KESNİZANİ TARİKATI

KESNİZANİ TARİKATI

15 Temmuzun benzeri 2003 yılında Irak-ta KESNİZANİ (Kimse bilmiyor)TARİKATI tarafından Irak-a altın tepsi içinde sunulmuştu, o da bir kurşun bile sıkmadan ve de sıkılmadan. Saddam-ın haremine kadar girilmiş, tüm devlet teşkilatı orduda dahil ele geçirilmiş, sürekli CIA ve Mossad-la bağlantı içerisinde işler sürdürülmüştü.

Her yere sızılmıştı.

Sadece devlette her türlü değişiklik yapılmıyor, dinde de paralel bir din oluşturuluyordu.

Şeyh Muhammed Abdülkerim Kesnizani, zikirden ziyade, siyasete meraklıydı. Müritlerine de Kur’an eğitimi yerine Yahudi kabalasını öğretiyordu.

Onlar Saddam-ın inine girmiş ancak Saddam son anda onların inini fark etmişti.

Fakat çok geç kalmıştı.

Bizde olduğu gibi orada da Hava Kuvvetlerinde en güçlü idiler.

Girmedikleri yer yoktu tıpkı bizdeki gibi…

Bizdeki onun tıpa tıp aynısıydı.

Her yönüyle ve her konuda, her türlü yapılanmada bizdeki paralel yapıyla tam bir benzerlik arz ediyordu.

Saddam’ın karısı Sacide Hayrullah, Saddam’ın kardeşleri Vatban ve Barzan ile oğul Uday da KESNİZANİ –nin müridleri arasındaydı.

-Irak işgal edilirse Irak kaybeder ancak Türkiye işgal edilirse islam dünyası kaybeder.

“Ve Sonuç:
Şeyh Efendi “direnmeyin!” demişti ama işgalin sonunda,  ABD ve İsrail’le işbirliği yapmadığı için 550 bilim adamı öldürüldü. Bunların bir kısmı fizikçi, bir kısmı tarihçi, hukukçu, edebiyatçı, ilahiyatçı vs. idi. Kimileri kurşunlanarak, kimileri de işkence edilerek öldürüldü.
BM’in Verdiği rakamlarına göre Irak yüksek eğitim kurumlarının yüzde 84’ü yakıldı, soyuldu, yıkıldı.

Ve böylece koca bir ülkenin hafızası silinmek istendi.
Iraklı yazar LaylaAnvar da, vahşeti şöyle özetliyordu:

“İlk zamanlar, suikastleri, “Irak halkından intikam almak” için Baasçıların ve El Kaide’nin yaptığı söyleniyordu. Irak yönetiminin resmi tezi buydu. 150 bin paralı asker ve istihbaratçının kol gezdiği ülkede oklar ABD istihbaratının işaret ediyordu. Anvar’ın araştırmasına göre Irak’ta 3 bin civarında aydın, bilim adamı, araştırmacı, doktor öldürüldü. Binlercesi ülkeden kaçtı, çok sayıda insan kayıp… 2003 yılında, yani işgal yılında Irak’ta 45 bin bilim adamı var. Bugün bu 45 bin kişiden kimse kalmadı. Bazıları öldürüldü, bazıları ülkeden kaçtı ya da kaçırıldı.” [1]

-Bu Kesni Zani tarikatı sadece Saddam-ı değil, Irak-ı da bitirmişti.

-Aynısı her yerde de türemekte, Darbeci Sisi- yi alkışlayan Mısır müftüsü gibi…

“Pek yakında aç hayvanların yiyeceğe üşüştüğü gibi birtakım toplumlar da sizin üstünüze üşüşecek’. Biri dedi ki, ‘O gün sayıca az olduğumuz için mi bize üşüşecekler?’. Peygamber efendimiz dedi ki, ‘Hayır, o gün aksine siz çok olacaksınız, fakat selin getirdiği çerçöp gibi. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size olan korkuları söküp atacak ve sizin kalbinize vehen yerleştirecek. Bunun üzerine bir sahabe dedi ki, “Vehen nedir?”. Peygamber efendimiz şöyle cevap verdi: ‘Vehen dünyayı aşırı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır.”[2]

-Peygamber Efendimizin fitneye alet edilememesinin en büyük sebebi, kendisinden sonraki siyaseti belirlememesi veya karışmamasıdır.

Yönetimi Müslümanların tercihine bırakıyor.

Fitnenin alanı, siyaset alanıdır.

Hz. Ebubekir de bu yolu takip ederken, Hz. Ömer-e teklif edildiğinde; Bir evden bir kişi yeter diyerek, kendisinden sonraki halifeyi tayin etmiyor.

-Düşmanın zoru gizli olanıdır. Artık gerçek düşmanlar, ipi tutan puştlar deşifre olmuştur.

Puştun elindeki ip de, tasmaya bağlı olanda açığa çıkmıştır.

-Pakistan da  Tahir Kadri o da Fetönün kopyası.

Minhacul Kuran adlı dernekle faaliyetlerini sürdürür ve eğitim amaçlı faaliyetlerde bulunur.

“Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. İçlerinden birisi fırka-i nâciyedir. ’Onlar kimdir?’ dediler. Buyurdu ki: Bana ve Ashabıma tâbi olanlardır.” [3]

MEHMET ÖZÇELİK

15-11-2016

[1] http://www.dinihaberler.com/kesnizani-tarikati-makale,4340.html

http://www.timeturk.com/tr/2014/11/21/kesnizani-tarikati-ve-irak-in-isgal-edilmesi.html

http://www.ensonhaber.com/pekin-cemaat-irak-ordusunu-bitiren-kesnizani-gibi-2015-07-07.html

[2] Ebu Davud, IV, 111, Hadis nu: 4297.

[3] Ebû Dâvud, Sünnet: 1; İbni Mâce, Fiten: 17; Tirmizî, Îmân: 18; Müsned, 2:232, 3:120, 148; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1: 679.

 




EN’AM-83-90

https://youtu.be/9-Z6a1H2OMo




İYİ BİR EĞİTİM İÇİN TEKLİFLER

İYİ BİR EĞİTİM İÇİN TEKLİFLER

Daha önceleri de yazmış, bakanlığa teklifte bulunmuştum. Şöyle ki;

Bu millet birden bire bozulmadı. Öğretmenlerin içerisinde bir çok pkk-lıların olduğu başbakan tarafından söylenmektedir.

Burada önce bunların tesbit edilmesi, eğer edilemiyorsa yaralı olan bu öğretmen neslinin, her ne kadar önemli bir kısmı ayrılsa, emekli olsa da- gene gizli de olsa, pkk taraftarı, maneviyatsız insanlar var.

Burada emekliliği cazib kılarak bunların ayrılmaları temin edilmeli.

Böylece aynı zamanda yeni nesiller içinde bir iş alanı oluşturulmuş olur.

Mesela,25 yılını doldurmuş olanlara emekli maaşları aldıkları maaş kadar olacak denilse belki bu durum cazib gelebilir.

Bu insanların akıl ve ruh dünyaları bozulmaktadır.

Teröristler böyle oluşmaktadır.

Evvelden, bir okul açan, bir hapishane kapatır, denirdi.

Şimdi ise, Bir okul açan, yanına bir de hapishane açsın.

Bir okul açan, birkaç darbeci de beraberinde getirir.

Hapishanelerde yer kalmadığından hafif cezalılar çıkarılıyor, ağır cezalılar alınıyor.

Toplumun bozulması eğitimle olduğu gibi, düzeltilmesi de yine eğitimle mümkündür.

Bu milletin fen ve bilim ile aklı, din ve maneviyat ile de kalbi doyurulmalıdır.

********************  

Cumhuriyet hangi tartışmalarla kuruldu?

13-16 Kasım 1970 tarihli Yeni İstanbul gazetesindeki neşredilen belgesel haberde Kâzım Karabekir Paşa diyor ki;    

“18 Temmuz 1923’te Ankara İstasyonundaki binada Teşkilat-ı Esasiye’nin “1924’te kabul edilen Cumhuriyet tarihinin ilk Anayasası” taslak görüşmelerinde Anayasada zikredilecek olan din maddesi üzerine konuşuyorduk. Ben içeriye girdiğim sırada Tevfik Rüştü Bey konuşuyordu;  

“… Ben kanaatimi millet kürsüsünden de haykırırım… Kimseden korkmam… Teşkilat-ı Esasiyemizde   dinimiz apaçık yazılmalıdır…” diyordu.

Bu sözleri duyunca şaşırdım ve söz aldım ve dedim ki;  

“… Teşkilat-ı Esasiye’de dinimizin İslam olduğu apaçık yazılıdır. Rüştü Bey hangi kanaati haykıracaksın? Hangi dini yazdıracaksın?… Hıristiyanlığı mı?…

        Soyadı Kanunu’ndan sonra “BOZKURT” lakabını alacak olan meşhur Türkçü Millî Eğitim Bakanı Mahmut Esat Bey söz aldı ve sert bir biçimde bana cevap verdi: 

“… Evet Hıristiyanlığı… Çünkü İslam ilerlememize engeldir. Bu dinle yürünmez mahvoluruz. Ve dünyada bize kimse ehemmiyet vermez…” dedi.

Fethi Bey söz alarak, bana gayet katı ve sert bir biçimde şunları söyledi;  

“…Evet Karabekir, biz Türkler İslamlığı kabul ettiğimiz için böyle geride kaldık. Bunun için artık İslam’da kalmamamız lazım…”  

Ben de bu sözleri sarf edenlere karşı aynı sertlikte cevap verip islamı savunurken oturumu idare eden Mustafa Kemal Paşa sözümü kesti ve dedi ki;  

“…Müzakereler çok hararetlendi… Burada kesiyorum.”[1]   

Eğer bir mucize aranacaksa böyle bir rejim uygulamasında bu milletin bozulması değil, istenildiği gibi onca yaptırımlara rağmen bir türlü bozulmamış olmasıdır.

********************* 

Eğitim ilk dört yılda mecburi olmalıdır.

Ondan sonrasında ise mecburi eğitim olmamalı, ikinci dörtte mesleki seçim yapılmalı, üçüncü dörtte de akademik ve bilimsel çalışmalar yapılmalıdır.

Bugün öğrencilere öğretilenlerin yüzde doksan beşi kullanılmamakta, gerekli olmamaktadır.

Öğrencilere başta ahlak ve terbiye esaslı, meslek eğitimi verilmelidir.

Topluma gerekli olan mesleklerle birlikte, ileriye dönük çalışmalar yaptırılmalıdır.

Mecburi eğitimde en çok da öğretmen ve öğrenci kaybetmektedir.

Bununla da kalınmayıp; okuma istekli olmayan üç- beş öğrenci koca sınıfı bitirmektedir.

Hiç olmazsa mecburi eğitim olmamakla istekli olanlar kurtulmuş olacak, öğretmen de eğitimin tadına varacaktır.

Şu durumda ne veren için ne de alan için eğitimin tadı kalmamıştır.

Hep diyorum, her gelen kaportayı ve görünümü değiştirmekte, yüz yıllık motor indirilip de reflekte edilmemektedir.

-Nitekim ben fizik tedavisi görmek için on gün boyunca sabah gittiğim okuldan öğle sonu 3,5 da dönmeme rağmen hiçbir zorlama olmaksızın, dinlenme ve yemek ihtiyacımı gidermem gerektiği halde, çıkışta ilk işim hastahaneye gitmek oluyordu.

Beni zorlayan yoktu. Ben tıpış tıpış belki de geçici rahatlamak için bunu yapıyordum.

Çünkü bunu bir ihtiyaç olarak görüyordum.

Öğrencide eğitime olan bu ihtiyacını hissetmeli ve de hissettirilmelidir.

Öğrenci zorla değil, isteyerek gelmesi sağlanmalıdır.

Dışardan koruyalım okula gitsin denilen gençler, diğerlerinin de kaybetmesine sebeb olmaktadırlar.

********************* 

Eğitim öğlene kadar yapılmalı, öğleden sonra uygulama yapılmalı ve de öğretmenlere sorup öğrenecek veya hazırlanacak öğrenciler hazırlandırılmalıdır.

*5. Sınıfta başlayacak olan İngilizce ağırlıklı eğitimin yanına, Arapça ve uluslararası geçerli olan dillerde en azından mevzii yer ve bölgelerde eklenmelidir.

*Liselerde 13 ders öğrenciyi bıktırmakta ve dağıtarak ilgisiz kılmaktadır.

*Tüm sınıflarda yabancı dil öğretilmemelidir. Her okulda duruma göre İngilizce-arapça-vs dillerde lisans sınıfları açılmalıdır.

**********************  

Okullarda en kıdemli ve seçilerek belirlenen bir öğretmen diğer meslektaşlarının tüm evrak-cd-dvd-broşür-dersi anlatmada gerekli olacak tüm bilgi ve belgeleri onlara ulaştırmada, destek olmada, işlerini görüp daha iyi ders anlatmalarını sağlamak üzere tüm alt yapısının oluşumunu sağlayacak bir Danışman öğretmen atanmalı.

Bunun kriterleri bir okulda yani imam hatipte en az on meslekçinin bulunması esas alınabilir. Yazılıları hazırlama, kısaca tüm konularda destek olacak bir rehber ve danışman öğretmen seçilebilir.

Gerekirse ikinci bir rehber öğretmen olarak çalışabilir.

MEHMET ÖZÇELİK

21-11-2016

[1] http://www.haber7.com/guncel/haber/2171578-islam-cok-zararlidir-hiristiyan-olalim

 




BİZ ÖĞRETMENLER

BİZ ÖĞRETMENLER

15 Temmuz 2016 darbe dolayısıyla en çok Fetö ve Pkk mensubu olarak görevden ihraç edilenler öğretmenler olmuştur.

Ne garip değil mi?

Türkiye-nin eğitimde neden sınıfta kaldığı anlaşıyor herhalde…

Türkiye-nin motoru, itici gücü eğitimdir.

En çok eğitime ihtiyacı olan ise eğitimcidir.

İdeolojilerin, dünyeviliklerin, tembelliklerin, günün teknolojik şartlarına ayak uydurmaktan uzak, güncelleşmeyen öğretmenler.

Bir anket yapılsa, -gazete okuma hariç, o da kolay olduğundan, can sıkıntısından, boş vakti boş şeylerle geçirmekten dolayı– öğretmenlerin kaçta kaçı üniversiteyi bitirdikten sonra okumakta, yılda kaç kitap bitirmektedir?

Eğitimin problemi, eğitim ve öğretmen problemidir.

Nasıl mı?

-Erkan hoca, 1989 yılında pansiyonda kaldığım sırada öğrenciler bana edebiyat dersinde Ziya Gökalp ile ilgili olarak bir çalışma yapacaklarını söylediler.

Bende kendilerine hem anlattım ve hem de kaynak bir eser verdim.

Bu öğrenciler konularını derste anlatıyorlar.

Erkan hoca hayretle ve şaşkınlıkla dinliyor ve öğrencilere bunları nereden öğrendiklerini sorduklarında onlarda cevaben beni söylüyorlar.

Erkan hoca beni gördüğünde hala şaşkınlığını devam ettiriyordu.

Ben kendisine bu konu ile ilgili olarak bir araştırma yapıp yapmadığını sordum.

Bir dakika deyip gitti dolabından bir broşür getirdi ve cevaben;

Ben 19 yıldır Tercüman gazetesinin vermiş olduğu bu eki anlatıyorum, dedi.

Bende kendisine, elbette 19 yıldır bundan başkasını bilmeyince şaşırırsınız, gayet normaldir, dedim.

*Hayati inanç değerli bir şahsiyet.

Divan edebiyatını sevdiren adam.

Avukat olmasına rağmen yedi binin üzerinde divan şiirlerini ayet ve hadis destekli ezberden okuyan bir zat.

Sohbetlerini iki kere dinlediğim olmuştur.

Başta tüm edebiyatçılara tavsiye edilir.

Bunu şunun için anlattım.

Bu zatın naklettiği iki sözünü okul panosuna astım. Biri;

-Traktör kıyamet alametlerindendir. Çünkü küçük teker büyük tekerin önünde gitmektedir.

-Diğeri ise; Asrı saadette çay olsaydı, sünnet olurdu.

Bu yazıyı biri edebiyatçı, diğeri ise ilahiyatçı. Bu nasıl söz, bunu kim astı diyerek panodan indirdi.

şünmelerini söyleyip, ne anladıklarını sorduğumda, anlaşılmaz olduğunu söylemede, anlamaya çalışmadan direnmeye ve diretmeye devam ettiler.

Acaba gerçekten anlaşılmaz mı, diyerek birkaç öğrenciye ne anladıklarını sordum.

Öğrenciler çok rahat anladıklarını anlattılar.

Demek ki problem öğretmenlerdeymiş.

Sizlere ise anlatmaya gerek görmüyorum.

*Bir lise 11. sınıfta Felak-Nas suresinin tefsirini anlattım. İster istemez cinlerden de bahis açıldı.

Öğrenciler öğrenme istekli olarak sordular da sordular.

Anlattıklarımı zevk, heyecan ve merakla dinlediler.

Oysa bu cin konusu 7. Sınıflarda da işlenmektedir.

Benden sonra o sınıfa giren meslek ders, öğretmeninin dersinde de bu konu açılıp, öğrencilerin farklı şeyler anlatmaları öğretmeni iyi şaşırtmış olacak ki, oda Erkan hoca gibi bunları ilk defa duyduğunu ifade etti.

Onunla kalmayıp anlatmama konusunda tepkisini gösterdi.

Bir şeye ulaşamayınca veya bilmeyince inkar etmenin sebebi ise işte buradan kaynaklanmaktadır.

*İlk göreve başladığımda büyük ideallerle okula vardım.

Bendeki görev kağıdını müdüre gösterip, başlamak için kendilerinde bulunan evrakı da imzalamam gerekiyordu.

İmzalamak için elimi  uzattığımda müdür hızla kağıdı çekti. Ve arkasından;

-Yüzüğünü çıkar, dedi.       

Gümüş bir yüzük takmıştım. Oysa altın yüzük takanlar gayet çoktu.

Üç saate yakın kendisiyle mücadele ettik.

Pes etmemekle birlikte kızarak ve hiddetle; tamam çıkarırım ,deyip kağıdı imzaladım.

Çıkarmamıştım.

Dışarıya çıkınca yalancı çıkmamak için yüzüğü çıkarıp tekrar taktım.

İşte eğitimci ve işte eğitim müdürü…

Seviye ve kalite farkı.

Her gece Milli Eğitim müdürüyle içmesi de cabası.

Bulanık ve bozuk kafalı eğitimciler…

*Bir gün bir müdür muavinin odasına vardığımda ilkokul öğretmeni olduğunu söyleyen bir kişi helallik dilemek için gelmişti.

Kalkmadan önceki konuşmasında, o idareci arkadaşa şunu söylemişti;

Ya hu 25 yıldır bizi kandırmışlar, yanlış ideolojilere inandırmışlar, kandırıldık, dedi.

O gittikten sonra o idareci arkadaşa şunu dedim;

İnsan aldanabilir ancak ya aldattıkları!!!

25 yılda birinci sınıftan alıp beşinci sınıfa kadar beş kere öğrencileri okutmuş olsa, kırk kişiden 200 kişi eder.

Bunların aileleri ve ileride kuracakları aileleri ve yanlış yetiştirdiği öğrencilerin ileride önemli mevkilere gelerek aldatacaklarını hesapladığımızda büyük bir tehlike ortaya çıkmaktadır.

Bir aldatıldık sözü, meseleyi çözmemekte ve günahını affettirmemektedir.

İşte aldanan öğretmenlerin aldattıkları çocuklar ve nesiller.

*İleride öğretmen olacak bir üniversite öğrencisine; iyi hazırlanması gerektiğini aksi takdirde öğrencilerin karşısında mahcup olmamasını tenbih ettim.

Bana verdiği cevap gerçekten de düşündürücü idi;

-Derse gireceğim zaman hazırlanırım.

Bizim öğretmende derse girmeden önce hazırlanıp öyle geliyordu, dedi.

Birikimsiz öğretmenin, birikimsiz öğrencisi.

Diğer yandan Öğretmenlerin en büyük eksiklikleri, bilgi ve tecrübelerini kendileriyle birlikte götürmeleridir.

Kendilerinden sonra insanların faydalanıp tecrübe kazanacakları bir eser bırakmamalarıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

01-11-2016




EN’AM.76-82

https://youtu.be/Cbw7V0v-KYM




HELAL YOL

HELAL YOL

Henüz küçüktüm.

İlk okul çağlarımda…

Tarağa merak sarmıştım.

Bir tarağım olsa da, yakışıklı saçlarımı şöyle bir tarasam.

İlk etapta elime geçen beş lirayı alınca doğru demirci pazarına gittim.

El arabasında tarak aramaya başladım.

Güzel bir tarak gözüme ilişti.

Amcaya işte o tarağı vermesini söyledim.

Beş lirayı uzattım.

Amca paranın üstünü vermişti.

Ancak verilen paranın on liranın üstü olduğunu gördüm.

Cebimde de biraz bozuk param da vardı.

Çocukluk aklıyla ses çıkarmadım.

Arkadaşlar oyun oynuyorlardı.

Ben de onlara katılıp oynamaya başladım.

Oyun sonrası ise elimi cebime koyduğumda ne on liranın üstü ve ne de önceki param cebimde yoktu.

Haram para helali de götürmüştü.

Bu beni çocuk yaşımda düşündürmüştü.

Elime para geçtiğinde ilk yaptığım iş ise, o amcaya gittim ve durumu aynen ona anlatarak parasının üstünü geri verdim.

Ya vermeseydim?

Acaba daha nelerimi kaybederdim!!?

Diye anlatmıştı çocukluğunda geçen bu macerayı öğretmen arkadaş…

MEHMET ÖZÇELİK

05-11-2016




İN

İN

Türkiye istifrağ ediyor.

Bir asırdır içinde biriken pisliği dışarı atıyor.

Boğazı tahriş ederek…

Ayının kuyruğu kopuyor.

Burada yapılan operasyonun sesi batıdan, Abd ve Avrupa-dan, kiliseler ve Ermenilerden, bu milletin bir kesiminin temsilcisi olduğunu söyleyen Chp- den ses geliyor.

Yüzlerce verilen şehide destek olmayan ve destekte bulunmayanlar, pkk veya pkk temsilcilerine dokunulunca ciyaklama, zevzeklik etmeye ve hamilik yapmaya başlıyorlar.

Hristiyan dünyasını bu noktada anlayabiliriz de –hır hırlığını, hırsız hırsızlığını yapacaktır.

Peki ya içimizdekileri nasıl anlayacağız?

Pkk- ya içte ve dışta yarım asırdır her türlü desteği sağlayanlar, pkk- nın bitişe geçmesiyle feryada ve saldırmaya başlıyorlar.

Düne kadar ininde beslenip her türlü desteği görenlerin, bu gün ininne girildi.

-Fetö-yü terörün sağ kolu, pkk- yı da sol kolu olarak yarım asırdır kullandılar.

-FETÖ’yü ABD besliyor.

FETÖ’nün yasadışı faaliyetlerini soruşturan Avukat Robert Amsterdam, FETÖ’nün her yıl ABD’den 500 milyon dolar aldığını söyledi.[1]

-BBC Türkçe’de yer alan habere göre; İtalya’da yayın yapan Katolik Kilisesi’ne bağlı Avvenire Gazetesi iç savaş çığırtkanlığı yaparken, Demirtaş‘ı da Obama’ya benzetti.

HDP’LİLER’İN ÇIKARAMADIĞI İÇ SAVAŞ İÇİN ŞİMDİ KİLİSE PROPAGANDA YAPIYOR.[2]

-Pkk ve Fetö bir İngiliz projesidir.

Abd destekli ve Alman takviyelidir.

-1980 ihtilalinde -Bizim çocuklar başardı- diyen Abd, bu gün ise; -Bizim çocuklar başaramadı.- deme mecburiyetinde kalmıştır.

*********************  

CIA Ajanından Korkunç İddia.

Londra merkezli Eş Şarkül Avsat Gazetesi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in bir Alevi devleti kurmaya hazırlandığını iddia etti.

İddiaya göre, muhaliflerin saldırıları ve uluslararası baskı karşısında sıkışan Esed, bir ‘B planı’ hazırladı.

Güvenlik güçlerinin Akdeniz kıyısındaki kentlere, Humus, Hula, El Haffe ve Tiremise’ye yönelik saldırıların planın bir parçası olduğu ve Esed yönetiminin amacının Sunni nüfusu göç ettirip, Alevi nüfusu genişleterek bölgedeki demografik yapıyı değiştirmek olduğu öne sürüldü.

ABD liderliğindeki batılı ülkelerin bu plana karşı çıkmadığı, zayıf ve parçalı bir Ortadoğu’nun İsrail’in lehine olduğu vurgulanıyor.[3]

-Öyle zannediyorum ki amaç bunun kıvılcımının Türkiye ye sıçratılmasıdır.

-Haym Nahum Doktrini ;“Siz bu Anadolu insanının bu imanı varken harple alamıyorsunuz. Öyleyse ne yapacaksınız? İşsiz bırakacaksınız, aç bırakacaksınız, borçlu yapacaksınız, maneviyatını bozacaksınız, sonra yumuşak lokma olarak yutacaksınız.”

-Türkiye bir asırdır kısır çekişmeler içerisinde döndürülüp duruyor.

Ne vakit dışına çıkmaya çalışsa, birileri ayağından tutup gerisin geriye çekiyor veya darbeye kadar götürecek hatta en az on yıl boyunca konuşulmayacak başımıza işler açılıyor.

MEHMET ÖZÇELİK

06-11-2016

 

 

[1] http://www.haber7.com/amerika/haber/2207641-fetoyu-abd-besliyor

[2] http://www.haber7.com/medya/haber/2207602-kilisenin-gazetesinden-kustahca-hdp-yorumu

[3] http://www.trthaber.com/haber/kultur-sanat/haberekrani/can-veren-pervaneler-bir-pervanenin-muma-askindan-kul-olmasi-2679.html




EN’AM.71-75




HABER TV-LERİ KAN SAÇIYOR

HABER TV-LERİ KAN SAÇIYOR

“Âyette:” Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.”[1]

İnsanın merak duygularından birisi de, sadece yakınındaki olaylar değil, dünyanın en ücra yerinden dahi haber alma merakıdır.

İlk etapta bu istek masumane bir istek gibi görünür ve uygulanır.

İnsanları sınıf sınıf ayırarak ihtiyaçlarına ve görevlerine göre bunun bilinmesi yerinde olabilir.

Ancak insanlar kendilerini ilgilendirsin veya etmesin, haberleri başından sonuna kadar hiçbir haberi kaçırmadan takip etmektedirler.

Burada ayrıca suçluluk, cahillik ithamı kompleksine dayalı olarak, bir ortamda konuşulduğunda haberdar olmama gibi büyük bir eksiklik!!! Yaşanmaması uğruna bir aile tüm haberleri ayrım yapmadan seyretmektedir.

Asıl anlatmak istediğim işin en tehlikeli durumu ise; toplumun her kesimini sitrese koyacak haberlerin canlı canlı gözümüzün adeta içine sokulurcasına anlatılması ve gösterilmesidir.

Bunlar nedense hep denge bozucu haberler ihtiva etmesidir. Şöyle ki; ölüm, trafik kazası, terör, savaş, kavga, cinayet, patlama, hastalık, kısaca olumsuzluğa ve probleme yönelik haberlerdir.

Peki, Allah aşına, bütün bunlar tüm toplumu neden ilgilendiriyor? Ne kadar ilgilendiriyor?

Toplumu harcamak için verilen bütün bu haberler müşteri topladığı için mi?

Daha çok maddi gelir ve menfaat sağladığı için midir?

İnternette daha çok takip edilip, linklendiği için midir?

Maalesef kanalların adeta bu olumsuzlukları sürekli işlemesinden dolayı kanalizasyona benzetilmesi haksız mıdır?

Bu kanallar bu haberlere harcadığı zaman ve enerjiyi; problemleri üretmeye, bilimsel araştırmalara, dünyada görülen olumlulukları haber yapmaya harcasa, gerçekten dünyanın ve memleketlerin yaşayışlarında önemli çapta bir değişim görülecektir.

Kim olursa olsun, -bir dokun bin ah işit- sözü boşuna değildir.

İşte bu haberler bu binlerce ahları tetiklemektedir.

Topluma kötü örnek oluşturup aynı uygulamalar hayata çok rahat yansıyor.

Nitekim bir hırsızlık olayını bütün detaylarıyla ve abartılarak ve adeta kahraman gibi  verilen haberin uygulayıcıları da artış gösteriyor.

Haberler topluma kötü örnek oluşturmaktadır.

Bunun topluma verdiği zararların büyüklüğü yanında, insafen araştırılsa kaçta kaç fayda sağlamaktadır?

Gündemi yakalamaya çalışanlar, geleceği kaybetmektedirler.

Çöp tenekesi haline gelen beyin, hangi ustalıkla bunları birbirinden ayırabilmektedir.!

Beyni şişen bir insan evde, iş yerinde ne kadar sağlıklı ve randımanlı bir fayda sağlayabilir?

Üzülerek ifade etmeliyim ki, bu konuda öncü tedbirler alması gereken devlet bile, bu haberlerde öncü olmaktadır.

Haberlere, özellikle tv haberlerine sınırlama getirilmeli, olumlu ve bilimsel haberlerin yüzdelik oranları arttırılmalı hatta ödüllendirilmelidir.

*Zaten neredeyse yarım asırdır filim ve sporlarla bu milletin aklının üstü örtüldü, şuuru elinden alındı.

Verilen olumsuz haberler de bunun tuzu ve biberi olmuştur.

Evlere akan kanlar, kan akışını hızlandırmaktadır.

Evlere akan kanalizasyonlar, evleri kokutmaktadır.

Bunların yansıması asırlara yansıyacağı gibi, tedavisi de asırları alacaktır.

Haber tv- lerinin karşısında her akşam saatlerce oturmak mecburiyetinde miyiz?

Şimdiye kadar dinlediklerimizin bize ne kadar fayda sağladı?

Hesaplayıp tart, sonra da ne yapacağına sen karar ver…

MEHMET ÖZÇELİK

30-10-2016

[1] Hucurat.6.




EN’AM.65-70