HAM SÖZLER

HAM SÖZLER

Ham sözler, pişmemiş yemeğin ağızdaki zorluğu, midedeki yorgunluğu gibidir.

Ham sözler, pişmemiş hamur halindeki ekmeğin mideye yumruk gibi oturmasıdır.

Ham sözler, olmamış armudun ve meyvenin boğazda tıkanması, dildeki tatsızlığı, midedeki rahatsızlığı gibidir.

Ham sözler, pişmemiş, kart olan etin midedeki hazımsızlığı gibidir.

Ham sözler, akıl ve kalpte yoğrulmadan ağızdan çıkan ölçüsüz sözlerdir.

Ham sözler aklın zayıflığından, kalbin yetersizliğinden, vicdanın nefis ve şeytan tarafından işgalinden ibarettir.

Ham sözler cehaletin ürünüdür.

Ham sözler süzgeçten geçmeyen tifli çay gibidir.

Ham sözler hamlığın, olgunlaşmamışlığın bir göstergesidir.

Ham sözler kişinin aynasıdır.

Ham sözler, kişinin özü ve özetidir.

Ham sözler, dönüşü olmayan sözlerdir. Yaydan çıkan ok gibi.

Ham sözler, gönlü de, aklıda yaralayan yaralı ve yaralayıcı sözlerdir.

Ham sözler, atık ve hayatın çöplükleridir.

Ham sözler, kılıç yarasından daha ağır, kapanmayan yaralı sözlerdir.

Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz

Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz.

İlk söz vardı.

O da tamdı.

Ham olanların elinde ve dilinde ham kaldı.

Çünkü özlerinde o söz pişmemiş, çorak olduğundan ham kalmıştı.

Ham sözler, çorak ve çöl yapılıların ürünleridir.

Orada yetişse yetişse ot ya da diken yetişir.

Ham sözler, gamlı sözlerdir.

Ham sözler, ruhsuz sözlerdir.

Ham sözler, toplumda ham insanları yetiştirir.

İlk bozulan şey sözlerdir.

Bozmak için ilk oluşturulan şey, ham sözlerdir.

Ham sözler, anlaşılmayan, anlamdan uzak sözlerdir.

Ham sözler, şeytanın kalbe diktiği dikenlerdir.

Ham sözler arzidir, beşeridir.

Semavi sözler onu pişirir, geliştirir.

Yemeklere tat veren tuz, klor ile sodyumdan ibarettir. Bunların her ikisi zehirdir.

Ham söz zehir gibi öldürür.

-En çok kullandığımız kelime, şey.

Var ve varlık demektir.

Yetersiz söz…

-Sözün seni böbürlendirdiği vakit sus; susman seni böbürlendirdiği zaman
ise konuş ( Talk b. Habib)

MEHMET ÖZÇELİK

24-05-2017




RAMAZAN AYI VE ORUÇ

RAMAZAN   AYI   VE     ORUÇ

         Rahmet ve merhamete muhtaç biz insanlara Ey Rahmet Ayı Ramazan Hoş Geldin…

            Oruç;Cenâb-ı Hakkın rızasını gözeterek,ibadet niyetiyle imsak vaktinden yani fecrin tuluundan,güneşin gurubuna kadar olan zaman süresi içerisinde yemekten,içmekten,cinsi muameleden nefsini men etmektir.

            Oruç;kıblenin tahvilinden sonra,Hicretin ikinci senesinde,Şaban ayında,Bedir gazasından bir ay ve birkaç gün evvel farz kılınmıştır.

            “İslâm öncesi Mekke Arapları,Muhammed (SAM) dahi onlarla beraber,takvimlerinin birinci ayı olan Muharrem ayının 10. günü (Aşura) olmak üzere yılda sadece bir gün oruç tutuyorlardı.”[1]

            Ramazan kelimesi hususunda:”1)Hadis-de”Ramazan geldi,ramazan gitti”şeklinde konuşmayınız. Ramazan ayı geldi,ramazan ayı gitti”deyiniz. Çünki Ramazan Allah Taalanın isimlerinden bir isimdir.”demiştir. (Şehrullah,şehru ramazan gibi)

            2)Hadiste:”Ramazan ayı Allah’ın kullarının günahlarını yaktığı için,bu ad ile isimlendirilmiştir.”

            3)Günahlar,Allah’ın rahmeti karşısında öylesine tükenirler ki adeta yanıp biterler… İşte bu aya bereketiyle bütün günahların yanıp arınması manasında,ramazan adı verilmiştir.[2]

            Oruç gizli olduğu için,zahiri ibadetlerden namaz,hac gibi olmadığından,riyadan uzaktır.

            Oruçta Cenâb-ı Hak,onun mükafatını ben veririm,bana aittir,buyuruyor ve bunu haber veriyor. O halde büyüklerin büyüklüğüne yakışır bir şekilde ihsanda bulunması gibi,Allah’da şanına yakışır bir şekilde ikram ve atâ’da bulunacaktır.

            Oruçla şeytanın yolları kapanır. Hayvani duyguları zayıflatır,ruhani duyguları kuvvetlendirir. Melekiyet kesbeder. Süfli şeylerden uzaklaşır. Faziletlerle donanır ve süslenir.

            Allah’a karşı zaaf ve aczini anlar,Cenab-ı Hakkın kudretini bilir ve görür.

            Fakirlerin halini anlar ve onlara yardım elini uzatır.

            Lokman Hekim oğluna tavsiye eder:”Ey oğul! Karnını doldurduğunda fikrin uyur,hikmet (ilim-fen) söner,gider ve azalar ve organlar ibadetten,kalbin safası ve ince anlayışlılıkla duanın lezzeti ve zikrin tesirinden geri kalır.”

            Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri;Ramazandaki orucun bir çok hikmetlerinden:”Hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine,hem insanın hayatı içtimaiyyesine,hem hayatı şahsiyesine,hem nefsin terbiyesine,hem niâmı ilâhiyyenin şükrüne bakan hikmetleri var.

            … Ramazan-ı şerifteki oruç,hakiki ve halis,azametli ve umumi bir şükrün anahtarıdır.

            …İşte ramazanı şerifteki oruç;en gafillere ve mütemerridlere,za’fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaif vücudu,ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin fir’avunluğunu bırakıp,kemali acz ve fakr ile dergah-ı ilahiye ilticaa bir arzu hisseder ve bir şükrü manevi eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise…

            …İşte ramazanı şerif adeta bir ahiret ticareti için,gayet karlı bir meşher,bir pazardır. Ve uhrevi hasılat için,gayet münbit bir zemindir. Ve neşv-ü nema-i a’mal için,bahardaki ma-i nisandır. Saltanatı rububiyeti ilâhiyeye karşı ubudiyeti beşeriyenin resmi geçit yapmasına en parlak,kudsi bir bayram hükmündedir. Ve öyle olduğundan,yemek-içmek gibi nefsin gafletle hayvani hâcatına ve mâlâyani ve hevaperestane müştehiyata girmemek için oruçla mükellef olmuş. Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut ahiret ticaretine girdiği için,dünyevi hâcatını muvakkaten bırakmakla,uhrevi bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek;savmı ile,Samediyete bir nevi ayinedarlık etmektir. Evet,Ramazan-ı şerif;bu fani dünyada,fani ömür içinde ve kısa bir hayatta baki bir ömür ve uzun bir hayatı bakiyeyi tazammun eder,kazandırır.

            … Demek,beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilacı da oruçtur.

            …Onun içindir ki;Ramazan-ı Şerifte mü’minler,derecatına göre ayrı ayrı nurlara,feyizlere,manevi sürurlara mazhar oluyorlar.Kalb ve ruh,akıl sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen,onlar masumane gülüyorlar.”[3]

            Ramazan münasebetiyle camilerdeki coşkulu manevi hava,müslümanların arasındaki sohbet,birlik ve beraberlikler,teravih namazlarının huzuru ve zevki ile tüm İslam alemindeki maddi ve manevi hayatlarda birliği sağlayan mayayı oluşturmuş olur.

            “Sabreden zafere erer.”hakikatı ramazanda tezahür etmektedir.

            Böylece;sevabların artmasıyla adeta bir sevab pazarı oluşturur,maddi-manevi perhize alıştırır.

            “Ulemanın cumhuruna göre,sinni büluğa ermeyen çocuklara oruç vacib değildir. Seleften İbni Sirin ile Zühri gibi bazıları müstehab olduğuna kail olmuşlardır. İmam-ı Şafii-de bu tariki içtihadı iltizam ederek;çocuğun oruç tutmağa kudreti bedeniyesi kifayet derecesinde olursa temrin (alıştırmak) için,ibadete alıştırmak için ibadetle emrolunurlar,demiştir. Ve bununda haddini yedi ve on yaş olarak tayin etmiştir. İshak’a göre,oruçla emrin çağı on iki yaştır. İmam-ı Ahmed bin Hanbel’e göre,ondur. Evza-i,çocuğun kuvayı bedeniyesine zaaf arız olmaksızın üç gün arka arkaya oruç tutabilirse,istihbaben oruç tutturulur,demiştir. Eimme-i Malikiyeye göre,çocuk hakkında oruç meşru değildir.”[4]

            “Ekvator kuşağı” bölgesinde olanlar”,bu gibi bölgelerde 13 saat 30 dakika kadar oruç tutulmuş olacaktır.”[5]

 

            ORUCUN SAĞLIĞIMIZA SAĞLADIKLARI :

            a)Sindirim sistemine etkisi. Bu organlar ailesi ise;ağız ve çenemizdeki tükrük bezlerinden,dil,ağız,yutak,yemek borusu,mide,on iki parmak bağırsağı,karaciğer ve pankreas gibi organlarımıza fayda sağlar.

            “Eğer gerçekleri anlıyorsanız her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[6]

            b)Dolaşım sistemlerine olan etkisi. Kan hacmi azalır. Bu olay kalbe ciddi bir rahatlık sağlar. Bir aylık oruç küçük tansiyonun düşmesine sebeb olur.

            c)Damarların temiz olmasıyla tahrib ve damar sertliği önlenmiş olur. Böylece böbreklerde sağlığa bununla kavuşmuş olur.

            d)Hücreleri en çok etkileyen su dengesi ayarlanmış olur.

            e)Sinir sistemleri rahatlar,bunalım ve stresler kalkar.

            f)Oruçlu iken karaciğer dinlenmiş olduğundan,kemik iliğinin kan yapmak için ihtiyaç duyduğu maddeleri daha iyi ve sağlıklı hazırlar.[7]

            Orucun bu çok yönlü biyolojik hikmetleri nedeni ile zayıflar oruç tutunca şişmanlar,. Aksine şişmanlarda oruç tutunca genel sağlıktaki olumlu etkileri nedeni ile zayıflar,fazla yağlar erir.

            Bir yıl boyunca devamlı çalışan vücut,memurun yıllık izini gibi dinlenir.

            Hastalıkların çoğu mide hastalığından ileri gelir,oda rast gele yemenin neticesidir. Bundan dolayı doktorların en çok hastalarına yaptıkları tavsiye,perhizdir. Oruç ise,en büyük maddi ve manevi perhizdir.

            Tıbbın babası olan İbni Sina,tıb ilmini iki kelimede topladığını ifade ederek;biri,-konuştuğun zaman az konuş-,diğeri ise;yediğin zaman az ye,dört-beş saat geçmeden yeme,çünkü şifa hazımdadır.-der.

            Yapılan araştırmalar göstermektedir ki;”Kandaki,oruç tutan bir insanın kanındaki mikrop öldürücü akyuvarların çok daha güçlü olduklarını ve bu akyuvarların kanser hücrelerini yok ettiğini ve kandaki mikropları öldürerek vücut direncini güçlendirdiklerini”[8]ortaya koymaktadır.

                                  

                                   – BİR   KISSA   VE   BİR   HİSSE

            Bir ramazan günü,merhum Cemal Öğüt hoca İstanbul’da bir camide va’z eder. Der:Cemaat bizim hanım çok saftır,inşaallah içinizde değildir,der. Göz gezdirerek,tebessüm eder ve devamla:”Eve gittim ki hanım feryad edip, -Aaah aaah,bu günleri de mi görecektim”deyip duruyor. Sebebini sorduğumda:

            -“Kedi iftarlık pideyi yedi.” Bunda şaşılacak ne var hanım,dedim. Bir tane daha alırım. Hanım ise;ekmekte değilim,nasıl olur da bu oruç vakti kedi ekmeği yer,ben buna şaşırıyorum,dedi. Ben de kendisine cevaben dedim:

            “Hanım,hayvanlar oruç tutmaz. Hayvanlar namaz kılmaz. Hayvanlar sorumlu değillerdir,dedim de ikna edip,birazda geç kalışım ondandır…

 

                                   – AYETLERLE       ORUÇ   –

            “Ey iman edenler!Oruç, sizden önce (Adem’den beri) gelip geçmiş ümmetlere yazıldığı (farz kılındığı gibi) size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”[9]

            “Oruç size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa,tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmağa güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye,bir fakir doyumu miktardır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa,bu kendisi için daha iyidir.. Eğer gerçekleri anlıyorsanız,her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[10]

            “Ramazan ayı,insanlara yol gösterici,doğruyu ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır. Sizden her kim Hilali (Ramazan ayının ilk hilalini) görürse oruç tutsun. (oruca başlasın) Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günler de tutsun. Allah size kolaylık ister,zorluk istemez. O,sayıyı tamamlamanızı,size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı tazim etmenizi ister. Umulur ki,şükredersiniz.”[11]

            “Kullarım sana,beni sorduğu vakit deki,ben herhalde yakınım. Dua edenin duasını bana dua ettiği anda işitir,ona karşılık veririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar,umulur ki doğru yolu bulurlar.”[12]

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise,sizle onlar için birer elbise gibisiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul etti,sizi bağışladı. Şimdi (ve bundan sonra ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını isteyin (arayın). Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı),siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin,için,sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde ibadete çekildiğiniz anlarda,kadınlara hiç yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın yasak sınırlarıdır. Bu sınırları aşmayın. İşte böylece Allah ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.”[13]

(İslâmın ilk zamanlarında farz olan ramazan orucunu tutarken sahur yemeği yoktu. Oruç tutan kimse,akşam orucunu açınca yatsı namazını kılıp uyuyuncaya kadar yer içerdi. Bundan sonra yemek içmek ve kadınlara yaklaşmak haramdı. Bazı müslümanlar dayanamayıp kadınlara yaklaştı. Bazıları da iftardan sonra yorgunlukları sebebiyle hemen uyudukları için,ertesi gün açlık ve susuzluktan baygınlık geçirdiler. Cenâb-ı Allah mü’minlere acıdı ve bu ayeti gönderdi.)[14]

“Oruçlu olarak geçirdiğiniz günler karşılığı olarak şimdi afiyetle yeyin,için.”[15]

“Hiç kimse,onların işlediklerine mükafat olmak üzere saklanmış olan göz aydınlığını bilemez.”[16]

“Sabredenlere mükafatları bol ve hesapsız olarak ödenecektir.”[17]

“Yanlışlıkla olması dışında bir mü’minin bir mü’mini öldürmeğe hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mü’mini öldüren bir kimsenin,mü’min bir köle âzad etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola! (Bu takdirde diyet vermez.) Eğer ölen mü’min olduğu halde,size düşman olan bir toplumdan ise mü’min bir köle âzad etmek lazımdır. Eğer kendileriyle aranızda andlaşma bulunan bir toplumda ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mü’min köleyi âzad etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin,Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşi peşine oruç tutması lazımdır. Allah her şeyi bilendir,hikmet sahibidir.”[18]

“Allah,kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz,fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bununda keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek,yahut onları giydirmek,yahut da bir köle âzad etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. (Onlara riayet edin) Allah size ayetlerini açıklıyor;umulur ki şükredersiniz.”[19]

“Buna imkan bulamayan kimse (Zıhar cezasına),temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen,altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah ve rasulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kafirler için acı bir azap vardır.”[20]

HADİSLERDE    ORUÇ –

-Rasulullah İslamı tarif ederken:”Ramazan

-Orucunu tutmak”diye belirtir.[21]

-“Oruç tutun,sıhhat bulun.”

-“Oruç sabrın yarısıdır.”

-“Oruç bir perdedir,mü’minin sığınacağı kalelerden bir kaledir.

-“Oruç ateşe karşı (sağlam) bir perdedir. Yeter ki yalanla,gıybetle kişi onu yırtmamış olsun.”

-“Oruçlunun uykusu ibadettir,susması tesbihtir,amelleri misliyle kabul edilir,duası makbuldür,günahı affedilir.”

-“Oruçta riya yoktur. Allah taala hazretleri buyurur ki:”Oruç benim içindir,onun mükafatını ben vereceğim,oruçlu yiyecek ve içeceğini benim için bıraktı.”

-“Oruçlunun yanında birisi yemek yeyince melekler ona rahmet okurlar,bu hal,öbürü yemesini bitirinceye kadar devam eder.”

-“Oruçlu için iki sevinç vardır:Biri,orucu açtığı zamanki sevincidir. Diğeri de,rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (haluf) Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.”(Ebu Hüreyre-den)

-“Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin,bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa:”Ben oruçluyum.”desin. (ve ona bulaşmasın)”(Kütüb-ü Sitte imamları)

-“Kıyamet günü olunca,Allah kullarını hesaba çeker,üzerindeki kul haklarını amellerinden karşılar,öyle ki oruç hariç hiçbir şeyi kalmaz. Allah baki kalan hakları kendinden öder ve orucuna dokunmaz,onunla da kulunu cennete koyar.”(İbni Hacer)

-“Kim Allah taala yolunda bir gün tutsa,Allah onunla ateş arasına,genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.”(Tirmizi)

-“Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır,kimse oradan giremez.”(Buhari-Müslim-Nesa-i),”Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.”(Tirmizi)

-“Kim bir oruçluya iftar ettirirse,kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeble oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.”(Tirmizi-İbni Mace)

-“Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır,cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.”(Buhari-Müslim-Nesa-i) (Dünya bir ay boyunca şeytansız bir dünyadır. Ancak onun vekili olan nefis vardır. Oda oruçla susturulursa,şeytani ve süfli hareketler rastlanmayacak veya nadirattan olacaktır.)

-“(Muteber) Oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (muteber) İftar, (hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (muteber) Kurban, (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.”(Tirmizi-Ebu Davud)

-“Oruç,giren şey için,abdest de çıkan şey için bozulur.”(Buhari)

-“Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın. Çünki ona Allah yedirip içirmiştir.”(Buhari-Müslim-Tirmizi-Ebu Davud)

-“Kim ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse,sanki yıl orucu tutmuş olur.”(Müslim-Tirmizi-Ebu Davud)

-“Sizden kimse,ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse,önceden oruç tutmakta idiyse,orucunu tutsun.”(Buhari-Müslim-Ebu Davud-Nesa-i)

-“Sahur yemeği yeyin,zira sahurda bereket var.”(Buhari-Müslim-Tirmizi-Nesa-i)

-“Bizim orucumuzla ehli kitabın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir.”(Müslim-Ebu Davud-Tirmizi-Nesa-i)

-“Biriniz ezanı işitince (yiyip içtiği) kap elinde ise,ihtiyacını görünceye kadar onu bırakmasın.”(Ebu Davud)

-“İnsanlar iftarda ta’cile yer verdikleri müddetçe hayır üzerine devam ederler.”(Buhari-Müslim-Muvatta-Tirmizi)

-(İftar duası)“Allahümme leke sumtü ve ala rızkuke eftartü.”(Allahım! Senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açıyorum.)”(Ebu Davud)

-“Kim sefer sırasında ramazana erer ve bereketinde kendisinin karnını doyuracak yere götürecek bir bineği varsa,nerede olursa olsun orucunu tutsun.”(Ebu Davud)

-“Kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse,velisi ona bedel tutar.”(Buhari-Müslim-Ebu Davud)

-“Ramazan ayında,hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse,bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.”[22](Buhari-Tirmizi-Ebu Davud)

-“Kim inanarak ve sevabını Allah’dan umarak ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”(Buhari)

-“Peygamber Efendimiz minbere çıktıklarında üç kere (Evet, öyle olsun manasına) “Amin”dedi. Sebebi sorulduğunda Peygamberimiz:”Cibril bana geldi ve dedi:Kim ki ramazan ayına yetişir (Allah’a isyan ederek,fırsatı değerlendirmeyip tevbe etmez) bağışlanmadan cehenneme girerse;Allah onu rahmetinden uzaklaştırsın. Amin-de,dedi. Bende,amin,dedim.”buyurur.”(Buhari)

-“Karın,hastalığın (yeri,evi ve) aslıdır. Oruç (ve perhiz ise) deva (ve şifanın) aslıdır.”

-“Allah-u taala abid olan gençle,meleklere iftihar eder ve buyurur:Ey benim için şehvetini terk edip gençliğini feda eden genç,sen benim katımda,bazı meleklerim gibisin.”(Tirmizi)

-“Şeytan (ın hilesi),kan,damarda dolaştığı gibi,Adem oğlunda dolaşır,oruç ise onların yollarını daraltır.”(Buhari-Müslim)

-“Ebu Hureyre’den;Rasulullah dedi:”Eğer şeytanlar,Adem oğullarının kalblerinde dolaşmasaydı,onlar,gökler aleminin gizliliklerini görürlerdi.”(İmam-ı Ahmed)

-“Cabir,Enes’den rivayet etti ki,Rasulü Ekrem (SAM) buyurdu:”Beş şey orucu bozar (sevabını azaltır):Yalan konuşmak,Gıybet etmek,Kovuculuk yapmak,Yalan yemin,şehvetle bakmak.” (Bundan dolayı kamil oruç,bütün duygularla tutulan oruçtur. Bunlar:Gözün harama bakmaması,kulağın kötü söz dinlememesi,aklın kötü düşünmemesi,el ve ayakların kötülükte değil,hayırda kullanılması gerekir.)

-“Resul-i Ekrem’in (SAM) zamanında idi ki oruç tutan iki kadın akşama doğru,açlık ve susuzluktan helak olacak vaziyete geldiler;oruçlarını bozmak için müsaade almak üzere Resul-i Ekrem’e bir kişi gönderdiler. Peygamber Efendimiz de bir bardak verdi ve onlara,yediklerini bu bardağa (kaba) kusmalarını söyle buyurdu. Onlardan birisi safi kan ve et kusarak bardağı yarı doldurdu. Diğeri de aynı şekilde kusarak bardağı doldurdular. Bu vaziyetten herkes şaşırmıştı. Peygamber Efendimiz:”Bunlar, Allah taalanın kendilerine helal kıldığı şeyden tuttu ve fakat haram ettiği şey ile iftar ettiler.”buyurdu.

(sonra da bunu açıklayarak) Birisi diğerinin yanına sokuldu ve halkın gıybetini yaptılar. İşte şu gördüğünüz yedikleri insan etleridir.”buyurdu.”(İmam Ahmed)

“Ey gençler topluluğu. Sizden evlenmeye gücü yeten,evlensin. Evlenmeye gücü yetmeyen,oruca devam etsin. Zira o oruç onun için (şehvetten) koruyucudur..”(Nefsini frenleyicidir.)(Buhari-Müslim)[23]

-Vasile bin Esga’dan,İmam Ahmed dedi ki:Rasulullah (SAM) dedi:”İbrahimin suhufu ramazanın ilk gecesinde indi,Tevrat ramazanda tamamlandı,İncil ramazanın 13’de geçti,Allah Kur’an-ı ramazanın 24’de indirdi.”

Suhuf (sahifeler),Tevrat,Zebur,İncil onlardan her biri nebilere toptan indirildi. Amma Kur’an dünya semasında Beytül İzzet’e birden indirildi. Buda ramazan ayında,Kadir gecesinde idi. Daha sonra olaylara göre parça parça indi.”[24]

-İbni Ömerden rivayet edilmiştir:”İslam beş şey üzerine kurulmuştur.Allah’dan başka ilah olmayıp,Muhammed’ in (SAM) Allah’ın rasulü olduğuna şehadet etmek,Namazı kılmak,Zekatı vermek,Ramazan ayının orucunu tutmak,beyti (Kabeyi) haccetmektir.”[25]

-Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir:”Ramazan ayı girdiğinde rahmet kapıları açılır,cehennem kapıları kapanır,şeytanlar zincire vurulur.”

Ebi Ümame’den rivayet edilmiştir:”Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa;Allah onun yüzünü,sahibine itaat eden soylu atın yarış meydanından koşuşu gibi,cehennemden yüz senelik mesafeye ve yere uzaklaştırır.”[26]

-Gündüzleri evine misafirin inip de,dumanının (ocağının) evinde tütmediği görülmeyen,(Devamlı misafiri hazır olan) Ebu Ümame anlatıyor,dedim:” Ya rasulallah,beni cennete götürecek bir ameli bana söyle veya buna benzer. Dedi:”Oruca devam et,çünkü onun (dünyevi-uhrevi-maddi-manevi) misli (ve benzeri) yoktur.”[27]

-Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir:”Her şeyin bir zekatı vardır,bedenin zekatı oruçtur.”[28]

-İbni mes’ud’dan,Rasulullah (SAM) dedi:”Burnu sürünsün o adamın ki;yanında (ismim) söylenir de bana salat getirmez.

Burnu sürünsün o adamın ki;ramazan girerde,bağışlanmadan (o ay) sona erer.

Burnu sürünsün o adamın ki;yaşlı anne-babasına (veya onlardan birine) kavuşurda,onlarla cennete giremez. (Onlara şefkat kanadını germek suretiyle…)”[29]

Ebu Hüreyre’den,Rasulullah yemin ederek dedi:”Müslümanlar üzerine ramazandan daha hayırlı bir ay gelmemiştir. Vaktaki,mü’min ibadete kuvvet hazır eder. Münafık ise hazırlamayıp insanların gafletine (uyar) ve kadınlarına (tabi) olurlar. Ramazan mü’min için ganimet olup,fâcir de (günahkârda) ondan istifade eder.”[30]

-Huzeyfe’den,Rasulullah elini göğsüne dayadı ve dedi;Kim,Allah’ın rızasını arar ve akibeti onunla neticelenmek üzere –La ilahe illallah- derse,cennete girer.

Kim bir gün_Allah’ın rızasını arayıp,akibeti (imanla) neticelenerek- oruç tutarsa cennete girer.

Kimde –Allah’ın rızasını arayarak ve akibet onunla neticelenerek- bir sadaka verirse cennete girer.”[31]

-Ebu Hureyre’den,Rasulullah (SAM) dedi:”Üç kişi vardır ki duası reddedilmez:Adil imam (devlet reisi,idareci),iftar edinceye kadar oruçlu (nun duası),Mazlumun duası.

Allah kıyamet günü o duayı bulutların üzerine çıkarır ve ona sema kapıları açılır ve Rab (taala) der:İzzetim hakkı için;(bir anlık) bir zamandan sonra da olsa,elbette sana yardım edeceğim (o dua sahibinin duasını kabul edip,reddetmeyeceğim.)”[32]

-Damrat bin Habib’den,Rasulullah (SAM) dedi:”Muhakkak ki her şey için bir kapı vardır. İbadetin kapısı oruçtur.”[33]

Sehl bin Sa’d’den,Nebi (SAM) dedi:”Cennet de bir kapı vardır,ona Reyyan denilir. Kıyamet günü getirilir,denilir:”Oruçlular nerede? Kim oruçlulardan ise,oraya girer. Oraya giren,ebediyyen susamaz.”[34]

-İbni Büreyde babasından,Rasulullah (SAM) Bilal’e dedi:”Biz rızkımızı yeriz,Bilal’in rızkının fazlası (ona fazla olarak) cennettedir.”

Âgâh ol (uyanık ol,bil ki) Ya Bilal,muhakkak ki sâim (in),kemiği tesbih eder,onun yanında yenildiği (oda sabrettiği için) melekler onun için istiğfarda bulunur.”[35]

-İbni Abbas’dan,Rasulullah (SAM) dedi:”Kim Mekke’de ramazana ulaşır (orada idrak eder) oruç tutar ve kâim olur (ibadette bulunursa) bundan dolayı;Allah’ın ona yüz bin ramazan ayı yazması müyesser olur. Bunun dışında;Allah onun her günü için bir köle âzad,her gecesi için bir köle âzad,her gün Allah yolunda iki at yüklü (sadaka tasadduk), her günde bir hasene (iyilik) ve her gecede bir hasene yazar.”[36]

-İbni Ömer’den,Rasulullah (SAM) dedi:”Mekke’de ramazan,Mekke’nin dışındaki bin ramazandan daha faziletlidir.”[37]

-İbni Abbas’dan,Nebi (SAM) ramazan ayı girdiğinde her esiri serbest bırakır,her isteyene (boş çevirmez,isteğini) verirdi.”[38]

-Ebu Said-el Hudri’den,Rasulullah (SAM) dedi:”Ramazan orucu (diğer) ramazana kadar,arasındaki (işlenecek) lere keffârettir.”[39]

-Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir:”Sahuru yapınız,muhakkak ki sahurda bereket vardır.”[40]

-Amr bin As’dan,Rasulullah (SAM) dedi:”Bizim orucumuz ile ehli kitabın orucunu ayıran sahur (da) yemektir.”[41]

-İbni Abbas’dan,Rasulullah (SAM) dedi:”Biz enbiyalar topluluğunun işi;iftarı acele,sahuru geç yapmak ve (namazda) sağ eli,sol el üzerine koymaktır.”[42]

-Ebu Hureyre’den,Rasulullah (SAM) dedi:” Sizde biri oruçlu olduğu halde yer ve içerse;orucunu tamamlasın,muhakkak ki onu,Allah yedirmiş ve içirmiştir.”[43]

-Hz. Âişe’den,Rasulullah (SAM) dedi:”(Oruçlu iken) Misvak;sâim (oruçlu) in hasletlerinin en hayırlılarındandır.”[44]

-Ebu Said’den,Nebi (SAM) yle beraber gazvede idik. Bizden bazısı oruçlu,bazısı oruçsuz idik. (Orucu) tutanı tutmayana karşı,tutmayanı da tutana karşı ayıplamazdı.”[45]

-Abdullah bin Amr’dan,Nebi (SAM) den ramazanın kazasından soruldu:”Onu (kaza ettiğin günlerde) ard arda kaza et,ayırsan da olur.”[46]

-İbni Abbas’dan,bir kadın Nebiye (SAM) geldi ve dedi:”Ya Rasulallah,kız kardeşim öldü,üzerinde ard arda iki ayın orucu vardı. (tutamamıştı) (Nebi (SAM) dedi:” Ne dersin? Eğer kız kardeşinin borcu olsaydı,onu öder miydin? Kadın –evet-dedi. Dedi:”Allah’ın hakkı (ödenmeye) en layıktır.”

İbni Ömer’den rivayette:”Her gün yerine bir fakiri yedirmesini” ve onun yerine oruç tutulmasına”Evet”der.[47]

-Cabir’den,bir adam Nebi’ye (SAM) sordu:”Ne dersin? Beş vakit farz namazımı kılarsam,Ramazan orucumu tutarsam,Helal’ı helal sayar,Haram’ı haram sayıp,buna hiçbir şeyi de ziyade kılmazsam cennete gider miyim?

(Peygamberimiz)”Evet”dedi. (adam) dedi:”Vallahi bunlara hiçbir şeyi ziyade kılmayacağım.”(Müslim)

-Enes’den,”Nebi (SAM) kışta hurma ile,yazda su ile iftar ederdi.”(Tirmizi)

-Amir bin Rabia’dan:”Nebi (SAM) yi oruçlu olduğu halde (çok) misvak kullanır gördüm. (çokluğundan) sayısını ve hesabını bilmiyorum.”(Buhari-Ebu Davud-Tirmizi)

-Hz. Âişe’den,Nebi (SAM) dedi:”Misvak ağzı temizleyici,Rabbın rızasını kazandırıcıdır.”(Buhari)

-Ebu Hureyre’den,Rasulullah (SAM) farz veya vacib gibi emir etmeksizin ramazan (gecesin) de (teravih için) kalkmayı teşvik ederdi de:”Kim faziletine inanarak ve sevabını umarak ramazanda (ibadet için) kalkarsa,geçmişteki hataları bağışlanır.”buyurdu.(Müslim)

-İbni Abbas dedi ki:Rasulullah (SAM) insanların en sahavetlisi idi. Ramazanda Cebrail ile karşılaştığı zaman daha cömert olurdu. Cebrail,ramazanda her gece Resul-ü Ekrem’le buluşup kendisiyle karşılıklı Kur’an okurlardı. Rasul-ü Ekrem,Cebrail kendisine geldiği vakit,rahmet yüklü buluttan daha sehavetli idi.”(Buhari-Müslim)

-Ebul Yakzan Ammar bin Yasir dedi ki:”Kim (şaban veya ramazan olduğunda) şek edilen günde oruç tutarsa,Ebul Kasım (Muhammed) (SAM) a isyan etmiş olur.”(Ebu Davud-Tirmizi)

Hadisin rivayetlerinde vardır ki;Cenâb-ı Hak nefse demiş ki:”Ben neyim,sen nesin? Nefis demiş:”Ben benim,sen sensin.” Azab vermiş,cehenneme atmış,yine sormuş. Yine demiş:”Ene ene,ente ente”Hangi nevi azabı vermiş,enaniyetten vaz geçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş:”Men ene vema ente” Nefis demiş:”Ente rabbiyer rahim ve ene abdukel aciz.” Yani:”Sen benim Rabb-ı Rahimimsin,ben senin aciz bir abdinim.”[48]

                                                                       MEHMET   ÖZÇELİK

[1] İslam Peygamberi. Muhammed Hamidullah. 2 / 735.

[2] Tefsir-i Kebir Fahreddin-i Razi. (Heyet) 4 / 346.

[3] Mektubat. B.Said Nursi. Sh. 372-378.

[4] Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi. 6 / 288.

[5] İslam Peygamberi.age. 2 / 794.

[6] Bakara.184.

[7] Bak. Kur’an-ı Keri^’den Ayetler ve İlmi Gerçekler. Haluk Nur Baki. Sh. 38.

[8] Bak. Zaman Gazt.22-1-1997.

[9] Bakara.183.

[10] Bakara.184.

[11] Bakara.185.

[12] Bakara.186.

[13] Bakara.187.

[14] Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Terc. (heyet) Sh.28.

[15] el-Hakka.24.

[16] Secde.17.

[17] Zümer.10.

[18] Nisa.92.

[19] Maide.89.

[20] Mücadele.4.

[21] İslam Peygamberi. age. 2 / 718.

[22] Kütüb-ü Sitte Muhtasarı. Prof. İ. Canan. 9 / 418-526,et-Terğib vet-Terhib. Münziri. (Arapça) 2 / 79- 150, Mevsuatül Hadisin Nebevi. (Arapça) 1 / 1 – 103,el-Lü’lü-ü vel Mercan (Arapça) 1 / 238 – 262, Tecrid-i Sarih. (Arp) Ahmed bin Abdullatif. 1 / 121 – 127,İhya-i Ulumiddin. İmam-ı Gazali.1 / 643 – 675,et-Tac. (Arp) Şeyh Mansur Ali Nasıf. 2 / 44 – 105, Riyazus Salihin. İmam Nevevi. Terc. M. Emre. 713,728 – 752, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih. Şarih. Kamil Miras. 4 / 70 – 96 , 6 / 247 – 311.

[23] Muhtasarı Tefsir-i İbni Kesir. (Arp) M. A. Sabuni. 1 / 159.

[24] Age. 1 / 161, Mecmuatün minet Tefasir. (Arapça) Beyzavi-Nesefi-Hazin-İbni Abbas- 1 / 260.

[25] Arapça Mevsuatül Hadisin Nebevi Kitabının 1. Cildinden tercüme edilmiştir. 1 / 9.

[26] Age. 1 / 34.

[27] Age. 1 / 36.

[28] Age. 1 / 36.

[29] Age. 1 / 48.

[30] Age. 1 / 52.

[31] Age. 1 / 54.

[32] Age. 1 / 55.

[33] Age. 1 / 56.

[34] Age. 1 / 64.

[35] Age. 1 / 65.

[36] Age. 1 / 66.

[37] Age. 1 / 70.

[38] Age. 1 / 70.

[39] Age. 1 / 91.

[40] Age. 1 / 194.

[41] Age. 1 / 198.

[42] Age. 1 / 224.

[43] Age. 1 / 298.

[44] Age. 1 / 302.

[45] Age. 1 / 475.

[46] Age. 1 / 543.

[47] Age. 1 / 549. (NOT:Kaynak olarak gösterdiğimiz bu “Mevsuatül Hadisin Nebevi”kitabı üç büyük cilt halinde olup,1618 sayfadan müteşekkildir. İki cildi –1104 sayfası- bütün oruç ile ilgili hadisleri ihtiva etmektedir. Üçüncü cilt ise,musannifin tasnifine ayrılmıştır. Arapça asıllı bu eser,ilgilenenlerce yazarından istenilebilir. Ücretsizdir. Adres:Abdulmelik Bekr Abdullah Kadı. Camiatül Melik Fahd ll Betrul vel Meadin. Reisu Kısmud-Dırasatil İslamiyye vel Arabiyye. Ez-Zahran).

[48] Mektubat. B. Said Nursi. 377-378.

 




A’RAF-1-2




DİKEN VE YUMURTA KAVGASI

DİKEN  VE YUMURTA KAVGASI

Daha 5 yaşındaydım.

Köyümüzde iki tarla komşusu tarlalarının arasında bulunan dere içerisindeki dikenin kendilerine aid olduklarını söyleyerek münakaşaya tutulmuşlardı.

Münakaşa öyle bir hal almıştı ki; dikeni ikiye bölüp paylaşmaları halinde teklif edilen çözümü kabul etmemiş, hala inatla kendilerine aid olduğunu söylemişlerdi.

Maalesef bu insanlar da inançlı kişiler idi.

Ancak madde ve menfaat dinden daha ağır gelmişti.

Olay bir türlü çözülemeyince iş mahkemeye intikal etti.

Mahkemede çözüldü mü?

Maalesef 20 yıl süren mahkeme safahatından da bir sonuç çıkmamış zira hakim de ne diyeceğini şaşırmıştı.

Mahkeme kararı bitmeden bu iki davacının hayatı çoktan bitmişti.

Artık mahkemeleri ahirete kalmış oldu.

Allahın huzuruna bir diken için acaba hangi yüzle çıkacaklarsa…

-Bunlar anlatılırken  ben hiç durur muyum. İşte bir hazin hal daha;

40 yıl önceki babamın hukuktan çektiği ile bugün hukuktan çeken ben ve oğlumun durumuna bir şiirle varın sizde bir göz atın.[1]

-Yahu Yasin hocam daha senin anlattığın ne ki diye Zeynal hocam da görev yaptığı yerdeki garib olayı bir dinle de bak.

Kavgası meşhur olan ilçede son zamanlarda bir düzelme olduğunun görülmesi gerçekten sevindiricidir.

Havasından mıdır yoksa suyundan mıdır en ufak bir şey için bile adam öldürülür. İşte bir örneği.

İki komşu. Bahçe ve tarlalarında dolaşan tavukları var.

Bir gün tavuğun birisi, adam değil ya, kafası çalışmadığından ve de belki de o tarlada yemiş olduğu yiyeceklerden midir ne ise, tarlanın birinde bir yumurta bulunur.

Komşu o yumurtanın kendisine aid tavuğun yumurtası olduğunu söylerken, tarlasında yumurtanın bulunduğu şahısta kendilerine aid olduğunu söyler, o bir yumurtanın.

Münakaşa büyür, münakaşaya yakınları da katılır.

Sonuç mu?

Bir yumurta uğruna bir kişi ölmüştür.

Bir yumurtadan daha ucuza mal olan insan kanı.

Bu adam Cumhuriyetin yetiştirdiği, bir de Osmanlının yetiştirdiğine bakalım;

-Bir müslüman diğer bir müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç heyecan bile duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı öbür müslümana götürüp teslim etmek ister;
– Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiata bana satmazdın. Al şu altınlarını, der.
Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle söyler:
– Kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap, der. Tarlayı alanla satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar.
Kadı, her iki şahsa da çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı birinin de oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak altını cehiz olarak
verir.

İbret alına….

MEHMET ÖZÇELİK

15-05-2017

[1] http://www.tesbitler.com/2015/01/02/hukukun-dibe-vurdugu-an/

 




ABD PROJESİ

ABD PROJESİ

-ABD PKK’yı maaşa bağladı! İşte verdikleri para.

Teröristlerden oluşan PKK/PYD’ye destek vererek düzenli ordu haline getirmeye çabalayan ABD’nin teröre verdiği destek 1 milyar doları aştı.[1]

-Trump yönetimi, PYD’ye ağır silah verilmesini öngören kararı onayladı.[2]

-Cumhuriyet Halk Partisi eski genel başkan yardımcısı Onur Öymen A Haber’e verdiği bir röportajda, 2008 yılında İsveç’te yayımlanan bir rapora dikkat  çekti. O raporda, Türkiye’nin iç politikasında ön görülen değişiklikler sıralanırken CHP’de Baykal’ın istifaya zorlanabileceği yerine de Kılıçdaroğlu’nun getirileceği yazıyordu. Onur Öymen’in açıklamaları akıllara “Kılıçdaroğlu ABD projesi mi?” sorusunu getirdi.[3]

Mesele Abd, İngiltere, Alman, Fransa, İsrail gibi Avrupa haçlı ülkeleri bu işlerde başrollük yaptılar.

-FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, Washington Post’ta yazısını yayınlattı. Darbeye katılanların örgüt üyesi olduğunu kabul eden FETÖ, “Türkiye’de laiklik elden gidiyor, Batı müdahale etsin” dedi. Erdoğan’ın Trump’la görüşmesi öncesinde harekete geçen FETÖ üyeleri ise Temsilciler Meclisi’nden imza toplamaya çalıştı.[4]

Yüz yıllık kirli, hainane, münafıkane oyunlar ortaya çıkıyor.

Mızrak çuvaldıza sığmıyor.

Vücuttaki irin artık vücutta durmuyor.

Bir asırlık irinin sancısının zulmü devam etmedi, küfür ve inkâr devam etse de…

************************     

Yeter artık. Söz milletin.

-Referanduma gidilsin. İdam, laiklik, Avrupa Birliği, İttihadı İslam, Milli Eğitim, bu devlet bu milletinse, bu millet devlette söz sahibi ise ona danışılsın.

Millete gidilsin.

Üç başbakan millete dayandı, başarılı oldu.

Millet darbesini seçimle ve seçtiği ile yaparken, millete dayanmayanlar milletin seçmediği, milletin evladını kullanan orduya dayandılar.

-Bir evet hayır da Abd ve Avrupa için yapsak mı?

Mesela Abd ve Avrupa bir terörist devlet midir değil midir?

Teröristleri desteklemekte midir değil midir?

Dünyayı haraca bağlamış mıdır bağlamamış mıdır?

Masum ve mazlumları öldürmekte midir değil midir?

Haçlı seferlerini başlatmış mıdır başlatmamış mıdır?

Dışımızdakiler için bu ve bunun gibi sorularla bir anket yapsak acaba sonuç ne olur?

-Ya içimizdekiler için bir anket yapsak?

-Bu vatana ihanet edenler kimler?

-Vücuttaki irinler boşalsın, boşaltılsın…

MEHMET ÖZÇELİK

16-05-2017

 

[1] http://www.habervaktim.com/haber/507317/abd-pkkyi-maasa-bagladi-iste-verdikleri-para.html

[2] http://www.haber7.com/dis-politika/haber/2326868-abdden-pyd-karari

[3] http://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/kilicdaroglu-abd-projesi-mi-onur-oymen-anlatti

[4] http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/473867.aspx

 




EN’AM.161-165




SÜNNETTE HACAMAT

SÜNNETTE HACAMAT

Bu gün artık yaygınlaşması ve de konuşulmasıyla anlaşılmıştır ki; gerçekten hacamatta şifa vardır.

Bu konuda sahih hadislerde buyurulur;

“…Kuşkusuz ki sizin kendisi ile tedavi olduğunuz şeylerin en faziletlisi, hacamat olmaktır…”

“Hacamatta şifa vardır.”

“İsra gecesi, (Miraca çıktığım gece) meleklerden uğradığım her büyük cemaatin hepsi bana:

–Ey Muhammed! Hacamat olmaya devam et, dediler.”

“Kim, hacamat olmak isterse, ayın on yedisi veya on dokuzu ya da yirmi birinci gününü araştırıp seçsin! Kanı fazlalaşmak suretiyle herhangi birinize galebe çalıp onu öldürmesin!”[1]

Mübalağasız söyleyebilirim ki; hastalıkların büyük çoğunluğu kanın sağlıklı olarak devrini yapmaması, ölü olan kan hücrelerinin vücuttan atılmamasıdır.

Laboratuvarda tesbit edilmiştir ki; hacamat yoluyla vücuttan atılan kanlar, ölü hücrelerdir.

Daha öncede birkaç kere hacamat olup faydasını görmekle beraber, bu gün Şükrü kardeşime daha hijyenik ve ustaca bir ortamda fıtık rahatsızlığımdan dolayı olduğumda aynı rahatlığı ve hafifliği anında hissettim.

Başımdan sırtıma kadar çıkanları gördüğümde, önceki gibi şaşırdım.

Bu ise şu rahatsızlıkları doğurmaktadır;

Bu bahçenin sulanmasında gerek tıkanması ve gerekse ufak tefek çöplerin akışı yavaşlatması sebebiyle bahçede bir kuruma ve yavaş büyüme oluşacaktır.

Kanın vücuttaki devrini yapmaması veya yapamamasıyla bazı bölgeler hatta kanserde dahil kanla beslenmemesi sebebiyle hastalıklar oluşmaktadır.

-Bundan birkaç yıl önce Türkiye-de kan ile ilgili olarak bir oyun oynandı. Oyun özetle şöyleydi;

“İlik bankalarının yetersiz oluşu, lösemi hastalarını ölüme sürüklüyor. Olay, Oktar Babuna skandalına dayanıyor.
6 yıl önce Babuna için toplanan 160 bin ilik örneğinden 120 bini kayıp. Peki ne olacak?

Altı yıl önce küçük bir gazete ilanı Türkiye’yi ayağa kaldırmaya yetti. İlana bakılırsa Dr. Oktar Babuna kan kanseriydi, sayılı günü kalmıştı. Uygun bir ilik bulunması gerekiyordu ve 10 milyar lira ödül verilecekti.[2]

Kızı babasının Yahudi ve sabataist olduğunu anlatıyor.[3]

Olayın en tehlikeli boyutu ise; toplumdan alınan kanların toplumun gen haritasını çıkarmaya yönelik idi.

İşi baştan kontrol etmeye çalışılan bir yöntem idi.

Hastahanelerde de bilindiği üzere, hastalık teşhisi için kan alınır. Kan değerlerine bakılır.

Uzunca yazacağım gen konulu yazımda bunu ayrıca ele alacağım.

Burada sağlık bakanlığına büyük bir görev düşmektedir. Oda hacamatı merdiven altı uygulamalardan kurtararak bir hastahane ortamında sağlıklı olarak yürütmesidir.

Hacamat uygulaması toplumumuzda çok geç kalmış bir uygulamadır.

Toplum bilinçlendirmeli, seminerler ve konferanslar verilmeli, toplum teşvik edilmelidir.

Batının çoktan el attığı bu mesele maalesef başta dini bir referans olmasından dolayı, adeta sırf muhalefet etme amaçlı ve de acaba ne derler tedirginliği bu şifa kaynağı olan hacamatı geri bırakmıştır.

-İbn-i Abbas (r.a) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “Haccam (hacamat yapan) ne iyi kuldur; (fazla) kanı giderir, beli hafifletir, gözü parlatır.”

Londra Milli Hastanesinde ve Kopenhag Kraliyet hastanesinde hacamat’la ilgili Tıbbi araştırmalar yapıldı. Araştırmalar neticesinde kirli kan alınca, koyu kanı bulunan hastaların beyinlerinden geçen kan akışı hızlandığı, kanın incelmesiyle, kandaki alyuvar yoğunluğunun azaldığı, hemoglobin seviyesinin düştüğü, böylece kalbin beyne daha rahat pompalama yaptığı tespit edildi. Ayrıca araştırmalarda, kan akışının artmasıyla insanın ataklığının da fark edilir derecede arttığı görüldü. Hastalıklara karşı kan aldırmanın koruyucu bir rol oynayabileceği bu araştırmalarda ortaya çıktı.[4]

Haydi Hacamata… Şimdiden şifalar…

Yaptırın mutlaka 70 derde faydasını göreceksiniz…

İşte birkaç örneği;

Kafadan hacamat olmak; Delilik, cüzzam, Gece körlüğü, Alaca, Baş ağrısı, Diş, Göz,

Kulak gibi hastalıklara ve daha birçok hastalığa şifadır.

-Kanser, Cilt hastalıkları, Sedef hastalığı, Kısırlık, süreklilik arz eden kronikleşmiş birçok hastalıklar, Migren, Romatizma, Mide, Bağırsak rahatsızlıkları, Karaciğer yetersizliği, Zihinsel ve ruhsal birçok hastalıklarda, Böbrek hastalıklarında kan vermenin faydaları belirgindir.

-Baş ağrısı, yarım baş ağrısı ve sinuzit, Tembellik, uyku fazlalığı, Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı, Prostat ve cinsel zayıflık, Sırt ağrısı, bel ağrısı (lumbago), diz ağrısı, yanlarda uyuşukluk, Hormon bozukluğu, Yumurtalık hastalıkları, Buna benzer birçok kadın hastalığı.

MEHMET ÖZÇELİK

14-05-2017

 

 

 

[1] http://www.sahihhadisler.com/?pid=p&id=3103

http://www.kuranikerim.com/kutubi-sitte/7000.html

[2] http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/24/cpsabah/gnc109-20050417-102.html

[3] http://www.dailymotion.com/video/x456qw_kizi-cevat-babuna-hakkindaki-gercek_news

http://gercekcevatbabuna.blogspot.com.tr/2013/07/sabetayist-babuna-ailesi-oktar-babunann.html

[4] https://dogaltedavi.wordpress.com/2012/11/18/hacamat-ve-faydasi-70-hastaligin-sifasidir/

https://www.faydalari.com/hacamatin-faydalari/




ADALET MERHAMETTEN ÖNCEDİR

ADALET MERHAMETTEN ÖNCEDİR

Evet, Allah-ın adaleti merhametinden önce gelir.

Öyle ki; Allah-ın merhameti her şeyi kuşattığı gibi, adaleti de merhametini kuşatmıştır.

Peygamber Efendimizin bu konudaki uygulaması ile ilgili olarak; Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Benî Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyşlileri çok üzmüştü. Onlar:
– Bu konuyu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kim konuşabilir, diye kendi aralarında müzakere ettiler. Bazıları:
– Buna Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sevgilisi Üsâme İbni Zeyd’den başka kimse cesaret edemez, dediler. Üsâme, onların istekleri doğrultusunda Resûlullah ile konuştu. Bunun üzerine  Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Üsâme’ye:
– “Allah’ın koyduğu cezalardan birinin uygulanmaması için aracılık mı yapıyorsun?” diye sordu; sonra ayağa kalktı ve halka şöyle hitap etti:
“Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim. “[1]

-Fetönün cezalandırılması konusunda da merhamet değil, adalet öne çıkmalıdır.

Ancak Kur’an-ı Kerim-de geçen şu ayeti kerime de unutulmamalıdır.

“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” [2]

-Fetönün Cıa ile beraber giriştiği 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin birinci hedefi devleti ele geçirmekten ziyade, toplumsal çatışmayı oluşturmaktı.

Büyük bir Suriye veya Mısır gibi, en azıyla.

-15 Temmuz 2016 başarılı olsaydı, Fetö Humeyni gibi bir kahraman edasıyla Türkiye-ye gelecek, darbe yapan Kenan Evren gibi alkışlarla karşılanacak ve de gerçek yüzü görünmeyecekti.

Başarısızlık onun 60 yıllık kirli ilişkilerini ortaya çıkarmış oldu.

Başarılı olmadıysa da mutlaka bunların bir B ve C planları bulunur.

İşte onlar gerek askeriye ve gerekse de devletin bir çok birimlerinde kripto olarak bulunmaktadır.

Ancak bu başarısızlıklarının en büyük bir diğer tehlikesi ise; kendilerinin de içinde olduğu bazı insanları Fetöcü göstererek görevden alma yoluna gitmeleridir.

Nitekim bunu Ergenekon operasyonunda da yaptılardı.

Görevden haksız yere alınanların ve de onların yakınlarının oluşturacakları memnuniyetsizler grubu toplumdaki ateşi yükseltecek ve de tetikleyecektir.

Haksız alınmalara hasseten dikkat edilmeli.

Şahit olunmaktadır ki; Fetöden dolayı görevden alan hakim, bir müddet sonra kendisi de Fetöden ve Bayloktan içeri alınmaktadır.

Adaleti gerçekleştirirken zulümden sakınılmalıdır.

Zulüm adaleti perdeler ve erteler.

Haberde;” 3 bin polise dönüş umudu

FETÖ’den açığa alınan ve ihraç edilen 3 bin polisin ismi, ele geçen 2 terabaytlık karttaki ‘mahrem imamlar’ın fişleme listesinde örgüt mensubu olmayanlar arasında çıktı.”[3]

-Fetö büyük oyunun anahtarıdır.

-FETÖ Bahoz Erdal’a bile sahip çıktı.[4]

Eğer doğruysa, demeyeceğim çünkü o kadar doğruluğuna dair olumsuz ve ihanet uygulamaları mevcut ki, yeni bir ifşa da; “A Haber’de yayınlanan Yazboz programında konuşan PKK-YPG yöneticisi itirafçı terör örgütünün İslam dinini kullanarak beyinlerini yıkadığını ifade etti. FETÖ’cü polisler sayesinde rahatlıkla sınırı geçip hendek kazdıklarını söyleyen itirafçı BND ve CIA ajanlarının kamplara gelip kendilerine eğitim verdiklerini dile getirdi.”[5]

Abd ye Fetö için gönderilen yüzlerce klasörü okumazlar.

Okumaları için ahmak olmaları ve kendilerini yalanlamaları gerekir.

Zira Cıa kullandığı insanı bilmez mi?

Ancak alt kademeden bir memura dosyalara bakmasını, içlerinde bulunan belgeler içinde kendilerinin fazladan bilmedikleri bilgi ve belgelerin olup olmadığını öğrenmek amacıyla öylesine bir gözden geçirirler.

MEHMET ÖZÇELİK

10-05-2017

 

[1] Buhârî, Enbiyâ 54, Megâzî 53, Hudûd 11, 12; Müslim, Hudûd 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 4; Tirmizî, Hudûd 6; Nesâî, Sârik 6; İbni Mâce, Hudûd 6.

[2] En’âm Sûresi, 6:164; İsrâ Sûresi, 17:15; Fâtır Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi, 39:7.

[3] http://www.habervaktim.com/haber/507312/3-bin-polise-donus-umudu.html

[4] http://www.seslimakale.com/videodetay/ersin-ramoglu–feto-bahoz-erdala-bile-sahip-cikti-20806

[5] http://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/pkk-yoneticisi-itirafcidan-feto-gercekleri

 




EN’AM.158-161




BERAT KANDİLİ

BERAT KANDİLİ

 

            Âyette:” Ha, Mim. Apaçık Kitab’a andolsun ki, Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü Biz, insanları uyarmaktayız. Her hikmetli iş o mübarek gecede ayırd edilir.”[1]

            Âyette geçen ‘Mübarek gece’ ile kasdedilen Beraat gecesidir.

            Kadir gecesinden sonra ikinci Kadir olarak değerlendirilen Beraat gecesi önemi itibarıyla;

            Kur’an-ı Kerim o gecede toplu olarak dünya semasına inmiş,kadir gecesinden itibaren ise 23 sene de Mekke-Medine de tamamlanmıştır.

            “Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev’inden olması cihetiyle, Leyle-i Kadrin kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadirde otuz bin olduğu gibi, bu Leyle-i Beratta herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur’ân’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhûr-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.”[2]

            Bir çekirdek nasılki bir ağacın tümünü içinde barındırıyorsa,bir çekirdek mesabesinde olan Berat gecesi de bir yıllık oluşumu ve gelişimi bir çip gibi içerisinde barındırmaktır.

            -“Hem İmam-ı Ali (r.a.) onuncu mertebe-i tâdâdında onuncu sûre olarak ve kıyamet ve Leyle-i Berâta bakan deyip mânâ-yı işârîsiyle “Onuncu Söz” namında ve mertebesinde olan Haşir Risalesine işaretle beraber, o risalenin fevkalâde ehemmiyetini ve gayet muhkem olduğunu ve o zamanın dumanlı karanlıklarını izale eden bir Leyle-i Berâtın bir kandili hükmünde bulunmasına ve haşir ve kıyametin bir alâmeti olan duhan, hem Leyle-i Berâtın senevî olarak hikmetli tefrik ve taksim-i umûr noktalarıyla ve başka karineler ile îmaen ve remzen haber veriyor.” [3]

            Fahruddin Razî de şöyle kaydetmiştir: Rivayet olunur ki: Atıyye-i Harûrî, İbnü Abbas hazretlerinden “Gerçekten biz onu kadir gecesinde indirdik.” (Kadr, 97/1) ifadesi ile “Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik.” (Duhan, 44/3) ifadesini şöyle sordu: Yüce Allah Kur’ân’ı ayların hepsinde indirmiş iken bu nasıl sahih olur? İbnü Abbas (r.a.) hazretleri de dedi ki: Ey İbnü Esved! Ben helak olsam da bu nefsinde kalsa cevabını da bulamazsan helak olacaktın. Kur’ân cümleten (toptan) Levh-i mahfuzdan Beyti Ma’mura indi ki o dünya semasıdır. Sonra onun arkasından olayların çeşitlerine göre, durumdan duruma nazil oldu.
Demek ki, Kur’ân’ın bir toptan inişi, bir de kısım kısım inişi vardır. Toptan inmesi bir defada olmuştur. Buna daha çok “İnzal” deyimi uygundur. Kısım kısım inmesi de Peygamber’e azar azar yirmi üç senede olmuştur. Buna da “Tenzil” deyimi uygundur. Bunların aynı mânâda kullanıldıkları yadırganmadığı gibi, “tenzil”in her necmi (kısım kısım inmesi) ayrıca düşünüldüğü zaman yine “inzal” denilmek uygun olacağından birinin bir gecede birinin de diğer gecede olması iki rivayetin uzlaştırılmasına daha uygun gelecektir. Şu halde “mübarek gece”nin “berat gecesi” olması, “Gerçekten biz onu kadir gecesi indirdik.” (Kadr 97/1) buyurulmasına aykırı olmayacaktır.

 

            *Berat gecesi varlıkların özellikle insanların yıllık mukadderat proğramıdır.

            Yıllık bütçe toplantılarında nasılki bakanlıkların genel giderleri ve onlara ayrılan paylar taksim edilirse,berat gecesi de özellikle insanların o yılda doğum-ölüm,rızık,hastalık,savaş vs gibi olayların yıllık proğramlanarak,onların uygulayıcısı olan dört büyük meleklere tevdi edilir.

            Mesela ecel süre ve müddet demektir.O senede süresi belirlenen insanın süresinin dolduğunda ölmesidir.

            Mevlananın Mesnevisinde anlatılan bir olayda;Süleyman peygamber zamanında hocanın birisi evden çıkınca Azraili görür.Bakar ki Azrail kendisine bakıp gülmekte.Bu korku ve telaş ile aralarının iyi olup tanıştığı Süleyman peygamberin yanına gider ve kendisini buradan uzaklaştırmasını söyler.Süleyman peygamberin sebebini sorması üzerine verdiği cevapta;

Azrailin kendisine güldüğünü,bununda hayra alamet olmadığını söyler.Süleyman peygamber nereye göndermesini sorduğunda da hoca bizzat kendi isteği ile, Hindistanın, lahor’un, Sinca kasabasına göndermesini ister.

Maddi her güç yani cinler, rüzgar ve hayvanlar emrinde olan Süleyman peygamber üç aylık yola yani Filistinden Hindistanın Lahorun Sinca kasabasına üç saat içerisinde ulaştırır

Aradan geçen bir hafta sonra Azrail bir sebeble Süleyman peygamberin yanına uğradığında geçen haftaki hocaya gülüş sebebini sorar.

Azrail bir daha gülerek meseleyi kendisinin de daha hala çözemediğini söyleyerek şöyle anlatır;

Allah bana geçen hafta ruhunu alacağım insanların listesini vermişti. Listede hocanın da ismi vardı.Ancak Allah bana hocanın ruhunu Hindistanın,Lahor’un,Sinca kasabasında almamı söylemesi üzerine,hocanın bu üç aylık yola üç saatte nasıl ulaşabileceğini düşünerek hayretimden güldüm ve Allahın hikmetinden sorulmaz diye de düşündüm.Ve bana verilen adrese gittiğimde hocanın orada hazır bulunduğunu görünce ruhunu aldım.Ancak oraya nasıl geldiğini hala çözmüş değilim,diyerek ilahi hikmeti dile getirmesi üzerine olayın diğer yönünü Süleyman peygamber özetle;Kendisinin gülmesinden dolayı hocanın telaşa kapıldığını,yanına gelip bizzat kendi isteğiyle oraya ulaştırmamı istemesi üzerine ben de onu oraya gönderdim diyerek kaderi planın eksik bilinen noktasını da tamamlamış oldu.

İnsanlar hayat ve yaşantılarıyla,kaderin hesabını kendi  iradeleriyle tamamlamaktadırlar.

           

            Düşündürmesi açısından bir fıkra anlatılır:

            Adamın birisine Azrail ruhunu almak üzere gelir.Adam bir süre verilmesini,bazı yapması gereken işlerinin olduğunu söyler.Bu arada süre dolduğunda öyle bir işte bulunmalıdır ki,Azrail ruhunu alamasın.

            Karada,denizde bulunan işleri düşünür ve sonunda havada pilot olmaya karar verir.Böylece pilotken Azrailin gelipte arkasında bulunan üç yüz kişinin de ruhunu alamayacağını ve böylece kurtaracağını düşünür.

            Nitekim pilotken Azrail gelir ve ruhunu alacağını söyler.Bunun üzerine pilot;

            Tamam da,arkamda üç yüz kişi var,onların durumu ne olacak?

            Azrail cevaben;

            Biliyor musun,ben bu üç yüz kişiyi buraya toplayana kadar,bu zaman süresi içerisinde neler çektim?der.

 

            7 sene önce komşumuzdan biri,diğer sene bir diğeri,diğer sene de benim pederim ölmüştü.Her sene mukadderat gereği birisi gitmekteydi.

            Pederim anlatmıştı;

            Abdurrahman Efendi inançlı ve ibadetine ihtimam gösteren bir insan idi.

            O gece mübarek gecelerden, berâate vesile olacak Beraat gecesi idi. Böylece o geceyi değerlendirecek, cemaatle  ibadete iştirak edecekti. Bu amaçla abdestini aldı. Namaza hazırlanmıştı. Yatsı ezanının okunmasını beklemekte idi.

            Komşusu Cemal ise kendisinin tam tersine ilgisiz bir insan idi.

            Ezanı beklemekte olan Abdurrahman bir anda komşusu Cemalle karşılaşır. Onunla konuşmaya başlayan Cemal, çok da lafazan biridir. Sürekli konuşur. Abdurrahman Bey ise sırf saygısından ve komşuluk hürmetinden dolayı onu dinler. faydalı olabilirim düşüncesiyle sorularını da cevaplayıp, bir şeyler anlatır.

            Sohbet o kadar koyulaşmıştır ki; ne kadar bir zamanın geçtiğinden sadece Abdurrahman Bey habersizdir. Cemal ise işi önceden planladığından, o hal çerçevesinde konuşmasını bitirir.

            Bu anda Cemal Abdurrahman Beye sorar:

            -Abdurrahman, sen hiç şeytan gördün mü?

            O da gayet saf ve masum bir şekilde; Allah korusun Cemal! Allah kimseye göstermesin!

            Söze devam eden Cemal;işte şeytan benim,görmediysen gör,der. Ve sebebini de açıklamaya başlar:

            -Ben bu gecenin Beraat gecesi olduğunu bildiğimden dedim ki;Bu gece beraat ve namaz gecesi,dur ki ben şu Abdurrahmanı namazdan alıkoymak için lafa tutayım,ibadetten alıkoyayım,dedim ve işte yaptım.

            Abdurrahman Bey ise gerçekten saatine bakar ki, epeyce de vakit geçmiş. Yine de Cemalden ümidini kesmez ve ona;-Namaza ne zaman başlayacağını, sorar.

            Cemal ise daha genç olduğunu,belki ilerde kılabileceğini söyler ve ayrılırlar.

            Biri şeytanlığını yapmış onu ibadetten alıkoymuş iken, öbürüde aldanmanın hüznünü yaşamaktadır.

            Bir şer bütün hayırların şuursuzca ortaya çıkmasına sebeb olmakta ve bir şer binlercesini kendisiyle meşgul edip uğraştırmaktadır. Mesela bir hırsız için hapishaneler, polisler,kilitler,kasalar ve yalanlar ile güvensizlikler oluşmaktadır.

            Bu düşünceyle Abdurrahman Bey eve gelir. Cemalden ayrılalı 15-20 dakika ancak olmuştur. Hanımı kendisine, Cemalin öldüğü haberini verince önce irkilir, sonra da inanmak istemez. Çünkü daha az önce beraberlerdi.

            Bu şaşkınlık ile hanımına bir yanlışlığın olabileceğini söylerse de hanımı;  gerçekten öldüğünü, evlerinden de hala ağıtların gelmekte olduğunu söyler.

            Cemal gerçekten de ölmüştür. Böylece ölüm her şeyden insana daha yakın olduğunu bir daha göstermiş olmaktadır. Hem  ölüm ona ulaşmış, hem de yaşı ölüme yanaşmıştır. Diyebiliriz ki; Hala ne diye oyunda oynaştasın.

           Sen ki artık ölecek yaştasın.

            Kişi kendisinin de ölecekler listesinde olduğunu düşünerek, hiç vakit geçirmeden Allah’ın rızasına uygun yaşamasıdır.

 

            Bu gecede yıllardır dikkatimi çeken bir nokta da; Yağmurun yağması,en azından çiselemesidir.

            Bu gecede maddi ve manevi rahmet beraber yağmaktadır.

            Bu gecede rahmet kapıları açıktır.

 

            Bu geceyi Kur’an okuyarak, Peygamber Efendimize salavat getirerek ve varsa kaza namazını kılarak değerlendirmek gerektir.

            Veya bin ihlas okumalı, Cevşen okumalı,İman Hakikatlarından okuyarak o geceyi ihya etmelidir.

 

            Başka zamanda yapılan iyiliklere bire on sevab verilirken kadir gecesinde bire otuz bin,berat gecesinde ise yirmi bin sevab verilmektedir.

 

            “Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah’a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.”[4]

            Bu gecede ve bu sene süresi içerisinde yapılan manevi atmosferler otomatikman değişimde önemli roller oynayacaktır. Şöyle ki;

            Kelime-i Tayyibe denilen güzel sözler, dualar, manevi hizmetler göğe doğru yükselir.Ağırlığıyla beraber kelime-i habise de göğe yükselir.İkisi bir mücadeleye girer.Hangi hangisine galebe ederse,o durum yer yüzüne akseder.yani iyi kelimeler kötü kelimelere galib gelirse,aynı durum yer yüzüne aksedip,yer yüzünde iyiler kötülere hakim pozisyonuna gelir.

            Aksi durumda ise,aksi olup,kötüler iyilere üstün gelir.

 

            (Şaban ayının 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim.” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

            (Allahü teâlâ, Şabanın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabîlesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]

            Recep, Allah’ın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, ümmetimin ayıdır.

            Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir:
“Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, Senden yine Sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Kendini sena ettiğin gibi yücesin.”

            “Şaban ayının on beşinci gecesi kılınacak olan namaz ; yüz rekattır. Bu namazın her rekatında, Fatihadan sonra on kere ihlas süresi okunur. Yüz rekat kılan kişi bin defa ihlas süresini okumuş olur.
Bu namaza hayır namazı da denmiştir. Geçmiş büyükler bu namazı toplu halde cemaatle de kılmışlardır. Bu namazın çok fazileti olduğu gibi, hesaplanama-yacak kadarda çok sevabı vardır.

Hasan-ı Basri Rahmetullahı Aleyh’den gelen rivayete göre:
“Otuz sahabeden dinledim, bu namaz için şöyle dediler: “Her kim bu namazı, berat gecesi kılar ise. Allah-u Teala’nın yetmiş rahmet nazarı ona ulaşır. Her nazarda, kendisinin yetmiş ihtiyacı yerine gelir. Bunların en küçüğü, Allah-u Teala’nın mağfiretidir. “

            MEHMET ÖZÇELİK

[1] Duhan.1-4.

[2] Şualar.B.Said Nursi.433.

[3] Şualar | Sekizinci Şuâ | 631-2

[4] Fatır.10.




ŞEYTANIN HİLESİ ZAYIFTIR

ŞEYTANIN HİLESİ ZAYIFTIR

Koca asırlık çınar ağaçlarını onca yıl esen yeller, fırtınalar, dolu ve karlar, sürekli yağan yağmurlar yıkamazken; ya sapı kendisinden olan bir balta veya içine sinsice sızan  bir mikrop içten içe onu oyar, dış tahribatçıların hafif bir esintiyle bile yıkılacak hale gelmesini kolaylaştırır.

Devletleri, milletleri, aile ve fertleri büyük güçler değil, içte dost görünen küçük kurt ve kurtçuklar çökertmektedir.

Şeytan da tıpkı bunun gibi, insan vücudundaki küçük vesveseler ile insanı içten içe yıkıma götürmektedir.

Bir de tıpkı insan vücudu gibi ki; vücutta devamlı virüsler bulunmaktadır.

Ne vakit ki vücut zayıf düşerse, mikroplar da güçlenirler.

Mikropların güçlülüğü kendilerinden ileri gelmeyip, vücudun zafiyetinden güç kazanmaktadır.

Bu tüm şerler için hatta şerlerin başı olan şeytan içinde geçerlidir.

Zira Nisa suresi 76 da da buyurulduğu gibi; “Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.”

Bazen bir kıvılcım bir ormanı yakar.

Bir şer, bir fitne, bir hile devletleri karşı karşıya getirip güçsüz düşürür.

Enfal suresi 46 da belirtildiği gibi; birbirleriyle uğraşanlar güçlerini kaybeder, devletlerini yitirirler.

Bir tarafta Allah, Kur’an, din, peygamber, iki milyara yakın Müslüman, geçmişe dönük milyarlarca iman eden vs gibi hakikatlar mevcutken; diğer şer cephesinde şeytan ve avaneleri tahribatlarını sürdürmektedirler.

Zira şer tahriptir. Tahrip ise eshel ve kolaydır.

Şer adem ve yokluktur. Olmayan bir şeyi ortaya çıkarmak değil, var olan bir şeyi ortadan kaldırmaktır.

40 adamın 40 günde yaptığı bir binayı, bir çocuk bir günde bir bomba ile yıkar, tahrip eder.

Bu durum çocuğun gücünden değil, yıkımın hiçbir gayret ve güç gerektirmeyen etkisindendir.

Bu gün dünyada bu kolay yöntem denenmektedir.

Kişiliği olmayan insanlar bununla kişilik elde etmeye ve kendilerince olmayan kişiliklerini ortaya koymaktadırlar.

Mümin ise imar ve icad eder.

MEHMET ÖZÇELİK

03-05-2017