İSLAMCILIK VE İSLAMCI YAZARLAR ÜZERİNE
İSLAMCILIK
VE İSLAMCI YAZARLAR ÜZERİNE
İslamcı.
İslamcılık tabirleri; islamın siyasallaştırılan yüzü.
Slogan
ifade.
Modernist
bir düşünce tarsi.
İnkilapçı,
darbeci, harici ruhu.
Siyasal
İslam.
İslam’ın
içinden ziyade dış görünümü.
Ruhdan
ziyade maddesi.
Nefsin
sloganı, nefsi slogan.
Uyandırma
tarzı.
Ayrıştırma
aracı.
İran
ve mısır yapımı.
İslam’ın
yüzde birine yüzde doksan dokuz himmeti sarfetme.
Radikal
İslam. Ilımlı İslam ve İslam’ı sulandırma faaliyeti.
Siyasi
İslam.
Bütün
ve küll, İslam’ın cüz ve parçası.
İçi
tam doldurulmamış zahir ve zahiri ideoloji.
Selefiliğin
kılıfı.
İran
ve humeyni rüzgarının umut esintisi.
Aydın
ve akademisyen olmanın giydirilmiş deli gömleği.
Tekke
ve medrese yerine inşa edilen kurul ve kurum, farklılaşma akımı.
Gerektiğinde
Mücahit, gerektiğinde mutait.
Farklı
dil ve din yapısı.
Oluşturulan
düşmanla cihat.
Nefsinden
önce nefisleri ıslah faaliyeti.
İsmail
Kara-nın tesbitiyle;
“İslâmcılık
düşüncesi ve dini hareketlerin yükselişi ve gerileyişi ile cihad kavramının
güçlenmesi ve zayıflaması arasında çok yakın bir alaka var. Bu sadece
Türkiye’de değil bütün İslâm dünyasında böyledir. Genel bir değerlendirme
yapacaksak şunu söyleyebiliriz: Muhalif ve radikal damarların kuvvetli ve canlı
olduğu dönemlerde cihad yükseliş gösterir, sertleşir, küfre, emperyalizme,
zalim yöneticilere karşı gür bir ses olur; baskı dönemlerinde veya uyum ve
entegrasyonun hâkim çizgi olduğu zamanlarda cihad sloganları zayıflar,
sönükleşir veya küfürle/kâfirle değil de bir hadiste belirtildiği üzere insanın
kendisiyle, nefsiyle mücadele etmesine, mücahedeye dönüşür.
-Türkiye’de
de bir şekilde bu iki çizgiyi takip edebiliriz. II. Meşrutiyet ve Millî Mücadele
yıllarında cihad kavramı çok yükselişte idi, kâfirlere, işgalcilere, sömürgecilere
karşı en güçlü silahtı. Onlarca risale, yüzlerce makale, binlerce yazı ve haber
var o dönemde yazılmış ve yayınlanmış. Tek partili yıllarda artık canlı bir
kavram değildir, kullanılması meşru da değildir. 60’lı yıllarda radikal ve
entelektüalist İslamcılığın, ardından muhafazakâr-İslamcı siyasetin yükselişi
ile birlikte cihad da tekrar canlanacak. Bu yükselişi sağlayan yayınların,
kitap ve yazıların önemli bir kısmı Müslüman Kardeşler’den ve Cemaat-i
İslami’den yapılan tercümelerdir.
Bence
bu dönem 12 Eylül’le bitmiştir fakat İran devriminin de getirdiği
hareketlilikle 80’li yılların ortalarına kadar bir şekilde devam
edecektir. “
-Tatmin
etmeyici bir kelime islamcılık.
Sanki
İslam’ı dejenere aleti gibi kullanılmaktadır.
İslam’ı
yeni ve yeniden anlama çıkışı.
Bir
arayışın tezahürü.
Bir
tepki çıkışıdır.
İslam
devletini oluşturma çıkışı.
-Bu
konuda bir yazı kaleme almıştım.[1]
-Bir
tesbitte:” İslâmcılık anlayışı Mevdûdî’den Seyyid Kutub’a, Pakistan’dan
Mısır’a, Mısır’dan da Türkiye’ye geçmiştir. Kimi komplo teorilerine göre
1960’lı yıllarda komünizm tehlikesine karşı Seyyid Kutub gibi Müslüman
yazarların bazı kitapları MİT sayesinde Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Türkiye’de modern İslâmcı düşünce, Namık Kemal ve Said Halim gibi son-emperyal
ve ön-ulusal devletler çağının önemli yerli Müslüman düşünürlerinin birikimine
yabancı olarak bu tercüme edebiyattan beslenmiştir. Ulus-devletinin totaliter
tabiatından dolayı bu tür bir ithal İslâmcılığın Mısır ve özellikle Türkiye
gibi Batı’nın doğrudan siyasî sömürgeciliğine uğramamış seküler Müslüman
ülkelerde “devrimci” olarak işlemesi hayli zordu.
Türkiye’de İslâmcılığın bitişinde bu mikro sebep yanında makro sebep de rol oynamıştır.
1991’de Soğuk Savaş devriyle birlikte küresel İslâmcılığın bitişi, Türkiye’de
zaten organik zemini olmayan İslâmcılığın da sonunu hazırlamıştır. AKP
iktidarı, siyasî İslâm’ın geldiği bu yol ayırımında sorulan kritik bir sorudan
doğmuştur. Dava, araç mı amaç mı, rejim mi siyaset mi, gerçekten bir “İslâm
devleti” mi, yoksa seküler bir
devlette söz sahibi olacak “Müslümanların hükümetini” mi kurma davasıdır?
Seküler bir düzende kültürel ve ekonomik hakları azamî ölçüde sağlayarak
Müslümanlar dâhil herkes için azamî adaleti gerçekleştirmek mümkün olamaz mı?
Zannediyorum AKP’nin bu vizyon değişikliği, özünde devlet tasavvuruna taalluk
etmektedir.” [2]
-İslamcı
yazarlara baktığımızda zaman zaman sarsıldıklarını, kayıp savrulduklarını
görmekteyiz.
Nitekim
bir çok zikzaklar çizen Ali Bulaç o islamcı söylemi içerisinde farklı çizgiler
çizmiştir.
Çünkü
bu islamcılık, dini islamcılıktan ziyade, siyasi islamcılık üzerine bina
edilmektedir.
İSLAMCI
YAZAR VE YAZARLAR
İslami
yazar ifadesi hep bana soğuk gelmiştir. Bir slogan, içi doldurulmayan, lafız
ağırlıklı, manada yetersiz bir ifade.
Mesela
kaht-ı rical yani adamın olmadığı dönemde bazıları kurtarıcı gibi görülüp
bağlanıldı.
Mesela
Atasoy Müftüoğlu ne kadar istikameti bulmuştur?
Çünkü
nurculuğa saldırırken, nurculuğu fetöyle eş değerde tutarak, ölçüsüzce ve
ölçüsüzlükle, ölçü kurmaya çalışmaktadır.
Neo
nurculuk diye uydurduğu amerikancı nurculuk konusunda, Abd aleyhinde en fazla
kimin konuştuğunun farkında değil.
Nasipsiz
bir insan Atasoy Müftüoğlu…[3]
-Bu
zat kültürlü ancak İrfan sahibi biri olmadığını bu olumsuz ve ayrımcı tavrıyla
göstermiş oldu.
Onun hakkında Mustafa Özcan şu tesbitte bulunur:
-“Sünni
mezhepleri tutanları tarihin derkenarına hapsederken aksine muhibbi olduğu İran
için bir şey demiyor. Herhalde ‘devrim yaptılar ve zafer elde ettiler bu kadarı
da haklarıdır’ diyor olabilir.”
“Berlusconi
gibi Atasoy Müftüoğlu da Kaddafi’ye sahip çıkıyor ve Kaddafi’nin batılılara
Afrika’yı dar ettiğini söylüyor. Kaddafi’ye kilitlenmiş vaziyette. Kaddafi
Batı’ya direniyormuş. Afrika merkezli işler görüyormuş. Allah aşkına Mübarek,
Ali Abdullah Salih ve Bin Ali ile dörtlü fotoğrafına hiç mi bakmadı?”[4]
Deli
saçması gibi sağa sola saldıran bu zat, belliki bir yerlerden itibar ve alkış
bulmaya çalışıyor.
Egosunu
hizmet yerine hezimetleriyle tatmin etmeye çalışıyor.
-İran
devriminin ilk yılında oraya gittiğini söyleyen bu zat, belliki kurtuluşu orada
aradı. İran devrimini model gördü, heyecanlandırdı.
Teessüfle
ifade edeyim ki, Adıyaman’daki islamcı?! Bir vakıf bunun konuşmasına müsaade
etmiş, kendi haklarındaki ve eteklerindeki eski kirliliklerinin dökülmesine yol
açmış oldular. [5]
Belliki birlik beraberliğe muhtaç olunan bir zamanda
1970- lerin İran ve humeynici kafası depreştirilmeye çalışılıyor.
Patavatsız
ve ölçüsüz çıkışlarıyla, 1970 -lerde kendisine sahip çıkılan bu zat, belliki
hala 70- lerde kalmış, ötesine geçememiş.
-Bediüzzaman’ın
Emirdağ lahikasında var dediği, -ABD İslam’ın garantisidir-, sözü tamamen
asılsız, mesnetsiz ve de tutarsızdır.
Belliki
yarım yamalak kulaktan duydugu şeyleri bile ifadeden aciz kalmaktadır.
Taş
atacağına aklı varsa Bediüzzaman-dan istifade etsin.
Basiretsizliğini
15 temmuzun seyrini değiştiren Halisdemire saldırısıyla göstermiş bu meczup…[6]
-Gerçekten
insanların hayatının sonuna kadar kendisini koruması güç bir durumdur.
Ve
de, başta istikameti elde etmemiş bir insandan da bundan başkası beklenmez.
Ömer
Halisdemir-e saldıranlarla aynı noktada birleştiğinin şuurunda değil.
Yaşlılıktan
mı acaba?
İstikametsizlikten
mi?
İrfansız
Kültürlülükten mi?
Benim
üzüntüm bu patavatsız kişiyi Adıyamanda islamcı?! bir derneğin davet edip, konuşturmasıdır.
Her
zamanda söylediğim gibi, bu zamanda en büyük hizmet şerlerin ve şerlilerin
defedilmesidir.. Kirlerinin temizlenmesidir.

MEHMET
ÖZÇELİK
27-04-2019
[1] http://www.tesbitler.com/2015/01/03/i-s-l-a-m-c-i-l-i-k/
[2] NOTLAR KURAM VE DÜŞÜNCE DERGİSİ-SAYI
3 YIL 1 YAZ 2015. H.B. Aybakır. Sh.12.
[3] http://www.reddiyeler.com/detay.asp?haberID=607
[4]https://www.risalehaber.com/esnemeden-kosan-adam-11379yy.htm
[5]
http://www.ekrangazetesi.com/haber/16755/atasoy-muftuoglu-13-nisan-cumartesi-gunu-adiyamanda-farkindaligin-dilini-anlatiyor.html
[6] https://mobile.twitter.com/uzunabdurrahman/status/1070697190887211008

















