İKİ NOKTA ARASINDA

İKİ NOKTA ARASINDA

İki nokta arasındaki varlık.. İki noktaya sıkışmış varlık.. Dizginleri ve fişi başkasının elinde olan varlık.. İki nokta arasında bir cümle olan varlık.. Noktadan küreye, damladan okyanusa kulaç atan, genişleyen, Android sistemli, kapsamlı büyüyen, iradesi elinde, Külli irade içerisinde kendisine cüz-i olarak yetki verilen, irade sahibi bir varlık.

-Yokluk ile varlık arasında olan mümkün bir varlık.

-Bir anda; -ya olmasaydım- diye düşünüldüğünde, hakikaten bir boşluk, yeri doldurulamayacak bir durumda olan bir varlık.. Diğer yandan da bu kadar varlıklar içerisinde Rahim- Adil- Şefkati Külli, irade sahibi bir yaratıcının beni o kadar varlıklar içerisinden seçip çıkartması, beni de imtihana tabi tutması, beni de varlık kategorisi içerisinde değerlendirip bana bir varlık vermesi, bir irade, bir yetki, en azından bir imkan vermesi, bütün bunlara rağmen fişi başkasının elinde olan, vanası başkasına bağlı olan, düğmeye basıldığında her şeyi biten bir varlığın böyle bir yaratıcıyı tanımaması, böyle bir yaratıcıyı inkar edip reddetmesi, O’nu düşünmemesi, O’nun varlığıyla varlığını devam ettirme iradesinin gösterilmemesi; eşekten özür dileyerek ifade ediyorum ki, katmerli bir eşşekliktir.

-100 sene öncesinde yok ve 100 sene sonrasında ne zaman var olacağı, yok olacağı meçhul olan bir varlık adeta iki nokta arasına sıkıştırılmış, varlığıyla yokluğu arasında hareket etmesinin dışında, orada bile sınırlı bir harekete memur olan bir insanın varlığını bir düşününüz ancak O’nun varlığı gerçek varlık sahibinin varlığı ile vardır, varlığı ile bir değer ifade eder.

-Benim varoluşum vazgeçilmez oluşumdan dolayı değil, Rabbimin beni unutmayışından, Zatı ile Ezeli – ebedi olduğu gibi, İlmi ile, İradesiyle, Kudretiyle de benim varlığımı bilmesi ve beni unutmaması adeta yokluktan beni çıkarıp varlık âlemine getirmesi kendisi için yokluk olmayan bir varlıktan beni vücuda çıkartması…

Bu insanoğlu dünya hayatında kazanmış olduğu üç beş kuruşun, bir evini, bir arabasını kaybettiğinde gayet hüzünlenir. Bir de düşününüz ki; hayat boyunca kazandığını ölümü ile tekrar var olmama düşüncesi ile kaybettiğini evet bir düşününüz…

Sahip olduğu eşini, sahip olduğu çocuklarını, kendisi için ifade edilen geleceğini kaybettiğini düşününüz. Bunların unutulduğunu, var edilmeyeceğini, öncesi ile de var olmadığı gibi sonrasıyla da var olmayacağı düşünüldüğü zaman tam bir dehşet, yokluğunda cehennemin kat kat derece ötesinde, Cehennemi bile arattıracağı hakikaten azab içerisinde bir azaptır.

BELASINI ARAYAN İNSAN

Belasını arayan insan…

Ruhen ruhlar alemindeki sözleşmede kendisine – Elestü bi Rabbiküm-

-Ben sizin Rabbiniz değil miyim?

Olumsuz sorusuna, evet anlamına gelen Neam ve Ecel demeyip, Gramer gereği olumsuzca ifade edilen soruya olumlu cevabı ifade eden –Belâ- yani evet dedi.

İlk Belâ yükünü de yüklenmiş oldu.

Öyle bir yük ki, kâinatın ötesinde bir yük.

Tatlı bela…

Acı meyvenin tatlı sonucu.. Yasak meyve..

Kendi yükünü yüklendiği gibi, kâinatın yükünü de yüklenmiş, Evlilik ile bir başkasının yükünü omuzuna almış ve yeni hayatları da zayıf omuzuna yüklenmiştir.

İş yükü..

Çocuk yükü..

Torun yükü..

Mal yükü..

Yemek yükü..

Daha ne yükler…

O kadar çok yükler ki; insanın dışındaki hiç bir varlığın yüklenemeyeceği ağır bir yük..

Riski büyük.

Kaybetmek veya kazanmak…

Ebedi kayıp veya ebedi kazanç…

-Gelen belaya şükretmemeli çünkü artar, sabredemez.

Belki hamdet çünkü hamd sıkıntı ve rahat içindir.

Belânın neticesi hamddir.

-“ Cenab-ı Hakk’ın büyük bir saltanat dediği ahiret mülkünü sen de yüce tut! Sen de çok iyi biliyorsun ki dünya ve içindekiler çok az ve değersiz şeylerdir. Hayat kısa, dünyadaki nimetlerin devamı kısa ve çok azıcık bir süredir. Sonra bizler kalkıyoruz bu azın azını elde etmek ve azıcık bir süre onunla birlikte olmak için canımızı ve malımızı seferber ediyoruz. Bir kısmımız bunu elde ediyor, bir kısmı elde edemiyor elde edenlere imreniyor. Onu elde etmek için canını ve malını tehlikeye attığına hiç bakmıyorlar.”[1]

-“… Şunu bilmelisin: Bu dünya asla baki değildir. Ya sen onu terk edeceksin, ya da o seni terk edecek! Hasan (r.a.) der ki: “Dünya nimetleri devam etse de senin hayatın bir gün sona erecek. O halde dünya hayatı peşinde koşmanın ve çok değerli ömrünü onun peşinde harcamanın ne anlamı var?”[2]

 Bir kimsenin çok kıymetli ve nefis bir mücevheri olduğunu düşünelim. Bunu yüklü bir

bedel karşılığında satması mümkün iken götürüp birkaç kuruşa satsa; bu davranış o

kişi için büyük bir zarar ve muazzam bir aldanma olmaz mı? Aynı zamanda bu davranış himmetinin (emeğinin) düşüklüğüne, görüşünün zayıflığına ve aklının kıt olduğuna delalet etmez mi?

İşte bir kulun alemlerin Rabbinden alacağı rıza, mükafat, övgü ve sevap ile yetinmeyerek bunun yanında insanlardan elde edeceği övgü ve dünyalıklar, milyonlara hatta dünya ve içindekilerden daha fazlasına nisbetle bir kuruş kadar bile değer ifade

etmez. O halde, şu değersiz dünyalıklar karşılığında Allah Teala’nın Yüce ve değerli

ikramlarını kaybetmek apaçık bir aldanış değil midir?

Eğer bu değersiz dünyalıklar sana mutlaka gerekli ise, sen yine de ahirete yönel;

göreceksin ki dünya da peşinden gelecektir. Sen sadece Rabbinin rızasını talep et, o

da iki cihanın da sahibi olan Yüce Zat’tır.”[3]

MEHMET ÖZÇELİK

26-01-2019


[1] İmam Gazali, Cennete Doğru, (Yedi Geçit), Minhacü’l-Abidin, sf. 319.

[2] Age.145.

[3] Age.264-265.

Loading

No ResponsesOcak 27th, 2019