KAZ DAĞINDAKİ YOLUNACAK KAZLAR
KAZ
DAĞINDAKİ YOLUNACAK KAZLAR
Kaz
dağlarında altın arama bahanesiyle gezi zihniyetliler ayağa kalktılar.
Oysa
burayı sit alanından çıkaran Chp’dir.
Tarkan
denilen kişi, İBB başkanı Ekrem İmamoğlu orada villaları olup, ormandaki
ağaçları keserek villa yapanlar birden ağaç sevdalısı kesildiler.
Bu
kirli tezgah daha önceleri de sergilenmişti.
Oyunun
çok yönü yatsıya bile kalmadan ortaya çıktı.
Oysa
burada aranıp aranmasına karar verecek Tübitak ve benzeri kuruluşlardır.
Türkiye-nin
büyümesini istemeyenler, Türkiye-ye her yönden ve her türlü bahanelerle
saldırmaktadırlar.
Kendi
büyümelerini, bizim küçülmemizde görmektedirler.
Evvelden
bunu gizli yaparlarken, bu gün her şeyin açığa çıkmasından dolayı açıktan açığa
yapmaktadırlar.
Ben
bunun geçmişteki tesbit edilen belgelerini hayatıyla ödeyen Hablemitoğlu’ndan
iktibasla sizlere az bir kısmını arzedeceğim;
“Almanya’nın, bizi bizden iyi tanıdığı
gerçeğidir. Bergama’da etken güç olarak alevi inançlı üç köy halkını gösteren;
üretim yapacak şirket dolayısıyla “anti-emperyalist”, “sosyalist” ve “ulusalcı”
söylemleri ve sloganları öneren Almanya, tüm gücü ile 10 yıllık bir süreç te
altın üretimini yaptırmamayı başarmıştır. Bergama’da altın üretiminin
yapılmaması, Türkiye’deki yüzlerce altın yatağında üretim yapılmaması demektir
ki, bu ülke, bu konuda önemli mesafeler almıştır. Türkiye ise, üstünde oturduğu
zengin altın, bor gibi stratejik madenlerin fakir bekçisi konumunda, birkaç
milyar dolar kredi için bağımsızlığından ödün verir duruma gelmiştir.
Üretim
yapamayan-yaptırılmayan bir Türkiye, sömürgeleşmeye doğru sürüklenmektedir.
İTÜ
Maden Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güven Önal, “Türkiye’nin bugün
bilinen maden kaynaklarının toplamının 2 trilyon doların üzerinde olduğunu” öne
sürerken, Bergama’da ortaokuldan terk Oktay Konyar, kendini “siyanür uzmanı”
nitelendirerek “altına hayır” kampanyası başlatabilmektedir. Bu konuda, gerçek
bilim adamlarının sessiz çığlıkları Türk kamuoyunda ve bürokrasisinde
duyulmazken, Almanya’nın destek ve güdümündeki bir avuç kışkırtıcının sesi, ta
Avrupa Parlamentosu’nda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yankı
bulabilmektedir.
..Almanya’daki
Türkleri biliriz de, Türkiye’deki Alm anları bile nimiz var mıdır? Kastedilen,
Almanya’daki 2,5 milyon Türk vatandaşına karşılık Türkiye’de yaşayan -çoğu em
ekli- yaklaşık 100.000 Alman değildir.
..
Türkiye’deki Alman “Derin Devleti”nin temsilcileri, gerçekte Alm an Dış
İstihbarat Servisi olan “Bundesnachrichtendienst” (BND) mensubu olup, bir kısmı
diplomatik dokunulmazlık kapsamında, bir kısmı gazeteci, akademisyen (arkeolog,
dilbilimci,
Türkolog, siyasetbilimci, çevrebilimci, ekonomist, sosyolog, etnolog ve ilahiyatçı
ağırlıklı), serbest araştırmacı, sendikacı kimliğinde ve diğerleri de vakıf
temsilcisi olarak kesintisiz faaliyet göstermektedirler.
Türkiye’deki
Sivil Toplum Örgütleri (NGO) olgusunu çok iyi kullanan, zaafları ve mevzuat
açıklarını çok iyi değerlendiren Alm an istihbaratçıları, Türkiye’yi tanımakla
işe başlayıp, kısa sürede hemen her alanda Türkiye’yi yönlendirme aşamasına
gelmişlerdir.
…Türkiye’de
faaliyet gösteren Alm an vakıfları ve enstitüleri, gerçekte Alman İstihbarat
Servisi BND’nin kontrolünde çalışan, tüm masrafları Federal Bütçeden karşılanan
“taşeron” NGO’lardır. İşin ilginç tarafı, hemen her vakıf, -sağcı CSU ve solcu
PDS dışında- rejime entegrasyon sorunu olmayan mevcut siyasal partilerin birer
yan kuruluşudur.
..
Türkiye’ye yönelik dış tehditleri kategorize ettiğinizde, iki temel yöntemin kullanıldığını
görürsünüz. Örneğin, Yunanistan, İran, Suriye gibi ülkelerin düşmanlığı nettir.
Dost görünmek için arada bir zorlasalar da, buna kendileri bile inanmazlar.
Tanırsınız, bilirsiniz ve önlemini alırsınız. ABD gibi müttefik ülkelerin “dostluk”
anlayışları ise, sadece kendi çıkarları açısından söz konusudur. Dostluk ya da düşmanlığın
nerede başlayıp ne zaman ve nerede biteceğine tek taraflı olarak kendileri
karar verirler.
…Almanya,
Türk üniversitelerinde ve bürokrasisinde “etki ajanı” (en olumsuz halde Alman
sempatizanı) yetiştirmek için de büyük meblağlar harcamaktadır.
…ABD’de
faaliyet gösteren 144 altın madeni ile Kanada’da faaliyet gösteren 102 altın
madeninde üretimi durduran hiçbir çevreci eylem söz konusu olmamıştır. Keza,
komşularımız Yunanistan, Bulgaristan, Rusya Federasyonu ve Ermenistan başta
olmak üzere, Avrupa’daki 16, tüm dünyadaki 661 işleyen altın madeninden çevreci
eylemlere muhatap olarak kapatılan ya da üretimden alıkonan maden sayısı,
hiçbir zaman bir elin parmaklarını geçmemiştir. Son derecede geri ve yetersiz
teknoloji ile işletilen Romanya’daki Baia Mare madeni bile, 30 Ocak 2000’de
atık havuzunun aşırı yağışlar sonucu tasmasıyla ortaya çıkan çevre felâketinin ardından
kısa bir süre sonra önlemlerini tamamlayarak üretime açılmıştır.
Gelelim
Türkiye’ye!.. Dünyada altın üretimine karşı en yoğun, en uzun süreli, en
gürültülü, en organize, en renkli, en anarşist, en dıştan yönetilen, en
anti-emperyalist, en etnik, en mezhepçi, en sosyalist, en ulusalcı tepkiler
gösterilen tek ülke, Türkiye!.. Ve bu tepkinin simgesi de Bergama!..
…Oysa,
tüm dünya gibi bizler de biliyoruz ki, altın üzerinde oturuyoruz; ancak
üretimini siyasal irade ve kararlılıktan, ulusal duygu ve bilinçten yoksun
yöneticiler yüzünden beceremiyoruz, ayrıca engelleniyoruz.
…1990’dan
itibaren altm karşıtı eylemleri organize etmek üzere, Bergama ve Havran’a
yüzlerce Alm an görevlinin “turist” olarak geldikleri, ama arada hobi (!)
olarak da çevrecilerle görüş meler yaptıkları, altınsız bir çevre uğruna
karşılıksız (!) para yardımı yaptıkları bilinmektedir. İlk defa kim liğini ve
misyonunu gizlemeden bölgeye gelen Alm an görevlisi Prof. Dr. Friedhelm Korte’dir.”[1]
MEHMET
ÖZÇELİK
12-08-2019
[1] Necip
Hablemitoğlu – Alman Vakıfları Bergama Dosyası –Pozitif. 299 sayfa.
Alıntılar;Sh.16-17,22-23,30,54-55,72-73,89.