KİRLİ TEŞKİLATLAR

KİRLİ TEŞKİLATLAR

7,5 milyar insanı 250 kişi, onları da 5 kişilik bir aile yönetmektedir.

Rothschildler, Rockefeller, Soros gibi.

Tıpkı dünyanın % 80 – ini % 20 si, % 20 sini de % 80 inin yemesi gibi.

Bu kirli teşkilatlar bunu sistematik olarak sürdürmektedirler.

-Bunlar Türkiyede olduğu gibi, ahtapot gibi dünyaya kolları piyon ve maşalarla dağılmaktadır.

-İlluminatinin önemli organlarından olan ve masonic geleneği uygulayan Cfr Türkiye de de faaliyet göstermektedir.

Sabık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 26 Eylül 2013 yılında New York dış ilişkilerde yaptığı konuşmasında bu teşkilat için;

“Konseye hitap etmek her zaman büyük memnuniyet uyandırıyor. Bu seçkin kurum, değerli uzmanları bir araya getiriyor ve bu da daha iyi bir gelecek için fikirler forumu oluyor.”

-Bilderberg üyelerinin büyük bölümü aynı zamanda masondur. Bir ikinci ortak özellikleri kurulu düzenin hep üst kademesinde yer alıyor olmalarıdır.

-Masonluk bunların üstünde öne çıkanıdır.

“Türk Mason dergisi Mimar Sinan’da ise, masonluğun Allah inancına olan sapkın bakışı şu şekilde tarif edilmiştir:
O halde mabedimizi tetkik edersek, kendimizi tetkik edersek “Kainatin Ulu Mimarina” gideriz. Ve görürüz ki, kainatin Ulu Mimari kendimizin içindedir.[1]

Bediüzzaman bunu belgeleriyle Türkiyede oynana oyunları ifşa ederek izah etmiştir.[2]

Kendi yayın organlarında da;”Yahudisiz hiç bir mason locası yoktur. Yahudi sinagoglarında hiç bir mezhep mevcut değildir. Orada masonlarda olduğu gibi yalnız semboller vardır. Bundan dolayıdır ki israil mabedi bizim tabii müttefikimizdir,derler.

“Bir Mason Biraderinin itiraflarıdır :

Mason Localarının bilinen 33 balkonu olduğu zannedilmekle beraber, gerçekte 36 balkon vardır.
Süleyman Demirel buna bir örnektir. Geçmişte, şu anda ve gelecekte de birçok Başbakan, Dışişleri, İçişleri Bakanları ve Cumhurbaşkanları mason localarının 20 ci balkon törenlerinden geçmek mecburiyetindedir. Bu arada, bazı bilinen sanatçılar ve diğer bürokrasiyi temsil edenler (masonlar) de bu kurallara uymak durumundadırlar.[3]

-“1738’de masonluğa karşı bir Papa Emirnamesi yayınlandı… Buna göre, Papa, hiçbir ayırım yapmadan tüm masonların açıkça Kilise’ye zarar vermeye ve bu şekilde Hıristiyanları İsa’nın getirdiği doğrulardan mahrum etmeye çalıştıklarını ifade ediyordu.”[4]

Fakat, yasak olan masonluk, zamanla Vatikan’a sızmaya başladı. Vatikan tarihine bir bakmak bunu anlamak için yeterlidir:

“Vatikan Dış İşleri Bakanı Agostino Casaroli, mason.”[5]

“İtalyan masonluğu açıkça politika ve dinle bağlantılıdır.”[6]

“Masonluğun Roma Katolik Kilisesi’nde sempatizanları, hatta üyeleri vardı.”[7]

“1973’te Kiliseye bağlı olan ‘Kurtuluş Ordusu’ isimli kuruluş ile masonlar arasındaki bağlantı dikkatleri üzerine çekti. Aynı yıl 19 Haziran’da, Dini İşler Sorumlusu Baden Hickman Ordu’nun görevlilerin herhangi bir mason locasına girmelerini yasakladığını söyledi. Daha sonra yapılan araştırmalar sırasında İngiltere’de üç adet kilise mensupları için özel loca olduğu öğrenildi. Bu localar, Standora Locası 6820, The Lodge of Constant Trust 7347 ve Lubilate Locası 8561. Avustralya Melbourne’da da bir diğeri vardı: Haçlılar Locası…”[8]

“Aynı dönemde kendine ‘Anglo-Katolik’ sıfatını uygun gören biri “Masonluk Üzerine Bazı Yansımalar” adlı bir kitap yayınladı. Bu kitapta masonik faaliyetlerle ilgili geniş bilgi bulunmamakla beraber Fort Newlon, Lawrence, de Castello ve Woodford gibi mason rahiplerin çalışmalarına geniş yer verilmekteydi. Yazar, şöyle bir iddiada bulunuyordu: ‘Tehlike şudur ki, İsa’nın en büyük düşmanı kiliseyi yönetiyor’.”[9]

“Bir başka din adamı Dr. Cawthorne şöyle yakınıyordu: ‘Masonluk öğretisi açıkça anti-Hıristiyandır. Rica ediyorum artık hiçbir kilise mason locası olarak kullanılmasın’.”[10]

Grand Orient (Fransız Büyük Locası)-Vatikan bağlantısı, masonluğun Hıristiyan alemine ne derece sızdığını göstermektedir:

“Grand Orient, İngiltere Bankacılık kuruluşları ve uluslararası banker Meyer Amshel Rothschild tarafından finanse edilmiştir. Bugün Grand Orient; Trilateral Komisyonu, Bilderberg Grubu ve tüm dünyadaki sosyalist partilerle yakın ilişki içindedir. Bağlantıları Vatikan’a kadar uzanmıştır ve geçen seneler boyunca önde gelen Katolik Kilise mensuplarının anti-Hıristiyan Grand Orient’in gizli üyeleri olduğu söylenmiştir.”[11]

Vatikan’a Sızan Masonların Kara Para İlişkileri

“Im Namen Gottes?”adlı kitap yayınlandığında tüm Avrupa’da büyük yankı meydana getirdi.
“Vatikan şehrinin çevre duvarının etrafında bir tur yapılsa bir saatten fazla sürmez, ama Vatikan’ın servetini saymaya kalksalar, bu şüphesiz çok daha uzun sürer.”[12]

Vatikan’a 1978 yılında yeni bir papa seçildi: Papa I. Jean Paul. I. Jean Paul, biraz farklı bir papaydı. Vatikan’da bir şeyler döndüğünü hissediyordu. Papa seçilmeden bir süre önce Vatikan Bankası’nı, bu bankanın bağlantılarını araştırmaya başladı. Kardinalleri, piskoposları araştırdı. Sonuçta çok ilginç noktalara vardı. P2 Mason Locasının Vatikan’la bağlantılarını ve “Büyük Vatikan Locası”nı, bu locaya üye olan 121 kardinali, piskoposu ve rahibi keşfetti. Oysa masonluk asırlar öncesinden kilise tarafından “dinsizlik” olarak tanımlanmıştı. Bu sisteme engel olmaya çalıştı. Fakat papa seçildikten 33 gün sonra faili meçhul bir zehirlenme ile hayatını kaybetmesi, “tehlikeli” çalışmalarının sonu oldu.

“Papa I. Jean Paul’ün dikkati gizli, kanundışı olan ve çalışmayla gücü ve zenginliği birleştiren, İtalya’nın çevresine yayılan bir mason locası üzerine yoğunlaştı.

Bu locanın adı P2 idi. Bu loca Vatikan’a derinlemesine nüfuz etmişti. Papazlarla ve piskoposlarla ilişkisi ve bizzat kardinallerle bağlantısı vardı. Papa I. Jean Paul, P2’yi kilisenin vücudunda yaşayan ve yok edilmesi gereken zararlı bir virüs olarak gördü.”[13]

-Protestanlar; Hz. İsaya işkence eden yahudiler günahkadırlar bu erdeme sahip olamazlar. “,

Katolik yahudiler ise; Hz İsa bizdendir ve ancak O bizi kurtarmaya gelecektir. Hz. İsanın kurtarma listesi 144 000 ile sınırlı olduğundan bundan ancak iyi yahudiler faydalanabilecekler diye birbirini ekarte etmekle uğraşmaktadırlar.”

“Protestanlık faizi reddeden katoliklere karşı faizi serbest bırakıyor, ‘Ahiretten’ çok bu dünya ile ilgili düzenlemelere vurgu yapıyor,çalışmayı,ticareti ve üretimi kutsuyordu.”

Netice; İnsanları ve insanlığı bozan bu kirli teşkilatlar, o insanların beslendikleri kaynak olan dinleri de kirletmiş ve bu yolda çalışmışlardır.

MEHMET ÖZÇELİK

25-02-2018

 

 

[1] Mimar Sinan Dergisi Yil; 25 Sayi: 27-28 Sf:40.

[2] http://www.risaleinurenstitusu.org/kulliyat/emirdag-lahikasi/nihai-vesika/277

[3] http://ahmetdursun374.blogcu.com/mason-mason-un-aci-gozyaslari-ve-itiraflari/632601

[4] Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, no. 2076, Cyril M. Batham, sf.2.

[5] La Trilaterale et Les Secrets du Mondialisme, Yann Moncomble, sf.138.

[6] The Brotherhood, Stephen Knight, sf.270.

[7] The Brotherhood, Stephen Knight, sf.247.

[8] Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, no. 2076, sf.5.

[9] Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, no. 2076, sf.5.

[10] Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, no. 2076, sf.17.

[11] The Spotlight, 4 Ocak 1993.

[12] Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf. 130.

[13] Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf.13.

https://pi71.wordpress.com/2007/07/06/vatikan-mason-ve-siyonist-papalar-siyonizme-ters-dusen-papalar/

 




VECİZ SÖZLER

VECİZ SÖZLER

 

Hz.Ali veciz ifadelerinde;

“İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı”

 

“Kâinat Kur’ân’dadır, Kur’ân Fâtiha’dadır, Fatiha Besmelededir, Besmele B’de, B ise noktadadır.”

 

”Ba Harfi” nin altındaki nokta benim”

 

Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır.”(Hadis)

 

“Ben gizli bir hazine idim ve mahlukatı yarattım ta ki kendimi (o mahlukat aynasında göreyim)bileyim ve bildireyim.”(Hadis-i Kudsi)

 

“Ben cinleri ve insanları yalnız beni tanıyıp kulluk etsinler diye yarattım”[1]

 

            Maddenin ağır bastığı, hayatın yoğunlaştığı şu asrımızda; insanların fikir ve yaşayışlarında da bir dağınıklık görülmektedir.

            İnsanlık böyle bir durumda kaybolmamak ve kaybetmemek için toplanmaya ve toparlanmaya hızla yönelmesi gerekmektedir.

            Okyanuslarda yüzüp keşifler yapan insanlık, kendi noktasından ve damlasından habersiz olarak yaşamaktadır. Bir an evvel noktasına ve damlasına dönmesi gerekmektedir. Zira noktayla başlayan hayat, tekrar bir noktada noktalanmakta ve sonlanmaktadır.

            Kaynağından çıkan damlanın tekrar kaynağına dönmesi gibi, insan oğlu da tekrar kendi kaynağına dönmesi, kendi iç keşfini gerçekleştirmesi gerekmektedir.

            “Nefsini bilen Rabbini bilir.” hakikatı insanın özünde saklıdır.

            İnsanın keşfi ve de bir insanın kendisini anlaması, insanlığın okyanusları ve Amerika kıtasını keşfinden daha önemli ve önceliklidir.

Özellikle fikri dağınık bu asırda ‘Özlü Sözler’ ilaç gibi toparlayıcı bir etki yapmaktadır.

            Asırları özetleyen asrımızda, sözlerinde özetlenmesi bir zaruret ve bir ihtiyaçtır.

            Her bir cümle de insanın bulunduğu halden çıkması için bir kapı, bakıp görmesi için bir penceredir.

            Özünden uzaklaşan insanlığa özlü sözler, güzel sözlerdir.

           

            Hayat kavanozunda yeşeren ve yetişen insan oğlu, hayatın ince süzgeçlerinden süzülerek, Mevlana’nın deyimiyle;’ Hamdım- Piştim- Yandım’ hakikatını gerçekleştirmek amacıyla bir çok işlemlerden geçirilmekteyiz.

            Tıpkı madenin bir çok aşamalardan geçtikten sonra; altın, gümüş, bakır  ve kömür olarak ayrıştırılması gibi…

            İşte bu noktada; Bazen bir cümle insanın hidayetine vesile olduğu gibi, bazen bir kelime ve cümle onun sapıklığa düşmesine de sebeb olmaktadır.

Bazen bir söz bir hayatın özüdür. Bazen bir söz büyük bir musibet, yenilgi ve başarının sonucunda söylenmiştir. Bazen bir söz bir ırkı, bir milleti, bir inancı ve büyük bir fikri temsil eder, bayraklaştırır.

Özlü sözler, insanlığın özünün sözleridir.

Hayatın meyvesidir.

Hz.Ali: ”Eğer gayb alemi açılsa, yakînim –inancım- ziyadeleşmeyecek.” buyurur.

Hz. Ali burada özünü dillendirmektedir . Özde bir, tek ve O vardır.

Herkeste bu mâna ve hakikat mevcuttur.

Hz. Ali diğer bir çok İslâm Alimleri gibi, çokça eser vermiş bir zat değildir.

Ancak söylediği özlü sözler asırlara hükmetmekte ve aydınlatmaktadır.

 

Evet.. sözün güzelliği kısalığındadır.

Kısa ve veciz ifade edemeyen uzatır veya anlamayan uzattırır.

Kur’an-ı Kerim-in takip ettiği yolda budur. Her asrın anlayabileceği şekilde beyanda bulunur.

Kısa söyler tâ ki uzun olsun…

Yazılan ve söylenen özlü sözlerin hayatımızı aydınlatması temennisiyle…

 

Mehmet  ÖZÇELİK

25-10-2008

[1] Zariyat, 51/56.




ZULMÜN VE KÜFRÜN KOLLARI

ZULMÜN VE KÜFRÜN KOLLARI

Hdp Chp.nin sol kolu, Fetö ise sağ koludur.

Bu gün vatana ihanet edenlerin önemli bir kısmı, dünkü şaibeli insanların devamıdır.

Pentagon 2019 bütçesinde pkk ve pyd.ye 550 milyon dolar destek amaçlı bütçeyi şimdiden ayırmış.

Yüz sene önce ermenileri bize karşı tahrik eden batı, bu gün ise ermeni tohumlarını besleyip üzerimize salmaya devam ediyor.

Memleketimizdekilerin tasma ve yularını tutanlar ilk defa açıkça destekte ve ipin ucundaki devrede.

Buda gösteriyor ki dıştaki ihanet şebekeleri ile içerdeki atıklar aynı noktada birleşmektedirler.

İçteki bozuk zihniyet, dıştaki büyük tehlikeden daha büyüktür.

Chp-nin genel başkanı K. kılıçdaroğlundan tutun da, diğer milletvekillerine kadar ve gayet zahir olan Hdp- de olmak suretiyle hiç Abd-ye söz ettiklerini ve de Afrindeki ordumuza destek olanı görüldü mü?

Bunlar kimden yana?

Ayıdan mı yoksa dayıdan mı?

Erdoğan ayıların ve kuyruk acısı olanların kuyruğuna bastı.

İçten ve dıştan sırtlanlar ortak noktada birleştiler.

Ortak noktalarımız olanlar ve devletler pek birleşemedi, ittihadı islam ve ittihadı kulübde.

İttihadı kulub ve ittihadı islam bu zamanda farz haline gelmiştir.

Musibetler bizi o iki hakikata sevketmektedir.

“Ünlü Alman gazeteci ve eski BND ajanı Christoph Hörstel katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neden hedefte olduğunu anlattı.

Çarpıcı açıklamalarda bulunan Hörstel, Erdoğan’ın dış güçlerin oyununa dahil olmadığı ve itaat etmediği için hedefte olduğunu söyledi. “Erdoğan, ABD ve PKK’nın Türkiye’yi bölmesine müsaade etmediği için hedefte” dedi.[1]

-“AFGANİSTAN’DAKİ TERÖRİZMİN TEMELLERİNİ 30 YIL ÖNCE CIA ATTI”

Laricani, “Afganistan’daki terörizmin temellerinin 30 yıl önce ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) yardımıyla Suudi Arabistan, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından atıldığını” ileri sürdü.

“ABD DEAŞ’LILARI HELİKOPTERLERLE AFGANİSTAN’A TAŞIDI”

“ABD, DEAŞ militanlarını helikopterlerle Afganistan’a taşıdı” diyen Laricani, terör örgütlerinin gelecekte ABD için tehdit olacağını belirtti.”[2]

*********************   

15 Temmuzun alt yapısını çok rahatlıkla ifade edebilirim ki, İngiltere tesis etmiştir.

Devletin tüm kademelerinde bir anda periyodik olarak yandaşlar getirildi.

Üniversiteler de bir rektörün değişmesiyle, anayasa mahkemesinde bir kaç üyenin yerleştirilmesiyle, askeriyedeki usulsüz alımlar ve benzeri devlet kademelerindeki hızla yerleştirmeler 15 temmuzun alt yapısını oluşturuyordu.

Bir çok örneklerinden Abdullah Gülün görevdeyken yaptıkları ortadadır.[3]

“Amerika ve İngiltere Abdullah Gül’den yana.

İngiltere’nin Chatham House kuruluşu Çanakkale Boğazı’nın işgal edildiği gün Abdullah Gül’e ödül veriyor. CFR ise Tayyip Erdoğan’ı gözden çıkardı…

Bugün 9 Kasım 2010! İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Chatham House” yani Kraliyet Uluslararası İlişkiler ödülü veriyor. Kraliçe 2008’de de Gül’e Büyük Şövalye nişanı vermişti.”[4]

Abdullah Gül İngiliz muhibbi, İngilizlerin muhibbi.

Aslında 15 Temmuzda hep Abd öne çıktı.

Tarih gösterecektir ki, bunun temelinden İngiliz çıkacaktır.

Not.7 yılda suriyelilere 23 milyar dolar harcadık.

Gezicilere 3 ayda 115 milyar dolar harcadık.

Kim gitsin?

Öyle ya, bu memleketten gidecekse, kim gitsin?

Teröristler….

MEHMET ÖZÇELİK/15-02-2015

[1] http://video.haber7.com/video-galeri/113827-erdogan-neden-kuresel-guclerin-hedefinde

[2] http://www.haber7.com/ortadogu/haber/2550792-iran-abd-deaslilari-helikoptere-bindirip/?detay=1

[3] http://www.seslimakale.com/videodetay/mehmet-tezkan–fetoculer-devlete-nasil-sizmis-diye-soranlara-25076

[4] http://www.guncelmeydan.com/pano/gul-un-sovalyelik-sirlari-arslan-bulut-t26779.html

 




UYUYAN DEV UYANIYOR

UYUYAN DEV UYANIYOR

Evet, iki yüz yıldır uyuyan dev uyanıyor.

Musibetler ve düşmanlıklar bizleri ayağa kaldırdı.

Elimize dilimize, dinimize dirliğimize, tarihimize ecdadımıza vurulan zincirler kırıldı.

Hürriyetimiz ve zürriyetimiz kurtuldu.

-Küfrün temsilcisi Rusya yıkıldı.

Zulmün ve materyalizmin temsilcisi olan Abdi se, yıkılması yakındır.

Hatta kendisi bunu hızlandırmaktadır.

-Abd pisliğe düşmemek düşüncesiyle, pisliklerle ortaklık yaptı.

-Cerablus için karşı karşıya gelmeyi göze alan abd, belli ki 5 bin tır silahın önemli kısmını oradaki teröristlere ayırmış.

Veya bizi oraya çekmek ve de gideceğimizi bildiğinden, orada kayıp vermemizi istiyor.

-ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ ile ilgili gereksinimlerini bir yana bırakan bir ‘İncirlik uzmanı’ şunları söylüyor:
“İncirlik Üssü Balkanlar’ı, Türk Boğazları’nı, Karadeniz’i, Kafkaslar’ı, Basra Körfezi’ni, Süveyş Kanalı’nı, Doğu Akdeniz’i, Hazar Havzası ve Basra Körfezi enerji kaynaklarını, Basra Körfezi’nden küresel pazarlara açılan enerji deniz ulaştırma hattını, Türk Boğazları’ndan geçen petrol tankerlerini, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattını ve GAP bölgesini kontrol eden, Orta Asya ve Ortadoğu’ya yönlendirilecek stratejik açılımları destekleyen jeostratejik konumu ile küresel ve bölgesel öneme sahiptir.”
ABD’nin bu üssü önemsemediğini ısrarla söyleyen bir yetkilisi “Bu üs sadece ilişkilerimize verdiğiniz önemin bir ifadesidir” diyor.

-Suud-i Arabistanın bu gün israile destek olması yeni değildir.

Dünde aynı desteği vermiştir.

“Prens Faysal’ın, Paris görüşmelerine katılan Yahudi delegasyonu içinde yer alan Felix Frankfurter’e gönderdiği 3 Mart 1919 tarihli mektup, başlangıç noktasındaki görüşleri iletmesi açısından anlamlıdır.

“Değerli Bay Frankfurter,

Amerikan Yahudileri ile olan bu ilk temasımı, Sn. Weizmann’a daha önce Arabistan ve Paris’teki görüşmelerimizde söylediklerimi yinelemek için fırsat biliyorum:

Arapların ve Yahudilerin kuzen olduklarını düşünüyoruz. Onlar tarih boyunca kendilerinden çok daha güçlü ellerde acı çekmişler ve hoş bir tesadüf eseri olarak, aynı dönemde ulusal ideallerini gerçekleştirme aşamasında ilk adımlarını beraberce atmışlardır.

Biz Araplar, ve özellikle iyi eğitim almış olanlar, Siyonist harekete derin sempati ile bakmaktayız. Buradaki Arap delegasyonu olarak, sizlerin barış konferansı çerçevesinde sunduğunuz önerileri ve talepleri anlıyor ve bunları ılımlı ve makul buluyoruz. Bunların kabul edilmesi için elimizden geleni yapmaya hazırız. Yahudilere kalben eve hoş geldiniz demek istiyoruz.

Liderlerinizle özellikle de Dr. Weizmann ile son derece yakın ilişkilerimiz var. Kendisi davamızın sıkı bir destekçisi oldu. Umarım ki Araplar da Yahudilere bu iyiliklerini iade edebilirler. Yeniden canlandırılacak ve yenilenecek bir Ortadoğu için beraber çalışıyoruz ve hareketlerimiz birbirlerini tamamlıyor. Yahudi hareketi ulusal bir harekettir, emperyalist değildir. Hareketimiz de ulusaldır ve emperyalist değildir ve Suriye’de her iki topluma yer vardır. Bunların her birinin, diğerinin yokluğunda gerçek başarıyı yakalayamayacağını düşünüyorum.

Liderlerimizden daha az bilgili ve daha az yetkili bazı kişiler, Araplarla Yahudiler arasındaki işbirliğinden habersiz, Filistin’de çıkması doğal zorlukları bahane etmekte olabilirler. Bazıları, korkarım, amaçlarınızı Arap köylülere yanlış aksettirmişlerdir. Aynı şekilde amaçlarımız da Yahudi köylülere yanlış ifade edilmiş olabilir. Dolayısı ile farklılıklarımız diye adlandırılan durum bu kesim kişilerce sermaye yapmışlardır.

Bu farklılıkların prensipteki hiçbir konu ile ilgili olmadığı, ancak ve ancak komşu olarak yaşamak durumunda kalan toplumların gündelik yaşantıları ile ilgili olduğunu ve iyi niyetle çok kolayca düzeltilebileceğini kesin bir şekilde teyit etmek isterim. Gerçekten de bu yanlış anlaşmalar, detaylı bir bilgilendirme ile ortadan kalkacaktır.

Ben ve halkım, birbirimize yardım ederek, üzerinde yaşadığımız ülkenin yeniden, dünyanın uygar medeniyetleri arasında yer alacağı bir gelecek için çalışmanın gayreti içinde olacağız… İnanın bana,Saygılarımla,Faysal…”

-”Dünyadaki pek çok insan Amerikan politikalarını artık İncil’deki kehanetlerin şekillendirdiğine inanıyor. Bush’a seçimi kazandıran Evangelistler ise Ortadoğu’da kıyameti hızlandırmak için çalışıyor.

Tanrı ve Başkan bize İsa’yı Ortadoğu’ya getirme şansı doğurdu. Bu bana verilen bir emir!”… Bu sözlerin sahibi kan ve ateş altındaki Irak’ta Evangelistler için çalışan misyoner Tom Craig. Evangelistlerin Bağdat’ta şimdiden 9 kilisesi ve yüzlerce müridi var. Amaç Irak’ı Ortadoğu’da Evangelizm’in merkezi yapmak ve tıpkı İncil’de sözü edildiği gibi dünyanın bütün kavimlerini bu Kilisede toplamak.”

-”Dozerlerle Gömülen Irak Askerleri.

Körfez Savaşı, başta CNN olmak üzere Batılı haber kaynakları tarafından tek yanlı olarak kamuoyuna sunulmuş ve toplum sanki bir atari oyunu izliyormuş gibi hissettirilmişti. Tek taraflı bir propaganda perdesi arkasında neler olup bittiği tam olarak hiçbir zaman kamuoyuna yansıtılmadı. Irak tarafı da kendine özgü sebeplerle bu yönde fazla bir açıklama yapmadı.

Çöl Fırtınası harekâtından bir süre sonra ABD basınında yer alan bir olay, kamuoyunun tepkisine sebep oldu. Buna göre Körfez Savaşı’nda ABD canlı Irak askerlerini dozerlerle gömmüştü. Bu iddia Türk basınında da bir-iki köşe yazısına konu edildi ama üzerinde fazla durulmadı. Çünkü konu ile ilgili ayrıntılı bilgi alma imkânı ne ABD basınında vardı ne de başka bir yerde…

ABD’nin Yıldız Savaşları Projesi’ni 1991’de Körfez’de denedikten sonra 1993’te HAARP adlı yeni bir proje ile büyük bir yatırıma giriştiği biliniyor. lyonosferin kullanımı ile ilgili böylesine büyük bir yatırımın Körfez savaşının hemen akabinde; 1993’te başlatılması, yapılan denemenin Hermes II ile sınırlı kalmadığı sonucuna bizi götürmektedir. Demek ki deneme başarılı olmuş ve bu sahada büyük bir yatırım yapılmıştır.

İyonosferle ilgili projelerin insanların aklını bozma; beynini işlemez hale getirme gibi güçleri düşünülünce, ister istemez dozerlerle gömülen Irak askerlerinin bu şekilde aptallaştırılmış olabilecekleri akla gelmektedir. UlaşıIan sonucun ürkütücü olması ve Kamuoyundada büyük tepkilere sebep olması ihtimali karşısında “delilleri”(!) dozerlerle gömerek yok etmek mecburiyeti duymuş olabilirler.”

Demokrasi getiren ve dost görünen Abd, insanlığa felaket getirmiş, insanlığını kaybederek, insanlığı yok etmiştir.

Abd girdiği yere felaket götürmüş, zulmetmiş, başta petrol olmak üzere yer altı zenginliklerine konmuş, silah ve uyuşturucunun pazarlamasını yapmıştır.

MEHMET ÖZÇELİK

10-02-2018

 




EĞİTİMDE MODEL

EĞİTİMDE MODEL

Eğitim sistemimizin en önemli başarısızlıkların birincisi;

-Çözümü kendi içimizde değilde, hep dışarıda aramamız ve de batıyı referans almamızdan kaynaklanmaktadır.

Tıpkı organ naklinde bedenin farklı organı kabul etmemesinden dolayı uyumsuzluğu, tepki vermesi gibi.

Şu zamanda insane göre ilaç verilme durumu söz konusu iken, bizden bir çok noktada farklılık arzeden, değer uyuşmazlığı içerisinde olan batının eğitimi kısır kalmaktadır.

Bu da kendimizden, değerlerimizden ve de geçmişimizden kopuk olmamızdan kaynaklanmaktadır.

-Ve de aşağılık kompleksini atamamamızdan da doğmaktadır.

Millet olarak belkide en çok muhtaç olduğumuz şey, kaybettiğimiz şahsiyetimizi kazanmamızdadır.

Kendimizi tanımamakta, yapacağımıza inanmamakta, güven kaybı yaşamaktayız.

-Aynı kaynaktan ve aileden, hazmetmiş olmayışımız, hazımsız, karın ağrıtıcı bir eğitimin olmasına neden olmaktadır.

İnsanların farklı kaynaktan beslenmeleri, eğitimde de farklılıkları ve yetersizlikleri ortaya çıkarmaktadır.

-Eğitim eğitici olmayışı, öğretimi zorlaştırmaktadır.

Eğitim köklü ve dava adamı, idealist insan yetiştirmemekte, yetiştirememektedir.

Bizdeki eğitim, rejime yatkın bir eğimi oluşturmaktır.

Çocuğu rejime uygun eğip bükmek uğruna, çok şeyi kaybettirilmektedir.

Verdiğimiz eğitim, aileye ve topluma ve de değerlerine ne kadar hazır hale getirmektedir?

-Bizdeki en iyi eğitim, suya sabuna dokunulmayan eğitimdir.

Normal bir eğitim için toplumun nabzı tutulsa yeridir. Şöyleki;

Toplumun kaçta kaçı eğitimin eğiticiliğinden memnundur?

15 yıldan fazla bir sürede aldığımız eğitim, dünyamızda ne kadar yer kaplamaktadır.

Ne kadar olumlu hatıralar kalmıştır.

-Devlet kendisini kurtarmaya yönelik bir eğitimi sürdürmektedir.

Aslında eğitim çocuğu frenlemektedir.

Eğitim sadece kişilikli kişiler yetiştirmeye yönelse büyük iş başarmış olur.

**********************   

Ebû Muhammed Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e benim şöyle dediğim haber verilmiş:

Allah’a yemin ederim ki, yaşadığım sürece gündüzleri muhakkak oruç tutup, geceleri de ibâdet ve tâatle uyanık geçireceğim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– “Bunları söyleyen sen misin?” diye sordu. Ben de kendisine:

– Anam babam sana feda olsun, ya Resûlallah! Evet, ben böyle söylemiştim, dedim. Buyurdular ki:

– “Sen buna güç yetiremezsin. Hem oruç tut, hem iftar et; hem uykunu al, hem ibadet et; her aydan üç gün oruç tut; çünkü her iyiliğe on misli ecir ve sevap vardır. Bu ise bütün zamanını oruçlu geçirmek gibidir.” Bunun üzerine ben:

– Bunun daha çoğunu yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamber Efendimiz:

– “O halde bir gün oruç tut, iki gün tutma” buyurdu. Ben:

– Ama ben bundan daha fazlasını yapabilirim, deyince Resûl–i Ekrem:

– “Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma; bu Dâvûd aleyhisselâm’ın orucu olup, oruçların en ölçülü olanıdır” buyurdular.

Bir başka rivayette: “Bu, oruçların en faziletlisidir” şeklindedir. Ben:

– Bundan daha faziletlisine de gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz:

– “Bundan daha faziletlisi yoktur” buyurdu.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiye etmiş olduğu, ayda üç gün orucu kabul etmem, bana ehlimden ve malımdan daha sevimli olacakmış.

Bir rivayete göre:

“Senin gündüzleri oruçlu, geceleri uyanık geçirdiğin bana haber verilmedi mi sanıyorsun?” buyurmuştu. Ben de:

– Elbette haber verilmiştir, yâ Resûlallah! dedim. Bunun üzerine:

– “Böyle yapma, bazı kere oruç tut, bazan tutma; gece hem uyu, hem de teheccüde kalk. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, iki gözünün hakkı vardır, hanımının hakkı vardır, ziyaretçilerinin hakkı vardır. Şüphesiz her aydan üç gün oruç tutman sana yeter. Çünkü senin için her iyiliğin on misli karşılığı vardır; bu da bütün zamanının oruçlu olması demektir.” Abdullah der ki:

– Ben artırdıkça iş aleyhime döndü. Sonra ben:

– Yâ Resûlallah! Ben kendimde güç ve kuvvet buluyorum, dedim. Buyurdular ki:

– “O halde Allah’ın Nebisi Dâvûd’un orucunu tut, daha fazlasını yapma.”

– Dâvûd orucu nedir? diye sordum.

– “Senenin yarısını oruçlu geçirmektir” buyurdu.

Abdullah yaşlandıktan sonra:

– Keşke Allah’ın Resûlü’nün ruhsatını kabul etmiş olsaydım, der dururdu.

Bir başka rivayet şöyledir:

– “Senin bütün günleri oruçlu geçirdiğinden ve her gece Kur’an’ı okuduğundan haberdar olmadığımı mı sanıyorsun?” Bunun üzerine ben:

– Elbette haberdarsındır, yâ Resûlallah! Fakat ben bununla sadece hayra ulaşmayı diliyorum, dedim.

Bir başka rivayette ise şöyledir:

“Senin çocuklarının da senin üzerinde hakları vardır.”

Bir diğer rivayette:

“Bütün zamanını oruçlu geçirenin orucu yoktur.” Bu sözünü üç defa tekrarladı.

(Buhârî, Savm 55, 56, 57, Teheccüd 7, Enbiyâ 37, Nikâh 89; Müslim, Sıyâm 181–193.)

-6 değişik rivayetin aktarıldığı bu hadis her türlü aşırılıktan uzak kalarak orta yolu tutup, peygamber (s.a.v.)’in tavsiyelerine uymanın dünya ve ahiret saadet ve selametine vesile olacağını belirtmiş olmaktadır. Ruhbanların yaptığı insanlardan uzak kalmak ve kişinin kendisini bitkin düşürecek ve bıkkınlık verecek derecede ibadet yapması uygun görülmemiştir. Nafile ibadetler kişiyi helal rızık kazanmaktan ve cihadın her türlüsünden alıkoymaz. Müslüman Allah’ın emrettiği ve peygamber (s.a.v.)’in öğrettiği kadar ibadet ve taata ağırlık verecektir. Çünkü rahiplerin yaptığı gibi dünyadan el etek çekme ve insanlardan uzak yaşama İslamda iyi görülmemiştir.

MEHMET ÖZÇELİK

05-02-2018




ZİNCİRLERİNDEN KURTULAN TÜRKİYE

ZİNCİRLERİNDEN KURTULAN TÜRKİYE

Neredeyse iki asırdır ve özellikle yüz senedir içten ve dıştan kırılması zor, neredeyse imkansız denilecek kadar zincirlerle bağlanan Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla zincirleri gevşetmiş ve Afrin harekatıyla da bu zinciri çözüp atmıştır.

Türkiye ayağa kalkıyor, Abd çöküşte…

**********************    

Beşer zulmeder, kader adalet eder.

Abd yaptığı zulmüyle yıkımı konusunda kadere fetva vermiş, kendi bitişini ve çöküşünü hazırlamıştır.

Zira, küfür devam eder ancak zulüm devam etmez.

Abd-nin dünyada yaptığı bu zulümler ve akan kanlar kendisini boğacaktır.

Afrin harekatında bir adalet, zulmü engelleme vardır.

Haçlı zihniyeti hala bitmiş değildir. Sinsice ve topluca devam etmektedir.

Bizlerin de bilelenmeye ihtiyacımız var.

Abd-pkk-ypg-ab- bizler için gübre oldular.

İçimizdeki körelmiş ateşi ve koru alevlendirdiler, ateşlediler.

-Abd de obama döneminde temeli atılan deaşın terörünü devam ettirecek bir manyak lazımdı. bulundu da. Zira kazanması zor olan trump bir anda öne çıktı.

Demek birilerine bazı vaatlerde bulunmuştu. sürekli alınmakla tehdit edildi, öyle ki koltuğu hala sallantıdadır.

Abd, pkk ve ypg ye neden bu kadar iltifat ediyor?

Çünkü uyuşturucu pazarlamasını o yapıyor, kara parayı onun üzerinden aklıyor, petrol kuyularına onun kabadayılığıyla konuyor.

Kısaca kirli işlerinde bu kirli elleri kullanıyor.

-Abd tehlikesi rus tehlikesinden daha az değildir.

Abd derin devletin kontrolündedir.

Abd Türkiye-ye karşı büyük bir ihanet içerisindedir.

*********************    

Trump kukla liderdir. Pentagonun oyuncağıdır. Güçsüz ve zavallı biridir. Aldığı kararlarda ve onun geldiği ve düştüğü durumlar bunun göstergesidir.

15 Temmuz mağlubiyetinin şokunu atamayan abd, Münbiçte Türk ordusuyla karşı karşıya gelmeyi göze almış ancak o iradeyi ve 2. mağlubiyet ve mahcubiyeti göze alabilir mi?

İnatlaşma ve Türkiye-yi tam gözden çıkarma bir kaç komutanca da olsa denenebilir.

-15 Temmuzda yarım asırlık yatırım ve plan bir anda çöpe gitti.

Her zaman tutturdukları hesaplar ve kullandıkları maşalar ellerinden gitti.

Yarım asırlık kayıp, sonraki asırda yapılacakları da yapılamaz hale getirdi.

Kısaca, evdeki hesap çarşıya uymadı.

Türkiye bir asırlık kirliliği hazmedemeyip taşıyamadı, istifrağ etti.

Asırlık biriken pisliği yüzlerine tükürdü.

**********************    

Tüm dünyada keyfiliklerin ve ihalelerin adı demokrasi ve bahanesi terör oldu.

Bu ad ile ırakta bir milyondan fazla insan öldü ve önceki zalim Saddam mumla aranır oldu.

Afganistan, suriye ve ortadoğu ya saldırıp suriye yi bitirme, bir milyon insanı öldürüp şekillendirmenin bahanesi terör oldu. Bunun içinde bizzat abd tarafından deaş, pkk. ypg üretildi, beslendi ve desteklendi.

İsrailin hedeflerini gerçekleştirme uğruna dünya jandarmalığına ve kabadayılığa soyunan abd, bu uğurda her gayrı meşru uygulamasına meşru bir kılıf giydirmeye çalışmaktadır.

Ancak iyice sırıtmaktadır.

Dışta abd, nato, ab, barzani, bae ve içteki kirli yapılar ve ihanet şebekeleri, nitekim Türk tabipler birliği pkk tarafından ambulansların yakılmasında ses çıkarmazken, ordunun Afrinde pkk-ya darbe vurmasından rahatsız olmuş, kendisini ilgilendirmeyen bir konuya burnunu sokmuştur.

-3 günde sanatçı olup, 3 ayda da meşhur olan ucuz sanatçılarda ihanet şebekeleriyle kol kola vermiştir.

Maliyeti düşük bu kadar hainin olduğunu bilmiyorduk.

Yazıklar olsun…

Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil.

Tükürün zalimlerin o hayasız yüzüne, tükürün…

Yüz yıl önce ekilen, dikilen ve gizlenen kripto tohumlar, gün bu gün, tam zamanı diyerek kendilerini ve niyetlerini açık etmiş, zehrini de kusmaktadır.

Afrin harekatı 50 yıllık birikmiş pislikleri ortaya çıkardı.

Abd kişiliksiz bir politika izlemektedir.

*******************    

Bediüzzamanın talebelerinden Ahmed Feyzi Efendi’nin yazdığı ve Bediüzzaman tarafından da kabul görerek:”Mâidet-ül Kur’an ve Hazinet-ül Bürhan [1]diye de isimlendirilmiş eserde 2019 yılı için şu müjde verilmektedir:

-“Elbette sabırlı davrananlara, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.” [2]

-1338 / 1922 : 1368 / 1952…tarihleri arasında Sabr edenlere ecirlerinin verileceği ifade edilmektedir.

….Özellikle;”1939; ezayı kâfirâneye senelerden beri sabreden ehli imana, sabırlarının mükafatı. 1939’da başlayan büyük harb neticesinde galibiyeti kâfirânenin erimeye başlaması mebde’ teşkil etmekte olup 1969 ve 2019 seneleri arasında Şevket-i İslâmiye ve Süruru mü’mininin azami hadde vüsûlünü göstermekle ve beşareti azimi vermektedir.”

Not:Namaza duramıyorsak bir düşünmek lâzım:

“Ben ne ettim de Rabbim beni huzuruna kabul etmedi?

Huzura mı gitmiyoruz yoksa huzura mı kabul edilmiyoruz?

MEHMET ÖZÇELİK

03-02-2018

[1] http://www.tesbitler.com/2015/01/01/m-a-i-d-e-t-u-l-k-u-r-a-n/

[2] Nahl.96.