EN’AM.32-34




BİTMEYEN GARABETLER

BİTMEYEN GARABETLER

Abdullah Gül gerçekten de ölçüsüz bir kişiymiş.

Daha önceleri bir çok yanlışını dile getirdiğim bu zat; bu seferde;

“Abdullah Gül terör sorununda yumuşak güçten yana olduğunu, askeri gücün sadece hazır olarak bekletilmesi gerektiğini söyledi.”[1]

Bu ağız hiç de milletin arzu edip istediği bir ağız ve söz değildir.

Oysa aç olan canavara şefkat göstermek onun iştahını açar, döner bir de dişinin kirasını ister.

Gül, onları tanımamış olsa, yarım asırdır hala bilememiş olsa gerek ki, yumuşak güçten bahsetmektedir.

-Gül- ün cumhurbaşkanı olması acaba bir hata mıydı?

Gül-ün bu tavrı ve düşüncesiyle Türkiye yönetilemez…

***************************  

İşte bir örneği daha;

“AK Parti’ye yakınlığı ile bilinen ve eşi de AK Parti kurucularından olan Mazlum-Der Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, PKK’yla silahlı mücadeleyi “cehenneme gidilecek yol” olarak değerlendirip, açılım sürecinin yeniden başlatılmasını istedi.”

AK Parti 22. dönem Adıyaman milletvekili ve İHH mütevelli heyet üyesi Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, TÜSES’in bu çağrısına tam destek vererek, “çözüm sürecine dönülmeli” dedi.[2]

Meğer yarım  asırdır pkk-nın neden bitmediği gün be gün ve şimdilerde çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Bu insanlarda hiç mi anlayış, şuur, tarihten ibret alma, geniş düşünme ve mertlik yok mu ya Rabbi!!!

Hala oyun görülmüyor, onca şehit olan asker ve polisin acısı vicdan ve kalblerde hissedilmiyor!!!

*Pkk ve onu destekleyenler kesinlikle ve kesinlikle bu milletin kanını, Türk kanını taşımamaktadırlar.

Bu milletin askerine ve polisine, Türk Kürt ayırmadan vuran insan, bu milleti temsil eden, bu vatanın evladı olmayıp, kanı da temiz bir insan değildir.

*****************   

*Öcalan-ı devreye süren abd ve batı, Güleni geri planda bekletmekteydi.

Hesapların değişmesi veya planın olgunlaşması üzerine bir müddet soldan bu millete vururlarken, bu sefer Öcalanı paketleyerek bize teslim eden Abd, Güleni devreye koydu.

Bu sefer de sağdan vuracaktı, gayet masum görünerek…

-Paralel yapı şu anda, dahili ve harici her türlü kirli ittifakı yapmaktadır.

50 yıllık sinsi oyununu gerçekleştirmek üzere, inançta ve  yaşayışta, fikirde ve zikirde taban tabana birbirleriyle muhalif olan cemaat ve cemiyetlerle ortaklık yaptığı gibi, ittifaka açıktır da…

-Gülen Risale-i Nur hizmetinin önünde de perde hatta engeldi.

Kader onu sildi.

-Sırada kim veya kimler var?

İran her zaman yedekte…

O kimler tarafından desteklenecek veya sağ-sol karışımı birisimi piyasaya sürülecek?

**********************   

Derin devletin, derinine giriliyor.

Süfyanizmin dördüncü devresi de bitiyor.

Yeni dönemde dahilde cemaatlerin önü açılırken, hariçte İttihad-ı İslama gidilmektedir.

Gizli komite ile , gizli dinsiz komitenin beraber kullandığı ağlar çözülüyor.

Ordu dizginini derin devlet ve gizli komitenin boyunduruğundan kurtarıyor.

*************************  

TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı AK Partili Mustafa Şentop, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın sözlerinin bireysel görüşü olduğunu, laikliğin Anayasa metninden çıkarılmasının söz konusu olmadığını açıkladı. Şentop, “Laikliğin anayasadan çıkarılması konusunu tartışmış bile değiliz” dedi.

Kahraman’ın sözleriyle ilgili konuşan AK Parti Grup Başkanvekili Bostancı da “Anayasa taslağında böyle bir gündemimiz de yoktur” ifadesini kullandı.

TBMM Başkanı İsmail Kahraman dün yaptığı açıklamalarda 1982 Anayasası’nın herhangi bir yerinde Allah isminin geçmediğini belirterek “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır. Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım” demişti.[3]

-İşte kim haklı?

Birleşik Haziran Hareketi adlı marjinal grup TBMM Başkanı’nın laiklik yorumundan sonra Ankara’da eylem çağrısında bulundu.[4]

-Hiç olmazsa bari papa kadar olun…

14 asırdır bu milletin çekmediği zulüm, bu son asırda Laiklik adıyla çektirildi.

Bunu görmemek ve de bilmemek sadece körlük, basiretsizlik değil, seviyesizlik ve telafisi mümkün olmayan bir vebaldir.

“Papa 16’ncı Benedict’in Avrupa’da artan ahlaksızlığın nedeni olarak “Laiklik”i hedef gösterdiği kaydedildi.[5]

-Gerçekten Türkiye-de şu anda at izi ile it izi birbirine karışmış durumda.

********************  

Ekonominin dibe vurması sonrası ayağa kalkması gibi , milli eğitimin de dibe vurması gerekiyor.

Dibe vurmamış mı ki?

Daha varmış her halde…

İşte bir dibe varış yolu daha…

Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencilerle ilgili garip bir teşvike imza attı. Sinemaya, tiyatroya gidene ek TEOG puanı verilmesi planlanıyor.[6]

***********************     

1970- lerde kominizmle bozulan insanlar, 1980 –lerde kalben bozulmaya, 1990- lardan itibaren de terörle yaşantısı bozulmaya başlamıştır. Bu gün o üç kuşak derilmektedir.

Ortaya aklı bozuk, kalbi bulanık, yaşantısı dengesiz bir toplum çıkmaktadır.

İyi olanlarda defolu kısmından… Saded harici olanlar…

***********************   

Ergenekon davalarının bir düzmece olduğu söylenmektedir.

Tamamen iftira, kaos oluşturma, birilerinin önündeki engelleri kaldırma faaliyetidir, gibi değişik gerçekler söylenir.

Bütün bunlar ne kadar doğru olursa olsun ancak şu hiçbir zaman unutulmamalıdır;

Pis bir zemine, derin devleti oluşturmaya, gizli komite olmaya çalışan kim olursa olsun, hangi cephede bulunursa bulunsun, mutlaka önceden oraya yerleşmiş olanları devre dışı bırakmadan oraya yerleşemez.

Ergenekon bahanesiyle ergenekonun sol kolu deşifre oldu, sol kolu koparıldı ancak yerine sağ kolu yerleşmeye çalıştı.

Güzel olan ise hem eskisi hem de yenisi deşifre olmuş oldu.

Paralel yapının şer oyunu, -istemese de- hayrın ortaya çıkarak, ikisinin de devre dışı bırakılmasına sebeb olmuştur.

Ergenekon kesinlikle ve kesinlikle masum değildir.

Kirli, şaibeli, derin insanlar ,diğer bir kirli el bahane edilip de masum gösterilemez.

-Türkiye de Ergenekon yoktur, diyenler, Türkiye-nin bir asırdır geçmişini bilmemesi demektir.

*************************   

Özal, Osmanlı’nın çöküşüne neden olan İttihat ve Terakki ile bugünkü CHP yöneticileri arasındaki paralelliğe de dikkat çekti: “CHP’lilerin büyük dedeleri Mithat Paşa ve ‘Kinim dinimdir’ diyen Ispartalı Hüseyin Avni Paşa ekibidir. Dedeleri ise Jön Türkler ve 600 yıllık Osmanlı devletini 6 yılda yıkmayı becerebilen 3’lü çete: Yüzbaşılıktan paşalığa yükselen Enver, posta memurluğundan paşa olan Talat ve malum Cemal paşalar… Halifeye saygıyı dini bir vecibe sayan Hint Müslümanlarını bir türlü kontrol edemeyen İngilizler, Osmanlıdan sonra kurulacak yeni devlete bir şartla izin verdiler: 5 yıl içerisinde hilafeti kaldırmak… Ve 1924 yılında hilafet kalktı, Müslümanlar başsız kaldı. Şimdi Hıristiyanların Papa’sı var, Müslümanlar ise darmadağın. Bunun sonucu, İngilizler, Hindistan ve petrol havzalarını rahatlıkla kontrol ederken, halife Vahdettin Han’ın dünya Müslümanlarından son isteği Anadolu’da başlattığı direniş için dua istemek oldu. Hindistan Müslümanlarından dua dışında bir şey istenmediği halde bu direnişe destek için tonlarca altın gönderildi. Ancak bu altınlara CHP’liler el koydu ve bir kısmıyla da malum İş Bankası’nı kurdu.”

*Merhum Özal, Türk gazetelerindeki şeriatçı devletler tartışması konusunda ise şunları söyledi: “İran Şiidir, bu güne kadar daha gayrimüslim bir devlet ile savaştıkları görülmemiştir. Şiiliği yaymak için sürekli Sünni Müslümanlarla savaşmışlardır. Vahhabiler ise İngilizlerin kurduğu  bir cereyandır, bunlar da çok Sünni kanı dökmüştür. Bunların ikisi de mezhep değildir, birbirlerine düşmandır.  Şeriat  İslam’ı yaşamaktır, bizim gazeteciler din cahili oldukları için bilmiyorlar ve bunlara şeriat devleti diyorlar. Tıpkı Paris’te bir patlamada ölen Hıristiyanlara  şehit diye haber yaptıkları gibi.”[7]

*Eskiden Avrupalı kadınlar çocuklarını uyuturken,- Bak Osmanlı geliyor- diyerek çocuklarını sustururken, bu gün içimizdeki sol ve karışık zihniyet –eyvah, yoksa Osmanlı mı geliyor- telaşı ile yaygara koparmakta, bunu tehdit unusur saymaktadır.

*Yüz sene önce islamın ve İslam ümmetinin şeref ve izzet mücadelesini vermekte olan Osmanlıya karşı bu gün Türkiye aynı izzet ve şerefi koruma mücadelesi vermektedir.

MEHMET ÖZÇELİK

26-04-2016

[1] http://www.haber7.com/siyaset/haber/1916350-gul-teror-sorununda-yumusak-gucten-yanayim

[2] http://www.habervaktim.com/haber/467452/ahmet-faruk-unsaldan-yeni-acilim-cagrisi.html

[3] http://www.haber7.com/siyaset/haber/1916625-ak-partiden-laiklik-aciklamasi

[4] http://www.habervaktim.com/haber/467460/birlesik-haziran-harekatindan-provokasyon.html

[5] http://www.habervaktim.com/haber/467444/papa-benecdict-ahlaksizligin-nedeni-laiklik.html

[6] http://www.habervaktim.com/haber/467436/milli-egitim-bakanligi-sinema-ve-tiyatroya-giden-ogrenciye-ek-puan-verecek.html

[7] http://www.habervaktim.com/haber/466621/iste-turgut-ozalin-kayip-roportaji.html

 




ADIYAMAN-DA VEFA

ADIYAMAN-DA VEFA
-Vefa mı dedim? Nerede bulunduğunu söyleyeyim;
1960-70 yılları arası on yıl kaldığım; İstanbul-Edirnekapı- Vefa semti- Vefa stadı- Vefa bozacısının bulunduğu yerde.
-Önce bir yağlama yapayım ta ki bir gıcırdama olmasın.
Adıyaman-ın toprağı gibi insanları da münbit ve verimlidir.
Ancak vefasızlık ve sahipsizlikten dolayı kaybetmektedir.
Tıpkı Kayısı ve Narın kaynağı Adıyaman iken, bu gün Malatya buna sahiplenmiştir.
-Türkiye-nin neredeyse her tarafında Adıyamanlılarla karşılaşabilirsiniz. Hemen hemen hepsi de bulundukları yerde başarılıdırlar.
Peki bu başarı neden burada görülmemektedir?
Çoktan beridir yazmayı düşünüyordum ancak neresini yazayım ki diye bekletiyordum.
Bu Pazar günü arkadaşlarla Ş. Urfa yolundaki Çadırkent’e giderken gördüğümüz yolun durumu ve arkadaşların haklı tenkidi sitemimi dile getirmeye sebeb oluşturdu.
Nitekim Malatya- G. Antep ve Ş. Urfa tarafı yapılmış iken bizim taraf tam bir keşmekeş içinde.
Bir yandan da normal görüyorum. Nasıl mı?
Adıyaman-ın en eski mahallesi Bahçelievler mahallesidir. Ben 19 yıldır, annem 23 yıldır orada oturmaktadır.
Şimdiye kadar orada belediyenin bir icraatı görülmemiştir.
Birkaç kere muhtara söyledim, bir keresinde de –iyi niyetli olup ancak beklenilen gayreti göstermeyen muhtara, seninle kavga etmeye geldim, dediğimde nedenini sordu;
19 yıldır ister beceriksizlikten, ister yetersizlikten, isterse iyi niyetli ve samimi olmamaktan dolayı bir şey yapılmadığını söylediğimde; kendisinin Başkanlara söylediği halde, buna vakıf olduklarını söyleyip ancak geçiştirdiklerini dile getirdi.
Belediyeye ayıp ve leke olarak Bahçelievler mahallesinin yol ve görüntü kirliliği yeter. Köy yolları bile bu kadim mahalleden daha iyi.
-Şu bir gerçektir ki; Türkiye –az bir fark olsa da- Avrupa-dan 30 yıl geride, Adıyaman da Türkiye-den 30 yıl geridedir. Nedenleri nedir acaba;
-Adıyaman-dan kolay kolay lokomotif çıkmaz, vagon mu? İstediğin kadar.
Adıyaman Türkiye-nin beyin göçü gibi kendi insanına sahip çıkmamakta, vefa örneği göstermemektedir.
Aktif değil, pasif kalınmaktadır.
-Bir devre çevresini tanıyan vekil veya bürokrat, ikinci devre proje yapmaya başlıyor, eğer üçüncü devrede seçilir veya kalırsa bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Bir meslektaşın güzel bir tesbiti vardı; Şimdiye kadar paralelin girişimi vardı, şimdilerde ise ahbab dost ilişkisi yerini aldı.
-Adıyaman-ın en büyük problemi olan işsizlik konusunda bile çözüm olarak, para karşılığı iş bulma gibi seviyesiz ve kişilikten uzak bir yola gidiliyor, çözüm olarak..
İşe göre para.. Bunu sadece duymadım, biliyorum da… Bilmeyen mi var yoksa!!!
Bu milletin desteğiyle milletin sırtından sülük gibi beslenmektir.
Oysa başarı ve liyakat aranmalıdır.
-Adıyaman halkı bir bütünlük sağlayamıyor. Yabancıya karşı bile kısa zamanda ısınıp geç soğumasına karşı, kendi insanına aynı samimiyeti ve bağlılığı gösteremiyor. Köylerden göç alması sebebiyle, eskisi kadar olmasa da haset ve nemelazımcılıktan kaçınılması gerek..
-Bir araya gelip, beyin takımları ve ehliyle istişare yapılarak, hızla uygulamada tam bir yetersizlik hüküm sürmektedir.
İşler koordineli ve süreklilik esası üzerine sürdürülmemektedir.
Neler mi yapılabilir;
-Ankara da bürokratlarla iç içe olan siyasiler burayı oraya, orayı da buraya taşımalıdırlar.
Yılların birikimi ve eksikliği el birliği ile giderilmelidir.
-İş alanları açılmalı, üretim sahası oluşturulmalı, rehberlik ve yönlendirme ve bilgilendirme yapılmalıdır.
-Adıyaman-ın görünümü hızla değişmeli, demode olmuş uygulamalarla memleketimiz yenilenmemelidir.
Mesela, üst geçit yerine alt geçit yapılarak; oraya iş yerleri, çayhane, kırtasiye gibi yerler eklenebilir. Yaşlılarda düşünülmüş olur.
-Hiçbir şey bilinmiyorsa bile çevre vilayetlerin yaptıkları örnek alınabilir.
-Kültür hizmetleri arttırılmalı, gençliğin manevi ihtiyaçları giderilmelidir.
-Adıyaman esnaflarının çalıştırdığı personelin sigorta giderleri, çevresinde bulunan Büyük şehirlerin sigorta giderlerine göre çok yüksek. Zaten işsizliğin yoğun olduğu Adıyaman’ da bir de sigorta giderlerinin yüksek olması hem işverenlerin işçi çalıştırmasını engellemekte, hem de Adıyaman ekonomisi ticaret , üretim azaldığı için gerilemektedir.
Bunların dışında kültürün beşiği olarak görülen Adıyaman’ da ,dışarıdan gelen insanların daha rahat Adıyaman’ a ulaşabilmelerini sağlayan havayolu bir çok il hatta İstanbul’dan bile daha yüksek bilet fiyatları bulunmakta.
-Adıyaman çıkmaz sokaktan; ya deniz, ya kara, ya tren ya da hava yoluyla ki, tüm bu imkânlar var olup, çıkışı sağlanmalıdır.
-Gap projesi kesinlikle desteklenmeli, Ş. Urfa gibi Adıyaman-ında faydalanması ve buraya akışı sağlanmalıdır.
-İşkur pasif durumdan kurtarılıp, Ahi teşkilatı gibi canlandırılmalıdır.
Şimdilik bir katreyle yetindim. İbret ve ders alına…
MEHMET ÖZÇELİK
17-04-2016




İLK İNSAN VE ÂDEM

İLK İNSAN VE ÂDEM

Âdem –den başka Âdem düşünenler acaba şunu da düşünmüşler midir?

Bakara suresinin başında geçen, Allah-ın bir halife yaratacağını meleklere bildirmesi, hangi Âdem içindir?

Cennette yasak olan ağaca yaklaşan kimdir?

Cennette bulunanlar Âdem ve Havva-nın dışında bulunmakta mıdır?

Bulunmakta ise neden onlardan ve de yaptıklarından haber verilmemektedir?

Kendisine secde ve hürmet edilen Âdem kimdir?

Neden çoğul değil de, tekil olarak söylenmiştir?

Cennetten ihraç edilip çıkarılan Âdem ve Havva hangi Âdem ve Havva-dır?

Onlardan başka ihraç edilen var mıdır?

Eğer başka Âdem ve Havva varsa, neden onların çocuklarından ve icraatlarından, yaşantılarından bahsedilmemektedir?

Şeytan Âdem ve Havva-yı mı yoksa bir çok Âdem ve Havvaları mı kandırmıştır?

Kendisine 10 suhuf gelen Âdem kimdir?

Diğer Âdemler de peygamber midirler?

Peygamberimizin Âdemi veya atası kim olmuş oluyor?

Kendisine eşyanın ismi talim olunan Âdem hangi Âdemdir?

İnsanların şeceresi başlangıçta bir mi yoksa bir çok Âdemlere mi dayanmaktadır?

Yahudilere iç yağı haram ve bizlere helal iken, neden ilk yaratılışta önceki ikiz olarak dünyaya gelen kardeşlerin çaprazlama olarak evlenmesi bu hükme tabi olmasın?

Nitekim ilk yasak kendisiyle beraber dünyaya gelenle evlenmek idi.

Kabilin Habil-i öldürme sebebi de, kendisiyle beraber yaratılmış olan kız kardeşinin Habil-le evlenmesini istememesinden kaynaklanmıştı.

Nitekim bir zamanlar bizde yabancı para bulundurmak ve hala o adla söylenen kaçak çay bulundurmak yasak ve cezayı gerektiren bir durum iken, bu gün bu durum serbesttir.

Mâide Sûresinin 48. âyetinde , “Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik” buyurulur.

Bediüzzaman bu konuda: “Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya’dan (a.s.m.) sonra şeriat-ı kübrası (büyük şeriatı) her asırda, her kavme kâfi geldiğinden muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır.”[1]

-“Herbir nev’in bir âdemi ve bir büyük pederi olduğundan, silsilelerdeki tenasülden neş’et eden vehm-i bâtıl o âdemlerde, o evvel pederlerinde tevehhüm olunmaz. Evet, hikmet, fenn-i tabakatü’l-arz ve ilm-i hayvanat ve nebatat lisanıyla, iki yüz bini mütecaviz olan envâın âdemleri hükmünde olan mebde-i evvellerinin herbirinin müstakillen hudûsuna şehadet ettiği gibi mevhum ve itibarî olan kavanin ve şuursuz olan esbab-ı tabiiye ise:
Bu kadar hayret-feza silsileler ve bu silsileleri teşkil eden ve efrad denilen dehşet-engiz hadsiz makine-i acibe-i İlâhiyenin tasnî ve icadına adem-i kabiliyetleri cihetiyle, herbir fert ve her bir nevi, müstakillen Sani-i Hakîmin yed-i kudretinden çıktığını ilân ve izhar ediyor. Evet, Sâni-i Zülcelâl herşeyin cephesinde hudûs ve imkân damgasını koymuştur.”
[2]

Veda hutbesinde ; “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.”

Aklına güvenip izah etmeye çalışanlar maalesef kendi akıllarında boğulmaktadırlar.

Her zaman Kur’an bize yeter deyip, başka kaynak tanımayanlar maalesef bu konuda Kur’an-ı kabul etmemektedirler.

Akıllarında başka delil aramaktadırlar.

O akılda bari akıl olsa, ne gam…!!!

Maalesef manalar kelimelere feda edilmektedir.

-İnsanlık tarihinin sabahı Hz. Âdemle, kuşluk vakti Hz. Nuhla, Öğle Hz. İbrahim-le ve İkindi Efendimizle başlar.

-Âdemden önce yer yüzünde şuurlu varlık olarak cinlerin olduğu ittifaken sabittir.

-Allah her şeyi bir Âdem-den yaratmıştır.

Her bir nevi mahlukun bir Âdemi bulunmaktadır.

Bitkilerin, hayvanların ve de cinlerinde vücuda gelmesinde bir ilk Âdem bulunmaktadır.

İnsanların da kendisinden var olduğu bir Âdemleri bulunmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde;

“Hem bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa dâima yüzünü, gözünü, kanadını  temizlemekle bize abdesti ve nezâfeti ihtar eden ve yüzümüzü okşayan gözümüz önündeki kabilenin bir senede neşrolan efradı, benî-âdemin Âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sâir kabileler ile beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri; elbette kıyamette ecsad-ı insaniyenin inşasına bir misal değil, belki binler misâldirler. “[3]

 

-“Nev’-i beşerin en yüksek, en müstakîm, en sâdık bu dört tâifesi; Âdem (A.S.) zamanından beri hadsiz hüccetler, mu’cizeler, kerâmetler, deliller, keşfiyatlar ile bütün kuvvetleriyle dava edip ve beşerin ekseri onları tasdik ettikleri hakîkat-ı tevhid, elbette Güneş gibi kat’idir.” [4]

-Evet Âdem (A.S.) zamanından beri, beşeriyette iki cereyan-ı azîm birbiriyle çarpışarak gelmiş. Biri, istikamet yolunu takib ile ni’met ve saadet-i dâreyne mazhar olan ehl-i nübüvvet ve salahat ve îman; kâinatın hakîki güzelliğine ve intizam ve kemâline mutabık olarak istikamette hareket ettiklerinden, hem kâinat sâhibinin lütuflarına, hem iki cihanın saadetine mazhar olup beşeri, melekler derecelerine, belki fevkine terakki ettirmeğe vesile olarak dünyada îman hakîkatlariyle ma’nevî bir Cennet, âhirette bir saadet kazanıp ve kazandırmışlar.

İkinci cereyan, istikameti bırakıp ifrat ve tefritle aklı bir vesile-i azap ve elemler toplayıcı bir âlete çevirmesinden, insaniyeti en bedbaht bir hayvaniyetten aşağı düşürüp dünyada zulümlerine mukabil gadab-ı İlâhî ve musîbet tokatlarını yemekle beraber, dalâleti cihetinden, akıl alâkadarlığiyle kâinatı bir hüzüngâh ve matemhâne-i umûmîye ve zevalde yuvarlanan zîhayatlar için bir mezbaha, selh-hâne ve gâyet çirkin ve karışık görüp ruhu, vicdanı dünyada bir ma’nevî Cehennemde olup, âhirette dâimî bir azab çekmeğe kendini müstehak eder.”[5]

MEHMET ÖZÇELİK

12-04-2016

 

 

 

 

[1] Sözler, s. 454.

[2] Muhakemat, Sayfa 110.

[3] Şualar | İkinci Şuâ |40.

[4] Şualar | OnBeşinci Şuâ | 550.

[5] Şualar | OnBeşinci Şuâ | 551-2.

 




EN’AM-27-31




AKIL KÂFİ MİDİR ?

AKIL KÂFİ MİDİR ?

Her şey Kur’an-da var? Başka şeye ihtiyaç var mı? Veya;

Neden her şeyi Risale-i Nurlardan örnek veriyorsun, diyenlere denilir ki;

Bunu soranlar iki kısımdır;

Biri öğrenmek ve hakikatı öğrenmek amacıyladır.

Diğeri ise hakikatı gizlemek ve hakikatın yolunu kapamak amacıyladır.

Hikmet müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır.

İlim çin-de dahi olsa, gidip alınır.

Sen dinini Kur’an-dan mı öğreniyorsun yoksa din alimlerinden mi?

Neden müftüye soruyorsun da, direk Kur’an-ı Kerim-e bakmıyorsun?

Neden eczaneye gidiyorsun da, o ilaçların yapıldığı bitkilerden yemiyorsun?

Neden çocuğunu okula gönderiyorsun da, direk kitapları alıp, oradan öğrenmesini sağlamıyorsun?

Madem her şey Kur’an-da vardır, neden milyonlarca kitaplar yazılmış ve de onları okuyorsun ve de okunuyor?

Madem Kur’an var, o halde peygambere , O’nun uygulamalarına ve izahlarına da ihtiyacım yoktur, diyebilir misin?

Bir cevher, antika ve de müzedeki eşyalar kıymetli iken, onları tarif edecek olana, ihtiyacım yoktur diyebilir misin?

Kur’an-ın bütün meselelerini anlamakta kendini yeterli bulabiliyor musun?

Eğer senin aklın ve bir akıl yeterli olsaydı, bunda akıllar gereksiz mi olurdu?

Benim aklım var, bana yeter, başka akıllara ihtiyacım yoktur, diyebilir misin?

Bütün ihtiyaçlarımı ben karşılayabilirim ,diyor musun?

Onun gibi de, her şeyi ben bilebilirim, benim bilgim bana yeter, başka eserlere ihtiyaç duymam, diyebiliyor musun?

Kur’an-da kuru ve yaş, her mesele ve her şey vardır, lakin herkes her meselesine vakıf mıdır? Anlamada yeterli midir?

Kur’an-ı anlatmak ile Kur’an-dan anlatmak bir birinden ayrı şeyler midir?

Suyun maddesi bir iken, aynı suyu yılan içip zehir akıtırken, arı içer bal akıtır.

Bal yatan bir alime ihtiyaç yok mudur?

Aslında faydalı da olmuyor mu?

Güzel bir bahçeye giren farklı özelliklerdeki insanların hepsi, o bahçeden aynı derecede mi istifade ederler.

Şairin durumu ile, bahçıvanın, boyacı ile esnafın o bahçeye bakışları aynı mıdır?

Mezheb imamlarına ihtiyaç duymadan dini anlayabilip yaşayabileceğini söyleme cesaretine ve seviyesine sahip misin?

Bütün fizik ilimleri alemde mevcuttur.

Fizik alimleri olmadan anlayabilir misin?

Doktora ihtiyaç duymadan, kendi kendini tedavi edebilir misin?

Eğer ederim dersen, şimdiden vasiyetini yazabilirsin!!!

Akıl hakikatın kendisi değil, hakikatı anlama aracıdır.

Ancak o aklın da akıl olması gerek!

Zira bir damla su da sudur, okyanus da sudur.

 Fark kapasitededir.

Aklım bana yeter, diyen insan, aklı yetersiz insandır.

Risale-i Nurlar Kur’an-dan alınmış ve O’ndan lemean etmiş hakikatlardır.

Tahlil neticesinde buna vakıf oldum.

Kur’an genel deryadır.

Hadis ve yazılan eserler ise Kur’an-dan süzülen hakikatlar, şubeler, deniz, nehir ve çeşmelerdir.

Gücün varsa, kulacın kuvvetliyse okyanusta yüzersin.

Niyetin iyiyse, kazanmak istiyorsan, O okyanustan uzanan çeşmelerin altına testini koy, doldurmaya gayret et.

Denizde yüz, nehirde yüz, çayda yüz, ırmakta yüz, dereden al, az akan çeşmeyi dahi hor görme…

İstifadeye çalış…

MEHMET ÖZÇELİK

12-04-2016

 




SINIRLARIN KALKTIĞI DÜNYAYA DOĞRU

SINIRLARIN KALKTIĞI DÜNYAYA DOĞRU

Allah-ın iki kısım kanunu vardır; Birisi, Kâinata koyduğu kanun, sınır, hudud.

Diğeri ise; İnsanların hayatına koyduğu emir, yasak, had ve hududlardır.

İlahi kanunu çiğneyen insan oğlu, nasıl ki haddinden aşmış, zulme dönüşmüş ise, aynı şekilde kâinata da konulmuş olan ilahi kanunlar onları ayakta tutmakta, dengeyi sağlamış olmaktadır.

-Bir şey her şey ve her şeyde bir şey olabilirken, İlahi İrade ona belli bir had, sınır ve de hudud çizmektedir.

-İnsanı diğer varlıklardan ayıran en farklı yönü, özellikle üç duygusu olan Kuvve-i Şeheviyye, Gadabiyye ve Akliyye duygularına had ve sınır konulmamış olmasındandır.

Bu had konulmayan duygularıyla o insanı ebede uzatmaktadır.

İnsan duygularıyla ebede namzed bir varlıktır.

Hayvanlarda ve meleklerde ise bu durum söz konusu değildir.

-Spermlerin hepsi insan olsaydı, düşünmesi bile düşündürücü olurdu.

-Sarmaşığa, ağaçlara, suya, akla gelebilecek her bir şeye, eğer bir had ve sınır konulmamış olsaydı, o şeyler her şeyi ve her yeri istila etmiş olurdu.

-Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri;

*”İnsanlarda ebede uzanıp giden arzuları, emelleri ve kâinatı ihata eden tasavvurat ve efkârları ve ebedî beka ve saadet-i ebediyeyi  ve Cennet’i gâyet ciddî isteyen himmetleri ve fıtrî isti’dâtları ve had konulmayan ve serbest bırakılan fıtrî kuvveleri ve hadsiz maksadlara müteveccih ihtiyaçları ve za’f ve aczleriyle beraber hücumlarına ma’rûz kaldıkları hadsiz musîbet ve a’dâları ile beraber gâyet kısa bir ömür, hergün ve her saat ölüm endişesi altında, gâyet dağdağalı bir hayat, yaşamak için gâyet perişan bir maişet içinde kalbe, vicdana en elîm ve en müdhiş hâlet olan mütemadî zeval ve firak belâsını çekmek içinde -ehl-i gaflet için zulümat-ı ebediye kapısı sûretinde görülen- kabre ve mezaristana bakıyorlar.” [1]

*”Her şeyin şekli, hey’eti, hadsiz tarzlarda olabildiği için hadsiz had ve hesaba gelmez eşkâller, miktarlar içinde bir tek şekil ve miktarda sel gibi akan anâsırın zerreleri dağılmayarak muntazaman, miktarsız, kalıpsız, birbiri üstünde kütle halinde durdurmak ve zîhayata muntazam bir vücûd vermek; ne derece imkândan, ihtimalden, akıldan uzak olduğu görünüyor. Elbette kimin kalbinde körlük yoksa görür.” [2]

*”Cenâb-ı Hak, insan nev’ini binler nevileri sünbül verecek ve hayvanatın sâir binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sâir hayvanat gibi; kuvâlarına, latifelerine, duygularına had konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta gezecek istidât verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, Arzın halifesi ve kâinatın neticesi ve zîhayatın sultanı hükmüne geçmiştir.” [3]

*”Bütün enva’-ı hayvanatın muhtelif derecâtı kadar, birtek nev’ olan insan ile, o vezaifi gördürmek irade etmiş ki; insanların kuvalarına ve hissiyatlarına fıtraten bir had bırakmamış; fıtrî bir kayıd koymamış, serbest bırakmış. Sâir hayvanatın kuvaları ve hissiyatları mahduddur, fıtrî bir kayıd altındadır. Halbuki insanın her kuvası, hadsiz bir mesafede cevelân eder gibi, gayrı mütenahî cânibine gider. Çünkü insan, Hâlıkı Kâinat’ın esmâsının nihayetsiz tecellilerine bir âyine olduğu için, kuvalarına nihayetsiz bir isti’dâd verilmiş. Meselâ insan hırs ile, bütün dünya ona verilse diyecek. Hem hodgâmlığiyle, kendi menfaatine binler adamın zararını kabûl eder. Ve hâkezâ… Ahlâkı seyyiede hadsiz derecede inkişafları olduğu ve Nemrudlar ve Fir’avnlar derecesine kadar gittikleri ve sîga-i mübalağa ile zalûm olduğu gibi, ahlâkı hasenede dahi hadsiz bir terakkiyata mazhar olur, enbiya ve sıddıkîn derecesine terakki eder.

Hem insan hayvanların aksine olarak hayata lâzım herşey’e karşı cahildir, herşey’i öğrenmeye mecbûrdur. Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için, sîga-i mübalağa ile cehûldür. Hayvan ise, dünyaya geldiği vakit hem az şeylere muhtaç, hem muhtaç olduğu şeyleri bir-iki ayda belki bir-iki günde, ba’zan bir-iki saatte bütün şerâit-i hayatını öğrenir. Güya bir başka âlemde tekemmül etmiş, öyle gelmiş. İnsan ise, bir-iki senede ancak ayağa kalkar, on beş senede ancak menfaat ve zararı farkeder. İşte cehûl mübalağası, buna da işâret eder.”[4]

MEHMET ÖZÇELİK

10-04-2016

 

[1] Şualar | OnBeşinci Şuâ | 613-4.

[2] Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım – İlk Hayatı | 127.

[3] Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım – Barla Hayatı | 185, Lemalar | Yirmiikinci Lema |171,241.

[4] Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 333, Sözler | OnBeşinci Söz |178.

 




ALLAHI GÖRMİYECEKLER

ALLAHI GÖRMİYECEKLER

-“Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O’nu göreceklerdir).”[1]

“İyi ve yararlı işler yapmakta devamlı ve kararlı olanlara karşılık olarak iyisi ve ondan daha fazlası vardır.”[2]

-“O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline!

Onu, ancak her azgın, günahkâr kimse inkâr eder.

Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der.

Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.

Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.”[3]

Yukarıda sayılan özelliklere sahip olan insanlara; hesap gününü yalanladıkları, ayetlere masal dedikleri, bu günahları sebebiyle kalpleri paslananlar Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.

– Hz. Cabir İbnu Abdillah (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Cennet ehli nimetler arasında yaşarken onlar için bir nur parlar. Onlar derhal başlarını kaldırırlar. Rab Teala’yı başlarının üstünde kendilerine yaklaşmış ve: “Ey cennet ehli, sizlere selam olsun!” dediğini görürler.

Rab Teala onlara, onlar da Rab Teala’ya bakarlar. O’na baktıkları müddetçe etraflarındaki cennet nimetlerinden hiçbirine iltifat etmezler. Bu hal onların nazarında Rabb Teala hicaba bürününceye kadar devam eder. Rab Teala hicaba bürünür, fakat Allah’ın nuru ve bereketi cennet ehlinin üzerinde ve makamlarında baki kalır.”[4]

-Allah-ı görmekten mahrum olmak demek, bir yavrunun annesini kaybetmesi demektir.

Allah-ı görmekten mahrum olmak demek, Sahipsiz kalmak demektir.

Allah-ı görmekten mahrum olmak demek, cehennemin de üzerinde katmerli bir cehennemdir.

Allah-ı görmekten mahrum olmak demek, katrilyonlarca cehennemin azabından daha dehşetli bir azabtır.

Hadis-i Kudsi de;” Kulum beni basıl bilirse, ona öyle muamelede bulunurum.”

Allah-ı bilmeyen ve tekrar O’nunla buluşacağını düşünmeyen bir insanın böyle bir şeyi taleb etmesi söz konusu değildir.

Hakkı da değildir.

-Cennetin üzerinde en büyük cennet ise, kişinin orada Rabbisini görmesidir.

Zira gönüller ancak O’nunla ve O’nu görmekle tatmin olurlar.

“Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline (Cenab-ı Hakkın Cemalini görmeye) mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.”[5]

Hatta tabiri caizse; ebedi olup, ebede namzed olan ve de sürekli android telefon gibi sürekli güncellenen şu insan, Rabbisini bir kere görmekle de tatmin olmayacak ve de yeter demeyecektir.

Hadiste de belirtildiği gibi; kişi her hafta Rabbisini görecek, o görmenin kendisinde meydana getirdiği değişimden dolayı, neredeyse eşler birbirlerini tanıyamayacaktır.

MEHMET ÖZÇELİK

 

[1] Kıyamet, 75/22-23. Bak. http://www.tesbitler.com/2015/01/01/a-h-i-r-e-t-a-h-v-a-l-i/

[2] Yunus sûresi: 26.

[3] MUTAFFİFİN.10-15.

[4] http://www.sorularlaislamiyet.com/article/14498/allah-i-her-gun-gormek-cennette-mumkun-mudur-hangi-derecede-olmamiz-lazim-allah-i-her-gun-gormek-icin.html

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/1/cennette-ru-yet-yani-allah-i-gorme-olacak-midir-ru-yet-hakkinda-islam-alimlerinin-gorusu-nasildir.html

[5] 20. Mektub. 11.Kelime.




EN’AM.24-27-ÜÇ AYLAR VE REĞAİB- ÜÇ AYLARINIZI VE REĞAİB KANDİLİNİZİ TEBRİK EDERİM.




İÇİMİZDEKİ AJAN

İÇİMİZDEKİ AJAN

Abdulhamidin yanına kadar sızan ajan, Din kisvesi altında.

Ne gariptir ki, Abdulhamid han çevresinde bulunan herkesin ajan olduğunu sayıp söyleyerek sarıldığı bu adam da bir ajandır.

O bir Çekoslovakyalı yahudididr.

Hüseyin Daim Paşa’nın kendisine “Reşid Efendi” ismini vermesiyle ün salar.

Devlet kademelerini birer birer aşar ve saraya yerleştirdiği kendi adamlarıyla bilgi toplar.

O zorluklarla hacca gitmiş bir derviştir.

Abdulhamidin babası da dahil otuz küsür yıl saraya vakıf olmuş bir ajandır.[1]

*Yabancı ajanlar Güneydoğu ile Suriye arasında mekik dokuyor. Kanada, İngiltere, ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda istihbarat servisleri bölgede birlikte hareket ediyor. 

Bildiğiniz gibi bu istihbaratların hepsi Five-Eyes (Beş Gözler) işbirliği grubunun bir parçası. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde gözaltına alınan İngiliz milletvekili Natalie Mcgarry de Güneydoğu’da bilgi toplamaya çalışıyordu. 

Batı ülkeleri de terör konusunda iki yüzlü davranıyor.[2]

*Gülen de saraya girmeye çalışan casus pozisyonundadır.

Ancak saray tarafından fark edilmiş ve gerisin geriye gönderilmiştir.

Bunu hazmedemeyen paralel yapı, bütün güçleriyle ve bütün kirli, gruplarla saraya saldırmaktadır.

*Paralel yapı gayrı meşru, hile ile yaptıklarıyla bir çok kabiliyetin ve hizmetlerin önünü tıkıyordu.

Onun kullanmak üzere seçtikleri kazanıyordu.

*Gülenin yaptığı beddualar, bir suçluluğun dışa yansıması, daha doğrusu patlamasıdır.

Yenilginin kahroluş halidir.

Yarım asırlık hesabın bir anda bitmesidir.

Bu da az bir çöküş değildir.

Hayatında bir kere olsun bu derece sertleşmeyen bir insanın, böyle bir patlama içerisine girmesi, her şeyi göze alması ve de bitmesidir.

Gülen ipini erken çekti.

Kendi bittiği gibi, bir çok dürüst insanı da bitirdi.

*Ne garip bir tecellidir ki; paralel yapı, chp, hdp, pkk sözcüsü Bayık ve de;

İsrail Genelkurmay Başkanı Vekili General Yair Golan; Erdoğan’ın yönetimde kaldığı sürece “sorunlu bir kurum” olacağını iddia etti. [3]

tam bir kirli ittifak…

-“Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.”

  1. İlk Dönem Eserleri, Sünuhat, Rüyada Bir Hitabe.

*************************   

Türk kominizmini getiremeyenler, doğuyu elde etmeye çalışarak, küçükte olsa bir kürt kominizmini getirmeye  çalışmaktadırlar.

Ondandır ki, tüm sol örgütler bu hesap altında toplanmaktadırlar, başta rusya ve dünyadaki ortaklarıyla beraber…

*Chp ve sol ile rusa bağlı 1970-lerde kominist yani ateist yapılamayan Türkiye-ye karşı, bu gün hiç olmazsa doğu veya kürtlerin federe devlet bahanesi ile Türkiye-den koparılıp rusyaya bağlı bir küçük kominist devlet yapılmasına çalışılıyor.

*Chp-ye düz giren, yamuk çıkar.

**********************    

7 Haziran 2015 seçimlerinde Hdp aynen İsmet İnönünün 1946 yılındaki sahtekarlıklarla kazanmadıkları halde, kazanma oyununu oynadılar.

Kazdıkları ve kazdırdıkları hendeklerle hem hempalarını ve hem de bu vatanın evlatlarını o ateş dolu hendeklerde yaktılar.

*Buruc suresi.4-5. De: “ ( mü’minlere işkence yapan) o Ashâb-ı Uhdûd (Hendek kazanlar), çırayla tutuşturulmuş o (çok şiddetli) ateş (hendeklerinin sâhibleri) kahrolsun!

(gebertildi o hendekçi grup/o kamçıları hendek gibi iz bırakan herifler,)

***********************   

Dünyada ermeniler, Türkiye-de de aleviler kullanıldılar.

Onları maşa olarak kullananlar, maalesef onlara bir şey vermediler, sadece verme bahanesinde bulundular. Bir asırdır hala verecekler.

Verdikleri kaos, kirli işler, kendi menfaatleri…

Maalesef kürtler de bundan nasibini alanlar arasında…

Hep iki arada, bir derede kaldılar.

Bir türlü taraflarını netleştirmediler.

*Beşer zulmeder, kader adalet eder.

Pkk ve onun kurduğu Hdp şiddet ,silah ve canlı bomba ile, hiçbir insanı birbirinden ayırmadan öldürüyor.

Bu bir zulüm ve küfürdür.

Bu devletinde silaha baş vurmasını ve 40 yıldır bu milleti meşgul eden teröristlerin temizlenmesine bir sebeptir.

Temizlik faaliyeti başlamıştır.

40 yıldır muhtelif yerleri kirleten ve kirli insanların temizlenmesini sağlamış olmaktadır.

Kader adalet ediyor.

Yüz yıl önce cahil olan doğunun, az bir farkla beraber, ilmen görmediğini aynen görmesidir.

İçinden pkk tarafından kurulan bir partiden 80 milletvekili çıkaran doğu değil…

Konuşma ve barışla bu işin olmayacağını gösterdi.

Dillerin konuşmadığı yerde, yumruklar ve silahlar konuşur.

Pkk- da zaten baştan beri bunu istiyordu.

Devleti istediği alana çekmiş oldu.

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

********************  

Aman ha. Darbe bitmiş değil. Dün devletin veya askeriyenin muhtelif yerlerine yerleştirilen kimseler, on veya yirmi sene sonra da olsa darbe yaparlarsa şaşırılmasın!!!

Gerçi eskiden darbeler on yılda bir yapılırdı, artık bundan sonra on yılda birkaç kere de olsa denemeler yapılmaktadır.

ABD’deki bir düşünce kuruluşunda dikkat çekici bir yazı yayımlandı. Eski bir Pentagon yetkilisi, Türkiye’de bir askeri darbe ihtimalini tartıştıktan sonra, ABD’nin olası bir darbede, darbe yönetimi ile ilişki kuracağını söyledi.[4]

*Abd yıllardır ambargo uyguladığı irandan neden mabargoyu kaldırdı?

Yoksa iranın önünü açarak, ortadoğuda şii- sünni çatışmasının temellerini atmak mıdır?

*Osmanlının yıkılışında ermeniler nasıl maşa olarak kullanılmışsa, -oysa bunlar evlerini bile birbirlerine emanet ederlerdi.- cumhuriyet döneminde de  hükümetlerin yıkılmasında  aleviler maşa olarak kullanılmıştır.

Tıpkı ortadoğunun alevi- sünni kavgasıyla alevlendirilmesi gibi…

 

************************

ABD’de tam 24 yayınevinin yayınlamaya korktuğu, yazarın 5 kez yazmaya karar verip, her seferinde rüşvet ve tehditlerle vazgeçirildiği, yayınlandığı ülkelerde gündemi sarsan, tüyler ürperten gerçekler. 23. Ülke Türkiye Ve Dünya Uyanmaya Devam Ediyor… [5]

‘Ekonomik tetikçiler (ET’ler) yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslar arası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı “yardım” kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin tabii kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır. Nereden mi biliyorum; ben de bir ET idim.

Dünyamızı kimler yönetiyor? Kirli aileler, kirli şirketler.
Kalkındırma yalanı altında -milyarlarca dolarlık- şişirilmiş projeler ve bu projeleri ‘bilimsel’ gösteren, üniversite kitaplarına bile geçmiş raporlar, teoriler. Maalesef bu kez komplo değiller! Hedef ülkeler, hedef yöneticiler; ya satılacaklar, ya da ölecekler. Hepsi yaşanmış, hepsi gerçek
Yöntem çok, amaç tek: Şirketokrasi ile Yönetilen ‘Küresel İmparatorluk’ (Tanıtım Bülteninden)
[6]

-2004 itibariyle 3. Dünya ülkelerinin borç toplamı 2.5trilyon dolara, yıllık faiz ödemeleri de 3.75 milyar dolara yükselmiştir. Bututar, tüm 3.Dünya ülkelerinin sağlık ve eğitim harcamaları toplamından fazla,aldıkları dış yardımın da 20 katıdır. Yine bu ülkelerde nüfusun en üst yüzdebiri, ülkelerinin mali kaynaklarının ve gayrımenkullerinin %70 ila %90’ına sahiptir.Bu çağ daş imparatorluğun sinsiliği, Romalı askerleri, İspanyol fatihlerini(konkistador), 18-19 uncu yy Avrupalı sömürgecilerini fersah fersah geridebırakır. Biz Ekonomi Tetikçileri kurnazızdır. Bizler tarihten ders aldık. Kılıçtaşımayız, zırh-üniforma giymeyiz. 

…Filistin, Kuveyt, SuudiArabistan, Irak, Suriye ve İran, arkadan Pakistan ve Afganistan. Her seferindeNixon ülkeyi kovaya atmadan önce İslamiyet’e küfürler ediyordu: “Müslüman köpekler, Muhammed’in canavarları, Müslüman şeytanlar” gibi. En sonunda da haritadaki çengelinden Endonezya’yı kaldırarak “Bunu da Dünya Bankasına verelim. Bakalım bize bundan nasıl para kazandırabilir” dedi.

Gösteriden çıktıktan sonra tercümanımla aramda şu konuşma geçti.

“Dalang, Nixon’a Vietnam dışında niye yalnızca Müslüman ülkeleri kovasına attırdı   ?”

“Çünkü plan böyle. Vietnam ilk adımdan başka bir şeydeğildi. Tıpkı Naziler için Hollanda’nın olduğu gibi. Gerçek hedef Müslüman dünyası.”

“Amerikanın anti-islam olduğuna inanamam”

“Öyle mi? Ne zamandan beri? Kendi tarihçilerinizden birini,Arnold Toynbee adlı İngilizi oku da gör. Ta ellilerde, gerçek savaşınkomünistlerle kapitalistler arasında değil , Hıristiyanlarla Müslümanlararasında olacağını söylemişti. “ Civilization on Trial” ve “The World and TheWest” adlı kitaplarına bir bak”[7]

-“İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!” [8]

MEHMET ÖZÇELİK

2-4-2016

 

[1] Bak.SARAYDAKi CASUS GiZLi BELGELERLE ABDULHAMİD DEVRİ Ve İNGİLİZ AJANI YAHUDİ VAMBERY-SAHTE DERVİŞ.Prof. Arminius Vambery Mim Kemal ÖKE.

[2] http://www.ulke.com.tr/guncel/haber/556953-eski-ingiliz-ajanindan-turkiye-itirafi

[3] http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1854365-erdogan-turkiyenin-basinda-oldukca

http://www.haber7.com/guncel/haber/1870032-hdpnin-sahte-oyu-hucre-evinden-cikti

[4] http://rasthaber.com/eski-pentagon-yetkilisi-turkiyede-darbe-olursa/

[5] Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları-John Perkins

[6] http://www.idefix.com/kitap/bir-ekonomik-tetikcinin-itiraflari-john-perkins/tanim.asp?sid=GT3YHOLC6E0E5KYCXL8G

https://www.facebook.com/notes/illuminati-yeni-d%C3%BCnya-d%C3%BCzeni/bir-ekonomik-tetik%C3%A7inin-itiraflar%C4%B1-john-perkins-1/946361335378997/

[7] https://www.facebook.com/notes/illuminati-yeni-d%C3%BCnya-d%C3%BCzeni/bir-ekonomik-tetik%C3%A7inin-itiraflar%C4%B1-john-perkins-1/946361335378997/

https://www.facebook.com/notes/illuminati-yeni-d%C3%BCnya-d%C3%BCzeni/bir-ekonomik-tetik%C3%A7inin-itiraflar%C4%B1-john-perkins-2/946362025378928

[8] AL-İ İMRAN-12.




EZELİ YARATIŞ EZELDEN YARATIŞ

EZELİ YARATIŞ EZELDEN YARATIŞ

*Allahın zatı gibi isim ve sıfatları da ezeli ve ebedi.

Bu zaviyeden bakacak olursak, Allahın yarattıklarının ve onların alemlerinin de ne kadar, ne derece sayısız olduğunu da anlamış oluruz.

Bir de diğer sıfatlarını düşünecek olursak, bunların dahi tecellilerin sayıya girmeyecek derecede çoklukla ve çoklukta olduklarını bilir ve anlarız.

Allahın sıfatlarında süreklilik vardır.

Allah sürekli olarak yaratandır ve oda öyle ki Allah bir şeye iki kere tecelli etmez.

Her an bir işte ve tecellidedir.

İnsanın 6500 sene önce, dünya 5 milyon sene önce , kâinatta 15 milyar yıl önce yaratıldığı fizik alimlerince söylenmektedir.

Ezeli ve ebedi olan Allahın elbetteki yaratışı 15 milyar yıl önce başlamış değildir.

Yaratma ezelden başlamış ve de bu yaratma sürekli devam ede gelmektedir.

Yine sonsuzun içerisinde bulunan küçüklü büyüklü hangi rakam ve sayı olursa olsun, sonsuza göre aynı derece ve aynı yakınlılıktadır.

Sonsuzdan neyi çıarırsanız çıkarın veya neyi eklerseniz ekleyin bir değişiklik ve farklılık olmayacaktır.

Kâinat ve eşya hangi zaman diliminde yaratılırsa yaratılsın, sonsuzluğun içerisinde aynı derecede ve durumdadır.

15 milyar yıl önce de yaratılmaya başlanmış olsa da bu sonsuzluk içerisinde geç kalınmış değildir.

Ancak Allah sürekli yaratıp var eden ve tecellisini sürekli sürdürendir.

Varlıklardaki değişim, tecellinin değişimindendir.

************************ 

Aslında biz Allahı yeteri derecede tanımıyoruz.

Efendimizin buyurduğu gibi; ‘ Ma arafnake hakka marifetike ya maruf’, – Ey bilinen Allahım. Senin marifetini hakkıyla bilemedik.-

–Yavru balık anne balığa sormuş;

-Anne bana suyu anlatır mısın?

Anne balık cevaben;

-Yavrum sen bana suyun dışında bir şeyi anlat da, ben sana suyu anlatayım.- demiş

-Elbette –Her şey O’dur- değildir.

Belki – Her şey O’ndandır.-

Heme ost ,değil, Heme ezosttur.

Allah sürekli yaratan ve sürekli olarak diğer isimlerini varlıklar üzerinde tecelli ettirendir.

Zât, sıfat ve isimlerde süreklilik esastır.

***********************  

Madem Allah ebedidir, bizim dahi yolculuğumuz ebededir.

Ebedi olan Allah, bizim için ve bizim ihtiyaçlarımızı ebede dek karşılayacaktır.

Madem O var ve ebedidir, o halde ne gam!

Ölümde, her türlü sıkıntı da gelip geçicidir.

Çünkü O daimidir.

İnsan da ebede namzed ve adaydır.

Allah insanı işte bu ebediliğini tezahür ettirmek için var etmiştir.

Ebediyyen sadece Halık sıfatını değil, tüm sıfatlarını insan üzerinden aleme gösterecek ve gerçekleştirecektir.

Hadis-i Kudsi-deki; -Ben gizli bir hazine idim, mahlukatı (yani insanı) yarattım, ta ki kendimi bileyim ve bildireyim.-

-Ucu açık bir yolculuğa çıktık.

Hadi hayırlısı.

Var mısınız.

O’nun varlığına katılır mısınız?

Bu ise O’nun varlığına katılım ve de İNTİSAB ile mümkündür.

İntisab ile mensubiyet gerçekleşir.

O nisbetle varlığı ebediyyen devam eder.

Varlık O’nun varlığından geçer.

Gerçek yokluk, O’nunla olan nisbetin kesilmesidir.

-Kişi sevdiğiyle beraberdir.-

Kim kimi severse, onunla ebediyyen beraber olacaktır.

Dünyayı seven dünya ile, faniyi seven fena ile, Bekayı ve Baki olanı seven de, Beka ile bekaya mazhar olacaktır.

MEHMET ÖZÇELİK




HARAM LOKMA