NADASTAN ÇIKIŞ

NADASTAN ÇIKIŞ

Bir asırlık nadastan çıkan bir milletle, dünya ve Avrupa karşı karşıyadır.

Bir asırdır bu milletin zincirlenen zincirleri adeta aşındırılıp kırılarak atak dönemine geçmiştir.

Bir asırdır beklemede ve de savunmada olan bu millet tüm tecrübe, bilgi ve birikimiyle büyük bir atağa kalkmıştır.

Hain ve hainler ortaya çıkmış artık oyun açıktan oynanmaktadır.

İşte örnekleri;

-ABD’den PKK’ya: Türkiye vuracak kaçın.

ABD’nin, Sincar ve Karaçok’ta 100 teröristin öldüğü harekatı PKK’ya sızdırdığı tespit edildi.[1]

-Özel harp dairesi veya Ecevitin ifadesiyle Özel Harp yani Kontgerillayı kurduran ve maaşını abd-nin ödeyip yıllarca darbeyi yaparak bize müdahale etti.

Bunun yanına b ve c planı olan pkk ve Fetöyü de yedekte bulundurdu.

-İsrail’in eski Savunma Bakanı Moşe Yaalon, Suriye’de terör örgütü DEAŞ’ın kontrolünde bulunan bölgelerden İsrail’e saldırı olduğunda örgütün kendilerinden özür dilediğini söyledi.[2]

-Türkan Saylan: Biz Asılız Bu Ülkede Bizim İstemediğimiz Bir Şeyin Olması Mümkün Değildir! Çoğunluk oldu diye anayasa DEĞİŞTİRİLEMEZ! diyor, Bizim istemediğimiz bir şey bu ülkede olamaz diyor.

Bizdeki beyaz Türkler, bizsiz hiçbir iş olmaz derken, aynı düşünceyi batı da paylaşmaktadır.

Bizim içinde en üstte olmadığımız Türkiye, Türkiye değildir, zihniyetiyle Türkiye sürekli istenildiği gibi biçimlendirilmeye çalışılmaktadır.

Bunun içinde hesap şu; Erdoğanı her hangi bir vesile ile kafesleyerek, her işimizi kolayca uygularız.

İngilizler bu amaçla her dönemde içimizden kendilerine sadık elleri ve elçileri bulmuşlardır.

İngilizler ihaneti çok ucuza satın alırlar ve de satılık insanları.

Zira ruhunu satanlar, her şeylerini kolayca satabilirler.

-2013 gezi olaylarından önce şu anda biri yurt dışına kaçan bir esnaf, diğeri meslekten ihraç edilen bir öğretmene şunu demiştim;

Eğer Gülen cemaatin eline silah verip bu milletin evladıyla karşı karşıya getirirse şaşmayın.

Şaşırmış, hiç ihtimal vermemişti.

Bu aynen fazlasıyla devam etti.

Gezi olayları ve 15 Temmuz patlak verdi.

Bu iş bitmişe de benzemiyor.

Bir boşlukta patlak devam edecektir.

Kurt gövdenin içindedir.

Bilinmez ve temizlenmezse, harici düşmandan daha çok zarar verecektir.

-Fetönün bunca yarım asırlık birikimi ortada bırakılmayacak, içten birileri tarafından sürdürülecektir, farklı bir kılık ve kılıfla…

Avrupa ve Amerika bunca yatırımı çöpe atmayacaktır.

Sinsi oyununa devam edecektir.

Burada şefkat değil, adalet uygulanmalıdır.

Âyette;” Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.”[3]

-Ahmet Davutoğlu akedemik gayretiyle takdir edildi.

Hep Erdoğan tarafından merdivenleri aşındırılarak terfi edildi.

Ya kendisinin terfi ettirip etrafına topladıkları?

Gül gibi davranmadı ancak ondan da geri kalmadı.

Davutoğlu tarih nezdinde tam hayırla yadedilecek bir kişi olamadı.

Etrafındakilerin bu gün dökülmüşlüğü onun hakkında bazı kanaatler oluşturmaktadır.

Erdoğanın kendisine yaptığı desteğin onda birini kendisi Erdoğana yapmadı, yapamadı.

Net olmadı.

Kendi hesaplarını öne çıkardı, kendi geride kaldı.

Davutoğlu kirliliğin içinde midir yoksa onu biliyor muydu?

-Dün Osmanlının meşru ve isteğe bağlı olarak yaptığı devşirme işini, bu gün Avrupa gayrı meşru yoldan, savaşlarda çocukları çalarak yapmaktadır.

Hem de ismini ve de dinini değiştirerek.

Bununla da kalmayıp yetiştirdiği bu insanları daha sonra da bize karşı kullanmaktadır.

-”28 Şubat döneminin etkili ve kudretli paşalarından birinden İNGİLİZ BÜYÜKELÇİ ısrarla randevu ister. Sonunda PAŞA dayanamaz ve “Tamam gelsin!” der. Gelir… Paşa uzatmaz, “Buyurun ne istemiştiniz” diyerek konuya girer… Büyükelçi “GÜLEN CEMAATİ İÇİN GELDİM. ÇOK TEHLİKELİ BİR YAPI. DEVLETİNİZ İÇİN İLERİDE BELA OLACAK” şeklinde cevap verir…
Paşa şaşırmıştır. “İyi ama siz nereden biliyorsunuz?” diye sorar. Cevap kesin ve nettir: “Biz kurduk, Amerikalılar kaptı da ondan…”

ÖRGÜTÜN para transferleri sistematik bir şekilde bir yerlere uğrasa da soluğu LONDRA’da aldı. Bizler İNGİLİZLER’i fazla tanımayız. Onlar Amerikalılar gibi ortaya çıkıp konuşmazlar. CIA görevlileri gibi “Her gizemli kurumun arkasında biz varız” demezler. Ama orada olduklarından emin olabilirsiniz! İşte bu İNGİLTERE 1980 DARBESİYLE birlikte FETÖ’nün en büyük hissedarı oldu! İngiltere, FETÖ’ye eğitim kurumları, dershaneler, yardım kuruluşları, turizm zincirleri kurdurdu. Özellikle bağış sistemi sayesinde İngiltere, FETÖ’yü yönetti.
Ama hepsini ıskaladık. FETO, ORDU İÇİNDE KORUNUYORDU! Eğer ABD ve İngiliz kanadı korumasa çok önce tasfiye edilirdi. Ama her ikisi birden koruyunca kimse ilişemedi… Bu net!
ABD örgütün yönetim şekline yön verirken, finans desteği İngiltere’den gelecekti. Londra yönetti parayı. Kurulan yardım dernekleri ya da diğer oluşumlarla ortaya çıkan NAKİT Londra’nın ellerindeydi!
İngilizler, FETÖ’nün dahi bankacıları ile bir araya geldi. 2004 yılında The Islamic Bank of Britain’i kurdu. Şu anda bu bankanın onlarca farklı isimde kolları faaliyette.
The Islamic Bank of Britain kurulduktan sonra kısa sürede sistem oturdu. 5 kıtada da güçlü bir alt yapı için Standard Chartered, HSBC, Rosette Merchant Bank, Barclays Capital, Royal Bank of Scotland, Gatehouse Bank, QIB UK, Bank of London and the Middle East (BLME), European Islamic Investment Bank (EIIB) da katılım bankası bölümleri kurdu. Sistem tutmuştu! AKIL BÖYLE BİR ŞEYDİ! Yine biz bilmiyorduk tabii!

…Operasyonlar başlayınca ve FETÖ tasfiyesi hız kazanınca kaçışlar başladı!
Türkiye’deki mücadeleyi kaybeden FETÖ üyeleri, dışarıda adres arar hale geldi. Beyin takımı ve finans ayağının merkezinde yer alan işadamları, üst düzey bankacıların hepsi İngiltere’ye gitti. Adı duyulmamış ancak para konusunda çok güçlü olan birçok isim şu anda İngiltere’de yaşıyor.
Ülkenin en saygı gören isimleri olmaya başladılar bile…
Amerika’ya giden FETÖ üyeleri ise, “Disposable” yani “Kullan at” olarak görülen kişilerdi. Değersizdiler, birçoğu ABD’de zor durumda. Maddi olarak güçlü olanlar ise, zor durumda olanlara sırtını döndü. Yüz vermiyorlar. Sonuçta İngiltere FETÖ’den vazgeçti! Ama değerli üyelerinden asla![4]

-Bin yıl süren ortadoks Katolik savaşları yerini haçlı Müslüman ve de alevi sünni savaşlarına bırakması yönünde çaba sarfedilmektedir.

-Uçkuruna sahip olamayanlar, millete sahiplenmeye soyunuyorlar.

-‘Eğer bu savaşdan Medine’ye dönersek, şerefli kimseler alçakları and olsun ki, oradan çıkaracaktır’ diyorlardı. Oysa, şeref Allah’ın, Peygamberinin ve inananlarındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği bilmezler.”[5]

-Millet birilerine mahkum edilmek için maddi ve manevi sıkıntıya kasıtlı olarak sokuluyor ve kasıtlı olarak kaos ve kaos ortamı oluşturuluyordu.

Kaht-ı rical yani adam kıtlığında bu millet Ecevite, Demirele, Mesut Yılmaza, Erdal İnönüye mahkum edildi.

Bu millet adam vardı da seçmedi mi?

Bu millet ancak o döküntüler içinden kendisine yakın bulduğu Menderesi, Özalı ve Erdoğanı seçti.

Onları da çok gördüler.

 Götürmek için de her namertliği yaptılar.

Ve de yapmaktadır ve de yapılmaktadır.

Uyanık oluna…

MEHMET ÖZÇELİK

29-04-2017

[1] http://www.haber7.com/guncel/haber/2318861-abdden-pkkya-turkiye-vuracak-kacin

http://www.haber7.com/dunya/haber/2318845-kustah-tehdit-tum-guclerimizle-saldiririz

[2] http://www.ahaber.com.tr/dunya/2017/04/24/deas-israilden-ozur-diledi

[3] Nur.2.

[4] http://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2017/04/08/yeni-elebasi-kim

[5] Münafikun.8.

 




ENAM.153-157




DENGE ŞAHSİYET

DENGE ŞAHSİYET

Efendimiz kâinatta denge bir şahsiyet ve denge bir unsurdur.

Efendimiz kâinatta şablon bir şahsiyettir.

O rayından çıkmış beşeriyeti rayına koydu.

Yuvasından çıkan damarı yerine yerleştirdi.

Rast gele akan suyu sel olmaktan kurtarıp, O kanala kanalize etti.

O fıtrattandır.

Fıtrat O’dur.

Sahabede bulunan tüm sıfatlar O’ndandır.

O’nun tüm sıfatlarına sahabeler sahiptir.

Dengesiz giden hayatı dengeye oturtturdu.

Muhabbet bile O’ nun ile denge buldu.

Zira İsa-ya aşırı muhabbet besleyenler sapıtırken, o muhabbetteki ihlasında da muhabbeti gerçek yerinde muhafaza etti.

O’na olan aşırı muhabbet dahi kimseyi saptırmadı, kimse de sapmadı.

İnsanlığın dengesizliği, O zatın dengesinden mahrum olmaları sebebiyledir.

İnsanlık dünya ve ahiret denge istiyorsa, O zatın dengesine ihtiyacını hissetmelidir.

O toplumun her kademesine denge getirdi.

Gerçek dengeyi ise merkezde tuttu.

O da marifetullahtı.

Marifetullahı merkeze oturtturdu.

Ahlakı etrafa yaydı.

İbadeti alemlere uzattı.

Hadis-i Kudsideki;” Sen olmasaydın sen olmasaydın, ben alemleri yaratmazdım.” manası şudur;

Yani Ey Habibim eğer sen olmasaydın dünyanın ve insanların dengesi olmaz ve kurulamazdı.

Alemlerin ayakta durmasının, varlığını devam ettirmesinin sırrı işte bu dengede saklıdır.

Akıl vücutta ne kadar denge unsuru ise, O zatta alemde akıl unsurudur.

İşte bu manayı izah eden Bediüzzamanın şu ifadesi özetlemektedir;

“Evet, evet, evet! Eğer kâinattan risâlet-i Muhammediyenin (a.s.m.) nuru çıksa, gitse, kâinat vefât edecek. Eğer Kur’ân gitse, kâinat divâne olacak ve küre-i arz kafasını, aklını kaybedecek, belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyâreye çarpacak, bir Kıyâmeti koparacak.”( Sözler – Onuncu Söz)   

MEHMET ÖZÇELİK

20-04-2017




EN’AM.151-152




SEVGİ PEYGAMBERİ

SEVGİ PEYGAMBERİ

Hayvanlar hedef tahtası yapılırken, dağlanıp her türlü eziyete maruz kaldığında; Peygamberimiz Mekke fethine giderken onları emzirmekte olan bir köpek görmüş ve hemen ashâbından Cuayl bin Sürâka’yı yanına çağırarak, onu bu köpek ve yavrularının başına nöbetçi dikmiştir. [1]

-Sahibinin ağır işlerde çalıştırmasından sonra güçsüz düşen deveyi kesmek istemesine rağmen kaçan deve Efendimize sığınmış ve kendisine yapılanları Efendimize anlatmıştır.

Sahibine bu durumu anlattığında pişman ile evet demiştir.

-Taife gittiğinde uğradığı zulüm sebebiyle Cebrailin o kavmi helaket etme istemesine karşı, içlerinden iyi insanların geleceğini söyleyip, merhametini göstermiştir.

O Rahmeten lil Alemin-dir. [2]

-O zat asırlardır insanları saçtığı rahmetle beslemektedir.

Allah-ın rahmeti tam manasıyla O Zatta tecelli etmiştir.

O Zattan bir şule muhabbet kapan Yunus, -Yaradanı hoş gördük, yaradandan ötürü, sözüyle her şeye muhabbet etti.

O muhabbetten bir damla gönlüne düşen Mevlana, Gel gel, her ne olursan ol yine gel, sözüyle herkesi kucakladı.

Fuzuli o muhabbetle başını taştan taşa vurdu, toprağıyla kâse olup O zatın dudağına değmeyi yeğledi.

 

-Şair Nabi edeble O Zatın huzuruna vardı.

-Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-ı Hüdâdır bu! 

 Nazargah-i ilahîdir, Makam-ı Mustafadır bu.

 Mürâât-ı edep şartıyla gir Nabî bu dergaha,

 Metâf-ı kudsiyadır, bûsegâh-ı enbiyadır bu.

Anlamı;

Edebi terketmekten sakın! Zira burası Allahu Teala’nın Habibinin beldesidir. Burası, Hak Teala’nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafa’nın makamıdır. Ey Nâbî, bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir. Sakın edebi basite alma. Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü bir yerdir.

 

-Ebûbekir Kânî Efendi O Zatı hiçbir şeye değişmedi.

Gubâr-ı pâyine almam cihânı yâ Resûlallah

Değişmem mûyine heft âsumânı yâ Resûlallah

Duyunca makdem-i teşrîfin Âdem sulb-i pâkinden

Değişdi habbeye bağ-ı cinânı Ya Resûlallah

Anlamı;

Ayağının tozuna cihânı verseler, almam Yâ Resûlallah,
Saçının bir telini, yedi kat göğü değişmem Yâ Resûlallah.
Senin teşrifinin, ter-temiz sulbünden geleceğini duyunca Hz. Âdem,
Bir habbeye, cinânı/cennetleri değişti Yâ Resûlallah.

-Sahabi en sevdiği anne ve babasına bedelen;

Anam babam sana feda olsun Ya Rasulallah, demeden çekinmedi.

 

-Koca Sultan I.Ahmed’in Peygamberimizin kademine hürmeten söylediği sözünde;

Nola tacım gibi başımda götürsem daim /
Kadem-i nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusûlün /
Gül-i gülzâr-ı Nübüvvet o kadem sahibidir /
Ahmeda durma yüzün sür Kademine o Gülün /

 

-O Zatın aşkıyla yanan Kayserili rum asıllı Yaman dede O Zata iman ile yardan ve yârandan geçip yanıklığını uzunca dile getirdi.

Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya resulallah,
Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya resulallah,
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya resulallah,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah…. 

 

O Zat hep hem sevdi ve hem de sevildi.

O Zatı her şeyden önce Allah sevdi ve gönüllere sevdirdi.

İsminin yanına aldı. Yanında yâdetti.

Allah-ı sevmeyi, O Zata tabi olmaya ve O’nu sevmeye bağladı.

Yağmur gibi gönüllere yağdı, çorak gönülleri yeşertti, kurumuş ve çatlamış dudaklar suya kandı.

 

MEHMET ÖZÇELİK

18-04-2017

 

[1] Vâkıdî, Megazi, II, 225.

[2] Enbiya.107.

 




REFERANDUM SONRASI NELER YAPMALI ?

REFERANDUM SONRASI NELER YAPMALI ?

Evvela referandum sonucu milletimize hayırlı ve mübarek olsun.

Bizler buna her şeyin hızlandırılarak, milletin iradesi doğrultusunda, bir asırlık bizleri bağlayan zincirlerin kırılması için Beli dedik, Evet dedik.

Artık hızla neler yapılmalıdır;

1-Artık hakimiyetin kayıtsız ve şartsız Milletin olduğu millete açıkça hissettirilmeli, gösterilmelidir.

2-Her kesim devlette temsil edilmelidir. Bunun için bir birim oluşturulmalı ve mensubları kendilerini direkmen ifade edebilmelidirler.

3-Belki de ilk yapılmasını taleb ettiğimiz şey ise, Ayasofya-nın hürriyetine kavuşturularak, milleti bağlayan zincirlerden kurtulmalıdır.

4-Hızla İttihad-ı İslam yani islam ülkeleriyle bir birlik oluşturulmalıdır.

5-Azınlık hakları göz önünde bulundurulmalı, haksızlığa uğramaları engellenmelidir.

6-Özellikle bizim olduğu şüpheli olan Milli Eğitim ve müfredatı bu milletin ruhuna uygun olarak düzenlenmeli, bu konuda öğretmenlerin görüşüne baş vurup gereği yapılmalı, hantallıktan kurtarılarak, geleceğe taşıyan bir eğitim haline dönüştürülmelidir.

Tüketen ve üğüten değil , üreten bir kurum olmalıdır.

Öncelikli olarak Tevhid-i Tedrisat kaldırılmalıdır.

7-Darbelerin yapılmasından toplumsal kavgaya kadar sebep olan Atatürk-ü koruma kanunu kaldırılmalıdır.

8-Devlet dairelerine kaliteli ve kapasiteli insanlar alınmalı, dost ve dayılık dönemi kaldırılmalıdır.

Kaliteli ve başarılı insanlara sahip çıkılmalıdır.

8-Diyanet aktif hale getirilmelidir. Toplumun şüphelerini ve tartışmalarını birinci elden çözen bir kurum olmalıdır.

9-Bürokrasi azaltılmalı, işler hızlandırılmalıdır.

10-Hukuk hızlandırılmalı, haksızlık ve mağduriyetler hızla giderilmelidir.

11-Kavga eden değil, proje üreten partilerle iş birliği yaparak, birleştirici politika izlenmelidir.

12-Gençlere sahip çıkılmalı. Uyuşturucu gibi zararlı yollara düşmeleri engellenmelidir.

13-İslam dünyasına sahip çıkmalı, onlara maddi manevi destek sürdürülmelidir.

14-Ekonomiden paylar dağıtılırken toplumun tüm kesiminin yararlanması adaletli olmalıdır.

15-Avrupa birliğine girmede son nokta konulmalıdır.

16-Pkk ve terör bitirilmelidir.

17-İdam da dahil, işlenen suçların cezaları caydırıcı olmalıdır.

18-Yeni şeyleri ve yenilikleri yapmaya sürekli açık olmalıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

16-04-2017




EN’AM.145-150




BİZİM OĞLANLAR BAŞARAMADI VE DE BAŞARAMAYACAK

BİZİM OĞLANLAR BAŞARAMADI VE DE BAŞARAMAYACAK

 

1960 darbesinden beri işin içinde olan Abd, İsrail, İngiltere, Avrupa ve Nato bugün tamamen ifşa olmuş, kirli niyetleri anlaşılmıştır.

Türkiye Gazetesi’nden B. Yaşar bugünkü yazısında;

“İddianamede çok dikkat çekici bir nokta var. Darbe girişimini yöneten Adil Öksüz o gece ABD Konsolosluğu’nun santral numarasından aranıyor. Öksüz’ün ABD ile yaptığı tüm görüşmeler tespit edildi; kimlerle temas kurduğu kayda alındı” dedi.[1]

-Darbe girişimine ilişkin Akıncı Üssü’ndeki eylemlerle ilgili iddianame, iki numaralı şüpheli Adil Öksüz’ün telefonuna ait HTS kayıtlarını ortaya çıkardı. Elde edilen bilgilere göre Öksüz’ün 18 ve 19 Temmuz’da nerede olduğu öğrenildi. 21 Temmuz’da ABD Başkonsolosluğu’ndan yapılan arama da dosyada yer alıyor.[2]

-Akıncı iddianamesinde ilginç ABD ayrıntısı… Darbe girişiminde kullanılan kargo uçağında görevli şüpheli Sinan Sarı: Temmuz’da ABD’den aldığımız mühimmatı Akıncı’ya indirdik.[3]

Elektronik mühendisi sanık Uğur Özüdoğru savunmasında;” ‘amcalar ABD ile anlaşmış müdahale olacak’ dedi. Ben eliyle omzunu göstermesinden işin içinde askerlerin olduğunu anladım. Danışmanlık dediği iş o. ‘Askerler sizi götürecek bilgisayarla ilgili bir şey olursa size soracaklar, sormazlarsa karışmayın’ dedi. Sözlerine, ‘bütün komuta kademesi anlaştı. ABD ve NATO’dan izin var’ diye devam etti. Ben o an şoktaydım. Her şeyin ayarlandığını sokağa çıkma yasağı ilan edileceğini ve saat 03.00’da darbe olacağın söyledi.[4]

 

-Kerkük’te ABD kilidi, İran parmağı!

Irak toprakları 2003’te ABD tarafından işgal edildi. Irak’taki işgal yönetiminin başına da ABD’nin Irak valisi olarak tanınan Paul Bremer getirildi.[5]

 

-Bizim çocuklar başaramadı.

15 Temmuzda atılan maya tutmadı.

Mayası bozukların mayaları tam bozuldu.

Ezan olsak dinmeyiz, bayrak olsak inmeyiz. (Alıntı)

Bugünkü pkk dünkü tehcirden kaçarken kalan veya birilerinin yanına bırakılan döllerdendir.

Bugünkü pkk ve kripto hainler yüz senedir kendilerini gizleyerek, kendilerini kullananlar tarafından toplumun boşluğundan istifade edip veya B planı olarak kullanıma sunulmuş derin devletin yedekte bulundurduğu azınlık yama ürünlerdir.

Bunlar da bizim oğlanlardandır.

Şerler ve şerliler ortak noktada birleştiler.

-1998 yılında tesis edilen Vatikan ile El Ezher arasındaki ilişkiler, 2011 yılında dönemin Papası 16. Benediktus’un Mısır’daki Kıpti Hristiyanlara yönelik saldırılara gösterdiği tepki nedeniyle son 5 yıldır donmuş durumdaydı.

Papa Franciscus ile El Ezher Şeyhi Tayyib arasındaki bugünkü görüşmenin buzları eriten görüşme olması sebebiyle, tarihi olduğu yorumları da yapıldı.[6]

Katolik Kilisesi lideri ve Vatikan Şehir Devleti Başkanı Papa Francesco, gelecek ay Mısır’a giderek, aralarında El Ezher imamı Şeyh Ahmed El Tayyib’in de bulunduğu dini ve siyasi liderlerle görüşecek.

El Ezher imamı Şeyh El Tayyib geçen yıl Mayıs ayında Vatikan’ı ziyaret ederek Papa Francesco ile görüşmüş, Vatikan’da bir Papa ile görüşen ilk El Ezher imamı olmuştu.[7]

Avrupa ve papalık Türkiye-den sonra en çok önem verdiği ikinci ülke Mısırdır.

Şimdi mısıra çengel takılmaya çalışılmaktadır.

Hedef ise Papa II. John Paul’un 2000 yılına girerken (24 Aralık 1999) yayınladığı mesajda saklıdır; “Birinci bin yılda Avrupa Hristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda (2001’den sonra) hedefimiz Asya’yı Hristiyanlaştırmak olmalıdır!..”

 

REFERANDUMDA NE DEMELİ ?

 

Referandumda ne diyelim; Evet mi Hayır mı?

Evet demeden önce Hayır diyenlere bir bakın;

Pkk ve onun destekçileri hayır diyor.

Fetö ihanet şebekesi hayır diyor.

Tüm Avrupa ve papa, Almanya, Hollanda, Abd, İsrail, İngiltere toptan hayır için çalışıyor.

Bizdeki kısır sol zihniyetliler, 3. Köprüye, kanal İstanbula, Yeni havaalanına karşı çıkanlar hayır diyor.

Bir asırdır kökü bereketsiz ve kısır, bu millete hiçbir şey vermeyip, maddi ve manevi her şeyini alan, bir çivi bile çakmadığı gibi, bin senedir çakılan çivileri söken Chp ve onun  proje üretmeyen ve üretemeyen tüketime yönelik zihniyeti hayır diyor.

İrabdan mahalli olmayan itibarını yitirmiş, bir ağırlığı olmayan dost görünen azınlıktaki ahmak dostlar hayır diyor.

İhanet içerisinde olanlar hayır diyor.

O halde hayır diyenler hain midir?

Hain değildir ancak hainler hayır diyor.

Bir yazar Bediüzzaman olsaydı ne derdi? demiş ve şu cevabı yazmıştım.

Bediüzzaman olsaydı kirli, lekeli ve de şaibeli insanlarla aynı karede poz vermez. Üstadı ve hocası olan İmam-ı Şafiiyi takib ederdi.

O zat şöyle der; Fitne zamanı hakkı tutanı nasıl anlarız?
Der ki: Düşman okunu takip edin, o sizi Hak ehline götürür.

Sizlerde hiçbir şey bilmiyor veya kararsız iseniz, atılan okları takip edin hakkı bulursunuz.

MEHMET ÖZÇELİK

05-04-2017

 

[1] http://www.habervaktim.com/haber/503865/adil-oksuzle-ilgili-bomba-iddia-bakin-kim-aramis.html

[2] http://www.yenisafak.com/gundem/adil-oksuzun-adimlari-hts-kayitlarinda-ortaya-cikti-2636578

[3] http://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/04/04/akinciya-abdden-esrarengiz-sevkiyat

http://www.yenisafak.com/gundem/akinciya-abdden-silah-tasidilar-2638080

[4] http://www.haber7.com/guncel/haber/2298888-itiraf-geldi-amcalar-abd-ve-nato-ile-anlasti

http://www.haber7.com/guncel/haber/2298765-hainlerin-telefon-trafigi-desifre-oldu

[5] http://www.haber7.com/dunya/haber/2297812-kerkukte-abd-kilidi-iran-parmagi

[6] http://misirbulteni.com/ezher-seyhi-ahmed-el-tayyip-vakitanda-papa-ile-gorustu/

[7] http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39315038

 




VEYL OLSUN BU ADAMA

VEYL OLSUN BU ADAMA

Gerçekten bir değil bin veyl olsun bu Fetö-ye ki;

Fetullah Gülen, 20 Ağustos’ta yayınlanan sohbetinde “Haçlının ülkenizi işgal etmesi, çok tehlikeli değildir; çünkü sizin ve onların arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar, sizin kadınlarınıza kızlarınıza ilişmezler, mâbedinize ilişmezler; ilişmemiş Haçlılar.” dedi..[1]

Bunu söyleyen bir insan, ne insan ismine layıktır ve ne de bu milletin kanını taşımaktadır.

Bunu azıcık imanı, şerefi, namusu, tarihi bilgisi, soyluluğu, geçmişi olan birisinin söylemesi mümkün değildir.

Bu söz bile Fetö-yü tanımak için yeterlidir.

Maliyetini göstermesi konusunda yeterli kanaatı vermektedir.

Ya bunu normal görüp, tasdik edenler?

En azıyla bu küfre, zulme ortak olurlar.

-Şimdiye kadar Fetö yü kirletenler, bundan sonra temize çıkarmaya çalışacaklardır, almanlar gibi…

Fetö işin başından beri hesaplıydı.

*Fetö-ye etki eden 3 şahıs. Kasım Gülek, Fuat Doğu, Yaşar Tunagür idi.

-Kötüler büyük değil, fitneleri büyüktür.

Büyük olan düşman değil, bir kıvılcımla ormanları yakan fitnedir.

Bir kişi yüz bin kişiyi fitne ile yıkar, fitne ile yakar.

Fetö işte bu fitneyi ateşledi.

O da en az yarım asır milyonları yakacak ateş..

Fetö böldü.

Bölüştükçe tok oluruz, bölündükçe yok oluruz.(Dirilişten)

İmam-ı Şafii Hazretleri :
“Fitne zamanında düşman oklarına bakın, yönü kime çevrilmişse o doğru yoldadır.”

Kim batıyı ve daha hazini haçlı keferelerini savunmaktadır.

*********************

Batı mı?

İşte o batı, bizleri yarım asırdan fazla kapısında bekleten haçlı çocukları…

Batının bizi kabul edip, sevimli çocuk olarak değerlendirmesinin yolu şunları yapmaktan geçer;

-Onlara her konuda hamile kalmak.

Sürekli borçlu olmak.

Yüzünü doğuya hatta Rusya-ya  ve Çine dönmemek.

Ne olmak ne de ölmek halinde bulunmamak.

Sürekli sağılan inek olmak.

Baş  kaldırmamak, dik durmamak ve diklenmemek.

Kendi darbecilerini kendisi seçmemek.

Kendisi seçse de batı onaylı olmalı. Kenan Evren gibi…

Aksi takdirde darbelere açık bir ülke olacaktır.

Birde on yılda bir resetlenmeli, büyümesi ve gelişmesi engellenmelidir.

1954 yılına kadar Osmanlının borcunu öderken, daha sonra imf- ye mahkum edildik.

Şu andaki borçlanmamamız ve borçlarımızı ödemiş olmamız batıyı kudurtmaktadır.

Koca Osmanlı verildiği, Filistin de yanına ek olarak verildiği halde kurtulamadık.

Bağımsız olmamız onları bağladı.

Orta-doğuyu istedikleri liderlerle donattılar.

Şimdilerde demode olunca onları yenileriyle değiştirmeye başladılar.

Mısır buna ayak diretince Sisi ile değiştirdiler.

Sıra Türkiye de idi.

Türkiye de dik duruşla direnince her yolu denediler ve de açıkça da deneyeceklerdir.

MEHMET ÖZÇELİK

27-03-2017

 

 

 

 

 

[1] http://www.yeniakit.com.tr/haber/gulen-haclilarin-ulkenizi-isgal-etmesi-kotu-bir-sey-degildir-204887.html

https://www.youtube.com/watch?v=_pOfh05YdNM

 




İYİ Kİ……

İYİ Kİ……

Tepki çekmemek için devamını yazmadım.

Olay ise şudur;

2 Mart günü Adıyaman ilinin Samsat ilçe merkezine 1 km mesafede 5.5 büyüklüğünde deprem meydana gelmişti.

Bu deprem esnasında sınıfta 7. Derste ders anlatıyordum.

Bir ders daha kalmıştı.

Namaz ve ölüm konusunda lise imam hatip öğrencilerine öğütte bulunuyordum.

Deprem üzerine öğrenciler dışarıya çıktılar.

Bu öğrenciler içerisinde birisi;

Hocam, o esnada düşündüm; eğer ölürsem Rabbimin huzuruna nasıl giderim? dedi.

Ancak asıl üzücü durum ise bir öğrencinin şu sözü idi;

İyi ki deprem oldu. Dersten kurtulduk.

Hangi dersi işlediklerini bilmiyorum ancak bu hastalığın genel bir hastalık olduğunu çok iyi biliyorum ve de öğretmenler tarafından da bilinmektedir.

Her ne kadar bu mevzii bir durum da olsa, bir öğrencinin sözü umuma mal edilmese de ortada bir gerçek mevcuttur.

Öğrenciler çoğunluk itibarıyla eğitimden haz ve lezzet almamaktadırlar.

İğreti durmakta, bir işe girmesini sağlarsa, evden kaçma sebebi olursa, biraz rahatlık olursa, okuldaki yaptıkları olumsuzluklardan da ceza almazsa, aldığında da kurulda affedilirse, affedilmese bile Milli Eğitim müdürlüğünce birkaç kez tekrar görüşülmesi için gönderilirse gel de bu eğitimden başarı ve hayır bekle…

-1970 yıllarında bizler eğitim görürken dersin bitmesini istemez, daha çok öğrenmek ister, not tutmaya özen gösterir, cumartesi yarım gün eğitim devam eder ve de okulun dışında ek olarak öğrenmeye devam ederdik.

Bu öğrenciler mi bu eğitimi taşıyamamaktadır yoksa bu eğitim mi bu öğrencileri taşıyamamaktadır?

Eğitim gönül ve samimiyet işidir.

Eğitim değişmedikçe bu millet değişmez.

Eğitim ve bu millet değişmedikçe de bu milletin geleceği değişmez.

Bir asırlık maddi manevi sıkıntılar, eğitimin sıkıntısındandır.

Ders sayısından müfredat proğramına, uygulamadan hayata yansımasına kadar bir çok alandaki çarpıklıklar, toplumdaki çarpıklığı oluşturmaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

25-03-2017




MERCAN TV SOHBETLERİ

Her Perşembe Saat 18.00 de Ulusal Mercan Tv-ce Canlı Yayındayız.

Önceki Sohbetleri Buradan İzleyebilirsiniz.

KURAN DENİZİNDEN DAMLALAR




EN’AM.142-144




CANSIZLAR VE HALLERİ

CANSIZLAR VE HALLERİ

Varlıklar genel olarak cansız ve canlılar veya cansızlar, bitkiler, hayvanlar ve insanlar olarak tasnif edilir.

Anlayışsız insanlara hakaret edilirken; taş kafalı veya odun kafalı diye hakaret edilir.

Oysa taşlar dahil hiçbir varlık manasız, sessiz, önemsiz, anlamaz ve anlaşılmaz değillerdir. Gelin onlara âyet ve hadislerde geçen birkaç misalleriyle bir göz atalım.

Âyetlerde;

“Şüphesiz biz emaneti, göklere yere ve dağlara teklif ettik…”[1] ayeti, Burada her ne kadar emredenin nüfuziyeti, hakimiyeti, yaptırım gücü ve anlatma kudreti söz konusu olsa da, muhatap olan gök ve yerin de insanın mükellefiyeti yüklenmesi gibi onlara da teklif edilmiş ancak onlar böyle ağır bir riski ve tehlikeyi kabul etmeyeceklerini söylemişlerdir.

Hem kendilerine hitap edilmiş ve de hem de kendileri buna bilerek red cevabını vermişlerdir.

-“Göğe ve yere; “İsteyerek veya istemeyerek gelin” demişti; ikisi de; “İsteyerek geldik” diye cevap vermişlerdi.”

Sonra onları, iki günde yedi gök halinde tamamlamış ve her gökte ona ait emri vahyetmişti.[2]

İster istekli olun isteyin, isterseniz isteksiz olup istemez olun, her iki halde de emrimi yerine getirin emrine karşı yer ve gök; isteyerek emri yerine getireceklerini dile getirmişlerdir.

Burada kendi lisanlarıyla hitaptan, kendilerinin kendi lisanlarıyla bir konuşması, anlaması söz konusudur.

“Gök çatlayınca Rabbini dinlemiş, görevini yaptığı onaylanmış olarak.

Yer (düzeltilip) uzatılınca, İçindekileri atıp boşalınca, Rabbini dinlemiş, görevini yaptığı onaylanmış olarak. (İşte o gün Ahiret hayatı başlar)”[3]

Yer ve göğün kendilerine verilen emri dinleyerek, yerine getirdikleri söz konusudur.

-Nuh Tufanında; “Ey yer, suyunu yut! Ey gök suyunu tut!” denildi. Su çekildi, iş bitti; gemi Cudi’ye oturdu.”[4]

Allahın emriyle vazifesine başlayan gök ve yer, yine Allahın emri ile görevlerini bırakıyorlar.

-Nemrut, İbrahim aleyhisselamı ateşe atınca Allah “Ey Ateş! İbrahim’e karşı serin ve zararsız ol.” demiş o da öyle olmuştu.[5]

İşi yakmak olan ateş, Allahın emriyle o işini bırakıyor. Tam zıddı bir hal alıyor.

Bunlar sadece bir mucize eseri ve basitçe olaylar olarak geçiştirilecek işler değildir.

O varlıkları daha iyi anlamaya, bizlerin de onlara bir çok şeyleri aktarabileceğimize de işaret edilmektedir.

-“Rahmân çocuk edindi” dediler. Gerçekten ortaya, çok çirkin bir şey attınız. Bundan dolayı nerdeyse gökler çatlayacak ve dağlar yıkılıp yerlere geçecek gibi oldu. Çünkü Rahman’ın çocuğunun olduğunu iddia etmişlerdi...”[6]

Allaha yapılan iftiraya gökler O’nu tanımakla kalmayıp, savunmaya geçmektedirler.

-“Onlara ne gök ağladı ne de yer. Onlara aman da verilmedi.”[7]

Kâfirin küfrünü ve onun tüm kâinata karşı bir tecavüz olduğunu bilen gök, Kâfirin ölmesinden dolayı üzülmemekte, mefhum-u muhalifiyle müminin ölmesinden dolayı üzülüp ağlamaktadır.

“… Taş vardır, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır, çatlar da ondan sular çıkar. Taş vardır, Allah korkusundan aşağıya yuvarlanır.”[8]

“Biz bu Kur’ân-ı bir dağın üzerine indirseydik Allah korkusundan başını eğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu örnekleri insanlara veriyoruz; belki düşünürler.”[9]

Gerek Allah-ın Hz. Musa-ya Tur-i Sina-da tecellisinden gerekse de korkusundan dolayı tuz buz olması gayet düşündürücüdür.

Süleyman için cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplandı. Düzenli bir halde idiler. Karınca deresine kadar geldiler. Bir karınca şöyle dedi: “Karıncalar, yuvalarınıza girin! Süleyman ve askerleri sakın sizi ezmesin! Onlar farkına varmazlar.

Süleyman tebessüm edip  gülümsedi. 

…….Süleyman kuşlar ordusunu teftiş etti. Sonra şöyle dedi: “Ne oldu, neden Hüdhüd’ü göremiyorum. Yoksa kayıplara mı karıştı? Ne olursa olsun ona ağır bir ceza vereceğim, ya da onu keseceğim. Bana apaçık bir kanıt getirirse başka!”

Fazla beklemedi (Hüdhüd çıka geldi). Dedi ki; “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sana Seba’dan doğru bir haber getirdim. Orada hükümdarlık yapan bir kadın gördüm. Her şeyi var, bir de koskoca tahtı.  Baktım ki, hem o, hem toplumu, Allah’ı bırakmış güneşe secde ediyorlar. Şeytan, yaptıkları kötülükleri onlara güzel göstermiş, onları yoldan çıkarmış; doğruyu göremiyorlar. Allah’a secde etseler ya! Yerlerin ve göklerin bütün gizlilerini açığa çıkaran, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilen odur. Allah… Ondan başka ilah yoktur. O büyük arşın sahibidir.”

Süleyman dedi ki: “Bakacağız, doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancının teki misin? Şu mektubumu götür, onlara at. Sonra kenara çekil. Bak bakalım ne diyecekler.”[10]

Karınca Süleyman Peygamberi tanıyor, ordusunun atlarının altında kalarak hayatlarının son bulacaklarını biliyorlar, bunu birbirlerine haber verip, Süleyman Peygamber de bunu duyarak tebessüm ediyor.

Dahası ise, Bunu Allah kendi ezeli ve ebedi kelâmıyla kitabında dile getiriyor.

Hüdhüdle de durum tam bir çekişmeli şekilde aralarında geçiyor.

-“Yedi gök, yer ve bunlarda olan herkes onu tesbih ederler. Hamdi sebebiyle onu tesbih etmeyen varlık yoktur. Ama siz onların tesbihlerini kavrayamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.[11]

Tam bir hakikattır ki, canlı cansız tüm varlıklar kendi lisanlarıyla Allahı tesbih edip anmakta, Allah-ı bilip tanımakta, emrini itirazsız yerine getirmektedirler.

-“Yeryüzü sarsıldıkça sarsılınca, Yeryüzü ağırlıklarını dışarı atınca, İnsan, “ne oluyor?” deyince, İşte o gün yer, bütün haberlerini anlatacak, Senin Rabbinin ona fısıldadıklarını bildirecektir.”[12]

İster deprem isterse kıyamet hallerinde dahi hiçbir şey tesadüfi değil, yerin kendisine verilen emri aynısıyla yerine getirmesidir.

-“İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde bozulma olur. Bu, yaptıklarının bir kısmını tatmaları içindir. Belki vazgeçerler.”[13]

Değil dünya tüm kâinat insanla alakadardır.

Hadiste de belirtildiği gibi; Denizin dibindeki balıklar dahi, insanın zulmünden şikayet etmekte, insanların kendi rahatlarını kaçırdıkları şikayetinde bulunmaktadırlar.

-“Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, onlar da sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz Kitabta hiç bir şeyi eksik bırakmamışızdır. Sonra onlar Rablerinin huzuruna toplanacaktır.”[14]

“Görmediler mi ellerimizin yaptıklarından kendilerine nice hayvanlar yarattık ta kendileri onlara mâlik olmaktadırlar. Onları kendilerine boyun eğdirdik. İşte binekleri onlardandır ve onlardan yiyorlar. Kendileri için onlarda daha birçok faydalar ve içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?”[15]

Varlıkları bizler kendi emrimiz altına almış değiliz. Bizden büyük varlıların bizlere olan hizmetleri, bir emrin neticesidir.

-“Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin.”[16]

Allahın bal arısına ilhamı ve fısıldamasıyla beraber, onların bunu anlayıp gereğini yerine getirmekte olduklarını yediğimiz ballarla da görmekteyiz.

*********************

Hadislerde;

Dağın ve taşların Peygamberimize peygamberliğinden öncesinde de Peygamberin peygamberliğini söyleyip selam vermeleri, bulutların gölgelik yapması, taşların tesbih etmesi, Hicret esnasında Sebir dağının kendi üzerinde Peygamberimizin şehit edilmesinden korkup, üzerinden inmesini istemesi, kuru direğin Peygamberimizin ayrılığından dolayı enin edip ağlaması, kısaca onlarca cansız ve düşüncesiz denilen varlıkların şuurlu olmasa da bilinçli hareketleri ve konuşmaları, duyup yerine getirmeleri gayet düşündürücüdür.

Zaten cennette her şey emri anlar ve yerine getirirler. İşte misaller;

-Peygamberimizin onlarca bereketle yaptığı yemek, su vs, dualarla bereketin oluşması, “Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın envâ-ı mu’cizâtından birisi de, ağaçların insanlar gibi emrini dinlemeleri ve yerinden kalkıp yanına geldikleridir ki, şu mu’cize-i şeceriye, mübarek parmaklarından suyun akması gibi, mânen mütevatirdir. 5 Müteaddit suretleri var ve çok tariklerle gelmiştir.”[17]

Acaba, o Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma ağaçlar, misallerde göründüğü gibi, onu tanıyıp, risaletini tasdik edip, ona selâm ederek ziyaret edip emirlerini dinleyerek itaat ettiği halde, kendilerine insan diyen bir kısım câmid, akılsız mahlûklar onu tanımazsa, iman etmezse, kuru ağaçtan çok ednâ, odun parçası gibi ehemmiyetsiz, kıymetsiz olarak ateşe lâyık olmaz mı?”. kuru direğin büyük bir cemaat içinde, muvakkaten firak-ı Ahmedîden (a.s.m.) ağlaması,[18]

Cemâdatta taş ve dağ taifesinin mu’cize-i Nebeviyeyi gösterdikleri…

Nitekim, Hâdim-i Nebevî Hazret-i İbni Mes’ud der ki: Biz Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın yanında taam yerken, taamın tesbihlerini işitiyorduk.

Hazret-i Enes (hâdim-i Nebevî) demiş ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın yanında idik. Avucuna küçük taşları aldı; mübarek elinde tesbih etmeye başladılar. Sonra Ebu Bekri’s-Sıddık’ın eline koydu; yine tesbih ettiler.[19]

Ebu Zerr-i Gıfârî, tarikinde der ki: Sonra Hazret-i Ömer’in eline koydu; yine tesbih ettiler. Sonra aldı, yere koydu, sustular. Sonra yine aldı, Hazret-i Osman’ın eline koydu; yine tesbihe başladılar. Sonra, Hazret-i Enes ve Ebu Zer diyorlar ki: “Ellerimize koydu, sustular.”

Dağ, taş, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma esselamu aleyke ya rasulallah  diyorlardı.

Hazret-i Ali’nin tarikinde diyor ki: Bidâyet-i nübüvvette, nevâhî-i Mekke’de Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile beraber gezdiğimizde, ağaç ve taşa rast geldiğimiz vakit esselamu aleyke ya rasulallah  diyorlardı.Hazret-i Câbir, tarikinde der ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, taş ve ağaca rast geldiği vakit, ona secde ediyordular. Yani, inkıyad edip esselamu aleyke ya rasulallah  diyordular.[20]

Bu gibi misaller Bediüzzamanın 19.Mektup adlı eserinde çokça zikredilmektedir.

MEHMET ÖZÇELİK

31-12-2016

 

 

 

[1] Ahzab 72.

[2] Fussilet 41/9–12.

[3] İnşikak 84/1–5.

[4] Hud 11/44.

[5] Enbiya 21/69-71.

[6] Meryem 19/88–91.

[7] Duhan 44/29.

[8] Bakara 2/74.

[9] Haşr 59/21.

[10] Neml 27/17–32.

[11] İsra 17/44,bak. Nur 24/41,Rad.15.

[12] Zilzâl 99/1–5.

[13] Rum 30/41.

[14] En’âm / 38.

[15] Yâsîn / 71 -73.

[16] Nahl / 68.

[17] On Dokuzuncu Mektup.183) /Dokuzuncu İşaret.

[18] Age.189.

[19] Age.194.

[20] Age.195.




KISSADAN HİSSLER- TÜMÜ- İNDİR

KISSADAN HİSSELER-İNDİR




İMTİHAN

İMTİHAN
Allah her insan tarlasına farklı tohumlar ekmektedir.
Hiçbir tohum diğer tohuma benzememektedir.
Ancak her tohum mükemmel sümbül verip, ağaç olabilecek kapasitededir.
Mükemmel insan…
İnsan-ı Kâmil…
İnsanların farklılığı, o insanlara ekilen tohumların farklılığındandır.
Hiçbir insan fiziki olarak olduğu gibi, ruhen ve manen de birbirine benzememektedirler.
Farklılıklar kabiliyet farklılığından ileri gelmektedir.
İslâmiyet o kabiliyetlerin neşv-ü nema bulması için suyu, mükemmel çalışmasını sağlayan Kur’an-ı Kerim ise onun çalışma ve çalıştırma programıdır.
Kontrol mekanizması ruhu, kalbi motoru, nefsi enerjisi, aklı kılavuzudur.
Din bir tarladır. İnsan ise o tarlada ekmek ve ekilmek için gelmiştir.
İnsanlar bir çok elekten geçirilerek elenmektedir.
Ana rahminde elenen bir veya dokuz evlat olarak dünyaya gelenler, finali göğüsleyenler, bu maddi ve verilen fırsattan geçtikten sonra, ikinci bir imtihana tabi tutulmaktadır.
Ortalama olarak 70-80 sene gibi bir imtihan süresi bir hak olarak tanınmış ve kişilikler oluşarak belirginleşmeye ve sonuçlanmaya başlamıştır.
Gerçek finali belirleyecek olan dünya hayatıdır.
Akibeti ve neticeyi belirleyecek olan ise mahşer meydanıdır.
Dünyadaki zahiri görüntüyü, ahiretteki kapsamlı mahkeme belirleyecektir.
-Allah neden bana sormadan beni neden yarattı belki yaratılmamı istemeyecektim, diyerek itiraz edip isyan eden insanın bu kadar bağırmasına gerek yok.
Nasıl olsa tekrar aynı geldiği yere gönderilecektir….
Kazanamadığı takdirde…
O halde imtihana odaklanalım….
-Hayat ateşten bir gömlek değil, zehirden bir şerbettir.
İçince ölürsün, içmeyince susuzluktan kıvranırsın.
Gel de zehirle şerbeti ayrıştır.
İmanlı hayat gerçekte ayrıştırılmış bir hayattır.
Fısklı hayat, tam ayrıştırılmamış hayattır.
Küfürlü hayat, zehirli hayattır.
Günahlı hayat zehir karışımlı şerbetli hayattır.
-İmansızlık müebbed hapsi, namazsızlık ve büyük günah ise ağırlaştırılmış hapsi gerektirmektedir.
MEHMET ÖZÇELİK
26-02-2017