YENİ HOCALAR ÇIKARILACAK… ARANIYOR…

YENİ HOCALAR ÇIKARILACAK… ARANIYOR…

*Hadis ve bazı dinin hükümlerini inkar edenler, mensublarını bu hareketleriyle pervasızlaştırıyorlar.

Cahil cesur olur, kabilinden cesaret veriyorlar.

Ahmak cesareti.

Kartal yavrusunu kartal gösteriyor. Benim ondan ne farkım varmış, deyip adeta civciv iken kendisini aynada şahin görüyor. Zira onun sahip olduğu kanat gibi organlara ben de sahibim, diyor.

* Hadislerin anlaşılıp da tahlil edilmesi yoluna gidilmeden direkmen akla sığmadığı sığlığı ve seviyesizliğiyle direkmen inkar yoluna gidilmektedir.

Güzel olan husus ise, bütün bu redlere rağmen, doktora tezleri olarak bu konularda araştırmalar yapılmış ve de yapılmaktadır.

 

*********************  

Şefaatı inkar edenlerin delil olarak ileri sürdükleri ayetlerden mesela, Bakara 48, 123. Ayetler Yahudiler hakkındadır.

Şuara. 100-101.ayetler kafirler hakkındadır.

Müddessir.42-48. Ayetler ahireti inkar edenler hakkındadır.

Oysa şefaat ehli iman hakkındadır.

O ayetler ise; Bakara.255, Meryem.87, Taha.109, Enbiya.28.

Şefaat konusu ile ilgili hadisler ise gayet çoktur.

-Şefaat yok diyene, şefaat yok.Risale-i Nurlarda da bu konuya değinilmiştir.[1]

*Ebu Bekir El Beyhaki (384-458 h/994-1066 m) “Şuabul İman” adlı eserinde Ebu Harb El Hilali kanalıyla bu bedevinin kıssasını zikreder:

“Ebu Ali Er Ruzberi- Amr bin Muhammed bin Amr bin El Huseyn bin Bekiyye -Şükr El Herevi – Yezid Rekkaşi – Muhammed bin Revh bin Yezid El Basri kanalıyla Ebu Harb El Hilali şöyle demiştir: Bir bedevi haccetti daha sonra Resulullah’ın – sallallahu aleyhi ve sellem -mescidinin kapısına geldiği zaman hayvanını çöktürüp  bağladı. Sonra Mescide girdi, kabre yürüdü. Resulullah’ın – sallallahu aleyhi ve sellem – Yüzü hizasında durdu ve dedi: Babam anam sana feda olsun ya Resulullah. Günah ve hatalarımla sana geldim. Senden Rabbin katında şefaat etmeni istiyorum. Çünkü Yüce Allah kitabının açık ayetinde buyurur: “…Eğer onlar nefislerine zülüm ettikleri zaman, senin yanına gelip Allah’tan bağışlanma dileseydiler ve resul da onlar için bağışlanma dileseydi. Allah’ı tövbeleri kabul eden, merhametli olarak görürdüler.” (En-Nisa: 4/64) Babam anam sana feda olsun, sana günah ve hatalarımla geldim. Senden Rabbin katında benim günahlarımı bağışlaması ve hakkımdaki şefaatini kabul etmesi için şefaat etmeni istiyorum. Sonra şöyle diye diye insanların arasına karıştı: Ey kemikleri bu ovada defnedilenlerin en hayırlısı Onların güzel kokusundan ova ve tepeler hep güzelleşmiştir Senin bulunduğun kabre benim canım feda olsun Orada iffet, cömertlik ve şeref vardır.”[2]

*“Emîrü’l-Mü’minîn Ebû Ca’fer Mansûr, Hz. Peygamber’in Mescidinde İmâm Mâlik ile tartışmıştı, İmâm Mâlik, Halîfe Mansûr’a: “Bu Mescid’de yüksek perdeden konuşma. Çünkü Allahu teala:

“Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa çıkar-gider.” (49 Hucurât 2) buyurarak bir grubu te’dîb etmiş, diğer bir zümreyi: “Şüphesiz, peygamberin yanında seslerini alçak tutmakta olanlar; işte onlar (var ya), Allah onların kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.” (49 Hucurât 3) diyerek överken bir başka topluluğu da: “Şüphesiz, hücrelerin ardından sana seslenenler de (var ya), onların çoğu aklını kullanmıyorlar.” (49 Hucurât 4) diye zemmetmişti. Şüphesiz Hz. Peygamber’e vefatından sonra yapılacak hürmet, aynen sağlığında yapılan gibidir”. Ebû Ca’fer, bunları kabul edip sordu: “Ey Ebâ Abdillâh, Kabe’ye yönelerek mi, yoksa Resûlüllah’a yönelerek mi dua edeyim?” İmâm Mâlik cevap verdi: “Resûlüllah Efendimiz kıyamet gününde Allah’a senin ve ceddin Âdem’in vesilesi iken niçin O’ndan yüzünü çevirecekmişsin?! Hayır, Resûlüllah’a yönel ve O’ndan şefaat talep et ki, Allahu teala O’nu sana şefaatçi kılsın. Zâten Allahu teala da şöyle buyurur: “Biz her rasulü ancak Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan hemen bağışlanma dileseler, rasul de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı.” (4 Nisa 64)”

************************

İnsanların tek bir nefisten yaratıldığına dair ayetlerde;

-“Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah’tır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan Allah’a şöyle dua ettiler: “Eğer bize salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız.” (A’raf, 7/189)

-“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının…” (Nisâ, 4/1)

-“Bütün çiftleri yaratan Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir.” (Yasin, 36/36)

“Şüphesiz Allah Âdem’i seçerek üstün kıldı.” (Âli İmran, 3/33).

“Allah Ademi topraktan yarattı. Sonra ona ‘ol’ dedi ve o da oluverdi.” (Âli imran, 3/59)

-“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın.” (Bakara, 2/35; A’raf, 7/19)

 

***********************

Giden hocaların yerine yeni hocalar aranıyor.

Aman dikkat.

-Deşifre olan veya falsoları ortaya çıkıp, tabiri caizse ne mal oldukları anlaşılanların yerine yenileri bulunup devreye konulmaktadır.

*Bazen Adem-e baba aranırken, bazen de insanların toplu olarak yaratıldığından dem vurulmaktadır.

Hz. Ademin babasız olduğunun bir delili de;” Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.” ALİ İMRAN-59, derken, İsanın babasız olduğuna işaret ettiği gibi, Hz. Ademin de İsa gibi babasız hatta aynı zamanda annesiz olarak da yaratılmış olduğunu ifade etmektedir.

Ve aynı zamanda Hz. Âdemin bir babadan değil, topraktan yaratıldığını ifade etmektedir.

******************  

Papa II. John Paul neredeyse 100 yıldır uygulanmayan bir “Papalık Hakkını” da bu atamalarda kullanmıştı. Vatikan terminolojisinde “in pectore” diye bilinen bu uygulamaya göre Papa 20 Kardinaline ek olarak iki de “in pectore” yani GİZLİ Kardinal atamıştı. Söz konusu sözcük Latince “Kilisenin bağrına bastığı gizli evladı” anlamına gelmektedir.

Diğer bir anlatımla “in pectore” ile yıllardır Vatikan’ın “gizli” hizmetinde çalışan ve/fakat KENDİ ÜLKESINDE KİMLİĞİNİ GİZLEYEN BAŞKA DİNE MENSUP iki kişi şu anda Vatikan’da Kardinal yapılmış bulunuyorlar. Papanın özel “Audiance=Görüşme” yapmasından sonra Kardinalliğe getirmeye uygun gördüğü bu kişilerin kim oldukları şu anda Papa dahil sadece 7 kişi tarafından biliniyor. Geleneğe göre Papanın bu şahısların kimliklerini ölümünden önce açıklaması gerekiyor, yoksa bu kişilerin “in pectore” statüleri kimlikleri açıklanmadan sürecek.

Yıllardır Vatikan’ın isteklerini yerine getirerek “Gizli Katolik” olarak çalıştıkları ve bizzat Papanın dediğine göre gerçek kimliklerinin açıklanması halinde ihanetleri nedeniyle kendi ülkelerinde ÖLDÜRÜLEBILECEKLERİ ihtimali bulunan bu iki kişi acaba kimdir?

Bunlardan birinin Çin Halk Cumhuriyetindeki bir din adamı olduğu tahmin ediliyor. Diğeri de acaba Orta Doğu’dan Müslüman bir lider, kral ve/veya bir din adamı mıdır? Soğuk savaş yıllarında CIA hesabına çalıştığı bilinen Papa II. John Paul’un Vatikan’daki Mafyası OPUS DEI’nin Orta Doğu’da hangi liderlerle kol kola ve sermayesiyle iç içe olduğu biliniyor. Birkaç yıl içinde çok hazin bir “ALDANIŞ’la karşılaşmasınlar diye Orta Do-ğu’nun Müslümanları bu soruyu kendilerine sorsalar iyi ederler, kanısındayım…”[3]

*****************

“Rivayetler, Deccal’ın dehşetli fitnesi islâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş. Bunun bir te’vili şudur ki: İslâmların Deccal’ı ayrıdır. Hatta bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali’nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal’ı, Süfyan’dır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Deccal’ı ayrıdır. Yoksa büyük Deccal’ın cebr u ceberut-u mutlakına karşı itaat etmiyen şehid olur ve istemeyerek itaat eden kâfir olmaz, belki günahkâr da olmaz.” (Şualar, 585)

“Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor” diye rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar, 596)

“Hem büyük Deccalın, hem İslâm Deccalının üç devre-i istibdadları manasında üç eyyam var. Bir günü; bir devre-i hükümetinden öyle büyük icraat yapar ki, üç yüz sene yapılmaz. İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede otuz senede yapılmayan işleri yaptırır. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi adileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır.” diye, gayet yüksek bir belağatla ümmetine haber vermiş.” (Şualar, 587)

“Rivayette var ki: “Süfyan büyük bir âlim olacak, ilim ile dalalete düşer. Ve çok âlimler ona tabi olacaklar.”

Vel’ilmu indallah, bunun bir te’vili şudur ki: “Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekavetiyle ve fenniyle ve siyasi ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine tarafdar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tamimine şiddetle çalışır.” demektir.” (Şualar, 585)[4]

******************

Hz. İsa ve Hz. Aliyi farklı olan ne gibi bir özelliği vardı ki, onları ilah makamına oturttu.

-Bu gün başta Türkiye olmak üzere yapılmaya çalışılan sinsi olay; Alisiz Alevilik gibi, Muhammedsiz Kur’an, Muhammedsiz din, Peygamber efendimizi devre dışı bırakmak amacıyla, Kur’an islamı, – Muhammedsiz İslam- adıyla bir düşünce yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Daha sonrasında ise, Kur’ana şüphe düşürmek amacıyla, şiadaki gibi Kur’anın altı bin küsür değil de, on yedi bin civarında olduğu yafta ve safsatası yayılmaya çalışılmaktadır.

Bir batılı Hristiyan yazarının da ifade ettiği gibi, -Biz tüm gayretlerimizle Muhammedin peygamber olmadığına çalıştık. Eğer başarsaydık, Kur’anında gerçek olmadığı ve önceki kitaplardan alınma olduğu üzerinde duracaktır.

Dün batı dünyasının Peygamber Efendimizi devre dışı bırakma çabasını, bu gün içimizdeki temsilcileri sürdürmektedirler.

-Bu gün mevcut olan en eski incil dört asır öncesine ait iken, Kur’anın ilk nüshası elimizde mevcuttur.

******************

Erzurumlu İbrahim Hakkı (1194/1780) şöyle der:

“Allah bütün yaratıklardan evvel, bazı rivayetlere göre, kendi nurundan latif ve azim bir cevher var edip, ondan bütün kainatı bir tertip içinde yavaş yavaş yarattı. Buna ilk cevher, Nur-i Muhammedi, Levh-i Mahfuz, akl-ı kül, izafi ruh adını verirler ki, bütün ruhların ve cisimlerin başlangıcı ve kaynağı bu cevherdir. [5]

-İbn Abbas’ın (r.anh) gelen bir rivayette Peygamber (s.a.v); ‘Alah ‘ın yarattığı şeylerin ilki kalemdir. Elif ve lam harflerinden önce Allah onu hece harfinden yarattı. O da, nurdan bir kalem olarak şekillendi . .. ” buyurmuştur.[6]

-“Ben, Adem ‘in yaratılmasından dört bin sene önce, Rabb’imin huzurunda bir nurdum,” hadisini zikretmiştir. [7]

****************

Günümüzdeki temsilcilerine, “Uydurulan Din ve İndirilen Din” adıyla yayınladıkları ve her bir konusu için geniş çaplı reddiyeler yazılabilecek mahiyette olan “Kuran Araştırmaları Grubu” adındaki bir oluşumu örnek verebiliriz. Zira onlara göre: “Hadissiz yalnız Kur’an’lı İslam baştan beri var olan İslam’dır. Bilakis hadisler, sonradan türemiş ve din diye yutturulmuşlardır” [8]

-Bu fikri benimseyeıılere göre, peygamberimize aidiyetinde şüphe olmayan hadislerin sayısı 30’u geçmemektedir ve Ebu Hanife’ye göre de bu rakam 17’dir. [9]

-Günümüzde de bu fikri benimsediği anlaşılan bazı ilim adamlarının değişik basın-yayın araçlarında sık sık “sahih hadis/sahih sünnet/gerçek sünnet’in dışındaki hadislerin hiçbir değeri haiz olmadıkları” yönündeki beyanına rastlamak mümkündür (Mesela bkz: Yaşar Nuri Öztürk, “Yeniden Yapılanmak Üstüne” adlı makale, Star gazetesi, 19.01.2003; “Nasıl Bayramlaşalım” adlı makale,  aynı gazete, ( 06.12.2002). Hatta Öztürk: “Hz Muhammed, hayatı boyunca hiçbir sözünün kayda geçirilmesine müsaade etmemiş, birinci ve ikinci halifeler Ebu Bekir ve Ömer de aynı tavrı korumuşlardır. Daha sonraki zamanlarda, ortalığı saran kavga ve karmaşa yüzünden aynı titizlik gösterilmemiş, siyasal çıkarların dine dayandırılması süreci hızlandığı için de Peygambere isnad edilerek binlerce yalan uydurulmuştur” diyerek bu tür hadislere sarılanların Kur’andaki İslam’ın dışında ikinci bir İslam peşinde olduklarına işaret etmektedir. [10]

*Muhammed Gazzali, Reşid Rıza’nın; “Bu asırda mikroskop vasıtasıyla tesbit edilip, mikrop olarak isimlendirilen canlı ve görünmez varlıkların, cinlerin bir ceşidi oldukları doğrudur. Bu mikropların bir çok hastalığın sebebi oldukları tespit edilmiştir. Biz de ‘veba’nın, cin çarpmasından ileri geldiğine ilişkin hadisin tevilinde mikropların cin çeşidinden olduğunu söylemiştik” [11] şeklindeki görüşünü naklederek Reşid Rıza ile aynı görüşü paylaşmaktadır.

Gerek Reşid Rıza gerekse Gazzali, bu görüşlerine kelamcıların “Cinlerin; görünmeyen, canlı ve gizli varlıklar (cisimler/ecsam) olduğu”nu söylediklerini delil getirmektedirler.

Konu ile İlgili Hadis:

Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde Ebu Musa el-Eş’ari’den nakledilen rivayette Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“(Ümmetimin fenası/yok olması, ta’n ve taun iledir.’ buyurunca, ashab tarafından: ‘Ta’n’ın ne demek olduğunu biliyoruz, peki taun nedir?’ diye sorulur. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi: ‘Cin(ler)den olan düşmanlarınızın dürtmesidir ki, bütün şehidlerde bulunur.” [12]

Yine Müsned’de Ebu Musa el-Eş‘ari’den nakledilen diğer bir rivayette de; (Peygamber (s.a.v.), taunu zikretti ve (taun) ‘Cin(ler)den olan düşmanlarınızın dürtmesidir ki, bu (dürtme) müslümanın şehadetidir.’) şeklinde geçmektedir. [13]

Buradaki ifade, mikrobun bilinmemesinden dolayı, gözle görülmeyen mahluklar ve varlıklar demektir.

-“Mikroplar, Cin Olabilir mi?

Mikropların; aletler (mikroskoplar) vasıtasıyla gözle görülebilen ve incelenebilen, duyularla hissedilebilen maddi varlıklar olduğu günümüzde açıkça anlaşılmıştır. Mikroplar, fiziki alemin birer unsurudur.

Cinler ise manevi varlıklardır, onların somut bir vücutları yoktur. Pozitif ilimlerin fiziki alemleri incelediği dikkate alındığında mikropların görünmesini sağlayan yöntemlerle, metafizik alemin bir parçası olan cinler üzerinde bir araştırma yapıldığı şu ana kadar görülmemiştir. Bu bakımdan mikropları, “cin” olarak yorumlamak mümkün görülmemektedir.

-Mikropların cin olabileceğini savunan bazı çağdaş alimler bulunmakla birlikte çoğunluk bunun aksini savunmaktadırlar.

-Şayet cinlerin bir nev’i şeklinde yorumlanacak olursa o zaman şu sorulara da cevap bulmak gerekecektir:

a- Mikroplar, şuurlu varlıklar mı?

b- Mikroplar, şuurlu varlıklar olarak kabul edilirse o zaman imanla mükellef

olduklarını kabul etmek gerekmez mi?

c- Hz. Peygamber (s.a.v.), şuurlu varlıklar olan insanlara ve cinlere peygamber

(rasulu’s-sekaleyn) olarak gönderilmiştir.( Şibli, Muhammed, Cinlerin Esrarı (Çev.: Muhammed Ferşat), İstanbul 1992, s. 176-180; Gölcük,387; Ateş, s. 36; el-Hac, s. 252–256.) O zaman Hz. Peygamber’in mikropların da peygamberi olduğunu söylemek doğru olmaz mı?

d- Cinler, Kur’an-ı Kerim’e muhatap varlıklardır. Acaba mikroplar da

Kur’an’a muhataplar mı?

e- Mikropların, alet vasıtasıyla incelenebilen ve duyu alemine girmiş varlıklar

olduğu artık tartışma götürmemektedir. O zaman cinlerin de mikroskopla

incelenebileceği söylenemez mi?

f- Mikroplar, çoğu kere ilaçlarla yok edilebilmektedir. Acaba, cinleri de

ilaçlarla insanlardan uzaklaştırmak mümkün mü?

g- Mikroplar üzerinde senelerdir laboratuvarlarda araştırma ve inceleme yapılmaktadır, bundan sonra da yapılmaya devam edilecektir. Acaba, cinler üzerinde de fiziki olarak yapılan bir araştırma var mıdır?

h- Mikropların, maddi özellikleri, çoğalmaları, sebep olduğu hastalıklar ve tedavi yöntemleri üzerinde ilmi eserler yazıldığı halde cinler hakkında da böyle yazılan eserler mevcut mudur?

ı- Cinlerin, insan ve ceşitli hayvan şekillerine girdikleri belirtilmektedir. Bir mikrobun da ceşitli şekillere girdiği henüz tesbit edilmiş mi? ( el-Hac, s. 227–235.)

i- Hz. Süleyman (a.s.), cinleri istihdam etmiş, büyük ve ağır işlerde çalıştırmıştır.( Sebe’, 13–14; Neml, 39; Geniş bilgi için bkz, el-Hac, s. 233.)

Mikropların bu şekilde istihdam edilmesi mümkün müdür?

…hadisi, teşbihi bir anlatım olarak kabul etmek daha doğru olacaktır.[14]

MEHMET ÖZÇELİK

27-05-2016

[1] http://www.hizmetvakfi.org/risaleinur/?s=%C5%9Fefaat

[2] Beyhaki, Şuabul İman: 6/60, no: 3880, Mektebetur Ruşd: 1423/2003.

[3] Aytunç Altındal – Vatikan ve Tapınak Şövalyaleri.sh.71.

[4]https://www.facebook.com/photo.php?fbid=172730473129845&set=a.130946853974874.1073741828.100011786797811&type=3&theater

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=172718293131063&set=a.130946853974874.1073741828.100011786797811&type=3&theater

[5] Erzurumi, İbrahim Hakkı, Marifetname, 1257, s. 5.

[6] Hakim, Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah en-Nisaburi, el-Müstedrek ale’s-Sahihayn,Beyrut trz., c. II, s. 454. Bu hadisi Hakim el-Müstedrek’inde tahric etmiş ve ‘bu hadisin isnadı sahih olduğu halde Müslim ve Buhari tahric etmedi, ‘ demiştir. Aynı hadisi bazı değişik lafızlarla İbnu Kesir de Taberi’den naklen tahric etmektedir.( Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Camiu’lBeyan an Te’vili Ayi’l-Kur’an, Mısır 1321, cüz: 29, s. 10; İbn Kesir, Imaduddin Ebu’I-Fida’ İsmail b. Ömer, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul  l984, c. VIII, s. 212.

[7] Acluni, Keşfu’l-Hafa, c. I, s. 265, 266. Aynı şekilde Levneki (103.1/1886) de hadisin aslının olduğunu kabul etmiştir. Levneki, Abdulhayy Muhammed Abdulhalim, el-Asaru ‘l-Merfua fi Ahbari ‘l-Mevdua, Beyrut  1984, s. 42.Bak. HZ. PEYGAMBER’DEN İLK YARATILAN ŞEY HAKKINDA RiVAYET EDİLEN HADiSLER IŞIGINDA HAKİKAT-İ MUHAMMEDİYE.Dr. Rifat OKUDAN.

[8] Bkz: Kur’an Araştırmalan Grubu, Uydurulan Din ve İndirilen Din, Ozan Yayıncılık, İst. 2000, s. 65

[9] Bkz: Yaşar Nuri Öztürk,Cevap Veriyorum (Gerçek Dini Arayanlada Başbaşa), Yeni Boyut Yay., İst. 200ı, s. 156-160; Kur’an’daki İslam, İst. ı995, s. 361.

[10] Bkz: Yeniden Yapılanmak Kur’an’a Dönüş, Yeni Boyut Yay., İst. 1996, s. 22-3),Bak. Sahih Dışındaki Hadisleri Reddeden Fikre Eleştirel Bir Yaklaşım.A. Kadir EVGİN.

[11] Reşid Rıza, III, 96–97.

[12] Ahmed b. Hanbel, IV, 395.

[13] Ahmed b. Hanbel, IV, 413.

[14] Bak. Mikroplar Cinlerin Bir Nev‘i mi?:

Bir Hadisle İlgili İki Yorumun Eleştirisi-Adem DÖLEK, Yrd. Doç. Dr.

 

Loading

No ResponsesHaziran 13th, 2016