BAKLAYI AĞIZDAN ÇIKARMAK

BAKLAYI AĞIZDAN ÇIKARMAK

Paralel yapının dehşet veren darbe uygulamaları ve planları ortaya çıktıkça insan kendisini alamıyor.

Bütün bu dehşet girişimlerine rağmen bu darbe teşebbüsünü yapanlar ve hala onlara destek olanlar, ağızdan baklayı çıkarmamak mümkün olmuyor.

Artık baklayı çıkarma zamanı bile az kalıyor.

Sevmediğim bakla ve ağızdan baklayı çıkarma yerine her ağır şeyde aslında onlara yakışmaktadır.

Baklayı çıkarmaya gelince, aslında hak etmiyor mu?

“Zamanında çok küfürbaz bir adam yaşarmış. Sonunda kendine yakıştırılan küfürbazlık ününe dayanamaz duruma gelmiş. Soluğu bir bilgenin yanında almış, ondan akıl danışmış.
‘Her kızdığım konu karşısında küfretmek huyumdan kurtulmak istiyorum’ demiş. Adamın içtenliğini görünce bilge ona yardımcı olmaya karar vermiş. Bakkaldan bir avuç bakla tanesi getirtmiş ve bunları ‘küfürbazlık’tan kurtulmak isteyen adamın avucunun içine koydu.
‘Şimdi bu bakla tanelerini al, birini dilinin altına, ötekilerini cebine koy’ demiş. ‘Konuşmak istediğin zaman bakla diline takılacak, sen de küfürden kurtulma isteğini anımsayıp o anda söyleyeceğin küfürden vazgeçeceksin. Bakla ağzında ıslanıp da erimeye başlayacak olursa cebinden yeni bir bakla çıkarırsın, dilinin altına onu yerleştirirsin.’
“Adamcağız bilgenin dediğini yapmış. Bu ara da bilgenin yanından da ayrılmamaya çalışıyormuş. Yağmurlu bir günde birlikte bir sokaktan geçerlerken bir evin penceresi hızla açılmış ve genç bir kız başını uzatmış, seslenmiş:
‘Bilge efendi, biraz durur musun?’ demiş ve pencereyi kapatmış. Bilge söyleneni yapmış ama sicim gibi yağan yağmur altında iliklerine değin ıslanmış. Sığınacak bir saçak altı da yoktur. Üstelik niçin durdurulduğunu henüz bilmemektedir ve kız da pencereden kaybolmuştur. Bir ara evin kapısına varıp kızın ne istediğini sormak geçmiş içinden fakat tam kapıya yöneleceği sırada kız tekrar  pencerede görünmüş ve aynı isteğini yinelemiş:
‘Bilge efendi, lütfen birkaç dakika daha bekler misiniz…’
“Bilge içinden öfkelenmiş ama kızın isteğini de yerine getirmiş. Fakat yanındaki ‘eski’ küfürbaz adam, kendini zor tutuyormuş. Bu arada yağmurun şiddeti gittikçe artıyor, bilge de, adam da, vıcık vıcık ıslanıyorlarmış.
Bir süre sonra pencere açılmış ve kız yine seslenmiş;
‘Gidebilirsiniz artık!..’ demiş.
Bilge bu durumu çok merak etmiş ve sormuş:
‘İyi de evladım bir şey yoksa bu yağmurun altında bizi niçin beklettin?’
“Penceredeki kız, bu soruyu pek umursamamış:
‘Efendim, sizi elbette bir nedeni olmadan bekletmiş değilim’ demiş ve bekletme nedenini şöyle açıklamış:
‘Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıyorduk. Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur, horoz çıkarmış. Annem sizi sokaktan geçerken görünce hemen yumurtaları kuluçkaya koydu ve yumurtaları tavuğun altına yerleştirene değin sizin pencerenin önünden ayrılmamanızı istedi.’
“Saygısızlığın böylesi karşısında bilgenin de tepesinin tası atmış. Yanındaki ‘eski’ küfürbaza dönmüş ve şöyle demiş:
‘Hak ettiler bu ana kız’ demiş. ‘Çıkar ağzından baklayı!..’”

*Paralel yapıya yönelik görevden almalar, Fetö-nün zulmüne ortak olanları o zulümlerinden caydıracak mı yoksa birbirlerine dünya menfaatı için tekrar ortaklaşıp, yeni operasyonlara girişecekler mi?

Fetö mensubları ağır bir sınavdan geçmektedirler.

Halisiyet ve samimiyetleri ciddi manada test edilmektedir.

-Ergenekonu devre dışı bırakan Fetö acaba şu aşamada ergenekonla ortaklık yapar mı?

Şeytanlarla, teröristlerle ortaklık yapan biri, ergenekonla da, herkesle de ortaklık yapar.

Mehmet özçelik

28-09-2016




KABİR HAYATI

KABİR HAYATI

“Onlardan birine ölüm geldiği vakit: “Rabbim! Beni geri gönder. Umulur ki terk

ettiğim o yerde ve hayatta salih ameller işlerim” der. Hayır! Bu onun söylediği (boş) bir

sözdür. Onların arkalarında ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir (Berzah) hayatı

vardır.” [1]

-Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ise, “Kabir, Âhiret menzillerinin ilkidir”[2]

-Peygamberimiz Dualarında sık sık kabir fitnesinden ve azâbından Allâh’u Teâlâ’ya sığındığı gibi, bunu ashabına ve ümmetine de tavsiye etmiştir.[3]

-Kur’an-ı Kerim-de de kabir hayatı anlatılmaktadır.[4]

-Kabir azâbına delalet ettiği belirtilen bazı âyetler şöyle zikredilir:

“Ve Firavun’un ailesini azâbın en kötüsü sarıverdi. Ates! sabah-aksam ona arz

olunurlar.(Dünya durdukça azab böyle devam eder). Kıyâmet koptugu gün de:’Firavun

ailesini azâbın en çetinine sokun! (deriz).” [5]

-“Kim benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar, sıkıntılı bir geçim vardır.”[6]

Kurtubî, buradaki ‘dar geçimin’ kabir azâbı olduğudur.

Ashâbdan Ebû Saîd el-Hudrî ve Abdullâh b. Mesûd bu görüştedirler. Ebû Hureyre de (r.a.) bu konuda Peygamber Efendimiz’den merfu olarak şu hadisi nakletmiştir: ‘Kâfire kabri o kadar daralır ki, kaburga kemikleri birbirine geçer. İste bu, âyette geçen dar geçimdir.” [7]

-“Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, kabirleri (bile) ziyaret ettiniz.

(Ölülerinizin çokluğunu bile hesaba kattınız). Hayır (olmaz bu), yakında bileceksiniz!

(hatanızı).Yine hayır yakında bileceksiniz! (hatanızı) ” [8]

Zirr b. Hubeys’in Hz. Ali’den (r.a.) nakletmiş olduğu aşağıdaki rivayet, yukarda

kaydetmiş olduğumuz bu âyetin, kabir azâbıyla ilgili olduğunu ifade etmektedir:

“Biz, Tekâsür süresi nazil oluncaya kadar kabir azâbından şüphe içindeydik.” [9]

-Muhakkak ki, zalimlere bu azâbın dışında bir azâb daha vardır. Fakat onların

çoğu bilmezler. [10]

Taberî ve Kurtubî gibi âlimler, âyette kendisinden söz edilen azâbın, Âhiret

azâbının dışında kalan kabir azâbı olduğunu kaydetmektedirler. [11]

İlk dönem müfessirlerinden Katâde, bu konuda İbn Abbâs’tan bir rivayet nakletmiştir. Buna göre İbn Abbâs bu âyet hakkında: “Siz kabir azâbını Allâh’ın kitabında bu âyette

bulacaksınız” demiştir.[12]

-Kabir azâbı hakkında nâzil olduğu bildirilen, “Belki dönerler diye, onlara büyük azabdan önce daha küçük bir azâbı tattıracağız” [13]

-“Onlar, günahları yüzünden suda boğuldular ve ateşe sokuldular, kendilerine de

Allâh’tan başka bir yardımcı bulamadılar.” [14]

Burada bahsedilen kimselerin, suda boğulmalarını müteakip ateşe sokulduklarının belirtilmesi, durumlarının Firavun’un adamlarının akıbetine benzediğini göstermektedir. [15]

Hadiste de onlarca kabir ve azabı ile ilgili hadisler bulunmaktadır.

Bunları başlıklar halinde zikredecek olursak;

-Kabir Azâbına Sebep Olan Fiillerle İlgili Rivayetler.

-Hayvanların Kabir Azâbını İşitmeleri İle İlgili Rivayetler

-Kabirde Azap Şekilleri İle İlgili Rivayetler

-Kabir Azâbından Kurtulanlar. Bunlar ise;

Şehidler, Karın Ağrısından Ölenler, Mülk Sûresini Okuyanlar, Cuma Günü Ölenler.[16]

 

MEHMET ÖZÇELİK

29-07-2016

[1] Mü’minun 23/100.

[2] Hanbel, Ebû Abdillah, Ahmed b. Muhammed es-Seybâni, el-Müsned, Müessesetu Kurtuba, Mısır Trs., I, 63; Beyhâkî, Ahmed b. Hüseyin b. Ali b.Mûsâ

Ebu Bekir, et-Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsa, es-Sünen, tah. Ahmet Muhammet Sakir, Dâru İhyai’t-Turasi’l- Arabi, Beyrut, Trs., IV, 553; İbn Mâce, Muhammed b. Yezid Ebu Abdullah el-Kazvini, es-Sünen, tah. M. Fuad Abdu’l-Bâki, Dâru’l-Fikir, Beyrut Trs., II, 1426; İbn es-Sünenü’l-Kübra, tah. Muhammed Abdulkâdir Ata, Mektebetu Dâru’l-Bâz, Mekke 1994, IV, 56; Hâkim, Muhammed b. Abdillah Ebu Abdullah en-Nisâbûri, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, tah.

Mustafa Abdulkadir Ata, Dâru’l-Kütübi’l-_lmiye, Beyrut 1990, I; 526; el-Makdîsî, Muhammed b. Abdulvâhid b. Ahmed, el-Ehâdîsu’l-Muhtâra,tah. Abdulmelik b. Abdullah b. Duheys, Mektebetu’n- Nahda el-Hadîse, Mekke 1410, I, 523-524; es-Suyûtî, Celâleddin b. Abdirrahmân, Serhu’s-Sudûr bi Serhi Hâli’l-Mevtâ ve’l-Kubûr, tah. Yusuf Ali el-Bedyûvî, Mektebetu Dâru’t-Turas-Dâru _bn Kesir, 2. Baskı,

Beyrut 1992, s. 212.

[3] Buhârî, Muhammed b. İsmail Ebu Abdillah, el-Câmiu’s-Sahîh, 3. Baskı, Dâru İbni Kesîr, Beyrut 1987,I, 463, V, 2341; Müslim, b. Haccac Ebu’l-Hüseyin el-Kuseyrî, el-Câmiu’s-Sahîh, tah. M. Fuad Abdulbâkî, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabi, Beyrut Trs., I, 410-412, II, 621, 2050; Ebû Dâvûd, Süleyman b. Es’as es-Sicistâni, es-Sünen, Dâru’l-Fikir, Beyrut Trs., II, 90; et-Tirmizî, V, 566; en-Nesâî, es-Sünenu’l- Müctebâ, tah. Abdulfettah Ebû Gudde, 2. Baskı Mektebetu’l-Matbûâtu’l-İslâmiyye, Haleb Trs., III, 133-134.; İbn Hanbel, el-Müsned, I, 22.

[4] Kuranda kabir. Bkz. Abese 80/ 21; Tekâsür 102/ 2; Hacc 22/ 7; İnfitâr 82/ 9.

[5] Mü’min, 40 /45-46.

[6] Taha 20/ 125.

[7] Kurtûbî, el-Câmi, XI, 259.

[8] Tekâsür 102/ 1-4.

[9] Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXX, 284; Kurtûbî, el-Câmi, XX, 172-173; Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kurân Dili, Eser Yay. İstanbul 1979, IX, 6045.

[10] Tur 52/ 47.

[11] Taberî, Câmiul-Beyân, XXVII, 36-37; Kurtûbî, a.g.e., XVII, 78.

[12] Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXVII, 36.

[13] Secde 32/ 21.

[14] Nuh 71/ 25.

[15] Kurtûbî, el-Câmi, c. 18, s. 311; Yazır, Hak Dini Kurân Dili, IX, 5378; Farklı görüşler için Bkz.Özdemir, a.g.m., s. 162.

[16] Geniş bilgi için bak.-SUYÛTÎ’NİN ŞERHU’S-SUDÛR Bİ ŞERHİ HÂLİ’L-MEVTÂ VE’L KUBÛR

 




MAHZENLİ ALİ EFENDİ VE KABİR AZABI

MAHZENLİ ALİ EFENDİ VE KABİR AZABI

Kırşehir-in  Çiçekdağ ilçesine doğru 50 km civarındaki bir köyde yaşayan maneviyat önderi veli bir zat yaşamaktadır.

Mahzenli Ali Efendi.

Bu zatın ilk tanınması Kıbrıs savaşıyla olmuştur.

Pilot Subay anlatmaktadır.

Kıbrıs savaşında beşparmak dağlarını bombalıyorduk.

Uçakta yakıt kırmızı sinyal ile bitişi haber veriyordu.

İkmal yapmak üzere dönüş yapacağım sırada bir el omuzuma dokundu.

Dönüp baktığımda beyaz sakallı, kısa boylu, nurani bir zat.

Kendisine kim olduğunu sorduğumda cevaben;

Bana Mahzenli Ali Efendi derler, dedi.

Bana gösterdiği yerlere bombardumanda bulunmamı söyledi.

Bende kendisine yakıtımın bitmekte olduğunu söylememe rağmen bir saatten fazla bombardumana devam ettim.

Beşparmak dağları düşmüş, dönüşü yapmıştım. Ancak O zat uçakta yoktu.

Uzun süre Mahzeni aradım, bulamamıştım.

Bir gün yine İzmirde bu konuyu anlattığımda Kırşehirli bir arkadaşım, bunu bildiğini ve Kırşehire bağlı bir köy olduğunu söyledi.

Köye varıp halka sorduğumda bana cevaben; Öyle bir zatın olduğunu ancak çoktan yani Kıbrıs savaşından çok önce vefat ettiğini söylediler.

Akrabalarıyla görüşüp eşkalini söylediğimde aynen doğruladılar.

……………………………     

Mahzenli Ali Efendi bazen Kırşehire gelip, halkın tezahürat ve muhabbetiyle karşılanırdı.

Bir gün yine geldiğinde, kendisi hafız olan imam Kamil hoca Ali Efendinin elini öperek bir müşkilinin olduğunu söyler.

Yine kendisi gibi hafız olup vefat etmiş olan babasını rüyasında gördüğünde, büyük bir azab içerisinde olduğunu söyler.

Ali Efendi birkaç dakika murakabede bulunduktan sonra; doğrusun , baban azab içinde, kendisine izin verilmiyor, der.

Sağ ayağından başlayarak 7 kere Âyet-el Kürsiyi okuyarak, etrafında dönerek oku der.

Kamil hoca aynen denileni yapar.

Bir müddet sonra babasını rüyasında görür. Babası sarıklı olarak Kırşehirin Kapıcı camisine geldiğini görür ve kendisine şöyle der;

Bana izin verdiler, ondan dolayı geldim, der.

Daha sonra Ali Efendiyle görüşüp durumu söylediğinde Ali Efendi yine kısa bir müddet murakabeye daldıktan sonra cevaben;

-Evet, baban kabir azabından kurtulmuş ancak kardeşin öldü, hemen git, der.

Kamil hoca eve vardığında gerçekten de evde bulunan özürlü kardeşinin ölmüş olduğunu görür.

*********************    

MEHMET ÖZÇELİK

29-07-2016

 




DEHŞETE KAPILDIM

DEHŞETE KAPILDIM

Muhsin Yazıcıoğlu – nun ciddi bir meseleden dolayı öldürüldüğü belli idi.

Farklı söylentiler ortada gezmekte, birileri belgeleri ya yok etmede veya sümen altı etmede idi.

Ancak en dehşetlisi ise; Dünyada bir örneği olan ve daha sonra bir komutan tarafından mikro filimleri alınan, dünyada gayet sınırlı, bir elin parmakları kadar dahi örneği olmayan Barnabas incili idi.

Çürümüş, kokmuş ve kokuşmuş olan Hristiyanlık dünyasını bitirecek olan ve Hz.İsa- nın havarilerinden Barnabasın Hz.İsa-dan duyduklarını yazdığı, diğerlerinden daha sahih, özellikle tevhidi işleyen ve Efendimizden haber veren eser.

İşte o dehşet haber;

-“Hz. İsa’nın öğrencisi olan Aziz Barnabas tarafından yazıldığı ve orijinal nüshalarından birinin de Türk devletinin elinde olduğu iddia ediliyor. İncilin ortaya çıkması durumunda dünyadaki tüm paradigmaları altüst edeceği söyleniyor.

15 Temmuz FETÖ/PDY darbe girişiminin ardından BBP lideri merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ailesinin 9 Ağustos’ta yaptığı suç duyurusu, yeni iddialar içerdi. Suç duyurusunda, Yazıcıoğlu’nun ‘Barnabas İncili’ni sinema filmi yaptırmak istediği, bu durumun FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’i rahatsız edip etmediği ve helikopterin Gülen’e bağlı Hava Kuvvetleri’ndeki FETÖ’cüler tarafından düşürülüp düşürülmediğinin araştırılması talep edildi. Dilekçede, Yazıcıoğlu’nun kaza sırasında yanında bulunan ve içinde Barnabas İncili’nin fotoğraflarının bulunduğu hafıza kartının da kayıp olduğu vurgulandı.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun olay esnasında yanında bulunan Blackberry marka telefonunda bu Barnabas İncili’nin görüntülerinin kayıtlı olduğu ve bu görüntülerin saklandığı hafıza kartının telefonunun içerisinden alınmış olduğu da telefonun teslim edildiğinde ve tespit tutanaklarıyla sabittir. Yine Yazıcıoğlu’nda Barnabas İncili’nin ayrı suretinin de muhafaza edildiği, bunun film yapımında senaryo çalışmaları için kullanmak istediği bilinmektedir.’

Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’nda vermiş olduğu ifadesinde görüşmede yanlarında bulunan Ramazan Akgün’ün, ‘Efendim, siz bu İncil’i gördünüz mü’ demesi üzerine merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun, ‘Evet. Bu İncil’i Genelkurmay’da gördüm ancak bu İncil’i görenler pek uzun yaşamıyor’ dediğini ifade etmektedir.’

-Kardinalliğe soyunan ve rahmetli ve aslında öldürülen Aytunç Altındal Gülenin islam alemindeki ismi belirlenmeyen Kardinal olduğunu söylemiş ve çok yaşamamıştı.

Yoksa dünyayı değiştirecek olan Barnabasın ortaya çıkmasından korkan batı, Fetö kanalıyla Barnabası da ele geçirmeye çalışmakta, daha doğrusu ortaya çıkmasını engellemektedir.

Aslında batının yani Hristiyan dünyasının islam dünyası ile olan savaşı, çökmekte ve yıkılmakta olan Hristiyanlığın, yıkılışını geciktirme çabasıdır.

Barnabasın ortaya çıkması, Hristiyanlığın bitişidir.

Tevhid inancını ele alan Barnabas incili, bu günkü Hristiyanlığın teslis inancına aykırı ve doğru bir incili yansıtmaktadır.

Türkiye-de ilk defa Aramice uzmanı, bilim adamı Dr. Hamza Bektaş(Hocagil)la yaptığı konuşma ve “İncil’in bulunma hikayesi” ni anlatmaktadır.

Kitabın giriş kısmında; “Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından, Mesih’e vahyedileni, ondan duyduğum gibi 48 yıl sonra, aynen duyduğum gibi, Demir Nüsha olarak yazıyorum. Ben Kıbrıslı Barnabas’ım” ifadeleri vardı.

Soru: Kitabın bu bölümüne kadar içeriğinden bahsedebilir misiniz?

Cevap: Tevhit’ten başka bir şey yoktu. Zikrullah vardı. İbadet etmenin önemi, Allah’a eş koşmama. Komşulara yardımcı olma. Lut Kavmi ile ilgili bazı uyarıcı bilgiler ve ibret alınmasını öğütleyen bir kıssa vardı. Dikkatimi çeken bir şey daha vardı. Bir peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacaklar!” ayeti vardı.[1]

Ergenekon-la başlayıp 15 Temmuz darbesiyle devam eden ve bundan sonra da devam edecek olan kavganın önemli iki sebebi bulunmaktadır;

1-Yıkılan Hristiyanlığın yıkılışını geciktirmek.

2-Ortadoğuyu Hristiyanlaştırmak.

Bunu da iç unsur ve projelerle yapmaya çalışmak…

-Başbakana şimdiki cumhurbaşkanına da aslında bunun yani Barnabas incilinin ortaya çıkması korkusuyla saldırılmaktadır.

-“Türk, İngiliz ve İsrail ajanları tarihinin en önemli kapışmalarından birini yaşadılar. MOSSAD ve MI6’nın peşine düştüğü 1900 yıllık el yazması Tevrat, MİT operasyonuyla Başbakan’a ulaştırıldı.”

1900 yıllık tahrif edilmemiş Tevrat’ta İsrail oğullarının dini ve siyasi anlayışlarına dayanak yaptığı bazı unsurların doğru olmadığı ortaya çıktı.

Ve hepsinden daha önemlisi, tahrif edilmemiş Tevrat’ta son peygamberin Hz. Muhammed olduğu açıkça vurgulanıyor.[2]

-Türkiye başta Erdoğan bir an evvel bu incili İbraniceden tercüme ettirmeli, dünyaya duyurmalıdır.

Bütün Avrupa-nın top yekün saldırısından daha dehşetli, gök gürültüsü gibi bir ses getirecek, -İnşaallah- Hristiyanlık İslâmiyete inkilab edecektir.

*(İncilin 20.babının devamında)2000 yılından sonra şeytanın yeryüzündeki ekser insanları saptırarak Müslümanların üzerine saldırttığını, fakat akıbette Müslümanların galib gelerek küffarın helak olduğunu ifade etmektedir. Şöyle ki: “Ve bin sene tamam olduğunda, şeytan kendi zindanından salıverilip zeminin dört köşesinde olan taifeler yani Ye‟cûc ve Me‟cûc‟ü (ifsadata giren milletleri) –ki miktarı deniz kumu gibidir- idlal ve muharebeye cem‟ etmeye çıkacaktır. Ve yeryüzüne çıkıp mukaddeslerin ordusunu ve sevgili şehri ihata ettiler. Ve Allah tarafından semadan ateş inip onları telef etti.

Ve onları idlal eden iblis, canavar ile yalancı peygamberin bulundukları ateş ve kükürt gölüne atıldı. Ve gece gündüz ebed-ul âbâd azab olunacaklardır. (Esrarnama-den)

-Not: Kabirdekilerin pişman oldukları şeyler için, kalanlar birbirleriyle kavga etmekte, birbirlerini boğazlamaktadırlar.

Dönüşsüz bir yola gidenler ve girenler, bile bile hayatlarını çıkmaza sokmaktadırlar.

MEHMET ÖZÇELİK

26-09-2016

[1] http://www.yaklasansaat.com/haberdosya/2008_haberleri/eylul/eylul35.asp

http://www.tesbitler.com/2015/01/03/hristiyanligin-dogum-sancilari/

http://www.umutavci.com.tr/barnabas-incili-hakkinda.html

[2] http://www.habervaktim.com/haber/305503/1900-yillik-sir-erdoganda.html

 




ŞEFKAT Mİ ADALET Mİ ?

ŞEFKAT Mİ  ADALET Mİ ?

Şefkat ve merhamet mi yoksa adalet mi?

Hangisi esas alınmalıdır?

Adalet merhametin önünde olmalıdır.

Merhamet ve şefkat adaletin önüne geçmemeli ve geçirilmemelidir.

Efendimiz, kızı Fatıma-nın bile suç işlemesi halinde cezalandırılacağını ifade ederken, adaletini şefkatinin önüne geçirmektedir.

Allah-ın rahmeti her şeyi kuşatmış, adaleti de rahmetini kuşatmıştır.

İman etmeyeni cehennemde ebediyyen cezalandırması ,şefkate aykırı değil, adalete uygundur.

-Bu gün yapılan görevden almalarda ya sulandırılmaya gidilmekte veya alınanların yüksekliğini göstererek ayrı bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Daha beteri ise; görevden alınanların bir kısım yakınları ve çevreleri dengesiz hareket etmekte, zulme ortak olarak, inandığı davaya ve dava arkadaşlarına karşı kopmalar oluşmaktadır.

Şehit ve gazi olarak kaybedenleri değil de, onlara kaybettirenlerle o kaybettirenlere ortak olunanlar nazara alınmalıdır.

Görevden alınanlar ve çocukları ne olacak, derken, şehid ve gazilerin yakınları, darbe başarılı olsaydı onun mensublarının kaybettirecekleri hatta öldürecekleri ise hiç hesaba katılmamaktadır.

-Şeriatın kestiği parmak acımaz.

Haksızlık yapılmadan yapılan uygulamalar hak ve adalet namına kabul edilmelidir.

Hak- perest olmalıdır.

Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez, hakikatı unutulmamalıdır.

Zulme rıza zulümdür.

Bir şeye sebeb olan, onu yapan gibidir.

Beşer zulmetse bile, kader adalet eder.

Kaderin adaleti düşünülmelidir.

-Fetö bir din alimi değildir.

O darbe için hazırlanmış bir piyondur.

Makam, para, dünya hakimiyeti ve şöhret meftunudur.

Faaliyetinin olduğu ülkelerdeki yöneticiler şimdiden onu öyle değerlendirmeli, tedbir alıp, darbesine hazır olmalıdır.

-En tehlikelisi de budur ki; Fetö-nün darbesinden istifade ile, haram-zadeler gibi, islama ve risale-i nurlara ve cemaatlara sırtlanlar gibi saldırılmaktadır.

Bunu yapanlar sicili temiz olanlar değil, şaibeli, kendisine farklılık kazandırmaya çalışanlardır.

Zaten Gülen de bunu yapıyordu.

Paralel devlet, paralel din- paralel Risale-i Nur.

Risale-i Nurları tahrife çalışan Gülen aslında duvara tosladı. Ve bununla anlaşıldı ki Gülen, aslında Risale-i Nur gibi dinide tahrif etmekteymiş.

-Fetö işi şahsileştirip Erdoğan-ın gitmesi uğruna, şeytanla değil belki şeytanlarla iş birliği yapmış, vatanın onlara peşkeş çekilmesi de bunun cabası…

-Fetö-ye ve taraftarlarına  taraftar olanlar dünyalarını da ahiretlerini de bitirirler.

Ayrıca Abd- nin Fetö-ye taraftar ve destek olması, onu yıkar ve zaten büyük bir çatlak da oluşmuş durumdadır.

-Hala hukuk ve hukukun problemi çözülmüş değil. Mesela durumu ve aşırılığı bilinen Ahmet Altan önce sorgulandıktan sonra bırakılmakta ve sonrasında ise savcının itirazı üzerine tekrar göz altına alınmaktadır.

Birbirine tezad iki durum.

Önce hukuktan başlamalı ve sonra da hukukla başlamalı…

MEHMET ÖZÇELİK

25-09-206

 

 

 




DOĞU BATI SENTEZİ

DOĞU BATI SENTEZİ

Gülen fitne amaçlı kurduğu cemiyetini dağıttı.

Bu gün artık Hasan Sabbah ve Haşhaşi cemiyeti diye bir cemiyette yoktur.

Tarihte kara bir leke olarak kaldı.

Gülen de öyle kaldı.

Zira geçmiş olumsuz dönemlerde sessiz kalırken, Türkiye-nin düzene girdiği dönemde darbe girişiminde bulunmuştur.

-Batı suskun. Darbenin başarıya ulaşamamasının şokunu yaşıyor.

Başarılı olsaydı, Mısıra yaptıklarını aynen bize de yapacaklardır.

Batı çirkin ve kirli yüzünü bir daha gösterdi.

Abd günah çıkarmaya, koyun maskesi giyen kurtluğuna devam ediyor.

Haşhaşi lideri Hasan Sabbah ulaşılamayan Alamut kalesinden kontrol ediyordu.

  1. Haşhaşi olan Gülen ise, çevresi Cıa tarafından korunan korunmalı malikhanesi Pensilvanyadan kontrol ediyordu.

Biri devleti dışardan kontrol ederken, kuşatırken, Fetö bunu içerden yapıyordu.

O da devletin imkânları ile.. Bu durum daha tehlikeli idi.

-Şu anda başarısızlığının büyüklüğü içte ve dışta sulandırılmaya, devletin temizlik faaliyetlerine engeller çıkarmaya çalışmaktadırlar.

-Gülen yapısını masonluğa dayandırırken, düşünce ve inancını Şia/ Batinilik ve Haşhaşiliğe dayandırmaktadır.

En önemlisi takiyyeyi çok iyi uygulamaktadır.

50 yıldır sinsice içinde biriktirdiği kusmuğunu asırlar lanetle anlatacak ve de yazacaktır.

-Gülenin başarısının en önemli sebebi; toplumun bir asırlık manevi boşluğundan istifade ile o boşluğu doldurmamış ancak dini hitapta bulunmuş, en azından o görüntüyü vermiştir.

Şarkılar ile buna geniş çerçevede taraftar bulmaya çalışmıştır.

İkinci sebebi ise; iş yapacak ve yaptırılacak kesimin maddi ve makam isteklerini canlı tutuyordu.

Bu manada farklı cemaatlerden kişilere de vaatte bulunarak kendine taraftar yapıyordu.

-Paralel yapının lideri Gülen ve Mensubları; sosyolojik, psikolojik, siyasi, ekonomik, dini, paralel din ve paralel devlet, ahlak gibi açılardan ele alınmalıdır. Tarih bunu uzun süre yapacak, yazacak ve bu konuda doktora tezleri yapılacaktır.

Bir süre önce öne çıkan ağlamasının dışında pek bir özelliği olmayan, yazdığı eserler ne kadar kendisinin olduğu düşünülerek şunu rahatlıkla diyebilirim ki; eserleri beni açmadı, seviyeli bulmadım. Eserlerine bir şeylerden faydalanabilir miyim diye bakıyor , yeterli derecede faydalanamıyordum.

Oysa Peygamberimiz;-Münafık çok rahat ağlar.- ve İmam-ı Gazalinin;-Ağlayarak vaazda bulunan kimseye itimad etmeyin , sözleri düşündürmelidir.

O halde bunca başarı Gülenle bağlantılı olmadığına göre, bu yapıya ihtiyatlı yaklaşılmalı, değil midir?

Mensubları onda ne bulduklarını söylesin ve düşünsünler?

Kendilerini sorgulayıp, dünya ve ahiretlerini tehlikeye atmasındalar.

Oyunun büyüklüğünü düşünsünler…

Darbeden daha büyük ne bekliyorlar ki, o zaman karar vermiş olsunlar?




DARBENİN İKİ PİYONU

DARBENİN İKİ PİYONU

-PKK-FETÖ uyuşturucu ticareti kanıtlandı.

Emniyet Genel Müdürlüğü Uyuşturucuyla Mücadele Daire Başkanlığı, PKK-FETÖ uyuşturucu ticareti bağlantısını belgeledi.

Dubai’de yakalanan uyuşturucu baronu İbrahim Işık’ın PKK ile çalıştığı, kazandığı paraları FETÖ’ye aktardığı belirlendi.

 KARDEŞLERİ DE FETÖ’DEN: İbrahim Işık’ın kardeşlerinin de FETÖ adına yayın yaptığı için el konulan Dünya TV’nin yönetiminde görev aldığı, yine FETÖ’nün amaçları doğrultusunda hizmet verdiği tespiti yapılan Hür Sanayi ve İşadamları Derneği üyesi oldukları ve Kimse Yok mu Derneği’nde çalıştıkları öğrenildi.[1]

-Paralel devlet, Paralel din, Paralel Risale-i Nur; Fetönün üç ana hedefidir.

-Ne hazindir ki, gerek Türkiye için ve gerekse İslâm dünyası için batı, Hristiyan dünyası, Abd ve Rusya gibi büyük devletler karar vermekte ve onlar şekillendirmektedir.

– SSCB’nin Orta Doğuya yönelik saldırgan tutumu ve Orta Doğuda komünizmin yayılmasını istemeyen ABD ve İngiltere’nin isteği üzerine ,Türkiye, Pakistan, İran , Irak ve İngiltere arasında kuruldu.
-1958’de Irak ‘ın Sovyet Rusyaya yaklaşması ve pakttan ayrılması ile paktın adı CENTO olarak değişti. 1979’da önce İranın ardından da Pakistanın çekilmesiyle CENTO’nun varlığı sona erdi. 27 Mayıs 1960’ta işlevine son verilen II. TBMM binası 1961-1979 yılları arasında CENTO’nun son genel merkezi olarak kullanılmıştır.

Maliye Bakanı, Dış İşleri neden asıldı?

Bağdat Paktını imzalamadan dolayı. İmzalayanlar imzalamalarının bedelini idam ile ödediler.

Türkiye-nin açılımı ve zenginleşmesi istenmemektedir.

Irak ta da Kral Faysal da 6 ay sonra idam edildi ve yerine Saddam getirildi, böylece onun zulüm devri başlamış oldu.

Dün onun zulmünü başlatanlar, bu gün onun eliyle halkına zulmettiler.

Bağdat Paktında Türkiye, İran, Irak, Pakistan vardı.

24 Şubat 1955’de Türkiye ile Irak tarafından temelleri atılan daha sonra İngiltere, İran ve Pakistan’ın da katıldığı, Orta Doğu’da güvenliği sağlamak ve savunma oluşturmak amaçlarıyla kurulan birliğe Bağdat Paktı denir.

*”Eğer bir vâiz halkı ağlatmaya, yaka-paça yırttırmaya çalışıyorsa, bilinki o adam gâfildir.” İmam Gazâli

-Nâ ehil olur muârız-ı ehil

Her Ahmed’e bulunur bir Ebu Cehil.

-27-1-1965  tarihli UPI haberine göre, Latin Kilisesi Cizvit Tarikatı başpapazı Peder Pedro Arrupe, kilise kurultayında şunları açıklamıştı: “Masonluk denen tanrısız teşkilatlar eliyle, dünya hâkimiyetini amaçlayan Siyonistler çok ince dokunmuş bir strateji takip ederek; Finans kurumlarından kitle iletişim araçlarına, uluslararası kuruluşlardan din adamlarına, maalesef neredeyse tam bir hâkimiyet oluşturmuşlardır.”

“Komünizm de, kapitalizm gibi bu şeytani komplonun bir koludur ve Moskova-Pekin çıkışlı değil, merkezi Paris, Londra ve Newyork’ta bulunan malum ve melun güçlerin bir uzantısıdır.”

*Gülen proje olarak masonluğu uyguluyor, plan olarak iran takiyyesini ele alıyor, Yahudileri memnun edecek Pavlus tarzını ölçü alıyor, papanın da asyanın hrıstiyanlaştırılmasına da ortak oluyor.

-“Beşinci esas: Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünkü hâlisâne hizmet-i Kur’âniye, onlara herşeye bedel, kâfi geliyor.
Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak. Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat ile, birinin hatâsıyla onun mâsum çok taraftarlarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlûp düşecek. Hem dünya için dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında Kur’ân’ın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatleri, bir poraganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek. Hem milletin her tabakası, muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlerde hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirtleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş.” [2]

-Darbe süreci içerisinde yapılan en kirli oyunlardan biri de, işi sulandırmaktır.

-15 Şubat darbesi sadece Türkiye-ye vurma amaçlı bir darbe değildir.

Aynı zamanda bu darbeden en büyük zararı, burada bulunan 3 milyon Suriyelilerin özellikle tekrar suriyeye gönderilmesiyle, ölüme terkedileceklerdi.

15 Şubat darbesini yapan tilkiler, çevrede bekleyen kurtlarla yaptığı anlaşmayı -başarmaları halinde ortak paylaşıma gideceklerdi.

-Türkiye ortadoğunun bitirilmesi hatta ve hatta Hristiyanlaşması için kurban seçilmiştir.

-Papanın; ilk bin yılda avrupayı, ikinci bin yılda afrikayı Hristiyan yaptık.

Üçüncü bin yılda ise, asyayı hristiyan yapacağız, sözünün gerçekleştirilmesine Gülen, ön ayak olmuştur.

-28 şubatta zarar görmeyen fetö, ikinci bir 28 şubatı 15 temmuzla başlatmış oldu.

Ve akabinde Müslümanlar, tarikatlar ve cemaatlar hedefe konulmaya başladı.

-İsrail mavi Marmara hadisesinden dolayı ilk defa ödediği tazminatın onlarca kat bedelini adeta öç alırcasına 15 Temmuz olayıyla bize ödettiler.

Elbette bu işlerin başında bulunan üst akıl, daha açık ifadeyle; Dünyanın en zengin ve en tehlikeli ailesi ROTHSCHILD ve ROCKEFELLER Ailesi gelmektedir.[3]

MEHMET ÖZÇELİK

11-09-2016

[1] http://www.haber7.com/gazeteler/haber/2118245-pkk-feto-uyusturucu-ticareti-kanitlandi.

[2] Şualar, Sayfa 316-7.

[3] https://www.youtube.com/watch?v=Euwc21G1P-Y

 




AJANLAR SAVAŞI

AJANLAR SAVAŞI

*Evvelden bir ajan olarak Lawrens vardı ve yetiyordu.

Yüz sene önce islam dünyasını değiştirmek için vitrine konulan bir ajanla işlerini yaptırıyorlardı.

Yüz sene bu gün ise sadece vitrinde yüzlerce ajanla bu işler sürdürülmeye çalışılmaktadır.[1]

Şimdi ise yüzlerce…

İngiliz ajan Gezi’ye katılın dedi.

PKK’nın Marmara sorumlusundan kan donduran ifadeler… 15 yıldır örgütte yaşadıklarını Gerçek Hayat dergisine anlatan Botan Zaxros şok açıklamalarda bulundu. Örgüt yapılanmasından PKK-DEHAP işbirliğine, Gezi olaylarından Gülen Grubu’nun örgütle ilişkisine dair çarpıcı itiraflarda bulunan Zaxros, Öcalan-Bayık çekişmesini anlattı.[2]

– Cizre’de yerel kaynaklar tarafından sıkça dillendirilen bu iddiaya göre 18 İngiliz ajanının varlığı tespit edildi.[3]

-MİT Kontrterör Merkezi eski Başkanı Mehmet Eymür’den şok açıklamalar: Yabancı istihbaratçılar Türkiye’de cirit atıyor. 1950’den itibaren 50 yıl Türkiye’yi Türkler yönetmedi. Başta ABD olmak üzere Rusya, İngiltere, İsrail ve diğer ülkeler bizi rahat bırakmıyor.[4]

– Suriye’deki kriz başladığından beri, Türkiye’nin doğusu casus yuvası haline geldi. Gizli kameralara yakalanan İran ajanları… Sayıları artırılan CIA görevlileri… Almanlar, Fransızlar, İngilizler… Neredeyse her köşe başından bir istihbaratçı çıkmaya başladı. Peki kim bu insanlar? Birbirlerinin ayaklarına basmadan nasıl çalışıyorlar? Nerelerde kalıyorlar? Amaçları, çalışma yöntemleri ne? 1986 ile 1989 yılları arasında İstanbul’daki CIA ekibinin direktörlü olan ve 18 yıl Amerikan ajanı olarak çalışan Philip Giraldi’ye bunları sorduk.

– Bölgedeki istihbaratçılar nasıl çalışır, oradan başlayalım.
– Önce kaynak bulmayı denersin. Bunu ya Amerikalı ya da Türk istihbaratçılar yapar.

– Tüm bunları yaparken bir istihbaratçının temel amacı nedir?
– İki temel amaç vardır. Birincisi, neler olduğunu öğrenmek. İkincisi de işin paramiliter boyutu. Bu gruplara destek verme faslı.
– Desteklemek mi, yönlendirmek mi?
– Yönlendirmezler. Çünkü yeteneklerini ve ne yapacaklarını tam bilemediklerinden yönlendirme konusunda emin olamazlar. CIA’in bugün bölgedeki temel amacı, isyancıların kimlerden oluştuğunu, onları kimin kontrol ettiğini, başarı şanslarının ne olduğunu öğrenmek.

– Kaç CIA ajanından bahsediyoruz?
– Bugün Türkiye’de bu iş için 15-20 arasında CIA ajanının görevlendirildiğini tahmin ediyorum.

– – MİT ve CIA dışında bölgede kaç ajan olduğunu tahmin ediyorsunuz?
– Bellibaşlı her ülkeden birkaç kişi. Birkaç İngiliz, birkaç Fransız, birkaç Alman. Belki Yunanlılar da olabilir ama sanmıyorum.
– Nerede konuşlular?
– Tahminim İncirlik Üssü. Çünkü orası aynı zamanda bir NATO üssü.
– Ya Suudiler gibi NATO’da olmayanlar?
– O başka bir kanal. Katar, Suudi Arabistan Türk Dışişleri ve MİT ile koordineli çalışır.[5]

MEHMET ÖZÇELİK

11-09-2016

[1] http://www.akintarih.com/turktarihi/osmanli/lawewnce.htm

[2] http://www.takvim.com.tr/guncel/2016/01/25/ingiliz-ajan-geziye-katilin-dedi

[3] http://www.yeniakit.com.tr/haber/cizrede-18-ingiliz-ajani-94637.html

[4] https://onedio.com/haber/mehmet-eymur-turkiye-yi-50-yil-turkler-yonetmedi–19094

[5] http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-de-50-ust-duzey-ajan-var-21476142

 




GÜLEN BU MİLLETİN EVLADINA KILINÇ ÇEKTİ

GÜLEN BU MİLLETİN EVLADINA KILINÇ ÇEKTİ

Evet, gerçekten de Gülen bu milletin evladına kılınç da çekti, bomba da attı, tank ve uçak da saldı.

Düşman işgaline kapı açtı.

-Gülen bu millete, bu milletin evladına, hiçbir dini hamiyet namına olmaksızın belki Hristiyanlık namına kılınç çekmiştir.

Şeyh Said bile kıyamını din namına yapmıştı.

Gülen ise, şahsı, menfaatı, makamı ve Avrupa ve Abd gibi dış, harici, Hristiyan güçleri namına hareket emiştir.

Biri işgale karşı çıkarken, diğeri işgal edilme amacıyla yapmıştır.

-“Dört mezhebin içtihadatına göre bu ülke “Dârü’l-İslâm” dı. Dolayısıyla Darü’l-İslâm’da kılıç çekmek caiz değildi. Çok masumlar zarar görebilirdi. Millî Şef devrinin görevlileri ise provokasyona, habbeyi kubbe yaparak çok masumun canını yakmaya alışmışlardı. Bediüzzaman’ın sükûneti ise bütün oyunları bozmaktaydı.”[1]

-Bediüzzaman Kıyam etmek üzere Şeyh Said-in teklif ve davetine karşı şöyle cevab vermiştir.

“Türk milleti asırlardan beri İslamiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez. Siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vaz geçiniz. Millet irşad ve tenvir edilmelidir.”

-“O fenalıklar ve dinsizlikler, kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mesul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki 100 bin evliya var. Ben bu orduya karşı kılınç çekemem ve size iştirak etmem dedim. O zatlar benden ayrıldılar, kılınç çektiler. Neticesiz Bitlis hadisesi vücuda geldi.”[2]

Hiçbir mantığa sığmayan bir huruç hareketidir.

Kardeşi kardeşe kırdırmadır.

-Gülen intihar etti.

Aslında harakiri yaptı.

Kendini pis etti.

Belki de öyleydi.

O pislikler ifşaatlarla ortaya çıkıyor.

*FETÖ’NÜN ÖNEMLİ  İSİMLERİNDEN ALAADDİN KAYA’NIN  İFADESİ

Zaman gazetesi ve Samanyolu TV’nin sahiplerinin ayrı olmasına rağmen Naci Tosun her iki şirketin de genel müdürlüğünü yapmıştır. Daha sonra Gülen tarafından ‘tenzil-i rütbe’ yapılarak Türkmenistan’a sürgün edildi. Bir müddet sonra yine Gülen tarafından taltif edilerek Kaynak Holding’in başına getirilmek istendiğinde Gülen’e “Bu işten anlamam” dese de, Gülen kendisine, “Bulunduğum yeri anlıyor muyum ki, gel diyorlar geliyorum. Sen de böyle yapacaksın” dedi.[3]

*FETÖ‘nün firari Güney Afrika sorumlusu Necdet İçel‘in eski kayınpederi Yıldırım Acar, devlet memuru damadının inanılmaz bir servete sahip olduğu, kısa sürede lüks villa ve araba satın aldığı, bu paranın kaynağından şüphelendiği için savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu belirterek, “Kısa bir zamanda bu serveti nasıl yaptı? Zengin ve fakiri dolandırarak himmet paralarıyla bu serveti yaptı”. Eski kayınpeder “Kızımla beraber 30 günlük torunum kazada öldü. Eşinin 3-5 günlük acısına rağmen ‘akrabalık bağımız devam etsin’ diyerek ikinci kızıma talip olduğunu söyledi” diye konuştu…[4]

*Uzun yıllar polis okullarında eğitim veren eski FETÖ üyesi Nihat Demirbüken, ‘Gülen’in asıl amacını ve hizmet ettiği üst aklı kamufle etme adına Risale-i Nur hareketini bir maske olarak kullandığını’ belirtti.[5]

*İşte Doğu ve Güneydoğu’da PKK ve FETÖ’nün ihanet birlikteliği: PKK , toplumsallaşma taktiğini FETÖ’den aldı. İki terör örgütü masaya oturup uzlaştı. Fonlardan birlikte faydalandılar. Sınav sorularını birlikte çaldılar. Bölgede çocukları öğretmenler, yetişkinleri ise imamlar yönlendirdi.

FETÖ’DEN PKK’YA TAKTİK: 1980 sonrası ayrılıkçı, silahlı terör örgütü olarak faaliyet yürüten PKK, 1990’ların sonu 2000’lerin başında ise şehirlerde faaliyet yürütmeye başladı. Dağda silahı enstrüman olarak kullanan PKK, şehirlerde ise FETÖ’den aldığı toplumsallaşma taktiği ile bölgede söz sahibi oldu. Toplumsallaşma sayesinde PKK, Türkiye ve Avrupa kamuoyunda en önemli mevzisini kazandı ve örgütün kamuoyunda meşrulaşmasını sağladı. Siyasi parti aracılığıyla belediyelerde, sendikalar, sivil tolum örgütleri, kadın yapılanmaları, sportif faaliyetler hatta folklora kadar her alanda PKK etkin rol oynamaya başladı..

FETÖ- PKK AYNI MASADA: 2000’lerde FETÖ, Doğu ve Güneydoğu’da okul, yurt, dershane, evlerde yapılanma faaliyetlerini artırdı. PKK, bir dönem FETÖ’nün dershanelerine, yurtlarına silahlı saldırılar düzenledi. Böylelikle PKK; FETÖ’ye ‘Burada benden izinsiz organize olamazsın’ mesajını verdi. PKK ve FETÖ masaya oturarak uzlaşma sağladılar. PKK, FETÖ’nün alanına saldırmadı, FETÖ’de PKK’ya bulaşmadı. FETÖ’nün KCK operasyonları da pazarlıkların devamı niteliğinde gerçekleşti. Bölgenin kalkınması için uluslararası alandan gelen fonlar ve devletin gönderdiği maddi imkanlar ile nitelikli insan gücünden PKK ve FETÖ birlikte yararlandı..[6]

*FETÖ’nün de tıpkı bir diğer terör örgütü DAEŞ gibi kullandığı şifreli mesaj programı Telegram, aynı anda 5 bin kişiye ileti yollayabiliyor. Şirket de kendi programına o denli güveniyor ki şifresini kırana 300 bin dolar ödül vaat ediyor.[7]

*PKK ile Özcan ve Tekalan görüştü

FETÖ ve PKK’nın üst düzey yöneticilerinin düzenli olarak görüştüğü belirlendi. FETÖ’nün çatı iddianamesinde ifadesi yer alan bir gizli tanık, bu görüşmelere FETÖ adına örgütün ikinci adamı Mustafa Özcan ve istişare heyeti üyesi Şerif Ali Tekalan’ın katıldığını anlattı.[8]

-Terör Daire Başkanlığı’nın 117 sayfalık FETÖ raporu: Hükümeti zaafa uğratmak için terör örgütleriyle işbirliği yaptılar. G.Doğu’da rakip gördükleri grupların üyeleri ise öldürüldü ya da kayboldu.[9]

*Almanya’ya sığınan Öz ve Kara’yı bu ülkenin istihbarat servisi BND koruyor. Alman ajanlar villa etrafında ciddi bir koruma kalkanı oluşturmuş durumda…

Bu bilgi, Almanya ile FETÖ arasındaki bağlantıyı çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.[10]

-Hata yapmak, hainlik yapmak veya ona ortak olmak gibi değildir.

Kamudan atılanları hassasiyet içerisinde seçmeli, suçu açık olanlara şefkat değil, şehid olan 250  ve gazi olan iki bin civarındaki darbeye göğüs geren insanlar göz önünde bulundurulup düşünülmelidir.

-Türkiye bağırsaklarını temizliyor.

Yüz yıllık vücutta birikmiş olan irinlerini dışarıya atıyor.

Her kim YOL KESENE acırsa, KERVANI asıl VURAN odur. -Şeyh Sadi-

MEHMET ÖZÇELİK

16-09-2016

[1]http://www.bediuzzamansaidnursi.org/icerik/burhan-bozgeyik

[2] http://www.risaleajans.com/nur-alemi/bediuzzamanin-seyh-saide-yazdigi-mektubun-orjinali-mevcuttur

http://www.bediuzzamansaidnursi.org/merakedilenler/said-nursinin-%C5%9Feyh-saide-yazd%C4%B1%C4%9F%C4%B1-mektubun-ger%C3%A7ek-olmad%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1-s%C3%B6yleyenler-var-bunu-a%C3%A7%C4%B1k

[3] http://www.habervaktim.com/haber/484099/fetonun-kara-kutusu-alaaddin-kayanin-ilk-ifadesi.html

[4] http://www.haber7.com/guncel/haber/2122246-feto-imaminin-cirkin-teklifini-acikladi

[5] http://www.yenisafak.com/gundem/paralel-sura-kurmuslar-2531714

[6] http://www.ahaber.com.tr/gundem/2016/09/14/feto-pkk-masaya-oturup-uzlasti

[7] http://www.ahaber.com.tr/gundem/2016/09/14/feto-ve-daesin-ortak-silahi-telegram

[8] http://www.yenisafak.com/gundem/pkk-ile-ozcan-ve-tekalan-gorustu-2531428

[9] http://www.ahaber.com.tr/gundem/2016/09/13/fetoden-devleti-ele-gecirmek-icin-hain-plan

[10] http://www.habervaktim.com/haber/484316/zekeriya-oz-ve-celal-karayi-kim-koruyor.html

 




ABD BİR TERÖR DEVLETİ – Mİ – DİR

ABD BİR TERÖR DEVLETİ – Mİ – DİR

Abd başına adalet külahını geçirmiş, devlet olarak zulmeden bir yönetim içerisindedir.

Bunu devletlere saldırarak yaptığı gibi, devletlerde yaptığı ve de yaptırdığı darbe ve cuntalarla da gerçekleştirmektedir.

Mübalağasız, Türkiye-de yapılan darbelerde mutlaka ya katkısı vardır ya da fiili işin içindedir.

Nitekim 1980 darbesinde,-Bizim çocuklar başardı- demişti.

-Obama’dan tarihi itiraf: 2 milyon ton bomba attık.

ABD Başkanı Barack Obama, Vietnam Savaşı’nda ABD ordusunun 2 milyon ton bomba attığını söyledi.[1]

Darbe yapmak için ya gücü değerlendiriyor ya da güçlendiriyor. Mesela;

-Aslında Fetö niye darbe yaptı ki?

Zaten devletin tüm birimlerine hakim durumda idi!…

Ya Allah bunların gözünü kör etmiş, basiretini bağlamış ya da güç zehirlenmesiyle hareket ederek, devleti bir lokma halinde yutma hırsına kapılmışlar.

-15 ocak 1979 – da İran-da şahlığı Humeyni-nin şeyhliği ile yıkan batı, başta Fransa ve Abd, aynısını Fetö ile Türkiye-de de denedi.

Ancak önemli bir noktayı kör olup görmediler;

Türk halkı İran halkı gibi değildir.

Onlar rahatları için her şeyi feda ederken, bizimkiler vatanları için hayatlarını dahi feda eder.

-Şanlıurfa’da teslim olan PYD’li İ.B. “ABD, İngiltere, Fransa, Kanada, Almanya uçaklarla 50 bin ton civarında mühimmat yardımı yaptı” dedi.[2]

-İsrail ordusunun eski komutanlarından Gadi Şamni, Filistin topraklarını işgali hakkında yaptığı açıklamada, “Bizler işgalcilikte dünya şampiyonuyuz” dedi. [3]

-Her kirli işin altından Abd çıkıyor.

Nitekim Irak-ta Saddamı destekleyip, onu islam ülkelerine karşı kullanırken, miadı dolunca da onu bir başkasının eline teslim ediyor.

-Saddam Hüseyin’in idamını gerçekleştiren isim konuştu!

Saddam Hüseyin’in idam edildikten sonra cesedini ABD uçağıyla  Bağdat’ta hükümet binalarının yer aldığı korunaklı Yeşil Bölge’de bulunan dönemin  Başbakanı Nuri el-Maliki’nin kaldığı eve götürüldüğü bilgisini paylaşarak,  şunları anlattı:

“Uçak dostlarla dolu olduğu için cesedin bulunduğu tabutu yere koyduk ve Maliki’nin evine götürdük. O da (Maliki) bizi tebrik etti. Saddam’ın idam  edilme süreci Maliki ile dönemin ABD Başkanı George W.Bush arasında geçen bir görüntülü görüşmeyle başladı. Bush, Maliki’ye ‘bu caniyi (Sadadm’ı) ne yapacaksınız’ diye sorunca, Maliki, ‘idam edeceğiz’ dedi. Bush’da bunun üzerine  elinin baş parmağını kaldırarak onaylamış oldu.”[4]

-ABD’nin 11 Eylül saldırıları sonrasında Irak ve Afganistan’da düzenlediği operasyonların halka maliyetinin 5 trilyon doları bulduğu bildirildi.

Raporun yazarlarından Neta Crawford, “Bu para (4.79 trilyon dolar) algılanamayacak kadar büyük bir miktar” dedi. Crawford, Irak ve Afganistan işgallerinde binlerce kişinin öldüğüne dikkat çekerek “Elbette insani yıkım rakamlarla ölçülemez” ifadesini kullandı. Haziran ayında yayınlanan bir raporda ABD ordusuna ait 6.5 trilyon dolarlık savunma harcaması tartışma yaratmış, bu kadar yüklü miktarda paranın nereye harcandığına dair yeterli belge ve fatura bulunmadığı belirtilmişti.[5]

-Türkiye-deki darbede de kesin olarak bilinmektedir ki; Abd ve batı Fetö-yü beslemiş, desteklemiş ve bize karşı kullanmışlardır.

-FETÖ operasyonu kapsamında tutuklanan karargah j başkanlarından Korgeneral Salih Ulusoy darbenin arkasında kim olduğunu itiraf etti.

İşte FETÖ’nün darbe girişiminin arkasındaki güç.

üzerinden değil gizli servisler üzerinden gerçekleştirmişlerdir” dedi.

FETÖ’cü tuğgeneraller, sıranın kendilerine geleceği endişesiyle askeri darbeyi erkene almış olabilirler..[6]

 Not: ABD Büyükelçisi John R. Bass, Abd-nin Fetöye destekçi temsilcisi olup, darbe başarısız olunca, sonrasında Türkiye-yi Bu olayın içinde Batı ülkelerinin parmağı olduğunu düşünüyorum ancak bunu NATO bazı yerleri provakasyon amacıyla –Artvin gibi- gezerek burnunu sokarak karıştırmaya çalışıyor.

Babasının çiftliği gibi dolaşıyor.

-Abd büyükelçisini ikinci bir – One Minute – cehennem olup, Bass gitsin. cehenneme kadar yolu var….
ABD- YE VE BASS- A AĞIZDAN BAKLAYI ÇIKARMA ZAMANI….

-“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, “Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi, gel, onu öldür” der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” Buharî ve Müslim

Yoksa hadiste bahsedilen Ğarkad ağacı  Abd midir?

Evet Abd Ğarkad ağacının ikinci ve mecazi manasıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

14-09-2016

 

 [1]https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10154396196332778&set=a.395831982777.170015.526182777&type=3&theater

[2] http://www.haber7.com/guncel/haber/2105420-teslim-olan-pydli-terorist-her-seyi-itiraf-etti

[3] http://www.ulke.com.tr/dunya/haber/697531-israilli-eski-komutan-isgalde-dunya-sampiyonuyuz

[4] http://www.habervaktim.com/haber/484109/saddam-huseyinin-idamini-gerceklestiren-isim-konustu.html

[5] http://www.ulke.com.tr/dunya/haber/699961-abdnin-11-eylul-sonrasi-isgallere-harcadigi-para

[6] http://www.habervaktim.com/haber/484088/iste-fetonun-darbe-girisiminin-arkasindaki-guc.html

http://www.ahaber.com.tr/gundem/2016/09/14/korgeneral-ulusoy-darbenin-arkasinda-gizli-servisler-var




AZGINLARDAN OLAN KİMSE

AZGINLARDAN OLAN KİMSE

“Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat.

Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.”[1]

Bu kişinin tefsirlerde ve de Kitab-ı Mukaddeste [2]Bel’am bin Baura adlı kişi olduğu belirtilmektedir.

Belam bin Baura, Hz. Musa ve Hz. Yuşa  zamanlarında yaşayan, İsm-i Azam duasını bilip, her duası kabul olurken, dünyaya meylettiği için doğru yoldan ayrılan kimse. Hz. Musa zamanında yaşamış ve sonradan irtidat etmiş olan ilim adamı.

İsmi çeşitli tefsir ve tarih kitaplarına girmiş olan Bel’am İbn Baura (veya Bel’am İbn Eber)’nın, İsrâiloğulları’ndan, devler ülkesinden, Yemen diyarından veya Kenan ilinden Allah’ın dinini öğrenmiş, ilim ve irfan sahibi, duası müstecap, yanında Allah’ın ismi a’zamı bulunan ve fakat sonradan itaatsızlığa düşmüş bir kimse olduğu şeklinde rivayetler vardır. Her ne kadar Lût (a.s.)’ın kızlarından biri ile evlenmiş olduğu söylenirse de, bunun Yahudiler tarafından Müslümanlar aleyhine uydurulmuş bir iftira olduğu bilinmektedir.

Körleri, kötürümleri, sakatları iyileştirirdi bunlar ona ALLAH’ın (c.c) birer lütfu idi. Her duası kabul olunurdu.
Bel’am İbni Baura’nın kavmi kâfirdi. Bu kavmin içinde sadece kendisi ve ailesi müslümandı.

Bel’am’la ilgili olarak İslâmî kaynaklarda şunlar anlatılmaktadır: “Rivayete göre Mûsa (a.s.), Ken’âniler’ in Şam’daki topraklarına girmişti. Bu sırada Bel’am, el-Belkâ köylerinden Bal’â’da bulunuyordu. Ken’âniler’den bazıları Bel’am’ın yanına gelerek: “Ey Bel’am, Mûsa İbn İmrân İsrâiloğulları’nın başında olduğu halde bizi yurdumuzdan sürmek ve öldürmek üzere geldi. Bizim ülkemize İsrâiloğulları’nı yerleştirecek. Senin kavmin olan bizlerin ise yerleşecek bir yerimiz yok. Sen duâsı kabul edilen bir kimsesin. Onları defetmesi için Allah’a duâ et”, dediler. Bel’am: “-Yazıklar olsun size! O Allah elçisidir; melekler ve mü’minler de onunla beraberdir; onlar aleyhine nasıl duâ edebilirim! Bildiğimi bana Allah öğretti” diye red cevabı verdi. Kavmi duâ etmesi hususunda ısrar ettiler. Bel’am da eşeğine binerek, İsrâiloğulları’nın çıkmakta olduğu dağa doğru ilerledi. Bu dağ, Husban dağıdır. Biraz gittikten sonra eşeği yere çöktü. Eşeğine binerek biraz ilerledikten sonra hayvan yine çöktü. Bel’am biraz evvelki gibi hareket ettikten sonra tekrar hayvanına bindi. Biraz yol alınca eşek yine çöktü. O, yine eşeği yerinden kalkıncaya kadar dövdü. Nihayet eşek, Bel’am aleyhinde bir delil teşkil etsin diye, Allah’ın izni ile konuşarak şöyle dedi: “Ey Bel’am, nereye gidiyorsun? Meleklerin önümde durarak beni yolumdan çevirdiklerini görmüyor musun? Allah elçisi ile mü’minler senin kavmin aleyhinde duâ etmektedirler.” Fakat Bel’am, buna aldırış etmeden eşeğini döverek yoluna devam etti. Nihayet eşek onu Husban dağına çıkardı, Mûsâ (a.s.)’ın ordusunun ve İsrâiloğulları’nın karşısına götürdü. Bel’am onlara bedduâ etmeye başladı; fakat İsrâiloğulları’na beddûa ederken Allah onun dilini kendi kavmi aleyhine çevirdi. Yanında bulunan halk, onun kendi aleyhlerine bedduâ etmekte olduğunu görünce: “Ey Bel’am! Ne yaptığını biliyor musun? Sen İsrâiloğulları’na hayır duâda, bize bedduâda bulunuyorsun” dediler. O: “Ben bunu kendi ihtiyarımla yapmıyorum, Allah dilime hâkim oldu” dedi. Bunun üzerine dili ağzından çıkarak göğsü üzerine sarktı. Sonra kavmine: Dünya ve âhiret benim elimden gitti, artık hileye başvurmaktan başka çare yoktur…” dedi. [3]

-“ Hz. Musa: “Ya Rabbi, hangi günah sebebiyle biz bu çöle düştük?” deyince, Allah: “Bel„am‟ın duası sebebiyle” cevabını verdi. Hz. Musa: “Onun, benim aleyhime yapmış olduğu duayı kabul ettiğin gibi benim de onun aleyhine olan duamı kabul buyur!” dedi. Sonra da İsm-i Azâm bilgisinin ve imanın Bel„am‟dan çekilip alınması için bedduada bulundu. Böylece Allah onun bilgi ve marifetini aldı.”

Siz şimdi beni iyi dinleyin. Ellerinizin altındaki genç kızlarınızı giydirin, bir güzel süsleyin. Musa’nın ordusu gelince, kızlarınızı ordunun içerisine salıverin. Kızlarınız Musa’nın ordusundaki erkeklerin kendilerine saldırmasına ses çıkarmasınlar.”
Musa Aleyhisselam’ın ordusu, yaklaşınca genç kızlar, genç kadınlar, Musa Aleyhisselam’ın ordusunun içerisine dalıverdiler.

Musa Aleyhisselam’ın ordusunun içerisine giren kadınlardan bir tanesi çok güzeldi, güzelliği dillere destandı. Bu güzel kadın komutanlardan birinin dikkatini çekti. Komutan kadını alarak doğruca Musa Aleyhisselam’ın yanına çıktı. Komutan kadını göstererek dedi ki:
”Sen şimdi diyeceksin ki, bu kadın sana haramdır? ”Musa Aleyhisselam:
”Evet haramdı. Sakın o kadına yaklaşma. ”Fakat komutan Musa Aleyhisselam’ın sözünü dinlemedi ve kadına yaklaştı. Komutanın yaptığı çirkinliği gören bazı beyinsizlerde aynı çirkinliği yaptılar. Aradan çok zaman geçmedi ki, askerler arasında kolera salgını baş gösterdi. Rivayet edilir ki, yetmiş bin kişi koleraya yakalandı. Sonra ordunun içinden güçlü kuvvetli bir zat çıktı ve komutan ve birlikte olduğu kadını bir kılıç darbesiyle öldürdü. Bundan sonra salgın bıçak gibi kesildi ve askerler sağlığına kavuştular.
Mevla Teala, Bel’am İbni Baura’dan imanını soyup çıkardı. Onda bulunan bütün özellikler gitti. Bel’am İbni Baura’dan yüksek makam alındığı gibi rivayet edilir ki, tarihin ilk inkar kitabını da Bel’am yazmıştır.

ALLAH Teala’ya sormuşlar:
”Ya RABBi! Bel’am İbni Baura’ya bu kadar ayetler verdin, onları niye muhafaza etmedin?”

CENAB-I HAKK buyurmuş ki:
”Biz ona çok sayıda nimetimizi verdik, o verdiğimiz nimetlere bir gün şükretmedi. Eğer şükreden bir kul olsaydı, onu muhafaza ederdik.”

”Bu hayat ve bu dünya bizi kovmadan evvel ve “Haydi dışarıya!” demeden, biz kemâl-i izzetle, ALLAHaısmarladık deyip izzetimizle bu fâni zevklerimizi bırakmalıyız.”[4]

Akibet önemlidir.

“Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Bir günah yüzünden büyük azaba maruz bırakabilir. Yüz bin sene ibadet eden iyi bir kulunu, sonsuz olarak Cehenneme koyabilir. Mesela yüz bin sene itaat eden İblis, kibrederek secde etmediği için sonsuz olarak Cehennemlik oldu. Âdem aleyhisselamın oğlu, bir adam öldürdüğü için ebedi Cehennemlik oldu. Her duası kabul olan Belam-ı Baura, bir günaha meylettiği için imansız gitti. Karun zekat vermediği için malı ile helak oldu. O halde her günahtan kaçmaya çalışmalı. Hadis-i şerifte, (Çok küçük bir günahtan kaçmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor.”[5]

Gülenin o meşhur belası da, Bel’am bin Baura- nın akıbetini hatırlatmaktadır.

Ancak önemli bir fark da mevcuttur; Bel’am başlangıçtaki düşüncesinde samimi idi.

Gülen ise ihanetini baştan kurmuştu.

MEHMET ÖZÇELİK

09-09-2016

[1] A’raf.175-176.

[2] Sayılar 22/7; Yeşu, 13/22, II. Petrus/ 2/15-16. https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=1&cad=rja&uact=8&ved=0ahUKEwjplODmw4LPAhWLNxQKHZMJAAEQFggdMAA&url=http%3A%2F%2Fwww.iscsjournal.com%2FDergiPdfDetay.aspx%3FID%3D93&usg=AFQjCNGsU_jKJ_uYFS16Pg3hDmYjQYYudg&sig2=zwwORMGBYMvOyzeUbzkxzA

[3] Taberi, a.g.e., IX, 124-126; Râzî, a.g.e., XV, 54; İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Târih, Beyrut 1385/1965, I, 200 vd; İbni Kesir, e!Bidâye ve’n-Nihâye, Riyad 1966, I, 322 vd.) https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/belam-ibn-baura

[4] http://welovemuhammadsav.blogcu.com/seytanin-sagdan-yaklastigi-bel-am-ibni-baura-nin-ibretlik-hayati/13826692  Emirdağ Lâhikası.Bediüzzaman.sy.175.

[5] http://www.risaleforum.net/islamiyet-72/sorularla-islamiyet-247/7975-iman-ve-islam8217in-tarifi-ama.html




KURBAN YAKINLAŞMAKTIR

KURBAN YAKINLAŞMAKTIR

*Kurban yakınlaşmaktır. Kimin için kesildiği, kime yaklaşıldığı ve yakınlığına göre hüküm alır.
Allah’a yakınlaşma yolları muhteliftir. Ancak Allah kendisine yakınlaşmanın en keskin, kolay ve doğru yollarını da belirtmiştir.
Kurban da bir teslimiyet, tam bir inanç, tam bir sadakat, tam bir yakınlılık vardır.
İnsanın gerektiğinde en sevdiği şeyi,ondan daha çok sevdiğine vermesi, feda etmesidir. Bu canı ve cânanı da olsa…
Kurbanda bir yükseliş vardır.Kan ve etler Allah’a gitmez iken,ibadet,emre isyandan kaçış,emre itaate koşuş vardır.
Şeytana değil Rahmana bir gidiştir.
Hayvanlıktan insanlık derecesine madden ve manen bir yükseliştir.
Gönülde O’ndan başkasına yer vermemek,sadece O’na yer vermektir.

*Dediler ki; gözden ırak olan gönülden de ırak olur…
Dedim ki; Gönül’e giren gözden ırak olsa ne olur.

*Kurban faniden ve fenadan geçerek, bâkiye yönelmek, ebediliği müşteri olmaktır.
“Hem o Rahmân’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda mücâhede işinde telef olan bir nefere şehâdet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismânî bir vücud-u bâkî vererek Sırat üstünde sahibine burak gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor…”

*Kurban Allah’ı bulmak ve O’nu bilmektir. O’nu bulamayan ve bilemeyenler,çok değersizleri değerli bilmişler, yanlışı bulmuşlardır.
Sanem ve putlar ilah edinmiş, onlara kurbanlar hatta evlatlar adanmıştır.

*Kurban rahmettir. Rahmete vesiledir. Rahmetin nüzulüne vasıtadır.
Haşa Allahın rahmetine aykırı bir durum değildir.
*Allahın rahmeti mi yoksa adaleti mi? Öne çıkan hangisidir?
-Her adil merhametlidir ancak her merhametli adil değildir.
Allah adaletiyle dengeyi sağlamaktadır.
Kurban adaletiyle rahmeti sürdüren bir hakikattır.

*Rahman ,dünyada ayrım yapmadan herkese rızkını veren, rahim ise, ahirette müminlere rahmet eden bir isimdir.
Kurban, Rahman isminin dünyadaki en kapsamlı tecellisine vesiledir. Rahmanın bir gereğidir.

*Her şeyden önce bunu emreden, bizden isteyen Allahtır. Kimin malını kimden esirgeyebiliriz ki?
Canı canan dilemiş vermemek olmaz ey dîl
Ne nîza eyleyelim ol ne senindir ne benim.

Hac ibadetin başlangıcı, kurban ise neticesi ve kabulün –inşaallah- göstergesidir.
Çeşitli yönlerden kâbeye yönelenlerin orada tarafı kaldırarak tavafta buluşmalarıdır.
İbrahim Hakkı Bursevi-nin ifadesiyle;
-Kâbe-de taraf yok, tavaf var. Kabe-de her taraf var.
Bir arınmak olan kurban ile kişi bayrama arınmış olarak çıkmaktadır.

Bayram ise onun ücretidir. Gerçek bayram kulun Rabbisiyle buluşma anıdır. Kurbanda da bu buluşma vardır.

Can bula Cânânını,
Bayram O Bayram ola.
Kul bula Sultanını,
Bayram O Bayram ola.
Hüzn-ü keder def ola,
Dilde hicap ref ola
Cümle günah af ola,
Bayram O Bayram Ola …

 

KURBAN     VE       FAYDALARI

         H.2. senede Vacib kılınan kurban, Allah’a yaklaşmak anlamına olup, şükrün bir ifadesidir. Aynı zamanda Hz. İbrahim peygamberin bir sünneti olup, onun Rabbisine karşı imtihanı kazanması gibi, insanın da itaat ve inkiyad ederek kurban kesmesi bir nevi imtihanı kazanmasıdır.

            Âyet’de: ”Vakta ki yanında koşmak çağına erdi, Ey yavrum dedi: ”Ben menam’da (uykuda) görüyorum ki, ben seni boğazlıyorum. Bir düşün, ne dersin? dedi.

            O da cevaben: ”Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulursun.” dedi.”[1]

            Hz. İbrahim’in; Ya Rab, eğer bana bir evlat çocuğu verirsen onu senin için kurban edeceğim, deyip, Sonra Cenâb-ı Hak uykuda ona vahyederek, sözünü yerine getirmesini emrediyor. Azminden dolayı onu İshak ile teyid ediyor.

            Hz. İbrahim bu rüyayı; Zilhiccenin 8.9.10. yani Terviye, Arefe ve Nahir geceleri görmüştü.

            Burada Hz. İbrahim ve İsmailin Muhsinlerden yani Peygamberimizin ifadesiyle:”Rabbisini görür gibi ibadet etmek, biz onu görmesek de onun bizi gördüğüne inanmak” bu sıfata haiz kimselerden olduğu belirtilmektedir.

            Cenâb-ı Hakta buna mükâfaten; İbrahime oğlunun yerine kesilmek üzere bir kurbanlık göndermiştir.

            İmam-ı Azam şöyle demiştir: ”Çocuğunu kurban etmeyi nezir eden bir kimseye; bir koyun kesmek vacib olur.

            Ayetlerde [2] zikredilen kurban, Hadislerde de:”Udhiyye ve Zebaih” başlıkları altında zikredilmektedir.[3]

            Hadiste: ”Ya Fatıma, kalk, kurban kesilirken sen de yanında bulun. Onun kanından ilk damla yere düştüğü anda senin bütün günahların affedilir. Kıyamet gününde de kurban eti ve kanıyla getirilecek,senin mizanına yetmiş misli olarak konacaktır.”

            Ve: ”Maldan bir vüs’at bulup da Udhiyye kurbanı kesmeyen bizim namazgahımıza yaklaşmasın.”

            “Udhiyye kurbanı kesiniz. Çünkü o babanız İbrahimin sünnetidir.” buyurulur.

            Udhiyyenin en hayırlısı Koçtur. Hadiste: ”Koyun eti şifalı olduğu için daha iyidir.”

Ve: ”Kurbanın en hayırlısı Koçtur.” denilmektedir.

            Kevser suresinde:”(Ya Muhammed) Biz sana kevseri verdik. Onun için Rabbine kulluk et ve Kurban kes. Asıl sonu (soyu ve nesli)kesik olan, şüphesiz seni kötüleyendir.”[4]

            Bu surenin nüzul sebebi: Âs bin Vail Peygamberimize Ebter dediğinden dolayıdır.

            Enes bin Malik: Hz. Peygamber (SAM) bir iğfa halinde dalmıştı,derken tebessüm ederek başını kaldırdı. ”Bana aniden bir sure inzal olundu.” buyurdu da, okudu. Sonra buyurdu ki; bilir misiniz, Kevser Nedir? Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler. Buyurdu ki: Bir nehirdir. Onu bana Rabbim Azze ve Celle cennet de verdi. Onda pek çok hayır (hayrı kesir) var. Ümmetim kıyamet günü ona vürud edecek.(varacak) Kapları yıldızlar sayısıncadır, derken içlerinden bir kul halecan ile çekilir atılır. Ya Rab,o benim ümmetimdendir, derim. Buyurulur ki; Bilmezsin senden sonra onlar neler ihdas ettiler.”

            Peygamberimiz buyurdu ki: ”Ben semaya uruc ettirildiğim zaman (çıkartıldığımda) bir nehre vardım. Kenarları mücevvef inci kubbeleri idi, bu ne ya Cibril,dedim? Bu sana Rabbinin verdiği kevserdir, dedi.”

            Kevser cennette bir nehrin adı olup,diğer ırmaklar bundan ayrılırlar.

            Kevser;Ahmed ibni Hanbel,Buhari ve Müslim,İbni Mace,Nese-i,İbni Cerir ve diğerleri nehrin tarifinde:”Kenarları mücevvef inci kubbeleri,içinden miski ezfer çıkar,sütten daha beyaz,baldan daha tatlı,yeri;meşrik ile mağrib arası kadar.derinliği yetmiş bin yıllık,ondan içen bir daha susamaz,ondan abdest alan ebeden perişan olmaz. Benim ahdimi bozan,benim ehli beytimi katleden ondan içmez.”gibi vasıflarla,Enes,Aişe,Ömer ve Hz. Abbas’dan müteaddit hadisler rivayet etmişlerdir.

            Kevser aynı zamanda;Peygamberin fezaili kesiresi,ahlakı azimesi,Kur’an, Tevhid, İslâm,İlim,Hikmet ve Makam-ı Mahmud’da denilebilir.

            26 kavle kadar sayılan Kevserin üçüncüsü ise;Kevser;ümmetimin ulemasıdır.

            Dördüncüsü;Çok hayırlı ashab ve etbaa sahib oluşudur.

            Beşincisi;Hayırlı ümmet,hayırlı zürriyet,hayrı kesirler,hayırlı evlat.

            Kevser;Efendimiz okumaz iken,İkra’ ile okuması ve okutması,ashab-ı filin helak olması,Aleme rahmet olarak gönderilmesi,anlamlarına gelmektedir.

            Bu kadar kevser atiyye ve ihsanlarının şükrü için,bütün nimetleri içinde toplayışından dolayı;-Haydi Namaz Kıl-buyurmaktadır.

            Evvela namaz kıl,namaza devam et. Çünkü namaz kalben ve lisanen ve bütün a’za-i bedenle yapılan şükrün aksamını cami’ ve tazimin aksâsı demek olan ibadetin başı,dinin direği:”Ey iman edenler.Sabır ve namaz hususunda Allah’dan yardım dileyin.”[5]ile ruha kuvvet olmak.

            Ve bu ibadeti sırf Allah için yapmak. Müşrikler gibi ve mürâ-i olan gösteriş yapanlar gibi değil,Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

            Cenâb-ı Hak yaratılanları genel olarak şöyle tavsif etmektedir:”Yer yüzünde ne varsa,biz dünya için bir süs olarak yarattık ki,insanlardan hangisi daha güzel işler yapacak diye onları imtihan edelim.

            Onun üzerindeki her şeyi biz elbette kupkuru bir toprak haline getireceğiz.”[6]

            “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir oyalanmadır.”[7]

            Cenâb-ı Hak bu dünyayı ruh ve ruhanilerin alemi için bir bayram ve bir sergi yeri yapmıştır. Bu alemi süslendirmiş,ali-adi her bir ruhu bu aleme göndermiş,hem nimetlerden istifade edilsin,duygularla donatıp o ruhlara kendilerine münasip bir cesed giydirmiştir. Bu sergi yeri olan dünyaya göndermiştir. Ta ki temaşa etsin ve temaşa edilsin. Aynen resmi geçit gibi. Günlerce prova yapılır,bir anda huzurdan geçilir. İşte o geçiş bittikten sonra,başarılı bir geçiş olmuşsa kazanılmış,döküntülü ve başarısız geçiş ise kaybedilmiştir.

            Tabiat ilahi bir sofra ve ziyafet yeridir. Bizler onun şerefli birer misafiriyiz. Misafir ev sahibinin iznine tabidir.

            Ve bu dünyada kurban olarak kesilen bir hayvana sırat köprüsünde sahibine bir Buraklık yapmış olacak ve mükafatlandırılacaktır.

            Elbette bu dünyada çekilen zahmet ve meşakkatlar da kişi için büyük ücret ve mükafatlar,o insanların istidat ve kabiliyetlerine göre Cenâb-ı Hakkın rahmet hazinesinde uzak değil ki bulunmasın!

“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.”[8]

Gerek kemiyet gerekse de keyfiyet olarak en fazla istifade eden insan,dünyaya pek çok meftun. Onu bu dünyadan soğutmak ve nefret verdirmek,oraya bir iştiyak ve istek uyandırmak için musibet ve belaları veriyor. O insanı rahmet kucağına koşturuyor. Nazarlarını ahirete çeviriyor.

Çünkü kurbanın ne eti,ne de kanı Allaha ulaşmaz,ancak takva ve ibadet Allah’a varır,ulaşır.[9]

Burada;Kurban kesmeyi acımaya hamletmek,kesmemek,kan görmemek nefsin nazarı ahiretten çevirmesidir. Oysa her gün milyonlarca hayvan kesilmekte ve yenilmektedir. Bir rütbeli birini karşılama töreninde rahatlıkla kesib,ona iltifatta bulunmaktayız. Yılın üç yüz altmış günü kesilen kurbanda kesilenden geri değildir. Kullanımı yine günlere dağılmaktadır.

Düşünülmesi gereken;bu dört çift hayvan olan Koyun,Keçi,Sığır ve Deve sürekli kesildiği halde eksilmemektedir İnsanlara bunlar nimet olarak ikram edilmiştir.[10]

Sosyal açıdan zengin fakir arasındaki hürmet ve merhamet duygularının yeşermesine vesile olmaktadır. Ve zengindeki yardım etme duygusunun körelmesini engelleyip,bilelenmesine sebeb olur.

Ferdi açıdan bir ibadet görevinin yerine getirilişinin huzuru yaşanmaktadır.

Psikolojik yönden ise;kurbanı ya kişinin kendisinin kesmesi veya ehline kestirirken onun yanında bulunması müstehab olandır. Böylece ibadet maksadıyla kan akıtmaya karşı,insan kanı akıtmanın çirkinliği ve ondan sakınılmanın lüzumu hatırlanmış olmaktadır. Genel olarak da;psikolojik bir testten geçirilmiş olunmaktadır.

Doç.A. Murad Daryal bir tesbitinde:”Batıda boks rağbet edilen bir spor dalıdır. Yani bunda dövüp kan akıtan ve o akan kanı seyreden seyirci veya japonlar harakiri ile veya Amerikalılar kowboy filimleri ile adam öldürüp,kinini kusmakla kan dökme ihtiyacını öyle tatmin eder.

-Boğa güreşleriyle kişiden kan akması veya boğa şişlenerek kanının dökülmesi,30-40 kg.lık taşları,altlarından geçen boğaların üzerine atmaları,cahiliyede insanların putları için kan akıtmaları sadistçe ve zalimce bir uygulamadır.

“İslam kurbanı emretmekle insanların kurban dışı bir takım yollarla tatmin aramasına ihtiyaç bırakmamıştır.”

Böylece İslâmiyet de:”Mesele kan dökmek değil,dökülecek kanı peşinen ödemektir.”

İnsanda üç duyguya sınır konulmamıştır. İstek,akıl ve kızma duygusu. Kurban ile bu gadab ve kızma duygusu tatmin edilir.Ancak tavuk ve hindi gibi bir hayvanı kesmek ve kanını akıtmak onu tatmin etmeyecektir.

Tarihi bir olay hatırlanarak bu vesile ile de belaların def’ine vesile kılınmaktadır.

Kurban et için değildir. Çünkü Hz. İbrahim oğlu İsmail’i eti için kesmiyordu. Amaç eti değildi.

Hz. İsmail’in kesilmeyip onun yerine koç kesilmesi İsmail’in ömrünün uzamasına sebeb olur.

O kesilseydi,onun zürriyetinden olan nesil de kesilecekti. Peygamberimiz de onun zürriyetindendir.

Peygamberimizin Dedesi Abdulmuttalib’in de adadığı oğlu,peygamberimizin babası Abdullah’ı kurban etmemesi,onun yerine yüz deve kurban etmesi de diğer hikmetli bir noktadır.

Bu evladını kurban etme adeti tüm insanlarca uygulanacak,nüfus ve hayatın devamı kısırlaşacak,eksilecekti.

Leydi Montegue Şark mektublarında der ki:”O kadar sene İstanbul’da kaldım,bir tek cinayet gördüm,onunda katilini halk buldu. Uzun seneler İstanbul’da yaşamama rağmen birbirleriyle dövüşen,kavga eden değil,birbirine yüksek sesle konuşan iki Türk çocuğuna rastlamadım”der.

İşte ibadetin ve Kurbanın müsbet tesirleri…

Kurban insan hayatı için bir teminat ve bir sigortadır. Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi,kendisini insanlığa adaması olarak nitelendirilir. Birisinin kurbanı hayvan olurken,diğeri kurbanını insanlardan seçer.

Böylece bütün dinlerde vardır. Âyette:”Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku:Hani onlar (Allah’a)yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi de ikisinden birininki (Habil’in) kabul olunmuş,öbürününkü (Kabil’in) kabul olunmamıştı.”[11]

Kurban,bir tedavi yöntemidir. Kurbanı yemiyenler,kendilerini ve birbirlerini yemektedirler. Dünya savaşları ve zulümler ile…

Biri ibadetlerle duygularını mukaddes yöne tevcih ederken,diğeri basite yönelmektedir.

Gerek hacda,gerekse de İslam memleketlerindeki bu külli ibadet ile dünyadaki aç olan müslümanların durumu gözetilmiş olmaktadır.        

Bayramdan önce kesilmeyip,bayramdan sonra kesilerek,bayramda fakirlerinde sevindirilmesi sağlanmış olmaktadır.

Hadiste:”Kurban gününü bayram olarak kutlamakla emrolundum. Onu bu ümmet için Allah bayram kılmıştır.”

            Her bayramda olduğu gibi,kurbanda da ahiret hayatı ve ölüm ile sürecek olan uzun yolculuk unutulmamalı;Hiçbir şeyin kararında kalmayıp zevale mahkum olduğu,sevdiklerimizin çoğunun kabrin arkasında olup,hayatın sıkıntıları altında bunalan insanların gerçek bayramlarının imanla gidilen ahiret hayatında başlayacağını,ölümün bir idam olmayıp,kabrin bir kuyu ağzı olmadığı belki nurlu alemlerin bir başlangıcı olduğu,insanın kendi mahiyetini düşünerek niçin ve neden yaratıldığını düşünerek bu dünyadaki ve gideceği hayat hakkında bir bilgi elde etmesini öğretmekle hayatın gerçek manasını anlamaya çalışmalıdır.

            Bayramın imdi,bayramın imdi.

            Bayram ederler yar ile şimdi.

            O’nsuz bir dünya,yarsız bir insan… Gerçek bayram O’nunla olunan her andır.

            Bayramlar güzelliklere,muhabbetlere,yardımlaşmalara,birlik ve beraberliklere vesile olmalıdır.

            Mekke;Arafat ve tüm İslam alemindeki külli ibadetler ile,büyük bir ağız şeklinde külli ibadetler hatırlanmalıdır.

            Kurban edilen hayvanın derisi dahi kendisine sevab kazandırdığı bu hayvanın et ve derisi konusunda ise;Evvela;et üç kısma taksim edilip,kendisine,yakınlarına ve fakirlere dağıtılır.

            Kurbanın sütünden,etinden,postunu satıp parasını almak,demirbaş olmayacak bir şey ile değiştirmek,ve bundan kasab ücreti vermek caiz değildir. Fakat demirbaş eşya olabilir. Madem kurbandan esas Allah rızasıdır. Derinin olduğu gibi etinden de Kur’an kurslarına,iman ve Kur’an hizmetinde bulunan yerlere vermek en münasib olanıdır. Zira bu hizmetleri üstlenen cemaat ve vakıflar yapılacak u yardımlarla ayakta dururlar ve daha iyi hizmet verirler. Yani yapılan iyiliğin nereye gideceğini bilerek yapmak gerektir.

            Kurban da esas olan;kanın akmasıdır.                                                                        

[1] Saffat.100-107.

[2] Bakara.189,195-200,203,Tevbe.19,3,En’am.162,Maide.27,95,97,Hacc.26-37,Büruc.3,Kevser.2,Saffat.100-107.

[3] Bak . Kütüb-ü Sitte. Prof. İ. Canan. 6 / 43-100.

[4] Kevser suresi. 1-3.

[5] Bakara.45,153.

[6] Kehf.7-8.

[7] En’am.32.

[8] A’raf.156.

[9] Hac.36.

[10] En’am.143.

[11] Maide.27.

MEHMET ÖZÇELİK




ŞEYTAN KÂBEYİ İŞGAL EDECEK

ŞEYTAN KÂBEYİ İŞGAL EDECEK
Haberde;- Bu yıl şeytan taşlama süresi kısaltıldı- diyordu.
Eyvah işimiz yaş.
Şimdiye kadar yoğunluklu taşlarken bu kadar belâ ve sıkıntı başa gelirken, taşlama azaltılırsa kim bilir neler olur?
Acaba Arabistan-ı protesto mu yapsak?
Açlık grevine mi girsek?
Milyonlarca fax çekip, şeytana yardımcı olanları bu yardımlarından dolayı engellesek mi?
Siz kimden yanasınız diye…
Yoksa şeytan birilerini ele mi geçirdi?
Sakın ola ki o kimselerin kasetleri şeytanın elinde olmasın?
Veya ipleri ve dizginleri?
Eyvah… Şeytan Mekke-yi ele geçirecek…
Kâbe-nin yerine başka şeyler koyacak.
Ya Kâbe-mizi ya da kıblemizi değiştirecek…
Belki de kalbleri ele geçiren şeytan, artık kolayca Kâbe-yi de ele geçirebilecek.
Yoksa daha mı iyi olur?
Hırs gösterirken, şimdi belki ihlaslı olur.
Az olur, öz olur.
Gösteriş ve riyadan uzak olur.
Ben var ya, şeytanı taşlarken bir keresinde taş bulamamış, ayakkabımı atmıştım!
Ya hu, ben bir kere şeytanı taşlayayım derken, arkadaşımın kafasına atmayayım mı!
Bir hacı teyzeye de atmıştım, bana bakıp gülmüştü.
Bir atışım vardı ki, tam görmeye değerdi.
Hatta kaç kere arkadaşlarla taş atma yarışına girdimse, hep ben kazanmıştım.
Kimse bana o atışta yetişemezdi!
Ta attığım taşlar duvarın öbür tarafına geçiyordu.
Neredeyse duvarı deliyordu.
Belli ki, şeytanın burnu bile kanamıyormuş, meğer!
Onca taşlar şeytana değil de, hayvanlara atılsa, dünyada hayvan kalmazdı.
Allah aşkına, gerçekten o kadar attığımız taşlar nereye gidiyor?
Niye hiç ses çıkmıyor?
Başka türlü uykumuza giren şeytan, neden bu taş atmadan dolayı girmiyor?
Bu işte mutlaka bir iş, bir şeyler var…
Şimdiye kadar yüz milyonlarca hatta milyarlarca taş, az mı?
İsmail bir taş atıyor, şeytanın gözü kör oluyor.
Bizler milyonlarca taş atıyoruz, şeytan tınmıyor bile…
Hala bize yakın, hala bize yakın.
Hiç korkup da kaçmıyor bile.
Taşlar mı acaba küçük!
Taşların sayısını mı arttırsak ki!
Umrelerde de atsak nasıl olur ki!
Düşün ki, bir anda, bir sene boyunca milyarlarca taş..
Ne kafa kalır ne de baş…
Acaba yanlış yöne mi atıyoruz?
Bizim kıblemizde mi bir yanlışlık vardı?
Bir yerlerde yanlış olduğu kesin.
Aslında bizim iş ve işler yaş. Eksiklerimiz;
İhlas…
Samimiyet…
Teslimiyet….
Sadakat…
İman…
Yakîn….
Yoksa biz taşlamayı yanlış yerde mi yapıyoruz.
Başka kimseleri mi taşlamamız gerekiyor?
Yoksa yıllarca kendi memleketimizdeki şeytanlara sessiz kalıp da, ömrün sonunda analarını taşlamaya mı başlıyoruz?
Yıllarca besliyoruz, sonra da öldürmeye kalkıyoruz.
Etkisiz kalıyor.
Bu gidişle şeytan en son kale olan Kâbe-yi de işgal edecek…
MEHMET ÖZÇELİK
31-08-2016




TARİHE NOTLAR

TARİHE NOTLAR

Şu bir hakikattır ki, batı islamın içine girmemesi için her türlü olumsuzluğu, anarşi ve engellemeleri gerçekleştirmektedir.

********************

Yıllarca Fetöye kainat imamı boşuna denilmedi.

Sebebi ise; tüm dünyayı ele geçirmek idi.[1]

Katilimizi meğer ellerimizle beslemişiz.

Bizi yutacak olan pitona her şeyimizi vermişiz.

Göz yaşı döken timsaha aldanmış, ağlamış ve de ağlatılmışız.

*YARSAV’ın yarısı FETÖ’cü çıktı.

HSYK’nın ihraç edip görevden uzaklaştırdığı 3 bin 495 hakim ve savcının arasında YARSAV üyesi 774 ismin olduğu ortaya çıktı. YARSAV’ın toplam üye sayısı ise bin 600. FETÖ, teröristbaşı Gülen’in talimatıyla 2010’dan sonra sızmaya başladığı YARSAV’ı 2014 HSYK seçimlerini kazanmak için kullandı.

HSYK SEÇİMLERİNDE AKTİF ROL ALDILAR.

Gülen’in talimatıyla sızdılar

PEYGAMBERİ DE ALET ETTİLER.[2]

Meşru gösterilen hedefle, her şeyler alındı.

Cambaza bak cambaza, oynandı.

*********************   

Darbe itirafında bulunan ABD’nin eski Yemen Büyükelçisi Hughes “Türkiye’deki darbe Gülen, CIA ve Ortodoks Rum Patrikhanesi tarafından gerçekleştirildi” iddiasında bulundu.

DARBE NEDENİ RUSYA 

Eski ABD büyükelçisi Hughes’ne göre ise darbe nedeninin geçtiğimiz yıl Rus uçağının düşürülmesinin ardından normalleşen Türkiye- Rusya ilişkilerine yönelik olduğunu ifade etti. Hughes, darbenin üç eksende gerçekleştiğini ifade ederek, “Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin’in Suriye üzerindeki ortak çalışmalarının ardından CIA ve Rum Ortodoks Patriği’nin yardımıyla Gülen darbe gerçekleştirmeye çalıştı” dedi. 

Gülen’i kaçıranları deşifre etti. 

Hughes, Rum Ortodoks Patrikhanesi Papazı Alexander Karloutsos’ın, Amerikalı diplomatlar Graham Fuller ve George Fidas’ın 1999 yılında Gülen’i Amerika’ya kaçışını organize etmesinde yardımcı olduklarını kaydetti.
Ortodoks Rum Patrikhanesi’nin ABD istihbarat servisi CIA’nin eline geçtiğini belirten Hughes, “Küresel çalışmalara dönen Ortodoks Patrikhanesi ise CIA tarafından ele geçirildi. Belgeler ışığında milyoner George Soros’un Hillary Clinton ve ABD elçileri üzerinde etkisi olduğu ortaya çıktı” diye konuştu.[3]

*İngiliz basınında yer alan haberlere göre, BM’ye ait yardım fonları Esed ailesine ait birçok vakfa milyonlarca dolar yardımda bulunmuş.[4]

*****************  

* Kemal Kılıçdaroğluna yapılan saldırı, alevi sünni ve sağ-sol çatışmasını tetikleme amaçlı idi.

İşin garip tarafı,- FETÖ medyasının sözcülerinden Ergun Babahan, Kılıçdaroğlu su-i kastiyle ilgili skandal sözlere imza attı.

– “Faşizme destek veren herkes bedelini ödeyecektir. Buna Kılıçdaroğlu da dahil. Bu henüz başlangıç!”[5]

*Genelde Chp-lilerle yapılan sorulu cevaplarda; Neden Chp-ye verirsiniz, sorusuna çoğunlukla;

-Anne babamızdan öyle gördük, aile partisi, geçmişimiz hep ona verdi, sözleri olmuştur.

Mantıklı ve projeye ve düşünceye yönelik hiçbir cevap olmamıştır.

Neden Akp-ye verdiniz, diye akp-ye verenler ise yapılanları örnek göstererek, tercih sebeblerini mantıklı olarak delillendirmektedirler.

Bu mana cahiliye dönemindeki puta tapanların gerekçe olarak;

-“Dediler ki: Sen bize tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir.” [6]

******************   

Dün imf-ye mahkum olan devlet idi, bu gün ise faize mahkum durumda olan her aile ve millettir.

***************** 

Poşete değil, çöp tenekesine bile konulmayacak gazeteler var.

*****************

ERDOĞAN yalnız bırakıldı, deniliyor.

Zahiren doğru.

Hakikatta yanlış.

Gizli kuvvetler var arkasında.

Millet arkasında.

İslam dünyası arkasındadır.

*********************   

İnsandaki akıl ve nefis devamlı olarak bir mücadele halindedirler. Mücadeleden amaç; gönlü ele geçirmektir. Gönül ise bir noktadır. Hem akla, hem de nefse zaman zaman yüz gösterip fırsat verir. Bundan dolayı da ona akıl demişlerdir. Gönlün akla uyması gereklidir.

…Gönlü ve aklı Allah’a yönelen kişi nefsi ona kul olur. “Aşık”, bundan öğüt almalıdır. Yollar hangi yöne giderlerse gitsinler, neticede bütün yollar “Hakk’a ulaşırlar.” Bundan dolayı da “Kendini bilmek hünerdir. Bilmemek ise isyandır.

*“Kabe’nin içinde Kıble aranmaz”

*Ayşe validemiz kibarı kelamlarında” Layera Allah illAllah”” Allah’ı Allah’tan başka gören yoktur” demiştir.

*Allah beş varlıkla tecelli etmiştir; Zat, Sıfat, Asar, Esma ve Ef’al.

* Ot yuvarlanır otağını bulur
B.k yuvarlanır topağını bulur.!

*İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şey atmazsanız, kendi kendini öğütür, durur. İbni Haldun.

*Eskiden eğitimin tadı yoktu, şimdilerde ise tuzu da kalmadı.

Sadece bir görüntüsü kaldı.

*Türkiye’de 10 yılda sigaraya 257 milyar lira harcandı.[7]

MEHMET ÖZÇELİK

01-09-2016

[1] http://www.habervaktim.com/haber/482524/erdogan-hesaplari-dunyayi-ele-gecirmek.html

[2] http://www.yenisafak.com/gundem/yarsavin-yarisi-fetocu-cikti-2519695

[3] http://www.habervaktim.com/haber/482423/eski-buyukelciden-sok-itiraf.html

[4] http://www.habervaktim.com/haber/482450/guardian-bm-esedi-finanse-etti.html

http://www.habervaktim.com/haber/482405/abdli-bakan-turkleri-boyle-durdurabiliriz.html

[5] http://www.haber7.com/sosyal-medya/haber/2093489-ergun-babahandan-skandal-tweet

[6] A’RAF-70.

[7] http://ekonomi.haber7.com/turkiye-ekonomisi/haber/1994422-turkiyede-257-milyar-tl-havaya-uctu

 




MÜNAFIK

MÜNAFIK

 

-Hadiste: ”Kalbin misali ancak bir tüy gibidir ki,ovanın birinde bir ağacın dalına takılıp kalmıştır.Rüzgar da onu alt üste çevirip durur.” [1]

Münafık ise her tarafa savrulmakta,belli bir kararda ve kararında durmamaktadır.

 

Hasan-ı Basri kendi zamanında; ”Eğer tüm münafıklar Basra-dan gidecek olsa, şehir boş kalırdı, der.

Ya memleketimizden gitse…!!!???

-Müminin alameti Allah-ın gazabından korkmak iken; münafığın belirtisi, Allah-ın azabından emin olmasıdır.

-Hasanı Basri büyük günah işleyene münafık demiştir. Ancak yine de Müslüman ve mümin olarak değerlendirir.

 

-“107. Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkarcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulü’ne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. “Amacımız sadece iyilikti” diye de yemin edecekler, Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar.
108. Orada asla namaza durma! Daha ilk günden takva temeli üzerine kurulan mescid, namaz kılman için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır. Allah da temizlenenleri sever.
109. Binasını Allah’a saygı ve O’nun hoşnutluğunu kazanma temeli üzerine kuran mı daha iyidir yoksa binasını kaymak üzere olan bir uçurumun kenarına kurarak onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah kötülükte ısrar eden kimseleri doğru yola iletmez.
110. Onların kurduğu bina, yürekleri paramparça olmadığı sürece içlerinde bir huzursuzluk kaynağıı olmaya devam edecektir. Allah bilen ve hikmetle yönetendir.”[2]

 

Ebû Âmir’in Medine’deki münafıklarla yaptığı iş birliği çerçevesinde hazırlanan oyunlardan biri de  mescit süsü verilen bir toplanma yeri inşa edilmesiydi. Münafıklar gerçekte kötü niyetle, fakat Mescid-i Kubâ ve Mescid-i Nebî’ye uzakta oturan yaşlıların cemaate yetişemediklerini, diğer insanların da soğuk ve yağmurlu gecelerde anılan mescidlere ulaşmalarındaki zorlukları bahane ederek Sâlim b. Avf kabilesinin bulunduğu yerde bir mescid inşa ettiler. Resûlullah (asv)’ın onayını alıp bu yapıya meşruiyet kazandırmak üzere kendisinden mescidi ibadete açmasını ve dua etmesini istediler. Hz. Peygamber (asv) o sırada Tebük Seferi’nin hazırlıklarıyla meşgul olduğunu belirtti ve “İnşallah döndüğümüzde orada namaz kılarız.” buyurdu.

Tebük seferi dönüşünde münafıklar tekrar aynı taleple müracaatta bulundular. İşte Resûlullah (asv) gerçekte fesat ve nifak yuvası olarak inşa edilen bu mescidde namaz kılmak üzere oraya gitmeye hazırlanırken bu âyetler nazil oldu. Âyetteki bu uyarı üzerine Hz. Peygamber (asv) anılan mescidi yıktırdı. Âyetteki “zararlı eylemler gerçekleştirmek üzere yapılmış mescid” anlamına gelen ifadeden hareketle siyer ve İslâm tarihi ile ilgili eserlerde, yıkılan bu yapı Mescid-i Dırâr adıyla anılagelmîştir.[3]

108. âyette “daha ilk günden takva temeli üzerine kurulduğu” bildirilen mescidin hangisi olduğu hususunda ilk dönem İslâm âlimlerinden nakledilen rivayetler iki noktada toplanır. Bunlardan birine göre maksat Mescid-i Nebevî, diğerine göre Küba Mescidi’dir.[4]
Taberî, birinci görüşü destekleyen rivayetleri daha sağlam bulmaktadır. [5]

 

MEHMET ÖZÇELİK

22-08-2016

[1] Feyizler. Musa Özdağ.II/40.

[2] Tevbe, 9/107-110.

[3] Taberî, ilgili ayetin tefsiri; TDV. İslam Ansiklopedisi, Mescid-i Dırâr md.

[4] Bk. İbn Mâce, İkamet, 197; Tirmizî, Mevakit, 125; Müsned, 5/396.

[5] Bk. Taberi,  ilgili ayetlerin tefsiri, http://www.sorularlaislamiyet.com/article/13022/tevbe-suresi-107-110-ayetlerine-gore-her-camide-namaz-kilinmaz-denilebilir-mi-caminin-kurulus-maksadina-yapanlarin-niyetine-para-verenlerin-amellerine-bakmak-gerekir-mi.html