EFENDİMİZİN DİŞİ KIRILDI

EFENDİMİZİN DİŞİ KIRILDI
Değerli bir öğretmen arkadaşın muhtereme annesi her gece mutlaka teheccüd namazını kılmadan,kuranını okumadan yatmazdı.
İki hafta kadar önce sekerat halinde yani uyku ile uyanıklılık arasında iki defa efendimizi görür.
Birincisinde peygamber efendimiz kendisine tebessümle bakmaktadır.
İkinci sefer gördüğünde ise mübarek bir dişinin kırık olduğunu görür.
Arkadaş bunu bana anlatınca hemen uhud savaşı ve o savaştaki efendimizin hüzün ve sıkıntılarını düşündüm.
Birinci görülen hali,o seksenlik teyzemizin salahatine bir lütuf idi.
İkincisi ise şu anda geniş çerçevede islâm dünyasının sıkıntı verici,özelde ise cemaatın hükümete karşı ifrat tutumu idi.
Rüya tabirinde diş hakkında en çok yorum yapıldığını görmekteyiz.Genelinde de bunun hastalığa,ölüme,kötü habere ve özellikle insanın tedbirli olmasına ve de gizli işlere işaret ettiğini görmekteyiz.
Ön azı dişler;halkın ekserisi için açık olmayan şeylere işaret,ön dişler açık ve sözle yapılan işlere işaret etmektedir.
Kısaca diş sıkıntı ve zorluğa işarettir.
Efendimiz zor durumda ve sıkıntı içerisindedir.
Ateşe bir odunda ben taşımayayım diye hep sonu bekledim.
Ancak bekledikçe alevin sönmediği bilakis arttığını gördüm.Bu amaçla karınca misal bir damla suda olsa,ateşe dökme adına bu yazıyı uyarıcı mahiyette yazdım.
Elbette dershanelerin kapatılması,bütün himmetini buna sarfedenler için kolay bir yol değildir.
Ancak ağır aksak giden,problemli ve bir asırdır küflenmiş,sürekli kaportası değiştirilen,görünümüne müdahale edilen eğitimin bu vesile ile motorunun değişimine bir el atılmış olur.
Eğitimin en büyük problemi tevhidi tedrisattır.Farklılıkların tek tornodan çıkarılmaya çalışıldığı,eğiten değil üğüten bir eğitim sistemi.
İşte böyle bir noktada kapatılmasıyla beraber özel okulların açılmasının da önü açılmış olur.
Bütün himmeti bu noktaya sarfetmek gerekirken,basit ve hissi noktalarda feryatlar koparılmaktadır.
Devlet desteğiyle tıpkı özel hastaneler gibi özel okullarda bu yönde çoğalmış,içi boş olan rejimi koruma uğruna insanlar heder edilmemiş olur.
Öğrenciler dershanelere güvenerek okulun derslerini askıya almaktadırlar.
Okulun 12 yılda veremediğini dershaneler bir yılda nasıl verecektir?
O halde eğitimin bu kalitesizliğini dershaneler açarak değil,eğitimin kalitesini yükseltmek için tedbirler alarak yapmak gerektir.
*Münafıklar ateşe odun taşımaktadırlar.
Hoca efendi basiretli bir insandır.Ona atfen Tayyib Erdoğan için,firavun ve şeddat dediği sözü kötü niyetli insanların, münafıkların değirmenine su taşımasından başka bir şey değildir.
Başbakan için maddi ve manevi destekte bulunup,onun ve muvaffakiyeti için ifrat derecesinde duada bulunan hoca efendinin,tefrite düşerek böyle bir basiret dışı duruma düşmesi elbette düşünülemez.
Burada ya çok saflık veya art bir niyet vardır.
Nitekim Hasanı Basri hazretlerinin yanına gelen adamın birisi,büyük bir alimin kendisine hakaret ettiğini söyler.
Hasanı Basri adama orada ne aradığını ve ne yaptığını sorunca adam;
-Benide o toplantıya çağırmışlardı.yemek yedik,tatlılar yeyip içecekler içtik,deyince Hasanı Basri cevaben;
Bre akılsız adam,o kadar yediğin şeyleri karnında tuttunda,bir onun benim hakkımda söylediğinimi karnında tutamadın?
Hoca efendininde özel,duruma göre,belkide genel olarak yaptığı sohbet içerisinden çımbızla çeker gibi firavun benzetmesini başbakana söylenmiş gibi taşıyan insanlarda iyi niyetli insanlar değillerdir.
Ya onlar ishal olmuşlar veya çok fazla yediklerinden karınlarındakini tutamayan insanlardır.
-Bundan dolayı düşünüyorumda;büyük bir hizmetle ergenekonu gömmeye çalışan bu cemaat,ergenekonun oyununamı gelmektedir?
-İki kahraman birbiriyle kavga ederken,bir çocuk dahi ikisinide mağlub eder.
Bu savaştan münafık yapılı insanlar istifade eder.
Taksim olaylarından sonra daha dehşetli çevrilecek oyunun bir senaryosu cemaat kavgası olarak ortaya konulmaktadır.
Cemaat bu durumda kan kaybetmektedir.Gereksiz ve hissi bu kavgayı sürdürmeyip,alternatif yollar aramalıdır.
Dershanelere giderek kaybolan yıllar,her yıl kaybedilen yedi katrilyon bir para kaybı az değildir.
Himmetler geçici yerler olan dershanelere değil,daimi ve kalıcı olan okullara harcanmalıdır.
Efendimizin dişinin kırılmasına müsaade etmeyelim,sıkıntıda olan efendimizin sıkıntısını arttırmayalım,nifak değirmenine su taşımayalım.Kılıçları kınına koyup mantıki ve çözüme yönelik,istişare ile hareket edelim.
-Kader cihetiyle düşünelim;acaba bu olaylar neden başa geldi?
-Sadeleştirme adıyla cemaatın bedduasının alınması bir sebeb olmasın?
-Acaba ne gibi hatalar yapılmaktadır?diye sorgulanması gerekir.
Ben burada kirli çamaşırları dökmek istemiyorum.Zira her tarafta,iktidarında ve cemaatta taraflar birbirlerinin eski çamaşırlarını ortaya koymakta,bununlada kalınmayıp siyasetin çirkin yüzü olan şeytan melek,melekde şeytan olarak görülmektedir.
Nitekim muhalif bir milletvekilinin onca kirli çamaşırlarını ortaya dökenler, bugün dershaneyi savunan o kişiyi melek olarak göstermeye çalışmaktadır.
Bununlada kalınmayıp söylentide olsa bilmem kimlere bile seçimlerde destek olunacağı söylenmektedir.
Basiretli,ihtiyatlı,anlayışlı,kılıçları çekmeden kan ve enerji kaybedilmemelidir…
MEHMET ÖZÇELİK
01-12-2013




DÜNYAMIZA AÇILAN PENCERE

DÜNYAMIZA AÇILAN PENCERE
İnsan beden evine sıkıştırılmış devâsa bir varlıktır.
Nefese ve teneffüse ihtiyaç duymaktadır.
Bu bazen öfleyerek-püfleyerek rahatlama çabalarıyla olurken,bazen de nefsi memnun etmek suretiyle geçici de olsa bir nefes almış oluyor.
Ancak insan ruhunun sürekli hava gibi,su gibi,gıda gibi teneffüse ihtiyacı,hayatî ve zaruret derecesinde bir ihtiyaçtır.
Geçmişten günümüze insan bu ihtiyacını,kendi aleminden başkalarına veya başka yerlere açtığı pencerelerle gideriyordu.
Bazen dost sohbetleri,seyahatlar,farklı ziyaretler onun o ihtiyacını gideriyor ve dünya standartlarında memnuniyetini sağlıyordu.
Zamanımızda alanların farklılaşması,ziyaretlerin azalması,dostların kaybolması, ve dolayısıyla dost sohbetlerinin olmaması, teknolojinin gelişmesi, birde üstüne üstlük manevi değerlerin kaybolması;insanı kendi dünyasında sıkmaktadır.
İnsan oğlu bu sıkışmışlık içerisinde her zamankinden daha çok olarak teneffüse ihtiyaç duymakta,tabiri caizse,sağa sola saldırmaktadır.
İntiharlardan gayrı meşru yollara,cinayetlerden suç olaylarının artmasına kadar bu sıkışmışlığın bir patlaması olarak topluma yansımış oluyor.
Yüzdelik itibarıyla televizyon seyredenlerin oranındaki yüksek çapta gelişen artışlar,insanın kendi dünyasından,başka dünyalara geçmek için açmış olduğu pencerelerdir.
Televizyon dünyası bu asır insanının kanallar yoluyla açılmış birer pencereleridir.
Kimisi bunu kendisini ifade etmek için kullanırken,kimisi de ifade de kendisini bulduğu için bir rahatlama sağlamaktadır.
İletişim dünyası,insanın bir alemle kalmayıp,çok alemlere açılan pencereleridir.
Hiçbir asırda görülmeyen pencereler bu asrın insanına nasip olmuştur.
Ancak bununla beraber bizleri bekleyen en büyük tehlike,bu kanallardan kanalizasyon akma tehlikesiyle karşı karşıya olmamızdır.
Kanalları rast gele çevirdiğimizde bile oluşacak olan menfilik,kapanmaz yaralar açmakta,evimizi,gönlümüzü kirletmektedir.
Telefon ve internet penceresi ise,bu isteğin aşırı derecede ve aynı zamanda geçmişin eksikliğini ve susamışlığını giderme sebebidir.
Yıllardır maddi imkânsızlıklar içerisinde olan ve maneviyat pencereleri kapanan bu insanlar,elektronik ve iletişim araçlarına fazlasıyla ilgi göstermekte ve harcama yapmaktadırlar.
Yılların birikmişliğinin bir piyasa patlamasıdır bu durum.
*Ölüm bu manada ruhun bayramı,âzad olması ve hürriyetine kavuşmasıdır.
Ölüm en büyük ruhun dışa açılan penceresidir.
Uyku sınırlı boyda açılan,tamamen çıkışı mümkün olmayan ağlı ve bağlı pencerelerdendir.
Bu dünyada mukayyed yani bir çok kayıtlarla kayıtlı ve bağlı olan ruh,uyku ile açık görüşüne izin verilmekte ve tam serbest olacağı ölüm gününü beklemektedir.
Ölüm penceresi herkesin geçeceği geniş bir pencere ve dünyanın nefes borusudur.
Bu pencerelerden bir çok alemleri seyreden bu insan;kabir penceresi,mahşer penceresi gibi pencereleri aştıktan sonra,cennette bütün duygularının,bütün alemlere ayrı ayrı açılan ve hiçbir zaman kapanmayan tam bir ana pencereye kavuşacaktır.
Zira kâinatın tüm pencereleri cennete açılmaktadır.
Cennet tüm kayıt ve bağların çözüldüğü ve on sekiz bin aleme açılan bir penceredir.
Öyle ki Rabbisiyle bile olan perdelerin açılarak,perdelerin kaldırıldığı ve görüldüğü yerdir.
MEHMET ÖZÇELİK
30-01-2012




DİN KALBİ MİDİR?

DİN KALBİ MİDİR?
Din sadece kalbe aid,kalb ile bağlantılı olup,hayata karışmayan ve düzenlemeyen,insanın kalbine hapsettiği bir inanç mıdır?
Böyle bir din olsa olsa münferit olarak,dağ başlarında tek başına yaşayan insanlar ve dar kalıplılar için olan bir din olabilir.
Gelişmemiş,sosyal hayattan uzak,mübtedi dinler için dar alana hapsedilmiş bir düşünce olarak düşünülebilir.
İnsanların hayatına karışmayan ve onları belli bir düzene koymayan ve bunların esaslarını tesis etmeyen bir din,din olmadığı gibi,mükemmel bir din olarak da kabul edilemez.
İçki gibi zararlı içecekleri,domuz gibi zararlı yiyecekleri,altın gibi erkeğe haram olan takıları,ferdi,ailevi,sosyal tüm yükümlülükleri dinin dışında hangi ölçüye göre değerlendireceğiz?
Bunların ancak bugün zararları tıbben yeni yeni belli olmuşken,dinin 1400 sene önce belirtmesinin topluma kazandırdığı nasıl göz ardı edilebilir ve terke uğratılabilir?
Din insanın ulaşacağı en kemal noktayı baştan oluşturmaktadır.
-Böyle bir düşünce ile kişi Allah-ı yarattıklarının hayatını düzenlemekten uzaklaştırmaya çalışmak olmaz mı?
-Bu milletin bir asırdır süren maddi ve manevi kıtlığı ve kısırlığı dini vicdanlara hapsederek,toplumdan soyutlamasının bir ürünü değil midir?
Bu gün bu ürünler toplanmaktadır.
Terörist,ateist,sefih,materyalist,vs.
Din hayatın her kademesindeki hükmü ve hakimiyeti ile vardır ve var olabilir.
Vicdanlara hapsedilen bir din,etkisiz ve suskun,susturulmuş bir dindir.
Din kalbidir,kalbe aid bir duygu ve özelliktir,diyen kişi,bununla dinin yükümlülüğünden kendisini çıkarma çabası ve sorumlu yaşamaktan kaçmak için söylenmiş bir kılıf ve kuruntulu bir tesellidir.
Oysa din hayatın hayatı olduğu gibi,hem de hayatın esasını tesis eder.
Bir öğretmen öğrencisini değerlendirirken,onu kalbine hatta çok iyi de olsa,niyetine göre değil,uygulamalarına göre değerlendirmektedir.
Hukukta da emniyette de yanlış yapan bir insan,her ne kadar niyetinin iyi olduğunu söylese de,o kişi yapmış olduğu vak’aya ve uygulamasına göre ceza alır.
Niyet cezayı kaldırmaz ancak iyi hal eseri olarak suçun ağırlaştırıcı durumunu hafifletici bir sebeb olarak göz önünde bulundurulabilir.
-Bu sözü söyleyen insanlar iki kısımda değerlendirilebilir;Birisi gerçekten saf ve dinden habersiz bir kısım insandır ki ,yükümlülüğünün bilincinden uzak bir kişidir.
İkinci kısım insanlarda derecelerine göre bir çok kısımda ele alınıp,dinin bağlayıcılığının olmadığını,gelişmemiş kimselere mal ederek kendisini gelişmişlik içerisinde göstermeye çalışmakta,sonuçta dini insanların dünyasından çıkarmaya çalışıp,dinden uzak, işlerinde dinin eksikliklerini giderecek bir ibadet değerinde olduğunu söyleyerek zan,kuruntu ve tesellide bulunmaya çalışır.
“Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. Tâ ervâh-ı âliye ile ervâh-ı sâfile müsâbaka meydanında birbirinden ayrılsın. Nasıl ki bir mâdene ateş veriliyor, tâ elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifât-ı İlâhiye bir ibtilâdır ve bir müsâbakaya sevktir ki, istidad-ı beşer mâdeninde olan cevâhir-i âliye ile mevadd-ı süfliye birbirinden tefrik edilsin.”
MEHMET ÖZÇELİK
30-05-2012




DÜNYADA KAOS

DÜNYADA KAOS
İnsanın yaratılışı gündemdeydi.İnsana meşvereti öğreten Rabbimiz;bizim yaratılışımızı meleklere de sormuştu.
Ancak önceki cinlerden ağzı yanan melekler,onlardan üç kat güçlendirilmiş insana taraftar olmaları mümkün değildi.
Onlarda yer yüzünü kana bulamışlardı.
“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.”
Hayat kanla başlamıştı ve hala kan ile devam etmekte,kendisini devam ettirmektedir.
Kanın akması hayatın bitmesi demek iken,insanlar hayat için kan akıtmaktadır. Hayatını başkasının hayatının yokluğunda aramaktadır.
Bütün bunlar hakimiyet davasından çıkmaktadır.
*Ortadoğunun bir kısmına suud,bir kısmına iran,çoğuna da Avrupa hamilik etmektedir.Avrupa buna da hazımsızlık gösterip diğerleri için savaşa devam etmektedir.
*2.dünya savaşı hristiyanların kendi aralarındaki bir savaş olup,63 milyon insan ölmüştür.
*Haklarında çok yazılar yazılıp,istatistikler yapılan dünya savaşlarından bir kaçının özetle durmu gayet hazindir;
-I. Dünya Savaşı, 1914 yılında Avrupa’da başlamış, ancak dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin katılması ve diğer kıtalardaki sömürgelere de yayılması nedeniyle “dünya savaşı” olarak adlandırılmıştır. 1914’te başlayan savaş 1918 yılında sona ermiştir. 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak savaştan çekildi.
Asıl sebebi Sırp bir neferin Avusturya Veliahtına attığı bir tek gülle, eski Harb-i Umumîyi patlattırdı, otuz milyon nüfusun mahvına sebep oldu.
Diğer nedenleri arasında;
Birinci Dünya Savaşı, 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başlarında meydana gelen olay ve gelişmelerin bir sonucudur. Bu bakımdan sebeplerini bu dönemde aramak gerekir. Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da dört merkezi devlete karşı, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin giriştiği, o tarihe kadar görülmemiş ilk dünya savaşıdır. I. Dünya Savaşı Avrupa’da ittifak veya merkezi devletler diye adlandırılan Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ile itilaf devletleri diye adlandırılan İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD önderliğindeki itilaf devletleri arasında gerçekleşmiştir. I. Dünya savaşının genel ve özel olmak üzere iki nedeni vardır.

Genel Nedenler olarak;
* Avusturya-Macaristan imparatorluğunun velahdı Ferdinand’ın bir Sırplı tarafından öldürülmesi
* Milliyetçilik düşüncesi
* Sömürgecilik (ham madde ve pazar arayıcılığı)
*Avrupa devletleri arasındaki ekonomik ve siyasi rekabet(özellikle de Almanya ve İngiltere arasında)
* Aşırı silahlanma hareketi
*53 milyon insan kayıp verilmiştir.
*Dünyada 5 bin 600 yılda toplam 15 bin 500’ün üzerinde bölgesel ya da ulusal savaş yaşandı, 3.7 milyar insan öldü.

1. Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 14’ü, 2. Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 70’i, 1990’lardaki savaşlarda ölen 100 kişiden 90’ı sivildi.

1945-1992 yılları arasında gerçekleşen 149 savaşta 23 milyondan fazla insan öldü. Bunun yalnızca 3 milyonunu askerler oluşturdu.
Bilinen o ki, savaşlarda genellikle 1 askerin ölümüne karşılık 1 sivil doğrudan, 14-15 sivilse açlık, susuzluk, bulaşıcı hastalıklar gibi nedenlerden ölmektedir.

Ve 2.dünya savaşlarında toplam 125 milyon kadar insanın ölüm daha fazla insanın sakat kaldığı ve heder olduğu daha ne gibi büyük bir savaş yaşanabilir?
Birinci Dünya Savaşı ,90 milyon kişinin de sakat kalmasına yol açtı.

Balkan savaşında Bosna’da 20 bin kadına tecavüz edildi.

Körfez Savaşı’nda ABD müttefiki devletler, Irak-Kuveyt sınırına ve Basra kenti etrafına 1 milyon, Balkan Savaşları’nda da 64 ülkede 110 milyon patlamamış kara mayınının üzerine basacak insanları beklediği biliniyor.

Dünyada bugün 500 bini bilim adamı olmak üzere 15 milyon kişi silah ve silah geliştirme endüstrisinde çalışıyor.

Bush, 2003 bütçesinde silahlanmaya 396.1 milyar dolar ayırmaya çalışıyordu.

Son 10 yıldaki savaşlarda 2 milyon çocuk öldü.6 milyon çocuk sakat kaldı.12 milyon çocuk evsiz,1 milyondan fazla çocuk anasız-babasız kaldı.10 milyon çocuk psikolojik sarsıntı geçirdi ve on binlerce çocuk tecavüz ve işkenceye uğradı.
*Bu manada Avrupa vahşetin merkezi halinde geldi.Dğu ise peygamberlerin çok geldiği ve mazlum ülkeler durumuna düştü.Nitekim batılılar;
“Kardinal külahı görmektense,Osmanlı sarığı görmek evladır.”dediler.
*Dünyayı ve Türkiye-yi daha kötü günler bekliyor,denilirse derim ki;
Rusyadaki kominizmden daha dehşetli nasıl bir izm gelebilir?
Nasıl bir izm gelecek ki yüz milyondan fazla insanı öldürecek?
*Türkiye-de de bir asırdır kaldırılan değerlerden başka hangi değerler kaldı ki, kaldırılacak olsun?
Değiştirilmeyen ve de değiştirilecek olan daha ne var ki değiştirilsin?
Vahapzade-nin ifadesiyle;Bizim dinimiz inkâr edildi.Sizinki tahrif edildi.
*Avrupa vahşetin ve çirkefin her çeşidini denedi.Denemediği İslamiyet kaldı.Şimdilerde ise onun sancısını çekmektedir.
*Özellikle Avrupa ülkelerinde genç sanatçıların intiharı hızla artmaktadır.Bazen uyuşturucunun arttırılmasıyla tatmin olunamama,diğer yandan manevi boşluk bunu hızlandırmaktadır.
*Batı geçte olsa doğudaki maneviyatı tanıdı.
*Batılılar;Bizim manevi imdadımıza gelen olmazken,sizin manevi imdadınıza koşan M.Akif gibiler oldu.
* “Türkleri Hıristiyanlaştırmayalım, dinlerinden soğutalım”” American Board of Commissioners Foreign Missions teşkilatı, daha 1930’lu yıllarda Osmanlı’nın Müslüman tebasını Hıristiyanlaştırılması faaliyetlerini boşa görür. Bu nedenle 1929 Sicilya Ada Toplantısı’nda, ‘Türklerin boynuna haç takma düşüncesinden vazgeçilmesini, açılacak okullarda Türk çocuklarının Batı kültür ve dünya görüşüyle yetiştirilmelerinin, kendi kültürlerinden soğutularak, Batı kültürüne hayranlık aşılanmasının daha doğru ve etkili olacağı’ kararını almışlardır.”
*Kaderin tecellisi;1960-larda işsizlikten dolayı Türkiye’den ayrılan özellikle işsiz kesimin Türkiye-yi gerektiği gibi temsil etmemesi,İslamiyet hakkında doğru temsil rolünü gösterememesi büyük zarar verdi ancak o insanlar orada patronluğa kadar yükseldi.
Şimdilerde ise başörtüsünden dolayı burada okuyamayıp avrupaya giden kız öğrencilerinin orada iyi temsil rolü Avrupalıların İslam hakkındaki saplantılarını da değiştirdi.
Avrupalıların önyargılarını kırdı
*Dünyanın tek rahatı ancak sulhtadır.Hadiste de:”Barış hayırdır.”
Silahlara giden para,gıdaya giden paranın kat katıdır.Eğer o paralar dünyanın fakirlerine gidecek olsa,dünyada fakir kalmadığı gibi,zenginlik artar.
*****************
*İsrail-Ab-Amerikanın ortak hedeflerinden biri de;ortadoğuda,sınırları belirsizleşen mahallerde –Irakta olduğu gibi- kürt ve alevi devletini kurmak.Nitekim Libyaya hemen saldıran Ab,Suriyede bin beşyüzden fazla insan acımasızca üzerlerine ateş açılarak öldürüldükleri halde,müdahalede bulunmaması,yüzde sekiz olan Baas ve Nuseyrilere karşı,yüzde 92 sünnilere olan yönetiminin korunulmasına çalışılmaktadır.
Batı İslam dünyasıyla bire bir uğraşmak istemiyor.Onları birbirleriyle uğraştırmak istiyor.
*Lozanda toprağa gömülen Osmanlının üzerine toprak atıp, yeni bir fide diken Türkiye;beklemediği ve beklenmeyen,öldü denilen hasta adamın kımıldanışı bazılarını tedirgin etmektedir.
Aslında bu durum geçmişe tarziye,onu tanımadır.Ona dönme değildir.
Geçmişteki en güzel model oluşunu göz önünde bulundurmadır..Ortada geçmişe dönüş değil,geçmişi görüş vardır.
Ortadoğudaki boşluğu gören Avrupa oradan kendisine taraftar bulmaya çalışırken,Abd Bop çerçevesinde şekillendirmeye çalışmakta,İsrail ise kendisinin hedef ve odak noktasını engellemek için iki projeyi ele almakta,sürekli zahmetsiz sonuçtan önemli bir pay alma hedeflerini kurmaktadır.Tıpkı yırtıcıların payından ve artığından geri kalanları toplamaya çalışan çakal ve akbabalar gibi.
1-Ortadoğu da sürekli kaos oluşturup,azınlıkları destekleyerek,çoğunluğa karşı kışkırtmak.
2-Büyük İsrail projesi çerçevesinde arzı mev’ud yani vaat edilen topraklarının alanını ne pahasına olursa olsun genişletmektir.
*Avrupalının adamı ve sözcüsü olarak iş yapanlar da cabası.Tıpkı şimdiki bazı yazarların başkaları adına kalemlerini oynatmaları gibi.
*Osmanlının aldığı 24 milyon m2 alan;şimdiki avrupanın 5,5 katı ediyor.
*Osmanlı 36 eyaletti.
*Osmanlıda hak ve hürriyet mücadelesi yoktur..
*Osmanlıyı kötülememizdeki bir sebeb de,Ermenilere ve batıya iyi görünmek içindir.
*****************
*Yüz yıl önce şekillendirilen Ortadoğu,bugünde arap baharıyla şekillendirilmeye çalışılmaktadır.
Mesela geçmişten günümüze Necd bölgesi problemli bir yerdir.Müseylime-i Kezzap,Hariciler ve Vehhabilik oradan çıkmıştır.
*Bugün yemen ve Ürdün krallarının Suud hükümetine sığınmaları,Sudan İngilizlerin teklif ettiği krallığın uzantısıdır.
*Vehhabilik zulümle yayıldı.
*Muhammed bin Abdulvehhab,müseylime üzerine hücum eden sahabilerin mezarlarını kaldırdı,sildi.
*Osmanlının ilk parçalanması vehhabilikle İngilizler tarafından sağlanmıştır.
*Osmanlıyı arkadan vuran Araplar değil,vehhabilerdir.
*İslam hukukunda soy kırım yoktur.
*Osmanlı bir millet sistemini tüm milletleri içinde barındırarak uygulamıştır. Tüm kamu hizmetlerinde görev almışlardır.Mesela sağlık bakanı,dış işleri bakanı olmuş.
Kendi okullarını,kilise ve havralarını,okullarını kurmaya müsaade etmiştir.
Dini konularda görev verilmemiş,Müslüman vakıflarda görevlendirilmemiş ve vezirlik,padişah,halife,vali gibi önemli ve hassas görevler verilmemiştir..
“İran öteden beri islâm alemi içinde bir rahatsızlık unsuru olduğunu, Müslümanların birliğine hizmet edeceği yerde,parçalanmasına hizmet ettiğine tarih şahittir.”
Bir çıbanbaşı olmuş,istikametli hareket etmemiştir.Düşmanla dost olmuş,bize vurmuştur.Veya bir tehdit unsuru olarak bunu kullanmıştır.
16-10-2011
MEHMET ÖZÇELİK




DÜNYA ERGENEKONU ÇATLADI

DÜNYA ERGENEKONU ÇATLADI
Diğer bir ifadeyle,bizdeki ergenekonun bir asırlık ağa babası ilk defa yara aldı.Kuyruğu kapana kısıldı.Gövdesini ve başını kurtarmak için tavizler vermeye başladı.
Bu durum bizdeki ilk el bombalarının bulunmasıyla birlikte çorap söküğü gibi başlayan çözülmeye benzer olarak,Mossad ilk deşifresiyle çözülme sürecine girmiş oldu.
Mossad bizdeki ergenekonunu başka yerlere kaydırdı.Mesela Mısır.
Pkk ile olan bağlantısı ortaya çıktı.Delikleri tıkanan fare gibi yeni açtığı delikler hareket alanını ve dünya gözünde zaten düşük olan düşüşünü hızlandırdı.
Yarım asırdır çevresini kontrolü altına alan İsrail,yavaş yavaş savunucularını, kendisine karışmayıp destek olanları kaybedince,kendisini garantiye alma yoluna gitmektedir.Bu amaçla da dağıtmış olduğu gücünü merkeze çekmektedir.
İsrail-in Türkiye’den mavi Marmara olayı münasebetiyle özür dileyip,3 şartı kabul etmesi,One minute- la başlayan boyun eğdirme girişiminin,diz çöktürme aşamasıdır.
Artık İsrail secdeye doğru yol alıyor.İsrail secde aşamasında.
Bizdeki ergenekonun çöküşü,dünya ergenekonunu sarstı.Mossad-ı çatırdattı.
Ergenekonun Ortadoğuyu bağlayan en önemli ayağı olan Türkiye ayağı çökünce,Ortadoğu normale dönmeye başladı.
İsrail ortadoğunun hatta dünyanın fitne kazanı.Elbette bu son ve bitiş değildir. Boşluk ve güçsüzlük hissettiği anda yeniden oyunlarını devreye koyacaktır.
Bu durum kolay elde edilmedi.
*Zülkarneynin kurduğı seddin yecüc-mecüc tarafından yalanması olayı,neticede aşınması ve aşındırılması mecaz da olabilir.
Tıpkı ehli imanın önlerindeki zulüm engelini yalayarak aşındırması, kurtulması da,zorlukları aşmadaki zorlu durumları haber vermektedir.
Bir asırlık mücadele,küfrün kalelerini aşındırdı.
*Mustafa Sabri Efendi derdi ki: “Yahudiler insanlık âlemine beş tane kimyasal veya hidrojen bombası atsalar, beş tane küfür ve dalâlet önderi Yahudi âlimin icra ettiği tesiri yapamazlar. Bunlar Komünist Marx, Evrimci Darwin, Avusturya’lı Freud, Fransalı pozitivist Auguste Comte ve Sosyolog Durkheim’dir. Bunlar insanlık âleminin akıl, düşünce, anlayış ve ahlâkını perişan eden insanlardır. Yahudiler bu insanları büyüttüler, insanların gözünde yücelttiler ve neticede bunları küfre öncülük edecek kişiler olarak karşımıza çıkardılar. Bu gün bize düşen onlarla savaşmak ve mücadele etmektir. Zira dinimiz bize küfre öncülük edenlerle savaşmayı emrediyor. Ben yakinen biliyorum ki bir gün gelip bunların maskeleri düşecek ve ilim adına işledikleri cinayetler ortaya çıkacak. Çünkü Hakk’ın dışında dalâletten başka bir şey yoktur.”
Allah meleklere yer yüzünde halifeler yaratacağını söylediğinde buna taraftar olmayan melekler cevablarında;” Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.”
İşte burada belirtilenler Yahudilerdir denilse,yanlış olmaz.
*İslâm dünyasında da problemli olan devlet,İran devletidir.
İran hristiyanlıktaki ruhani,papaz ve papanın yer yüzünde Allahın bir vekili,O’nun yerine geçen olduğu gibi,şiadaki Ayetullah makamıda,Allahın yer yüzündeki en büyük ayeti olarak büyük yetki verildi.İstikameti kaybetti.
Burhan Bozgeyik Bir tesbitinde:” İslâm tarihinde Harim-i dergahtan, keşane-i saltanata, post-u irşattan taht-ı şevkete çıkmak isteyenlerin hemen hemen hepsi İran’da zuhur etmiştir. Mesela: Safevi saltanatının teşekkülü bu tip iğfal mağfillerinden başlatılmış, Batınilik İran’da yayılmış, Bahailik İran’da kuvvet bulmuştu. Hatta Hindu’ların Hulul-u ittihat itikadı İran’da rağbet görmüştü. İran’a ifsat tohumları eken Abdullah ibn-i Meymun’un mel’un fikirleri orada uzun müddet intişar etmiş, dahili hadiseleri, kargaşalıkları netice vermiştir. Şarkı senelerce inim inim titreten Batıniler, Asya’nın bu korkunç anarşistleri, Hasan Sabbah’ın fedaileri, İran’da kuvvet bulmuştur. Elhasıl: İran derviş kisvesine bürünüp esas maksatlarını gizleyerek halkı kendine raptedip, sonradan onları ifsat ederek saltanat eşiğine doğru yürüyen pek çok insanlarla doludur.”
Şu an ortadoğuda Kürt ve Şia devleti kurulmaya çalışılmaktadır.Şah İsmailin yapamadığı,yapılmaya çalışılmaktadır.
Bu gün bu düşünce pkk,kck örgütü altında sürdürülmeye çalışılmaktadır. Suriye,İran,Irak ve batı devletlerinin desteğiyle…
*”İslâm tarihinde Harim-i dergahtan, kâşane-i saltanata, post-u irşattan taht-ı şevkete çıkmak isteyenlerin hemen hemen hepsi İran’da zuhur etmiştir. Mesela: Safevi saltanatının teşekkülü bu tip iğfal mağfillerinden başlatılmış, Batınilik İran’da yayılmış, Bahailik İran’da kuvvet bulmuştu. Hatta Hindu’ların Hulul-u ittihat itikadı İran’da rağbet görmüştü. İran’a ifsat tohumları eken Abdullah ibn-i Meymun’un mel’un fikirleri orada uzun müddet intişar etmiş, dahili hadiseleri, kargaşalıkları netice vermiştir. Şarkı senelerce inim inim titreten Batıniler, Asya’nın bu korkunç anarşistleri, Hasan Sabbah’ın fedaileri, İran’da kuvvet bulmuştur. Elhasıl: İran derviş kisvesine bürünüp esas maksatlarını gizleyerek halkı kendine raptedip, sonradan onları ifsat ederek saltanat eşiğine doğru yürüyen pek çok insanlarla doludur.”

Mehmet özçelik
24-03-2013




DÜNYA DARBESİNİN AYAK SESLERİ

DÜNYA DARBESİNİN AYAK SESLERİ
Dünya darbesinin ayak sesleri duyulmaktadır.Bu ses öncesinden âşina olduğumuz bir sestir.
Bu konuda tecrübeliyiz!Önceleri de duymuş,geliyoruz,demişti…
Gelmesi için davet edilmesi ve ettirilmesi,ortamın hazırlandırılması gerekti.
O konuda ordudaki psikolojik harekat dairesi ortamı hazırlamada ustaydı. Hazırladı da…Yazar türetildi,gazeteler kiralandı,kontrolsüz eli silah tutan insanlar sokağa salındı.
Sağcı-solcu,alevi-sünni gruplar oluşturuldu.Ayrı ellere aynı silahlar verildi.Milletin bitkin hale getirilmesi sağlandı.
Dış düşman değil,iç düşman kabul edilen milletin psikolojisi bozuldu.
Millet öyle hale getirildi ki;gelsin artık şu ordu,dedirttirildi.
Artık bu piyonları yönlendiren dış güçler,içteki ergenekonun dış Ergenekon babaları şirketleşip,devletler bazında değil,bölge devletleri çapında bir geniş faaliyet içerisine girdi.
Yüz sene önce devletlerin başlarına getirilen yöneticilerle şekillenen orta doğu ve balkanlar;liderlerin miadı dolması,plânlarının deşifre olması üzerine taktik değiştirmek gerektiğini düşündü.
Orta doğudaki değişim belli ki birilerini rahatsız etti.
Hürriyet ve özgürlük için ayağa kalkan bu milleti,daha oturmadan çökertme planı devreye konuldu.
Her devlet ve milletlerin geçmişten günümüze zaaf ve hassas noktaları vardır. Sürekli bizde olduğu gibi bu hassas noktalar devreye konularak çatışma ortamı hazırlanmaktadır.
Daha öncede Peygamber Efendimiz ve Kur’an-ı Kerim-i yakma tahrik ve senaryolarına;13,5 dakikalık ‘Müslümanların Masumiyeti’ filminin fragmanıyla Müslümanların bam teline basıldı. Kıyama kalkması için belli ki her şey hazırdı.
Libya Abd elçisinin öldürülmesi bombanın pimini çekmiş oldu.
Suriye ortada..Yemen,Libya,Mısır tahrik edildi ve tahrike geldi.
Filmi çevirenlerin oyuna geldiklerini,yapımcısı da provokasyonu itiraf etti.Para için yaptıklarını,böyle olduğunu bilmediklerini,filmin adının da böyle olmadığını söylemeleri;birilerinin bu hesabı yürürlüğü koyduğunu göstermekteydi.
Birileri Armegedon faraziyesi üzerine Allah’ı kıyamete zorlarken,diğer yandan İslâmi pencereden baktığımızda,Efendimizin verdiği haberler doğrultusunda dünyanın bir tehlike ve kaosa doğru gitmekte olduğunu görmekteyiz.
Dünya ergenekonu devrede.
Devre dışı olan bağlantılarını merkezden güçlendirme çabasına içerisinde sağa sola saldırmaktadır.
Bu çabalar boşa çıkarılmalıdır.
İşte Yemen,Şam,Mısır…
Ümitsizlikten çok,ümit var…
Bir asır önce dağılmış olan İslâm dünyasının,gitmiş ve yapmış olduğu tahsilini bitirdikten sonra,tekrar kendi kıtasının başına dönme faaliyetleri olarak görmek gerektir.İnşaallah öyle de olacaktır…
14-09-2012
MEHMET ÖZÇELİK




DOĞRULUK

DOĞRULUK
İnsaniyetin ve insanlığın simgesi olan Efendimiz,her konuda nümune-i imtisal olduğu gibi, dürüstlük ve sözünde durmada da simge şahsiyettir.
Nevfel adlı bir müşrik arkadaşlarına hitaben;
‘Siz ona Kâhin dediniz,Sihirbaz dediniz,Şair dediniz ancak O’na hiç yalancı demediniz’
-Velid bin Muğire-de arkadaşlarını toplamış,Muhammed’e ne diyelim teklifinde bulunarak en son;sihirbaz demeye karar vermişlerdi.
Ancak oda tutmamıştı.
Zira Efendimiz hayallerle değil,hakikatlerle meşguldü.
O’nun için bir dane-i hakikat,binler hayallere tercih edilirdi.
-Efendimiz’Söz sihirdir.’buyuruyor.
Bütün kâinatın yaratıcısı olan Allah’ın kelâmından etkilenmemek,hevâ ve hevesinden konuşmayıp vahiyle beslenen ve desteklenen bir Peygamberin, Rabbisinden aldığı yüksek voltajlı mesajı adeta ara sigorta görevi görerek bizlere sunmasından hislenmemek ve etkilenmemek mümkün mü?
Oysa insan;kendi hayatında bir sözden ömür boyu etkilenebiliyor.
Bir insanın o ulvi sözlere karşı elektriklenmemesi,cansız olup duygusunu kaybetmesi demektir.
Yalanı gerektiren şirk ve onun ehli,O’na yalancı demediler ve diyemediler.
Zira O’nun dürüstlüğü güneş gibi hem kendisini ve hem de insanlığı aydınlatıyordu.
*O Zat İslâm’dan önceydi.Bir arkadaşıyla bir yerde buluşmak üzere anlaşmıştı.Anlaşılan yere Efendimiz zamanında varırken,arkadaşı unutmuştu.
İki gün sonra hatırladığında orada bulacağına hiç ihtimal vermediği halde,sırf sözünü yerine getirmek için gittiğinde Efendimizi bitkin bir vaziyette bulur.
Adam Efendimizden özür dileyerek,şaşkınlığını bir türlü üzerinden atamaz.
Efendimiz kendisine cevaben;Her ayrılmak istediğinde,ya gelirse düşüncesiyle beklediğini ve bunu üç gün sürdüreceğini söyleyerek devamla;
‘Ben sadece vazifemi yaptım. Seni burada bekleyeceğimi söylemiştim ve bekledim. Ben senin başına bir hal gelmiştir diye üzülmüştüm’der.
*Sözünün eri olan M.Akif Ersoy’da hayatında kimseyi affetmemezlik etmemiştir.Ancak sözünde durmayan arkadaşıyla altı ay konuşmaz.
Bir ahbabıyla buluşmak üzere sözleşirler Akif.
Ancak o gün şiddetli bir yağmur ve fırtına kopmaktadır.Öyle ki gemiler bile kalkmaz.
Akif nasıl gelecektir!
Arkadaşı bu düşünceyle gitmez ancak Akif her şeye rağmen vermiş olduğu söz üzere kalkar gider.
Daha sonra görüştüklerinde arkadaşına kırgın durması üzerine olayı fark eden arkadaşı şaşkınlıkla gerçekten gidip gitmediğini sorması üzerine Akif;
‘Bir söz ya ölüm ya da ona yakın bir felaketle yerine getirilemezse mazur görülebilir.”der.
*Hudeybiye anlaşması zahiren Müslümanların aleyhine bir anlaşma olmasına rağmen,sözünde durmayan ve anlaşmayı bozan taraf yine müşrikler olmuştur.
O Allah’ın emin bir kulu idi.
“Allah’a verdiğiniz sözü tutun.”
Hakkı ve doğruluğu anlatacağına dair Rabbisine bir söz vermiş ve verdiği sözü tutmuştu.
*Doğru olmak kadar,doğruluğu doğru olarak sürdürmede sebat göstermek elbette en önemli olanıdır.
Bu konuda Rabbimiz buyurur:” O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
Bu âyet için Efendimiz;” ” Hûd sûresi beni ihtiyarlattı.”buyurmuştur.
Bu vaziyet içerisinde bulunanların ise dünya ve âhiretteki neticelerini şöyle belirlemiştir:
“Rabbimiz Allah’dır deyip sonra dosdoğru olanlar için bir endişe yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar, cennet halkıdır ve yaptıklarına karşılık orada ebedî kalacaklardır”
Düşündürücü hem de çok düşündürücüdür ki, kendisine ;’Ya Rasulallah! İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra hiç kimseye sormayayım’diyen bir kişiye;”Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.”buyurmuştur.
* İbn-i Mes’ud anlatıyor: “Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sıdk insanı iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah’ın yanında sıddık (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sorunda Allah’ın yanında yalancı diye kaydedilir.”
*Peygamberlerin beş sıfatından birisi ve olmazsa olmazı;doğruluktur.
Efendimiz onda da zirve yapmıştı.
-Özellikle İsmail Peygamber sözünde duran kişi olarak vasıflandırılmıştır.
“Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi.”
Peygamberlikten sonraki ikinci makam olan doğrulukta, Varaka bin Vevfel-in bile gıpta ettiği Ebu Bekir-i Sıddıkları yetiştirmiştir.
Emin’in dostu,Sıddıktı.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.”
Efendimiz Hz.Ebubekir gibi bir doğru hakikatı,milyonlarca hayale tercih etmiş,her yerde ikinin ikincisi olmuşlardır.
*Her şeyden önce bize lazım olan doğruluk olmakla beraber,hayat ve hayatımız ancak doğrulukladır.
*Söz ve doğruluk bir bağdır,bağlamak ve bağlanmaktır.Bir şeyleri inşa edip bir araya getirmektir.
Sözünde durmamak ise,bağların çözülmesi,emeklerin heder edilmesidir.
Kur’an-da Rabbimiz buyurur:” Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah, bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır.”
“Bir gün Ali Efendi, çocuklarının ateş yakmak için kesilen odunlar arasından düzgün olanlarını ayırdıklarını görünce bunun sebebini sorar. Çocukları da:
-Onlardan balta ve keser sapı yapabiliriz, diye cevap vermişler. Bu yüzden yakmayıp ayırıyoruz.
Ali Efendi, lâfı hemen gediğine koyarak:
-Odunların doğru olanları bile kendini ateşten kurtarıyor, demiş. Ya insanların doğru olanları?
-Mü’mini münafıktan ayıran en belirgin özellik;doğruluk ve sözünde durmaktır.
Başarılı,iş yapan,parmakla gösterilen esnaf,doğru ve sözünde duran esnaftır.
Efendimiz bu doğru kimselerin âhirette şehidlerle beraber olacağını müjdelemiştir.
En çok şikayet edilen ise,sözünde durmayarak,işini zamanında yapmayan esnaftır.
*Adamın birisi çocuğuna küçük bir balta verdi.Çocuk bununla çok sevindi.Sonra onu alıp bostana girdi.Onunla küçük bir badem fidanını kesti.Babası onu yakın bir zamanda yeni dikmişti.Ertesi günü baba bostana gittiğinde fidanı kesilmiş buldu ve çok üzüldü.
Çocuğuna bunu sordu ve çocukta cevaben dedi:
Ey baba!Ben yalan söylemek istemiyorum.O fidanı ben kestim.Ben cidden çok üzgünüm.
Çocuğun bu doğru sözlülüğü babayı çok sevindirdi.Çünkü o doğru söylemişti.
Ve onu bundan dolayı affetti.
*Her zaman ve zeminde geçerli olan doğruluğun özellikle yalanın revaçta olup her sokakta kol gezdiği bu zamanda daha fazla önem kazandığını,islâm alemi için en önemli bir mesele olduğunu bir asır öncesinden belirten Bediüzzaman şöyle der:
” Ey bu Cami-i Emevideki kardeşlerim! Ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i İmân olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. Urvetü’l-vuska sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir, doğruluktur.
Amma maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiş. Maslahat ve zaruret için bazı âlim “muvakkat” fetvâsı vermişler. Bu zamanda o fetvâ verilmez. Çünkü, o kadar su-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.
”Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”
” De ki: “Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.”
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah
Doğruların yardımcısıdır Hazreti Allah.
MEHMET ÖZÇELİK




DİNİ HAYAT

DİNİ HAYAT
-Çiftçinin biri tarlada çalışırken bir yılan görür ve onunla göz göze gelir.Küreği kaldırıp vuracağı sırada acır ve;Bu da Allahın yarattığı bir varlıktır,deyip vaz geçer.Yılan bu iyiliğine karşılık olarak ona her gün bir altın verir.
Bir gün hastalanır gidemez olur.
Rahatlığa da alışmışlardır.
Kendisinin yerine çocuğunu gönderip,ben o çiftçinin oğluyum dersin,der.
Ve çocuk giderken bir yandan da düşünür;Her gün gidip de bir tane almaktansa,bunu öldürüp tümünü alayım,diye plan yapar.
Ve gider beklemeye başlar.
Aynen babasının dediği gibi kendisini tanıttıktan sonra,onu tanıyan yılan bir altın getirir ve çocuğa verir.
Hırsa kapılan çocuk onu öldürmeye çalışır,kuyruğunu koparır.
Ancak yılan da onu zehirler ve çocuk ölür.
Oğlunun gelmemesi üzerine oraya giden baba durumu görür.
Her ne kadar bir yanlışlık yapılmışsa da yılanla barışmak ve dost olmak ister.
Yılanda cevaben;
-Sende bu evlat acısı,bende de bu kuyruk acısı varken dost olamayız.
*Bizde Allahla aramıza giren şeytana dostluk teklifinde bulunsak;bizde evlat acısı,kaybettiklerimizin kaybı ve onda da lanetlenme acısı varken,bu düşmanlık devam eder.
-Kuran-ı Kerim şeytan için;-Aduvvun mübin- yani apaçık düşman -ifadesini kullanır.
*Mehmet Kırkıncı hocaya darbelerin askeri;Hoca,bu gençlerle Allahın arasına girme der.
Hocada;ben araya girmezsem,araları bozuluyor,şeytanlar araya girip,dostluğu bozuyor.
*“Beni en çok şaşırtan şey, bir kimsenin, ALLAH’i bilip, O’na isyan etmesi; şeytanı bilip ona itaat etmesi ve dünyayı bilip ona meyletmesidir” (Ömer BAbdulaziz)
*Din hayatın hayatıdır.
*Din için afyon ve zehir denildi,millet ateizmle,materyalizmle,şimdide sefahetle zehirlendirildi.Şeytan ve avaneleri Allah-la insanların arasına girdi.
*Din kulun Allah ile olan irtibatını temin eder.
Din bir imtihandır.
*Lozan anlaşmasındaki niha-i kararda,-Din öldürülecektir.-Ve öylede yapıldı.
*Toplumun dinle alakası sürekli zayıflatılmaya ve koparılmaya çalışıldı.
Toplumun dinle alakası nasıldır,der iseniz;
Göründüğü gibi…
*Kuyruk acısı olanlar var.
*Yazarlar,sinemacılar,şarkıcılar,siyasetcilerin dinle alakası ne kadardır?
Göründüğü ve bilindiği kadar…
*Hayatta zahmetli olanlar,ölünce rahmetli oluyor?
*Sırma saçlıydı,badem gözlüydü.
*Rahmetliyi bir görecektin ki….hayvani duyguları çok güzel çalışırdı.
**Varlığa ben Seninle âgâhım
Var olan Sen’sin ancak Allah’ım!
*Kem âlat ile,kemâlat olmaz.
*Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.Eflatun
* İSYAN
İnsanın sofrasıyla kedinin sofrasını mukayese ediniz. Buna rağmen, ikincisi büyük bir memnuniyet gösterirken, birincisi isyan etmekte…
* Dünya menfaati bir leşe benzer Ona talib olan, köpeklerle dalaşmaya hazır olmalıdır (HzAli (ra))
* Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe, susuzlukları artar (Muhyiddin-i Arabi)
* DÜNYA GEMİSİ
Dünya gemisi üzerinde her an seyahat eden insanın, ben âhirete gitmem, demesi ne kadar ahmakânedir Bu gemi âhirete gitmektedir Gitmemeye kudreti yeten var ise, buyursun aşağı insin
*Dini bir hayat,insani bir hayattır.İnsanca bir hayattır.
*Zulmüyle meşhur Haccac-ı Zalime annesi sitem ederek,neden insanları öldürdüğünü sorar;
*Haccac ise oradan geçmekte olan bir adamı çağırır ve din hakkında sorular sorar.
Adam ise her soruya;bana dinimi öğretmediler,dinin okuluna gitmedim der.
Ona ne iş yaptığını sorar.
Zeytinci olduğunu söyleyen adama zeytin ile ilgili ne sorarsa,adam dört dörtlük cevap verir.
Bu bilgiyi öğrenmek için okuluna mı gittin diye sorunca adam;
Hayır,kendi çabamla,araştırarak öğrendim,der.
Bunun üzerine annesine dönen Haccac;İşte ben böylelerinin başını vuruyorum,der.
-Her insan dünya ile ilgili olarak çok şey bilip ve bunları zaruri görürken,ebedi hayatı ile ilgili olarak ne derece ilgisiz kalabilir?
*“Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu.
Ne olduysa hep azar azar oldu!
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız.
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık.
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Yaklaştıkça her sene özyurdumda yılbaşı.
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır.
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır.
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz”(Arif Nihat Asya)
*Kendini değiştiremeyenler dünyayı,konumunu ve halini değiştiremeyen öğrenciler okulunu değiştirmek mecburiyetinde kalıyorlar.
Kendini değiştirmiş olsa,tüm mesele değişecektir.




DİYALOG

DİYALOG
Efendimiz ehli kitapla bağlantıyı koparmamış,tebliğ çerçevesinde onlarla maddi manevi münasebeti devam ettirmiştir.
Kur’an da da ehli kitaba özel hitapta bulunulmuş,onlar müşriklerden ayrı tutulmuştur.
Yahudiler için olmayıp hristiyanların bir kısmının iyi olduğu nazara verilmiştir.
Onlardan kız almaya müsaade edilirken,kız verilmesi yasaklanmıştır.
Osmanlı asırlarca onlara kendi okul ve mahkemelerini kurmalarına izin vermiştir.
Ancak zamanımızdaki diyalog çerçevesinde bu hassasiyet yeteri derecede korunmamış, kız vermeye hatta Muhammedsiz bir İslâm bile kurtuluş sebebi gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
En azından o intiba verilmiştir.
Kur’an ehli kitap için hitabında:” “Ey ehl-i kitab! Geçmiş olan enbiya ve kitablara iman ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (A.S.M.) ile Kur’ana da iman ediniz!” diyor.
Ve Bediüzzaman onların şu andaki durumu itibarıyla:” “Ehl-i kitabın iddia ettikleri iman, yakînden hâlî olduğundan, onların imanı, iman olmadığına işarettir.” hükmünü beyan ediyor.
1970 ve öncesi kominizmin tüm dinleri tehdid eden dehşetine ve insani münasebete karşı Bediüzzaman:
“Hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”
Bazı hususlarla sınırlıyor.Bunlar;
– Zındıkaya karşı (beraberlik)
– Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle… (Tüm hristiyanlara şamil kılınmıyor.)
– Muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, (geçici olarak)
– Müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifak.. (Tıpkı eskiden düşman bazı küçük kabilelerin,büyük düşmana karşı ortaklık yapmaları gibi)
-“ Din-i İsevînin hakikîsini esas tutan İsevî ruhanilerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında, bir çocuk kadar da olamaz.”
-Bunu teyid eden hadiste: Şahs-ı İsa Aleyhisselâmın kılınciyle maktul olan şahs-ı Deccalın, teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i İsevînin hakikatini hakikat-i İslâmiye ile mezc ederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, “Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur”
“Hristiyanlık ise “velediyet” fikrini kabul ettiği için, vesait ve esbaba bir kıymet verir,enaniyeti kırmaz. Âdeta rububiyet-i İlahiyenin bir cilvesini azizlerine, büyüklerine verir. “(Yahudiler)Allah’ı bırakıp bilginlerini (Hahamlarını);(Hristiyanlar ) da Rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rablar edindiler.(Tevbe.31) âyetine mâsadak olmuşlar.”
Osmanlıda da olduğu gibi cizye vermeleri halinde onlara ilişilmez.
“Hazret-i Ömer’in (R.A.) taht-ı hâkimiyetindeki hristiyanlara, kanun-u şeriatı ve Kur’anı inkâr ettikleri halde ilişilmiyordu.”
“Bizans Hristiyanlarını, içine düştükleri bâtıl itikadlar girîvesinden, ancak Arabistan’ın Hira Dağı’nda yükselen ses kurtarabilmiştir.”
-Cemaat gayrı Müslimlerle olan diyalog konusunda tam net değil.Açık bir tavır sergilememektedir.
Adeta zülfiyâre dokunmamak için bazı noktalarda taviz verme yoluna gitmektedir.
*Tıpkı 17 aralıkta yapılan yanlışlara halkın verdiği tepki veya sahiplenmemenin en önemli sebebi;
Şimdiye kadar birikmiş olan yanlışların bir patlamasıdır.Yerinde söylenilmemiş sözlerin yakıcılığıdır.Mesela;
* F. Gülen’in ‘”İsrail’de bomba tehdidi altındaki Yahudi çocukları için yüreğimin yağları eriyor, onların başında patlayan bombalar sanki içimde patlıyor”
Yerinde olmayan doğru söz.Yani masumların hakkını gözetmemek elbette haksızlık olur.
Hepsini söylemeye gerek yoktur.Yerinde olmayan yersiz sözler,bugün aleyhte zarar vermektedir.
Mesela en çok tenkid edilen Gülen’in;” Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden değerlendirmeli ve ıslah etmelidir. hatta kelime-i tevhidin ikinci kısmına yani MUHAMMED ALLAH’ın RESULÜ’dür kısmını söylemeksizin ikrar eden kimselere de merhamet nazarıyla bakılmalıdır….”
-Merhamet nazarı- ifadesi içi boş bir ifade olup,herkes kendisine göre çok rahat doldurabilir.
Oysa İslamiyet merhamet dini olup,merhameti emreder,düşmanı bile olsa..
-Ayetlerin gayrı Müslimler hakkındaki hükmünü sınırlı tutar.
“Yahudileri ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan âyetler ya Hazret-i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberlerleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır.”
Kur’an evrenseldir.
*Meseleleri açıkça ifade etmediği gibi,verdiği tavizleri açıkça dile getirmektedir.
“Bütün tefsirler bunu Cebrail (as) olarak ifade ediyorlar. Fakat âyette “Ruh” tabiri kullanılıyor. Bu Ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise, ihtilafın çerçevesini aşkın ve Efendimizin (sav) ruhunu da içine alacak kadar geniştir. Çünkü Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı, bu itibarla da gözlerinin içine bir başka hayalin girmemesi gerekirdi. Ayrıca Efendimiz (sav) de, bir makamda onun kendisiyle nikahlandığına işaret etmektedir. Bu açıdan da “Ruh” Efendimizin (sav) ruhu da olabilir. Fakat, bu kat’i değildir, bir ihtimaldir. İhtimaller ise, delillerle takviye edilecekleri an’a kadar kat’iyet ifade etmezler. “
Fazla deşmek istemiyorum.Zira yeteri kadar deşilmektedir.
Hassas olunması gereken noktalarda,o hassasiyet gözetilmemektedir.
Geçmişten beri hüsnü zanla yaklaşılan tavırların artık bu gün yorumlanmaya mahal bırakmayacak boyutlara ulaşması,işin vahametini,itikadi yönden tehlikesini doğurmaktadır.
Tek bir ilaha gelin âyetini,sanki onlar tevhidde netlermiş gibi değerlendirme yoluna gidiliyor.
Ehli kitapla olan sosyal hayattaki beraberlik,itikattaki beraberlikle karıştırılıyor.
Oysa şu basit kıyas bile meseleyi çözmeye yeterlidir.Şöyle ki;
Bir Müslüman Hz.İsa ve incile inanmadığı halde imanlı sayılmadığı rahatlıkla söylenebilirken,bir gayrı müslimin Kur’an-ı ve Peygamber Efendimizi son peygamber ve kitap olarak kabul etmemesi halindeki durumun da iman etmemiş sayılacağı ifadesi ya söylenmiyor veya sönük kalıyor.
Bizleri bağlayan bir hakikat,gayrı Müslimleri de bağlamaktadır.
Peygamberi inkâr,Allah-ı inkârdır.Diğer peygamberleri de kabul etmemektir.
Aslında tek tek diyalogdaki özellikle ifrat ve onun doğurduğu tefrit cihetleri birbirinden uzak bulunup,vasat bir zeminde değerlendirmelidir.
Diyaloğu savunanlar vasatı koruyamayıp ifrat ettiklerinden,bazı noktalarda kendilerini taviz vermeye mecbur addettiklerinden,otomatikman tefrite de kapı açmaktadırlar.
Hristiyan dünyasına yaklaşmayı sağlamak amacıyla rencide etmeme,onları sorgulamama kuruntusuyla meseleye yaklaşılıyor.
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”
Hakikatlar gizleniyor,hakkın hatırı kırılıyor..Bazı hatırlara feda ediliyor.
Dün olduğu gibi bu günde hristiyanlık dünyası islamdaki tevhid inancını kabul etmemektedir.
Teslis inancı tevhidi barındırmamaktadır.
Hatta daha ileri giderek,-üçün biri -diye kabul ettikleri teslisi;Allahın yer yüzüne inip,İsa-nın içerisine girerek,atamız Âdemin cennette işlediği suçu affettirmek amacıyla eziyet çektiğini,sonuçta;Allah-Oğul-Ruh-ul Kudüsün de bu manada bir bir-lik yani birde birleşen üç olduğunu savunurlar.
Bunu memleketimizdeki metropol olan papazla konuşmamızda söylemiş ve bu ifade Malatya-da basılan bir kitapçıkta da açıklanmaktadır.
*Fatiha suresindeki ittifak edilen dâllin ve mağdub olanların hristiyan ve Yahudiler olduğunda ihtilaf yoktur.
-Bu konular hakkında aslında çokça eserler yazıldı.
Fikirleri dağıtmamak için şahısları nazara vermeden yanlış bir gidişatta olunduğu ve gerekçelerini nazara vermeye çalıştım.
Ayrı zamanlarda söylenen sözler bu gün çokları tarafından farklı şekillerde dillendirilmektedir.Onları ayrıca deşmeye gerek yoktur.
Hristiyan dünyası islâmın özündeki şekliyle sunulmasını hazmedemiyor.
İslâmı kırpma faaliyetleriyle,,kendilerince ifade edilen ılımlı İslâm oluşturulmaya çalışılıyor.
Yani özürlü,duruma göre fetva veren,gerektiğinde söylenmesi gerekenleri söylemeyen bir İslâm…
Müsamaha ile taviz birbirine karıştırılıyor.
-“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O âhirette de kaybedenlerdendir.”
“Allah nezdinde hak din İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.”
*İslami cemaatlardan mevcud her bir grup,cemaat,cemiyet,vs bir başkasına yani içinde bulunduğu İslam bahçesine zarar vermediği sürece,o bahçenin bir deseni ve bir güzelliğidirler.
MEHMET ÖZÇELİK
17-05-2014




ELEM TERA – GÖRMEDİN Mİ?

ELEM TERA – GÖRMEDİN Mİ?
Kur’an-ı Kerim-de;Elem terâ ifadesi,31 kere,Eraeyteküm 2 ,Eraeytüm 21 kere geçmektedir.
Rea kökünden görmek ve görüş manalarına gelmektedir.
Haber verilen şeyleri ne peygamberimiz görmüş ve ne de onlardan haberdar olmaktadır.
Bu tarz bir tevcih-i kelâmla,düşünmesi,ibret alması,Allah’ın azametine bakılması istenmiştir.
Mesela fil olayı,Peygamberimizin doğumundan 54 gün kadar önce olduğu halde,hem bir hatırlatma ve hem de Rabbisinin ona olan lütfu hatırlatılmaktadır.
Bütün âyetlere bu ve bunun gibi ihtiva ettiği külli pencerelerden bakmak gerektiğini ifade ederken,gelecek nesillere de mesajlar verilmektedir.
“Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler.” 2 / BAKARA – 243
-“ Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.” 2 / BAKARA – 246
-“ Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” 2 / BAKARA – 258
-“ Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.” 3 / ÂLİ İMRÂN – 23
-“ Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.” 4 / NİSÂ – 44
-“ Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez.” 4 / NİSÂ – 49
-“ Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar “cibt”e ve “tâğût”a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, “Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır” diyorlar.” 4 / NİSÂ – 51
-“ (Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” 4 / NİSÂ – 60
-“ Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.” 4 / NİSÂ – 77
-“ Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.” 14 / İBRÂHÎM – 19
-“ Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.” 14 / İBRÂHÎM – 24
-“ Allah’ın nimetine nankörlükle karşılık veren ve sonunda kavimlerini helâk yurduna sürükleyenleri görmedin mi?” 14 / İBRÂHÎM – 28
-“ Kâfirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?” 19 / MERYEM – 83
-“ Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.” 22 / HACC – 18
-“ Allah’ın gökten yağmur indirdiği, böylece yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmedin mi? Şüphesiz Allah, çok lütufkârdır, hakkıyla haberdardır.” 22 / HACC – 63
-“ Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.” 22 / HACC – 65
-“ Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir.” 24 / NÛR – 41
-“ Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün. O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de geri çevirir. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak.” 24 / NÛR – 43
-“ Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık.” 25 / FURKÂN – 45
-“ Görmedin mi? Gerçekten onlar (o şâirler) her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar (da her türlü yalan ve çirkin sözü söylerler).” 26 / ŞUARÂ – 225
-“ Görmedin mi ki, Allah, geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri (kendi yörüngesinde) belli bir zamana kadar akar gider. Şüphesiz Allah, işlediklerinizden hakkıyla haberdardır.” 31 / LOKMÂN – 29
-“ Görmedin mi ki, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah, bunu âyetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki bunda hakkıyla sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır.” 31 / LOKMÂN – 31
-“ Görmüyor musun ki, Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var, simsiyah taşlar da var.” 35 / FÂTIR – 27
-“ Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla renkleri çeşit çeşit ekinler çıkarıyor. Sonra ekinler kuruyor da onları sapsarı kesilmiş görüyorsun. Sonra da Allah onları kurumuş çer çöp hâline getirir. Şüphesiz ki bunda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.” 39 / ZUMER – 21
-“ Allah’ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?” 40 / MU’MİN – 69
-“ Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.” 58 / MUCÂDELE – 7
-“ Gizlice konuşmaktan menedilip de, menedildikleri şeyi işleyen ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde Allah’ın seni selâmlamadığı selâmla selâmlıyorlar. İçlerinden de, “Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!” diyorlar. Cehennem onlara yeter! Oraya girecekler. Ne kötü varış yeridir orası!” 58 / MUCÂDELE – 8
-“ Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmez misin? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Onlar bile bile yalan yere yemin ederler.” 58 / MUCÂDELE – 14
-“ Kitap ehlinden o inkâr eden kardeşlerine, “Yemin ederiz ki, siz (Medine’den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye boyun eğmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa, size mutlaka yardım ederiz” diyerek münafıklık yapanlara bakmaz mısın? Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.” 59 / HAŞR – 11
-“ Görmedin mi Rabbin, Âd (kavmin)e nasıl (azâb) etti?” 89 / FECR – 6
-“ Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?” 105 / FÎL – 1
MEHMET ÖZÇELİK
11-05-2013




Bizlerdeki en büyük eksiklik cesaret

Bizlerdeki en büyük eksiklik cesaret
Eğtimci-Yazar Mehmet Özçelik Risale-i Nur ve Medya sorularımızı cevapladı

Risale-i Nur’un medya (televizyon, radyo, yazılı basın, internet) kanalları aracılığı ile duyurulması, anlatılması, konuşulması ve tartışılması için uygun kişi ve uygun dil, yakışır üslûb konusundaki düşünceleriniz…

Makam ve Muhatap gözetilmeli, seçilmeli, muhatabın tavrı göz önünde bulundurulmalı, ancak bu taviz verme anlamına olmamalı.

TV, Radyo, gazete, kitap ve dergi yayıncılığı dışında alternatif yayın araçları konusunda neler söylenebilir?

Kısa kısa sesli ve görüntülü hadis-veciz sözler, konulu ayet ve hadisler -40 hadis- sesli ve görüntülü alan gayet bakir bir alandır, doldurulmalı. Video yapımına gidilmeli.

Bugün bütün dünyanın kullandığı en etkili iletişim araçları ve aygıtları nelerdir? Biz bunları ne kadar kullanabiliyoruz?

Tv. Aile ve yolcular için radyo, yeni yeni ve gayet az, hele hele yabancı dilde tam yetersiziz.

Risale-i Nurun iletişim dili konusundaki düşünceleriniz?

Herkesin bulabileceği mutlaka bir kapı ve mana bulunmaktadır. Rahatlıkla herkes bir vesile ile kendisini onda bulabilir. Öyle ki bizi açmayan bir husus, başkası için bulunmaz bir hakikat olur.

Mevcut medya organları –özellikle televizyon kanalları- üzerinden Risale-i Nur’un tanıtımı nasıl yapılabilir?

Aslında birikim ve yapılan proğram çok. Birileri bütün bunları bir havuzda toplayıp, gerekli yerleri desteklerse daha külli bir netice alınabilir.

Televizyon programcılığında karizmatik ve medyatik isimlerin daha etkili olduğu göz önünde bulundurulursa mevcut potansiyelimiz ile tanıtım ne düzeyde yapılabilir?

Aslında ümitsizliğe kapılmaya gerek yok. Bizlerdeki en büyük eksiklik cesaret. Başkası beş kuruşluk malını bin liraya satarken, biz bin liralık değerimizi on kuruşa satmakta zorlanıyor veya korkuyoruz. Birikimimiz çok, cesaretlendirmeli ve cemaat halinde yürütmeli.

Bilim adamı, gazeteci, sanatçı, yazar gibi mesleklerinde tanınmış isimlerimiz ile televizyon yayımcılığı konusunda harekete geçmemizin zamanı gelmiş midir?

Evet. Nitekim ben ulusal tv asu’da telefon bağlantısı ile bunu sürdürüyorum. Gizli kalmış cevherleri açığa çıkarmaya, teşvike çalışıyorum. Bu isimler belirlenip, zorlada olsa katılımları sağlanmalı.

Nur hareketinin kendi medyası olacaksa bunun alt yapısı nasıl oluşturulabilir? Cemaati kanallar mı olmalı yoksa cemaatler üstü bir anlayışla yeni bir yapılanmaya doğru gidilmeli? Tamamen özel girişimciler eliyle yürütülecek işlere destek mi verilmeli?

Cemaatler üstü olmalı, bu iş birazda istek, kabiliyet işi. Herkese hitab etmeli.

Risale-i Nur’u ne tür programlar ve formatlar aracılığı ile ekrana taşımalıyız?

Her türlü, hikayeler-ibretler-hatıralar. Hepsi de gider. Gündem de takip edilmeli. Gerektiğinde gündem oluşturmalı.

Toplum neyi niçin seyrediyor? Bizi niçin ve nasıl seyretmeli?

Farklılıkları sürekli arıyor. Mesela, sırlı ve gizli, duyulmamış olaylar, kıyamet, gerektiğinde konuşulamayanları konuşmakla, yıkmadan ve dağıtmadan.

Risale-i Nur camiasına yakın/uzak TV kanalları ile ilişki kurma ve irtibata geçme konusunda ne gibi çalışmalar yapılabilir?

Ben şu anda dost bir tv’deyim, daha öncede dost bir radyoda idim, her boşluğu değerlendirmeli. Gerekirse her sunulan yerde proğram yapılmalı.

Medyanın gündemine Risale-i Nur’u taşımak için yapılması gereken uygun sosyal ve kültürel faaliyetler nelerdir? Bu faaliyetler ile medyayı buluşturma konusunda neler yapılabilir?

Gençlerle baş başa, çocukların dünyası, tefekkür dünyası, belgeseller, kainattan halıkını soran seyyah, ibret, dersler….

Risale-i Nur yayıncılığı yapanlar için yayın standartları ortaya koymak istense, önerileriniz ne olacaktır?

Herkes taşın altına elini koymalı. Münferid hareket etmemeli, herkes kendine düşeni yapmalı ve en önemlisi görev taksimatı zengin içerikli olarak yapılmalıdır.

Sizce Risale-i Nurları tanıtmada en etkili araçlar nelerdir? İlk üç tanesini belirtir misiniz?

Videolar, çocuk hikayeleri, sesli hadis veya ayetler-vecizeler.

Yerel, bölgesel, ülke çapında ve uluslar arası platformlarda Risale-i Nur yayınlarına bakıldığında, Cemaatlerin durumu nasıl gözükmektedir?

Tam bir sahiplenme yok. Kendi haline bırakılmış, yapandan Allah razı olsun denilip sadece memnuniyette kalınmakta, destek yetersiz kalmaktadır. Kabiliyetler bulunup değerlendirmeli.




EN ZALİM KİMDİR?

EN ZALİM KİMDİR?
Kur’an-ı Kerim’de en zalim kişi olarak;” Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.”
Bunun dışında diğer 15 yerde ise;-Ve men ezlamu – ifadesiyle –en zalim-,-Kimdir o zalim kimse ki- ifadesiyle en zalim 15 kişiyi şöyle sıralar;
1-“Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.”
2-Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
3-“Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.”
4-Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!”
5-Yine (erkek ve dişi olarak) deveden iki, sığırdan da iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”
6-“Yahut «Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk» demeyesiniz diye (Kur’an’ı indirdik). İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. Kim, Allah’ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalimdir! Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.”
7-“Kim, Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir? İşte onlara kitaptan (kendileri için yazılmış ömür ve rızıklardan) payları erişir. Sonunda kendilerine melek elçilerimiz, canlarını almak için geldiğinde, “Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?” derler. Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular” derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.”
8-“Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler.”
9-“Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.”
10-“Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka tanrılar edindiler. Bari bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi var mı?”
11-“Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar.”
12-“Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirler için bir yer mi yok?”
13-“Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? Şüphesiz ki biz suçlulardan intikam alıcıyız.”
14-“Kim, Allah’a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur’an’ı) yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kâfirler için kalacak bir yer mi yok!?”
15-“Kim, İslâm’a davet olunduğu hâlde, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”
Böylece bu zalimler özetle şöyle sıralanmaktadır;
Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışan, Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen, Allah’a karşı yalan uyduran, ya da O’nun âyetlerini yalanlayan, Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden, İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran, Allah’ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çeviren, Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayan, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutan, İslâm’a davet olunduğu hâlde, Allah’a karşı yalan uyduran kimselerin,en zalim kimseler olduğunu ve bunlar içinde özellikle –Allah’a yalan isnadda bulunan insanların birkaç defa tekiden yalancılardan olduğunu,en zalim kimse bulunduğunu ifade etmektedir.
MEHMET ÖZÇELİK
06-04-2013




ERDOĞAN NE YAPIYOR

ERDOĞAN NE YAPIYOR
Arada bir de olsa yaptığı hatalar,tarihi hatalardır. Aslında kendisini bitirebilecek olan bu hatalar,geçmiş birikiminden dolayı ayakta kalmasını sağlamaktadır.
Mübalağa etmiyorum;gerek kendi kanaatım ve gerekse de halktan işittiğim hüküm şu;
Abdulhamid-den bu yana üç lider gelmiştir.Bunlar Menderes-Özal-Erdoğandır.
Değer ve maneviyat itibarıyla ise,sondan başadır;Erdoğan-Özal-Menderes
Dün hapiste bulunan eski genel kurmay başkanının serbest olarak mahkemesinin devam etmesini söyleyen başbakan,onun tarafından; “Gökyüzünden bir vahiy mi indi…” sözüyle eleştirmiştir.
Şu anda aranan kaçakların durumu da göz ardı edilmemelidir.
Başbakan bununla da kalmadı darbe şüphelisi bir komutanı hastahanede ziyaret ederek,hakimlere ve topluma yanlış bir mesaj vermiş oldu.
Başbakan devam eden ciddi bir davada,kendisinin de önemsediği bir hususta adeta sulandırma tavrı hiç mi hiç ona yakışmadı.
-Tayyib eski çıkardığı gömleği geri mi giyiyor?
-Hasan Mezarcı-ya yapılan Tayyib-e de mi yapılıyor?
Tayyibe ne oluyor?Zira aç canavara karşı sevgi gösterisinde bulunmak,onun iştahını açar ve döner dişinin kirasını ister.
Bu millet darbelerden çok çekti.
Buna rağmen hangi insancıllığın arkasına sığınıp,bahane uyduruluyor.
Ya danışmanlarını kontrol edip gözden geçirmeli veya iktidarın sarhoşluğuna –arada birde olsa- kapılmamalıdır.
Elbette hukukun yavaş işlediği söz konusudur.Böyle ciddi bir meselede hangi bir şey göz ardı edilebilir.
Hukuktan çekmeyen yoktur,bunda başbakanın şikayet ve salmaya hakkı yok,çözmeye çalışması gerekir.
Ortada ciddi belgeler olmasa,bu insanlar nasıl içeride tutulabilir?
Hiç düşünül müyor mu?
*Ergenekon terör örgütü,cumhuriyetin kuruluşunda aktif rol oynayan hatta ittihat ve terakkiden beri devam eden,bir kaos merkezidir.
Bu insanların kâhir ekseriyeti bu milleti temsil etmeyen,bu milletin kanını taşımayan,ağırlıkla göçmen kişilerdir.
Kimliklerin değişmesiyle kimlerden olduğu bilinmeyen ve bir kısmı ermeni asıllı kimselerin uyanan hücreleridir.
Bu – iç ve dış ortaklar- gizli teşkilat ahtapot gibi her tarafa yayılmış,tehdit ve korkularla, kanunsuzluğu kanun namına göstermekle iş yapan gizli bir teşkilattır.
Ergenekon terör örgütü ile mücadele,Çanakkale savaşına denk bir mücadeledir.
Ona destek olmak ve onu sulandırmak,önemsemeyip taviz vermek ise;yapılacak en büyük ihanettir.
*Şunu bir hüküm olarak rahatlıkla ifade edebilirim;
Ergenekon Terör Örgütü;başta askeriye,hukuk,mit gibi kurumlarda önemli, stratejik bölümlere hakim,onlara da İsrail hakimdir…
İsrailin ortadoğudaki ve tüm İslam dünyasındaki hakimiyetinin sırrı,bize olan hakimiyetindendir.
Hakimiyetinde az bir kırılma ve deşifre olmaya başladı. İslam dünyası kendine gelmeye ve toparlanmaya başladı.
Türkiye-nin tam istiklâliyeti,İslâm dünyasının istiklâliyetidir.
El ve ayaklarımızdaki prangalar devam etse de,dillerimizdeki prangaların gevşemesi,millet olarak maddi ve manevi toparlanmamıza,İslam dünyasının kıpırdanıp ayağa kalkmasına sebeb oluşturdu.
2007 yılında askeriyede başlayan kırılma ve içte başlayan kavga ve temizlik faaliyeti,hukukta,üniversitelerde,cumhurbaşkanlığı,mit,valiler,dış temsilcilerle devam etti.
Ancak bu bir temizleme faaliyeti olmayıp,süpürme faaliyetidir.
Ergenekon elindeki kozlarını kullanarak,yaptığı şantajlarla faaliyetini bir yandan gizli devam ettirirken,diğer yandan da içeriye atılanların çıkarılması için –başbakanı bile etkileyecek derecede- faaliyet göstermektedir.
Rehavete kapılmamalı,taviz verilmemeli,sulandırma yapmamalı,son imkan ihmale kurban edilmemelidir.
Bu ise eskiye dönüm değil,ölüm olur.
16-02-2013
MEHMET ÖZÇELİK




CUMHURİYET ÇOCUKLARI

CUMHURİYET ÇOCUKLARI
-Sansar, bula bula girecek yer diye bir demirci dükkanını bulmuş. Karnı da açmış. Orda gördüğü bir törpüyü yiyecek sanıp başlamış yalamaya. Törpünün dişleri sansarın dilini perişan etmiş, kan içinde komuş. Sansar hiç aldırmamış:
-Bak hele, demiş. Koca demirin kanını ne güzel akıtıyorum. Aferin sansar sana!
Böyle diye diye dilini paramparça edip tüketmiş.
-Başkalarına yaptığını sandığınız kötülüğü kendinize de yapmış olursunuz.
-İşte halimiz. Neredeyse bir asırdır sansarlaşır hale geldik.
Cumhuriyet çocukları,cumhuriyetin çocukları bu hale getirildi.
Başkasının diye akıttığımız kan,meğer kendi kanımızmış.
-Genetiği bozulmuş ve bozulmaya çalışılan bir nesil haline getirildik.
-Gdo-lu bir nesil olduk.İç ve dış her şeyimiz değişti.Değişmeyen bir şeyimiz kalmadı.
Elbisemiz,ismimiz,dilimiz,düşüncemiz,inancımız,damızlığımız,yaşayışımız,komşuluğumuz,akrabalığımız,kitabımız,bilginlerimiz,eğitimimiz,ordumuz,mitimiz,kurumlarımız.vs.vs…
-Geriye doğru baktığımız zaman, bunun geçmişe aid olan ne varsa hepsini kaldırmak üzerine bina edilmiş,ıslah ve inşa değil,yıkmakla varlığını sürdürmüştür olduğunu gördük.
*24 milyon m2 Osmanlının alanı; 5,5 Avrupa,36 Türkiye demek iken,şimdi küçük bir kümes gibi yere sıkıştırıldık.O bile çok görüldü.Oradan da sürülmeye zorlandık ve zorlanmaktayız.
-1.290.000 arşiv Bulgaristan-a kağıt fiyatına satılmış.Bunların mikro filmleri şu anda bize iade edilmiş iken,içimizde yakıp attıklarımızın ise hesabı yoktur.
İade edilmeyip de kaçırılanlar,hesapta olmayanlardandır.
-Şoklandık,şoklu bir nesil olduk.Hala o şoktan kurtulmuş değiliz.
Yıllardır üzerimize örülen o şoklu çelikten duvarı aşmak için,yalayarak çözmeye çalışmakta,bir şey yapamadan sadece çözmekle meşgul olup,onun kavgasını ve mücadelesini vermekteyiz.
-1960-dan beri kendi milletine darbe yapan bir orduyla karşılaştık.
-En iyi idare şekli cumhurunda içinde olduğu bir cumhuriyet iken,İçi doldurulmayan bir rejim uğruna feda edilen bir millet olduk.
Konuşmadık,konuşturulmadık.
-Güzelliklerle beraber fazla gübrenin yaktığı bir nesil olarak yandık,yandırıldık.
-Atatürk-ün Bursa konuşmasında dediği;-Kanla kurulan devletler uzun ömürlü olur.-
Sansar gibi kanlandık,kanlandırıldık,kandırıldık.
-Hala da bir çok şeyle yüzleşilmedi,yüzleşilemedi,sadece yüzleşmenin kapısı aralandı.
*Bilimin sahibinden ve proğramlayıp yaratanından uzaklaştık,neticesiz bir kısır döngü içinde kaldık.
Biz böyle iken,İslâm dünyası bizden pek de farklı değildi.
*İnşaallah,Ehli iman ve alemi İslam bir asırlık yattığı kabrinden bilenmiş olarak çıkacak,geçmişi telafi edip,hızla mukadder olan kemâlatına varacaktır.
Hem bilenmiş ve hem de bilemiş olarak….
MEHMET ÖZÇELİK
01-01-2013




DERİN DEVLET MİT

DERİN DEVLET MİT
*Derin devlet mit mi,mit de mi,mit le mi?
Veya hepsi mi?
O kadar darbe oldu,mit nerdeydi?
Neredeydi?
Kimlerleydi?
İçinde miydi?
En azından dışında değildi?
Hep yazıldı,söylendi,belgelendi;
Pkk yı mit kurdurdu.
Apo-nun kayınpederi mit elemanıydı.
Karısı Kesire mit ajanı mıydı?
Şimdi Nerede?
Hizbullahı mit kurdurdu.
Dini adamlığı olmayanları din adamı olarak piyasaya mit mi sürdü?
Onları öne çıkarıp,Müslümanlar arasında kargaşa çıkarmayı niçin sağladı?
Ergenekon destekli olan sözde din prof-ları kulakları çekilince köşelerine çekilmeye başlandı.
Neden her taşın altından mit çıkar ki?
Mit derin devlet,derin devletle,derindeki devlet…
Her yere el atıldı,kozmik odaya girildi,neredeyse Ergenekon çökertildi,askeriyeye girildi,genelkurmay başkanı içeri alındı,adalet bakanlığında değişim yaşandı.
Ancak bir mit de başkanın değişmesi ve de Kozinoğlu-nun deşifre edilmesinden sonra,sırlarıyla birlikte mahkemeye çıkarılmadan önce öldürülmesinden başka bir şey olmadı.
Neden mit-e girilemiyor?
Bir Hakan Fidan-la iş bitiyor mu?
Veya o bile çok görülüp,faili meçhullerin yapılamaması,kürt probleminin açılım içerisinde çözüme kavuşur gibi olması,mit-in dışarıdaki uzantılarını rahatsız mı ediyor?
Gerçekten faili meçhullerde mit neredeydi?
Meçhul olan nedir?
Failler mi?
Faillerin malum olan bilenleri mi?
17 bin faili meçhulü gerçekten mit bilmiyor mu?
Yoksa bilmezden mi geliyor?
Belki de nazlanıyor?
Şimdilik söylemek istemiyor!!
Ne zaman söyleyecek?
B planı sırasında.
Abd gibi mi?
17 Aralık ta A planlarını bitiren Abd ve Avrupa B planını uygulayarak,şeytanın sağdan gelmesini sağladı?
Gerçekten 17 Aralıkta,mit başkanı Hakan Fidan-ın savcılığa çağrılarak tutuklama düşüncesini taşıdığında neredeydi?
Şey,mit tırları durdurulduğunda yoksa onlar mit-den değil miydi?
Sanki mit en masum haliyle ilk defa görüntülendi.
Yoksa onu yapanlar mit-in üstündeki mit miydi?
Veya paralel mit-miydi?
Biline ki;Türkiye-nin kara kutusu ne kozmik oda,ne cumhurbaşkanlığı ve ne de başbakanlık arşividir.
Öyleyse kara kutu mit-dir.
Türkiye-nin bir asırlık eskiyen uçağı düştü.
Mit kara kutusu açılmalı,çözülmeli.
Mit çözülürse Türkiye çözülür.
-Mit-deki görüntüden en çok rahatsız olan israildir.
Şey yanlış dedim!
Mit demeyecektim,
Hakan Fidan diyecektim…
-Şimdiye kadar Mit-de görev yapmış eski 15 müsteşarın 4.müsteşarı olan Teoman Koman-dan itibaren 12 tanesi harp okulu mezunu yani asker kökenlidir.
Yoksa darbelerde askerlerle mit-in paslaşması olabilir mi?
Olmaması mümkün değil…
Asker mi mit-i yoksa mit mi askeri yönlendiriyordu?(Kullanılıyordu demeyeceğim)
Mit-e tavsiyemdir;
İçi doldurulmayan rejimi koruma uğruna millet hedef alınmamalı belki milleti koruma uğruna bir rejim uygulanmalıdır.
-Bir asırlık gayr-ı meşru derin devletin yerini meşru devlete terk etmekte direniyor.Artık deneyecek gayr-ı meşru yolları kalmadı.
-Aklıma takılan çok sorulardan özellikle öne çıkan bir soruyu sorabilir miyim?
İyi.Sor der gibisiniz.
İçte çok iyi istihbarat yapıp,kaç tane Nurcu,Süleymancı,Milli Görüşçü vs ıcığını bucuğunu,hangi saatte derse gitmiş,hangi köyde kaç kişi var,menzile giden arabaların plakalarına kadar bilen mit,dıştan gelen tehlikelere ve operasyonlara karşı bizleri ne kadar koruyabilmektedir?
Yoksa o işlerle uğraşmıyor mu?
Belki de uğraşmaya vakit bulamıyordur?
Kolay mı canım 76 milyon insan,bunların baba,dede ve soy kütükleri ki uğraş uğraş bitmez!!!
Acaba benim ile ilgili şifreleme faaliyet sayfalarının şifrelerini alabilir miyim?
Şimdiye kadar kaç tane makale yazdığımı bilirseniz,size kitap ve dvd-lerimi göndereceğim.
Zamanı mı değil?
Sonra…
Tamam…
MEHMET ÖZÇELİK
24-05-2014