YORGUN EĞİTİM

YORGUN EĞİTİM

Tek
tip eğitim. Tornadan çıkmış, kabiliyetleri söndüren eğitim sistemi.

”Tevhid-i
Tedrisat Kanunu’nu tek parti döneminin son Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu
da (10.601948-22.5.1950) şöyle açıklıyor:
“Tevhid-i Tedrisat kanunu’nun manası, ruhu şudur: Türkiye’de bundan böyle
bir tek umumi tahsil müessesesi, bir tek mektep yaratmak, bir tek terbiye
vermek ve bir tek zihniyet sahibi insanlar yetiştirmek, bu sayede de bir tek
bütün millet meydana getirmek.”

Bakanlığa
bağlı imam-hatip mektepleri 1931 yılında, Darülfünun İlahiyat Fakültesi 1933
yılında kapatılmıştır. Din dersleri, 1930-1931 öğretim yılından itibaren genel
öğretim kurumlarından, 1939’dan itibaren de köy ilkokullarından kaldırılmış,
böylece din öğretimi genel öğretimin tamamen dışında bırakılmıştır.

Milli
Eğitim Bakanlığı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na dayanarak, din görevlisi yetiştirmek
için kaynaklardan biri olan Kur’an kursları da almak istemişse de, Başkan Rıfat
Börekçi bunların meslek okulları olarak Diyanet Işleri Başkanlığı’na bağlı
kalmasını sağlamış, hatta sayılarını da yavaş yavaş artırmıştır. Cumhuriyet
tarihi boyunca hiç kapatılmadan öğ­retime devam etmiştir. 1949 yılına kadar
genel öğretim içinde din öğretimi olmadığı gibi din görevlisi yetiştirecek bir
öğretim kurumu da kalmamıştır.

1946’dan
sonra din öğretimi alanında arayışlar yeniden başlamış, yaklaşık 16 yıllık bir
uygulamadan sonra genel öğretim içinde din öğretimine tekrar yer verilmiştir.
1949 yılında Bakanlığa bağlı, öğretim süresi on ay olan imam-hatip kursları
açılmış, aynı yıl ilkokullara din dersleri konulmuştur. İsteğe bağlı olarak
konulan din derslerinin ilk yıldaki uygulaması zamanın bakanı şöyle
yazıyor:”.. Çocuğun din dersine girmesini
istemeyen ana baba okula b~ yolda bir mektup yazmalıydı. Hatırlarım, neticede
bana yalnız Ankara Üniversitesi profesörlerinden birinin Türkiye ölçüsünde bir
tek mektubunu getirmişlerdi. Biz hususiyle Alevi köylerinde din derslerinin
zorlanmamasını tavsiye etmiştik. Oysa bütün Aleviler çocuklarını din dersine
gönderdiler. Sivas’ta bir kısım Ermeniler de çocuklarını bu derslere göndermek
istediler, memnunlukla kabul ettik.”
Program dışı olarak konulan din dersleri 4 kasım 1950’de program içine alındı.
Dersin müfredat programı 1968 yılında diğer bütün derslerle birlikte yeniden
ele alındı. Bu dersleri sınıf öğretmenleri okuttuğu için 1953 yılında, ilk
öğretmen okullarının 9. ve 10. sınıflarına haftada birer saat zorunlu din
dersleri konuldu. İcra Vekilleri Heyetinin 13.8.1956 tarihli kararıyla, orta ve
dengi okullara isteğe bağlı olarak, birer saat din dersleri konuldu.”

Din
öğretimindeki bu uygulama 1967 yılına kadar böyle devam etti. 1967 yılında
halktan gelen binlerce dilekçe, özellikle 200 dolayında milletvekilinin yazılı
isteği, bakanlıkça dikkate alınarak, Talim Terbiye Kurulu’nun kararıyla
(21.9.1967 tarihli) bütün lise ve dengi okulların 1. ve 2. sınıflarına da
isteğe bağlı olarak birer saat din dersleri konulmuş­tur.1980 öncesi genel
öğretimdeki din öğretimindeki en son gelişme;
23.9.1976 tarihinde, Bakanlık kararıyla Din Bilgisi derslerinin, temel eğitim
ikinci kademesinin (ortaokul) üçüncü sınıfı ile lise ve dengi bütün okulların
üçüncü sınıfına da konulmuş olmasıdır.

Cumhuriyet
tarihimizde 1949 yılından itibaren, isteğe bağlı olarak, yeniden başlayan din
öğretimi uygulamaları, 12 Eylül 1980 sonrasındaki arayışlar ve çalışmalar
sonunda, 18.10.1982’de yürürlüğe giren Anayasa’nın yirmi dördüncü maddesinde şu
hukuki temele ulaşrmştır: “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin
gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve
ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun
dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de
kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.”[1]

-Milli
Eğitim sistemi bir asırdır problemli olmuş, bir türlü hala bu kadar maddi
gelişmelere ragmen; akıl ile kalb, madde ile manayı, manayı ismi ile manayı
harfiyi beraber götürecek seviyeli bir eğitime geçilememiştir.

İnançlı
idarecilerde başa geçse hala fizik, fen bilimleri anlatılırken, nedense
yaratıcısı devre dışı bırakılıp, tabiatın yaptığı nazara verilmektedir.

Eğitim
kör ve topal olarak yürümektedir.

Aklı
aydınlatan fen ilimleri yetersiz kaldığı, gerçek ilim adamı yetişmediği gibi,
kalbi aydınlatan din ilimleri hakkıyla, kalbi tatmin ve memnun edici bir
seviyede olmamıştır.

En
iyi haliyle akademik kalıp, ruh ve ahlak hakkıyla verilememektedir.

Maarif
sınıfta kalmış, maariften marifete geçiş yapamamıştır.

****************

Eğitimimiz  ABD’ye mi teslim?

Daha
önce bu konuda yazmıştım. [2]

Bu
konu çokları tarafından da dillendirilmiştir.[3]

-Milli
Eğitim Bakanlığı tarafından bayan müfettiş, bir okulu teftiş etmek için
görevlendirilir:

Müfettiş
okula gitmek için yola koyulur ancak yolda arabası hararet yapar ve aracı
çalışmaz. Oradan geçen bir çocuk araca doğru yanaşarak yardıma ihtiyacının olup
olmadığını sorar.

Müfettiş:
Araçlardan anlar mısın?

Çocuk:
Babam tamircidir bende bazen ona yardım ederim.

Arabanın
motoruna bir bakış attıktan sonra, alet-edevat çantasını ister. Çocuk bir kaç
dakika uğraştıktan sonra, müfettişten aracı çalıştırmasını rica eder. Bu arada
müfettiş bütün bu olanları dehşet içerisinde izliyordu. Araç tekrardan hareket
etmeye başladı! Çocuğa teşekkür etti ve bu saatte neden okulda olmadığını
sordu.

Çocuk:
Bugün okulumuza müfettiş gelecekmiş ve öğretmenin dediğine göre benim sınıfın
en tembel öğrencisi olmamdan dolayı evde kalmam gerekiyormuş.

Fikir:
Yetenekler böyle bitirilir. Zeka ve üreticilik sadece dersi anlamak ile alakalı
bir şey değildir. Her şahsı, yeteneklerini ortaya çıkarabilmek için uygun ortama
koymak gerekir. Aptallık diye birşey yoktur, sadece farklı yollar vardır…

Osmanlı
mekteplerinde her çocuk ilgi alanı ve yeteneğine göre değerlendirilip ona göre
eğitiliyordu. Bütün öğrencilere standart dersler verilmiyordu. Mekteplerin duvarında
ise şöyle yazıyordu: “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye
zorlanmaz…”

Eğitimiz
artık çok yorgun. Reflekteye ihtiyacı var.

Yüz
yıldır değişmeyen, değiştirilmeyen, aynı motorla giden eğitimin dinlenmeye, dinlendirilmeye,
bu durumun birilerine dillendirilmeye ihtiyacı var.

MEHMET ÖZÇELİK

12-07-2019


[1] CUMHURİYET DÖNEMİ DİN EGİTİMİNE GENEL BAKlŞ.Doç. Dr.
Halis AYHAN. 15-17.

[2] http://www.tesbitler.com/2017/03/11/bu-milli-egitim-bizim-mi/

[3] https://www.yenisafak.com//yazarlar/hayrettinkaraman/-fulbright-egitim-komisyonu-2051925?utm_source=gazeteoku&utm_medium=referral