YORGUN KADIN

YORGUN KADIN

Allahın Rahim ve Vedud isimlerinin tam tecelli ve tezahürü kadında
olmaktadır.

Bir sözde; Kadın anlaşılmak için değil, yaşanmak içindir.

Yaşanacak kadını buldunsa, onu anlamaya çalışma. Bu onun
anlaşılamazlığından değil, derinliğinden ileri gelmektedir.

Latife olarakta olsa anlatılır; Adamın biri sahilde dolaşırken bir
küp bulur ve açınca içinden bir cin çıkar.

Adeta esaretten kurtulan cin adama; Ben bin yıldır bu şişenin
içerisinde idim. Dile benden ne dilersen.

Mühendis olup ancak en büyük hayalini gerçekleştirmek isteyen adam
cine;

Büyük okyanusun üzerine bir köprü yapılmasını istiyorum, der.

Cin bu duruma cevaben, çok çimento ve kum gideceğinden dolayı
biraz zor olduğunu söyler.

Bunun üzerine adam, Yahu ben şu kadınları bir türlü anlamıyorum,
onları bana anlatır mısın, deyince birden irkilen cin;

Efendim, o köprü kaç gidiş, kaç gelişli olsun, der.

Kendisince kolayı tercih etmiştir.

-Cennetin imtihanı kadınla ve dünya hayatında Kabille Habil
arasındaki imtihanı da kadınla başlar.

Kadınla devam etmiş ve de etmektedir.

Şeytanın insanları en çok avladığı yöntem kadın olmuştur.

Bu en nezih değer, değersizleştirilmeye çalışılmıştır, asırlar
boyunca…

-“Ameller (in sıhhat ve
değerleri) ancak niyetler ile (ve
niyetlere göre)dir. Herkes için ancak niyet
ettiği şeyi
vardır.
(Niyetine
göre mükafatla
nacaktır). Artık hicreti Allah (rızası) için
ve Resulü için (ona
yardım için) olan kimsenin, lıicreti Allah ve Resulünedir (Onların rızasını kazanmıştır), Kim ki edineceği dünyalık için hicret eder
veya
evleneceği bir kadın için
göç ederse,
onun hicreti de o kasdettiği şeyedir.”

Niyetin önemini en açık bir
şekilde ifade eden bu hadis-i şerifin sıhhatinde hadis bilginleri
ittifak halindedir. Hatta
manası gibi lafzının da mütevatir olduğunu kabuI edenler olmuşsa da
en
doğrusu meşhur hadislerden olmasıdır.

-İmam Şafii rahmetu’llahi
aleyh, ilmin üçte biri bu hadistedir, buyur
muştur.

Hakikaten insanın bütün
sorumluluğu azim ve iradesinde olduğu için niyetin,
büyük önemi
vardır. Çünkü amel bir cisim, niyet ise onun ruhudur.[1]

Kadında
bu niyetle bir kıymet alır ve değer taşır.

Kadın
bozulursa, toplumda bozulur.

**************   

Kötülüğün
kaynağı tartışmasının ilk aşamalarında şu soruldu:
Zinadan olan çocuk, diğer herhangi bir çocuk gibi ana rahminde Allah tarafından
yaratılmaktadır. Buna göre zinanın sorumlusu Allah mıdır? Eğer öyleyse zina
eden niçin cezalandırılır? Hasan bunu şöyle açıklar: Allah zina edeni çocuktan
ötürü cezalandırmaz. Bir itaatsizlik fiili olan zinası sebebiyle onu
cezalandırır. Bu itaatsizlik çocukla aynı değildir. Menisini helali olmayan bir
yere koyan zani, sahibi olmadığı
bir başkasının tarlasına tohum eken kimse gibidir. Allah ister filizlendirsin
isterse filizlendirmesin her ikisi de itaatsizlik fiilidir.

-Hasan,
kendilerini masum gören ve kötülüğü (zulmü) Allah’a nisbet edenlere karşı
deliller öne sürer. O, Kur’an’dan, Adem’in söylediği, “kendime zulmettim”
(Kur’an 7/23) sözünü ve Musa’nın öldürme günahını “şeytanın işi” (28/15) olarak
tanımlamasını içeren ayetleri iktibas eder. Ne Musa kendi günahının Allah’tan
olduğunu düşündü, ne de Adem günahının Allah’ın kaza ve kaderi olduğunu
zannetti. Hiç kimse zulüm sahibi olarak telakki edilmeyi istemez. Dolayısıyla
bu insanlar, kendilerine nisbet edildiğinde onaylamak istemedikleri bir şeyi
Allah’a nisbet etmeye nasıl kalkışırlar
?

-Son günlerde
artan cinsel taciz ve tecavüzler, aileyi bulandırmakta, kadının kişilik ve
değerini düşürmektedir.

Bunun önemli bir
sebebi ise; tecavüzü engelleyecek manevi haya, ar, namus ve örtü gibi
kalkanların eksiklik veya zafiyetindendir.

Temeli ise iman
zaafiyetidir.

Millet haklı
olarak tesettürle mücadele etti. Tesettürü kazandı.

Peki ya haya,
namus, utanma, ar, başı örtmeyle beraber gözü örtme tesettürü gibi manevi
tesettürde ne kadar başarılı olundu?

-Örtü
nasıl olmalıdır?

Örtüyü
örten örtüye başka bir örtü gerekmeden…

-Yazıp söylemekten
haya ediyorum ancak bir gerçeği ve ailenin bozulmasının kaynaklandığı noktaya
işaret etmek amacıyla söylüyorum.-sürçü lisan edersem af ola-

Yeşil çam sinemaları
ve ahlaksızlıkları adeta bir kanalizasyon gibi evlere ve zihinlere aktı.

Soyadı Ar olan ancak ne kadar Ar-lı olduğu kendisinin ifadesinden de anlaşılacağı üzere  Müjde Ar; – “80 Filmin 60’ında Irzıma Geçildi.

Toplumun
ahlakını çok bozduğunu ifade ediyor.

Gençliğinin
hep böyle geçtiğini ve gel de bu gençlikten bir fayda bekle.”, diyerek
iğrençliklerini çok rahat dile getirmektedir.

Çirkin
sahne ile zihninizi kirletmemek için linkini vermiyorum.

******************  

-Boşanmalar
aileyi yormakta ve yıpratmaktadır.

-2001
yılından bu yana Türkiye’deki boşanma istatistikleri ele alındığında en fazla boşanma
olayının 2018 yılında yaşandığı görüldü. TÜİK verilerine göre 2018 yılında 142
bin 448 çiftin geçinemeyip boşandıkları belirlendi. Yapılan araştırmalara göre;
2001 yılındaki boşanma sayısı 91 bin 994 olarak kayıtlara geçerken bu rakam
2017 yılında da 128 bin 411 oldu. 2016 yılında boşanan çift sayısı 126 bin 164,
2015 yılında ise 131 bin 830 olarak kayıtlara geçti.

Aydın’da
ise 2018 yılında 7 bin 734 çift evlenirken, 2 bin 677 çift ise evliliklerini
bitirerek boşandı. Karacasu ilçesinde ise 109 çift evlenirken, 65 çift ise
boşandı.

-Sâdi
derki, Bir gün hamamda bir sevimli insan bana bir parça güzel kokulu kil verdi.
O kile: “Misk misin, yoksa amber misin, senin güzel kokundan mest oldum.”
dedim. Kil cevap olarak bana şöyle dedi:
“Ben adî bir kil idim, fakat bir zaman gül ile arkadaş oldum, onun güzel kokusu
bana sindi, yoksa ben bildiğin toprak parçasıyım.”

Kadın
gül olursa, kokusu ailede yayılır, sirayet eder.

Bu
insanlar kimle yan yana durmakta, kimin isi, sisi, pisi bunlara bulaşmaktadır?

Mutlu
aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin ise her biri farklıdır. Leo Tolstoy

-”Benimle görüşen ekserî dostlardan, kendi ailevî hayatlarından
şekvâlar işittim. “Eyvah!” dedim. “İnsanın, hususan Müslümanın
tahassungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı
bozulmaya başlamış?” dedim. Sebebini aradım. Bildim ki, nasıl İslâmiyetin
hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için, gençleri
yoldan çıkarmak ve gençlik hevesâtıyla sefahete sevk etmek için bir iki komite
çalışıyormuş.

…Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevî saadetinin ve
kadınlarda ulvî seciyelerin inkişafının sebebi, yalnız daire-i şeriattaki
âdâb-ı İslâmiyetle olabilir. Şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki,
kadın, kocasında fenalık ve sadakatsizlik görse, o da kocasının inadına,
kadının vazife-i ailevîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa, aynen askeriyedeki
itaatin bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası zîr ü zeber olur. Belki o
kadın, elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedî
arkadaşını kurtarsın. Yoksa, o da kendini açıklık ve saçıklıkla başkalara
göstermeye ve sevdirmeye çalışsa, her cihetle zarar eder. Çünkü hakikî sadakati
bırakan, dünyada da cezasını görür. Çünkü nâmahremlerin nazarından fıtratı
korkar, sıkılır, çekilir. Nâmahrem yirmi erkeğin on sekizinin nazarından
istiskal eder. Erkek ise, nâmahrem yüz kadından, ancak birisinden istiskal
eder, bakmasından sıkılır. Kadın o cihette azap çektiği gibi, sadakatsizlik
ithamı altına girer, zaafiyetiyle beraber; hukukunu muhafaza edemez.”[2]

MEHMET ÖZÇELİK

14-07-2019


[1] Bak.
MART-
NİSAN 1969.Diyanet DERGiSi
-82-83. SAYI

[2] BEDİÜZZAMAN. LEMALAR.
203-204.