DUYGUSUZLAŞIYORMUYUZ

DUYGUSUZLAŞIYORMUYUZ

Evet, gerçekten duygusuzlaşıyor muyuz?

Yapılan zulümleri göre göre, sessiz kala kala adeta normal bir hal olarak görmekteyiz.

Allah korusun daha da öte tabirle, medyanın da bunu sürekli gündeme getirmesiyle, görmeyince bir eksiklik olarak görüyor, şaşırmaya başlanıyor.

Maalesef, vahşete şaşmak gerekirken, vahşetin neredeyse görülmemesine hayret edilmektedir.

Sindire sindire duygusuzlaştık, duygusuzlaştırıldık.

-İslam dünyası olarak, ferdi ve toplumsal olaraktan tamamen duygusallaştık.

İnsanların öldürülmesi, kanların dökülmesi, memleketlerin bombalanması normal bir sinema sahnesine döndü. Normal bir reklam filmine döndü. Normal bir hal aldı. İnsanlar artık kabullenmeye başladılar adeta normal bekler oldular.

-Asrımız bütün asırların vahşetini birden kustu.

İçindeki bütün kirleri tamamıyla kusuyor.

Zulüm her tarafı tamamen kapladı.

Binlerce yılda yapılmayan bir yılda yapılıyor, bir günde bitiriliyor.

Yaşlı, hasta, ihtiyar demeden toplumsal imhalara gidiliyor.

Oysa bir insan ölüyor, insanlar ölüyor, insanlık ölüyor.

İnsanlar çok rahat ateşe atılabiliyor. Geçmiş asırlarda yapılanlar, hem de kazılan hendeklere gömülenler, diri diri yakılıp yok edilenler, diri diri kızlarını gömenler… Bugün hepsi birden bu asrımızda yaşanmaktadır.

Nuh kavminin, Lut Kavmi’nin, Ad ve Semud kavminin yaptıkları adeta gölgede kalıyor.

Şöyle ki; Eğer Kur’an-ı Kerim bu gün inmiş olsaydı, Firavun, Nemrud, Ad ve Semud kavmi kim olurdu?

Bütün o zulümlerin hepsi birden bu asrımızda bazen bir defa da yaşanır hale geldi.

Rahatlıkla gündelik hayatları devam ettirebilmekteyiz.

Çok rahat çocuklarımızla oturup, bir de iç dünyasına çekilip normal hayatımızı sürdürebilmekteyiz.

********************    

Yaşantı bakımından sürekli batıya Özenen bir millet olduk.

Yaşayış tarzımızı İslama göre değil, batı insanının yaşantısına endeksler olduk.

Onların hareketleri benimsenmiş, o yüzden kişiliğini terkedercesine sefaheti elde edilmeye çalışılmıştır.

-Bir yandan batıya böyle bakılırken diğer yandan da İslami hareket öncüleri diye bilinen özellikle Avrupa’da kalmış veya Avrupa görmüş bir İslam alemi veya Arap ülkelerindeki İslam öncüleri esas alınaraktan, tartmadan, düşünmeden sürekli onlar ölçü kabul edilmiş, onların eserleri tercüme edilmiş, bir derece kendi zafiyetleri onları öncü kabul ederekten bir kişilik kazanma yoluna gidilmiştir.

Elbette insan istifade edecektir ancak batıya veya doğuya bu şekilde yönelmiş olmamızdaki durum; kendi zafiyetimizi ve kişiliğimizi tamamen oluşturamamanın vermiş olduğu bir eksiklik, sürekli ithal ederek ihraç edebilecek bir seviye, bir gayret, bir birikim içerisine girememe, gayrettende mahrum kalma ve fikir yürütmeden hazıra konma çabaları veya kendi içerisindeki değerleri bilemeden, dışarıdan değer ithal etme gayret ve çabasının eksikliğinden ileri gelmektedir.

Bu İslam öncüleri mesela bunlardan Muhammed İkbalden, Seyyid kutuptan, Mevdudi’den, Ali şeriati’den, vs-den… Bütün bunlar bir yandan ölçü alınmaya, toplumun bunların tarzındaki bir kişiliği kazanması yönündeki gösterilen çabalar üstünlükten değil, kişinin noksanlığından ileri gelmiş olmaktadır.

Evet onların belki bazı güzel görüşleri alınabilir ancak tıpatıp bir şekilde tercüme ederek, her görüşlerinin benimsenmesi, seçici olunmaması, tam bir reçete, bir tedavi yöntemi, bir başarı, bir ilerleme durumu söz konusu değildir.

Ancak her şey bizzat kabul edilmemeli.

Arap dünyasını ölçü alıp oradaki İslam hareketi öncülerinin eserlerini tercüme ederken şunu da düşünmek gerekir;

Eğer onlar hakikaten isabetli, %100 çözümü gerektiren kararlar almış olsalardı ve isabetli olmuş olsalardı, kendi bulundukları ortamları zirveye çıkartmış olurlardı.

Yani bizden geride değil, bizden çok çok ileride olmuş olurlardı.

O halde kendi bulundukları beldelerde bir asır boyunca ne kadar o toplumu ileri götürmüşler ki, bizi de ne kadar ileri götürebilecekler?!

Bazı konularda, bazı değerler alınmalı fakat bütün bütün her şeyi kabul edilip de topluma yansıtılarak, toplumun bütünüyle benimsenmesi yolunda ısrar edilmemelidir.

Nitekim 14 asır diyebileceğimiz zaman süresi içerisinde sürekli Arapça’dan Türkçe’ye tercümeler yapılmıştır. Yani bir derece Arap dünyasındaki yapılan çalışmalar kendi dilimize çevrilerekten bu şekilde bir birikim oluşturulma durumuna gidilmiştir.

İlk defa bu zinciri Bediüzzaman Hazretleri kıraraktan Türkçe’den birçok dillere olduğu gibi, Arap dillerine de tercümeler yapılmış ve bir derece kendi içerimizde ki gerçek değerlerin hakikaten diğer Arap ülkelerindeki değerlerden ne kadar farklı olduğu bizzat tescillenmiş, ispat etmiş, eserleriyle de bunu ortaya koymuştur.

Bir yandan batıya gönderilip adam olsun, fikir adamı olsun, ilim, bilim öğretsin diye gönderdiğimiz kimseler geldiler ve hakikaten bir asırdır yaptıklarıyla toplumu tamamen dejenere etmiş, bozmuş, çığırından çıkartmış, adeta maneviyatsız, inançtan uzak bir toplum olmalarına sebep olmuştur.

Diğer taraftan da ortadoğudan yapılan eserlerle tercüme edilerek de monotomluk, ifrat ve darbelere -yüzeysel meseleler içerisinde kalınarak- adeta toplumda darbeye yönelik hizmetin kapısını açmışlardır.

Avrupa’dan gelenler, Atatürkçü kesim, laik kesimin darbe yapmasının temelini oluştururken; Arap ülkelerinden gelen fikir öncüleri veya onların eserlerinin tercüme edilmesi ile toplumda yine ihvan-ı Müsliminin darbe ile başa gelmeye çalışması gibi, böyle bir darbenin elemanları yetiştirilmiştir.

Böylece gerek Ortadoğu’da gerekse de batıda fikir adamı olaraktan onların eserlerini dilimize tercüme edip bizlere lanse etmeye, anlatmaya çalışanlar, her ikisi de darbe adamı ortaya koymuşlardır.

Fikir adamı olmaktan uzak, darbe adamı yetiştirmişler. Darbelerle bir memleketin bir asır boyunca heder edilmesine maalesef sebep olmuşlardır.

Bu yanlışın neticesidir ki; bu millet hem sağdan ve hem soldan darbe yemiştir.

Bir yandan inancın yasaklanmasıyla, diğer yandan da gerçek din bu değildir denilerek toplum kalak ve sıkıntı içerisine konulmuştur.

Böylece toplumun inancının bozulmasına, sonlandırılmasına, başka inanç mecralarına sevk edilmesine sebep olmuştur, bu yanlış fikri akımların sonucu olarak…

Bu arada eski ve eskimiş. yorumu yetersiz, mesnedsiz ve ulaşılamıyan kaynaklarda aktarılmış oluyor.

Bu konuda süzme ýapılmalı, olur olmaz her eser ve sahibine tam teslim olunmamalıdır,

İslam’ın içinden çıkan farklı görüş ve akımlar ise; islâmın fikir özgürlüğüne verdiği önemi de göstermiş olmaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

06-10-2018

 

Loading

No ResponsesEkim 30th, 2018