DÜNYAYI YÜKLENEN KADIN

DÜNYAYI YÜKLENEN KADIN

Sayın Erdoğan-ın; Kur’an-da kadının camiye gitmemesi ile bir ayet mi var?

Ben reformist değilim, ifadeleri.

İşte bunu deme mecburiyetinde olmamak için yazacağım.

Sayın Erdoğanın bu meseleyi gündeme getirmesi gerçekten bir ihtiyaçtır.

Ancak yapması ve konuşması gereken Diyanettir.

Diyanetin yapmadığını da Sayın Erdoğan yapmaktadır.

Bu kadar sırtlanların saldırdığı bir ortamda, gerçekten Allah Sayın Erdoğan-ın yâr ve yardımcısı olsun.

Evvela Sayın Erdoğan Dindardır ancak din adamı değildir.

Samimi ve iyi niyetlidir ancak fetva makamında değildir.

Bir eksikliği görüp dile getirmiştir ancak eksikliğini onu sokağa, siyasete adeta her işe çekerek gidermeye çalışmak, kadını kaybetmek olur.

Elbette din ve dini emirleri sadece erkeğe gelmemiştir.

Kur’an ve hükümleri sadece erkeğin sorumlu olduğu bir husus değildir.

Dinden erkek ne kadar sorumlu ise, kadında önemli çapta sorumludur.

İslamiyet kadına da gelmiştir.

İslamiyet kadına alınan haklarını geri vermiştir.

Kadını hak ettiği gerçek konumuna oturtturmuştur.[1]

Bu konuda daha önce bir çok makale kaleme almıştım.[2]

-Her türlü menfi akımın içerisinde hatta en önünde kadınlar vardır, kadınlar kullanılmaktadır.

Haşhaşi Hasan Sabbah kadınları kullanmış, mensublarını onlarla yanına çekmiştir.

Dikkat edilirse Fetöde aynı yolu takip etmiştir.[3]

-Kadın yıpranırsa toplumda yıpranır. Kadın yıkılırsa, çocuk da yıkılır.

Kadını araba tekerinde reklam olarak kullanmak, ona verilen bir özgürlük değil, tekerin mahkumu, reklamın kölesi, toplumun oyuncağı haline getirmektir.

Kadının annelik görevi, kâinat çapında bir görevdir.

Hele hele kadını bütün partilerde kadın kolları adıyla, güya onlara bir makam verilmiş gibi, siyasetin çamurlu yollarında yürütmek, kadını harcamak ve çürütmektir.

Oy uğruna kadın feda edilmektedir. Kadın siyasete kurban edilmektedir.

Kadınlar Bediüzzaman-ın dediği gibi yuvalarına dönmelidir.

Kadının sığınağı, korunağı, cenneti ve hizmet yeri, dünyayı kontrol edip yönetme yeri olan aile hayatı ve hanesidir.

Kadının kadınlık ve annelik görevi az bir görev midir?

Adeta bunu değersizleştirip kadına başka yerlerde değer aramak, kadını daha da değersizleştirmek olur.

“Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli.”

“Haşmetleri hüsn-ü hulk, lütf-u cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbab-ı ifsat, demir sebat kararı Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, haset ile hodgâmlık depretir damarları.”

“Nasıl meyyite bir karıya nefsanî nazarla bakmak nefsin dehşetle alçaklığını gösterir.”

-Mahir İz Hocaya sormuşlar:

– Keskin bir hafızaya nasıl sahip olunur?

– Evladım biz Osmanlı mektebine gittik.

Bize ilk gün “Yolda nasıl yürünür” bunun kaidesini öğrettiler.

Göz ayağın ucunda olacak yürürken.

Gözümüz hep ayağımızın ucundaydı. Hep önümüze bakardık.

Siz sürekli etrafınıza bakıyorsunuz.

Ona bak, şuna bak.Sizde hafıza olmaz.

Günahı göz işler de belasını gönül çeker.

Gözler bakar, gönül rahatsız olur ve hafıza zayıflar.”

-“Sefih erkekler hevesâtına uyarak kadınlaştığında; nâşize kadınlar da hayasızlıkla erkekleşir.”

“Mimsiz medeniyet, taife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer’-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayatı âilede. Temizlik ziynetleri.”

“Yatmış olan hevesat birden bire uyanır. Taife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.”

“Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir. Hem müthiştir tesiri.

-“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, kaygıları kursakları, şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak. Dinleri de altın ve gümüşleri olacaktır. Bunlar halkın şerlileridir ve Allah yanında onların nasibi yoktur.”[4]

‘…Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır; kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allâh’ın lutfundan nasibinizi isteyin…’[5]

“Erkeklerin kadınlar üzerinde meşru hakları gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler onlar üzerinde daha üstün bir dereceye sahiptirler.”[6]

Bir Kıssa: “Rahmetli Mahir İz hocaya gerek siyâsi konularda, gerekse gündelik hayatta aradığımız insanın özelliklerinden sual eylediğimizde şu cevâbı alırdık:

“Bir iş için aradığınız adamda sırasıyla şu üç vasıf bulunmalı” derdi Hoca:

  1. İşini iyi bilen ve yapan (liyâkat ve ehliyet sahibi),

  2. Doğru, dürüst, güzel ahlaklı

  3. İnançlı ve dindar.

Biz derdik ki: “Hocam inançlılığı ve dindarlığı birinci sırada bulunması gerekmez mi? Siz onu üçüncü sıraya bıraktınız.” Hoca’nın cevâbı çok ârifâneydi:

“Oğlum siz câmiye imam veya tekkeye şeyh arıyorsanız dediğiniz doğru. Ama işe adam arıyorsanız, doğrusu adamın önce işini bilmesidir. Din ekmek kapısı değildir. Kuran-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin tebliğinden bahsedildiğinde “Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak alemlerin Rabbidir.” [Şu’arâ:109] buyrulur. Bütün peygamberlerin hayatı anlatırken bu “ücret istememe” den bahsedilir. İşini bilmeyen bir doktor, beceriksiz bir avukat veya âciz bir siyasetçi inançlı ve dindar olsa, ama doğru ve dürüst olmasa ne faydası var? Öyleyse doğru sıralama budur.”

MEHMET ÖZÇELİK/19-10-2018

[1] https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/kadinin-camiye-gitmesi

https://sorularlaislamiyet.com/kadin-camiye-mescide-gidebilir-mi

https://sorularlaislamiyet.com/kadinin-devlet-baskani-hakim-ve-vali-olmasi-ile-ilgili-bir-kavmin-basina-kadin-hukumdar-gelirse-o

[2] http://www.tesbitler.com/category/islamda-kadin-ve-aile/

[3] https://www.yenisafak.com/gundem/izdivac-kurbanlari-2785268

[4] Ravi: Hz. Ali (r.a.) Ramuz El-Ehadis, Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevî.

[5] Nisa 4/32.

[6] Bakara, 2/228.




CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İNGİLİZ ELİ

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İNGİLİZ ELİ

Atatürkün bir İngiliz valisi mesabesinde görev yaptığı ve hatta ajanı olduğu sözü bir iddia olarak dolaşmaktadır.

Bir iddia da olsa muhtelif görüşler bu konuda serdedilmektedir.

İşte bir haber;

-“M. Kemal Atatürk’ün İngiliz İstihbaratı ile gizli ilişkisi deşifre oldu.

Bizim kemalistler Şerif Hüseyin’e “hain”; M. Kemal Atatürk’e ise “kahraman” diyorlar. Oysa yaptıkları aynı şey. (Kaldı ki, İngilizler Şerif Hüseyin’i kandırmışlardı. Ayrıntıya giremiyoruz.)

Bu jestlerine mukabil Şerif Hüseyin’den petrol aldılar.

Peki M. Kemal’den ne aldılar dersiniz?

Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı cevaplasın:

“Lozan’da bedeninizi geri vereceğiz, buna karşılık ruhunuzu bize teslim edeceksiniz denilmiştir.

Ruhun teslim edilmesi teklifinin gerektirdiği bütün öldürücü hamleler (ameliyeler) eksiksizce yerine getirildi: Halifeliğin ilgası, yazı ile dil devrimi ve nihayet köklü bir Islamsızlaştırma hareketi gibi.

İşte uğramış olduğumuz ruhi manevi soykırımın serencamı. Peki, bedenimizi kurtarabildik mi? Ruhu uçup gitmiş vücuda ceset diyoruz. O halde kurtarabildiğimiz, cesedimizmiş.”[1]

Karabekir-in Kızından bunun ile ilgili bir hatırlatma da bunu teyiden;

“Bugün Kazım Karabekir’in kızı Timsal Hanımefendiyi ziyaret ettim….

Tarih 18 Temmuz 1923..
Ankara İstasyon Binası’nda Anayasa’da birtakım değişiklikler için toplantı yapılıyor…

Toplantı BAŞKANI: MUSTAFA KEMAL..

Katılanlar:Tevfik Rüştü Aras, Mahmut Esat Bozkurt, Fethi Okyar, Sağlık Bakanı Fevzi Bey, Bayındırlık Bakanı Hasan Fehmi Bey, Maliye Bakanı Sabri Bey, Milletvekili Ziya Gökalp gibi bir sürü milletvekili katılıyor….

Bu toplantıda değiştirilmesini istedikleri konu ne biliyor musunuz?…

İSLAM dinini terkedip HIRİSTİYANlığa geçmeyi Anayasa’ya koymak…

Bu toplantının sonlarına doğru teşrif eden KAZIM KARABEKİR çok sert bir şekilde itiraz eder ve Mustafa Kemal ambiyansın istenmeyen bir noktaya kaydığını görünce toplantıyı sonlandırdı… Bu bilgi hem Uğur Mumcu’nun “Kazım Karbekir Anlatıyor” da hem Sabancı Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu’nun yazılarında hem de bugün görüştüğüm Kazım Karabekir’in kızı olan Timsal Hanımefendiden birinci ağızdan teyit ettirdim… “[2]

 -Acaba bizim ki bir Kurtuluş mu Kurutulmuş mu oldu?

********************    

Daha önceki bir yazımda da bir belge olarak dile getirdiğim gibi; Abd-Rusya gibi devletlerin liderleri istihbarat teşkilatlarından gelmişlerdir.

Bu gün Erdoğanı muvaffak kılan en önemli unsur, Mit-i kontrolü altında tutmasıdır.

Bu bilindiğindendir ki, Erdoğanı yıkmak ve devirmek isteyenler önce Mit-e saldırmışlardır.

Ahmet Davudoğlu-nun tarihe geçecek en büyük hatasının da, oyuna gelmiş ve düşünememiş veya bir planın içerisinde olarak olmuş olsa gerek; Mit başkanı Hakan Fidan-ı Milletvekili adayı göstermiş olmasıdır.

Yine son anda Erdoğanın devreye girmesiyle bu yanlıştan dönülmüştür.

Zaten daha sonra da bu yapılamayınca Mit-e ilk saldırı yapıldı.

15 Temmuz darbesini öne çekip başarısız kılan da bu durumdan Mit-in haberdar olup devreye girmiş olmasıdır.

Daha önce de söylediğim gibi, Türkiyedeki tüm darbelerin, pkk gibi kirli işlerin altında Mit vardır.

Bu da onların devletin bir çok kripto gizli bilgilerine sahip olmalarının bir avantajı olarak ortaya çıkar.

-M.Kemal de bunlardandır;

” MUSTAFA KEMAL GİZLİ SERVİS KITALARINDA

Teşkilatın organizasyonu altında , üyeleri arasında, bir süre görev alan önemli bir ad da Mustafa Kemal’dir. Teşkilat hakkında geniş bir araştırmayı bu konudaki en önemli kaynak olan Eşref Kuşçubaşı’nın anlatımları ve belge destekleriyle gerçekleştiren Phillip H. Stoddard, Teşkilat-ı Mahsusa adlı Princeton Üniversitesi’ne sunduğu doktara tezinde bu konuyu gündeme getirmektedir. Arba Yayınları tarafından kitap haline getirilen çalışmada Mustafa Kemal teşkilatın kadroları arasında sayılmaktadır. Eşref Sencer’de kadroları arasında onun adını saymaktadır.

Atatürk de Balkanlardaki mücadeleler ve 31 Mart vakasının ardından, topraklarını savunmak gereğini duyan pek çok gönüllü subay gibi ( kaldı ki Teşkilat-ı Mahsusadan öte İttihat ve Terakki’nin içindedir, hatta bir ara bu teşkilatın kurucusu olduğu savı da yakın çevresince iddia edilmiştir) teşkilatın organizesi altına girmiştir.

Mustafa Kemal Ekim 1905’de Şam’da gizli olarak Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurmuştur. Daha sonra bu küçük ve etkisiz cemiyetler birleşerek İttihat ve Terakki çatısında toplanmıştır. Mustafa Kemal İttihat ve Terakki’ye 29 Ekim 1907 de üye olmuştur. Bu üyeliğin ardından İttihat ve Terakki kendisini 1908’de Avusturya-Macaristan hükümetinin Bosna Hersek sınırına yaptığı yığınak ile ilgili bilgi toplamak için gizlice ve askeri istihbarat amaçlı olarak Kasım ayında Bosna’ya göndermiştir. Mustafa Kemal bu görevi yerine getirirken ilk kez çıktığı yurtdışı görevinde Taşlıca’da 35. Tugay Komutanı olan Binbaşı Fevzi Çakmak ( Daha sonra Mareşal Fevzi Çakmak ) ile de tanışır ve ondan çokça bilgi toplar. Dönüşte gayrı resmi gizli raporunu veren Mustafa Kemal’e göre yığınak, Sırplara karşı yapılmaktadır.” [3]

-Komünist hareketinin lideri LENİN : (hükümetleri devirmek ancak cebir ve şiddetle va kan dökmekle mümkün alabilir… Bu çareye baş vuranlar merhamet nedir bilmemelidir. Praleter devletin kanlı bir ihtilâl olmadan burjuva devletin yerine geçmesi imkânsızdır, diyor.

Atatürkte Bursa nutkunda ancak köklü devrimlerin kanla olacağını söylemiştir.

-Hilafetin kaldırılmasında M.Kemale muhalefet eden Şükrü Kaya kendi gazetesinde de bunun aleyhinde broşürler bastırır.

 Ancak M. Kemal destek bulur. İşte o destek;

-“Celal Nuri, U lusal Kurtuluş Savaşı döneminde dini bir lider sıfatıyla M . Kemal ‘i destekleyen Libya’lı Şeyh Sunusi’den beyanat alarak yayınladığı makalede, Şeyh Sunusi şöyle demekteydi : «Şeriatta en öneml i farz, namazdan sonra cihaddır. Hükmetmek güce sahip olanıdır. T.B.M.M. birçok düşmana karşı savunmada bulunarak İslam ülkesini istiladan kurtardığı için meşruiyeti hertürlü kötülüğün üstündedir. Bütün hak ve görev Meclisindir. Meclis bu görevi yapmaz ve doğru yoldan saparsa, o zaman tüm müslümanların bunu düşünmesi gerekir. Yoksa Şükrü Efendi’nin dediği gibi hareket edilirse, bu birlik olan Meclis’te bir fitne ve ayrılıklar doğar ve muhtemeldir ki bu gibilerin şeriata göre suçlu olmaları gerekir»[4]

-Tıpkı Gerçek niyeti anlamayıp M. Kemale dua eden Mekkedeki Kutbu azamla Bediüzzaman arasında geçen hatırada;

-“Bir gün beraber ikindi namazını kıldık. Namazdan sonra tesbihatta iken: ‘Kambur, ben mi haklıyım, yoksa sen mi haklısın?’ diye birisine hitap ediyordu.”

“Ben yine bir çok zamanlar olduğu gibi, hayretler içindeydim. Odasında benimle kendisinden başka kimse yoktu. Benim merakımı görünce, meseleyi şu şekilde izah etti:”

“Onuncu Söz, haşir ve âhiret hakkındadır. Ben o eseri bir vakitler Barla’da yazıyordum (1926 senesi). Baktım o günlerde  bir İslâm düşmanı, ıslahı gayr-i-kabil… Arefeye bir kaç gün vardı. Ben beddua ettim. Benim bedduama karşılık bütün Hicaz velileri ve Hicaz’daki Kutb-u A’zam ise, onun ıslahı için dua ediyorlardı. Benim bedduam ferdî kaldığı için iade edildi. Aradan uzun seneler geçti. Baktım, bu sene (1938-1939 senesi) bana nihayet hak verdiler. Ben halbuki bunun ıslahının gayr-i kabil olduğunu biliyordum. Onlar nihayet bu sene başladılar beddua etmeye. Benim konuştuğum Kutb-u A’zam’dır; Mekke-i Mükerreme’dedir. Bütün Hicaz’la birlikte beddua etmeye başladı. Bana hak verdi. Ben de ona hitap ettim.’ [5]

*****************    

Tbmm- de ittihat ve terakki komitesi hakimdi.

Ardahan Mebusu Hilmi Bey’in Sami Sabit Karaman Paşa’ya : «Biz T.B.M.M’de müttehid ve mütesanid 40 İttihatçıyız, istediğimiz anda M. Kemal’i alaşağı eder, Enver’i onun yerine geçirebiliriz» demiştir. [6]

Halk fırkası şimdiki adıyla Halk partisi dine olan muhalaefet yaftasını bir asırdır üzerinde taşımaktadır. Yüz sene önceki belgelerde de-“Terekkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın sorumlu sekreteri Fethi Bey’in «Bizim fırkayı K. Karabekir Paşa, Ali Fuat

Paşa ve Rauf Bey kurmuşlardır. M. Kemal Paşa’nın da rızası vardır. Terakkiperverler dindardır. Halk Fırkası dini batırıyor. Biz onu kurtaracağız ve muhafaza edeceğiz»[7]

-“Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk sol hareketi , sağlıklı ve bilinçli olmamakla birlikte, Jön Türk’lerle başlatabiliriz.

Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın, Engels’in « Komünist Beyannamesi»nin, 1887 yılında, Ermenice bir çevirisinin istanbul’da yapılması ilk adımlarındandı .”[8]

M.Kemal devrimlerini tehditle ve sertlik kullanarak gerçekleştirmiştir. Hatta Ali Şükrü Bey gibi muhalefet edenler M.Kemal tarafından onun muhafızı olan Topal Osmana öldürtülerek muhalefet susturulmuştur. [9]

Takrir-i sükun ve istiklal mahkemeleri bunun en bariz örneklerindendir.

Birinde basın, diğerinde insanlar susturulmuş.. öldürülüp idam edilmiştir.

Bunu sadece mecliste dile getirmemiş, Bursa nutkunda da bu işin kan dökülmeden olmayacağını da dile getirmiştir.-“ 3 Mart 1924 günü Meclis’te hilafetin kaldırılması tartışılırken, Konya Mebusu Ömer Vehbi Hoca: « Saltanatsız hilafet olmaz.,, deyince, diğer sarıklı hoca arkadaşlarını da kımıldatarak çelişkiye düşürürken, M . Kemal;

« … Evet Hoca Efendi , saltanatsız hilafet olmaz. Yalnız birkaç kafa koparılırsa saltanatsız hilafette oluverecektir.” diye yanıt vermişti .”[10]

 -“M. Kemal Fransa’nın en ciddi gazetelerinden biri olan « Le Temps »a 24 Temmub 1924’te, Anadolu halkı için verdiği demeçte ” Müslüman kardeşlerimiz komünist arkadaşlar. Korkunç bir haksızlık işlemektedir. Büyük devletler yeni bir müslüman kurbanını boğazlıyorlar, onu yok etmek azmindedirler. Fakat biz elde silahımız Anavatan topraklarını savunarak ve haklarımızı haykırarak ölmesini bilenlerdeniz. Köylülerimiz topraklarını , yurtlarını ve köylerini istilacıya karşı müdafaa ederken, şehit düşerken emin olabilirler ki yakın bir zamanda bütün islamiyet komünizm ile birlik olarak onların intikamını alacaktır” ( 128) demektedir.. [11]

-“Yeni kurulan S.S.C.B. ile dış politika alanında iyi ilişkiler içinde bulunmayı amaç edinen M . Kemal ‘in zaman zaman « Biz de halk sosyalizmi kuracağız• sözlerine rastlanır.”[12]

-“İslam dünyası halifeliğin kalkmaması için her türlü maddi ve manevi fedakarlığı gösterirken, bizde ise adeta düşmandan daha hevesli bir tavır sergilenmektedir.

-“10 Şubat 1921 tarihli Alemdar Gazetesi’nde, daha sonra .vüzellilikler” listesinde ismini göreceğimiz, Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin bir yazısı yayımlanmıştı, ” Makamı Hilafet ve Ankara Meclisi » başlıklı yazısında M. Sabri’nin yorumu şöyle :

« Anadolu’da kaldırılan isyan bayrağı , memlekete sahip olmak hakkını iddiaya kadar cesaretlendi .

Yüz yıllardan beri Türklere ve bütün Müslümanlara hilafet merkezi olan, Hilafet ve Saltanatı parçalamak isteyen ve aslı , nesli gibi mezhebi, meşrebi belli olmıyan bir sergerde, Ankara’da kurduğu ve idam sehbalariyle desteklediği ve o sehpalardan akıtılan İslam kanlarıyle yaldızladığı eşkiyalık yuvasından sesini yükselterek ve dumanlı günü seven bir kurt ihtirasiyle. Osmanlı devletinin felaket günlerinden faydalanma sevdasına düşerek atalarından kalmış, haklı olarak saltanat süren ve İslamların İmam ve Halifesi olan Sultan Osmanoğlunun makamına geçmek davasında bulunuyor. Ve utanmadan bir taraftan bu küstah davayı , o idam sehpaları ile iradesi elinden alınan milletin iradesine dayandırmakla beraber, bir taraftan da evvelce esareti dolayısiyle reyini kullanamadığını ilan edip durduğu büyük Padişahının reyini ve kabulünü imkan dahiline koymak istiyor.

Hem de, milleti tehdit ettikten sonra, Padişahı da tehdit ederek istiyor. Daha sonra da utanmazlıkta daha ileri giderek asıp kesmek vasıtasiyle altını üstüne getirdiği millet malından yani , Padişah kesesinden, milletten çaldıklarından Saltanata bir hisse ayırmağı vaadetmek sureti ile Padişaha ve Halifeye bu hırsızlık maldan hisse ayırıyor!

İttihat ve Terakki Komitesi ‘nden doğarak, Saltanat makamına geçmeğe kalkışan, bu makama layık olmayan ve memleketi on iki senelik tahribat ve hasarata mükafaten Osmanlı tahtına da talip çıkıyor.”[13]

-“Hilafet konusunda M . Kemal’in muhalifi olarak tanınan Velit Ebuzziya, Cumhuriyet’in ilanından sonra da muhalefetini oldukça acımasız, hatta korkusuzca sürdürmüştü. Devletin en önde gelen kişilerine de, haksız bulduğu konularda sürekli saldırılarda bulunmuş. bu yüzden zaman zaman gazeteleri olan «Tevhid-i Efkar ve Tasvir-i Efkar» kapatılmış kendisi de yargılanmak üzere İstiklal Mahkemeleri’ne verilmişti. Ama Velit Ebuzziya bunlardan yılmamış, Tasvir-i Efkar kapatıldığında isim benzerliğini koruyarak Tesvir-i Efkar, o da kapatılınca Tesfir-i Efkar isimli gazeteleri çıkarmıştı .

Hüseyin Cahit de Gazetesi «Tanin» kapatılınca «Renin», Renin kapatılınca «Sinin, isimli gazeteleri çıkarmıştır.

Gazete sahipleri, her zaman kapatılabileceklerini düşünerek, isim benzerliği olan gazetelerin imtiyazlarını önceden alırlar ve gazete kapanınca, izin almaya gerek kalmadan diğer gazeteyi çıkarırlardı. Ancak Velit Ebuzziya’nın; isim benzerliği olan gazetelerin imtiyazlarını önceden alarak, gazete kapatılınca diğerini çıkarması, İstanbµl Hükümetleri dönemindedir.”[14]

Cumhuriyetin kuruluşunda bir türlü vasat bulunamamış. Sürekli yalpalar yapılmış, ifrata gidilmiş.

-“Alemdar Gazetesi’nde Aydede imzasıyle, 2. Ocak.1922 de Refik Halit, « Meslek Bahsi» başlıklı yazısında şöyle diyor:

” Deveye sormuşlar :

– Yokuşu mu seversin, demişler, inişi mi ?

– Bu ikisinin ortası yok mu, yahut, düz başınıza mı yıkıldı? demiş . . .

Bu fıkra malumdur. Fakat akıllı deveye aynı suali :

– Yokuşu mu seversin, yoksa inişi mi ? diye sordukları zaman daha hoş bir cevap vermiş:

– Allah üçünün de belasını versin !

– Canım , demişler, biz sana iki sual sorduk, sen üçüne cevap veriyorsun, üçüncüsü de nedir ?

– Düzü unuttunuz mu demiş, günlerce çöl ortasında bitip tükenmeden düz gitmek de sanki hoş bir şey mi ?”

Onun gibi bana da:

– İttihatçılığımı seversin, yoksa İtilafçılığım ı ? deseler bu akıllı deve gibi :

– Allah üçünün de hakkından gelsin ! diyeceğim . . . Malumya, üçüncüsü Milliyetcilik. .

Ankara ovalarında bitip tükenmeyen küfürlerle yaşamak da sanki hoş bir şey mi ? İttihatçılık yokuş, İtilafcılık iniş ise Milliyetcilik de çöl, düzlük, ovadır. İşte bu hikmete mebnidir ki (Aydede) akıllı veya akıllanmış deve gibi bu üç yola da hevessiz, bu üç gidişten ve yürüyüşten de bezgin , zikzaklı bir yol , bir edebi ve mizahi , yani nezih ve eğlenceli bir yol takip edecek. Ne onun, ne bunu, ne ötekini benimseyecek. Her yolun kabahatini yüzüne vuracak. hülasa bir şahsın , hiç bir devesiyle, hiçbir kervanın yükünü sırtında taşımayacak. Gönlünü ferah ve neşel i tutacak. [15]

MEHMET ÖZÇELİK

06-10-2018

[1] http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/10/m-kemal-ataturkun-ingiliz-istihbarati-ile-gizli-iliskisi-desifre-oldu/

Bunu teyiden bak. Kazım Karabekir M. Kemali anlatıyor.

http://belgelerlegercektarih.com/2012/07/28/kazim-karabekir-m-kemal-ataturk-ile-ilgili-gercekleri-anlatiyor/

Ayrıca bak. Zsa Zsa Gabor’ın anılarını kaleme alan Wendy Leigh’in “One Lifetime Is Not Enough” adlı kitabından. Delacorte Yayınevi, New York, 1991. https://tarihturklerdebaslar.wordpress.com/2014/03/26/ataturkun-kadinlari/

[2] https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=10156600446398374&id=656108373

https://m.facebook.com/100027386058776/posts/158598051729729/ https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2077818075830331&id=100008064751041

[3] MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MİT DÜNDEN BUGÜNE GİZLİ DÜNYANIN BİLİNMEYENLERİ

TUNCAY ÖZKAN.Sh.18-19.

[4] BELGELERLE ATATÜRK DÖNEMİNDE MUHALEFET-(1919 – 1926) Nurşen Mazıcı. Sh.71.

[5] bk. Emin ÇAYIRLI (Çaycı Emin Bey)’in Hatıraları, Son Şahitler, II/99.

http://www.sorularlarisale.com/makale/20626/mekke-i_mukerremede_dahi_-farz-i_muhal_olarak-_risale-i_nur_aleyhinde_bir_itiraz_kutb-u_azamdan_gelse_her_zamanda_bulunan_iki_imam__iki_imam_ve_mekkede_kutb-u_azam_gunumuzde_de_varlar_mi_ustadin_kambur_dedigi_zat_mekkedeki_kutb-u_azam_mi.html

[6] BELGELERLE ATATÜRK DÖNEMİNDE MUHALEFET-(1919 – 1926) Nurşen Mazıcı. Sh. Age.77.

[7] Age.82.

[8] Age.83.

[9] Bak.Age.132-134.

[10] Age.88.

[11] T.B.M.M. Başkanı M . Kemal. Age.91.

[12] Age.96.

[13] Age.92.

[14] Age.101.

[15] Age.113.




DUYGUSUZLAŞIYORMUYUZ

DUYGUSUZLAŞIYORMUYUZ

Evet, gerçekten duygusuzlaşıyor muyuz?

Yapılan zulümleri göre göre, sessiz kala kala adeta normal bir hal olarak görmekteyiz.

Allah korusun daha da öte tabirle, medyanın da bunu sürekli gündeme getirmesiyle, görmeyince bir eksiklik olarak görüyor, şaşırmaya başlanıyor.

Maalesef, vahşete şaşmak gerekirken, vahşetin neredeyse görülmemesine hayret edilmektedir.

Sindire sindire duygusuzlaştık, duygusuzlaştırıldık.

-İslam dünyası olarak, ferdi ve toplumsal olaraktan tamamen duygusallaştık.

İnsanların öldürülmesi, kanların dökülmesi, memleketlerin bombalanması normal bir sinema sahnesine döndü. Normal bir reklam filmine döndü. Normal bir hal aldı. İnsanlar artık kabullenmeye başladılar adeta normal bekler oldular.

-Asrımız bütün asırların vahşetini birden kustu.

İçindeki bütün kirleri tamamıyla kusuyor.

Zulüm her tarafı tamamen kapladı.

Binlerce yılda yapılmayan bir yılda yapılıyor, bir günde bitiriliyor.

Yaşlı, hasta, ihtiyar demeden toplumsal imhalara gidiliyor.

Oysa bir insan ölüyor, insanlar ölüyor, insanlık ölüyor.

İnsanlar çok rahat ateşe atılabiliyor. Geçmiş asırlarda yapılanlar, hem de kazılan hendeklere gömülenler, diri diri yakılıp yok edilenler, diri diri kızlarını gömenler… Bugün hepsi birden bu asrımızda yaşanmaktadır.

Nuh kavminin, Lut Kavmi’nin, Ad ve Semud kavminin yaptıkları adeta gölgede kalıyor.

Şöyle ki; Eğer Kur’an-ı Kerim bu gün inmiş olsaydı, Firavun, Nemrud, Ad ve Semud kavmi kim olurdu?

Bütün o zulümlerin hepsi birden bu asrımızda bazen bir defa da yaşanır hale geldi.

Rahatlıkla gündelik hayatları devam ettirebilmekteyiz.

Çok rahat çocuklarımızla oturup, bir de iç dünyasına çekilip normal hayatımızı sürdürebilmekteyiz.

********************    

Yaşantı bakımından sürekli batıya Özenen bir millet olduk.

Yaşayış tarzımızı İslama göre değil, batı insanının yaşantısına endeksler olduk.

Onların hareketleri benimsenmiş, o yüzden kişiliğini terkedercesine sefaheti elde edilmeye çalışılmıştır.

-Bir yandan batıya böyle bakılırken diğer yandan da İslami hareket öncüleri diye bilinen özellikle Avrupa’da kalmış veya Avrupa görmüş bir İslam alemi veya Arap ülkelerindeki İslam öncüleri esas alınaraktan, tartmadan, düşünmeden sürekli onlar ölçü kabul edilmiş, onların eserleri tercüme edilmiş, bir derece kendi zafiyetleri onları öncü kabul ederekten bir kişilik kazanma yoluna gidilmiştir.

Elbette insan istifade edecektir ancak batıya veya doğuya bu şekilde yönelmiş olmamızdaki durum; kendi zafiyetimizi ve kişiliğimizi tamamen oluşturamamanın vermiş olduğu bir eksiklik, sürekli ithal ederek ihraç edebilecek bir seviye, bir gayret, bir birikim içerisine girememe, gayrettende mahrum kalma ve fikir yürütmeden hazıra konma çabaları veya kendi içerisindeki değerleri bilemeden, dışarıdan değer ithal etme gayret ve çabasının eksikliğinden ileri gelmektedir.

Bu İslam öncüleri mesela bunlardan Muhammed İkbalden, Seyyid kutuptan, Mevdudi’den, Ali şeriati’den, vs-den… Bütün bunlar bir yandan ölçü alınmaya, toplumun bunların tarzındaki bir kişiliği kazanması yönündeki gösterilen çabalar üstünlükten değil, kişinin noksanlığından ileri gelmiş olmaktadır.

Evet onların belki bazı güzel görüşleri alınabilir ancak tıpatıp bir şekilde tercüme ederek, her görüşlerinin benimsenmesi, seçici olunmaması, tam bir reçete, bir tedavi yöntemi, bir başarı, bir ilerleme durumu söz konusu değildir.

Ancak her şey bizzat kabul edilmemeli.

Arap dünyasını ölçü alıp oradaki İslam hareketi öncülerinin eserlerini tercüme ederken şunu da düşünmek gerekir;

Eğer onlar hakikaten isabetli, %100 çözümü gerektiren kararlar almış olsalardı ve isabetli olmuş olsalardı, kendi bulundukları ortamları zirveye çıkartmış olurlardı.

Yani bizden geride değil, bizden çok çok ileride olmuş olurlardı.

O halde kendi bulundukları beldelerde bir asır boyunca ne kadar o toplumu ileri götürmüşler ki, bizi de ne kadar ileri götürebilecekler?!

Bazı konularda, bazı değerler alınmalı fakat bütün bütün her şeyi kabul edilip de topluma yansıtılarak, toplumun bütünüyle benimsenmesi yolunda ısrar edilmemelidir.

Nitekim 14 asır diyebileceğimiz zaman süresi içerisinde sürekli Arapça’dan Türkçe’ye tercümeler yapılmıştır. Yani bir derece Arap dünyasındaki yapılan çalışmalar kendi dilimize çevrilerekten bu şekilde bir birikim oluşturulma durumuna gidilmiştir.

İlk defa bu zinciri Bediüzzaman Hazretleri kıraraktan Türkçe’den birçok dillere olduğu gibi, Arap dillerine de tercümeler yapılmış ve bir derece kendi içerimizde ki gerçek değerlerin hakikaten diğer Arap ülkelerindeki değerlerden ne kadar farklı olduğu bizzat tescillenmiş, ispat etmiş, eserleriyle de bunu ortaya koymuştur.

Bir yandan batıya gönderilip adam olsun, fikir adamı olsun, ilim, bilim öğretsin diye gönderdiğimiz kimseler geldiler ve hakikaten bir asırdır yaptıklarıyla toplumu tamamen dejenere etmiş, bozmuş, çığırından çıkartmış, adeta maneviyatsız, inançtan uzak bir toplum olmalarına sebep olmuştur.

Diğer taraftan da ortadoğudan yapılan eserlerle tercüme edilerek de monotomluk, ifrat ve darbelere -yüzeysel meseleler içerisinde kalınarak- adeta toplumda darbeye yönelik hizmetin kapısını açmışlardır.

Avrupa’dan gelenler, Atatürkçü kesim, laik kesimin darbe yapmasının temelini oluştururken; Arap ülkelerinden gelen fikir öncüleri veya onların eserlerinin tercüme edilmesi ile toplumda yine ihvan-ı Müsliminin darbe ile başa gelmeye çalışması gibi, böyle bir darbenin elemanları yetiştirilmiştir.

Böylece gerek Ortadoğu’da gerekse de batıda fikir adamı olaraktan onların eserlerini dilimize tercüme edip bizlere lanse etmeye, anlatmaya çalışanlar, her ikisi de darbe adamı ortaya koymuşlardır.

Fikir adamı olmaktan uzak, darbe adamı yetiştirmişler. Darbelerle bir memleketin bir asır boyunca heder edilmesine maalesef sebep olmuşlardır.

Bu yanlışın neticesidir ki; bu millet hem sağdan ve hem soldan darbe yemiştir.

Bir yandan inancın yasaklanmasıyla, diğer yandan da gerçek din bu değildir denilerek toplum kalak ve sıkıntı içerisine konulmuştur.

Böylece toplumun inancının bozulmasına, sonlandırılmasına, başka inanç mecralarına sevk edilmesine sebep olmuştur, bu yanlış fikri akımların sonucu olarak…

Bu arada eski ve eskimiş. yorumu yetersiz, mesnedsiz ve ulaşılamıyan kaynaklarda aktarılmış oluyor.

Bu konuda süzme ýapılmalı, olur olmaz her eser ve sahibine tam teslim olunmamalıdır,

İslam’ın içinden çıkan farklı görüş ve akımlar ise; islâmın fikir özgürlüğüne verdiği önemi de göstermiş olmaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

06-10-2018

 




TESNİYE

TESNİYE

SEFERDE ATEŞ, SEFERE ATEŞ

Aşkın adı battı, herkes ondan tattı,

İnsanlık batınca, aşkta battı.

İnsanın hevesi aşkın nefesi

Seslerin en güzeli Leyla’nın sesi.

 

Leyla’yı aradı buldu .

Yüzünü Mevla’ya durdu.

Tahtını Leyla’ya kurdu,

Bahtını Mevlada buldu..

 

Leyla da ölenler ölüdür

Leyla diye ölenler delidir

Leylanın gözüyle görenler

Mevlayı bulmadıkça ya nedir?

 

Leyla da firak var,

Hakta vuslat.

Haktan ayrılıkta,

Elbet ateş var.

 

Ateşe sefer var,

Seferde ateş?

Kırklara karışmış,

Kırkıda ateş?

 

Kırkından sonra azar,

Azar azar..

Bizim yazar..

Mezarını kazar…

 

Odun yanar,

Olur kül.

İnsan yanar,

Olur kul…

Mehmet Özçelik.  29.10.2018

 

 

NE DER?

Puştlar ne der diye, kuşları yaralama

Putlar kızar diye, kurtları sarmalama

Ehli Dünya şutlar diye, hakkı sorgulama

Giyeceğin kefeni düşün, cehennemi boylama..

 

Ne sevabınla avun, ne küfrü savun,

Her hâlükârda günahtan korun,

Ne ağa, ne bey, ne paşa olun,

Evvel ahir Allah’a kul olun..

 

Nur olun, Nur alın, Nur satın,

Nurdan nura akın,

Nuren-Nur olan Allah’a

Nur- u iman ile bakın..

 

Güzel gör güzel düşün,

Akıbetini şimdi düşün,

Gece gündüz düş-ünde düş-ün,

Devamlı düşünde düşün..

 

Dünya pazarına geldik

Gül mü diken mi derdik?

Allah bizi sorgularsa,

Biz Ona ne derdik?

 

Belâ dedik ruhumuzla Ona

Selam verdik namazımızda Ona

Geldik hayatımızda sona

Dönüşümüz elbet yine O’na..

 




BEDEVİLER

BEDEVİLER

Suud vatandaşı olan Cemal Kaşıkçı-nın üst düzey 15 kişi tarafından İstanbul Konsolosluğunda öldürülmesi nazarları kral Salmana ve Abd-ye çevirdi.

Bunun tamamen oyuna gelen Suudun ABD- nin oyununa geldiğini gösteriyordu.

Zira aynı zamanda Abd vatandaşı olan Kaşıkçı- nın önce Abd konsolosluğa gidipte kendisinin Türk konsolosluğuna gönderilmesi bir hinliği gösteriyordu.[1]

-Beni korkutan ve ilgilendiren Selman değildi.

Korkum veya tedirginliğim acaba Mekke işgal mi edilecek?[2]

Selman bahanesiyle, Cemal Kaşıkçı su-i kastı bahane edilip, Mekke ve Kabe saldırıya mı uğrayacak..

Aslında onda da problem yok çünki Sahibi orayada Ebabillerini gönderir.

-Şu âlemin ihtilali nedir?

-Sa’yin sermaye ile mücadelesidir.

-Acaba ikisini barıştırmak çaresi yok mudur?

Evet vücûb-u zekat, hurmet-i riba, karz-ı hasen şerait-i sulhiyedir. Şu riba taşını altından çeksen, şu zâlim medeniyet kasrı çökecektir.” Bediüzzaman

********************   

Bu vahşetin uygulanmasında Kaşıkçı-nın cesedinin testereyle parçalandığı ifade edildi.

Bu da beni Bedevilik konusunu ele almaya sevketti.

Bedevi kelimesinin Türk Dil Kurumuna göre tanımı şöyle;

-Çölde, çadırda yaşayan göçebe. “İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı.” – F. R. Atay

Bedevi dar dünyalı insan. Dünyası çöl, gök, dev eve herşeyini ondan elde ettiği bir hayat, çadırdan ibarettir.

Kur’an-ı Kerim- de Bedevilerle ilgili olarak;

“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.”[3]

“Bedevîlerden mazeret ileri sürenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Resûlüne yalan söyleyenler ise (mazeret bile belirtmeden) oturup kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem dolu bir azap isabet edecektir.”[4]

Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bedevîlerden öyleleri vardır ki, (Allah yolunda) harcayacakları şeyi bir zarar sayar ve (bundan kurtulmak için) size belâlar gelmesini beklerler. Kötü belâlar kendi başlarına olsun. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Bedevîlerden kimileri de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır. Harcayacaklarını, Allah katında yakınlığa ve Peygamberin dualarını almağa vesile sayarlar. Bilesiniz ki bu, (Allah katında) onlar için yakınlıktır. Allah, onları rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[5]

“Çevrenizdeki bedevîlerden birtakım münafıklar vardır. Medine halkından da münafıklıkta direnenler var ki sen onları bilmezsin. Biz onları biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir.”[6]

“Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak, kendi canlarını onun canından üstün tutmak yaraşmaz. Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi bir amel(in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların mükâfatını elbette zayi etmez.

Allah yolunda küçük, büyük bir harcama yapmazlar ve bir vadiyi katetmezler ki (bunlar), Allah’ın, yaptıklarının daha güzeliyle kendilerini mükâfatlandırması için hesaplarına yazılmış olmasın.”[7]

“Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanları sana, “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu; Allah’tan bizim için af dile” diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: “Allah, sizin bir zarara uğramanızı dilerse, yahut bir yarar elde etmenizi dilerse, O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter? Hayır, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[8]

“Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanlarına de ki: “Siz, güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, Allah sizi elem dolu bir azaba uğratır.”[9]

“Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[10]

“Düşman birliklerinin gitmediğini sanıyorlar. Düşman birlikleri (bir daha) gelecek olsa, isterler ki, (çölde) bedevilerin arasında bulunsunlar da size dair haberleri (gidip gelenlerden) sorsunlar. İçinizde bulunsalardı da pek az savaşırlardı.”[11]

-Merhum Mevdudi’nin Tefhim-ul Kur’anda Tevbe süresinin 97. ayetinin dipnotunda verdiği bilgileri nakledelim:

“Bu bedeviler dış görünüş itibariyle islamı kabul etmişlerse de tam mutmain şekilde mü’min olmamışlardı. Medine’de yükselen islam gücünü görünce o denli korkmuşlardı ki, islamı görmezlikten gelememişlerdi. Bu nedenle ilk önceleri islam ile küfür arasındaki savaşta çıkarcı bir tavır almışlardı. Fakat islam devletinin gücü Hicaz ve Necd’in büyük bir bölümüne yayıldığında ve düşman kabilelerin güçleri zayıflamaya başladığında İslam’a girmenin uygun olacağını düşündüler.

Fakat içlerinde doğru yol olduğuna kani olup da İslam’ı samimiyetle kabul edenler azınlıktaydı. İşte bu nedenle onlar gerçek inancın gerektirdiği samimi çabalar göstermiyor ve sadece islamın zorunlu kıldığı görevleri yerine getiriyorlardı. Bedevilerin çoğu kendilerine en uygun politika olduğu için islamı kabul etmişlerdi. Onlar islamı kabul etmenin gerektirdiği zorunlu görevleri yapmaksızın sadece müslüman olmanın avantajlarına sahip olmak istiyorlardı.

Tarihte ilk kez bir güce boyun eğdikleri için pişmanlık duyuyorlardı. Bunun da ötesinde islamın istediği, Allah yolunda mallarını ve canlarını feda etmek onların doğalarına aykırı bir tutumdu. Çünkü onlar sadece yağmalamak ve ganimet elde etmek için savaşmaya alışkındılar.

İşte bu nedenle kendilerine uygulanan sınırlama ve zorunluluklardan kurtulmak için her zaman yeni bir bahane icat ediyorlardı. Çünkü “Hak” veya “İnsanların refahı” gibi şeyler onları hiç ilgilendirmiyordu. Onları ilgilendiren tek şey, develeri ve keçileri yani çadırlarının çevresindeki küçük ve dar dünyaları idi.”

Bedevilik konusunda doktora tezleri hazırlanarak geniş malumat verilmiştir.

Maalesef bir Lawrence onları yani bedevileri kandırmak için yetiyordu.

Bediüzzaman Hazretleri de Risalerinde Bedevi ve Araplar hakkında değişik ifadelerle detaylı malumat vermektedir.[12]

İslâmiyetin madde-i esasiyesi olan Araplar…[13]

– Araplar ye’si bırakıp, İslâmiyetin kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesânüd ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân edeceklerdir.”[14]

-“ O asır, hakikaten, o zât (a.s.m.) ile bir saadet-i beşeriye asrı olmuş. Çünkü, en bedevî ve en ümmî bir kavmi, getirdiği nur vasıtasıyla, kısa bir zamanda dünyaya üstad ve hakim eylemiş.”[15]

-“ Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başında “kulüpler” suretinde büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arapların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-i umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeye çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki, menfî hareketle başkasının zararıyla beslenmek ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde, evvelâ başta Türk milleti dünyanın her tarafında Müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezc olmuş, kabil-i tefrik değil.”[16]

MEHMET ÖZÇELİK

26-10-2016

[1] http://m.haber7.com/dunya/haber/2740757-infaz-listesini-kushner-verdi

[2] http://www.tesbitler.com/2016/09/10/seytan-kabeyi-isgal-edecek/

[3] Nahl.61.

[4] Tevbe.90.

[5] Tevbe-97-99.

[6] Tevbe.101.

[7] Tevbe.120-121.

[8] Fetih-11.

[9] Fetih-16.

[10] Hucurat.14.

[11] Ahzab.20.

[12] http://www.risaleinurenstitusu.org/kulliyat/arama/bedevi

http://www.risaleinurenstitusu.org/kulliyat/arama/araplar

[13] Emirdağ Lâhikası – Bağdat’ta Çıkan Eddifa Gazetesinin Muharriri İsa Abdülkadir’in Arabi… – Sayfa 392

[14] Hutbe-i Şamiye – Arabi Hutbe-i Şamiye Eserinin Tercümesi – Sayfa 51

[15] Asa-yı Musa — Birinci Hüccet-i İmaniye (Ayetü’l-Kübra)-106,110

[16] Emirdağ Lâhikası Reis-i Cumhura Ve Başvekile-437.

 




İMAM HATİPLER ÜZERİNE KAYSERİ AİHL ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLERİYLE RÖPORTAJLAR:

İMAM HATİPLER ÜZERİNE KAYSERİ AİHL ÖĞRETMENLERİYLE RÖPORTAJLAR:

Burak Çam-ın Sunumunda ve Emre Yaşar-ın Kameramanlığındaki Röportajlarımız:

1-Tevfik Kök. Okul Müdürü

2-İbrahim Şimşek

 3-Yavuz Yücel

 4-Mehmet Aydoğdu

 5-Nebi Boya

 6-Sami Doğan

 7-Mehmet Özçelik

 8-Yalçın Aydın

 9-Süleyman Coşar

 10-Tuncay Sezgin-Matematik Der-12.Fen.A 

11-Aytekin Karakaya-Matematik Dersi-9.G

12-12-D Sınıfı Mescidde

13-Öğretmenler Odası Samimi Bir Ortam

14-İMAM HATİPLER ÜZERİNE TÜM ÖĞRETMENLER BİR ARADA

15-Rıza Bozdağ

17-Turhan Akdemir

18-Zehra Şahin

16-Mustafa Balaban

 

 

 İMAM HATİPLER ÜZERİNE KAYSERİ AİHL ÖĞRENCİLERİYLE RÖPORTAJLAR:

Orhan Gazi Serbest

 Mustafa Seviçin

 Selim Aslan

 Bekir Büyükbozkoyun

Okul ve Bahçe-1234

 

-Online Eğitim Sistemi. Emsal Video-1- 2- 3- 4- 5- 6-




SENDE…

SENDE…

İnsan bu, kendinde değil,

Kimbilir nerde.

Belki her yerde,

Bazen Ser-de bazen yerde.

 

Kendini kendinde aramazken,

Gezer çöllerde…

İçindeki deryayı görmezken,

Kıvranır dertlerde.

 

Eksi kutuptur, eksik,

Artı kutup da eksik,

Kurtulmazken eksilerinden,

Arar da arar kendini,

Kırkların içinden…

 

Sen ara kendini sende.

Sen değilsin Leyla da Aslıda.

Yıldızlarda ne gezersin,

Yıldızlar sende.

Mehmet Özçelik. 24.10.2018




CİNAYET

CİNAYET

Dünyada Harf devriminden daha büyük bir cinayet, asırlar boyu daha büyük bir ihanet olamaz.

Bu kişinin hafızasını yitirmesi, silmesi ve silinmesi demektir.

Geçmişini hatırlamayan bir insan düşünün!

Geçmişinden kopuk insanlar düşünün!

Bir gecede 17 milyon okur insanlar, okumaz ve okuyamaz oldular.

Osmanlıdaki okuma ve eğitim oranı neredeyse yüzde yüz idi.

Bir çok kişi esnaf olduğu halde, yazmış olduğu divan edebiyatı şiirlerini bugün dalında Prof. olan bir çok kişi bu konuda yetersiz kalmaktadır.

-Prof.mu cahil yoksa anam mı?

Dil devrimi ile elinden okuma imkanı alınanlar, bir de o yetmiyormuş gibi, dinine dahledilmekte, başörtüsüne müdahale edilmekte, sefahetin önü açılmaktadır.

Bu okuyamama imkansızlığı içerisinde anam, eskimez yazı ile çok rahatlıkla bir üniversitelinin veya bir Prof-un veya her Prof-un okuyamadığı o osmanlıcayı anam çok rahatlıkla okumaktadır.

Yani; Tarih, edebiyat, hatta ilahiyatçı anamın okuduğu Ahmediye, Muhammediyeyi veya herhangi bir osmanlıca eseri, Osmanlıcasından anam gibi rahat okuyabilirler mi?

Anam okuyor.

O ilk okul mezunu bile değil. Bütün çocuklarını da okuttu.

**************   

Dedemin dönemi tam bir eğitim kıtlığı yaşadı. Babamın dönemi ondan geri değildi.

Benim dönemimin neredeyse yarısı kıtlıkla geçti.

Doğru dürüst bir kitap alamamaktaydık.

Nitekim 1980 yılında iken 2 yıllık İmam Hatiplik yapmaktaydım.

Adıyamanda Müslim adında, aynı zamanda naylon satan yaşlı birisi, eski Arapça eserleri Beyruttan getirmiş ancak kimseye de sattığı kitapları göstermiyordu.

Sadece kitabın adını söyleyin, getireyim, diyordu.

Allah insaf versin, ne fiyat isterse vermek mecburiyetinde kalınıyordu.

1980 yılında Elmalı Hamdi Yazır-ın Hak Dini Kur’an Dili tefsirini almak için yanına gittim.

Fiyatını sordum, bin lira dedi.

Eve gidip bir saat kadar bekledikten sonra dükkana vardım, almak istediğimi söyledim.

Birden bire bin beş yüz lira dedi.

Bin lira dediğini söyleyip, bir saat kadar konuştumsa da vermedi.

Eve geldim, dedem bizde kalıyordu. Emekliydi.

Kendisinden beş yüz lira borç istedim.

Parasının olmadığını söyleyip, vermedi.

Bacım daha sonra bana; Abi sen eve gelirken dedem elinde para sayıyordu. Senin geldiğini görünce parayı minderin altına sakladı, dedi.

Bunu hiç unutmuyor ve de unutamıyorum.

Bir ay sonra aldım, 15 sene sonrada o tefsiri bir kütüphaneye hediye ettim.

O kitapçı vefat edip, mirasçıları onun kitaplarını üniversiteye ücret karşılığında verdiler.

-1980 sonrası üniversite hayatımda beş kuruşumuz olsa, hemen kitap alırdık.

Biz kitapların olmadığı bir dönemde, kitapsız bırakılan bir dönemde yetiştik.

Bu acıkmışlıktan olsa gerek ki; bugün internet ortamında on binlerce kitabı arşivlemekteyim.

Bizden önceki, biz ve hatta bizden sonraki nesiller, kayıp nesillerdir.

Bizler büyük bir cinayete ve ihanete kurban gittik.

-Bu gün Milli Eğitim de bu konuda yetersiz kalmaktadır.

Akıl ve kalbin tatmin olmayıp yetersiz kaldığı bir eğitim sistemi içerisindeyiz.

-Milli Eğitimde Eğitim Sisteminin düzelmesi için gayret gösterip başaramayan bir çok insan olmakla beraber ancak başarılı olmaması için çalışıp da başarılı olan az bir kısım insanın olduğu da vardır.
Milli Eğitim akılla kalbi yani Fen ile Din ve ahlakı beraber götürmemekte ve de götürememektedir.

Tıpkı İran kültüründeki takiyye gibi. İnancını gizleme. Daha ötesi münafıkane faaliyet.

Milli Eğitim insan kalb, ruh ve aklının çevresinde değil, bizzat içinde gezmelidir.

MEHMET ÖZÇELİK

18-10-2018

 




CAMİDEKİ SÜPRÜNTÜLER

CAMİDEKİ SÜPRÜNTÜLER

Ne kadarda kirli ve süprüntü, kokmuş ve de kokuşmuş malzeme varmış caminin içinde.. içimizde…!

Şerri defetmekten, hayrı celbetmeye vakit bulunmuyor.

Hayırdan çok, şer insanları meşgul etmektedir.

Türkiye-deki ilahiyat sahalarındaki problemlerin kaynağı maalesef ilahiyatlardan ve de Pakistanlı Fazlurrahman gibilerden çıkıyor.

Biri dünyayı, diğeri Türkiye-yi kokutuyor.

Mesele değil, Allah şeytana bile müsaade etmiş.

Ancak sıkıntı müsbet görünüp de menfi insanlara adeta şakşakçı olanların bulunmasıdır.

Şimdiye kadar Kur’an-ı Kerimin etrafının boşaltılmasındaki sinsice en önemli hedef; Kur’an-ı Kerime direk saldırmak, O’nun hakkında şüpheler uyandırarak Müslümanları temelden koparmaktır.

Önce sahabiler özellikle Ebu Hureyre-ye, sonra hadislerin sahih olmadığına, sonra Peygamberimizinde diğer insanlar gibi normal bir özellikle olduğuna gidilerek, etrafı boşaltılan Kur’an-a böylece direk saldırıya geçilmiş oldu.

-Tarihselcilik zırva götürmez bir iddiadır. Bir hakikat arayışı değildir.

Gladistonun yüz sene önce, Müslümanların elinden alınması gerektiği veya Müslümanların Kur’andan soğutulması gerektiğini iddia ettiği bir sinsi çalışmanın farklı versiyonudur.

İşte Camiyi kirletenlerden biri de İlhami Güler.

Sirkeleyelim;

-Özellikle islamın barış dini olmadığını söylemekle kalmıyor, birde ötekileştirdiğini, bölücü bür din olduğunu iddia ediyor.…

-Kurandan okuduğu bir kaç ayetin –Hz. Musa ve Hızır beraberliğinde çocuğun öldürülmesi-, bunların bu gün değiştirilmesi gerektiğini iddia ediyor.

Oysa Kehf suresinde anlatılan – Kehf.60-82- olayın sonunda -82. Ayet- “Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”

Ayette belirtilen öldürme olayının kendisine aid bir keyfi olay olmadığını açıkça belirtiyor.

Eğer Allahın emrini yapmış olmasından dolayı sorumlu ise ondan önce sorgulayacağı melek Azraildir.

Erkekse ona bir şey desin!!!

Birde tefsirlerde zikredilen o çocuğun çocuk olmadığıdır.

Birde bu durum Ledünni bir ilimdir.

Zahire bakıp hükmetmek her şeyi maddede aramak demektir.

Herşeyi maddede arayanların gözleride maneviyatta kördür, görmez.

Ne garip değil mi; İlahiyatçı olan bir adam, materyalistler gibi işin manevi yönünü değilde, maddi yönünü araştırıyor.

Bu da kafa gözü olsa da, kalp gözünün körlüğüdür.

Hem burada Hz. Musa tatmin ve ikna olmuşsa, bire adam, sana ne oluyor.

Nitekim bir yorumda da;” Hz. Mûsâ’nın yoruma itiraz etmemesinden anlaşıldığına göre, onun mâsum zannettiği kimse çocuk değil, işlediği suçlardan dolayı öldürülmesi gereken ergin bir gençtir.”[1]

-Âyet-i Kerîmelerde şöyle buyurulur: “Hoşumuza gitmediği halde, savaşmak size farz kılındı. Belki de hoşumuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz.”[2]

Rasûlullah (s.a.s.), Hızır (a.s.)’ın ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı şöyle nakleder: “Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa’ya göstererek şöyle dedi: Allâh’ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, şu serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir.”[3]

-O günkü koşullarla bu günkü koşulların olmadığını, ondan dolayı değişmesi gerektiğini söyler.

Oysa Kur’anın hükmünün evrensel olduğunu görmezken, yorumda boğulmaktadır.

Dayandırdığı nokta ise, havsalasının almaması.

O zaman önce yapması gereken havsalasını control ettirmesi ve anlayışını arttırmasıdır.

-Kur’an-ı bile tanımlarken, O’nu beşer seviyesine indirmekte, Allaha aidiyetini inkar etmekte, izahtan aciz kalmaktadır.

Kur’anda bahsedilen, diğer varlıklara aid olarak söylenen ifadelerin Allaha aid olmayıp, o beşere aidiyetini iddia etmektedir.

O zaman Kur’an-ın Kelâmullah olması söz konusu olmamış olmaktadır.

-“ Kur’an-ı Kerimdeki kıssalar için masal, temsil gibi yakıştırmalar yapıp aslında öyle bir şeylerin olmadığını zırvalayan Mustafa Öztürk ve İlhami Güler’in fikir babaları Yahudi asıllı oryantalist Josef Horovitz.” Neden mi?

-Yahudi asıllı Oryantalist Josef Horovitz;”Kuran kıssaları bir suture, mitoloji, masaldır.”der.[4]

-Eskilerde öyle demişlerdi. “Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der.[5]

-Maalesef yanlış ve yalan üzerine bina edilen savunmalar, tutarsız ve hükümsüzdür.

Zira yanlış emsal olmaz.

Fetönün yanlışlarını, kendilerine göre olan doğrularına bina etmek, Fetönün yanlışlarına da ortak olmaktır.

Yanlış üzerine doğru bina edilemez.

-Birşeyi teklif ve tashih için illa diğer bir şeyi inkâr etmek mi gerekiyor.

Yani Ali Şeriati-nin yaptığı gibi; Kur’an’ın manasının öğrenilmesi için,  manasız tecvid öğrenmeyi reddetmek mi gerekiyor?

-Birde bu görüşlere hazmetmek gerektiği söyleniyor.

Bilmem ne yemenin hazmı ve hazımlılığımı olurmuş?

Kur’an-I Kerim-e şaibe uyandıran bu gibi heriflere hazmetmekten bahsediliyor.

Atay ve Fazlurrahmanın muhibbi ve talebesi elbette kendisi gibi olur.

-“ Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünkü, aramızdaki dere pek derindir; doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz, veya dalâlete düşer, boğulursunuz.” [6]

-Diyanet bir an evvel kendi içinde bir heyet ile, menfiliklere, medyada çıkan yanlışlara, TV-lerde konuşulan tutarsızlıklara cevap verecek bir birim kursun…

MEHMET ÖZÇELİK

19-10-2018

 

[1] http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00497.htm

[2] Bakara, 2/216.

[3] Buhârî, İlm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ânı’l-Azîm, İstanbul 1985, V,172-185.

https://sorularlaislamiyet.com/hizir-kissasinda-bir-cocugu-oldurdugunu-okuyoruz-musa-asa-neden-olarak-da-cocugun-kafir-olup-ilerde

[4] http://www.ihvanlar.net/2017/08/29/mustafa-ozturk-ve-ilhami-gulerin-fikir-babasi-josef-horovitz/

http://www.ihvanlar.net/2017/09/04/papa-francesco-mustafa-ozturk-ilhami-guler-ve-omer-ozsoy-ayni-seyi-soyluyor/

http://www.ihvanlar.net/2016/04/16/tarihselci-ilahiyatcilar-iyice-dinden-cikti-kuran-degistirilmeliymis-ilhami-guler/

[5] MUTAFFİFİN Suresi 13.

[6] Mesnevi-i Nuriye Habbe. Sh.107.

 




ŞOL CENNETİN DERELERİ

ŞOL CENNETİN DERELERİ

Şol cennetin dereleri

Süttendir nehirleri

Baldandır şerbetleri

Akar Allah deyú deyú

 

Cennetlikler ayrıldı

Cehennemlikler haykırdı

Hepsi bir yere savruldu

Celil diye deyú deyú

 

Cennetlikler Cemale baktı

Cehennemlikleri ateş yaktı

Her birinin ki Haktı

Hak diye deyú deyú.

 

Buluşuruz havuzda inşaallah

Kuruluruz Kevserde inşaallah

Allah bes gayrı illallah

Deriz Allah deyú deyú…

Mehmet Özçelik….19.10.2018

https://www.facebook.com/lugatosmanlica/photos/a.668053833402965.1073741828.668049550070060/671733409701674/?type=3




BUGÜN ŞEHİDİMİZ VAR

BUGÜN ŞEHİDİMİZ VAR

Ötmesin kanaryalar

Havalansın Kartallar

Toplansın kurtlar

Bugün şehidimiz var

 

Doğmasın bugün güneş

Gözükmesin Yıldızlar

Açılsın Semalar

Bugün şehidimiz var

 

Kapkara bulutlar

Dalgalansın bayraklar

Rahat olsun müslümanlar

Bugün şehidimiz var

 

Mazlumlara Meltem

Zalimlere Tayfun

Düşmanlara Kasırgayız biz

Bugün şehidimiz var

 

Tutmasın kimse bizi

Bıçak damarı kesti

Akan kan Yetmedi mi

Bugün şehidimiz var

 

Uyanın ey Müslümanlar

Açılın Ey âlalar

Dalgalansın şanlılar

Bugün şehidimiz var

Dalgalansın bayrağımız

Dinmesin rüzgarlar

Huzurla dolsun Vatan

Bugün şehidimiz var

 

Unutulmasın akan kan

Unutulmasın batan Tan

Unutulmasın Yiğitler

Bugün şehidimiz var

 

 

ŞANLI BAYRAĞIM

Şahlandırdın bizi Taa uzaklardan

Nazlınla nice devletler yıktırdın yaradan

Uğruna Çöllere düşürdün yurdundan

Adaletinle hikmettirdin dünyaya

 

Ne denizler çıktı önümüze

Ne ordular geldi gözümüze

Ne sıcak ne soğuklar geldi önümüze

Hiçbiri engel olmadı ülkemize

 

Nice Yollar katettik bu uğurda

Hilal’in nazı Sürgüne götürdü bu uğurda

Yıldız’ın hatırına Kasırga olduk bu yolda

Hep senin şanını dalgalandırdık semalarda

 

Ne Yiğitler gülerek gittiler

Ne Yiğitler severek gittiler

Ne Yiğitler dönmeden gittiler

Ne Yiğitler görmeden gittiler

 

Senin uğruna kalkıp geldik doğudan

Senin uğruna geçtik kızgın Çorak topraktan

Senin uğruna gemileri yürüttük karadan

Senin uğruna geçtik Anadan yardan evlattan

 

Niceleri donarak şehadete erdiler

Niceleri yanarak şehadete erdiler

Kartalların uçtuğu er meydanında

Gece gündüz demeden ter döktüler

 

O kervana katılmak ne mutludur bize

Cennettir bizlere Heybetli dağlar

Bu saatten sonra son sözü Namlu Bağlar

Yolun Sonu kabirse yürürüz güle güle

 

Nelerden geçmedik ki biz bu yolda

Kimlerden geçmedik ki bu uğurda

Kasırga oluruz biz bu yolda

Kabre gireriz sonu ölüm olsa da

Sonuçta elbet sevdiklerimize kavuşuruz

 

 

SÜLEYMAN SAĞLAM

 

S evgilinin yanında mutluyum ben anne

Ü zülme ağlama Rahatım ben anne

L aleler bahçesinde Meleklerleyim anne

E y minik serçem sil o gözyaşlarını

Y e’se kapılma kavuşacak yollarımız

M eleklerle seni bekliyoruz anne

A lemin maliki bizi selamlıyor

N ebimizin gözyaşları sel oluyor

 

S üleyman oğlun Resulüne kavuştu

A ’la’nın yanında huzurla doldu

Ğ afuruna koştu Hasretine kavuştu

L ale bahçelerinde Resul’ün gölgesinde

A lemin en güzel  nebisinin dizinde

M eleklerle beraber Kevser’in gözünde

Burak çam

 

 




GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTİHBARAT

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSTİHBARAT

Devletlerin başarısı, istihbaratlarının başarısı iledir.

Abd den daha meşhur olan Cıa ve Fbı –dır.

Kenan Evren 12 Eylül darbesini yaptıktan kısa bir siire sonra MİT-in içindeki sivil asker çatışmasından korkarak, bilgi infaz ve tetikçi gurubu kurdu. Bu grup kontrgerilla şeklinde olup sadece direkt konsey üyelerini bilgilendirmek, gelen tehditleri ve suikastleri önlemek için her kesimin adamından alınarak göreve başladı. Kenan Evren
darbeden sonra dış baskılardan bunalarak demokrasiye geçiş için bir hükümetin kurulması için Sayın Turgut Özal’a görevi verirken reddedileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Kenan Evren’in hesabı çarşıya uymamış Turgut Özal’m bu reddini ta
suikaste kadar unutamamıştı.” [1]

Rahmetli Turgut Özalı su-i kasta götüren, başarısını uzun süre sürdürmesini engelleyen en önemli ve belki de tek sebep Mit-e tam hakim olmaması idi.

Bu gün ise Erdoğanı uzun süre başarılı kılan ise Mit- e olan hakimiyetidir.

Ondandır ki her vesile ile Mit başkanına saldırılmakta, ona darbe yapılmaktadır.

Erdoğandan önce Mite darbe yapılmaya çalışılmıştır.

-Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım var mı yok mu denilen Jitem ile ilgili şu notu veriyordu:” [2]

Ve o Eşref Bitliste bir su-i kasta kurban gidiyordu.

-Malatya da düşen uçakta bulunan 34 özel komando vefat etmişti. Bunlar ise;

-“ Abdullah Öcalan’ı, Semdin Sakık’ı yakalayıp adaletin kar­şısına çıkaran Bordo Bereliler’in karada bilekleri bükülmezken, Azrail’in oynuna gökyüzünde yakalandılar. Onlar, Genelkurmay’ın en seçkin birliği olan Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda
görevliydiler. Çok gizli, çok özel görevlerde devreye giriyorlardı.
Ordu’nun gözbebekleri olan Bordo Bereliler, Semdin Sakık’ı Kuzey Irak’ta flmlere konu olabilecek nefes kesen bir operasyonla yakalayıp, Türkiye’ye getirmişlerdi.”[3]

-“Esasen sivil veya asker büyük mevkileri işgal edenlerin  elçiliklerde gizli sicil defterleri vardır. Her taraftan alınan düzenli bilgiler bu defterlere işlenir. Böylece Rusya Hükümeti Osmanlı Devleti Hükümdarlarının, Nazırlarının, Komutanlarının, Daire Başkanlarının, ve Kurmay Subaylarının ahlâk ve bilgi seviyelerini iç yüzleriyle öğrenmiş olurlar. İşte elçilikte yetişen casus öğrenci de bu şekilde İstanbul’da bulunmayan şahsiyetler hakkında da bilgi sahibi olurlar.

.. Cihan harbinde Bağdattaki ingiliz konsolosluğu evrakları arasında elimize geçen,oradaki kumandan ve kurbay subaylarımızın sicili bizi hayrete düşürmüştü. Hangi yabancı dili biliyor,kabiliyet ve ahlaki dercesi,kumar ve şehvete eğilimi,astları tarafından sevilip sevilmediği…hakkında tamamen doğru bilgiler yazılıydı.” [4]

-“Katolik misyonerlerinin büyük bir kısmını Fransa yetiştirmekte ve onların idaresi için büyük bir para sarfetmektedir.

…Merkezi londrada olan yalnız ingilizlerin ‘Hristiyanlığı bütün dünyaya yayma’ cemiyetleri 19. yy.da 7000 şube açtı. 28.000.000 din kitabı bastırdı ve dağıttı.Bu kitaplar bütün dünya dillerine çevirilerek çoğu bedava verildi.

1824’de Fransız protestanları da Pariste bir‘İncil misyon cemiyeti’ kurdu. ”[5]

-“İngiliz lordu İslamı da ancak İngiltere menfaatına kullanabilir.”[6]

-“Hacı Ali (Wavell) Olayı Önder Kocatürk.

Bu makale İngiliz Arthur Wavell’in (1882-1916) Yemen’de Osmanlı yetkilileri tarafından yakalanarak gözaltına alınması olayına ve sonrasında yaşanan gelişmelere ışık tutmayı amaçlamaktadır. Arthur Wavell 1910 Kasım ayında başladığı Yemen yolcuğu sonucunda Sana’da gözaltına alındı ve 1911 Haziran ayında sınırdışı edildi. Kendisini kaşif ve seyyah olarak tanıtmasına rağmen Arthur Wavell’in aslında gizli bir İngiliz ajanı olduğu anlaşılmaktadır. Makalede ağırlıklı olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgelerle Wavell’in hatırlarını anlattığı kitabının iki ayrı baskısı kaynak olarak kullanılmıştır.

-1911 başlarında Yemen’de durum son derece karışıktı. İmam Yahya Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmış ve Hudeyde-Sana yolunu kesmişti. Bunun üzerine Erkan-ı Harbiye Reisi Ahmet İzzet Paşa isyanı bastırmak üzere bizzat komutayı ele aldı ve 18 Şubat 1911 tarihinde Hamidiye kruvazörü ile Yemen’e doğru yola çıktı. Nisan ayı başlarında Osmanlı kuvvetleri Sana yolunu açarak şehre girdiler. Diğer taraftan Asir’de de Seyit İdris’in çıkardığı isyanla mücadele edilmekteydi. 1911 Mayısı’nda Yemen’de durum sakinleşmişti. Asir’de ise isyan Temmuz ayına kadar etkisini sürdürmüştür.

İşte böyle bir ortamda İngiliz uyruklu olup Müslüman olduğunu beyan ederek uyarıya karşın Yemen’de Sana şehrine gelen ve Hacı Ali takma adını kullanan Mr. Arthur Wavell,2 hükümetin dikkatini çektiğinden polis tarafından gözaltına alındı. Gözaltında tutulduğu sırada Hudeyde İngiltere Konsolosu bu kişinin güvenilir olduğunu belirterek serbest bırakılmasını istedi. Ancak Osmanlı Hükümeti’ni dış güçlükler karşısında bırakmak amacıyla kendisine (Wavell’e) suikast yapılması ihtimali gerekçe gösterilerek, yalnız bırakılmasının uygun olmayacağı bildirildi. Bunun üzerine İngiltere Sefareti de devreye girdi ve Wavell’in hayatına kastedilse bile dava açılmaması şartıyla kendisinin serbest bırakılması için başvuruda bulunacağını açıkladı. 26 Nisan 1911 tarihinde Ahmet İzzet Paşa, İmam Yahya’nın yanına kaçması muhtemel olduğundan Hariciye

Nezareti’nden Wavell’in vilayet dışına çıkarılmasının sağlanmasını talep etti.

Hariciye Nazırı 15 Mayıs’ta Hacı Ali’nin vilayet dışına çıkarılmasının Hudeyde İngiliz Konsolosu’nun görüşüyle uyuştuğunu, bu nedenle şahsın Hudeyde’ye gönderilmesinin uygun olacağını İzzet Paşa’ya bildirdi (Bu telgrafın üzerinde “Hudeyde İngiltere Konsolosu’na teslimi” ibaresi çizilerek “Hudeyde’ye sevki” denilmiştir). Ancak Hacı Ali yani Wavell’in Hudeyde’ye gönderilmesi tebliğ edildikten ve yolculuğu için memur ve muhafız hazırlandıktan sonra kendisi tekrar kaçmış ve yakalanmıştır.”[7]

-“İngilizlerden durumu uygun olanlar nerede bulunursa bulunsunlar doğum yaklaşınca anavatana koşarlar. Ta ki çocuğu ‘Hintli, Mısırlı,Türkiyeli gibi tescil olunup da ilerde anavatan evlatlarından farklı bir muameleyle karşılaşmasın!”[8]

-Her misyonerlik çalışmalarının altında mutlaka istihbarat faaliyetleri de vardır.

Geçmişten günümüze hep böyle olmuştur.

Bu gün de Brunson hadisesi bunun ne ilk ve ne de son örneğidir. Devam da edecektir.

-*Hıristiyan ilahiyatçı H. Küng’ün bir tespitinde, “Pavlus olmaksızın ne Katolik
Kilisesinden, ne Yunan ya da Latin patristik teolojisinden ve ne de Hıristiyan-Helenistik kültürden bahsedilebilir.”

-Pavlus, bir ifadesinde şöyle der: “Bana her şey serbest; ancak ben hiçbir şeyin kölesi
olmam”

-“1894’te yalnızca Elazığ’da (Harput ve civarında) Protestanların açtığı okul sayısı 83’tür. 20. yüzyılın başlarında ise, çoğunluğu Amerikan Protestan gruplara bağlı olmak üzere Protestan ve Katolikler tarafından açılan okul sayısı 800 civarındadır.”[9]

-“1962-1965 yılları arasında gerçekleştirilen 2. Vatikan Konsili, Katolik Hıristiyanlığın
kendisini yeniden ifade etmesi ve Hıristiyan olmayan insanlara yönelik kilisenin geleneksel tavrını sorgulaması açısından önemli bir olay olarak tarihe geçti. Bu konsile ilişkin belgelerde, diğer insanlara İsa Mesih mesajını götürmenin ve bu çerçevede onlara yönelik misyonerlik faaliyetlerinin önemi tekrar tekrar vurgulandı. Gerek bu konsilde ısrarla önemi vurgulanan dinler arası diyalog gerekse geleneksel misyon yöntem ve tekniklerinin güncellenmesi bağlamında, misyonerliğin daha verimli yürütülebilmesinin yolları tartışıldı.”[10]

-“Hıristiyan misyonerlere yaptıkları şu öneriler oldukça ilginçtir:
… Bütün Hıristiyan misyonerler, bir yere, bir kültüre veya belirli bir halk arasına gitmeli; orada onların yaşam tarzlarını öğrenmeli, onları dinlemeli/gözlemeli, bir Hıristiyan olarak onların arasında yaşamalı, insanların ihtiyaçlarını öğrenmeli ve buna yardımda bulunmalı, İncil vaazı (daveti) için uygun bir zamanı beklemeli.”[11]

****************   

Kürt aşiret kuvvetleri devlet tarafından Hamidiye Alayları adı altında örgütlendiler
(Keskin, 2007: 69). 1308(1891)’de, uzak ve zor idare edilen Doğu Anadolu eyaletlerinde Rusya’nın olası girişimlerinden çekinen Abdulhamid, bölgeyi denetlemek ve acil bir güvenlik gücü sağlamak üzere “Hamidiye” birliklerini oluşturdu (Finkel, 2007: 446). Bu kuvvetler 1912–13 Balkan Savaşları’na dek kullanıldı. Sultan Abdulhamid ayrıca ismi sonradan Diyarbekir olarak değiştirilen ve Kürdistan olarak bilinen bölgede kalan küçük aşiret liderlerinin çocuklarını eğitmek ve belli bir dereceye kadar yönlendirebilmek için Aşiret Mektepleri’ni kurdu (Özoğlu, 2005: 89). II. Abdulhamid Han tarafından 1309(1892)’de aşiret çocuklarının eğitimi için İstanbul’da açılan okul, 21 Eylül 1892 tarihinde açıldı. Okula ilk olarak Halep, Bağdat, Suriye, Musul, Basra, Diyarbekir, Trablusgarb vilâyetlerinden 4’er talebe alındı.[12]

***************

”Mehmet Ruşen Çakır’la yaptığı röportajda şöyle diyordu: “Derin Devlet denen şeye
dayanıyor bunun ucu. 1980’den sonra devletin politikası değişti. Eskiden anarşist ve Marksistler tehlikeliydi, sonra dindarlar oldu. Öyleyse bu dindar gruplarla temas kurmak, onlarla beraber çalışmak gerekecekti. Amaç onları devletle barıştırmaktı. Bu amaçla görevlendirdikleri insanlar cemaatlerin ileri gelenleriyle temas kurdular. Cemaate (Fethullah Gülenciler) daha ziyade istihbarattan olanlar gitti. Bana da geldiler; ‘Yurtdışında Milli Görüş ve Süleymancılar’a karşı birlikte çalışalım’ dediler, ama ben reddettim… Bu ‘derin devlet’ dediğimiz büyük ölçüde bütün İslami gruplarla anlaşma içine girdi. Burada menfaatler karşılıklıdır. Her iki tarafın maksadı ayrıdır. Devlet bu gruplara, ‘Atatürk’e saygılı olun biz de size yardımcı olalım’ demiştir. Bakın bazı İslami gruplara, 12 Eylül’den sonra birden palazlandılar. Acaba kendi güçleriyle mi palazlandılar. Hayır.”

*******************   

-“Cizvit papazlarının hedefi ‘Biz okullarda altın nesil yetiştireceğiz. Sonra bu elit nesille dünyaya hâkim olacağız, dünyayı yöneteceğiz’ Dünyevi hakimiyet.. dünya iktidarı…

-“Ülkesinin ambargo uyguladığı ülkelere gizlice silah satan gizli servisler (örneğin CIA İrangate olayı ) uyuşturucu ile finans kaynağı oluşturan gizli servisler ( Ortadoğulu ve batılı gizli servislerin büyük bölümü ) terör yaratan, hastalık yayan, bilgiyi silah ve kara paraya dönüştüren , yeraltı ekonomisinin ve terör örgütlerinin tam göbeğinde olan gizli servisler bulunmaktadır.” [13]

-“MİT’e göre Türk siyasi yaşamının en renkli simalarından ve Cumhurbaşkanı Demirel’in yakın arkadaşlarından Çağlayangil “güvenilmez” dir.” [14]

-“Feridun Kandemir’in “Medine Müdafaası Peygaberimizin Gölgesinde Son Türkler” adlı hatıralarında bulunmaktadır. Nehir Yayınları tarafından, 1991 yılında çıkartılan hatıralarda Arap çöllerinde Türkler ile İngilizlerin gizli servislerinin kavgaları, tanıkların ağzından aktarılmaktadır.”[15]

-“Lawrence, Hicaz’da isyanı geliştirmek için kendi akıl ve zeka kabiliyetine güveniyordu. Lakin bir de Arapların içinden, kendisine yardımcı olacak bir şefe ihtiyaç vardı.
İhtiyar ve baba Şerif Hüseyin faal bir şef olamazdı. Oğullarından Abdullah’ı tombul ve rahatına çok düşkün, Ali’yi saf, Zeyd’i soğuk, durgun ve heyecansız buldu. Sadece Faysal’ı beğendi.
Lawrence hatıralarında bu konuda şöyle der:
‘Beni dikkatle süzen, beyaz ipekler giymiş bir şahsiyet gördüm. İlk bakışta anladım ki, Arabistan’da aradığım ve benim kendisine hizmet için gelmiş olduğum adam. Yani Arap isyanını zafere ulaştırabilecek şef gücüne haiz ve bizim hizmetimizden ve yardımımızdan istiğna etmeyecek akıllı adam bu idi. Bu zat bana sordu ‘Ordugahımızı nasıl buluyorsunuz?’ Ben de güzel fakat Şam’a pek uzak dedim. Şam kelimesi orda bulunanların içine bir kılıç gibi saplandı. Hepsinde bir kıpırdanma oldu, kaskatı kesildiler. Bir dakika nefeslerini tutular. Hepsi uzak seferin hayaline dalmış gibi oldular. En nihayet Faysal bana dönerek güldü. ‘Elhamdürillah Türkler daha yakın’ dedi.’
Lawrence Şerif Faysal’ı işte böyle seçti. Ve ondan sonra onunla bir işbirliği yaparak asilerin ihtiyaçlarını top, tüfek, altın dinamit, erzak, malzeme, araç, öğretmen, uzman, teknisyen vesaire tespit edip temine koyuldu. Ve Yenbu karargahına giderek ilk iş olarak bir üs kurdu.”[16]

-“1956 yılında yapılan bu soruşturma sırasında orta çıkar ki Amerikalılar belirlenebildiği  kadarıyla MAH’a ayda 100 bin, İngiliz gizli servisi 30 bin, Fransızlar 7-8 bin,İtalyanlar da 4 bin lira vermektedirler.”[17]

-“Doğu, bir Amerikalı istihbaratçıyı odasından kovmak zorunda kalışını şöyle
anlatıyor:
” Bir gün bir Amerikan istihbaratçısı gelerek bazı şeyler istedi.
Kendisine bunları veremeyeceğimizi söyleyince tehdide başladı. Kendisine ‘gömleğimizi aldınız, pantolonumuzu aldınız, ama donumuzu vermeyiz’.”
Daha sonra CIA’nin İstanbul istasyon şefi de Doğu’yu Başbakana şikayetle tehdit etmiş ama karşılığında ” Bildiğin yere kadar git” yanıtını almıştır. Yani Amerikalılarla ilişkiler çok ama çok kötü bir noktadır.
Sadece gizli servisin değil, Türkiye’nin onuru ile oynanmaktadır. Bu duruma son veren Başbakan Adnan Menderes ile görevlendirdiği Müsteşarı Ahmet Salih Korur ve gelişmelerden rahatsız olan teşkilat çalışanlarıdır.”[18]

Ecevitin ilk defa haber olup topluma yansıyan Kontgerilla ile ilgili olarak;” Eski Milli Savunma Bakanlarından Hasan Esat Işık, arkadaşımız Cüneyt Arcayürek’e bakın bu konuda neler demiş:
-Fikir planında geçerli ve doğru. Kontrgerilla her ülkede var. Genelkurmay bunu planlarına almış. Amacı şu: Ülke işgal edilecek olursa iç direniş nasıl yapılacak? Bu, fikir planında geçerli ve doğru. Yalnız şu durumlar var:
1- Fikri ABD vermiş,.2- Finansmanını yapmış. 3- Bu örgütü sızmalar olmuş. Bu uzmanlar , Pentagon’dan başlar CIA’nın sızmasına kadar sürer.[19]
-Türkiye’de Özal Harp Dairesi ilk kez başka adla 1952 yılında DP döneminde kurulmuş. Bugün bu daire ‘ Özel Birlikler Komutanlığı’ adını almış. O yıllar soğuk savaş yıllarıdır. Türk Milli Emniyeti ile CIA o tarihlerde içiçedir. Öyleki o zamanki adı ‘Milli Emniyet ‘olan MİT’in İstanbul’daki bir kısım görevlisinin aylıkları CIA tarafından ödenmişti. 12 Mart sorgularında kontrgerilla adının kullanılması, David Galula adlı Amerikalı’nın yazdığı ‘ Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri Teori ve Pratiği’ adlı kitapta yer alan konuların bazı terör olaylarında ordu malı bomba ve tabancaların kullanılması bu kuşkuların doğmasına yolaçmıştır. İtalya’da ortaya çıkartılan Gladio örgütü NATO ülkelerinde milliyetçi sivil örgütlere askeri örgütlerin yaptıkları işbirliği konusundaki kuşkuları büsbütün arttırmıştır.”[20]

-“İSTİHBARAT UZMANI ERGUN GÖKDENİZ ANLATIYOR
– Sizin için 1960 ihtilali ne ifade ediyor?
Gökdeniz:1960, milattan önce milattan sonra gibi; Türk devleti için bir başlangıç hatta sondur. Dolayısıyla bütün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, organlarının yenilenmesi gerekliliğine inanan bir iktidar kadrosunun yapmakta olduğu tasarrufla babali düşürülecekti.İhtilal idaresi herkes gibi MİT’ten de geçmeyi düşünüyordu, tabiki kötü niyetle falan değil, daha iyi olması için .Fakat daha iyi derken bunun da yoruma açık olduğu bir gerçek.”[21]

-“Başbakan Çiller’in 4 Kasım 1994 günü İsrail’e yaptığı gezi sırasında MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ile CIA ve MOSSAD yetkililileri arasında özellikle islami terör örgütlerine karşı eylem ve bilgi dayanışması konusunda kararlar alınmıştır. Çiller, aşırı sağcı ve bir dönem İsrail gizli servislerine de çalışan bir Yahudi tarafından girişilen suikast sonucu öldürülen İsrail Başbakanı Yitzak Rabin’den Türkiye’deki İslami terör olaylarına karşı yardım istemek gibi bir hataya da düşmüştür.”[22]

-Şaban Sevinç-le görüşen gazeteci Sevilay Yılmaz-a  Sevinç Halk TV genel Müdürü, Özkan’ın kendine CHP’de derin bir yapı olduğunu, kararların dışarıda alınıp, Kılıçdaroğlu tarafından parti kademelerinde resmileştirildiğini söylediğini söylüyor.[23]

*****************  

-“ Öğretiye göre “Vatikan’da öğrenilen sırlar öbür dünyada bile açıklanmaz,” Vatikan’ın sırtarını açıklayanların ve nesiller boyunca ailelerinin canları ve malları güvenlikte olmaz. Çünkü Vatikan gerçekten de inanılması güç sırları barındıran, gizli geçitleri, şifreleri ve yeraltı yollarıyla tam anlamıyla “esrarengiz” sayılan bir yerdir ve bu şöhretini de yüzlerce yıldır sadece kendisine sakladığı sırların başkalarınca öğrenilebilmesini önleyerek edinmiştir.” [24]

-Dünkü bu istihbarat faaliyetleri bugün daha yoğun olarak devam etmektedir.

-“Suriye istihbarat teşkilatı eski yöneticisi Ahmet Cabir, ABD’lilerin istihbarat faaliyetiyle ilgili ilginç bilgiler verdi: “Haseke, Rakka, Deyrizor, Münbiç, Ayn el-Arab ve Tel Abyad’da son 2 yılda 3 binden fazla ‘haber elemanı’ devşirdiler”

Şu an Afrin, İdlib ve Fırat Kalkanı bölgelerinde gerçekleşen tüm PKK-ABD güdümlü bombalı eylemler işte bu muhbir ağının sağladığı bilgi ve lojistik destek sayesinde gerçekleşiyor.”

“Bölgeye yönelik istihbarat devşirme çabalarında ABD ve İsrail lider durumda. Fransa, Danimarka, İngiltere, Hollanda ve Kanada gibi ülkeler de aktif. Sözde DEAŞ’a karşı savaşmak üzere getirilen militan görünümlü Batılıların birçoğu farklı ülke istihbaratına mensup ajanlardı. Sahada belirli bağlantılar kurdular ve önemli bir kısmı halen bölgeyle ilişkisini kesmedi. Bu muhbirler arasında 200’den fazla Batılı, bölgeden kadınlarla evlilik yaptı. Irak ve Suriye toplamında her ne kadar dönem itibariyle değişkenlik arz etse de 10 bin civarında ajan var ve bu bölge şu an tam bir istihbarat bataklığı halini aldı.”

“Buralarda görev yapanların tamamı misyoner ve istihbarat görevlilerinden oluşuyor” dedi.

Eski Muhaberat yöneticisi Ahmet Cabir, Amerikalıların PKK’ya gelişmiş İHA sistemleri verdiğini söyledi. Cabir, “Münbiç, Ayn Dadad, Cerablus ve Tel Abyad bölgelerinde TSK’nın tüm hareketliliği ABD tarafından PKK’ya aktarılıyor. Son bir yıllık süreçte ABD ciddi sayıda Predator’u (insansız hava aracı) PKK’ya teslim etti. Sınır boyu ve Münbiç cephelerinde PKK’lılar bu İHA’ları kullanıyor. DEAŞ’ın bilinçli olarak yok edilmediği Hejin bölgesine ise bu İHA’lardan hiçbirisi gönderilmedi” diye konuştu.[25]

-Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, “Türk İmparatorluğu’nun Yıkılışına Dair Kehanetler” adlı kitapta yer alan “Türkiye’nin 11’inci liderinin adı 11 harfli” cümlesinin Abdullah Gül’e işaret ettiğini belirtti ve ekledi: “Kehanetlere göre bu cumhurbaşkanı döneminde Türkiye devasa bir sarsıntı geçirecek”[26]

-Burada çok rahatlıkla ingiliz oyununu görebilir ve kimlerin o oyuna ortak olduklarını ve İngilizlerle iş birliğine girdiğini görebilirsiniz.

-Türkiye zibil kadar başta Abd ve İngiliz ajanları cirit atmakta ve de destek bulmaktadırlar.[27]

MEHMET ÖZÇELİK

05-10-2018

[1] YEŞİL ÖLDÜ MÜ? Yazan Hakan Türk. Sh.13.

[2] JlTEM’i Cem Ersever değil Eşref Bitlis kurdu.” Sh.19.

[3] Age. Sh.48.

[4] Birinci cihan harbine nasıl girdik. 2.cilt.Kazım Karabekir.Age.101.

[5] Age.107.

[6] Age.111.

[7] https://www.researchgate.net/publication/257617623_Haci_Ali_Wavell_Olayi

Bak.age.111.

[8] Age.117.

[9] MİSYONERLİK VE HIRİSTİYAN MİSYONERLER-Ş.Gündüz.10.

[10] Age.11.

[11] Age.13.

[12] (Keskin, 2007: 69)” Osmanlı Devleti’nin Aşiretlere Bakış Açısı ve Adıyaman İli Aşiretleri Üzerine Bir Araştırma (1840–1890) Yrd. Doç. Dr. Ramazan Arslan-Sh.3.

[13] MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MİT DÜNDEN  BUGÜNE GİZLİ DÜNYANIN BİLİNMEYENLERİ TUNCAY ÖZKAN.Sh.4.

[14] Age.22.

[15] Age.28.

[16] Age. 30-31.

[17] Age.108.

[18] Age. 110.

[19] Arcayürek, Demokrasi’nin Sonbaharı, sh.371.

[20] Age.114.

[21] Age.122.

[22] Age.177.

[23] http://www.seslimakale.com/videodetay/abdurrahman-dilipak–derin-chp-27279

[24] VATIKAN VE TAPINAK ŞÖVALYELERI-AYTUNÇ ALTINDAL-Sh.5.

[25] http://www.haber7.com/guncel/haber/2717757-cianin-muhbir-tarlasi-turkiyeye-sizma-girisimi/?detay=1

[26] https://www.facebook.com/AytuncAltindal/posts/bahsi-ge%C3%A7en-kehanetler-hakk%C4%B1nda-bir-yaz%C4%B1t%C3%BCrk-imparatorlu%C4%9Funun-y%C4%B1k%C4%B1l%C4%B1%C5%9F%C4%B1na-dair-ke/620931077918374/

[27]https://www.google.com/search?q=fet%C3%B6n%C3%BCn+ermeniler+hakk%C4%B1ndaki+s%C3%B6zleri&ie=utf-8&oe=utf-8&client=firefox-b

https://www.facebook.com/divan.edebiyati.kulubu/photos/a.131525930350488.26499.130647883771626/731820300321045/?type=3




BRUNSON MU HUKUK MU?

BRUNSON MU HUKUK MU ?

Türkiye-nin en önemli meselesinin hukuk olduğunu hep yazdım.[1]

Büyük fırtınalar koparan Ergenekon hakkında da epey yazdım.[2]

Ancak hepsinde de hukukun geri adım attığı, maalesef cezaların düştüğü görüldü.

Brunson olayında da 30-40 yıl ceza alan bu adam, birden bire gizli tanık ifadesini geri çekti ve Brunson tıpış tıpış memleketine gitti.

Trump ve Abd üst düzey yetkililerin hakaret ve tehditleri hukukun önüne mi geçti diye akıllarda şüpheler kaldı ve hep de kalacaktır.

-Acaba Kasımda Abd- de seçim yatırımı olarak bu durum Trum-a bir şeyler kazandırmak amaçlı mıydı, Sayın Erdoğan-a Belediye seçimlerini ve dolayısıyla da itibarını zedeleme amaçlı mıydı? Fısıltılarda cabası…

-Cumhurbaşkanı sözcüsü Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Brunson kararıyla ilgili olarak “Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsız olduğunu ortaya koymuştur” dedi.”

-Ondan mı 15 Temmuzda ilk önce 2500 hakim ve sonrasında binlerce hakim alındı?

Bu konuda ne kadar samimiler ve gerçekler söyleniyor.

Eğer hukuk gereğini yapıyorduysa bu tezatlar neyin nesi? Ne mi?

Hakkında 30-40 yıl mahkumiyet verilen birisi çok rahat bir sene bile yatmadan, diğeri göz hapsinde babasının çiftliği gibi bir koruma ve ziyaret altında 2 yıl dolmadan serbest bırakılıyor.

Tanık birden ifadelerini geri alıyor.

Alıyor mu yoksa ona yutturuyorlar mı?

Abd tüm üst yetkilileri sürekli tehdit ettiler.

Ekonomimizi çökerttiler ve de istediklerini aldılar.

*Beraberin de Cemal Kaşıkçı-nın Suudlular yani kral tarafından öldürtülmesi de ayrı bir senaryo.

Oyun belli ki bitmedi…

-Suud kralı Salman belasını arıyor.

-“20 Kasım 1979 sabahı beklenmedik bir hadise olur. Müslümanlar sabah namazını eda etmeye niyetlenecekleri sırada, içinde en küçük bir münakaşanın bile haram sayıldığı Ka’be’de, silahlar patlar.

Sonradan adının Cuayman el Uteybî olduğu öğrenilen bir kişinin liderliğindeki grup, Suud ailesinin şeriattan ayrıldığı ve “mehdinin zuhur ettiği” gerekçesi ile Kabe’yi işgal ettiğini ilan ederek el Kahtanî adındaki mehdilerine biat isterler. Günlerce süren işgal, Suudi kuvvetleri, Pakistan birlikleri ve nihayet görünüşte Müslüman olmuş (yapılmış) olan Fransız anti-terör birlikleri ile sonlandırılır. “[3]

Trump, Cemal Kaşıkçı olayının peşini bıraktı

Washington Post’un haberine göre, Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada,”Bu kabul edilemez” diyen Trump,”Suudi Arabistan bizden 110 milyar dolarlık askeri malzeme alıyor. Bu da iş sahası yaratıyor. Gazeteci öldürdü diye onları cezalandırmayız.” dedi.

-“Brunson serbest bırakıldı.

FETÖ ve PKK adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istenen, tutukluluğu ev hapsine çevrilen ABD’li rahip Andrew Craig Brunson serbest bırakıldı. Mahkeme Brunson’a 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası aldı ancak Brunson’un hapis yattığı süre göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verildi. Uzun zamandır merak edilen “Rahip Brunson serbest kaldı mı?” “Brunson’un tutukluluğu devam mı edecek” soruları cevabını buldu.

.. Türkiye’ye yönelik ekonomik darbe girişiminin önemli aktörlerinden biri olarak öne çıkan ve ABD Başkanı Trump’ın ‘serbest kalmaması halinde Türkiye’ye sert yaptırımlar uygulamakla’ tehdit ettiği Rahip Brunson, İzmir’de terör örgütleri FETÖ ve PKK adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla yargılanıp, 2016 yılında tutuklanmıştı.[4]

-ABD Başkanı Trump’tan Brunson açıklaması geldi. Trump, “Rahip Brunson hakkında çok sıkı çalıştık. Düşüncelerim ve dualarım Pastör Brunson’la. Onun yakında güvenle eve dönmesini umuyoruz.” paylaşımını yaptı.[5]

*Akın Öztürk: İsrail bizi sattı

FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişiminin en önemli isimlerinden biri olarak görülen Akın Öztürk’ün, darbenin başarısız olmasının ardından ‘İsrail bizi sattı’ dediği öne sürüldü.[6]

*”Brunson’ın hayali Orta Doğu’da Hristiyan Kürt devleti kurmaktı”

8 yıl Ajan Brunson’ın en yakınında olan gizli tanık ilk kez A Haber’de yayınlanan Yazboz programında Takvim Gazetesi Haber Müdürü Mevlüt Yüksel’e konuştu. Brunson’ın kilise aracılığıyla topladığı büyük paraları PKK’ya gönderdiğini belirten gizli tanık, “Brunson 15 Temmuz’dan önce darbenin başarılı olacağını düşündüğü için kendine sonsuz güveniyordu” diye konuştu. Ayrıca “Brunson’ın hayali Orta Doğu’da Hristiyan Kürt devleti kurmaktı” dedi. [7]

-Pkk da kendisine üst düzey görev verilen bir çaycı rahatlıkla bir bölgeyi idare etmekte, bir belediye başkanına emirler vermektedir.

Fetö de aynı sistemi uygulamıştır. Bir çaycıya çokça görev vermis, mali  ve idari idareyi onun ermine vermiştir.

-Darbeciler 15 Temmuz’da Öcalan’ı mı kaçıracaktı?[8]

Bütün kirli işler hep iç içe birbirleriyle bağlantılı…

*ABD’li generalin odasına sığınmış.

Eski İncirlik 10. Tanker Üs Komutanı tuğgeneral Bekir Ercan Van’ın 15 Temmuz gecesi, Amerikalı generalin odasına sığındığı ortaya çıktı. Albay Nejat Şimşek, Van’ı sabah saatlerinde Amerikalı bir komutanın odasında teslim aldıklarını söyledi.[9]

*Külliye’yi bombalamıştı! Tehdit yağdırdı.

Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi kavşağını bombalayan eski F-16 pilotu sanık Müslim Macit’in, tutuklu bulunduğu Sincan Cezaevi’nde infaz koruma memurlarını tehdit ettiği ortaya çıktı.[10]

*Bomba eğitimi ABD’den!

TSK, MİT ve polisin amansız mücadelesiyle büyük darbe alan ve kış hazırlığını yapamayan PKK, kalleş pusulara yöneldi. Batman’da 8 jandarma yola döşenen EYP’yle şehit edildi. PKK’lı teröristlere mayın ve EYP eğitimini Suriye’de ABD’li askerler veriyor. [11]

*Erdoğan, başlattıkları projelerin sabote edilmeye çalışıldığını ve ima yoluyla tehdit edildiklerini söyleyip, ABD’nin YPG’ye 19 bin tır, 3 bin kargo uçak silah gönderdiğini belirtti.[12]

*Fetö devletin derinliklerine daldı ve Ergenekon’u keşfetti.

Ve kendisi de o derinliklerde büyüdü ve büyütüldü.

Mısır’da, Afganistan’da, Pakistan’da yapılmak istenilenin aynısı Libya’da yapılmak istendi. Aynısı bizde de yapılmaya çalışıldı ancak Allah müsaade etmedi onun hilesini onun başına geçirdi.

Cübbeli Ahmet Hoca; “2000 Yılında Hapisteki Hahambaşı Gökhan Sami Baykara bana Fetö’nün Onlarla Anlaştığını Söylemişti”, der.[13]

Hasılı oyun büyük o da çok büyük…

MEHMET ÖZÇELİK

13-10-2018

[1] http://www.tesbitler.com/index.php?s=hukuk

[2] http://www.tesbitler.com/index.php?s=Ergenekon

[3] https://m.seslimakale.com.tr/videodetay/zekeriya-kursun–kabe-baskini-niye-yapildi-28202

[4] https://www.yenisafak.com/gundem/abdli-rahip-brunson-serbest-birakildi-3401524

[5] https://www.yenisafak.com/dunya/trumptan-brunson-tweeti-3401737

[6] https://www.yenisafak.com/gundem/akin-ozturk-israil-bizi-satti-3400923

[7] https://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/brunsonin-hayali-orta-doguda-hristiyan-kurt-devleti-kurmakti

[8] https://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/darbeciler-15-temmuzda-ocalani-mi-kaciracakti

[9] https://www.yenisafak.com/gundem/abdli-generalinodasina-siginmis-3400301

[10] https://www.habervaktim.com/haber/553033/kulliyeyi-bombalamisti-tehdit-yagdirdi.html

[11] http://www.haber7.com/dunya/haber/2728848-bomba-egitimi-abdden

[12] http://www.haber7.com/guncel/haber/2718015-erdogan-tehdit-edildik-deyip-ilk-kez-acikladi

[13] https://www.youtube.com/watch?v=v9R5YAcr28w

 




İLHAM

KALEM VE KELÂM

Kalem geldi dile, ser-dekini dere dere

Bazen su, bazen sel, bazen dere

Güllere beste, bülbüllere gül deste

Kalem kelâma oldu güfte.

 

Aşıklar aşkla sarmaşık

Maşuklar meşkle karmaşık

Diller konuşmaya alışık

Kelâm kaleme oldu beste

 

Âhirette dil susup el konuşacak

Ayak konuşup organ dil olacak

Nice kirli çamaşır ortada kalınca

Akla kara birbirinden ayırt olacak.

 

İlk var olan kalem idi

Kelâmın ilk sözü yaz idi

Ezelden yazmaya başladı kalem

Bî-tâb ve yenik düştü kelâm

 

Ezelden inayet geldi kelâma

Denizler mürekkep oldu kaleme

Yapraklar yazmak için kaleme

Yenik düştü kalem kelâma…

 

Kelâm bitince kalemde bitti

Maşuk gidince aşıkta gitti

Fâni olanlar bitip gidince

Gönül ebedi Zâta gitti.

 

ŞEHİDİM…

PKK, deaş, fetö hepsi leş

Hem leş , hem de kalleş

Bunlar ebleh, hem de serkeş

Bunu yapan akıllı değil, keş.

 

Kalbde olmalı basiret

Olmamalı kin ve nefret

Günah kalbe perde olur

Kalb kalır nura hasret.

 

Şehide şehadeti şahit

Rabbinden almış ahit

Melekler onu karşılarken

Cennetler bile, bila zait

 

Nuh’un bedduası bedduam

Kafirleri sağ bırakma Allahım

Orduma kurşun sıkan kim varsa

Kahhar isminle kahret Allahım…

Mehmet Özçelik

05.10.2018

 

O VAR

Sar yüreğimi sar sar sar

Bak yüreğimde ne yaralar var

O yoksa hüzün var.

Hüzün yoksa O var.

O varsa ne gam ne keder var.

 

O’NA KOŞTUM

Sana koştum koştum

Sonsuza kavuşmadım.

Her şeyimi yolda kodum.

Sana ruhumu koştum.

MEHMET ÖZÇELİK

 

Fikr-i müstakbel ü maziyi bırak ârif isen
Böyledir hâl-i zamân bir var imiş bir yok imiş

KOCA RAGIP PAŞA

( EĞER ARİF İSEN GEÇMİŞ VE GELECEK ENDİŞESİNİ BIRAK. ZAMANIN HALİ BÖYLEDİR, BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ. )




MEMLEKETTE BÜYÜK BİR KRİZ VAR

MEMLEKETTE BÜYÜK BİR KRİZ VAR

Memlekette her tarafı saran çok büyük bir kriz var.

Battık, bittik, tükendik, mahvolduk…

Ordu hemen müdahale etmeli.. halk sokaklara dökülmeli.

Ne var?

Kriz var, oda çok büyük…

Aslında krizden çok, çoklukla kerizin olduğu bir hakikattır.

Elbette memleket süt liman değildir.

Sıkıntı elbette vardır.

Ancak işin garib tarafı; Şişman adam açız diyor.

Bir milyarlık gömlek giyen Chp- nin İstanbul başkanı, cumaya gitmiş esnafın dükkanını göstererek, esnafın açlıktan kepenk kapattığını söylüyor.

Şimdiye kadar tatile gidemeyen öğretmen, iki maaşlı olduğu halde, bu seneki yol masrafının bir kaç yüz lira arttığını bir kriz olarak söylüyor.

-Tatilde otellerde yer yok ama gel gör ki kriz var.

Marketler dolup boşalıyor ancak kriz var.

Ev alıslarinda artış var, arabalar son model, evlerde 2,3 arabalara kadar gidilirken, evler yenileniyor ancak yine de kriz var.

Evlerin içinde de yenilenme, koltuklar değişilmekte, harcamalar artış göstermektedir.

İnsanların içine düştüğü kriz, açlık krizi değil, refahın biraz düşmesi krizidir.

Kur’anın ifadesiyle, Gerçekten de insan nankördür.

Geçmişi unutarak; tezek, odun,kömür, soba yakan insan, -o da bazen onu da alamıyor ve bulamıyordu- bu gün bunların hangisini kullanıyor.

Evvelden emekli olunca ev ve araba alacağım diyen memura karşı bu gün göreve başlayan hemen ev de alıyor araba da…

Şikayet edip kriz çığırtkanlığı yapanlar, genelde göbeği şişkin olanlardır.

Elbette en güzel bir şekilde herkesin yaşamayı istemesi normal bir haldir.

Ancak dışarıdaki hainlerin ekmeğine yağ sürmek için, onlardan daha fazla çığırtkanlık yapıp kriz çıkartmak, tam bir kerizliktir.

Çok çabuk unutan bir milletiz.

1990 yıllarında bir tv almak için hanımın bileziğini bozdurup, ön taksit verdim. Oda zorla taksit yaptırarak…

Bu yanlışlıkları alkışlamak veya gül gülistan içerisinde olduğumuzu düşünmek saflığı değildir.

Bu memleketi ve gelecek nesilleri düşünme düşüncesindendir.

Hükümet zaten yaptıklarını sayıyor ve sizlerde olanları görüyorsunuz.

Dün 15 Temmuzda hayatını ortaya koyan bu millet, doların darbe amaçlı olarak artması ve arttırılmasıyla açıkça soygunculuk yapmak, stokçulukta bulunmak, bu bahaneyle malı bir kaç katına çıkarmak gaflet ve cehaletinde hatta ihanetinde çok rahat bulunabiliyor.

Bu bir tezattır. Değerlerin kaybıdır.

Kör, sağır ve dilsizliktir.

Dedelerinin hatta babalarının sıkıntısını görmeyen gençlik, hayal dünyalarından çıkmalı, hakikata gözlerini açmalıdırlar.

Kerizliğin sırası değil. Bizler tekrar fabrika ayarlarına dönmeli, el birliği ile memleketin kalkmasına, kalkınmasına ve kalkındırılmasına yardımcı olmalıyız.

İhanet edenlerle beraber aynı safta durmamalıyız…

Yangın olduğu, daha doğrusu memlekette yangın çıkarıldığı bir gerçek.

O yangına benzinle değil, karınca misali su ile gidelim.

MEHMET ÖZÇELİK

08-10-2018

https://www.facebook.com/divan.edebiyati.kulubu/photos/a.131525930350488.26499.130647883771626/731820300321045/?type=3