TEHLİKE SÜRÜYOR

TEHLİKE SÜRÜYOR

Türkiye-yi de suriye yapamayan kesimler rahatsız.

İtibarını kaybeden Fetö ve Obamanın itibarını sıfırlamamak ve en azından B planını devreye koyarak toplumsal memnuniyetsizliği, atılanları tahrik etmeyi, dağdan başlatılan terörün ilerlemeyi durdurup iç savaşı çıkaramamasına karşı bu işi hapishaneye atılanlarla devam ettirmek ve dışarıdaki yakınlarını da işin içine katarak yüz binler memnuniyetsizlerle kirli oyunlar devreye konulacaktır.

Bu eşeğin aklına karpuz kabuğunu hatırlatmak değildir.

Belki bu işin bir kısmıdır.

Trampı en fazla İrana saldırtırlar.

Türkiye önceden olduğu gibi yine işe taş koyabilir.

Türkiye-yi devre dışı bırakmak için Miti devre dışı bırakma ilk denemeydi, bu durum 17-25 Aralık 2013 bir deneme değil bir şiddetli tepkiydi ve kendilerini zahir ettiler.

Bundan sonuç alamayanlar darbe ve işgale yöneldiler.

Bu burada bitmeyecek zira kripto olanlar veya ipin ucunu tutanlar yani arka plandakiler hala duruyor.

Hesaba çekilenler piyonlar.

Elbette önemsiz değil.

İşi zamana yayarak toplum teskin edilmeye, sulandırılmaya, şefkat duygusu tahrik edilmeye, elli yıllık yapının önemli birikimi örtülmeye çalışılacaktır.

Önceden olduğu gibi Erdoğan-ın gücünün zayıflatılması yaygarası hala sürdürülmeye çalışılıyor.

Aslında tek adam meselesi, kendi meseleleridir.

Türkiye-nin meselesi değildir.

Tam tersine Türkiye-nin önemsemesi gerekendir.

-Bizdeki solcuların Pkk ile ittifakını anladım da neden Fetö ile ittifak etmektedirler?

Bizdeki solcular bir zamanlar rusya bayrağını sallarlarken, neden 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye-den kaçarken rusyaya değil de  Abd ve  Avrupaya kaçmaktadırlar?

Bizdeki solcular neden bizde darbe yapmak için Rusya ile değil de; Abd, Avrupa, İngiltere, Almanya ve Nato ile ittifak yapmaktadırlar?

Bizdeki solcular kimdirler, kimledirler, kimlerdendirler?

-‘Modern Zamanlar’ın Hasan Sabbah’ı Fethullah Gülen’ adında bir kitap kaleme alan Başbakan Başdanışmanı Abdülkadir Özkan, FETÖ gerçeğini anlattı.

 

Geçmişte FBI danışmanlığı yapmış ve ABD istihbaratını çok iyi takip eden Paul Williams, Sibel Edmonds gibi gazeteciler Fethullah Gülen’in baştan sona bir CIA çalışması olduğunu söylüyorlar. Hatta Paul Williams, Rus istihbaratına sızmak adına uzun yıllar Fethullah Gülen’in Türk cumhuriyetlerinde finanse edildiğini bu finansman sayesinde okulların kurulduğunu, hatta o okullardaki öğretmenlerin aslında istihbarat toplayan CIA ajanları olduğunu ifade ediyor. Okul açtığı bütün ülkelerde devlet kademelerine nüfuz etmeye çalışıyor. Devlet büyüklerinin ve önemli isimlerin çocuklarını kendi okullarında okutup, o çocukların devlette belli kademelere gelmesini sağlayarak onlar üzerinden bir nüfuz elde etmeye çalışıyor. Aynısını Balkanlar’da da yapıyor.[1]

-Abd Fetöyü kontrolünden çıkarmak istemezken Türkiye onu kendi kontrolüne almak istiyor. Tıpkı yüz sene önce Abdulhamid Han gibi.

-“Türkiye’de Cemaleddin Afgani’den ilk şüphelenen ve tedbir düşünen isim, Cennet mekan Ulu Hakan Sultan II.Abdülhamid Han olmuştur. Zira Afgani hakkında şunları dile getirmiştir:

“Evet, benim Avrupa devletleri ile bir başıma boğuşmaya gücüm yoktu. Ama Rusya gibi, İngiltere gibi, Asya’da birçok Müslüman ahaliyi idareleri altına almış büyük devletler de benim hilafet silahımdan ürküyorlardı. Bu yüzden Osmanlının işini bitirmek noktasından anlaşabilirlerdi. Ben beklediğim güne kadar bu silahı hudutlarımın dışında kullanmamalıydım. Çünkü böyle bir teşebbüs, ne din kardeşlerimizin işine yarayacak, ne ülkemin yararına olacaktı. Hilafet kuvvetimi memleketimizin huzuru ve birliği için kullanamaya, dışarıda ki din kardeşlerimizi de her ihtimale karşı sağlam tutmaya karar verdim. Donanmayı muattal bırakmak, İngilizleri ve Fransızları tatmin etti ama hilafetin elimde olması sürekli olarak İngilizleri tedirgin etti. Blund adlı İngiliz’le Cemalettin Afgani adlı bir maskaranın el birliği ederek İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plan elime geçti. Bunlar, hilafetin Türkler tarafından zorla alındığını ileri sürüyorlar ve Mekke Şerifi Hüseyin’in halife ilan edilmesini İngilizlere teklif veriyorlardı. Cemalettin Afgani’ni yakından tanırdım. Mısır’da bulunuyordu. Tehlikeli bir adamdı. Bana bir ara Mehdilik iddiasıyla bütün Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırmayı teklif etmişti. Buna muktedir olamadığını biliyordum. Ayrıca İngilizlerin adamı idi. Ve çok muhtemel olarak İngilizler beni sınamak için bu adamı hazırlamışlardı. Derhal reddettim. Bu sefer Blund’la işbirliği yaptı. Bütün Arap ülkelerinin itibar ettiği Halepli Ebul Hüda Esseydi yoluyla kendisini İstanbul’a çağırttım. Aracılığını Afgani’nin eski hamisi Münif Paşa ile Abdülhak Hamit yaptılar. Geldi ve bir daha İstanbul’dan çıkmasına izin vermedim.”[2]

-Ve yine; Selçuk Özdağ, Fuat Doğu’nun kendisine “Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA’in şube müdürlüğünü yaptım” dediğini söylemişti.

Bunu bazen yardımlarla, bazen terörle, bazen kripto elemanlarıyla yapmıştır.

– CIA belgeleri: Suriye PKK’ya yardım etmiş.

ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA’in yayınladığı 13 milyon gizli belge içinde, Suriye’nin terör örgütü PKK’ya yardım ettiğine ilişkin detaylar yer aldı. Belgelerde, Suriye’nin 1980’lerin başından beri PKK’yı askeri eğitim, sığınak, silah ve para sağlayarak destek olduğu ortaya çıktı. CIA’in beelgelerinde yer alan bir diğer dikkat çekici ifade ise “Biz bunları bildiğimiz halde göz yumuyoruz” sözleri oldu.

Raporda Suriye rejiminin yapımına 1983 yılında başlanan Atatürk Barajı’ndan dolayı rahatsızlık duyduğu da bildirildi.[3]

-Bu gün Abd de Trumpa karşı çıkanlar, kirli işlerinin açığa çıkmasından korkmaktadırlar.

 11 eylül saldırılarında ikiz kulelerin yakınındaki bir büroda bulunan Trump olaya şahit olmuş, bunun bir senaryo olduğunu, ikiz kulelerin uçakların çarpmasıyla değil, içte kolonlara konulan bombaların patlatılmasıyla olduğunu söylemişti.

İşid-i de sürekli Obama-nın kurdurduğunu söylüyordu.

Ancak bu tehlikenin geçtiğini göstermemektedir.

Bir deli çıkar, dünyayı yakar.

İrana saldırır, ateşi alevlendirir…

MEHMET ÖZÇELİK

26-02-2017

 

 

 

[1] http://www.haber7.com/guncel/haber/2262759-abdulkadir-ozkan-feto-dolmabahcede-bitecekti

[2] Abdülhamit’in Hatıra defteri, İsmet Bozdağ, Sayfa 73,74)

https://www.facebook.com/alptercume/posts/10154911320403374

[3] http://www.yenisafak.com/dunya/cia-belgeleri-suriye-pkkya-yardim-etmis-2607052

http://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/02/03/cia-belgelerinde-pkk-suriye-iliskileri

 




KÂFİRLERDEN KİMSEYİ BIRAKMA

KÂFİRLERDEN KİMSEYİ BIRAKMA
“Ve Hz. Nuh: “Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden dolaşan bir kimse bırakma.” dedi.
Muhakkak ki eğer Sen, onları (yeryüzünde) bırakırsan, Senin kullarını dalâlete düşürürler ve facir kâfirden başka (evlât) doğurmazlar.”
Nuh peygamber bunu kavmi tarafından sıkıntıya sokulması ve daralması üzerine söylenmiştir.
Tıpkı Yunus peygamberin böyle bir durumda artık kavmini kendi başına bırakıp terk etmesi gibi.
Nuhun duasına ancak amin denir.
Çünkü Ya Rabbi onların sadece senin kullarını saptırmakla kalmıyor, onları öldürüyorlardı.
İşte Esad.
Senin kullarından yedi yüz binini öldürdü, milyonlarcasını yerinden etti.
Senin nimet verip rızıklandırdığın kullarının rızıklarına mani oldu.
Yer yüzünü yaşanamaz hale getirdiler.
Senin memleketini yakıp yıktılar.
Senin dinini ve de senin dinini temsil edenleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Âyet-i Kerime de:” “Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür……”
Veya :” “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır.”
Bazen ölüm hayattan daha çok temiz işler yapar.
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkar edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.”
“Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın.”
“Fitne ortadan kalkıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse bilin ki düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.”
“Bu ayetin sebeb-i nüzulü, ehl-i Mekke’nin müminlere eza eyleyerek irtidatlarını (İslam dininden dönmelerini) teklif ve ısrar etmeleridir. Şu halde mana-yı nazım, “Siz müşrikleri katledin ki onlara galebe edesiniz ve .. irtidat fitnesi kalmasın. Ve ezalarından kurtulmak için onlarla kıtal etmelisiniz. Ta ki, şirk ortadan kalksın, din-i tevhid onun yerine ikame olsun.
“Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın. Fakat haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”
“Size ne oldu ki, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver.’ diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”
“O halde, hürmetli aylar çıkınca artık öbür müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp esir edin, onların geçebileceği bütün geçit başlarını tutun. Eğer tövbe eder, namaz kılar, zekât verirlerse onları serbest bırakın. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.”
Bütün bunlar savaş çığırtkanlığı yapmak için değildir.
Nuhun bedduasına iştirak edip, amin manasındadır.
Yoksa islam hukukunun zimmi ve gayrı Müslimlerle olan hukuk açıktır.“… Kim bir zimmîye zulmeder ve ona gücünün üstüne iş yüklerse kıyamet günü beni karşısında bulacaktır.”
Bütün burada anlatılmak istenen onların yaşamasının değil, ölmelerinin hayırlı olduğu yönündedir.
Burada anlatılmak istenen sebeblerin nedeni mi?
İşte nedeni;
Musa a.s bir gün sürülere zarar veren çakallar için “Allah’ım bunları ıslah eyle” diye duâ eder. Sabah kalktığında çakalların ölmüş olduğunu görür.
Yârabbi ben bunların ölmesini değil Islah olmasını istedim deyince Cenâb-ı Hak Nida eder:
“Çakalların Islahı ölümdür, Ey Musa!
Çünkü onların fıtratında çakallık var ve masum olanlara zarar verir”
Recamız ve dilekçemiz Rabbimizedir.
MEHMET ÖZÇELİK
25-02-2017




EN’AM-125-128




İSLÂMA SALDIRI

İSLÂMA SALDIRI

İslâmın sistematik hale gelişi, kargaşanın, karışık ve de karışmanın olduğu 3. Asırda başlamıştır.

Farklı dinlerden insanların islama girmesi, bununla beraber eski batıl ve hurafe görüşlerinin de islama dahil olması, bazı bulanıklıkları da beraberinde getirmiştir.

Bir ayrıştırmaya, sentez ve analize, arındırmaya ihtiyaç hissettirdi..

İşte bu safhada itikadi ve ameli mezhebler ehli sünnet merkezinde şablon olarak yer alırken, burada yer bulamayan mutezile, harici, şia ve kolları yer bulamadılar.

Aslında islamın içinden çıkmış olan amel ve itikattaki batıl mezheb ve görüşler, islamın ehli sünnet merkezinde yer bulamamasıyla dışarı atılmış, dıştan ithal edilmeye çalışılan özürlü ve tehlikeli görüşler olarak bünyede tahribat yapmıştır.

Türkiye bir asırdır dini yasaklara rağmen bazı arızalarla beraber asliyetini koruması, amel ve itikattaki düzgünlüğüne sahip olması, geçmişten gelen ve topluma mal olmuş güçlü inancın ölmeyip ve de öldürülemeyip ayağa kalkmasıdır.

Tahrib ve saldırı bitmiş değildir.

Yetersizlik hüküm sürmekte ve devam etmektedir.

Ancak kökteki maya ve asıl nüve varlığını korumakta ve sürdürmektedir.

Hariçte din savaşı ve mücadelesi sürerken, dahilde mezheb savaşları kızıştırılmaktadır.

Sular bulanmadan durulmuyor.

  1. 3. Asırda bu bulanıklıktan islamın temel bilimleri olan; Hadis-Tefsir-Kelam-Fıkıh gibi temel ilimler doğdu.

Bu asırda da islam en haşmetli dönemini yaşayacak ve kapanışı muhteşem olacaktır.

Hak gelince tüm batıllar zail olacak, hakikatlar insanları teslime mecbur bırakacaktır.

Dünyadaki terörlerin tek amacı da bu doğacak olan islamın hakikat güneşini perdelemek veya doğuşunu geciktirmeye çalışmaktır.

Dünyanın umumi sulhu tamamlandığında tüm insanların nazarları islamiyete dönecektir.

Bu gün İslâm kendi kendini müdafaa ediyor.

-Bu gün avrupada 2 milyon kadar Üniteryenler adıyla, Hristiyan Müslümanlar bulunmaktadır.

Avrupa içinden islama teslim olacaktır.

İslam avrupayı dıştan ziyade, içten fethedecektir.

Yüz yıldır islama hamile olan batı Hristiyanlık dünyası islamın doğum sancılarını çekmektedir.

Doğum –inşaallah- yakındır.

İslamın gelişimini durdurmak için batının işi olan Işid, İslamın dalgaları arasında boğulmaya mahkumdur.

”Nuaym (Naim) bin Hammad da Kitabu’l fiten adlı eserinde (kitap sayfaları arasında tefsirde Taberi gibi sahih ve sahih olmayan hadis rivayetlerini barındırmıştır) Beni Abbas bölümünde IŞİD’in sonuna işaret eden hadisi rivayet ediyor. Sonlarının Türkler tarafından getirileceği ifade ediliyor. Bu hadis açıktan IŞİD’in bitirilmesinde Türklerin rolüne işaret ediyor. Buna göre IŞİD’i Türkler bitirecek.

Velit Bin Müslim tarikiyle rivayet edilen hadiste aynen şöyle buyrulmaktadır: “Uzlete çekilmekle haklısınız. Türkler Ermeni kapısından girinceye kadar siyah sancak(lı)lar muhalifleri üzerine egemen kalacaktır…” Velid Bin Müslim, siyah sancaklıların kendi aralarında ihtilaf etmelerinin ardından işlerinin bozulacağına ve şevketlerinin kırılacağına ve bunun sonlarına dair ilk alamet olacağını ifade ediyor. Mesele o dönemde Eba Müslim Horasani meselesiyle bağlantılı olarak dile getirilse de günümüzün şartlarına uyduğu gayet açıktır. Eba Müslim Horasani dönemindeki siyah sancaklıların şevketinin Türkler tarafından kırılmaması aksine başarılı olmaları hadisin manasının günümüze intikal ve taayyün ettiğini gösterir. O dönemde Ermeni kapısı veya Ermenistan Cezire bölgesine açılmaktadır. Bugün Ermenistan ile Cezire arasında bağlantı kalmasa da kadim yerleşim düzeninde IŞİD’in şimdi kontrol ettiği bölgelerin kadim Ermenistan sınırına bitişik olduğu bir gerçektir. Nuaym Bin Hammad, Türklerle ilgili hadisi Fiten Kitabında 608’inci hadis olarak kaydetmektedir.[1]

Taban bulmayan Işid ve benzeri unsurlar yıkılmaya ve yok olmaya mahkumdur.

Nitekim 47 müslüman ülkede yapılan araştırmada halk intihar saldırıları veya hamas ve Hizbullah gibi oluşumlara pirim vermiyor, müsbet bakmıyor.

MEHMET ÖZÇELİK

17-01-2017

[1] http://www.risalehaber.com/isidi-turkler-bitirecek-18073yy.htm

http://alfetn.net/vb3/showthread.php?t=86972




Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 1 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 2 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 3 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 4 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 5 -6 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 7 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 8 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 9 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 10 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 11 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 12 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 13 –

Kıssadan Hisseler. Mehmet Özçelik – 14 –

 




ALLAHLA SONSUZA DEK

ALLAHLA SONSUZA DEK

Sonsuzluğa hazırlanma ve hazırlama amacıyla insan bu aleme gelmiştir.

Basit şeylerle uğraşması için elbette değildir.

Ebede namzed olan bu insan, Rab ile beraber sonsuzluğa adım atmaktadır.

Sonsuz ve sonsuzluk için hazırlanan ve hazırlandırılan şu insan, sonsuza dek Allah ile beraber olacaktır.

Ezeli olmayan şu insan, ezeli ve ebedi olan Zat ile beraber, ebede gidecektir.

Cennetin fevkinde bir hayat ve de cenneti dahi unutturacak bir beraberlik.

Hayat O’nunla hayattır.

O’nsuz hayat cehennem hayatıdır.

Bir insan isterse hiç cehenneme atılmasın, O’nsuz olması cehennem olarak kişiye yeter.

O’nsuz hayat cehennemi bir hayattır.

Ebede namzed olan bu insan, ,bizzat ebedi olan Zatla beraber ebede gidecek, ebedi olacak, ebedi kalacaktır.

İşitmesiyle, görmesiyle, düşüncesiyle, ruhuyla, aklıyla ve kalbiyle ebediyyen android sistemi gibi gelişerek, açılarak, açılıma kucak açacak, kanatlanacak, kulaç atacaktır.

Dünya standartlarının fevkinde bir hal.

Dünyada eken ve ekilen insan, ektiği ve ekildiği nisbette açılım içerisine girecektir.

Dünya terazisinin  çekip tartamayacağı sıklette bir hakikat.

O’nunla olmanın zevk ve lezzeti yanında, O’nsuz olmanın eleminin hayali dahi yakmakta ve yandırmaktadır.

Adeta cehennemin elemini dünyada yaşatmaktadır.

Hayatı zehir etmekte, yaşanmaz hale getirmektedir.

-Bir kere Elhamdulillah diyen adam, ebediyyen o elhamı yer.

Zira O’nunla olması ve O’nu anması, o elmaya dahi bir ebedilik vermektedir.

Adeta o Elhamdulillah denilen hakikat-ı kelam, elma olarak tecelli eder, o elma da insanla ebede gider.

İnanan ve yararlı işleri yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulurlar, Rablerinin izniyle orada temelli kalırlar. Oradaki dirlik temennileri: “Selam!”dır.”[1]

-İnsan fiziki olarak da metafizik yönüyle de ebede uzanan adeta android sistemli, yani sürekli güncellenen bir varlıktır.

-İnsan beyninin ürettiği enerji, güneşinkinden 70 bin defa daha fazladır.

Hatta kâinatın enerjisini karşılayacak kadar bir enerji, eğer o beyin hücreleri birbirleriyle bağlansalar muadil gelir.

Kainatı arkasına alan şu insan, bu ihtiva ettiği maddi ve manevi özellikleri ile ebede ve sonsuzluğa, sonsuz olan Zat ile beraber gidecektir.

-İmam Ahmed b. Sinan el-Kattan şöyle diyor:
” İblis Meleklerle olduğunda tespih ve ibadet ediyor idi. Denenince isyan etti. Merhamet edilmedi. Âdem denendi. Asi oldu. Fakat merhamet edildi. Âdem hatasına üzüldü, ve unutuldu. Yusuf hatasını kabul etti, korundu. O anda onların yapabilme gücü nerde idi? Oluncaya kadar veya olmayıncaya kadar bir şeyler söyleyebiliyorlar mıydı? Bu delil ile size tarif edeceğiz. Bilakis Allah vasıflandırdıklarınızdan daha izzetli ve kadirdir.(Ömer bin Abdülaziz kader adlı Risalesinden.)

Sınanıp kazanan şu insan, alacağı beraatla beraber ebede kadar ebediyyen ve ebedi Zat ile beraber yolculuğunu sürdürecektir.

MEHMET ÖZÇELİK

17-01-2017

[1] İbrahim / 23.




EN’AM.122-125




FETÖ CHP-Yİ BİTİRDİ

FETÖ CHP-Yİ BİTİRDİ

100 yıllık Chp – yi diriltmeye çalışan Fetö, yaptığıyla ters tepti, dirilteceği yerde bitirdi.

Fetö 1967 yılında Chp- ye 5 bin lira bağışta bulunmuş…[1]

Fetö kimsenin başaramadığı ve de başaramayacağı yüz yıllık bir başarıya imza attı.

Chp –yi bitirdi.

Pkk ile ilişkilendirdi.

Terörle anılan bir parti haline getirdi.

Darbeci bir parti olduğunu bir kez daha tescillendirdi..

Fetö bu başarısını Abd içinde gerçekleştirdi.

Sırtını onlara dayayarak onları da yıktı.

Maşaallah dayandığı yeri yıkıyor.

-Eski CIA Başkanı: Kurduğumuz düzen tehlikede.

CIA’nın eski başkanı David Petraeus, ABD’nin kurduğu dünya düzeninin tehlikede olduğunu, çökme riskinin ortaya çıkabileceğini söyledi.[2]

-O Chp ki, bir asırdır millete bir şey kazandırmadığı gibi, milletten çok şeyi de aldı.

Milletin dünyasını da bitirdi, ahiretini de…

MECLİS Başkanlık Divanında CHP’li Katip Üye Elif Doğan Türkmen’in 1 milyon 108 bin liralık harcamasıyla gündeme gelen iletişim-Haberleşme giderlerinde en yüksek diğer iki yöneticinin de CHP’li üyeler olduğu belirtildi.

Meclis’in bütçe hesabına göre ikinci sırada yer alan CHP’li Katip Üye Emre Köprülü 373 bin 417 lira, CHP’li diğer Katip Üye Özcan Purçu da 181 bin 905 bin liralık iletişim-haberleşme maliyeti çıkardı.[3]   

Chp Genel başkanı Kılıçdaroğlu ise buna karşı verdiği cevapta:” Kendisiyle konuştum. Buradaki yanlışlık şurada: Meclis Başkanlık Divanı üyelerine iletişim harcamaları sınırsız hak olarak tanınıyor. Yanlış burada başlıyor.“[4]

Bir asırdır devleti ne hale getirdikleri bu sözde belli değil mi?

Bu millet birde devleti bunlara teslim etse, soyup soğana çevirir ve de ne yapalım, millet bize bu yetkiyi verdi, derler.

-Ankara-da meşhur (!) Necati Bey Caddesi vardır. Bu caddeye adı verilen şahsiyet. Tarih 1928.
“ESKİ HARFLERLE BİRLİKTE KUR’ANI TARİHE GÖMDÜK” sözünün kahramanı (!) zamanın maarif (Milli Eğitim) bakanı Bay Necati.

Konya-nın tek gazetesi olan BABALIK GAZETESİ başyazarı Onkoloji doktoru Rahmetli Haluk Nurbaki’nin bir yazısına birlikte göz atalım.
“Mustafa Necati Konya-ya gelmiş ve latin harflerinin üstünlüğünü(!) anlatmak üzere konferans düzenlenmiş ve şehrin her yanına asılan ilanlarda:
“Eski harflerle birlikte Kur’anı tarihe gömdük” yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10:00’da verileceği belirtiliyordu.

Akşam bir ziyafet verildi. Yemekten sonra Bay Necati ani bir apandist krizine yakalandı. Hemen hastaneye kaldırılıp ameliyat edildi. Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok, bütün hastane, hatta Konya ayaktaydı. Bay Necati kurtulmuş fakat ne çare ki haddini aşmış KUR’AN-a dil uzatmıştı.

Gece yarısı imkansız denecek bir şey oldu. Bay Necati’nin yatağı yan demirinden kırıldı ve hasta yere düştü. Ameliyat yeri patladı. Ertesi gün saat 10:00’da, konferansın
yapılacağı saatte öldü.
[5]

-O Chp ki Deniz Baykalın bile naklettiği bir hatırada, seçim için gezen Chp-liler bir köye gider, yaşlı bir kadının kovasını taşırlar.

Daha sonra Chp-li olduklarını söyleyince yaşlı kadın;

Oğlum niye daha önce söylemediniz, ben o suyu abdest suyu için doldurmuştum.

Ve o kova suyunu döker.[6]

-1980 ihtilalinde Abd; Bizim oğlanlar başardı, demişti.

Bizler ise sadece bu cümleye odaklanmış, arkasını ve ilerisini düşünmeden, geçmişteki ihanetine baka kalmıştık.

Meğer bu gün savcılarında ortak kararı neticesinde anlaşılmıştır ki Fetö; askeriyede 1982 yılından itibaren kadrolaşmaya başlamış.

Ve ordu 2016 15 Temmuzunda kendi halkını bombaladı.

Darbe teşebbüsleriyle başaramayanlar, işgal ve saldırı yolunu seçtiler.

-Eski CIA Danışmanı Henri Barkey, “Ordu ile ilişiği kesilen 100’den fazla amiral ve general var ve bu yönetim kadrosunun yüzde 46’sına denk geliyor. Atılan bu kişiler Amerika’ya yakın ve NATO’ya inanan komutanlardı. Ancak yerlerine gelenlerin daha milliyetçi bir tavır içerisinde olduklarını görüyoruz. Bu Türkiye ile NATO ilişkileri açısından tehlikeli bir durum,” şeklinde konuştu.[7]

MEHMET ÖZÇELİK

12-02-2017

[1] http://www.yeniakit.com.tr/haber/fetullah-gulen-chpye-bagis-yapmis-48709.html

[2] http://www.haber7.com/amerika/haber/2252540-eski-cia-baskani-kurdugumuz-duzen-tehlikede

[3] http://www.yeniakit.com.tr/haber/iki-chplinin-daha-faturasi-yuksek-cikti-273326.html

[4] http://www.yeniakit.com.tr/haber/kilicdarogluna-chpli-vekilin-telefon-faturasi-soruldu-272247.html

[5] http://www.ahaber.com.tr/ekonomi/2017/01/30/1-trilyon-dolarlik-yiyecek-cope-gitti

[6] CHP’linin taşıdığı suyla abdest alınır mı?

http://www.habervaktim.com/haber/43588/chplinin-tasidigi-suyla-abdest-alinir-mi.html

http://medyabar.com/koseyazilari/5954/chp-ve-abdest-suyu.aspx

[7] http://www.habervaktim.com/haber/499488/henri-barkey-ordudan-atilan-fetoculer-bizdendi.html

 




NAMUS

NAMUS

Namus kanundur.

Kanun insanlar içindir.

Hayvanlarda namus olmadığından, kanun ve hükümle bağlayıcılık da yoktur.

İnsan namusunu namusla korur.

Kanunu olmayanın namusu da yoktur.

Namus kurallar topluluğudur.

Kişinin başkalarıyla olan nisbet ve münasebetini tesis eder.

En önemlisi de Rabbi ile kendi ve Rabbi ile mahlukat arasındaki dengeyi sağlar.

Bunun teminatı da akıldır.

Aklı olmayanın, namusu da yoktur.

Sorumlu değildir.

Namus nizamın teminatıdır.

Söz namustur.

Fiil namusladır.

Namus bağdır.

Namus akittir.

“Kader, söyledikleriniz ile müvekkeldir. Söylediğiniz kelimeleri murakabe edin.” İmam el-Maverdi.

Evlilik gibi kutsal bağ o namus iledir.

Ticaretle oluşan sosyal bağ o namus iledir.

İnsanlar o bağ ile bağlıdır ve bağlantılıdır.

Çocuk o bağla dünyaya gelir.

Namus-lu olmayan aile namus-suz, namus-suzun çocuğu ğayrı meşru olmaktadır.

İnsanın namusu, dinin namusu, Kur’anın namusu, İslamın namusu, ilmin namusu, şahsiyetin namusu, milletin namusu, devletlerin namusu kısaca insana aid olup da değer taşıyan her şeyin bir namusu vardır.

Hırsız, zinakâr, katil, günaha bulaşmış olan kimse o namustan mahrumdur.

Ruhlar aleminde namus sözü verdik.

Bu dünyada o namus sözümüzü sürdürmekteyiz.

Mesele Namusla gelip namusla yaşamak ve de namusla bu dünyadan gitmektir.

Mesele namuslu geldikten sonra, namuslu yaşamak ve de namuslu olarak bu dünyadan gitmektir.

Namus bütün duyguların ortak bağıdır.

O bağ koparsa, tüm bağlantılar da kopmuş olur.

O bağ ile duygular ayağa kalkar, ayakta durur.

Namus şereftir.

Ruh kanun koyucu tarafından birinci elden konulmuş ilahi ve şuurlu bir kanundur.

Direk İrade-i ilahiyyeden yansımaktadır.

Kâinatta umumi kanun olarak yürürlükte olan emirler, insan da namus olarak tecelli etmektedir.

Tüm kâinatta tamamen ilahi irade yürürlükte olurken, namus olan insanda İlahi iradeye ek olarak insan iradesi de devreye girmektedir.

Karar verici insan iradesi, yaratma ise Allah-ın kudretiyledir.

Sorumluluğun insana aid olması, ön planda insan iradesinin karar verici olmasıdır.

Allah iradesiyle teklif eder, sorumluluk alan insan ise iradesiyle karar ve hüküm verir.

Haysiyet sahibi insan namusunu ne satar ne de rüşvet verir.

Her şeyin bir namusu vardır, her şeyin namusu da insan namusudur.

En büyük namus ise, Namus-u Ekber lakabıyla anılan, Allah-ın kendisine güvendiği Cibril-i Emindir.

İnsan kainatın namusu, Cebrail de insanın namusudur.

MEHMET ÖZÇELİK

18-01-2017

 

 




EN’AM 116 121




BİR ZAMANLAR ZAMAN YOKTU

BİR ZAMANLAR ZAMAN YOKTU

Zaman Bediüzzamanın tabiriyle, -Nehr-i Azim, seyl- i azim- dir.

Sonsuza akan büyük bir nehir, akar su, her şeyin üzerinde durmadan akan akıcı unsur.

Ondandır ki araplar zamanı tarif ederken şöyle derler; Her yeniyi eskiten şeye zaman denir.

Yaratılan varlıkların üzerinden akan zaman onu eskitmekte, aşındırıp yok etmektedir.

Sürekli akan bir su, damla halinde bile olsa koca mermeri aşındırıp delmektedir.

Zaman mahluktur. Sonradan yaratılmıştır.

Zaman sanaldır. Duruma ve yere göre değişir.

Hasta birisi için bir dakika günler-aylar-yıllar mesabesinde iken, rahat bir kimse için de günler-aylar ve yıllar dakikalar gibidir.

Zaman farazidir; Geçmiş zaman-şimdiki zaman-gelecek zaman.

Şimdi içinde bulunduğumuz zaman bir müddet sonra geçmiş zaman olurken, gelecek dediğimiz zaman geldiğinde şimdiki, geçtiğinde de geçmiş zaman olmaktadır.

Âyette;” Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.”[1]

-“Bizim bir günümüz sizin elli bin yılınıza denktir.”[2]

“Andolsun Evren’i, yeryüzünü ve ikisinin arasında bulunanları altı  günde (dönemde) yarattık, hiçbir yorgunluk da duymadık.”[3]

-“Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.”[4]

-Hadiste: “Allah vardı ve onunla birlikte hiçbir şey yoktu.”[5]

Zaman yoklukla varlık arasındaki ince bir perdedir.

Bir zar ve bir berzahtır.

Zaman Allahın varlıklar üzerindeki tecellisine sürekli yenilenen bir aynasıdır.

Esmanın aynası ve yansımasıdır.

Bediüzzaman zaman için;” “Bilindiği üzere, yerküresinin kendi ekseni etrafındaki hareketinden gece-gündüz, güneşin etrafındaki hareketinden de seneler meydana gelir. Güneşle beraber her bir gezegenin, hatta sâbit yıldızların ve Şemsü’ş-Şümusun dahi, her birinin kendi ekseni üstündeki hareketi, kendilerine mahsus günlerini gösterdiği gibi, kendi yörüngesi üzerindeki hareketi de bir nevi seneleri gösteriyor. Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah’ın ezelî bir hitabı olan Kur’an’da, dünyanın farklı hareketlerinden meydana gelen zaman dilimlerine işaret edildiği gibi, bu çok uzaktaki dev güneş ve yıldızlara mahsus günlere ve senelere de işaret edilmiştir.”

Evet, kış günlerinde ve kuzey  taraflarında, güneşin doğuşu-batışı arasında dört saatlik günden ve bu yerlerde kışta sekiz dokuz saatten ibaret olan günlerden tut, tâ güneşin kendi mihveri üstünde bir aya yakın olan gününe, hattâ kozmoğrafyanın/Astronominin bildirdiğine göre, tâ “Rabbü’ş-Şi’râ” tâbiriyle Kur’ân’da adı ilân edilen ve güneşimizden büyük olan “Şi’râ” namında diğer bir güneşin, belki bin seneden ibaret olan gününden, tâ Şemsü’ş-Şümusun mihveri üstündeki elli bin seneden ibaret bir tek gününe kadar eyyâm-ı Rabbâniye/İlahî günler vardır.

“İşte göklerin ve yerine Rabbi, Şemsü’ş-Şümus ve Şi’râ’nın yaradanı, hitap ettiği vakit, o göklerin ve yerin cisimlerine ve âlemlerine bakan kudsî kelâmında o eyyamları/günleri zikreder ve zikretmesi gayet yerindedir. Çünkü eyyâm-ı şer’iyenin, dört saatten elli bin seneye kadar hükmü ve şümulü var.”[6]

-Ashab-ı Kehfin[7] üç yüz ve artı üç yüz dokuz sene yattıkları halde, “İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir.”[8]

Buhtun Nasırın zulmünden kaçan Üzeyir peygamber bir köye uğradığında her şey yanmış kül olmuş olan o köyü görünce, Allahın tekrar bunları nasıl yaratacağını görmek isteyince uyumuş ve yüz yıl yatmıştı.

-“ Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”[9]

*************************     

Allah hem ezeli ve hem de ebedidir. Sonsuzdur.

Ben ise Sonsuzluğun neresindeyim.

Niye 57 yıl önce yaratıldım da 57 trilyon veya 57 katrilyon sene önce yaratılmadım.

Yaratılışım geç mi oldu?

Geç mi yaratıldım?

Bu gibi sorular akla gelebilir.

Mutlak yokluk yoktur. Zira Allahın ilmi, varlığı ve isimlerinin harici ve dışı yoktur ki, var olacaklar o yoklukta olsunlar.

Her şeyi kuşatan sonsuz bir ilim var.

Varlıklar varlığa çıkmadan önce, Allahın sonsuz ilminde idiler.

İrade ve Kudretin de devreye girmesiyle, varlık gerçekleşmiş oldu.

Ancak hangi zamanda yaratılmış olursak olalım, geç yaratılmış olmayız.

Zira sonsuzun matematiksel olarak 57 yıla yakınlığı ile, 57 trilyon veya 57 katrilyona yakınlığı aynıdır.

Veya sonsuza 57 yıl eklediğinizde nasıl bir artma olmazsa, aynı şekilde 57 kentrilyon eklemenizde de aynı oranda bir artma olmaz.

Diğer bir ifadeyle; sonsuzdan 57 yılı çıkardığınızda nasıl bir eksilme olmaz veya ne kalırsa, 57 kentrilyon çıkardığınızda da yine o kalır.

Değişen bir şey olmaz.

Kısaca sonsuzun içerisinde bütün sayılar ve mesafeler aynı orandadırlar.

**********************    

Peki sonsuz olan cennete neden birden konulmadım da sonlu olan bir dünya hayatına geçtim.

Direk sonsuz atılsaydım nasıl olurdu?

Evvela bir imtihan sırrıdır.

Seçilme ve ayıklanma olacaktır.

Bir tavziftir. Önemli bir görev ile görevlendirmedir.

Birazda alıştırmak için.

Daha iyi solumak ve somurmak için.

Ağır gelmesin diye…

Damlanın sonsuz okyanusuna düşmesi gibi.

Sonsuza kulaç açacak olan bu insan, sonlu olan burada talim görmektedir.

*******************

Allah varlıkları niçin var etti?

Varlığından haberdar etmek için.

Zira bizim olmamamız Allah için bir kayıp değilken, bizim için O’nun bilinmemesi, en büyük kayıptır.

İşte o zaman gerçek yokluk olur.

Tıpkı ustanın maden halinden aldığı demir veya metali elektronik bir hale veya telefon durumuna çıkartması onun için büyük bir gelişme ve kazanç iken, ondan daha önemlisi ise, Ustanın ustalığını o sanatta göstermesidir.

Göstermemesi hem o maden için kayıp olur ve hem de onun olmaması da O sanatkâr için bir eksiklik olmuş olur.

MEHMET ÖZÇELİKL

25-01-2017

[1] Hac.47, Secde.5.

[2] Mearic.4.

[3] Kaf-38.

[4] Kadir.3-4.

[5] Buhârî, Megâzî, 67, 74, Bed’u’l-Halk 1, Tevhid 22.

[6] Barla Lahikası.325.

[7] Kehf suresi.9-26.

[8] Kehf.19.

[9] Bakara.259.




REJİM

REJİM

Bu rejim zayıflama amaçlı rejim değil haaa…

Bu bir asırdır müslim- gayrı müslim demeden herkesi doğrayan, rejimin ötesinde dünya ve ahireti bitiren yönetim sisteminin adı olan rejim.

Aslında rejimden ziyade topluma zorla dayatılan Halk Partisi tüzüğü ve kanunu.

İçi boş, keyfe göre içi doldurulmaya çalışılan bir yönetim.

Keyfi küfri kanun..

Bu rejim üç nesli bitirdi.

Oysa bu rejim adında halk olup hakikatta Halk olmayan rejimdir.

Ancak bu rejimin yaşatılması için halk yok edildi, harcandı.

Toplumlar rejim için değil, rejimler toplum içindir.

Mesela; Milli Eğitim Bakanlığına Müfredat için 10 günde 112 bin müracaat ve teklif olmuş. Bu alanın boşluğunu ve bir asırlık ihtiyacı gösteriyor.

Bu da göstermektedir ki; aslında bir asırlık eğitim, bu millete gereksiz şeylerin yükletilmesiyle harcamaya yönelik bir eğitimdir.

Hayata yansımayan, havanda su dövmek nevinden bir eğitim sistemi.

Eğitim sadra şifa olmadı.

Rejim gibi..

Rejim geçmişi silme adına zalimler alim, korkaklar kahraman gösterildi.

Bu rejim hizbullahı üretti, Pkk-yı yetiştirdi, Fetöyü besledi, darbecilere yol açtı, Dindarları küstürdü, azınlıkları memnun etmedi, ahireti bulamadığı gibi dünyayı da kaybetti.

Bir asırlık memnuniyetsiz ve kendine düşman bir toplum oluşturdu.

Toplumun dini inançlarını yaşamasının önü tıkanarak, Fetö gibilerin merdiven altı yetiştirdikleri yine mazlum bu topluma darbe yaptı, işgale ortak oldu.

Bir asırdır neredeyse hiç bu millet kendisini idare etmedi.

İdare edeceklerine kumpas kuruldu.

Biri idam edildi, diğeri zehirlendi, üçüncüsü ise onlarca kumpasla devrilmeye çalıştı.

-Hangisi milletin seçimiyle başa geldi; Atatürk mü yoksa ismet İnönü mü?

Yoksa darbeyle mi geldiler?

Bunlar millet vekillerinin çoğunluğuyla mı vekil ve başkan seçildiler?

Hangi inkılabı millete danıştılar?

Referandum mu yaptılar?

Yoksa ses çıkarıp karşı çıkanları dar ağaçlarında mı salladılar?

Bunlar millete danışarak hangi icraatı yerine getirdiler?

Harf inkılabını millet mi istedi?

Kılık kıyafeti millet kendi aleyhine olarak mı onayladı?

Millet mi saltanat ve hilafet kalksın dedi?

Saltanat mı istersiniz yoksa cumhuriyet mi diye bir seçimi milletin önüne getiren oldu mu?

İstiklal mahkemelerine millet mi onay verdi?

Tevhid-i Tedrisat eğitim şurasından mı çıktı?

Laik rejim gibi iki tarafı da kesen öldürücü giyotine bu millet kendi mi başını uzattı?

Hangi bir şey millete ve çoğunluğa danışılarak yerine getirildi?

Yoksa ölümü gösterip sıtmaya razı mı oldu?

Aslında millet maddi olarak işgal olup sıtmaya tutulmaktansa, manevi işgali kabul edip ölüme severek yürüdü.

Hakimiyet kayıtsız şartsız bu milletin olmadı.

Bu gün despotluktan dem vuranlar, dünkü zulmü kör olup görmediler.

Bu rejim nesilleri mahvetti.

MEHMET ÖZÇELİK

27-01-2017

 




EN’AM-111-115-




DEĞER VE ZENGİNLİKLERİMİZ

DEĞER VE ZENGİNLİKLERİMİZ

Değer ve zenginliklerimizin ölçüsü nedir?

Her halde onu bilmediğimizden daha doğrusu kendimizi bilmediğimizden çoğu insan kendisi olmak değil, başkası olmak ister.

Eğer kendisi bir başkası olacaksa, bir başkasının da kendisi olması gerekmez mi?

Eğer o bir başkası olacaksa, bir başkasının olmasına bir gerek var mı?

Zaten o var…

Her bir ben kendi içerisinde bir ben ve kişilik taşır.

Bencillikler ben olmayı değil, başkası olmayı tercih eder.

O da benliğini kaybeder.

Niye kendimiz olmuyoruz da, bir başkası veya bir başkası gibi olmaya çalışıyoruz?

Neyi ölçü alıyoruz?

Değer ölçümüz nedir?

Mesela ben normal standartlarda yaşayan bir insanım.

Aynı soruyu kendime sordum.

Bir başkası olmak ister misin?

Asla hakaret amaçlı ve hafife alma düşüncesiyle değil belki müşahhas olması için şöyle birkaç örnek vereyim;

Bir Vehbi Koç olmak ister miyim?

Nefsimi ikna ettiğim için değil bir Koç belki milyarlarca Koç da verilse, Ben-liğimin kabul etmediğini gördüm.

Bu da tüm Türkiye-nin en büyük zengini olmamak demek olduğunu bildiğim halde.

Bir de dünya çapında yıllardır en zengin olan Microsoft-un sahibi Bill Gates olmak ister misin? diye kendime yani benliğime sordum, yine hayır cevabını almakla kalmadım, daha sesli bir şekilde isterse milyarlarcası olsun, yine kabul etmem dedi.

İşte ben ve kendim olmak budur.

Başkası olmak isteyen insanlar, kendi hakikatini görmeyip, başkasının zahirini gören insanlardır.

Zahirde boğulanlar ise hakikate nüfuz edemezler.

Fazla örnek verip zihinlerinizi ve benliklerinizi dağıtmak istemem.

Bunlara sanatçı, sporcu gibi bir çok ben-leri ve şöhretleri de katabilirsiniz.

Ben-ler başkası olursa bencil olur, benler biz olursa büyük bir ben olur.

Büyük insan ve insan-ı kâmil budur.

Güç, kuvvet ve kudret bencillik de değil, biz olmaktadır.

Bir Özal, bir Levent Kırca, bir Esed, bir Fir’avun, bir Nemrud, bir Obama, bir Bush olmak ister misiniz?

Eğer evet diyorsanız, siz siz değilsinizdir.

Bir diğer kimse olmak ayrıdır, onun yolundan gitmek ayrıdır.

Onun yolundan gitmek, o olmak demek değildir.

Zaten onlar oldular, rollerini oynadılar, kendileri olup bu alemden gittiler.

Her bir insan ruhuyla, kalbiyle, aklıyla bir insan ve bir alemdir.

Başkalarının alemi olmaya, onların alemini çalmaya, onların aleminde kalmaya gerek yoktur.

Onların alemlerini gezip misafir olabilirsiniz.

Ev sahibi olmayın.

Kendi benliğinizin ev sahipliğinde kalınız.

Değer ve kıymet Ben olmaktır, Sen olmak değildir.

Yok edilen veya işgal edilen toplumların önce benleri yok edilir ve benlikleri öldürülür.

Biz olamazlar.

Böylece birler bizleri bitirirler.

Benliğini yitiren İslâm dünyası, biz olup aslan gibi kükreyememekte, çakallara yem olmaktadır.

Benliğini bulan ve bilen bir ben, binlerce bencillere bedeldir.

Benliğini batıda arayan İslâm dünyası, ben-ini ve benliğini bulamadığı gibi, kendisini de kaybetti.

Kurbağanın yürüyüşü gibi olmaya çalışan tavşan, ne kurbağa olabilir ve nede tavşan kalabilir.

Yahudilikten çıkıp Hristiyanlığı beğenmeyen ve de islamiyeti bulamadan ölen Agop, ortada kalır.

O ben-e ve onun benliğine sahip olan çıkmaz.

Zira o Musa-yı kızdırmış, İsa-yı küstürmüş, Muhammedi de bulamamıştır.

Ben-liğini dışarda değil, içerde yani kendinde ara.

Öğrencilerin başarısızlıkları da kendilerini dışarda arayıp, başkasını memnun etmeye yönelik kişilikler sergileyerek, kendilerini yine kendilerinde ve memnuniyetlerinde aramamalarındandır.

Dünya çapında sen olmaktansa, kendi çapımda ben olayım.

Ben olmaya, şey af edersiniz kendiniz olmaya var mısınız?

Gelin biz olalım ve bizde olalım.

Sizde kalmayalım.

Beni bende demen, bende değilim,
Bir ben vardır bende, benden içeri
.

Gelin bütün Ben-leri atalım, O Ben-de kalalım, O’na bende olalım.

Beni benden alan’a ermez elim,
Kim kadem basa Sultan’dan içeri.

Sultana bende olan, aleme sultan olur.

Olduğu kadar olmadığı Kader.

“Eğer Rabb’in dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Fakat insanlar sürekli olarak ihtilafa düşüyorlar. Yalnız Rabbinin rahmet ederek ihtilaftan sakındırdıkları müstesnâ…” (Hud: 118-119.)

MEHMET ÖZÇELİK

29-01-2017