
var mı nazar kıl şu sipihrin
Ne leyl ü nehârında ne şems ü kamerinde
Seyr etdi hava
üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
Hürr olmak eğer
ister isen olma cihanın
Zevkında safâsında gamında kederinde
Canan gide
rindan dağıla mey ola rızân
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
Hayr umma eğer
sadr-ı cihan olsa da bi`1-farz
Her kim ki hasâset ola ırk u güllerinde
Yıldız arayıp
gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde
Onlar ki verir
lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde
Âyînesi iştir
kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
Ben her ne
kadar gördüm ise ba`zı mazarrat
Sâbit-kademim yine bu re`yin üzerinde
İnsâna sadâkat
yaraşır görsede ikrah
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah.Ziya Paşa
-Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın
hakkı kötektir
–«Kimsesiz bir kimse yok herkesin var
kimsesi Kimsesiz kaldım medet ey kimsesizler kimsesi» Fatih Sultan Mehmed
-Hiç kimse yok
kimsesiz
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
*******
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu
-“Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen.” Yunus
Emre
*«Dil
bedest âver ki hacc-ı ekberest
Ez hezârân Kâbe yek dil bihterest
Kâbe bünyâd-ı Halil-i âzerest
Dil nazargâh-ı celil-i ekberest.»
Bir gönül yapmak, Hacc-ı Ekber’dir (En büyük hacdır.).
Binlerce Kâbe yapmaktan bir gönül almak daha iyidir.
Kâbe, Hz. İbrâhim’in binâsıdır;
Gönül ise Yüce Allah’ın nazargâhı…)Mevlana
-“Gamzedeler Gamzedeler
Gam vurur, gam zedeler.
Sinemi hakkâk delemez,
Delerse gamze deler.”
-Oda yansın o da yansın.
Ben yanmışken oda yansın
Güvendiğim tüm dağlardan
Ben çekildim o dayansın
-YANA DURSUN YANA DURSUN
SÖYLEN O’NA YANA DURSUN
BELKİ BİR GÜN UĞRAR YOLUM
YÖNÜ YOLDAN YANA DURSUN.
– Dünyasına dünyasına
Aldanma hiç dünyasına
Dünya benim diyenindir
Gittik daha dün yasına
– Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum dedi
Gam yemekden özge bu derdin devâsın bilmedim | Ahmed Paşa
– Tevekkül
ehliyiz hergiz bizim âmâlimiz yokdur Müheyyâdır
bizim’çün devlet isti’câlimiz yokdur.Nef’î
– Şair Nâbî (1640 – 1712) der ki:
Eğerçi köhne
metâ’ız revâcımız yokdur Revâca da o
kadar ihtiyâcımız yokdur
O câh kim ola
hem-dûş ihtimâl-i zevâl Teveccüh etde
bile ibtihâcımız yokdur
[Evet eski malız biz, bitpazarına nur yağmaz ya;
piyasada geçerliliğimiz yoktur. Ama olsun, zaten revaca ihtiyacımız da yok.
Elden çıkması kaçınılmaz olan dünya makamları
bizim tarafa yönelecek olsa, sevnmeyiz bile.]
– Sabrın sonu
selâmet,
Sabır hayra alâmet.
Belâ sana kahretsin;
Sen belâya selâm et!
Felâh mı, onda
felâh,
Silâh mı, onda silâh.
Sen de kim oluyorsun?
Asıl sabreden Allah.
Sabır, incecik
sırat;
Murat içinde murat.
Sabır Hakka tevekkül.
Sabır hakka itimat.
Sabırla pişer
koruk,
Yerle bir olur doruk.
Sabır, sabır ve sabır,
İşte Kur’anda buyruk!
Bir sır ki
âşikâre,
Avcı yenik şikâre.
Yalnız, yalnız sabırda
Çaresizliğe çare…Necip Fazıl Kısakürek
– Bende yok sabr-ı sükun, sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre.NABİ
– Hazer kıl
kırma kalbin kimsenin cânını incitme
Esîr-i gurbet-i nâlân olan insânı incitme
Tarîk-i aşkda bî-çâre-yi hicrânı incitme
Sabır kıl her belâya hâne-yi Rahmân’ı incitme
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günâhkâr olma “Fahr-i Âlem-i Zî-şân”ı
incitme.Alvarlı Muhammed Lutfî
– “Bakma yâ Rab sevâd-ı defterime, Onu yak âteşe
benim yerime” “Canı canan dilemiş vermemek olmaz ey dîl, Ne nîza eyleyelim ol
ne senindir ne benim”
-”Benimki benim,seninki de senin!” BU
ŞERİATTİR… ”Seninki senin,benimki de senin!” BU TARİKATTİR… ”Ne benimki
benim ne de seninki senin…Herşey ALLAH’ın!” BUDA HAKİKATTİR!!
* Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hilekârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i a’dâdan soğuk su içme ki kandırmaz seni
Korkma düşmandan ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
– Seyyiât insana nefs-i kemterîninden gelir
Her hacâlet âdeme sû-i karîninden gelir
İzzet ü zâtı mekâna hep mekîninden gelir
İstikâmet müstâkimü’l-hâ dininden gelir
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni.Diyarbakırlı
Said Paşa
– Yetiş ey keştibânım büsbütün deryada yangın
var
Değil derya yalınız cümle hep sahrada yangın var
Açıldı bağ-ı vahdet gülleri mest oldu bülbüller
Zemîn ü âsumân dünyâ ve mâfîhâda yangın var
Erişti nev-bahâr vakti figâna başladı bülbül
Değil bülbül yalınız ol gül-i ranâda yangın var
Kaşınla kirpiğin zülfün beni mest etti ey dilber
Değil mestane gözler kâmet-i zîbâda yangın var
Muhabbetden yarattı Ol Habîb’i Hazret-i Mennân
Değil kim Ol Muhammed Hazret-i Mevlâ’da yangın var
Hitab-ı “kün fekân” erdi zuhura geldi akl-ı küll
Felekler gulgule düştü kamu esmada yangın var
Zemîne indi me’vâdan nice yıllar döküp kan yaş
Yalınız ağlayan Âdem değil Havva’da yangın var
Nice yıl hasret-i hicran oduyla yaktı Kenan’ı
Yanan Yakûb değil gör Yûsuf u Zelha’da yangın var
Cihan halk olalı göster bana âsûde ahvâlin
Ki yok bir istirahat esfel ü âlâda yangın var
Erişti Sâmî-yi Sultân beraber dilber-i rûhân
Değil yalınız Erzincan Yemen San’a’da
yangın var
Bilinmez Salih’in rengi çalınır tablı
gülbangı
Kurulmuş Kerbelâ cengi yaman gavgâda yangın var. Salih Baba Divanı
* Ne
zillet vermeğe râgıb ne devlet hâhımız vardır/
Ko gayrı gayra yâr olsun bizim Allah’ımız
vardır Hayâlî Bey
* Bizi
bî-kes sanıp ey gam yok etmekden hazer kıl
kim
Cihânı yok iken var eyleyen Allah’ımız vardır. Hayâlî Bey
MEHMET ÖZÇELİK
19-08-2019
NASIL OLURSANIZ ÖYLE YÖNETİLİRSİNİZ
NASIL
OLURSANIZ ÖYLE YÖNETİLİRSİNİZ
-“Kemâ tekûnû yuvella aleyküm” (Siz
nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar).
-“A’malüküm
ummalükum” (Amelleriniz yönetcilerinizdir, onlar sizlerin eseridir)[1]denilmiştir.
-“Davranışları sebebiyle zalimlerin
bir kısmını diğer kısmına yönetici yaparız.”[2]
-“Bir kavim kendini bozmadıkça Allah
onları bozmaz.”[3]
-“Bir bela, bir musibetten
çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, mâsumları da
yakar.”[4]
-Beyhaki, Ka’b’ın şöyle dediğini
nakleder:
“Allah her dönemin hükümdarını halkın
kalbine göre gönderir. Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek
isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir.”[5]
–Dünyadan
değil, kendi memleketinden haberdar olmayan adam, başbakanlık yapmaya
hazırlandırılıyor.
Oysa sağırların bile duyduğunu duymayana
ne denir?
-Kılıçdaroğlu’ndan şaşkına çeviren
Doğu Akdeniz ve Türkiye çıkışı!
PES DEDİRTEN SORU: DOĞU AKDENİZ’DE
NİYE TÜRKİYE YOK
Doğu Akdeniz’de zengin petrol var,
doğal gaz yatakları var. Amerika orada, Yunanistan orada, Kıbrıs Rum Yönetimi
orada, Mısır orada, Katar orada… Hepsi orada. Bir tek devlet yok, Türkiye!
Niye yok? Başarılı dış politika güdüyorlar sözde. Niye yok? Hangi gerekçeyle
yok Türkiye orada?
Meteorolojinin günler öncesinden
uyarmasına rağmen İstanbul’da bugün yaşanan sel felaketinde can ve mal
kayıpları yaşandı. Selden zarar gören vatandaşlar İBB’nin önlem almadığını ve
mazgalların temizlenmediği için su baskınları olduğunu ileri sürerken, Belediye
Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ortalarda görünmemesi tartışma konusu oldu.[8]
–Türk-iş Genel Başkanı’nın mikrofonu açık kaldı
: “Uzasa işi karıştıracaktık, böyle kapattık iyi oldu”[9]
Memleketimizdeki fitnenin ve uzun süren terörün, samimiyetsizlik
ve çözümsüzlüğün sebebi çok iyi anlaşılıyor, değil mi?
Hz. İbrahim Peygamber: “Hastalandığımda
da O bana şifa verir.”[1]
Bediüzzamanın talebelerinden Merhum
Ali İhsan Tola maddi ve manevi hastalıkların tedavisinde, bazı sırlara
vukufiyetinde bir kadir gecesi mesabesinde bin ay bereketli ömür sürmüş bir
şahsiyettir.
Büyük şahsiyetler genellikle kendi
hayatlarında pek bilinmez, hayatları yeteri kadar kayıt altına alınmaz.
Merhum Tola-nın ansiklopedik hayatı
nisbeten kendi ve çevresi tarafından hatıralarla kitap haline getirilmiştir.
-Bende kendisini 1993 yılında asker
dönüşü ziyaret etmiş ancak evde bulamamıştım.
Adeti üzere sobasının üzerinde
Karabaş otu kaynıyordu.
Telefonla görüştüğümde bir hadisi
nakletmişti; ”Devası bulunmayan hastalıktan dolayı ölen şehittir.” demişti.
-Haşlanmış
buğday ile pişmemiş buğday nasıl ürün vermede aynı değilse, aynı şekilde de
bitkilerin faydaları da özelliklerine göre ayrılır.
Tabiat
bir eczahanedir. Merhum Tola adeta bitkilerle konuşarak özelliklerine vakıf
olmuş maddi manevi özelliğe sahiptir.
Kendisinin
hayatını ve tavsiyelerini internet ortamında genişçe takip edebilirsiniz.
Bu
zamanın en büyük terörü, gıda terörüdür.
Daha
önceleri de genişçe yazdığım üzere; Kur’an-ı Kerim-de Yahudilerin yer yüzünde
iki defa fesad çıkaracaklarını beyanla, ikincisinde Ekini ve Nesilleri
bozacaklarından bahsedilir.
Özellikle
ekin ve tohumların bozulan genleri hem gıda sektörünü kontrol altına
almaktadırlar ve daha önemlisi ise, Dna-sı değişen genli tohumların, insan
bünye ve genlerini değiştirmiş olmasıdır.
-İnsanların hayatı dünyada ilaçlarla kontrol edilirken, gıda ile
kontrolü sürdürülmeye çalışılmaktadır. Su ile adeta belli şirketlere bağımlı
hale getirilmeye çalışılıyor. Yani ne olacak ve ölecek, ne iyileşecek ne de
ölecektir. İkisinin ortasında hayat boyu ilaçlı hayat, hayat boyu su ve gıda
şeklinde bir bağımlılık içerisine İnsanoğlu sevk ediliyor.
Tabiat
eczahanesinden bilinçli olarak her derde deva olacak ilaçlar bulunmaktadır.
Ölüm
hariç her derdin devası vardır. Nitekim hadiste; “Çörek otu ölüm hariç her
derde devadır.” buyurulur.
Mesela;
Kırk kilit otu fıtık için. Ovokado güç için ve D vitamini,. Çoban çantası, hardal
tohumu, huzursuz bacak için. Aslan pençesi, Melisa uyku ve kan şekeri için, vs.
-Burada
Merhum Tola-nın eserinden önemli noktaları iktibasla istifadenize sunmaya
çalışacağım;
”Ziyaretlerinden birinde Üstad, Ali İhsan Tola’ya Hindistanlı
Mahatma Gandi’yi anlatarak onun İngilizlere karşı açlık orucuyla boykot
yaptığını söyler. Mahatma Gandi’nin açlığa dayanma sırrını anlatırken
madenlerin insanı beslediğinden söz eder. “Maddenin katı, sıvı, gaz, bir de nur
hali olduğunu, maden ve taşların bunları havaya neşrettiğini, bunların nefes
borusuyla insana geçtiğini, vücutta Kur’an’ın sure sayısı kadar 114 elementin
bulunduğunu, her organın ayrı bir maden içerdiğini, eksildiği zaman o insanın
hasta olduğunu, binaenaleyh madenlerin bu yolla insanı hem besleyip hem de
tedavi ettiğini” anlatır. “İşte Mahatma Gandi’nin yetmiş gün yemeden aç
durabilmesinin sırrı budur” der.
İngilizler, “Sanayi kuracağız, Asya hakimiyetini elde edeceğiz”
diye el sanatıyla uğraşanların kollarını kesmişler. Böylece herkesin kendi
tekniğine muhtaç olmasını sağlamak istemişler. Buna karşı Gandi yetmiş gün oruç
tutmak suretiyle boykot yapmış, yetmiş milyonun mukadderatını kurtarmış,
böylece İngiliz hakimiyetine son vermiş.”
-‘Kafa süpürgesi denilen ot karabaş
otudur. Kafa süpürgesi adını tıpça meşhur İbn-i Sina koymuş. Birçok baş ağrısına
sebep olan beyindeki tıkalı kılcal damarları açarak ağrıyı kesip rahatlattığı
için bu ismi vermiş’
-Sözlerinden Bir Demet:
• Besmele ve yedi Fatiha-i Şerife,
bütün hastalıklar için şifaya vesiledir.
• Besmele, cifrî hesabı miktarı
(786) çekildiğinde her ne istenirse yerine getirileceğine kefil olabilirim.
• Bismillahirrahmanirrahim ilahî
bir şifredir. Allah “acz”, Rahman “fakr”, Rahim “şefkat”in anahtarıdır.
• 19 euzü çekilirse kayıp bulunur.
• Dışarıdan gelen vesveselere 11
Felak okunmalı, nefisten gelen vesveselere 11 Nas okunmalı.
• Cimriliğe karşı 11 defa Maun
Suresi okunmalı.
• Şirke karşı 11 defa Kafirun
Suresi okunmalı.
• 11 sayısı esma-i ilahiyeye
merdivendir.
• Fatiha’da Hayy sırrı var.
Okunduğunda akım değişiyor.
• Kabristandan meyve yemek, mezar
taşı okumak vesvese verir.
• Tıbb-ı Nebevî’de ameliyat yok.
Kâinatta ölümden başka her derdin devası vardır. Hasta olan hücre kâinatta
yaratılan bitkiyle, madenle, mineralli sularla, hayvan organlarıyla tedavi
edilebilir.
• 10-21 Mayıs arası bir yıldız
doğar, insanların hastalıkları kalkar. Bu yıldız 10- 21 Aralık’ta batar. Her
yıldızın neşrettiği bir şua var. Dünyada sıklet, ağırlık teşkil eden maden
demirdir.
• Migrene karabaş balı
kullanılmalı. Karabaş balı, beyin hastalıklarında damar açıcıdır. Karabaş otu
(kafa süpürgesi) dağlarda kar sularıyla yetişir. Senirkent yöresi dağlarında
yetişir. Üstad, “Bu ota dikkat et” demişti.
• Kuyruk yağı romatizma, bel ve
boyun ağrılarına iyi gelir.
• Kemik erimesine karşı kuyruk
haşlanıp aç karnına yenmeli, belden alt kısmına tırnaklara kadar sürülmeli.
• Kalp damar tıkanıklıklarına karşı
karabaş balı yenmeli.
• Suyun bulunduğu yerde hangi maden
varsa, o maden suya geçer ve insan o suyu içtiğinde ona tesir eder.
• Kudret narı yağı, güzelleştirir,
yüzde leke koymaz. İçilir ve hastalıklı yere sürülürse sedef hastalığını ve
kaşıntıları yok eder.
• Kâinatta ne kadar alet varsa
insanda numunesi vardır. İnsan kâinat kadar frekansa, anahtara sahiptir.
• Bitkilerin şeklinden aldığı
şifreyi çözmek hikmetü’l-eşyadır.
• Beş saatte bir saat nefsin
ihtiyacı var.
• Yaylada otlamış koyunun kuyruk
kısmı haşlanıp yılda bir defa aç karnına yenmeli. O noksanlaştı mı kireçlenme
başlar.
• Ardıç yağı, antibiyotik yerine
geçer. Ardıç yağına demiri koysan eritir, ama vücuda zarar vermez. Vücuttaki
cerahati, iltihabı çıkarır, temizler. Vücut dengesini temin eder.
Antibiyotikten daha kuvvetlidir.
• Saf zeytinyağı ve kantaron, iç ve
dış kanamaları önler, hücreleri yeniler, sinir uçlarını tamir eder. Kantaron
yağı kanser ağrısını yok eder.
• Ağrı için ardıç yağı ve kantaron
karışımı sürülür.
• Elmayı kabuğuyla yemek yüz
güzelliği yapar.
• Çayı limonla içmek, çayın kan
yapıcı özelliği yok etme keyfiyetini giderir.
• Saç için, kekik suyu ile saçlar
yıkanır, dibine lavanta yağı sürülür. Kantaron yağı sürülür, saç diplerindeki
cerahat boşalır, dibinden saç çıkar.
• Günlük 21 tane kuru üzüm hafızayı
açar. Her birini besmele çekerek yemeli.
• Çörek otu baş ağrısını keser.
• İnsan öldükten sonra cesedinden
“acbüz-zeneb” kalır. Ateşte yanmaz, asitte erimez.
• Taşın neşrettiği şua vücutta
eksik olan madeni tamamlar.
• Zümrüt, nazarı etkileyen taştır.
-“Ali İhsan Ağabey’de kalpten geçen
sorulara cevap verme özelliği vardır. Artık oradan mı çıkardı bilmiyorum,
“Şam’a girdiği anda İsrail bitecek” dedi. “Her taş, arkamda bir Yahudi var
diyecek” dedi. Kardeşler, “Bunun tarihi kaç?” diye sordular. O tarihi size
verebilmem için bu kitapların hepsini okumam lazım” dedi. Oradan çıkınca bazı
kardeşler Golan Tepeleri İsrail ile Şam arasındadır. Acaba buradan mı
kaynaklanıyor diye yorumlar yaptılar. Ama Ali İhsan Ağabey’in söylediği buydu.
-“2012 sıkıntılı geçecek, sonra
devamlı yükseliş olacak” dedi. Bunu sadece Türkiye olarak düşünmemeli, bütün
İslam dünyası olarak düşünmeli. Nitekim şu anda İslam dünyası büyük sıkıntı ve
bir inkıbaz içinde, doğum sancıları geçiriyor.”
-“Yeni evlendiğimde bazı
sıkıntılarım vardı. Felak-Nas yazdırmıştı. “Bir yazmak on okumaya bedeldir”
diyordu. Kur’an’ın yazılmasını çok teşvik ediyordu. Felak-Nas yazmaya
başladıktan sonra mucizevari değişiklikler gördüm. Besmele yazılmasını da
isterdi. Hatta kendisi boş bir kâğıt bulduğunda yüz tane, doksan tane, elli bir
tane besmele yazardı. Müsvedde kâğıtlarını bile değerlendirirdi.”
-“BİR GÜN ÜÇ ARKADAŞ yanına gittik.
Sinüzit benzeri rahatsızlıklarımız vardı. Kucağına tek tek yattık. Burnumuza
karabaş yağından birkaç damla damlattı. İki arkadaş dengeyi kaybetti, bir oraya
bir buraya gidip geliyorlar. Ben bunları görünce yaptırmayayım dedim. Sonra ben
de yaptırdım, aynen onlar gibi oldum. O sadece gülüyordu. Çünkü biliyordu ki
iyileşiyorlar. Beyindeki ve kafadaki bütün birikintileri o yolla atıyormuşsun.
Bir müddet sonra bütün burun, geniz ve alnımın komple açıldığını hissettim.
Okula motorla gidip geldiğimden üşütmüş, sinüzit olmuştum. Hepsini temizledi.
Bizim hanımın kardeşi var. Kendisi
çok sık sara nöbeti geçiriyordu. Ona karabaş balı verdi. Ondan sonra hiç nöbet
geçirmedi. Küçükken havale geçirmişti. On yıldır o balı kullanıyor.
-Ardıç Yağının Şifalı Mahiyeti.
Ardıç yağından Amerika’nın kırk ton
istediğini ve çok da para teklif ettiklerini anlatmıştı. Ama vermediğini,
aleyhte kullanabileceklerini, yoksa bundan çok büyük para kazanabileceğini
söylemişti. Bir defasında gittiğimizde konu bitkilerden açılınca, söz ardıca
geldi. Mahiyetinin antiseptik bir madde olduğunu, bazı ilmî hususiyetlerini
rakamlar vererek anlattı:
“Beyin tümörünün kökü saçaklıdır,
ameliyatla kesseler de kökü kalabilir, hatta bazen daha da azdırabilir.
Ameliyat esnasında beyni açtıklarında tümörün üzerine ardıç yağı dökseler, o
kök kendini bırakır, yukarı çıkar. Ben bunu bizzat kendim yaptım. Buraya
gözünde tümör olan bir hasta geldi. Adamın gözünü alacaklarmış. Ben gözü
alınacak adama bir beze ardıç yağı döktüm verdim, gözünün üzerine koydu, saat
tuttum, on iki dakika, baktık biraz daha kalmış, bir daha koymasını söyledim.
Toplam on beş-on altı dakikada ameliyat olacak gözü ufak bir pansumanla
halletti. Gözdeki tümörü temizledi.”
-Keçiborlu Suyu.
Keçiborlu suyundan yüksek tansiyonu
olan birine verdi, dakika tuttu, on beş dakika sonra tansiyonunu tekrar
ölçtüklerinde düştüğünü gördüler. Zaten son döneminde o suya çok emek verdi. O
suyun hazine-i Rahman’dan geldiğini söylerdi. Beni Sandıklı’ya göndermişti.
Orada da bir su vardı. Onda da kükürt ve demir vardı. Onunla diğer suyun
karıştırılıp âlem-i İslam’ın menfaati için kullanılabileceğini söylemişti.
Bir keresinde bir bayan gelmişti. Göğsünde
tümör varmış. Mavi akik vardı, o taşı kadının göğsüne koydurtmuş. Bizim hanım
kendisi görmüş. Sanki gözyaşı döker gibi o taştan su akmış. Kadın, “Kurtuldum
kurtuldum!” diye bağırmış. Zehirli guatra da yeşil kehribarın kullanılmasını
tavsiye ederdi.”
-“Keçiborlu’daki Kükürtlü Su.
2005 yılında Keçiborlu’daki
kükürtlü suyla ilgili bana bir görev verdi. “Amcam, bu proje bana Üstad’ın
verdiği yüz projeden biri. Nasıl makinelerin benzine, mazota ihtiyacı varsa,
tüm canlıların da bu suya ihtiyacı var. Bunu tüm dünyaya ulaştırmanız lazım.
Ancak pahalı satmanızı kabul etmiyorum” dedi. Çok ortaklı olması için de tüm
sülaleye duyurmamızı istedi.
-“Efendimizin (a.s.m.) “Haramdan
şifa ummayın” hadisi üzerine bugünkü tıpta kullanılan yasak maddelere karşıydı.
Hastalarına Tıbb-ı Nebevî’yi tavsiye ederdi. Mesela, “Kan aldırmayı Peygamber
Efendimizin yaptırdığı zamanda yaptırın, yoksa maraz olur. Kur’an ayetlerine
muhalefet olduğu gibi, tekvinî ayetlere de muhalefet vardır. Cereyanda
durursanız hasta olursunuz” derdi. Margarini sevmez, margarinle yapılan hazır
gıdaların alınmamasını tavsiye ederdi.
“Kur’an’la meşgul olanlar sığır eti
yemesinler; sütü şifa, yağı gıda, eti maraz getirir” derdi. Ete baharat
kullanmanın zararını engelleyeceğini söylerdi.”
-“Üstad, bir gün Ali İhsan
Ağabey’e, “İnsanlar senin elinden şifa bulacak” buyurmuşlardı. Bu müjdeye
mazhar olan Ali İhsan Ağabey, bu hususta da büyük hizmetler ifa etmekteydi.
Eğer kendisine gelen bir doktor ise, hele kendi bilgisine güvenerek biraz da
imtihan niyetiyle gelmişse, tababetle ilgili sohbette bulunur, insan
anatomisini inceler, alternatif tıpla, Tıbb-ı Nebevî ile ilgili bilgiler
aktarır, ona ancak kemal-i edeple Ali İhsan Ağabey’i dinlemek düşerdi.”
-“Sabah namazından sonra yatmazdı.
Daima risale ve Kur’an yazardı. Abdestten önce misvak kullanırdı. Yemeklerde
baharatı hiç eksik etmezdi. Dışarıdan gelen hediyeleri kabul etmez, etse bile
dershaneye yollardı. Üstad’ın düsturu olan yediğimiz içtiğimiz şeylere dikkat
etmemizi tavsiye ederdi.”
-“Sohbetlerinde sanki sır âlemine
bakarak konuşurdu. Melekutî iklimlere girer, hissettiği manaları şifreler,
kendisini dinleyenlere bir sır olarak anlatırdı.”
Çok defa müşahede edilmiştir ki,
kalp gözü açık bir insandı.
Bunu buraya almamdaki sebep; Uğur
Dündar-ın namaz kılan öğrencilere tahammül edemeyip teşhir edip suç unsuru
göstermeye çalışmasıyla, manevi yıkımdaki rolünü siyah bir leke olarak
tarihe tescillemek içindir.
-“Uğur Dündar’ın Oyunu.
Uğur Dündar, Ali İhsan Amca’nın
gelenlere şifa dağıttığını duyup gelmiş, televizyonda haber yapıp güya onu rezil
edecek. Aşağıda arabada durmuş, evine bir bayan göndermiş. Tabii Ali İhsan Amca
ne maksatla geldiğini biliyor. “Bacağımın şurası ağrıyor, hocam bir ovuver de
geçsin” demiş. Kadın eteğini, bacağını açmış. Ali İhsan Amca, “Lütfen doktora
gidin” deyip elleriyle yüzünü kapatmış. “Ben arabayla geldiğinizi, dışarıda
park edip seni gönderdiklerini biliyorum” demiş.
“Oğlum Aydın gel” diye çağırdı. O
sırada ben içeri girince, “Ne oldu?” derken kadını işaret etti. “Çık dışarı”
deyip kolundan tuttuğum gibi kapıdan atıverdim. Öyle kaç tane geldi. Sonra
kadın geldi, “Ben bir şey yapmadım” diye özür diledi.
“Asr-ı Saadet’te bir sahabe varmış,
Efendimize laf söylediklerinde ağzına geldiği gibi sayarmış. İşte bu da
onlardandır. Sen serbestsin” derdi.
-Bütün hayatında en çok da bitkiler
içerisinde; Karabaş
otu ve özellikle Karabaş balı, Ardıç otu, Kantaron yağı üzerinde durmuştur.
–
Klorda kısırlaştırıcı özellik vardır, der.
-Acaba
Belediyeler toplumu kısırlaştırıyor mu?
Nasıl
mı?
Şebeke
suyuna attıkları klordan.
Prof.
Dr. Osman Erk, suya katılan klorün ‘trhialometan’ adlı kimyasala dönüştüğünü
söyledi. ‘Bu da kanserojen etki gösteriyor. Zehirli su sadece içmekle değil,
sıcak duşla da vücuda girer’ diye uyardı.
Suları
dezenfekte etmek için suya katılan kimyasal maddeler de sağlığı
olumsuz etkilemektedir.[2]
Buna
çözüm olarak; Kısırlığa ardıç yağını tavsiye eder.
Kaz
dağlarında altın arama bahanesiyle gezi zihniyetliler ayağa kalktılar.
Oysa
burayı sit alanından çıkaran Chp’dir.
Tarkan
denilen kişi, İBB başkanı Ekrem İmamoğlu orada villaları olup, ormandaki
ağaçları keserek villa yapanlar birden ağaç sevdalısı kesildiler.
Bu
kirli tezgah daha önceleri de sergilenmişti.
Oyunun
çok yönü yatsıya bile kalmadan ortaya çıktı.
Oysa
burada aranıp aranmasına karar verecek Tübitak ve benzeri kuruluşlardır.
Türkiye-nin
büyümesini istemeyenler, Türkiye-ye her yönden ve her türlü bahanelerle
saldırmaktadırlar.
Kendi
büyümelerini, bizim küçülmemizde görmektedirler.
Evvelden
bunu gizli yaparlarken, bu gün her şeyin açığa çıkmasından dolayı açıktan açığa
yapmaktadırlar.
Ben
bunun geçmişteki tesbit edilen belgelerini hayatıyla ödeyen Hablemitoğlu’ndan
iktibasla sizlere az bir kısmını arzedeceğim;
“Almanya’nın, bizi bizden iyi tanıdığı
gerçeğidir. Bergama’da etken güç olarak alevi inançlı üç köy halkını gösteren;
üretim yapacak şirket dolayısıyla “anti-emperyalist”, “sosyalist” ve “ulusalcı”
söylemleri ve sloganları öneren Almanya, tüm gücü ile 10 yıllık bir süreç te
altın üretimini yaptırmamayı başarmıştır. Bergama’da altın üretiminin
yapılmaması, Türkiye’deki yüzlerce altın yatağında üretim yapılmaması demektir
ki, bu ülke, bu konuda önemli mesafeler almıştır. Türkiye ise, üstünde oturduğu
zengin altın, bor gibi stratejik madenlerin fakir bekçisi konumunda, birkaç
milyar dolar kredi için bağımsızlığından ödün verir duruma gelmiştir. Üretim
yapamayan-yaptırılmayan bir Türkiye, sömürgeleşmeye doğru sürüklenmektedir.
İTÜ
Maden Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güven Önal, “Türkiye’nin bugün
bilinen maden kaynaklarının toplamının 2 trilyon doların üzerinde olduğunu” öne
sürerken, Bergama’da ortaokuldan terk Oktay Konyar, kendini “siyanür uzmanı”
nitelendirerek “altına hayır” kampanyası başlatabilmektedir. Bu konuda, gerçek
bilim adamlarının sessiz çığlıkları Türk kamuoyunda ve bürokrasisinde
duyulmazken, Almanya’nın destek ve güdümündeki bir avuç kışkırtıcının sesi, ta
Avrupa Parlamentosu’nda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yankı
bulabilmektedir.
..Almanya’daki
Türkleri biliriz de, Türkiye’deki Alm anları bile nimiz var mıdır? Kastedilen,
Almanya’daki 2,5 milyon Türk vatandaşına karşılık Türkiye’de yaşayan -çoğu em
ekli- yaklaşık 100.000 Alman değildir.
..
Türkiye’deki Alman “Derin Devleti”nin temsilcileri, gerçekte Alm an Dış
İstihbarat Servisi olan “Bundesnachrichtendienst” (BND) mensubu olup, bir kısmı
diplomatik dokunulmazlık kapsamında, bir kısmı gazeteci, akademisyen (arkeolog,
dilbilimci,
Türkolog, siyasetbilimci, çevrebilimci, ekonomist, sosyolog, etnolog ve ilahiyatçı
ağırlıklı), serbest araştırmacı, sendikacı kimliğinde ve diğerleri de vakıf
temsilcisi olarak kesintisiz faaliyet göstermektedirler.
Türkiye’deki
Sivil Toplum Örgütleri (NGO) olgusunu çok iyi kullanan, zaafları ve mevzuat
açıklarını çok iyi değerlendiren Alm an istihbaratçıları, Türkiye’yi tanımakla
işe başlayıp, kısa sürede hemen her alanda Türkiye’yi yönlendirme aşamasına
gelmişlerdir.
…Türkiye’de
faaliyet gösteren Alm an vakıfları ve enstitüleri, gerçekte Alman İstihbarat
Servisi BND’nin kontrolünde çalışan, tüm masrafları Federal Bütçeden karşılanan
“taşeron” NGO’lardır. İşin ilginç tarafı, hemen her vakıf, -sağcı CSU ve solcu
PDS dışında- rejime entegrasyon sorunu olmayan mevcut siyasal partilerin birer
yan kuruluşudur.
..
Türkiye’ye yönelik dış tehditleri kategorize ettiğinizde, iki temel yöntemin kullanıldığını
görürsünüz. Örneğin, Yunanistan, İran, Suriye gibi ülkelerin düşmanlığı nettir.
Dost görünmek için arada bir zorlasalar da, buna kendileri bile inanmazlar.
Tanırsınız, bilirsiniz ve önlemini alırsınız. ABD gibi müttefik ülkelerin “dostluk”
anlayışları ise, sadece kendi çıkarları açısından söz konusudur. Dostluk ya da düşmanlığın
nerede başlayıp ne zaman ve nerede biteceğine tek taraflı olarak kendileri
karar verirler.
…Almanya,
Türk üniversitelerinde ve bürokrasisinde “etki ajanı” (en olumsuz halde Alman
sempatizanı) yetiştirmek için de büyük meblağlar harcamaktadır.
…ABD’de
faaliyet gösteren 144 altın madeni ile Kanada’da faaliyet gösteren 102 altın
madeninde üretimi durduran hiçbir çevreci eylem söz konusu olmamıştır. Keza,
komşularımız Yunanistan, Bulgaristan, Rusya Federasyonu ve Ermenistan başta
olmak üzere, Avrupa’daki 16, tüm dünyadaki 661 işleyen altın madeninden çevreci
eylemlere muhatap olarak kapatılan ya da üretimden alıkonan maden sayısı,
hiçbir zaman bir elin parmaklarını geçmemiştir. Son derecede geri ve yetersiz
teknoloji ile işletilen Romanya’daki Baia Mare madeni bile, 30 Ocak 2000’de
atık havuzunun aşırı yağışlar sonucu tasmasıyla ortaya çıkan çevre felâketinin ardından
kısa bir süre sonra önlemlerini tamamlayarak üretime açılmıştır.
Gelelim
Türkiye’ye!.. Dünyada altın üretimine karşı en yoğun, en uzun süreli, en
gürültülü, en organize, en renkli, en anarşist, en dıştan yönetilen, en
anti-emperyalist, en etnik, en mezhepçi, en sosyalist, en ulusalcı tepkiler
gösterilen tek ülke, Türkiye!.. Ve bu tepkinin simgesi de Bergama!..
…Oysa,
tüm dünya gibi bizler de biliyoruz ki, altın üzerinde oturuyoruz; ancak
üretimini siyasal irade ve kararlılıktan, ulusal duygu ve bilinçten yoksun
yöneticiler yüzünden beceremiyoruz, ayrıca engelleniyoruz.
…1990’dan
itibaren altm karşıtı eylemleri organize etmek üzere, Bergama ve Havran’a
yüzlerce Alm an görevlinin “turist” olarak geldikleri, ama arada hobi (!)
olarak da çevrecilerle görüş meler yaptıkları, altınsız bir çevre uğruna
karşılıksız (!) para yardımı yaptıkları bilinmektedir. İlk defa kim liğini ve
misyonunu gizlemeden bölgeye gelen Alm an görevlisi Prof. Dr. Friedhelm Korte’dir.”[1]
ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ MÜFREDATINDA YAPILAN TAVSİYELER
ANADOLU
İMAM HATİP LİSESİ MÜFREDATINDA YAPILAN TAVSİYELER
Millet
olarak Milli Eğitimin yerine oturmayan ve yeterli olmayan müfredatından
vuruluyoruz. Hepimiz bu konuda bizarız.
Talim
terbiye kurulu başkanının görevden alınıp, yerine daha şimdiden tartışılan
birisinin gelmesi, [1]
düşündürücü değil mi?
Müfredat
ile ilgili sıkıntıyı daha önce de yazmıştım.[2]
Bazı
dersler konusunda tavsiyelerim;
HADİS
DERSİ
1-Peygamber
Efendimizin muhtelif zamanlarda göstermiş olduğu Mu’cizelerden örnekler
verilsin.
2-Sünnet
ve Hadislerin Kur’an-ı Kerim-den sonra en önemli ikinci kaynak ve hayatımıza
yansıyan ve uygulamamız gereken sünnetler üzerinde durulsun.
3-Akademik
çalışmalardan ziyade, yaşanabilir ve hayata yansıyan noktalar ele alınsın.
TEFSİR
DERSİ
1-Tefsir
dersinde özellikle özet tefsir olan Celaleyn tefsirinin son cüz-ü (Nebe- den
Nas-a kadar) Arapçasından iki dönem içerisinde okutulsun.
2-
Akademik çalışmalardan ziyade, yaşanabilir ve hayata yansıyan noktalar ele
alınsın.
Hiç
olmazsa namazda okunan sureler hakkında bilgi sahibi olunmuş olur.
KUR’AN-I
KERİM
1- 9.sınıfların İkinci döneminde ezberler
arttırılsın, Duha-dan itibaren ezberletilsin.
2-
12.sınıfların üniversiteye hazırlanmalarının vermiş olduğu yoğunluktan dolayı
ezberler azaltılsın mesela önceki dönemlerdeki ezberlerin tekrarından sorumlu
olunmasın.
3-
Kur’an- Kerim-i yüzüne okutma teşvik edilsin.
FIKIH
1-Güncel
tartışılan konular ele alınsın. Mesela;
-Dinde
Kabir ziyaretinin yeri nedir?
-Dinde
Velayet var mıdır?
Veli
ve Keramet.
Keramet
ve Mu’cize farkı nedir?
-İlk
insan Âdem midir?
Kur’an-ı
Kerime ve Hadis-i Şeriflere göre izahı nedir?
-Kur’an-ı
Kerim abdestsiz olarak okunur mu?
Abdestli
ve abdestsiz durumlarda yapılacak dini görevler nelerdir?
-Bütün
yönleriyle itikattaki mezheb imamları olan Maturidi ve Eş’ari hakkında bilgi
verilsin.
Osmanlı
neden Fıkıhta Hanefi ve itikatta Maturidi mezhebini kabul etmiştir?
-Cennet
ve cehennem ebedi midir?
-Allah
cennette görülecek midir?
-Kimlerin
cenaze namazları kılınmaz?
-İrtidat
ve mürted nedir?
Kimler
mürtettir?
Onlara
ne gibi muamele yapılır?
-Sadece
La ilahe illallah diyen Müslüman olurmu?
İslamiyetsiz
iman kurtuluş sebebi midir?
-Cin
ve şeytanın yaratılışı nasıldır?
MÜFREDATLA İLGİLİ
TEKLİFLER
-Müfredat için 10 günde
112 bin müracaat ve teklif olmuş. Bu alanın boşluğunu ve bir asırlık ihtiyacı
gösteriyor.
-İnkılap dersi kalkmalı.
-Fıkıh dersinde güncel
konular işlenmeli.
-Siyer dersinde Bediüzzaman-ın
Mektubat adlı eserinden 19. Mektuptaki Mucizeler işlenmeli.
-Hadis dersinde Bediüzzaman-ın
Lem’alar adlı eserinden Sünnet-i Seniyye ile ilgili 11. Lem’a işlenmeli.
-11. sınıf Tefsir
dersinde Celâleyn-nin Arapçası, 30. Cüz işlenmeli. Kısa ve özlü bir tefsir.
-Türkçedeki özellikle
uydurukça kelimeler çıkarılmalı.
-Lisans sınıfları
oluşturulmalıdır. Bu öğrenciler en az 20 saat ders görmeli, pratik yapılmalı.
-Sınıf veya seçilen bir
kaç öğrenci yurt dışına gönderilmeli, herkes İngilizce dersi görmemeli. Öğrenciler,
idare, öğretmen, veli, öğrenci ortaklığıyla seçilmelidir. Bunlar okulu
bitirince üniversiteye direk girmeli veya hiç olmazsa 2 yıllığa direk geçip, yatay
geçiş yaptırmalıdır.
-Meslek liselerinde aynı
branştan 10 kişi varsa birisi koordinatör ve danışman seçilsin. Yazılı
hazırlama, ders notları gibi her alanda öğretmenlerle irtibatlı çalışıp, destek
olsun.
-Felsefe dersi gerçekten kaldırılmalı, yerine hikmet, mantık ve sosyoloji dersleri konulmalıdır. Bende bu derse girdim, beş para etmez insanlara epey yer verilmiş. Ben es geçip, hikmeti anlatıyordum.
Bulunamayacağını
ve bir asırdır dahili ve harici süren oyunlardan dolayı devam edeceğini
düşündüm.
Hep
ben görmesem de nitekim babam ve dedemde görmemişti.
Ancak
oğlumun görmesini ümit ettim.
On
yılda bir yapılan darbeler bu istikrarı bozmak içindi.
Uzun
süren istikrarlarda da, 17 yıl süren istikrar çabalarına ve uzun süren
iktidarın gayretlerini rağmen, bu istikrarı bozmak için her yol denenmiş,
havadan sudan bahaneler uydurulmuştur.
3
A- ya ( Ag-Ad-Ab= Abdullah Gül-Ahmet Davutoğlu- Ali Babacan) kızmamdaki sebep
de, bu istikrara katkıda bulunmazken, bozmak için gösterdikleri çabalar mide
bulandırıcı ve tarihe leke olarak geçecektir.
Bu
17 yılda Türkiye tarihinde görülmemiş hizmetler yapılmıştır.
Maddi
manevi büyük katkılarda bulunulmuştur.
Zamanla
çok daha iyi anlaşılacaktır.
-Türkiye-nin
içten ve dıştan çepe çevre çevrilip her türlü oyunun oynandığı bir ortamda
ihtilaf kapısını açıp, bölünmelere sebep olanlar samimi ve dürüst değillerdir.
Tarihte
menfur olarak addedileceklerdir.
-Türkiye-nin
yeni beddualı üçlüsü.
Fetö-nün
bedduasından sonra içten içe beddua eden mahşerin üç atlısı.
Bir
müddet önce belediye seçimlerinde Erdoğan in yenilmesi için adeta avuçlarını
ovalarlarken, bugünde krizden medet ummaktalar.
Babanın
ölümünü 4 gözle bekleyen miras yedi çocuklar gibi.
-Sende
mi Brütüs…
Bu
söz kime daha iyi uyuyor?
Davutoğluna
mı? Babacana mı? Gül zaten baştan hesaplı..
Yoksa
diğerlerinin de mi bir hesabı vardı?
Allah
tüm bozuk hesapları boşa çıkartsın…
-Bilderberg
acaba yıpranan masonluğun yerine mi ikame edilmektedir?
-Hüseyin Gülerce komisyon
tutanaklarından;”Kılıçdaroğlu Aralık 2013 yılında
Fetullah Gülen tarafından görevlendirilen bir temsilciler ekibiyle
Washington’da görüşme yapıyor.”
Oluşan gelişmelere bir atıfta
bulunuluyor olsa gerek…
-Kırgızistan’da ne oluyor?
Bizde denenen oyunlar Ortadoğu ve
Türk cumhuriyetlerinde devreye mi konuldu?
Bir asır önce Rus boyunduruğuna
giren Türk cumhuriyetleri, şimdi de fetö eliyle ABD’nin yörüngesine mi dahil
ediliyor?
************
ABD dürüst değil. Bu toplumun tüm
kesiminin de genel kanaatidir.
Bizi oyalıyor ve mutabakat
göstermeliktir.
Çünkü bu onların yüz yıllık hayalleridir.
İsrail hesabına problemli bir Kürt
devleti.
(Bununla ilgili bir çok yazı
yazmıştım. [2]Mesela,
Hadislerde belirtilen
bir yangın ortamının oluşması ve Yahudilerle savaş.
ABD süs olsun diye otuz bin tır
silahı oraya yığmadı.
Çocuk parkı da yapacak değil.
Binlerce km-den kalkıp buraya bir
demokrasi havariliği yapmak için gelmedi.
Mutabakat tabiri caizse bizim
gazımızı almak, heyecanımızı söndürmek amaçlıdır.
ABD-nin hazır beklettiği 110 bin
terör örgütü itfaiyecilik yapsın diye değil, tam tersine Ortadoğu’yu ateşe
vermek içindir.
Devlette bu konuda ABD’ye
güvenmediği içindir ki sürekli ciddi olduğunu ifade etmektedir.
Böylece ABD bu mutabakatla Türkiye-nin
önceden saldırısından haberdar edilecek, oda bunu PKK/Ypg-nin kontrolü ve
korunması için kullanacaktır.
Ümitsiz değiliz ancak oyun da küçük
değil.
Surda bir gedik açtık Mukaddes mi mukaddes Ey kahbe rüzgar artık, Ne yandan esersen es!