NUR İSMİ

NUR İSMİ
Allahın bin bir isminden biri de Nur ismidir.
Nur madde ve maddi olanın zıddıdır.
Nur,nuraniyet,şeffafiyet ve parlaklığı ifade eder.
Nur her yere ve her şeye nüfuz eder.
Allahın ismi nur,Kur’an-ın bir adı nur, Kuran nur diye isimlendirildiği gibi,Tevrat,İncil-de nur diye isimlendirilmiştir.
Kur’an-ın bir suresi nur suresi,bir âyeti de nur âyetidir.
Nur ismini Tevhid delilleri içerisinde zikreden Bediüzzaman,Nur ismi benim bir çok müşkilimi halletmiştir,demiştir.
Hele hele böyle madde-perest bir asır ve zamanda nura ve nur ismine sarılmayan ve dayanmayan bir insan maddede boğulur.
Bu asır nur asrıdır.Maddi ve manevi nuru elinde bulunduran kazanır.
İletişim dünyası nur ismine dayanır.
Sanal dünyada yer darlığı ve sıkışıklığı olmaz.Sanal dünya kopyala yapıştır,dünyasıdır.
Aynı asıldan bir çok fasıl üretilebilir,türetilebilir.
*Nur isminin inkişafı maddeyi aradan kaldırır.Ulaşılamaz ve kavuşulamaz olanları birbiriyle buluşturur.
Bu durum maneviyat kesbeden evliyanın hallerinde olduğu gibi,maddi olarak nur ismine dayanmakla da mümkündür.
* Kuran-ı Kerim-de ortalama nur ile ilgili 36 âyet geçmektedir.
Bunlar;
*Allahu nurus-semâvati vel ard-,-Allah yerlerin ve göklerin nuru, münevviri, nurlandıranıdır.
*Allah,müminleri karanlıktan nura çıkarır.
*Kâfirler,Allahın nurunu söndürmek ister.-li yutfiu nurallahi bi efvâhihim.
*Nurla zulmet bir olmaz.
*Kıyamet günü müminlerin nuru önlerini aydınlatır.
*Allah nurunu tamamlar.-ve yütimmu nurehu velev kerihel kâfirun-

*Hadiste;”Evvelu mâ halakallâhu nuri”,-Allahın yarattığı şeyin ilki,benim nurumdur.”
Allah kâinatı Peygamber Efendimizin nurundan yarattı.
Her şeyin aslı nurdur.
-Nur isminin küçük bir tecellisi olan güneş,eğer nurunu çekse dünya yok olacaktır.

*Allahın değer verdiği nurlar;imanın nuru,marifetin nuru,muhabbetin nuru, ibadetin nuru,hidayetin nuru,basiretin nuru,şehadetin nuru,nübüvvetin nuru,kitabın nuru, dinin nuru,inancın nuru,ameli salihin nuru,insaniyetin nuru,cennetin nuru,ihlasın nuru,uhuvvetin nuru,gözün nuru gibi hakikatlardır.

-O nuru gönder ilahi asırlar oldu yeter
Bunaldı milletin âfakı,bir sabah ister.

*Teknoloji ve asrımız nur isminin inkişafıdır.
Bu inkişaf hem ateizmi ve hem de materyalizmi bitirecektir.
Teknoloji, peygamber mucizelerinin nurundan süzülen,nurun maddeye galibiyeti ve hakimiyetidir.
Nurun bir yansıması olan televizyonda bir kişi,seyredenler sayısınca nuraniyet kesbetmektedir.
Konuşanın görüntüsü gibi,bir olan sesi kulaklar sayısınca çoğalmaktadır.
Tüm iletişim araçları bu manada nur isminin bir tezahürüdür.Maddi şekle girmiş bir halidir.
Süleyman peygamberin Belkıs-ın -aynen,mislen ve cismen- tahtını getirdiği gibi,yapılacak olan ışınlama ile de,nurun letafeti ve inceliği nisbetinde bir çok şey aynen peygamber mucizesi gibi görülecektir.
Evliyanın kerameti bu nevidendir.
Maddenin kendi içerisinde nasıl ki incelik ve kalınlığı varsa,nurda kendi içerisinde farklılık arz etmektedir.Sesin inceliği,görüntünün,kokunun,fikrin, hayalin, bakışın,ruhun,Cebrailin,Azrailin,genel olarak nurdan yaratılan meleklerin,vs farklı farklıdır.
O Nuraniyet sırrıyla Cebrail bir anda Rabbimizin huzurunda olduğu gibi, Peygamberimizin huzurunda da olmaktadır.
O nuraniyet sırrıyla Azrailin bir kişinin ruhuyla milyarlarca kişinin ruhunu alması arasında bir fark yoktur.

*Cennet nur üstüne nurdur.Orada nur yenilecek,nur koklanacak,nur konuşulacak,nur içilecek,nur okunacak,her şeyi nur olacak

*Kâinatın başlangıcı nur ile başlamış,nur ile sonlanacaktır.
Kıyametin kopması o nurun çıkması ile ve insanlardan mü’min olanların ruhunun kabzedilmesi ve o nurdan nasibi olmayan kâfirlerin başına kıyametin kopmasıyla gerçekleşecektir.

*Mü’mini Allah ile bir arada tutan ve rabteden işte o iman nurudur.O’nunla varlığını devam ettirecek olan da o nurun varlığı ve devamıdır.

1-Ey nurların nuru,
2-Ey nurları nurlandıran,
3-Ey nurlara suret ve şekil veren,
4-Ey nurları yaratan,
5-Ey nurları takdir eden,
6-Ey nurları idare eden,
7-Ey bütün nurlardan evvel olan Nur,
8-Ey bütün nurlardan sonra da var olan nur,
9-Ey bütün nurların üstünde olan nur,
10-Ey hiçbir nurun kendisine benzemediği nur,
Kurtar bizi ateşten (zulmetten-nursuzluktan) ey Rabb’im!
08-10-2011
MEHMET ÖZÇELİK




RİSALE-İ NUR-DAKİ HADİSLER VE KAYNAKLARI

Risaledeki Hadisler ve Kaynakları




REDDİYECİLER

REDDİYECİLER
*“Kim islamda iyi bir çığır açarsa açtığı çığırın ecri ve kendisinden sonra, onunla (o çığırla) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim de islamda (müslümanlar içinde) kötü bir çığır açarsa, açtığı çığırın günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından bir şey eksilmeden ona aittir.”
*Muhiddini Arabi Samirinin buzağı yapması ile ilgili olarak;iyi ki buzağı yaptı,eğer bir insan yapsaydı,o insan da konuşurdu.
Tefsirlerde bunu ise;Cebrailin atının ayak izinden yaptığı ifade edilir.
*Eskiden ateistlerle yapılan tartışma,bu gün yerini islamın içerisinde tartışmalar başlatılarak,-Kuran bana yeter-seviyesiz düşüncesiyle,Kuranın etrafı boşaltılmaya çalışılmaktadır.
Bunun arkasından gelecek olan ise,Kuranı tamamen indi,keyfi,seviyesiz,şeytani bir hevesin öne çıktığı bir tarzda yorumlayarak,geçmişten günümüze tartışılıp çöpe atılanlara eklemeler yapıp,dinde anarşiye gidilmektedir.
Şimdiye kadar dinin öğrenilmesine mani olunurken,bundan sonraki devrede ise sağlıklı dinin öğrenilmesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
*Bir 163 madde ile iki müslümanın bir araya gelmesi engellenmiş,18 sene ezan yasaklanmış,Kur’an okumak dahi sorgusuz sualsiz hapse sebeb olmuş,dini kitapları bulundurmak suç sayıldığı,bunun gibi sayılamayacak kadar dini yasaklar devam etmiş,öyle ki hala yine de tam yaşanıyor denilemeyecek durumdayız.
Eski kaynaklar okunamamakta,sayılı bilenlerin anlattıkları,diğer taraftan sinsice İslam anlayışını bozma projeleriyle sağlıklı dini öğrenme sınırlı bir alana hapsedilmektedir.
Nevzat Tandoğan bunu açıkça şöyle belirler; “Ulan öküz Anadolulu!.. Senin iki görevin var: Biri mahsul yetiştirmek, diğeri çocuk yetiştirip askere göndermek”
*Her batıl mezhebde dahi bir hak kırpıntısı vardır.
Her sapık düşünceyi çıkmaya tahrik eden,diğer bir yanlış düşünce vardır.
Nitekim kabir ziyaretindeki yanlışlık sebebiyle,kabir ziyaretleri yasaklanırken,daha sonra; ”Sizi kabir ziyaretinden nehyetmiştim,artık kabirleri ziyaret ediniz.Zira o âhireti hatırlatır.”Sahih hadis.
Genel hüküm olarak yanlış emsal olmaz.
Böyle olmuş diye hayrın önünü kapatıp yasaklamak,daha büyük bir hayra engel olmaktır.
*Adlarını söylemeye gerek yok,malumu ilam abestir.
Türkiyede farklı çığır açmaya çalışanlar,Kurandan sonraki temel hadis kitaplarını inkâr edip,onlar üzerinde şüphe oluşturanlar;aslında hiç tıp fakültesi görmemiş çocuklara neşter verip ameliyat yapmaya sevketmektedirler.
Sürekli inkâr ve red politikasıyla her şey ya doğrudan reddedilmekte,ya aklıma uymuyor denilmekte,o varsa bende varım diyerek ölçüsüz insanların ölçüsüz ve seviyesiz bir alan oluşturulmasına sebeb olunmaktadır.
*İhtilafi konuları gündeme taşıyan bir kimse,bununla bir çok şeyleri araştırıp incelemelere sebeb olsa da,bu o kişinin derecesini yükseltmez.
Tıpkı bir çok insanın manen yükselmesine sebeb olan şeytanın,rahmeti hak etmeyip,cehenneme götürdüklerinden laneti hak ettiği bir gerçektir.
*Efendimiz;hayatı kendi hayatında,dini kendi dininde,kitabı da kendi kitabında özetlemiştir.
Efendimiz,sahabe ve o zamandan bu yana sahih kaynaklarla gelen belgeler reddedilemez.Mesela;
*”Men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu”—Nefsini bilen Rabbisini de bilir.-
Burada belirttiğimiz farklı rivayetler gösterilebilir iken, bununla yetinmeyip tamamen reddetmek ne ilmi,ne mantıki,ne dini,ne de seviyeli bir davranıştır.
*Bir gün internet ortamında meşhur bir hadisi reddeden cami imamı bir arkadaşa,o hadisin detaylı kaynağını kendisine gösterdim.
Verdiği cevab ise;hadisin kaynağında bulunan sahabenin fukahadan bir sahabe olduğunu öne sürdü.
Kendisine şu cevabı verdim;Ama sen de bir cami imamısın.Çok rahat reddedebiliyorsun. Kendini sahabenin önüne geçirebiliyorsun.
O sahabe fakih olduğu sebebiyle reddedilirken,kendisi normal bir cami imamı olmasına rağmen,kendisi öne çıkmaya çalışmakta,kendisininkinin geçerli olmasını iddia etmektedir.
-Aslında iyilik zannıyla,kötülük yapılmaktadır.
Farklılık oluşturmak için,camiye nazarları çevirip koruma bahanesiyle,cami duvarına bevledilmektedir.Düşmanın eline koz verilmektedir.
Türkiyede şu anda olan hastalık aynı hastalıktır.
Bunu da genelde yapanlar ise;üç günlük İslami bilgisi ve şeytani hevesi,gençlik heyecanıyla yapan,15 ile 30 yaş arası kimselerdir.
Ancak memleketimizde yukarıda saydığım birkaç kişinin, memleketin ayrık otları tarafından fitne duvarlarının yıkılması sebebiyle olmaktadır.
İbretli ve düşündürücü olması sebebiyle işte bir örneği olan,alim ve vaiz bir zatın kötü bir çığır açan oğlu için bir konuda söyledikleri;
*“Muhterem Ali Eren Beyefendi!.. Selamlar, sevgiler, dualar, hürmetler… Allah hidayet ve salah veresice oğlum Mustafa İslamoğlu’na, köşenizde verdiğiniz, “Kur’an–ı Kerim’e el sürme” mevzuunda, alimane, arifane, vakıfane cevabınızdan dolayı sizi canı gönülden tebrik eder ve halisane şükranlarımı arz ederim. Hürmet ve dualarımla… Aciz Ahmed İslamoğlu. Mütekait (emekli) imam–hatip ve fahri vaiz. Develi / Kayseri.
“Not: “Muhterem Hocam (Ali Eren)!… Mustafa’nın dâl(sapıklığı) ve mudılliği (saptırıcılığı), baba olarak bizi çok huzursuz etmektedir. Salahına(kurtuluşuna) dua etmekteyiz. Sizlerden de ıslahına dua istirham etmekteyiz. İcap ederse, bu kısa tebrik ve teşekkürnamemi köşenizde dipnot alarak neşredersiniz… Milyonları ifsat(fesada verip) ve idlal etmesin(yoldan çıkarmasın)… Cevabınız, fakiri pek memnun ve mesrur etti. Hak razı olsun…”
*Yazımın başlığının kendisinden oluştuğu –Reddiyeciler – ifadesi tarihte çıkıp daha sonra adlandırılan batıl mezhebleri yansıtmaktadır.
Oysa bir insanın bir şeyi reddedebilmesi için,o mesele ile ilgili olarak tüm dünyayı dolaşması, kitaplara bakması gerekir.
Oysa iddia edenin bir delilini göstermesi yeterlidir.
Bir okyanusa düşen bir leş,elbette o okyanusu kirletemez.
İslâmiyet incelse de kopmaz.
*.Bize Sufyân es-Sevrî, Sa’d ibn İbrahim’den; o da (Ab¬dullah yâhud Abdurrahmân) ibn Ka’b’dan; o da babası Ka’b ibn Mâ-lik’ten tahdîs etti ki, Peygamber (Sav) şöyle buyurmuştur: “Mü’minin meseli yeşil ekin dalı gibidir ki, rüzgâr onu kâh eğer, meylettirir, kâh doğrultur durur. Münâfıkın meseli de sert ve düz çam ve dağ servisi gibidir ki; kökünden bir defada sökülmesi yâhud kırılması oluncaya kadar dimdik durmakta devam eder.”
*Bu yazıyı seviyesiz bir iddia olan; Beraat gecesini kutlama veya onun ile ilgili hadisleri reddeden kirli ve seviyesiz bir Reddiyecinin reddi üzerine ele aldım.
Birkaç kere yazmıştım;aslında bu zamanda islâmiyete yapılacak en büyük hizmet; İslâmın içinde bulunan bu ayrık otlarını temizlemektir.
MEHMET ÖZÇELİK
13-06-2014




RAMAZAN OYUNLARI

RAMAZAN OYUNLARI
Kirli ramazan oyunları demek daha doğru olur.
Her ramazanda bu temiz topraklara mutlaka ayrık otlara ekilir,birileri bu toprakları gizlice sürerdi.
Her ramazanda da ben bir araştırma ve cevab yazısı yazardım.
Ramazan senaryolarında psikolojik harp taktiğinin bir neticesi olarak toplum sürekli tedirgin edilir,fitne kazanları kaynatılırdı.
Geçen ramazan umrede idim.
1978-de İmam olarak görev yaptığımda,1980-de hizmet içinde görevde iken gündeme gelip neredeyse çözülmüş ‘Rü’yet-i Hilal’ meselesi yine gündeme getirilmiş,fazladan birkaç saat tutulduğu iddia edilerek,daha doğrusu oruca şaibe düşürüp,oruçtan nefret ettirip bıktırma amaçlı bir faaliyet içerisine girilmiş.
Bir diyanet yetkilisinin güzel bir tesbiti vardı;
-Bunu gündeme getiren kişi yıllarca bizde çalıştı.Daha sonra üniversiteye gittikten sonra farklı görüşler ortaya atmaya başladı.
Aslında bu manada üniversitelerin de nasıl bir kişilik verdiği masaya mutlaka yatırılmalıdır!
Bu sene ramazan senaryolarını yapacak olan Ergenekon Terör Örgütü uzantısı olanların ümüğü sıkılıp,ergenekonla bağlantıları deşifre edilince köşelerine şimdilik çekildiler.
Onun yerini ise; şehirdekilerin çekilip dağdakilerin yerini almasıyla devam ettirilmeye çalışıldı.
Terör gerçek yüzünü ramazanda da göstermiş oldu.Bir çok şehid verildi.
-Şu bir hakikat ki;Hukuk Silivriyi bitirmedikçe,dağdaki terör bitmeyecektir.
Ordunun içinde bulunan Ergenekon üyeleri,ordudan temizlenmedikçe,terör desteğini kaybetmeyecektir.
İşte kendiside içerde ve bir çok işe bulaşmış olan *Eski Emniyet genel Müdürü Hanefi Avcı’nın Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadeden bir kesit; “Çetenin siyasi kolu ve başında bulunan kişi Mehmet Ağar, polis içindeki ayağı İbrahim Şahindir. Milli İstihbarat Teşkilatı’ndaki bağlantısı Mehmet Eymür ve Durhan Fırat olan çete de Korkut Eken de bu ekibin sivil ayağını oluşturur. Askeri kanat içindeki sorumlusu da Jandarma Tuğgeneral Veli Küçüktür. ”
Milletin değerlerini aşağılayanlar,aşağılanmaya mahkum kalmışlardır.
“Doğrusu Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar.”
Gerek memleketimizdeki pkk,gerekse de dünyadaki tüm terör ve teröristler bu Ye’cüc-Me’cüc kapsamı içerisine girmektedir.
Bu Ramazanda Ye’cüc-Me’cüc yani kıyametin on büyük alametinden olan bu haber kendisini biraz daha net göstermiştir.
MEHMET ÖZÇELİK
07-08-2012




PKK PİYONU

PKK PİYONU

*İçte eli ve dili bağlanan ergenekon ve ordunun içinde bulunan cunta ekibinin daha önceki gibi rahat kaos ortamı oluşturamaması ve de kara propaganda aletleri olan karalama siteleriyle, İnternet Andıcı ile iş yapamaz olmasından dolayı işler pkk-ya ihale edildi.
Böyle bir kaos ortamı pkk-nın yapması planlandı.
Pkk-da dıştan bulduğu destek gücü ve içteki yeteri kadar desteği görememenin hınç ve nefreti ile saldırmaktadır.

*Abd pkk konusunda dürüst değildir.İran samimi değildir.Suriye engelleme yoluna gitmemekte,kanallarını kapamamaktadır.
Irak ise,ihmalin ve ortaklığın içerisindedir.
Ordu ise otuz yıllık kayıp ve tecrübe ile göstermiştir ki,bu işi yapma zaafiyetini devamlı yaşamakta,yeterli başarıyı gösterememektedir.
Oysa hangi bir devlet kurumu ki,otuz yıl zarar etsin,kayıp versin,başarı gösteremesin, sonlandıramasın da,bu durum normal görülsün?Hiç mümkün mü?
Millet desteği olmasına ve her türlü maddi imkan sağlanmasına rağmen!!!
Otuz yıl başarısız olan okul sorgulanır,öğretmen ve idarecileri alınır,okul dizayn edilir veya sonuçta okul kapatılır.

*Sınır ötesi operasyondan daha önemlisi,sınır dışından gelecek saldırılara karşı savunma gücüne sahip olmaktır.Oysa 250 kişi saldırıda bulunuyor,haber alınmıyor, takib edilemiyor,yetersiz kalınıyor.Ne büyük tezat ve zaafiyet!!!
Sınır ötesi operasyon yapılacaksa,her şeyi göze alarak ta inine kadar gidilmelidir.
Siyasiler samimi olsalar da,öncekilerden farklı bir güven verseler de,yılların korkusu ile meselelerin üzerine yeteri kadar gidilememektedir.
Değişiklik yapmalarını gerektirecek ortamlar ve sebepler ortaya çıktığı halde yeteri kadar değerlendirememişlerdir.

*Elbette düşman küçük görülemez.Çünkü düşman bir değildir.Çok hesapların birleştiği ortak hesaplarla hesaplaşılmaktadır.Bu hesaplar içerisinde geçmiş hesaplarda ortaya dökülmektedir.
Kürtlerin hesabı,yüzlerce köyümüz boşaltıldı,faili meçhuller oldu,gerektiği gibi hesap sorulmadı.
Özgürlüğümüz elimizden alındı,yaşayış ve inancımıza müdahale edildi.
Deşifre edilen seslere rağmen,hainliği tescil edilenler cezalandırılmadı.Tıpkı heronların pkk-yı tesbit etmesine rağmen bir komutanın çıkarak,üstüne;bunun büyük zayiat verdirdiğini söyleyerek,koordinatlarının değiştirilmesini söyleyip,adeta pkk-ya destek çıkması karşılığını görmedi.
Ermeniler,israilliler orada toprak sevdasını sürdürmek için bulunmaktalar.
Uyuşturucu ve silah şirketleri oradan nemalanmaktalar.
Abd orayı bir şeyler koparma boşluğu olarak görmektedir.

*İşin hikmet yönü ise,aslında pkk bir yandan da ayrıştırıcı oldu.İçteki yapının dışa aktarımı oldu.
1970-lerde dıştan ifade edilenler,samimiyet kılıfına büründürülenler,pkk ile samimiyetler test edildi.İçteki kirler,lekeler,inançsızlıklar, materyalizm,sosyalizm, kominizm,maoizim,zerdüşlükler ve farklı hesaplar pkk çatısı altında buluşmuş oldu.
Bunun genel adı solculuk ve devrimcilik oldu…
Doğudaki pkk belasının en önemli reçetesi üçtür;Cehalete karşı marifet ve eğitim,fakirliğe karşı sanat ve ticaret,ihtilaflara karşı kardeşlik duygusunun geliştirilmesidir.
19-10-2011
MEHMET ÖZÇELİK




O CEMAAT BU CEMAAT MI?

O CEMAAT BU CEMAAT MI?
O cemaat bu mu?
Bu o cemaat mı?
Uçaklarla,otobüslerle en uzak yerlerden gelerek Erdoğana destek olmak amacıyla 2-3 kişiyle oy vermeye gelen cemaat,bu cemaat mı?
Geceleri kalkarak teheccüd namazını kılıp başarısı için dua eden cemaat bu cemaat mı?
Rivayette –hikayede olsa- Erdoğanın askerlerle yaptığı toplantıda,önündeki şaşalda bulunan zehirli suyu içmemesi için tâ Pensilvanya-dan acil haber gönderen hoca efendi,bu hoca mı?
Oradan burayı gören,neden önündeki çukuru görmemektedir?İsterseniz hüsnü zanda bulunup şöyle yorumlayalım;
“Hazret-i Yâkup’tan sorulmuş ki, “Niçin Mısır’dan gelen gömleğinin kokusunu işittin de, yakınında bulunan Kenan kuyusundaki Yusuf’u görmedin?” Cevaben demiş ki:
“Bizim halimiz şimşekler gibidir; Bazen görünür, Bazen saklanır. Bazı vakit olur ki, en yüksek mevkide oturup her tarafı görüyoruz gibi oluruz. Bazı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz.”
Göğe çıkarıp alkışlayan,omuzlarda taşıyan bu cemaat mı?
Gerçekten rüşvet ve yoksulluk yaptığına,haram yeyip yedirdiğine inanıyor mu,bu cemaat?
Yoksa inanmaya ve inandırılmaya mı çalışılıyor?
Yoksa şimdiye kadar onu tanımadınız mı?
Siz hangisisiniz?
Acaba bu tezatlıklarla kendi kendinizi yalanlamış olmuyor musunuz?
Neden çarkettiniz?
Sizler ki basiretli insanlarsınız?
Neden oyunların arkasındaki oyunları görmemektesiniz?
Neden israile karşı suskun kalırken,kendi başbakanınıza karşı saldırgan davranmaktasınız?
İsrailin gücü varken,neden bizim gücümüz inkâr edilmektedir.
Neden cemaat Chp-ye hatta Bdp-ye oy verecek mi diye seslice seslendirilmektedir?
*Neden Erdoğana karşı yapılan çıkışlar,bir chp-ye,bir Mesut Yılmaz-a yapılmadı?
*”1619 yılında Hindistan padişahı Cihangir, İmam-ı Rabbani’nin muridlerinin çoğalmasından endişe ederek onu bazı bahaneler ileri sürmek suretiyle hapsettirmiş ise de, İmam-ı Rabbani doğru bildiği yoldan ayrılmamış ve Kur’an-Sünnet çizgisinde bir İslam ve tasavvuf anlayışını yerleştirmek için mücadelesine devam etmiştir. Hindistan’da sayıca azınlık durumunda olan Muslumanların güçlenmesi ve Hindu kültürünün tesirinden uzaklaşıp bid’atlerden arınması için çalışmıştır.”
Başbakan Erdoğan gelmiş geçmiş bürokrat,devlet başkanı ve yöneticiler içerisinde en fazla helal ve harama dikkat ve hassasiyet gösteren bir insandır.
Bu acaba ondaki değişiklikten midir yoksa muhaliflerinin değişiminden midir?
Zira olaylar hep tanıdık olaylar.
Bir asır önce Abdulhamide yapılan,Menderes ve Özalla devam eden devirme entrikaları.Aynen Erdoğana da yapılmaktadır.
İşin en garip tarafı ise,bu kirli oyunda temiz bilinen insanların da bulunmasıdır.
Bir kirlenmenin,basiret bağlanmasının olduğu ve de siyaset hırs ve şeytaniyetinin devreye girmiş olmasındandır.
Çoktandır cemaatın dillendirdiği konu;ak partinin İranlaştığı.Tıpkı 1970-lerdeki hassas karnımız olan Humeyni devriminin ön plana çıkarılarak darbelerin taşları döşenmeye başlanmıştı.
Bu gün gene hem iranla alış-veriş,hem mut’a nikahı,İranlı iş adamının yakalanması,hem de hükümetin bir bakanının ve milletvekillerinin bir kısmının iran yanlısı olması hep dillendirilmektedir.
Darbenin taşları iran bağlantılı,yolsuzluk,dershaneler,kasetler ile örülmeye devam edecektir.
Başka zamanda olsa hemen etkisi görülürdü ancak ekonomik güç,milletin basireti, oyunu oynayanların basiretsizliği;oyunları boşa çıkarmaktadır.
Ancak pes edilmeyecek,bu durum ölümüne sürdürülecektir.
Çünkü Kılınçlar çoktan kınından çıkmıştır.
Maddi manevi kayıbların telafisi düşüncesiyle,haklılığını göstermek bahanesiyle saldırılar devam edecek ve ettirilecektir.
Çünkü her iddia edilen –dershanelerin kapanması gibi- fos çıkınca,yeni oyunlar ve piyonlar piyasaya sürülmekte,sürekli zihinler bulandırılmaya çalışılmaktadır.
-İş bir yandan kaybedilen onurun kazanması çabasına girerken,diğer yandan da iktidarı ele geçirme,eldekini değerlendirme ve arttırma politikalarına dönmüştür.
Geçici olarak devre dışı bırakılan ergenekonun boşluğunu doldurma çabalarıdır.
-Avrupa İslam dünyasına sürekli düşman ve problem üretmektedir.
Kendi kendisiyle uğraşacağı bir gaileyi sürekli üretmektedir.
Uzun süre güvenli bir şekilde istikrarını sürdürmesine müsaade etmemektedir.
-Türkiye ve İslam dünyası büyük bir imtihandan geçmektedir.
Kan dökülmesinden,darbelere kadar.
Dinler tarihinde özellikle hristiyanlıkta uzman olan merhum Aytunç Altındal;Papalığın İslam dünyasında mevcut iki gizli Kardinalleri bile yerleştirdiğini,günü ve yeri geldiğinde onları kullanmakta olacağını söylemişti.
– Altındal şunları da söyledi: “Papa bu yıl (1998 Şubat ayında) ‘kilisenin bağrına bastığı gizli evladı’ anlamına gelen ‘in pectore’ tarzıyla yani gizlice 20 kardinal atadı. Bu kardinallerden 18’inin kim olduğu isim isim biliniyor. Ancak iki tanesi, birisi Çin’de, diğeri Ortadoğu ülkelerinden birisinde bulunan iki kardinal açıklanmadı. Gizli tutuluyor.”
Vatikan’ın “Üçüncü bin yılda Asya’yı Hıristiyanlaştıracağız,ilk hedef Türkiye’dir” dediği bir ortamda, Papa’nın gizli kardinali acaba kim?”
İslam dünyası uyanık olmalı,birliğini korumalı,olayları iman ve basiretle bakıp değerlendirmelidir.
Avrupa en mahremimize kadar girmiştir.
Tıpkı yıllarca hatta Sultanahmet camiinde bile imamlık yaparak gayrı Müslimlerin görev yaptığı tarihi bir gerçektir.
Bizi yıkan dış değil içteki kurttur.
Ağaç kurdu.
Balta değil,sapıdır.
-Bunca yazdığım yazılar aslında hükümetin veya bir şahsın savunulması değil,tamamen memleket meselesidir.
Ortada görülen kirlenmenin topluca temizleme faaliyetidir.
*Binlerce ses kayıtları aslında Türkiyeyi ve geleceğini biçimlendirme kayıtlarıdır.Şantaj kayıtlarıdır.
Baykalı götürüp Kılıçdaroğlunu getiren kayıtlardır.
-Başbakanın ve hükümetin yaptığı bunca hizmetleri görmemek için elbette kör olmak gerektir.
28 şubatın tüm darbelerden beter uygulamalarını kaldırması az bir şey midir?
O halde bu saldırı ile yeni bir 28 şubat mı arzulanmaktadır?
*Yapılan bir hata cemaatın -adaletli olmasa da- yüzde doksan dokuz sevabını örtüyor.
Bu hata da küçük bir hata olmayıp,bir Türkiyenin hatta ümmetin kaderini ilgilendiren bir meselede yapılan hatadır.
-İktidar kavgasında;cumhurbaşkanlığına geçecek olan Erdoğan,yerine cemaatın teklif ettiği bir kişiyi değil de,kendi muhtemelen düşündüğü Numan Kurtulmuş-un düşünülmesi, iktidar peşinde koşanları bu senaryolara sevkediyor.
Uzun zamandır sürekli dillendirilen bir durum ise;başta Beşir Atalay gibi bazı millet vekillerinin iran taraftarı olduğu işlenerek Başbakana vurulmaya,Türkiyenin önü tıkanılmaya çalışılıyor.
Senaryolar tutmadığında da başka senaryolara baş vuruluyor.
Ta en çirkin senaryolarla devirmeye varıncaya kadar.
*Üstad Bediüzzaman devlete huruç etmedi.Bir jandarmaya bile boyun eğerek isyan bayrağını hiç açmadı.Yüzde yüz haklı olmasına rağmen.
-Hayatında hep müsbet hareket etti,müsbet hareketi tavsiye etti.
*Yıkıldım..Daha önceleri insanlar,cemaata gidiyormusunuz gibi ifadeler kullanırken,bu gün öğrenciler,sizde mi cemaatdansınız,diyebilmektedir.
Bu benim için bir yıkım olursa,ya cemaat için…
Cemaatın içindeki binlerce hakiki samimi insanlar için…
Siyasetin kaybettirdiği en büyük kayıp,telafisi mümkün olmayan en büyük zarar ise;cemaatın içinde bulunan binlerce samimi insanın hayal kırıklığına uğraması ve suskunluğudur.
Bu müsbet hareket etmemenin,maddeye ve güce sarılmanın bir tokadıdır.
Bediüzzamanın hayatında bir ve onun uzantısı olan üç düşmanı vardı;Biri ve birincisi imansızlık cereyanına karşı mücadele etmek idi.
Diğer ikisi ise;İmansızlığın ürünü ve ürettiği anarşi ve sefahet idi.
O kadar zulüm çeken İslam alimlerinden hangisi huruç faaliyetinde bulunmuş?
Bir İmam-ı Azam Ebu Hanife,Ahmed bin Hanbel gibi şahsiyetler mensublarını tahrik edebilir,ayaklandırabilirlerdi?
Yapmadılar,zahiren kendileri harcandı ama milleti harcamadılar…
*1925 yılında devlete ve yaptıklarına karşı isyan bayrağını açan ve kendisine davet gönderen Şeyh Saide vaz geçmesi için verdiği cevapta:
Türk milleti asırlardan beri İslamiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardaşız. Kardaşı kardaşla çarptıramayız. Bu şer’an caiz değildir. Kılıç harici düşmana çekilir. Dahilde kılıç çekilmez. Bu zamanda yegâne kurtuluş çaremiz Kur’an, iman hakikatleriyle, tenvir ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Zira akim kalır. Birkaç canî yüzünden binlerce masum kadın ve erkekler telef olur.”
*”Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından sual edildi ki:
“Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl) Haşiye hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?” dediler.
Cevaben dedim ki:
Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.
Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.
Birinci noktaya cevap ise: Evet, bu Cihan Harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek.”
05-03-2014
MEHMET ÖZÇELİK




KUR’AN-I KERİM-DE ADI GEÇEN PEYGAMBERLER

KUR’AN-I KERİM-DE ADI GEÇEN PEYGAMBERLER
Kur’an-ı Kerim-de bizzat ismi isim olarak geçen peygamberlerin isimlerini zikrettik.Ancak isminin dışında ismi zikredilmeden onların sözlerinin geçtiği ayetler de,sözlerde mevcuttur.Onları almadık,Sadece kendilerinin adları Kur’an-da kaç kere zikredilmiş olduğunu tesbit ettik.
“Ey Muhammed! Ant olsun, senden önce de birçok peygamber gönderdik. Sana onların kimini anlattık, kimini de anlatmadık” ( Mümin suresi, ayet 78)

ÂDEM –(ve Adem Oğlu)25
Bakara(31) Allah adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.
Bakara(33) Allah şöyle dedi: “Ey adem! Onlara bunların isimlerini söyle.” adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi.
Bakara.34-Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
Bakara(35) Dedik ki: “Ey adem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
Bakara(37) Derken, adem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz o, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.
Al-i İmran-33-Gerçekten Allah, Adem’i, Nuh’u ve İbrahim ailesiyle İmran hanedanını süzüp alemler üzerine seçti.
Al-i İmran(59) Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, adem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.
Maide(27) (Ey Muhammed!) Onlara, adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.
Araf-11-Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.
Araf-19-“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”
Araf.26-Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).
Araf.27-Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.
Araf.31. Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.”
Araf.35. Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.”
Araf(172) Hani Rabbin (ezelde) ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
İsra.61.” Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.”
İsra.70.” Andolsun ki: Biz, Adem oğullarını üstün bir şerefe mazhar kıldık; karada ve denizde binitlere yükledik ve güzel güzel nimetlerle besledik; yarattıklarımızdan çoğunun üzerine geçirdik.”
Kehf.50.” Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!”
Meryem(58) İşte bunlar, adem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Ta Ha(115) Andolsun, bundan önce biz adem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.
Ta Ha(116) Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı.”
Ta Ha(117) Biz de şöyle dedik: “Ey adem! Şüphesiz bu (İblis) sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.”
Ta Ha(120) Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey adem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?”
Ta Ha(121) Bunun üzerine onlar (Adem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. adem Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.
Yasin(60) «Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi?

İDRİS-2-
Meryem(56) Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz o doğru sözlü bir kimse, bir nebi idi.
Enbiya(85) İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi.

HUD-7-
Araf(65) Ad kavmine de kardeşleri hud’u gönderdik: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, ondan başka hiçbir ilahınız yoktur! Hala siz O’nun azabından sakınmayacak mısınız?” dedi.
Hud(50) Ad’a kardeşleri hud’ u gönderdik, onlara: ” Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. Siz yalnızca iftira etmektesiniz.
Hud(53) Dediler ki: “Ey hud, sen bize mucize getirmedin, biz ise senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz ve biz sana inanmayız!”
Hud(58) -Fermanımız geldiğinde hud’u ve beraberinde iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, hem onları ağır bir azaptan kurtardık.
Hud(60) Hem bu dünyada hem de kıyamet gününde bir lanet cezasına çarptırıldılar. Bak işte, Ad topluluğu Rablerine küfrettiler ve bak işte, defoldu gitti hud’un kavmi Ad!
Hud(89) Ey kavmim , bana karşı çıkmanız, sakın sizi Nuh kavminin veya hud kavminin ya da Salih kavminin başlarına gelenler gibi bir felakete sürüklemesin! Lut kavmi de sizden uzak değildir!
Şuara(124) Kardeşleri hud o zaman onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?

SALİH-10-
-Araf(73) Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Salih onlara: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. İşte size Rabbinizden açık bir mucize geldi. Bu size bir delil olmak üzere Allah’ın dişi devesidir, bırakın Allah’ı toprağında otlasın, ona bir fenalıkla dokunmayın; yoksa acı bir azaba uğrarsınız!” dedi.
-Araf(75) Kavminin içinde kibirlerine yediremeyen cumhur cemaat =ileri gelenler, hırpalanmakta olanlardan iman etmiş olanlara: “Siz, Salih’in gerçekten Rabbi tarafından gönderilmiş olduğunu biliyor musunuz?” dediler. Onlar: “Doğrusu biz, onun gönderildiği şeye inanıyoruz!” dediler.
-Araf(77) Derken o dişi deveyi tepelediler, ayaklarını keserek öldürdüler, Rablerinin emrine baş kaldırdılar ve: “Hey Salih, sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit etmekte olduğun azabı getir de görelim!” dediler.
-Araf(189) O, o zattır ki sizi bir tek nefisten yarattı, eşini de ondan yarattı ki gönlü buna ısınsın. Onun için eşine yaklaşınca o hafif bir yükle hamile kaldı, bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden kendilerini yetiştiren Allah’a şöyle dua ettiler: “Bize Salih yaraşıklı bir çocuk ihsan edersen, yemin ederiz ki, kesinlikle şükreden kullarından oluruz!”
-Hud(61) Semud’a da kardeşleri Salih’i gönderdik. O: ” Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, O’ndan başka bir ilahınız da yoktur. Sizi, yerden O meydana getirdi, yeryüzünde yerleşme ve imar etme gücünü size O verdi; O’nun bağışlamasını isteyin, sonra O’na tevbe edin! Şüphe yok ki, Rabbim yakındır, duaları kabul edendir.” dedi.
-Hud(62) Onlar: ” Ey Salih, bundan önce sen, içimizde ümit beslenen bir kişiydin, şimdi bizi babalarımızın tapındığına tapmaktan vazgeçirmek mi istiyorsun? Biz kesinlikle senin bizi davet ettiğin şeyden çok kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz.” dediler.
-Hud(66) Emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberinde iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle azaptan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Çünkü Rabbindir çok güçlü, çok üstün olan.
-Hud(89) Ey kavmim , bana karşı çıkmanız, sakın sizi Nuh kavminin veya Hud kavminin ya da Salih kavminin başlarına gelenler gibi bir felakete sürüklemesin! Lut kavmi de sizden uzak değildir!
-Şuara(142) Kardeşleri Salih o zaman onlara şöyle demişti : “Allah’tan korkmaz mısınız?
-Neml(45) Andolsun ki, Allah’a ibadet edin diye Semud’a da kardeşleri Salih’i göndermiştik; hemen birbirleriyle çekişen iki fırka oldular.

İBRAHİM (Âl-İ İBRAHİME) 69-
Bakara(124) Bir zaman Rabbi İbrahim’i bir takım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti.
Bakara(125) Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rukû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”
Bakara(126) Hani İbrahim, “Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti. Allah da, “İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!” demişti.
Bakara(127) Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.
Bakara(130) Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
Bakara(132) İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi.
Bakara(133) Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler ona boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?
Bakara(135) (Yahudiler) “Yahudi olun” ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
Bakara(136) Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”
Bakara.140. Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Bakara(258) Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Bakara(260) Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Al-i İmran(33) Şüphesiz, Allah, Adem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı.”
Al-i İmran(65) Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz. Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?
Al-i İmran(67) İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.
Al-i İmran(68) Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
Al-i İmran(84) De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olanlarız.”
Al-i İmran(95) De ki: “Allah doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
Al-i İmran(97) Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır.)
Nisa(54) Yoksa, insanları; Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik.
Nisa(125) Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hakka yönelen İbrahim’in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir? Allah İbrahim’i dost edindi.
Nisa(163) Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik.
Enam(83) İşte kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimiz… Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
Enam(74) Hani İbrahim babası Âzer’e, “Sen putları ilah mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.
Enam(75) İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.
Enam.83. İşte kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimiz.. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
Enam(161) De ki:”Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
Tevbe(70) Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin; İbrahim’in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin haberleri ulaşmadı mı? Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (Ama inanmadılar Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.
Tevbe(114) İbrahim’in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.
Hud(69) Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler. O, “Size de selâm” dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.
Hud(74) İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı.
Hud(75) Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi.
Hud(76) Elçilerimiz, “Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir” dediler.
Yusuf(6) “İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Yusuf(38) “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler.”
Hicr(51) Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.
İbrahim(35) Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.”
Nahl(120) Şüphesiz İbrahim, Allah’a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah’a ortak koşanlardan değildi.
Nahl(123) Sonra da sana, “Hakka yönelen İbrahim’in dinine uy. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi” diye vahyettik.
Meryem(41) Kitapta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi.
Meryem(46) Babası, “Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!” dedi.
Meryem(58) İşte bunlar, Adem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Enbiya(51) Andolsun, daha önce de İbrahim’e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk.
Enbiya.60. (İçlerinden bazıları), “İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk” dediler.
Enbiya(62) (İbrahim gelince) “Sen mi yaptın bunu ilahlarımıza ey İbrahim” dediler.
Enbiya(69) “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.
Hac(26) Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik.
Hac(43. İbrahim’in kavmi de Lüt’un kavmi de;
Hac(78) Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahitt (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!
Şuara(69) Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku.
Ankebut(16) İbrahim’i de peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”
Ankebut(31) Elçilerimiz (melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler.
Ankebut(32) İbrahim, “Ama orada Lût var” dedi. Onlar, “Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz. Biz onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O geri kalıp helak edilenlerden olacaktır.”
Ahzab(7) Hani biz peygamberlerden sağlam söz almıştık. Senden, Nûh’tan, İbrahim, Mûsâ ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet biz onlardan sapa sağlam bir söz almıştık.
Saffat(83) Şüphesiz İbrahim de onun taraftarlarından idi.
Saffat(104) Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
Saffat(109) İbrahim’e selam olsun.
Sad(45) (Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an.
Şura.13. “Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır.
Zuhruf(26) Hani İbrahim babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”
Zariyat(24) (Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?
Necm(37) Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?
Hadid(26) Andolsun, biz Nûh’u ve İbrahim’i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik. Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama içlerinden birçoğu da fasık kimselerdir.
Mümtehine(4) İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in, babasına, “Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” sözü başka. Onlar şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.”
A’la(19) Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır.

LUT-27-
-Enam(86) İsmail’i, Elyasa’ı, Yûnus’u ve Lût’u da hidayete erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.
-Araf(80) Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
Hud(70) Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.”
Hud(74) İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı.
-Hud(77) Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve “Bu çok zor bir gün” dedi.
Hud(81) Konukları şöyle dedi: “Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna. (Onu bırak.) Çünkü onların (kavminin) başına gelecek olan azap, onun başına da gelecektir. Onların azabla buluşma zamanı sabahtır. Sabah yakın değil midir?!”
Hud(89) “Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.”
Hicr(59. Ancak, Lut ailesi başka; biz onların hepsini kesinlikle kurtaracağız.
Hicr.61. Elçiler Lut ailesine geldikleri zaman,
-Enbiya(71) Onu Lût ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.
-Enbiya(74) Biz Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın emrinden çıkan kimseler) idiler.
Hac(43. İbrahim’in kavmi de Lüt’un kavmi de;
Şuara(160) Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı.
Şuara(161) Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Şuara(167) Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!”
Neml.54. Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre, o çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
Neml.56. Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu: “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)”
Ankebut(26) Bunun üzerine Lût, ona (İbrahim’e) iman etti. İbrahim, “Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz o mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.
Ankebut(28) Lût’u da peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Gerçekten siz, sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayasızlığı işliyorsunuz.”
Ankebut(32) İbrahim, “Ama orada Lût var” dedi. Onlar, “Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz. Biz onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O geri kalıp helak edilenlerden olacaktır.”
Ankebut(33) Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, “Korkma, üzülme. Biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O geride kalıp helak edilenlerden olacaktır.”
Saffat(133) Şüphesiz Lût da peygamberlerdendi.
Sad(13) Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi2 Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı.
Kaf(13. Âd, Firavun, Lût’un kardeşleri de (yalanladılar).
Kamer(33) Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.
Kamer(34. Biz de üzerlerine taşlar yağdıran (kasırga) gönderdik. Yalnız Lut ailesini bir seher vakti kurtardık,
Tahrim(10) Allah, inkar edenlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikahları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah’ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, “Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.

İSMAİL-12-
Bakara(125) Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rukû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”
Bakara(127) Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.
Bakara(133) Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler ona boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?
Bakara(136) Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”
Bakara(140) Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Al-i İmran(84) De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olanlarız.”
Nisa(163) Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik.
Enam(86) İsmail’i, Elyasa’ı, Yûnus’u ve Lût’u da hidayete erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.
İbrahim(39) “Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.”
Meryem(54) Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi. Bir resül, bir nebi idi.
Enbiya(85) İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi.
Sad(48) (Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl’i de an. Onların her biri iyi kimselerdi.

İSHAK-17-
Bakara(133) Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler ona boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?
Bakara(136) Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”
Bakara(140) Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Al-i İmran(84) De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olanlarız.”
Nisa(163) Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik.
Enam(84) Biz ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nûh’u da hidayete erdirmiştik. Zürriyetinden Dâvud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da. İyilik yapanları işte böyle mükafatlandırırız.
Hud(71) İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u.
Yusuf(6) “İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Yusuf(38) “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler.”
İbrahim(39) “Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.”
Meryem(49) İbrahim, onları da onların taptıklarını da terk edince ona İshak ile Yakub’u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.
Enbiya(72) Ona İshak’ı ve ayrıca da Yakub’u bağışladık ve her birini salih kimseler yaptık.
Ankebut(27) O’na (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik. Ayrıca ona dünyada mükafatını da verdik. Şüphesiz o, ahirette de salih kimselerdendir.
Saffat(112) Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik.
Saffat(113) Onu da İshak’ı da uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de.
Sad(45) (Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an.

YUSUF-27-
Enam(84) Bundan başka ona İshak ve Ya’kub’u ihsan ettik ve herbirini hidayete erdirdik. Nuh’u da daha önce hidayete erdirmiştik, onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı, Harun’u da… İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.
Yusuf(4) Bir vakit Yusuf babasına: “Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki, onlar bana secde ediyorlar.” dedi.
Yusuf(7) Yüceliğim hakkı için Yusuf ve kardeşlerinde soranlara ibret olacak deliller vardı.
Yusuf(8) Çünkü kardeşleri: “Kesinlikle Yusuf ve kardeşi, babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz birbirine sargın bir topluluğuz. Doğrusu babamız belli ki, yanılıyor.
Yusuf. 9.“Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.”
Yusuf.10. Onlardan bir sözcü, “Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi.
Yusuf(11) Vardılar babalarına: “Ey babamız, neden sen, Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun? Oysa biz onun iyiliğini isteyenleriz.
Yusuf(17) Ey babamız, biz gittik yarışıyorduk, Yusuf’u eşyamızın yanında bırakmıştık; bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmazsın!” dediler.
Yusuf(21) Mısırda onu satın alan kişi karısına: “Ona iyi bak, belki bize yararı olur, ya da onu evlat ediniriz.” dedi.Bu şekilde Yusuf’u orada yerleştirdik, kendisine olayların yorumuna dair bilgiler öğretelim diye. Allah, yaptığı işte üstün bir güce sahiptir, fakat insanların çoğu bilmezler.
Yusuf.29. “Ey Yûsuf! Sen bundan sakın kimseye bahsetme. (Ey Kadın,) sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü sen günah işleyenlerdensin.”
Yusuf.46. (Zindana varınca), “Yûsuf! Ey doğru sözlü! Rüyada yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi, bir de yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak hakkında bize yorum yap. Ümid ederim ki (vereceğin bilgi ile) insanlara dönerim de onlar da (senin değerini) bilirler” dedi.
Yusuf(51) Hükümdar o kadınlara: “Derdiniz neydi ki, o zaman Yusuf’un nefsinden murad almağa, onunla birlikte olmaya kalkıştınız?” dedi. Onlar: “Haşa, Allah için biz onun aleyhine bir kötülük bilmiyoruz!” dediler. Azizin karısı: “Şimdi gerçek ortaya çıktı; onun nefsinden ben kam almak istedim. O ise kesinlikle doğru söyleyenlerdendir.” dedi.
Yusuf(56) Ve işte böylece Yusuf’u o ülkede yerleştirdik; neresinde isterse makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyi davrananların mükafatım zayi etmeyiz.
Yusuf(58) Birden Yusuf’un kardeşleri çıkageldiler; gelip yanıma girdiler; hemen onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı.
Yusuf.69. Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde; o, kardeşi Bünyamin’i yanına bağrına bastı ve (gizlice) “Haberin olsun ben senin kardeşinim, artık onların yaptıklarına üzülme” dedi.
Yusuf(76) Bunun üzerine (Yusuf) kardeşinin kabından önce, onların kaplarını aramaya başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı, işte Yusuf için böyle bir tedbir yaptık! Melik’in kanununa göre kardeşini alıkoymasına çare yoktu. Ancak Allah’ın dilemesi başka! Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve her ilim sahibinin üstünde bir bilen vardır.
Yusuf(77) Dediler ki: “Eğer o çalmışsa, bundan önce bir kardeşi de çalmıştı.” O vakit Yusuf bunu içine attı ve onlara belli etmeden:”Siz çok kötü bir durumdasınız, ne isnat ettiğiniz! Allah çok iyi biliyor.” dedi.
Yusuf(80) Ne zaman ki ondan ümit kestiler, fısıldaşarak çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın, aleyhinizde Allah’tan söz almış olduğunu, bundan öncede Yusuf hakkında yaptığınız kusuru bilmiyor musunuz? Ben artık babam izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar buradan ayrılmam; O, hükümverenlerin en hayırlısıdır.”
Yusuf(84) Ve onlardan yüzünü çevirdi de: “Ey Yusuf’un üstünde titreyen tasam!” dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü; artık yutkunuyor, yutkunuyordu.
Yusuf(85) Dediler ki: “Hala Yusuf’u anıp duruyorsun, vallahi sonunda kederden eriyeceksin veya helak olanlara karışacaksın!”
Yusuf(87) Ey oğullarım, haydi gidiniz de Yusuf ile kardeşini bulmak için araştırınız; Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz; çünkü Allah’ın rahmetinden ümidin! kesen ancak kafirler güruhudur.”
Yusuf(89) Dedi ki: “Cahilliğinizde siz Yusuf ile kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?”
Yusuf(90) “A a.! Sen Yusuf musun?” dediler. Ben Yusuf’um, bu da kardeşim! Allah bize lütfuyla iyilikte bulundu;bir gerçektir ki, kim Allah’ tan korkar ve sabrederse, muhakkak Allah iyilerin mükafatım zayi etmez.” dedi.
Yusuf(94) Ne zaman ki, bu taraftan kervan ayrıldı, öteden babaları dedi ki: “Doğrusu ben bana bunaklık yakıştırmasına kalkamazsanız gerçekten Yusuf’un kokusunu duyuyorum, eğer bunak demezseniz!”
Yusuf.99. (Mısır’a gidip) Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde; Yûsuf ana babasını bağrına bastı ve “Allah’ın iradesi ile güven içinde Mısır’a girin” dedi.
Yusuf(100) Ana ve babasını taht üzerine çıkardı, hepsi Yusuf için secdeye kapandılar. Yusuf da:”Ey babacığım, işte bundan önceki rüyamın yorumu bu; gerçekten Rabbim onu gerçekleştirdi, cidden bana iyilikte bulundu;çünkü beni zindandan çıkardı; şeytan benimle kardeşlerimin arasını dürtüştürdükten (bozduktan) sonra sizi çölden buraya getirdi. Gerçekten Rabbim, dilediği şey için aldığı tedbirde çok hoş davranır. Gerçek şu ki, O, herşeyi çok iyi bilen, her yaptığın bir hikmete göre yapandır!
Mümin(34) Bundan önce size apaçık delillerle Yusuf gelmişti. O zaman da onun size getirdiği gerçekte şüphe edip durmuştunuz. Nihayet vefat ettiğinde de: “Bundan sonra Allah asla peygamber göndermez!” dediniz. İşte aşırı şüpheci olanları Allah böyle şaşırtır.

ŞUAYB-11-
-Araf(85) Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için ondan başka hiçbir ilah yoktur. Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.”
-Araf(88) Şuayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şuayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız.” Şuayb, “İstemesek de mi?” dedi.
-Araf(90) Şuayb’ın kavminden inkar eden ileri gelenler dediler ki: “(Ey ahali!) Andolsun ki eğer Şuayb’a uyarsanız o takdirde mutlaka siz zarar edenler olursunuz.”
-Araf(92) Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yaşamamışlardı. Şuayb’ı yalanlayanlar var ya, asıl ziyana uğrayanlar onlar oldu.
Hud.84. Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.”
Hud.87. Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.”
Hud.91. Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni taşa tutardık. Zaten sen bizce itibarlı biri değilsin.”
Hud.94. (Azap) emrimiz gelince, Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu) ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Şuara(177) Hani Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
Ankebut(36) Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı peygamber olarak gönderdik. Şuayb, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın” dedi.

MUSA-136-
Bakara(51) Ve bir vakit Musa’ya kırk gece (Tur’da kalmak ve sonra kendisine Tevrat verilmek üzere) sözleştik. Sonra siz, onun arkasından kendinize zulmederek buzağıya taptınız.
Bakara(53) Ve bir vakit Musa’ya o Kitab’ı ve Furkan’ı verdik, gerekirdi ki, doğru yolda gidesiniz. Bakara(54) Ve bir vakit Musa, kavmine dedi ki: “Ey kavmim, cidden siz o buzağıya tapmakla kendinize zulmettiniz. Gelin yaratanınıza dönün, tevbe edin de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız yaratanınız yanında sizin için hayırlıdır.” Böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten O, tevbeleri çok kabul eden, devamlı merhamet edendir.
Bakara.54. Mûsâ, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.”
Bakara(55) Ve bir vakit: “Ey Musa, biz Allah’ı açıkça görmedikçe, senin sözüne kesinlikle inanmayacağız.” dediniz. Bunun üzerine sizi o yıldırım yakalayıverdi; siz de bakakalmıştınız.
Bakara(60) Ve bir vakit Musa, kavmi için su dilediğinde bulunmuştu, Biz de: “Asan ile taşa vur!” demiştik. Bunun üzerine ondan oniki pınar fışkırdı. Her kısım insanlar kendi su alacağı kaynağı bildi. Allah’ın rızkından yiyin, için de bozgunculuk yaparak yeryüzünü fesada vermeyin!
Bakara(61) Ve bir vakit: “Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, artık bizim için rabbine dua et, bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın.” dediniz. (O da): “O üstün olanı daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya inin, o vakit size istediğiniz olacaktır.” dedi. Üzerlerine de zillet ve meskenet damgası basıldı ve sonunda Allah’tan bir gazaba uğradılar. Evet öyle oldu, çünkü Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız olarak peygamberleri öldürüyorlardı. Evet öyle oldu, çünkü isyana daldılar ve aşırı gidiyorlardı.
Bakara(67) Bir vakit de Musa, kavmine demişti ki: “Allah size bir sığır boğazlamanızı emrediyor.” Onlar da: “Ay! Bizimle eğlenip alay mı ediyorsun?” dediler. O da: “O gibi cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” dedi.
Bakara(87) Andolsun ki, Musa’ya o kitabı verdik, arkasından bir takım peygamberler de gönderdik. Hele Meryem oğlu İsa’ya deliller verdik ve O’nu Cebrail ile de destekledik. Demek ki, size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle bir peygamber geldikçe her defasında kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için kimine yalan diyecek, kimini de öldürecek misiniz?
Bakara(92) Andolsun ki, Musa size apaçık delillerle gelmişti de arkasından tuttunuz danaya taptınız. Siz işte o zalimlersiniz.
Bakara(108) Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa’ya sorulduğu gibi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Oysa her kim imanı inkarla değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur.
Bakara(136) Ve deyin ki: “Biz Allah’a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına ne indirildiyse; Musa’ya, İsa’ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere Rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. O’nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. Ve biz, ancak O’nun için boyun eğen müslümanlarız.
Bakara.246. Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.
Bakara(248) Peygamberleri onlara: “Haberiniz olsun, onun hükümdarlığının alameti, içinde sizlere Rabbından bir rahatlık ve Musa ile Harun ailesinin bıraktıklarından bir kısmı bulunan bir sandığın gelmesi olacaktır. Onu melekler getirecektir. Eğer inanan kişilerseniz, elbette size bunda kesin bir delil vardır.” demişti.
Ali İmran(84) De ki: “Biz, Allah’a, bize indirilene; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene; Musa’ya İsa’ya peygamberlere Rablerinden verilene inandık iman getirdik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz, ancak O’na boyun eğen müslümanlarız!”
Nisa(153) Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirivermeni istiyorlar. Çok görme: Musa’dan daha da büyüğünü istediler ve: “Allah’ı bize açıkça göster.” dediler de zulümleri yüzünden kendilerini yıldırım çarptı. Sonra kendilerine o kadar mucizeler gelmişken tuttular danaya taptılar. Biz bunları bağışladık ve Musa’ya güçlü bir saltanat verdik,
Nisa(164) Ve gerek sana önceden kendilerini anlattığımız peygamberleri, gerekse anlatmadığımız peygamberleri gönderdiğimiz, hem de Allah’ın Musa’ya kelam söylemesi gibi.
Maide(20) Bir zaman Musa, kavmine: “Ey kavmim, Allah’ın size verdiği nimeti düşünün; çünkü O, içinizden peygamberler gönderdi, sizi hükümdarlar yaptı ve alemlerden hiçbirine vermediğini size verdi.
Maide(22) Onlar: “Ey Musa, orada hepsi de zorba bir topluluk var ve onlar oradan çıkmadıkça biz oraya girmeyiz. Eğer onlar çıkarlarsa biz de gireriz.” dediler.
Maide(24) Onlar: “Ey Musa, onlar orada bulundukça biz asla oraya girmeyiz! Haydi, sen Rabbinle git, ikiniz savaşın; biz işte burada oturacağız!” dediler.
Enam(84) Bundan başka ona İshak ve Ya’kub’u ihsan ettik ve herbirini hidayete erdirdik. Nuh’u da daha önce hidayete erdirmiştik, onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı, Harun’u da… İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.
Enam.91. Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Çünkü, “Allah, hiç kimseye hiçbir şey indirmedi” dediler. De ki: “Mûsâ’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça parça kâğıtlar hâline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz; (kendisiyle) sizin de, babalarınızın da bilmediği şeylerin size öğretildiği Kitab’ı kim indirdi?” (Ey Muhammed!) “Allah” (indirdi) de, sonra bırak onları, içine daldıkları batakta oynayadursunlar.
Enam(154) Sonra Siz, Musa’ya, güzelce tatbik edene nimetlerimizi tamamlamak, herşeyi detaylı açıklamak, doğru yolu göstermek ve rahmet olmak üzere o kitabı verdik ki, Rablerine kavuşacaklarına inansınlar…
Araf(103) Sonra onların arkasından Musa’yı ayetlerimizle, Firavun ve topluluğuna gönderdik. Tuttular o ayetlere karşı çıkarak zulmettiler. Artık bir bak o bozguncuların sonu ne oldu?
Araf.104. Mûsâ dedi ki: “Ey Firavun! Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
Araf(115) Ey Musa, önce sen mi hünerini ortaya atacaksın, yoksa biz mi?” dediler.
Araf(117) Biz de Musa’ya: “Asanı bırakıver!” diye vahyettik. Bir de baktılar ki, o onların bütün uydurduklarını yalayıp yutuyor!
Araf.122. “Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine.”
Araf(127) Firavun kavminin yine ileri gelenleri: “Seni ve ilahlarını terk etsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa’yı ve kavimini serbest bırakacaksın?” dediler. O da: “Oğullarını öldürür, kadınlarını sağ bırakırız. Yine tepelerinde kahrımızı yürütürüz.” dedi.
Araf.128. Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır” dedi.
Araf(131) Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman: “İşte bu bizim hakkımızdır.” dediler. Başlarına bir kötülük gelirse Musa ile yanındakilerin uğursuzluğuna verirlerdi. Uğursuzluk kuşları ise Allah’ın yanındadır. Fakat çoğu bilmezlerdi.
Araf(134) Üzerlerine azap çöktüğü vakit dediler ki: “Ey Musa sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et! Eğer bu azabı bizden sıyırırsan, andolsun ki, sana kesinlikle iman eder ve İsrail oğullarını seninle birlikte muhakkak göndeririz.”
Araf(138) Ve İsrail oğullarına denizi atlattık. Derken, bir kavme vardılar, toplanmış kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki: “Ey Musa, bunların birçok ilahları olduğu gibi sen de bize ilah yap!” Dedi ki: “Siz gerçekten cahillik ediyorsunuz. Çünkü o gördüklerinizin içinde bulundukları din, yok olmaya mahkumdur ve bütün yaptıkları batıldır!”
Araf(142) Bir de Musa’ya geceye va’d verdik ve ona bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk gece oldu. Musa kardeşi Harun’a şöyle dedi: “Kavmim içinde benim yerime geç ve ıslaha çalış da bozguncuların yoluna gitme!”
Araf(143) Musa tayin ettiğimiz özel vakitte gelip Rabbi O’na kelamiyle iltifatta bulununca: “Ey Rabbim, göster bana kendini, Sana bakayım.” dedi. O da buyurdu ki: “Beni katiyyen göremezsin, ancak dağa bak, eğer yerinde durursa demek beni görebileceksin” Derken Rabbi dağa tecelli buyurunca onu un ufra (toz duman) ediverdi. Musa da baygın düştü. Ayılınca: “Münezzehsin, Sana tevbe ile döndüm ve ben mü’minlerin ilkiyim.” dedi.
Araf(144) Allah buyurdu ki: “Ey Musa, haberin olsun, Ben, mesajlarımla ve kelamımla seni o insanların üzerine seçtim. Şimdi şu sana verdiğimi al ve şükrünü bilenlerden ol!”
Araf.148. Mûsâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilâh) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara hiçbir yol göstermediğini görmediler mi? (Böyle iken) onu (ilâh) edindiler de zalim kimseler oldular.
Araf.150. Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. (Öfkesinden) levhaları attı ve kardeşinin saçından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) “Ey anam oğlu” dedi, “Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.”
Araf.154. Mûsâ’nın öfkesi dinince (attığı) levhaları aldı. Onların yazısında Rableri için korku duyanlara bir hidayet ve bir rahmet vardı.
Araf(155) Bir de Musa tayin ettiğimiz vakitte huzurumuzda bulunmak üzere kavminden yetmiş er seçmişti. Ne zaman ki bunları o sarsıntı yakaladı. Musa dedi ki: “Rabbim, dileseydin bunları ve beni daha önce helak ederdin. Şimdi bizi ,içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helak mı edeceksin? O da sırf Senin imtihanın; Sen bununla dilediğini sapıklığa bırakır, dilediğine hidayet kılarsın! Bizim velimiz Sensin; artık bizi bağışla, bize merhamet eyle; bağışlayanların en hayırlısı Sensin!
Araf(159) Evet! Musa’nın kavminden bir topluluk vardır ki, doğruya yöneltirler ve onunla hükmedip adalet gösterirler.
Araf(160) Bununla beraber Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık ve Musa’ya -kavmi kendisinden su istediği vakit- şöyle vahyettik: “Vur asan ile taşa!” O zaman ondan on iki pınar akmaya başladı. Halkın her kesimi kendi su alacağı yeri belirledi. Bulutu da üzerlerine gölgelik çektik, kendilerine kudret helvası ile bıdırcın indirdik ve: “Size rızık olarak verdiğimiz nimetlerin temizlerinden yiyin!” dedik. Bununla beraber onlar zulmu Bize yapmadılar, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Yunus(75) Sonra bunların arkasından Musa ile Harun’u Firavun ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler. Zaten onlar suçlu bir toplum idiler.
Yunus.77. Mûsâ: “Size hak gelince, onun hakkında böyle mi diyorsunuz? Bu bir sihir midir? Oysa sihirbazlar, iflah olmazlar!” dedi.
Yunus(80) Bunun üzerine büyücüler gelince Musa onlara: “Ne atacaksanız ortaya siz atın!” dedi.
Yunus(81) Attıklarında Musa dedi ki: “Bu sizin yaptığınız sihirdir. Muhakkak Allah onu iptal edecektir. Şüphesiz ki, Allah fesatçıların işini düzeltmez.”
Yunus(83) Özetle, Firavun ve adamlarının belası korkusundan önceleri Musa’ya -kavminin bir kısmından başka- iman eden olmadı; çünkü Firavun o yerde çok üstün ve çok aşırı giden taşkınlıklardan idi.
Yunus.84. Mûsâ, “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a iman etmişseniz, eğer O’na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O’na tevekkül edin” dedi.
Yunus(87) Biz de Musa ile kardeşine şöyle vahyettik. “Kavminiz için Mısır’da bir takım evler hazırlayın, evlerinizi kıble tarafına yapın ve namaz kılın! Bir de mü’minleri müjdele!
Yunus.88. Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.”
Hud(17) Rabbinden açık bir delil üzerinde olan, O’nun tarafından bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce bir rehber ve rahmet olarak Musa’nın kitabı bulunan kimse onlara benzer mi? İşte bunlar, ona iman ederler. Gruplardan her kim ona küfrederse, artık onun varacağı yer ateştir, sakın bunda şüpheye düşme; çünkü bu Rabbinden bir gerçektir. Ne var ki, insanların çoğu imana gelmezler.
Hud(96) Ululuğuma andolsun ki, Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.
Hud(110) Andolsun ki, Musa’ ya kitabı verdik de onda anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden önceden verilmiş bir söz olmasaydı, kesinlikle aralarında hüküm verilmiş, bitmiş olurdu. Onlar ise bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler.
İbrahim(5) Andolsun ki, Musa’yı mucizelerimizle: “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah günleri ile öğüt ver!” diye gönderdik. Şüphesiz ki, bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için birçok ibretler vardır
İbrahim(6) Ve o vakit Musa kavmine demişti ki: “AIIah’ın üzerinizdeki nimetini anın! Bir vakit sizi Firavun’nun adamlarından kurtardı ki, sizi işkencenin kötüsüne peyliyorlar ve oğullarınız! boğazlayıp kadınlarınızı diri tutmak istiyorlardı. Ve bunda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı.
İbrahim(.8. Mûsâ, şöyle dedi: “Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de gerçek şu ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye lâyık olandır.”
İsra.2. Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve onu, “Benden başkasını vekil edinmeyin” diyerek, İsrailoğullarına bir rehber yaptık.
İsra(101) Andolsun ki, Musa’ya apaçık dokuz mucize verdik. Sor İsrail oğullarına; Musa onlara geldiği vakit, Firavun ona dedi ki: “Ey Musa ben seni kesin büyüye tutulmuş sanıyorum!”
Kehf(60) Bir vakit Musa genç hizmetçisine demişti ki: ” İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, yahut senelerce gideceğim.”
Kehf.66. Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.
Meryem(51) Kitapta Musa’yı da an, çünkü O, ihlaslı idi ve bir elçi, bir peygamber idi.
Taha.9. Mûsâ’nın haberi sana ulaştı mı?
Taha(11) -Ona vardığı zaman, kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa
Taha(17) O sağ elindeki de ne, ey Musa?
Taha(19) “Bırak onu, ey Musa!” diye buyurdu.
Taha(36) Allah: “Haydi, erdirildin dileğine, ey Musa!” buyurdu.
Taha(40) O zaman kız kardeşin gidiyor ve: “ona iyi bakacak birini bulayım mı size?” diyordu. Böylece, gözü aydın olsun ve üzülmesin diye seni tekrar annene iade ettik. Hem bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık, seni birçok denemelerden geçirdik; bu sebeple yıllarca Medyen halkı arasında kaldın, sonra da ey Musa, bir kader üstüne geldin.
Taha(49) Firavun: “Sizin Rabbiniz kimdir, ey Musa?” dedi.
Taha(57) Dedi ki: “Ey Musa, sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi bize geldin?
Taha.61. Mûsâ, onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azap ile yok eder. Allah’a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana uğramıştır.”
Taha(65) Onlar: “Ey Musa ya sen at, ya da ilk atan biz olalım.” dediler.
Taha(67) Birden bire Musa, içinde bir tür korku duydu.
Taha(70) Sonunda bütün sihirbazlar secdeye kapandılar: “Harun il Musa’nın Rabbine iman ettik.” dediler.
Taha(77) Doğrusu Musa’ya şöyle vahyettik: “Kullarımla geceleyin yürü de onlara denizde kuru bir yol aç; yetişilmekten korkmaz ve endişe etmezsin.”
Taha(83) Hem seni kavminden daha çabuk gelmeye sevkeden nedir, ey Musa?
Taha.86. Bunun üzerine Mûsâ, öfke dolu ve üzgün bir hâlde halkına döndü. “Ey kavmim! Rabbiniz, size güzel bir vaadde bulunmadı mı? (Ayrılışımdan sonra) çok zaman mı geçti, yoksa üzerinize Rabbinizden bir gazap inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze uymadınız (ve buzağıya taptınız)?” dedi.
Taha(88) Böylece (Sâmirî) onlar için böğürmesi olan bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. (Sâmirî ve adamları) “Bu sizin de ilâhınızdır, Mûsâ’nın da ilâhıdır. Öyle iken Mûsâ, (ilâhını burada) unuttu (da onu Tûr’da aramaya gitti)” dediler.
Taha(91) Onlar: “Biz Musa bize dönünceye kadar onun başında durmaktan asla ayrılmayacağız!” dediler.
Enbiya.48. Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.
Hac(44) Medyen halkı da. Musa da yalanlandı. Ben de o kafirlere bir süre verdim, sonradan kendilerini tuttum alıverdim. O vakit cezalandırışım nasıl oldu (bir görseydin).
Müminun(45) Sonra bir takım ayetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa’yı ve kardeşi Harun’u gönderdik.
Muminun(49) Andolsun ki, berikiler doğru tutabilsinler diye Musa’ya o kitabı da verdik.
Furkan(35) Andolsun ki, Musa’ya Kitab’ı verdik, kardeşi Harun’u da yardımcısı yaptık
Şuara(10) Bir vakit Rabbin Musa’ya şöyle seslendi: “Git o zalim kavme!”
Şuara.43. Mûsâ onlara, “Hadi ortaya atacağınız şeyi atın” dedi.
Şuara.45. Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor.
Şuara.48. “Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbi’ne.”
Şuara.52. Biz Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye vahyettik.
Şuara.61. İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler.
Şuara(63) Bunun üzerine Musa’ya: “Vur asan ile denize.” diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca birdağ oluverdi,
Şuara.65. Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.
Neml(7) Hani bir vakit Musa ailesine: “Gerçekten bir ateş(in varlığını) hissettim. Ya ondan size bir haber getireceğim, yahut bir yalın şule alıp geleceğim, gerek ki, bir ocak yakar ısınırsınız.
Neml(9) Ey Musa! gerçek şu, Benim o daima üstün ve hikmet sahibi olan Allah!
Neml(10) Ve bırak asanı! ” Derken onu çevik bir yılan gibi çalkanıp kıvranır görünce, dönüp kaçtı ve arkasına bakmadı. “Ey Musa, korkma; çünkü peygamberler benim huzurumda korkmaz.”
Kasas(3) Sana Musa ile Firavun kıssasından bir kısmını iman edecek bir topluluğa ibret olsun diye, bütün gerçeği ile okuyacağız.
Kasas(7) 0 sırada Musa’nın annesine: “Onu emzir; ona zarar gelmesinden bir korku hissettiğinde, kendisini denize bırakıver ve artık korkup üzülme! Biz, muhakkak onu sana iade edeceğiz ve kendisini peygamberlerden biri yapacağız.” diye vahyettik.
Kasas(10. Mûsâ’nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı.
Kasas(15) Bir de, halkının habersiz bulunduğu bir sırada şehre girdi, orada dövüşmekte olan iki adam buldu. Biri kendi taraftarlarından. biri düşmanlarındandı. Kendi taraftarlarından olan düşmanlarından olana karşı kendisinden yardım istedi. Musa da ona bir yumruk indirdi ve işini bitiriverdi. Bunun üzerine: “Bu, şeytanın işindendir. O, gerçekten şaşırtıcı belli bir düşmandır.” dedi.
Kasas(18) Derken şehirde korku içinde çevreyi gözetleyerek sabahladı ve birden dön kendisinden yardım isleyenin yine feryad ettiğini gördü ve Musa ona: “Besbelli sen bir yaramazsın!” dedi.
Kasas(19) Her ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince o: “Ey Musa. dün bir adamı öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Sen yalnızca yeryüzünde bir zorba mı olmak istiyorsun, ara buluculardan olmak istemiyor musun?” dedi.
Kasas(20) Şehrin öte başından bir adam koşarak geldi ve: “Ey Musa, haberin olsun, ileri gelenler seni öldürmek için hakkında görüşme yapıyorlar; hemen çık git, ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.” dedi.
Kasas.29. Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm” dedi.
Kasas(30) Ateşin yanına gelince o mübarek bölgedeki vadinin sağ kıyısında bulunan ağaçtan şöyle seslenildi ona: “Ey Musa, haberin olsun Benim, Ben, Allah, alemlerin Rabbi!
Kasas(31) Bırak asanı!” Musa, onun bir çevik yılan misali hareket ettiğini görünce öyle bir dönüp kaçtı ki, arkasına bile bakmadı. “Ey Musa, yüzünü dön ve korkma; çünkü sen güvenlik içinde olanlardansın!
Kasas.36. Mûsâ, onlara delillerimizi apaçık olarak getirince onlar, “Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir. Biz geçmiş atalarımızın zamanında böyle bir şeyin varlığını duymadık” dediler.
Kasas.37. Mûsâ, “Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Doğrusu zalimler kurtuluşa eremezler” dedi.
Kasas(38) Firavun ise şöyle dedi: “Ben, sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum. Ey Haman, haydi benim için çamur üzerine bir ocak yak da bana bir kule yap; belki Musa’nın tanrısına çıkarım; ama ben kesinlikle onun yalan söyleyenlerden olduğunu sanıyorum.”
Kasas(43) Andolsun ki, Biz Musa’ya o kitabı, ilk nesilleri helak ettikten sonra, insanların vicdanlarını aydınlatacak görüşler ve bir hidayet ve rahmet olmak üzere verdik; belki düşünür, ibret alırlar.
Kasas.44. (Ey Muhammed!) Mûsâ’ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. (O olayı) görenlerden de değildin.
Kasas(48) Fakat şimdi onlara katımızdan gerçek (Kur’an) geldiği zaman: “Musa’ya verilen (mucize) gibisi verilseydi ya!” dediler. Oysa bundan önce Musa’ya verileni de inkar etmediler mi? Onlar: “Birbirini destekleyen iki büyü” dediler ve: “Biz, hiçbirine inanmayız!” dediler.
Kasas(76) Doğrusu Karun, Musa’nın kavmindendi ve onlara karşı azıtmıştı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları gerçekten güçlü kuvvetli bir bölüğe ağır geliyordu. O zaman. kavmi ona şöyle demişti: “Güvenme (böbürlenme), çünkü Allah, güvenenleri (böbürlenenleri) sevmez.
Ankebut(39) Karun’a Firavun’a ve Haman’a da (gönderdik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık delillerle geldi de onlar; o yerde kibirlenip kafa tuttular. Oysa, (azabın) önüne geçecek değillerdi.
Secde(23) Andolsun ki (Biz) vaktiyle Musa’ya kitap vermiştik. Şimdi de sen ona kavuşmaktan şüpheye düşme. Onu İsrail oğulları için bir hidayet rehberi kılmıştık.
Ahzab(7) Unutma o peygamberlerden keski sözlerini aldığımız vakti! Hele senden, Nuh, İbrahim, Musa, Meryem oğlu İsa’dan ki, onlardan ağır bir söz aldık.
Ahzab(69) Ey iman edenler, sizler o Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın! Eziyet ettiler de Allah onu onların dediklerinden temize çıkardı. O, Allah katında yüzlü (itibar sahibi) idi.
Saffat.114. Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk.
Saffat(120) “Selam Musa ile Harun’a!”
Mümin(23. Andolsun ki, Musa’yı ayetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik,
Mümin(26) Bir de Firavun: “Bırakın beni, öldüreyim Musa’ yı da o, Rabbine dua etsin! Çünkü ben, onun.dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum.” dedi.
Mümin.27. Mûsâ da, “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi.
Mümin(37) Göklerin yollarına da Musa’nın tanrısınına muttali olurum ve kesinlikle ben onu yalancı sanıyorum.” dedi. işte bu şekilde Firavun’a kötü ameli güzel gösterildi de yoldan çıkarıldı. Firavun’un düzeni hep hüsrandadır (çıkmazdadır).
Mümin(53) Andolsun ki, Biz Musa’ya o hidayeti verdik ve İsrail oğullarına o kitabı miras kıldık,
Fussilet(45) Andolsun ki. Musa’ ya o kitabı verdik de onda ihtilaf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı aralarında iş bitirilirdi. Kesinlikle onlar, onun hakkında kuşkulu bir şüphe içindedirler.
Sura(13) O,size dinde Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tütün ve onda ayrılığa düşmeyin. Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir.
Zuhruf(46) Andolsun ki, Musa’yı mucizelerimizle Firavun’a ve topluluğuna gönderdik. (Musa) vardı : “Haberiniz olsun ben bütün alemlerin Rabbinin peygamberiyim.” dedi.
Ahkaf(12) Onun önünden de bir yol gösterici ve rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Bu da zulmedenleri korkutmak için, güzel davrananlara da bir müjde olarak Arap diliyle gelmiş doğrulayıcı bir kitaptır
Ahkaf(30) Ve dediler ki: “Ey kavmimiz, haberiniz olsun ki, biz Musa’dan sonra indirilmiş önündeki kitapları doğrulayıp gerçeği ve doğru yolu gösteren bir kitap dinledik.
Zariyat(38) Bir de Musa’da (ibret verici deliller vardır) ki, onu açık bir delille Firavun’a gönderdik de,
Necm(36) Yoksa haber mi verilmedi Musa’nın sahifelerinde yazılı olanlar?
Saf(5) Hani bir zaman Musa kavmine: “Ey kavmim, benim size (gönderilmiş) Allah’ın peygamberi olduğumu bildiğiniz halde niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. Sonra onlar yamukluk edince, Allah’da kalplerini yamulttu. Öyle ya, Allah fasıklar güruhunu doğru yola çıkarmaz!
Naziat(15) Sana o Musa’nın haberi geldi ya?
Ala(19) İbrahim’in ve Musa’ nın sahifelerinde.

HARUN-20-
Bakara(248) Peygamberleri onlara: “Haberiniz olsun, onun hükümdarlığının alameti, içinde sizlere Rabbından bir rahatlık ve Musa ile Harun ailesinin bıraktıklarından bir kısmı bulunan bir sandığın gelmesi olacaktır. Onu melekler getirecektir. Eğer inanan kişilerseniz, elbette size bunda kesin bir delil vardır.” demişti.
Nisa(163) Gerçekten biz sana, Nuh’a ve ondan sonra gelen bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettiğimiz ve Davud’a Zebur’u verdiğimiz gibi.
Enam(84) Bundan başka ona İshak ve Ya’kub’u ihsan ettik ve herbirini hidayete erdirdik. Nuh’u da daha önce hidayete erdirmiştik, onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı, Harun’u da… İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.
Araf(122) Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik.” dediler.
Araf(142) Bir de Musa’ya geceye va’d verdik ve ona bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk gece oldu. Musa kardeşi Harun’a şöyle dedi: “Kavmim içinde benim yerime geç ve ıslaha çalış da bozguncuların yoluna gitme!”
Yunus(75) Sonra bunların arkasından Musa ile Harun’u Firavun ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler. Zaten onlar suçlu bir toplum idiler.
Meryem(28) Ey Harun’nun kız kardeşi, baban bir kötülük adamı değildi, annen de kahpe değildi”
Meryem(53) Ve rahmetimizden kardeşi Harun’u da bir peygamber olarak ona lutfettik.
Taha(30) Kardeşim Harun’u.
Taha.70. (Mûsâ’nın değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler.
Taha(90) Andolsun ki, önceden Harun onlara: “Ey kavmim, siz bununla yalnızca bir fitneye tutuldunuz ve doğrusu sizin Rabbiniz esirgemesi çok Allah’tır; gelin bana uyun ve emrime itaat edin!” demişti.
Taha(92) Musa: “Ey Harun, sana ne engel oldu bunların sapıklığa düştüklerini gördüğün zaman, Enbiya(48) Andolsun ki: “Musa ile Harun’a Furkan’ı (Tevrat’ı) bir de ışık ve Allah’tan korkanlar için de bir öğüt vermiştik.
Enbiya.48. Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.
Müminun(45) Sonra bir takım ayetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa’yı ve kardeşi Harun’u gönderdik.
Furkan(35) Andolsun ki, Musa’ya Kitab’ı verdik, kardeşi Harun’u da yardımcısı yaptık
Şuara(13) ve göğsüm daralır, dilim açılmaz, onun için Harun’a da peygamberlik ver!
Şuara(48) Musa ve Harun’un Rabbine!” dediler.
Kasas(34) Kardeşim Harun ise lisanca benden daha açık konuşur; beni tasdik eden bir yardımcı olarak maiyetimde ona da peygamberlik ver;doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum!” dedi.
Saffat(114) Andolsun ki,Musa ile Harun’u da minnettar ettik.
Saffat(120) “Selam Musa ile Harun’a!”

DAVUD-16-
Bakara(251) Böylece Allah’ın izniyle onları tamamen bozdular. Davud, Calut’u öldürdü, Allah kendisine hükümdarlık ve peygamberlik verdi ve ona dilediği şeyleri öğretti. Allah’ın insanları birbirleriyle önlemesi olmasaydı yeryüzü mutlaka bozulup gitmişti. Fakat Allah’ın bütün akıl sahibi varlıklara karşı bir iyiliği vardır.
Nisa(163) Gerçekten biz sana, Nuh’a ve ondan sonra gelen bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettiğimiz ve Davud’a Zebur’u verdiğimiz gibi.
Maide(78) İsrailoğullarından o küfredenler, hem Davud’un hem de Meryem’in oğlu İsa’nın dili ile lanetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve hakkın sınırlarını aşmakta olmaları yüzündendi.
Enam(84) Bundan başka ona İshak ve Ya’kub’u ihsan ettik ve herbirini hidayete erdirdik. Nuh’u da daha önce hidayete erdirmiştik, onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı, Harun’u da… İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.
İsra(55) Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun ki, peygamberlerin bir kısmını bir kısmından üstün kıldık ve Davud’a da Zebur’u verdik.
Enbiya.78. Dâvûd ile Süleyman’ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk.
Enbiya(79) Derhal onu Süleyman’a anlattık; bununla beraber herbirine bir hüküm ve bir ilim vermiştik. Dağları Davud’un emrine amade kılmıştık, kuşlarla beraber tesbih ediyorlardı; Biz bunları yaparız!
Neml.15. Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler.
Neml(16) Ve Süleyman Davud’un yerine geçip dedi ki: “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden verildi. Şüphesiz ki bu apaçık bir lütufdur.”
Sebe(10) Andolsun ki, Davud’a tarafımızdan bir üstünlük verdik: “Ey dağlar, çınlayın (teşbih edin) onunla beraber, siz de ey kuşlar!” dedik ve ona demiri yumuşattık.
Sebe(13) Onlar, ona mihraplar, heykeller, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın! Kullarım arasında şükreden azdır.
Sad(17) Şimdi sen onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Davud’u an! Çünkü o evvab (içli, zikir ve tesbih ile Bize çok yönelen biri ) idi.
Sad(22) O zaman Davud’un yanına giriverdiler de onlardan telaşa düştü. Ona ” Korkma!” dediler, biz iki davacıyız , birimiz diğerinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramıza doğrulukla hükmet ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.
Sad.24. Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Dâvûd, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.
Sad.26. Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”
Sad(30) Bir de Davud’a Süleyman’ı ihsan ettik; ne güzel kuldu. O tesbih edip Allah’a yönelirdi.

EYYUB-4-
Nisa(163) Gerçekten biz sana, Nuh’a ve ondan sonra gelen bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettiğimiz ve Davud’a Zebur’u verdiğimiz gibi.
Enam(84) Bundan başka ona İshak ve Ya’kub’u ihsan ettik ve herbirini hidayete erdirdik. Nuh’u da daha önce hidayete erdirmiştik, onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı, Harun’u da… İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.
Enbiya.83. Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.
Sad(41) Kulumuz Eyyub’u da an o zaman Rabbine şöyle nida etmişti: “Bak bana, Meşekkat ve acı ile şeytan dokundu!”

ZÜLKİFL-2-
Enbiya(85) İsmail, İdris ve Zülkifl’i de. Hepsi sabredenlerdendi.
Sad(48) İsmail’i, Elyesa’ı ve Zülkifl’i de an! Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.

YUNUS-4-
Nisa(163) Gerçekten biz sana, Nuh’a ve ondan sonra gelen bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettiğimiz ve Davud’a Zebur’u verdiğimiz gibi.
Enam(86) İsmail’i, Elyesa’ı, Yunus’u ve Lut’u da… Herbirini alemlerin üstüne geçirdik.
Yunus(98) Keşke o vakit iman edip de imanları kendilerine fayda vermiş bir memleket olsaydı? Ancak Yunus’un kavmi iman ettikleri vakit, dünya hayatında o rüsvaylık azabını kendilerinden açmış ve belirli bir zamana kadar onları faydalandırmıştık.
Saffat(139) Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir.

İLYAS-3-
Enam(85) Zekeriyya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da… Hepsi iyilerdendir.
Saffat(123) Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir.
Saffat(130) “Selam İlyas ‘a!”

ELYESA-2-
Enam(86) İsmail’i, Elyesa’ı, Yunus’u ve Lut’u da… Herbirini alemlerin üstüne geçirdik.
Sad(48) İsmail’i, Elyesa’ı ve Zülkifl’i de an! Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.

ZEKERİYA-7-
Ali İmran(37) Bunun üzerine Rabbi, onu hoşnutlukla kabul buyurdu, onu güzel bir biçimde yetiştirdi ve Zekeriyya’nın himayesine verdi. Zekeriyya, onun yanına mihraba her girdikçe yeni bir yiyecek bulur ve: “Ey Meryem, bu sana nereden?” derdi. O da: “Allah tarafından” derdi. Şüphe yok ki, Allah dilediğine sayısız rızık verir.
Ali İmran(38) O aralık Zekeriyya Rabbine: “Ey Rabbim, bana katından temiz bir soy ihsan eyle; şüphesiz sen duayı işitensin!” diye dua etti.
Enam.85. Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı, İlyas’ı doğru yola erdirmiştik. Bunların hepsi salih kimselerden idi.
Meryem(2) Bu, Rabbinin Zekeriyya kuluna olan rahmetini, bir anıştır.
Meryem(7) Allah: “Ey Zekeriyya, haberin olsun, Biz sana Yahya adında ve bundan önce kendisine hiçbir adaş yapmadığımız bir oğul müjdeliyoruz dedi.
Enbiya.89. Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti.

YAHYA-5-
Ali İmran(39) O kalkmış mihrabda namaz kılarken melekler kendisine şöyle seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana, Allah’tan gelen bir kelimeyi doğrulayacak, efendi, son derece nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya’yı müjdeliyor.O aralık Zekeriyya Rabbine: “Ey Rabbim, bana katından temiz bir soy ihsan eyle; şüphesiz sen duayı işitensin!” diye dua etti.
Enam(85) Zekeriyya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da… Hepsi iyilerdendir.
Meryem(7) Allah: “Ey Zekeriyya, haberin olsun, Biz sana Yahya adında ve bundan önce kendisine hiçbir adaş yapmadığımız bir oğul müjdeliyoruz dedi.
Meryem(12) “Ey Yahya, kitabı kuvvetle tut!” (dedik.) ve daha çocukken ona hikmet verdik.
Enbiya(90) Biz de duasını kabul ettik de kendisine Yahya’yı verdik ve onun için eşini çocuk doğurmaya elverişli hale getirdik. Doğrusu bunlar hayırlı işlerde yarışır, Bize umut ve korkuyla dua ederlerdi. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.

İSA-25-
Bakara(87) Andolsun ki, Musa’ya o kitabı verdik, arkasından bir takım peygamberler de gönderdik. Hele Meryem oğlu İsa’ya deliller verdik ve O’nu Cebrail ile de destekledik. Demek ki, size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle bir peygamber geldikçe her defasında kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için kimine yalan diyecek, kimini de öldürecek misiniz?
Bakara(136) Ve deyin ki: “Biz Allah’a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına ne indirildiyse; Musa’ya, İsa’ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere Rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. O’nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. Ve biz, ancak O’nun için boyun eğen müslümanlarız.
Bakara(253) Biz, o işaret edilen peygamberlerden kimini kiminden üstün kıldık. İçlerinden kimi ile Allah konuştu, kimini de daha yüksek derecelere çıkardı. Meryem oğlu İsa’ya da o açık delilleri ve mucizeleri verdik ve kendisini Cebrail ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, onlardan sonraki milletler kendilerine o açık deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat anlaşmazlığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanına girmezlerdi. Ne varki Allah, dilediğini yapar.
Ali İmran(45) Melekler şöyle dediği vakit: “Ey Meryem, haberin olsun, Allah seni dünya ve ahirette itibarlı biri ve kendisine yakın olanlardan olarak tarafından bir “kelime” ile müjdeliyor! Adı, Meryem oğlu Mesih İsa’dır.”
Ali İmran.52. İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler.
Ali İmran(55) O vakit ki, Allah şöyle buyurdu: “Ey İsa, gerçekten seni öldüreceğim, seni kendime kaldıracağım, seni o inkar edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar, o inkarcılardan üstün kılacağım. Sonra da hep dönüşünüz Bana olacak ve o zaman anlaşmazlığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmü Ben vereceğim.” Bununla birlikte hileye başvurdular, Allah da onların hilelerini boşa çıkardı. Allah, hileyi boşa çıkaranların en hayırlısıdır.
Ali İmran(59) Doğrusu Allah katında İsa’nın durumu Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra da ona: “Ol!” dedi. O da hemen oluverdi.
Ali İmran(84) De ki: “Biz, Allah’a, bize indirilene; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene; Musa’ya İsa’ya peygamberlere Rablerinden verilene inandık iman getirdik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz, ancak O’na boyun eğen müslümanlarız!”
Nisa(157) ve: “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük.” Demeleri yüzünden. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. Onda anlaşmazlığa düşenler bundan dolayı şüphe içindedirler, o hususta tahmin peşinde gitmekten başka hiç bir bilgileri yoktur. Kesin olarak O’nu öldürmediler.
Nisa(163) Gerçekten biz sana, Nuh’a ve ondan sonra gelen bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettiğimiz ve Davud’a Zebur’u verdiğimiz gibi.
Nisa(171) Ey kitap verilenler, dininizde aşırılığa gitmeyin ve Allah hakkında yalnızca gerçeği söyleyin! Meryem oğlu Mesih İsa, yalnızca Allah’ın peygamberi, Meryem’r ulaştırdığı kelime’si ve ondan bir ruhtur; başka birşey değil. Gelin Allah’a ve O’nun peygamberlerine iman getirin ve “üçtür” demeyin. Bundan vazgeçin; hakkınızda hayırlı olur! Allah, ancak bir tek İlah’tır, haşa O’nun bir oğlu olması asla düşünülemez. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak da Allah yeter.
Maide(46) Arkadan da o peygamberlerin izleri üzerinde Meryem’in oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı bir doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona içinde bir hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı ve takva sahipleri için bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil’i verdik.
Maide(78) İsrailoğullarından o küfredenler, hem Davud’un hem de Meryem’in oğlu İsa’nın dili ile lanetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve hakkın sınırlarını aşmakta olmaları yüzündendi.
Maide(110) Allah o günde şöyle buyuracak: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve anana olan nimetimi düşün; hani seni Cebrail ile destekledim, insanlarla hem beşikte hem de yetişkin iken konuşuyordun; sana yazı yazmayı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. Hani Benim iznimle çamurdan kuş biçiminde birşey yapıyordun, içine üflüyordun da Benim iznim ile bir kuş oluveriyordu; anadan doğma körü ve abraşlıyı Benim iznimle iyi ediyordun; hani ölüleri Benim iznimle diriltiyordun ve hani İsrailoğullarına açık delillerle geldiğinde, onlardan inkar edenler: “Bu apaçık bir büyüden başka birşey değildir.” demişlerdi de, seni onlardan kurtarmıştım. Allah bütün Resulleri toplayacağı o günde: “Size ne cevap verildi.” diye soracak. Onlar da: “Bizim bir bilgimiz yok, gizli olanları bilen ancak Sensin Sen!” diyecekler.
Maide(112) Bir vakit Havariler: “Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi de İsa da: “İnanıyorsanız Allah’tan korkun!” demişti.
Maide(114) Meryem oğlu İsa şöyle yalvardı: “Allah, ey bizim yegane Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve kudretinden bir nişane olsun! Bizleri rızıklandır. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın!”
Maide(116) Ve Allah şöyle buyurduğu zaman: “Ey Meryem oğlu İsa, sen misin o insanlara “Beni ve o anamı Allah yanında iki tanrı edinin.” diyen?” “Haşa, dedi, sen her türlü eksikliklerden münezzehsin ya Rab! Benim için gerçek olmayan bir sözü söylemem bana yakışmaz. Eğer söylemiş olsaydım elbette Sen bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem! Şüphesiz Sen, gizlilikleri çok iyi bilensin.
Enam(85) Zekeriyya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da… Hepsi iyilerdendir.
Meryem(34) İşte hakkında tartışıp durdukları Meryem oğlu İsa. Hak sözü olarak budur!
Ahzab(7) Unutma o peygamberlerden keski sözlerini aldığımız vakti! Hele senden, Nuh, İbrahim, Musa, Meryem oğlu İsa’dan ki, onlardan ağır bir söz aldık.
Şura(13) O,size dinde Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tütün ve onda ayrılığa düşmeyin. Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir.
Zuhruf.63. İsa, apaçık mucizeleri getirdiği zaman şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyle ise, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Hadid(27) Sonra onların izleri üzerinde ardarda peygamberlerimizle izledik; arkasından Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların kalplerinde bir şefkat ve merhamet yarattık. Bir de rahipliği ki, onu onlar uydurdular, Biz onu üzerlerine yazmamıştık; ancak Allah’ın rızasını aramak için yaptılar, sonra da ona hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman etmiş olanlara mükafatlarını verdik, çokları ise yoldan çıkmış fasıklardır.
Saf(6) Bir vakit de Meryem oğlu İsa: “Ey İsrail oğulları, ben size Allah’ın elçisiyim. Önümdeki Tevrat’ın doğrulayıcısı ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olan bir peygamberin müjdecisi olarak geldim.” dedi. Sonra o, onlara apaçık delillerle gelince: “Bu apaçık bir büyüdür!” dediler.
Saf(14) Ey iman edenler, Allah yardımcıları olun! Nitekim Meryem oğlu İsa havarilere: “Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir?” dedi. Havarileri: “Biz Allah (yolunun) yardımcılarıyız.” dediler Bunun üzerine İsrail oğullarından bir grup iman etti, bir grup inkar etti. Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik o suretle onlar üstün gelip yüze çıktılar.

MUHAMMED-4-
Ali İmran(144) Bu, sana vahy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir, Ey Muhammed, yoksa, Meryem’i hangisi himayesine alacak diye kalemleriyle kur’a atarlarken de çekişirlerken de sen yanlarında değildin.
Ahzab.40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Muhammed(2) İman edip iyi iyi işler yapanlar ve Muhammed’e indirilene iman edenlere gelince ki Rablerinden gelen gerçek te odur Allah, onların kötülüklerini silmekte ve durumlarını düzeltmektedir.
Feth.29. Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.

AHMED-1-
Saf.6. Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.

LOKMAN-2-
Lokman.12. Andolsun, biz Lokmân’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.
Lokman.13. Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.”

ZÜLKARNEYN-3-
Kehf.83. (Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.”
Kehf.86. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.
Kehf.94. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?”

ÜZEYİR
Tevbe.30. Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
12-11-2011
MEHMET ÖZÇELİK




ORTADOĞUDA KURULAN TUZAKLAR

ORTADOĞUDA KURULAN TUZAKLAR
Artık yalancının mumu yatsıya kadar yanmıyor.Hemen sönüyor.Tıpkı Işid.in batı ve israil işi olduğu,Bağdadi-nin de anne ve baba yahudi asıllı olup,bir yıldır hapiste iken abd.li subaylarımıza çuval geçiren komutan tarafından yetiştirildiği ve hazırlandırıldığı bilinmektedir.
Bağdadi-nin asıl adı ise Simon-dur.Samarra da bir çatışmada ölen Ebubekir el Bağdadinin kimliğini kullanmaktadır.
-İşid büyük bir oyun işi.
-Işid Suriye ve ırak-ın boşluğundan istifade etmektedir.
*Batı yıllarca islâmın adını kirletmeye çalıştı.İslâmı terör ve müslümanı da terörist olarak göstermek için içte ve dışta her yolu denedi.
Bunu başaramayan ancak gölgeleyen batı pek bir netice alamadı.
Şimdi ise islâmın bir kurumu olan cihadı lekelemeye çalışmakta,ışid-le bunu deneyip ilişkilenmektedir.
-Türkiye başta olmak üzere,islâm dünyasını Ortadoğu bataklığına çekme faaliyetidir.
Devletlerde başta Türkiye-de yapmaya çalıştığı alevi-sünni çatışmasını daha geniş sahaya çekme planıdır.
Yüz sene önce şekillendirilen dünya ve İslam dünyasını,güncelleyerek yeniden şekillendirme Büyük Ortadoğu Projesinin uygulanmasıdır.
* Hedef ışid mi iran mı?
Abd-nin üç hedefi vardı;Irak-Suriye-İran.
İlk ikisini gerçekleştiren abd,yutulması kolay olmayan iranı çökertmeyi hedeflemektedir.
Diğer yandan lranın etrafını boşaltıp kaos oluşturmaktatır.
İşin garibi,ışid-deki yabancılar yerlilerden daha çoktur.
*Merkezdeki şer odakları ve komiteleri deşifre olup çökünce,onunla bağlantılı diğer unsurlarda birer birer çöküyor.
Türkiye bağlarından kurtuldukça,islam dünyasıda kurtuluyor.
Türkiye-deki içi doldurulmayan boş rejim çökünce,libya sosyalist,suriye baas,mısır mübarekle firavun,ıraktaki saddamlarda çöküyor.
-Baltayı yiyen ağaç ağlayınca,balta sormuş;Çok mu acıdı?
Ağaç ise hayır,ancak sapının benden olması acıttı.
İçteki ihanet cephesi üzmektedir.
Gizli Truva atı gibi,içten düşmana kapı açılmaktadır.
-The End…Bitiş…Son…
Asırlardır oynanan aynı oyunlar milletin gözünü ve kalbini açtı.
Sona gelinirken,menfiliklerde sonda sonlanmaktadırlar.
Menfi tarafta olanlar sonlarını hazırlamaktadırlar.
Oysa düsturumuz;”Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil… Çünkü dahilde hareket menfîce olmaz.”
*Darbe yapmak mı daha zor yoksa turşu kurmak mı?
Turşu kurmak daha zor!
Zira kırk çeşit hıyarı bir arada ve aynı yapıda tutmak daha zordur.
*CIA üst kademe memuru Kelley; “IŞİD’i biz yarattık, biz besliyoruz”
-Global Research: “ABD,IŞİD ile Ortadoğu’da ki imajını düzeltmeye çalışıyor”
– IŞİD’in arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbarat servisleri var.
*Âyette;” Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.”
*Lübnanlı eski bir yetkili, Beyrut’un merkezindeki bir restoranda öğle yemeği sırasında “Orta Doğu’da, komplo teorileri bizim kanımızda vardır” dedi.
Şehirde son dönemde sık konuşulan bir konuya, yani ‘eski adıyla IŞİD olarak bilinen İslam Devleti örgütünün arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) olduğu ve Hillary Clinton’un da ‘Hard Choices’ (Zor Seçimler) adlı kitabında bunu itiraf ettiği’ söylentilerine atıfta bulunuyordu.
*IŞİD’in, PKK/PYD ile çatıştığı köylerde esir aldığı yaklaşık 300 kadar PKK/PYD mensubunu, Akçakale’nin Suriye tarafında bulunan Tel Abyad’da kurşuna dizdiği öne sürüldü.
*Herkes kendi hesabını yaparken,Allah da hesabını yapmaktadır.
Âyette:” (Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.”
MEHMET ÖZÇELİK
24-09-2014




O’NDAN UZAKLAŞMAMAK

O’NDAN UZAKLAŞMAMAK
Evet, O’ndan uzaklaşmamak,diğer bir ifadeyle;O’na yaklaşmak.
Tüm emirler hep O’na yaklaşma amaçlı,tüm nehiy ve yasaklarda O’ndan uzaklaşmama amaçlıdır.
İslâm’ın imandan sonra en üstün mertebesi olan Takva,O’na yaklaşmayı değil,O’ndan uzaklaşmamayı esas alır.
İnsan yani dedemiz Âdem,cennette O’na çok yakın idi.Hemen tüm kâinatın idare mekanizması olan arşın altında bulunuyordu.
Oraya cenneti A’la ve ulyâ, yüksek ve yüce cennet deniyordu.
Oradan meleklerin kalemlerinin cızırtısı bile duyuluyordu.
Varlıklar için alınan kararların bir altında,ikinci sırada bulunuyordu.
Cennetteki yasak ağaç,O’ndan uzaklaşmaya sebeb oluşturacak bir günah idi.
Her günah kişiyi O’ndan uzaklaştıracak bir yapı içerisindedir.
Allah kulunun kendisinden uzaklaşmasını istemiyordu.
Bir anlık uzaklaşma isteme hatası,O’nu ve zürriyetini uzun süre O’ndan uzak tuttu.Adeta çöllere sürüldü.
Dünya zaten kelime anlamı itibariyle de aşağı,düşük manasınadır.
İnsan yüksekten aşağıya düştü.
Allah ise onun aşağıların aşağısı olan esfel-i safiline düşmekten korumak için kendisine yakınlık sebebleri öne sürdü.
Kurban kelime anlamıyla da yakınlığı ifade edip,Allah için ciğer –pâresini bile feda etmeyi ifade ederken,zekât mali,hac mali ve bedeni,namaz bedeni ibadetlerle O’na yaklaşmayı sağladı.
Allah rahmetiyle Âdem ve zürriyetini tamamıyla düşmekten korudu. Ara noktada tekrar bir imtihana tabi tuttu.
Artık insan kendisini isbat etmekle,O’na yakınlaşma isteğini ortaya koymakla karşı karşıya kaldı.
Bu bize verilmiş ikinci ve son haktır.
Alemdeki her şey O’na yaklaştırıcı birer vasıtadır.
O’ndan uzaklaştıran ise hariçteki şeytan ile,dahildeki nefistir.
Her şey mi yoksa iki şey mi?
Tercih sana aid.
Bu da ya O’na yaklaşmayı veya O’ndan uzaklaşmayı netice verecek bir hal ve bir iştir.
O’ndan uzaklaşanı şeytan ve nefis kapar.
Mü’min-de bu uzaklaşma durumu gaflet adımlarıyla,inanmayan kâfirde ise dalalet koşmalarıyla gerçekleşir.
Hayattaki tüm meseleler,O’na yaklaşmak ve O’ndan uzaklaşmamak üzerine cereyan etmektedir.
MEHMET ÖZÇELİK
28-10-2012




O NERDE ?

O NERDE ?
O sende bende
Gökte yerde
İçte ser’de
Hem her yerde

Maddede değil,manada
Zulmette değil,nurda
Halkta değil,Hakta
Serada değil,Süreyyada

Göze inmişse perde
O nerde?
Kapanmışsa kalb de
Bulunmaz elbet kalbde

O’nu ara Ben-de
Düşün! O ser’de
Şeytan şerde
Çeker perde

Görünmez! O zâhir.
Görünür! gayet bâhir
Her yeri kuşatmış Kâhir
Nefis ve şeytan sâhir

O ikisiz Bir-dir
Hem de Tek-tir
Bir,tek ve Yek-tir.
O’na getir Tekbir

Damlasın! Derya nerde?
Maddesin! Mana nerde?
Işıksın! Güneş nerde
Arama bir yerde
O her yerde…
MEHMET ÖZÇELİK
13-07-2014




RİSALE-İ NURUN HAKİKATI

RİSALE-İ NURUN HAKİKATI
Risale-i Nurun hakikatı,asırların hakikatıdır.
Böyle bir hakikatın anlaşılması,elbette basite irca edilmemelidir.
Tercümeler ile,sadeleştirme bahaneleri ile tahrif edilmemelidir.
Elbisesi yırtılıp değiştirilerek,başka ve başkasının kendisine aid elbisesi giydirilmemelidir.
*Risale-i Nurlar muhatabın seviyesine inmekten ziyade,muhatabını kendi seviyesine çıkarmaktadır.
Risaleleri anlamıyorum,seviyeme insin diyenler;
-Risaleleri günlük gazete olarak görmek istemektedirler.
-İlmi çalışma içerisine girmemektedirler.
-Kur’anın dilini öğrenmemektedirler.
-Risalelerin sadece dini değil,dili de muhafazaya çalıştığını bilmemektedirler.
-Risalelerin her bir kelimesi üzerinde çokça düşünülecek hatta eserler yazılacak kapsamda hakikatları barındırmaktadır.
-Risaleler seviyeme insin demek;oda benim gibi rütbesiz olsun,rütbelerini söksün,benim gibi er olup,mareşallık rütbesinden vaz geçsin demektir.
Oysa risaleler er mesabesindeki avama,rütbe takarak,cehdi,gayreti ve samimiyeti nisbetinde ona rütbe takmaktadır.
-Risale-i Nurdaki her bir mesele 200 ayetin hülasa ve izahıdır.
-Hadis ve özlü sözlerden süzülmüş hakikatlardır.
-Risale-i Nurlar kesbi değil tamamen vehbidirler.
-Risale-i nurun en büyük hususiyeti,kendisini okuyana istikamet ve teslimiyeti vermesidir.
-İslâmiyet ise istikamet ve teslimiyettir.
-Risale-i Nurlar kendisini okuyanlara;islâmiyetin bütününü oluşturan,sadakat, sebat,uhuvvet,muhabbet,tesanüd gibi bir çok ulvi kavramları kazandırmaktadır.
-Risale-i nurlar asrın idrakine söylenmiş hakikatlardır.
-Asırları özetleyen hakikatlar mecmuasıdır.
-Her insan kendi dünyasını açacak anahtarı onda bulmaktadır.
-Dünyasına giremeyeceği ve fethedemeyeceği insan yoktur.
-Risale-i nurlar anlatılmaktan önce,anlaşılmak için yazılmıştır.
-Risale-i nurlar küfrün tüm kalelerini herc-ü merc etmiştir.
-Umumül belva yani adeta çözülemeyen meselelere çözüm getirmiştir.
-Risale-i nurlar asırları aşan bir eserdir.
MEHMET ÖZÇELİK
06-02-2014




RİSALE-İ NURLARDA CUMHURİYET HALK PARTİSİ

RİSALE-İ NURLARDA CUMHURİYET HALK PARTİSİ
Bir asırdır bu zihniyette ne değişti?
Sadece vitrin.İçerideki eşya aynı eşya.
Olanlar geçici vitrin değişiklikleridir.
Bediüzzamanın risale-i nurlarda en çok dikkat çektiği mektublarında, ya Cumhuriyet halk partisinin doğrudan iktidar yapılmaması veya dolaylı olarak muhalifindekileri destekleyerek onların iktidar olmamalarıdır.
Tıpkı Demirel gibi her şeyiyle bilinen bir insan dahi ehven-i şer denilerek, vücudun gitmemesi için kolun kopması kabul edilmiş,o zihniyetin gelmesi kırk yıldır engellenmiştir.
Bediüzzaman; bu milletin bu partiyi kendi iradesiyle başa geçirmeyeceğini ifade etmektedir.
Bu parti 1946-da olduğu gibi ya hilelerle başa gelmiş veya ehli imanın arasına tefrika tohumları saçarak varlığını sürdürmeye çalışmıştır.
Türkiye-yi Mısır ve Suriye yapmanın yolu,bu partiyi iktidar yapmaktan geçer.
*Şeytan sağdan geldi.Ve bir kırılma noktası oluşturdu.Büyümeyi ve çöküşü hızlandırdı.
Şeytanın bu başarısına onun önünü açacak bir işte mi bulunuldu?
Bir anda kopmalar başlarken,diğer yandan sevgiler kaybolmaya başladı.
Bu durumda sürekli yapıla geldiği gibi,suçu başkalarında aramak yerine,bir öz eleştiri yapmak gerekmez mi?
İşi zamana bırakıp,-zaman bizi haklı çıkaracaktır-kuruntusu yerine dönüş yapıp,telafi ederek,geri adım atmak gerekmez mi?
Hala inatla sürdürüleceğine!!!
Suyu tersine akıtmak,peygamberlere has bir mucizedir.
Fıtrata aykırı hareket eden,fıtrat kanunlarının çarkları arasında ezilmeye mahkumdur.
Fıtrat yalan söylemez.
*Batının,Abd-nin ve İsrailin A planı;toplumda kaos oluşturmak ve arkasından bunu bastırmak için orduyu darbeye davet etmek.
B planı;Ordunun devreden çıkarılması halinde Ergenekonu devreye koymak.
C planı;Cemaatları birbirine düşürmek.
D planı;Toplumun hassas karnı olan alevi-sünni,Türk-Kürt,Laik-Ant-laik çatışmalarını körüklemektir.
Senaristler bu planlarını uygulamak üzere beslediklerini sahneye sürmektedirler.
Gelin Bediüzzamanın tesbitlerine bir bakalım:
“Saniyen: Bu meselenin gayet sinsi ve gayet gizli hakikati şudur: Üstadımız mânen ve maddeten Demokrat Partiye yardım için talebelerini hafifçe teşvik etmişti. Bunu, Halk Partisinin muannid müstebidleri anladıkları için, mânâsız bahaneyle habbeyi kubbe yaparak bu muameleyi yaptılar. Yoksa her tarafta bu kitaplar posta ile alınıp veriliyor ve buraya da İstanbul’dan, başka yerlerden geliyor ve ilişilmiyordu. Bu vaziyet çok dessasâne ve ümit edilmeyen bir plândır.
Salisen: Zülfikar’daki mevzuubahis iki âyetin tefsirinden bin misli bir muhalefetle, halen matbuatta eski hükûmete hücumlar yapılıyor ki, şimdi o âyetlerin tefsiri zerre miktar bir suç olamıyor. Bundan da anlaşılıyor ki, bu muameleler Halk Partisi hesabına yapılmakta devam edilen keyfî işlerdir. Ve Halk Partililerin “Saltanat Demokratlarda ise, hüküm ve icraat ve iktidar bizdedir” diye olan iddia ve vehimlerinin bir nümunesidir.”
“Muazzam ve harika Risale-i Nur Külliyatından iki büyük mecmuanın imha edileceği hakkında dehşetli bir haber işittik. Gayet hak ve hakikatli ve filozofları ilzam eden o mecmualar, Risale-i Nur’un diğer eczalarıyla beraber Denizli ve Ankara mahkemelerinde beraat verilip kaziye-i muhkeme haline gelerek iade edildiği ve iki defa Temyiz Mahkemesi beraat ettirdiği halde ve Mısır, Şam, Halep, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere gibi âlem-i İslâmın mühim merkezlerinde fevkalâde bir takdir ve tahsine mazhar olan ve makbuliyetine hürmeten Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın kabr-i şerifi ve Hacerü’l-Esved üzerine konulan bu eserler hakkındaki bu müthiş muamele, Halk Partisinin yaptığı diğer azîm cürümleri gibi tarihte emsali görülmemiş bir cinayettir.”
“Saniyen: Çok ehemmiyetli ve mahrem bir işi haber veriyoruz. Haber aldığımıza göre, “Isparta adliyesinde zaptedilen yüz yetmiş cilt Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar mecmuaları-ki, o mecmuaları şimdiki Adliye Bakanı beraatini, iadesini tasdik edip daha evvelce Denizli’de de Üstadımıza verilen kitaplardır-bunların imhası için karar verilmiş. Zemin ve semâvâtı hiddete getirecek ve mevcudatı ağlatacak bu müthiş kararın Demokratlar aleyhinde Halk Partisinin müfrit adamları tarafından tertip edilen bir plân olduğundan kat’iyen şüphemiz yoktur. Zira Nur talebelerinin Demokratları muhafaza ettiğini ve Demokratların kuvvetli bir istinadgâhı olduğunu müfrit şeytanlar anlamışlar. Nur talebelerini Demokratlardan bu tarzda nefret ettirip hükûmeti yıkmaya çalışıyorlar. Bu plânın akîm kalması ve mecmualarımızın kurtulması ve Afyon’daki kitaplarımızın tamamen iade edilmesi için, pek fazla bir ehemmiyet ve gayretle çalışılmasını Üstadımız sizlere havale ediyor.”
“Bu vatanda dinsizlikle ve istibdad-ı mutlak ve eşedd-i zulme karşı yirmi yedi yıldır perde altındaki hususî neşriyatla harikulâde bir feragat-i nefisle mücahede eden Bediüzzaman Said Nursî’nin vücuda getirdiği muazzam Nur talebeleri câmiasının Demokrat Partiyi muhafaza ettiğini Halk Partisinin müfrit dessasları anlamış, hattâ bir zamanlar gayet gizli olarak Nur talebelerinin kesretle bulunduğu mıntıkalara tetkik ve tecessüs için İsmet çıkarılmış idi.”
“Son Afyon Mahkemesinde de Halk Partisi hükûmetinin komünist vekilinin hususî emirleriyle verdiği garazkâr hükmü, kahraman Demokratların adliye vekili, eski Temyiz Mahkemesinin âdil reis-i muhteremi esasından nakzetmiştir. Nihayet af kanunu ile, gaddarâne giriştikleri ve içinden çıkamadıkları iftira ve ithamların üzerine perde çekmişler ve afla neticelendirmişlerdir.
Hakikat bu merkezde iken ve şimdi eski hükûmete binler hakaretli neşriyatlar, bütün hürriyetle devam ederken ve dört yüz sayfalık gayet hak ve hakikatlı bir mecmuanın iki sayfasında bir âyetin tefsirini, garaz ve bahaneyle medâr-ı mes’uliyet yapıp o mecmuanın imha cihetine gidilmiş. Doğrudan doğruya eski zâlim parti hesabına şu maksada matuftur ki, yüz binlerle Nur talebelerini Demokratlar aleyhine çevirip, Demokrat Partisinin sessiz, sadasız, gösterişsiz, fakat dindarlıklarıyla gayet muhkem bir istinadgâhını yok etmek ve Demokrat hükûmetini yıkmaktır. Bu müthiş ve şeytanî plânın akîm kalması için zât-ı âlînize ehemmiyetle ihbar eder ve hürmetlerimizi arz ederiz.”
“Kalbe ihtar edilen içtimaî hayatımıza ait bir hakikat
Bu vatanda şimdilik dört parti var. Biri Halk Partisi, biri Demokrat, biri Millet, diğeri İttihad-ı İslâmdır.
İttihad-ı İslâm Partisi, yüzde altmış, yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.
Halk Partisi ise: Hakikaten acip ve zevkli bir rüşvet-i umumîyi kanunlar perdesinde bazı memurlara verdikleri için, yirmi sekiz senelik bütün cinâyatıyla başkaların cinâyâtı ve İttihatçıların ve mason kısmının seyyiatları da o partiye yükletildiği halde, Demokratlara bir cihette galip hükmündedirler. Çünkü ubudiyetin noksaniyetiyle enaniyet kuvvet bulur, nemrutçuluklar çoğalır. Bu benlik zamanında, memuriyet hakikatta bir hizmetkârlık olduğu halde, bir hâkimiyet, bir ağalık, bir nemrutçulukla nefse gayet zevkli bir hâkimiyet mertebesini bir kısım memurlara rüşvet olarak verdiği için, bütün o acip cinayetlerle ve kendinden olmayan ceridelerin neşriyatıyla beraber bana yapılan muamelelerinden hissettim ki, bir cihette mânen Demokratlara galip geliyorlar. Halbuki, İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan, hadis-i şerifte -“Milletin efendisi, onlara hizmet edendir.” el-Mağribî, Câmiu’ş-şeml, 1:450, Hadis no: 1668; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:463. -yani, “Memuriyet, emirlik ise, reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır.” Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyetin bu kanun-u esasîsine dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdad, mutlak keyfî olur.
Millet Partisi ise: Eğer İttihad-ı İslâmdaki esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde mezc olmuş bir millet olsa, o Demokratın mânâsındadır, dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur. Frenk illeti tâbir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, âlem-i İslâmı parçalamak için içimize bu frenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve câzibedar bir hâlet-i ruhiye verdiği için, pek çok zararları ve tehlikeleriyle beraber, zevk hatırı için her millet cüz’î-küllî bu fikre iştiyak gösteriyorlar.
Şimdiki terbiye-i İslâmiyenin za’fiyetiyle ve terbiye-i medeniyenin galebesiyle ekseriyet kazanarak başına geçerse, ekseriyet teşkil etmeyen ve ancak yüzde otuzu hakikî Türk olan ve yüzde yetmişi başka unsurlardan olanlar, hem hakikî Türklerin, hem hâkimiyet-i İslâmiyenin aleyhine cephe almaya mecbur olacaklar. Çünkü, İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan bu âyet-i kerime, ‘ dır. Yani, “Birisinin günahıyla başkası muahaze ve mes’ul olmaz.”
Halbuki, ırkçılık damarıyla, bir adamın cinayetiyle mâsum bir kardeşini, belki de akrabasını, belki de aşiretinin efradını öldürmekte kendini haklı zanneder. O vakit hakikî adalet yapılmadığı gibi, şiddetli bir zulüm de yol bulur. Çünkü “Bir mâsumun hakkı, yüz câniye feda edilmez” diye İslâmiyetin bir kanun-u esasîsidir. Bu ise çok ehemmiyetli bir mesele-i vataniyedir. Ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir tehlikedir.
Mâdem hakikat budur, ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve câzibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve mânevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa, sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçılar ırkçılığı elde edip tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim. Ve İslâmiyet namına telâş ediyorum.
Haşiye: Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini ve ağır cezalarını dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:
Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahati de onlara yüklenmez fikrindeyim.
Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki gün baktım ve bunu yazdım.
Said Nursî”
“Sayın Adnan Menderes,
Otuz beş seneden beri siyaseti terk eden Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, şimdi Kur’ân ve İslâmiyet ve vatan hesabına, bütün kuvvetiyle ve talebeleriyle, dersleriyle Demokrat Partinin iktidarda kalmasını muhafazaya çalıştığına, biz Demokrat Parti mensupları ve Nur talebeleri kat’î kanaatimiz gelmiştir.
Üstadımızdan, niçin Demokrat Partiyi muhafazaya çalıştığını sorduk.
Cevaben: “Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. Halbuki, Halk Partisi İttihatçıların bozuk kısmının cinayetleri ve hem Cumhuriyetin birinci reisinin Sevr Muahedesiyle ve çok siyasî desiselerin icbariyle on beş senede yaptığı icraatının kısm-ı âzamı tamamıyla eski partiye yüklendiği için, bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat’iyen iktidara getirmeyecek.
Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır. Halbuki, bir Müslüman kat’iyen komünist olamaz, anarşist olur. Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebîlerle mukayese edilemez. İşte bunun için, hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti’yi, Kur’ân ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum” dedi.
“Milletçilere gelince: Eğer bu partide sırf İslâmiyet esas olsa, Haşiye Demokrat Partiye yardım ettiği gibi, muhalif ve muarız olmayarak, iktidara gelmesine çalışmaz. Eğer bu parti, ırkçılık ve Türkçülük fikri esas ise, birden hakikî Türk olmayan bu vatandaki ekseriyetin ancak onda üçü Türktür, kalan kısmı da başka milletlerle karışmıştır. O zaman, Hürriyetin başında olduğu gibi, bu asil ve mâsum Türk milleti aleyhine bir milliyetçilik tarafgirliği meydana gelecek. O vakit hakikî Türkleri, ecnebîler boyunduruğu altına girmeye mecbur edecek. Veya Türkleşmiş sair unsurdan olan ve bu vatanda mevcut ırkçılık ve unsurculuk damarıyla bir ecnebîye istinad ile masum Türk milletini tahakkümleri altına alacaklar. Bu durum ise, dehşetli, tehlikeli olduğundan, Kur’ân ve vatan ve millet hesabına, dindar ve dine hürmetkâr Demokrat Partinin iktidarda kalmasını temin etmeleri için ders veriyorum” dedi.
Sayın Adnan Menderes,
Bütün gayesi vatan ve milletin selâmeti uğruna çalışan ve ders veren Üstadımız Bediüzzaman gibi mübarek ve muhterem bir zatın Demokrat Partiye yaptığı yardımı kıskanan Halk Partisi ve Millet Partisi elemanları, iktidar partisi yapıyormuşçasına çeşit çeşit bahane ve eziyet yaparak Üstadımızı Demokrat Partiden soğutmak için var kuvvetleriyle çalıştıklarına kat’î kanaatimiz gelmiş.
Sizin gibi “Dînin icaplarını yerine getireceğiz; din bu memleket için hiçbir tehlike teşkil etmez” diyen bir Başvekilden vatan, millet, İslâmiyet adına, partimize maddî ve mânevî büyük yardımları dokunan bu mübarek Üstadımızın kitaplarının ve kendisinin tamamen serbest bırakılarak bir daha rahatsız edilmemesinin teminini saygı ve hürmetlerimizle rica ediyoruz.
Demokratlar âzalarından Nur talebeleri
Mustafa, Nuri, Nuri, Hamza, Süleyman,
Hasan, Seyda, Receb, İbrahim, Faruk,
Muzaffer, Tahir, Sadık, Mehmed.
Haşiye
İslâmiyet milleti herşeye kâfidir. Din, dil bir ise, millet de birdir. Din bir ise, yine millet birdir. “
“Demokratlara büyük bir hakikatı ihtar
Şimdi Kur’ân, İslâmiyet ve bu vatan zararına üç cereyan var:
Birincisi : Komünist, dinsizlik cereyanı. Bu cereyan, yüzde otuz, kırk adama zarar verebilir.
İkincisi : Eskiden beri müstemlekâtların Türklerle alâkalarını kesmek için, Türkiye dâiresinde dinsizliği neşretmek için, ifsad komitesi namında bir komite. Bu da yüzde on, yirmi adamı bozabilir.
Üçüncüsü : Garplılaşmak ve Hıristiyanlara benzemek ve bir nevi Purutluk mezhebini İslâmlar içinde yerleştirmeye çalışan ve dinde hissesi olmayan bir kısım siyasîler heyetidir. Bu cereyan yüzde, belki binde birisini Kur’ân ve İslâmiyet aleyhine çevirebilir.
Biz Kur’ân hizmetkârları ve Nurcular, evvelki iki cereyana karşı daima Kur’ân hakikatlerini muhafazaya çalışmışız. Mümkün olduğu kadar dünyaya ve siyasete bakmamaya mesleğimiz bizi mecbur ediyormuş. Şimdi mecburiyetle bakmaya lüzum oldu. Gördük ki, Demokratlar, evvelki iki müthiş cereyana karşı bize (Nurculara) yardımcı hükmünde olabilirler. Hem onların dindar kısmı daima o iki dehşetli cereyana mesleklerince muarızdırlar. Yalnız dinde hissesi az olan bir kısım garplılaşmak ve garplılara tam benzemek mesleğini takip edenler ise, üçüncü cereyana bir yardım ediyorlar. Madem o cereyanın yüzde ancak birisini, belki binden birisini Purutlar ve Hıristiyan gibi yapmaya çevirebilirler. Çünkü, İngiliz iki yüz sene zarfında tahakküm ettiği iki yüz milyon İslâmdan iki yüz adamı Purutluğa çevirememiş e çeviremez.
Hem hiçbir tarihte bir İslâm, Hıristiyan olduğunu ve kanaatle başka bir dini İslâmiyete tercih etmiş olduğu işitilmediğinden, iktidar partisinde bulunan az bir kısım, dinin zararına siyaset namıyla üçüncü cereyana yardım etse de, madem o Demokrat Partisi, meslek itibarıyla öteki iki cereyan-ı azîmenin durmasında ve def etmesinde mecburî vazifeleri olmasından, bu vatana ve İslâmiyete büyük bir faydası dokunabilir. Bu cihetten biz, Demokratları iktidar yerinde muhafaza etmeye Kur’ân menfaatine kendimizi mecbur biliyoruz. Onlardan hayır beklemek değil, belki dehşetli, baştaki iki cereyana siyasetlerince muarız oldukları için, onların az bir kısmı dine verdikleri zararı, vücudun parçalanmasına bedel, yalnız bir parmağı kesmek gibi pek cüz’î bir zararla pek küllî bir zarardan kurtulmamıza sebep oluyorlar bildiğimizden, o iktidar partisinin lehinde ehl-i dini yardıma davet ediyoruz. Ve dinde lâübali kısmını dahi cidden îkaz edip “Aman, çabuk hakikat-i İslâmiyeye yapışınız!” ihtar ediyoruz ki, vatan ve millet ve onların hayatı ve saadeti, hakaik-i Kur’âniyeye dayanmak ve bütün âlem-i İslâmı arkasında ihtiyat kuvveti yapmak ve uhuvvet-i İslâmiye ile 400 milyon kardeşi bulmak ve Amerika gibi din lehinde ciddî çalışan muazzam bir devleti kendine hakikî dost yapmak, İmân ve İslâmiyetle olabilir. Biz bütün Nurcular ve Kur’ân hizmetkârları onlara hem haber veriyoruz, hem İslâmiyete hizmete muvaffakiyetlerine dua ediyoruz. Hem de rica ediyoruz ki, bu memleketin bir ehemmiyetli mahsulü ve vatanda ve şimdi âlem-i İslâmda pek büyük faydası ve hizmeti bulunan Risale-i Nur’u müsaderelerden kurtarıp neşrine hizmet etsinler. Bu vatandaki dindarları kendine taraftar etsinler. Ve selâmeti bulsunlar.
Said Nursî”
“Salisen: Hem eski partinin bana karşı zulümlerini helâl ettiğim, hem Kur’ân’ın bir kanun-u esasiyesi olan yani, “Birisinin hatâsı ile başkası, partisi, akrabası mes’ul olmaz, olamaz” diye, hem Anadolu, hem vilâyet-i şarkiyede Risale-i Nur’la neşredildiği sebebiyle, âsayişe tam kuvvetli bir tarzda hizmet edilmiş. Demek bir mânevî zabıta hükmünde, herkesin kalbinde bir yasakçı bırakıyor. Bu noktaya binaen, Risale-i Nur eski partinin dört beş hatâsını yüz derece ziyadeleştirmeye mânidir. Yüzde beş adamın hatâsını doksan beşe de verip yirmi otuz derece ziyadeleştirmemiş. Onun için umum o partinin ekserisi iktidar partisi kadar Risale-i Nur’a minnettar olmak lâzımdır. Çünkü, bu dersi, bu kanun-u esasiye-i Kur’âniyeyi Risale-i Nur ders vermeseydi, o beş adamın hatâsı binler adamı da hatâkâr yapardı.”
“Eğer Ankara’da hâkim olan Halk Partisi, oraya giden Risâle-i Nur’un kuvvetli kitaplarına karşı inat etse ve musalâha niyetiyle himayesine çalışmazsa, bizim en rahat yerimiz hapistir; ve mülhidler, bolşevizmi zındıka ile birleştirdiğine alâmettir; ve hükûmet, onları dinlemeye mecbur olur. O zaman Risâle-i Nur çekilir, tevakkuf eder, maddî ve manevî musîbetler hücuma başlarlar.”
Bu yazı özellikle cemaat da bulunan Basiretli ve Sorumlularına hatırlatılır.
MEHMET ÖZÇELİK
16-03-2014




SAVAŞ VE SAVAŞANLAR

SAVAŞ VE SAVAŞANLAR
EN SON SAVAŞÇI ERGENEKON
CUMHURİYETİN BÜYÜTTÜĞÜ VE YÜRÜTTÜĞÜ ÇOCUK

*Bir faraziye;Ergenekonla anlaşıldı.Ergenekon söz verdi.Bizi bırakın, desteklediğimiz, doğurduğumuz,büyüttüğümüz,sürdürdüğümüz pkk-yı şimdilik kapatacağız,pkk silah bırakacak.İçeride bulunan pkk-lıları dışarıya salacağız,size teslim edeceğiz.
Bu bir sözleşme akdidir.
İçerideki desteğini kaybeden pkk-nın dışarıdaki bitişinin çırpınışlarıdır.
Dışarıdaki talimatın,içeridekilerce uygulanmasıdır.
Pkk içten beslenip,desteklenmektedir.
Ama ileri için bir garanti veremeyiz.Ancak pkk dükkanını kapatacağız.Hapisteki arkadaşlarımız salınması şartıyla.
Bu içerideki pkk! –yı kuranlarla,dışarıdaki pkk-lılar yer değiştirecekler. Çünkü iş içerdekilerle sınırlı kalmayıp bir numaraya,üç-beş numaraya kadar uzanabilir!
Bu sebeple diğer alınacaklarında alınması engellenmiş olur!
-Terör olaylarından sonra bundan kim nemalanmakta,adres neresi gösterilmekte ise,bunun müsebbibi de onlardır.
Tüm ihtilallerden önceki karışıklık,kaos,meçhul cinayetler sonu ,yapılan darbelerden anlaşılmaktadır ki,adres askerin içerisinde bulunan bir kesimdir.
1960-dan beri Türkiye-yi maddi-manevi gelişimini engelleyip,darbeler kanalına sevkedenler,ordudaki adresi açık ve net olarak göstermektedir.
Bu güruh hala mevcut ve aktiftir.
Tıpkı Amerika-daki Kennedy suikastındaki teşhis şu hükmü verdirmektedir;
“Akmakta olan bir nehrin akış yönü değiştirilmişse,bunun sorumlusunu bulmak için nehrin yeni suladığı tarlanın sahibine bakmak yeterli olacaktır.Kennedy su-i kastında ise sulanan tarla,tek bir adresi gösteriyor,İsraili…”
Hakeza Türkiye’nin de içten Ergenekon ve dıştan –görünürde- Pkk-nın tehdidi altına alınması da elbette yine başta İsrail-e,İran-a,Fransa,Almanya gibi Avrupa ülkelerine yaramaktadır.
-Ergenekonun yüzeyinin üzerindeki tozlar silkelendi bu kadar toz ve pislik etrafa yayıldı,varılmayan ve vardırılmayan derinliklerine gidilse her halde Türkiye pisliğe boğulur,dünya kokmaya başlar.

*Çevik Bir , ABD dergisine yazdığı makalede, post-modern darbenin sadece ‘irtica’ya karşı değil, İsrail ‘le dostluğun sürmesi için de yapıldığını itiraf ediyor.

*BÇG belgelerini Deniz Kuvvetleri’nden Emniyet İstihbarat’a sızdırdığı gerekçesiyle yargılanan Köstebek Davası’nın ünlü ismi Kadir Sarmusak’ı 15 yıl sonra konuştu.
‘Ergenekon’un merkezi‘
‘Her şeyi iki albay planladı’
‘Aczmendilerin çoğu askerdi’
‘Paşalar borsadan çıktı’
‘Beni Demirel ihbar etti’

*Tarihin başlangıcındaki Ergenekon ile,bitişindeki Ergenekon mukayesesi;
*”MÖ 800, Ergenekon- MS 2000, Bolu civarı Orta Asya’daki eski Türklerin dilinde “sarp dağ yamacı” anlamına gelen Ergenekon’la ilgili destanı bilmeyen yoktur. Türklerin yeniden doğuşunu ve çoğalarak Orta Asya’ya egemen oluşlarını anlatan bu efsanenin adı aynı zamanda Soğuk Savaş döneminde NATO ülkelerinde kurulan gizli anti-komünist örgütün, kontr-gerillanın Türkiye’deki kolunun adı olarak da gündeme gelmiştir.”

Geçmişten günümüze yaşanmış olaylara bakıp gördüğümüzde,çok entrikaların döndüğünü ve çok cücelerin dev olarak gösterildiğini görürüz.
*Namık Kemal-in şu dörtlüğünde olduğu gibi: “Suavi dedikleri o
küçük adam/ Paris’te oturmuş yanında madam/ Biz anı adam sandık o da mı
cüdam/ Aman yalnız kaldı Mustafa Paşa.”
Dengesiz bir kişilik…
-Büyüklerde küçük gösterilmiş;
*Abdulhamid-in kütüphanesinde, 20 bin kitaptan oluşan özel bir kütüphanesi vardı.Fransızca bilir,eserlerine sahib olmuştu.600 adet polisiye kitabları vardı.marangozluk,çanak-çömlekçilik,fotoğraf albümü vardı.

*”İngiltere’deki Foreign Office’te bulunan belgelere göre Vahdeddin, Mustafa Kemal’i Samsun’a Pontus devletine engel olmak ve milli mücadeleyi başlatmak için 40 bin lirayla yolladı”

*”Profesör Lowther (Eli Kidor) rapor bahsine şöyle giriyor:
«Osmanlı aleyhtarı peşin hükümler 1880’lerden itibaren İngiliz politikasının temel unsurudur. (Lowther)in mektubu, yeni Osmanlı devlet adamlarının meş’um dalaveracı bir yönetim olduğu inancını desteklemekle bu peşin hükmü doğrulayarak ona yeni bir kuvvet vermiş oluyor… -Asırlık İngiliz politikasının, Türk’ü maddede ve ruhta imha etme gayesi, son merhalesine Lozan antlaşmasiyle ermiş olarak bu satırlarda plânını apaçık ortaya dökmüş bulunuyor.
..”Bilindiği kadariyle, Türk Farmasonluğu şimdi uyuyor ve muhtemelen de öyle kalacaktır. Tâ ki, halen Türkiye’nin başında olan grup kuvvetten düşürülsün ve gelecek Türk rejimine veya yabancı bir muzaffer kuvvete karşı yeraltı faaliyetlerine yeniden başlansın…”
..Bildiğin gibi, Paris’teki (Jön Türk) hareketi Selânik’lidir. Selanik’te 140.000 nüfusun 80.000 kadarı İspanyol yahudisi, 20.000’i ise dışta müslüman görünen ve Sabetay Sevi tarikatına bağlı Farmason… Roma’nın yahudi belediye başkanı (Natham), Mason localarında yüksek bir mevkie ulaşmıştır ve yahudi Bakanlar (Luzzatti) ve (Sonnino) ve diğer senatör ve milletvekilleri de anlaşıldığına göre masondur. “Kadim İskoç”tan temellendikleri iddiasındalar.
Birkaç yıl önce, Selânik’li yahudi mason (Emannuele Carasso) – ki, halen de Osmanlı Meclisinde Selanik temsilcisi- orada Makedonya (Risorta) isimli İtalyan Farmasonluğuna bağlı bir loca kurdu. Bu adam görünüşte Sultan Hamîd’in casuslarını aldatmak maksadiyle, fakat aslında Türkiye’de yahudi tesirini kuvvetlendirmek için (Jön Türk)leri Farmasonluğu kabule teşvik etmiştir… [6] Evinde onlara toplantı izni sağlamıştır. Abdülhamîd’in casusları bunu haber almış ve 1908 Temmuz ihtilalinden sonra esrarengiz bir şekilde öldürülen İsmail Mahir Paşa, durumu Yıldız Sarayı’na bildirmiştir. Evin dışına yerleştirilen casuslar, girip çıkanların isimlerini kaydetmekle vazifelendirilmiştir. Fakat Farmasonlar casusları “kardeş” ilân edip aralarına almıştır. Selanik’teki hareketin temeli yahudidir…..”
*Sultan Vahdeddin’in Vatanperverliği.
Osmanlı ordusunun silahlarının elinden alındığı , düşman filolarının Çanakkale Boğazı’ nı aşıp İstanbul’a dayandığı felaketli bir dönemde halife sıfatıyla Osmanlı tahtına oturan Sultan Vahdeddin’in, Osmanlı askeri olarak, şahsını korumak için bırakılmış olan biricik taburu Ayasofya Camii’ ne göndererek:
“Aziz İstanbul’un fethinin sembolü olan Ayasofya’ya çan takmak isteyenlere ateş ediniz!… ” emrini verdiğini…

*Rahmetlik dedem derdi;evelden eşkıya dağda idi,şimdi şehre indi.Kalksın bir de şimdi baksın!
1970-lerdeki sağ-sol kavgası,değişik versiyonlarıyla devam etmektedir.
DTP lideri Demirtaş: Kurban kesmeyin-
DTP’den, ölen terörist için taziye ziyareti-

*Şimdiki liderlerin pek çoğu pekte rahmetle anılacak kimseler değildir.
Ne kaos ortamını kaldırdılar,ne de ciddi manada engel olup güvenli bir ortam bırakmadılar.Günü kurtarmak için,gündem yaptılar.

Faili malumlar içerisinde,faili meçhuller hep meçhul kaldı.
*Nevzat Tandoğan’ın intihar etmediği öldürüldüğü ile ilgili olarak eser kaleme alınmış.,
Tıpkı intihar ettiği söylenen komutanların,öldürülmüş çıkması gibi.

*Yıllarca gereksiz kutlamalarla avutulduk.Avutulmakla kalmadık,yontulduk.
19 mayıs ve 23 nisan kutlamalarının gereksizliği ve geçişteki uygulamaları unutulacak gibi değildir.

*Hristiyan dünyası hristiyanlığa pamuk ipiyle bağlıdır.Ha koptu ha kopacak. Dünyada ve de Ergenekon altındaki savaşların bir kısmı,bu son ince bağında kopmamasına yönelik operasyonlardır.
Bir Barnabas incili bile meseleyi bitirmeye yeter.
*”Fransada yayınlanan L’evenement Du Jeudi Dergisinin 93 Temmuz sayısında bugünkü incilin sahte olduğu aktarılır:”Gerçek İncili artık açıklama zamanı geldi…Ancak,bazı güçler,hristiyan ve Yahudi medeniyetlerini kökünden sarsacağı için gerçek İncil’i açıklamıyorlar.denilmektedir.Kitap British Musium ve Amerikan kongre kütüphanesinde mevcut olup,Pakistan Kur’an konseyi tarafından da 1973 yılında basılmıştır.

*İçte de mezheb çatışmalarını körüklemek ve de islamı sulandırmaya yönelik faaliyet,sürekli sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Hiçbir şey yapılmasa bile,su sürekli bulandırılmaktadır.Zihinlerde…

– « Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh İngiliz ve Fransız masonları tarafından çizilen daireye dahil kılınmış ve İslam modernistIeri geçinen bu adamların elde edilmesiy¬le Batı dünyası (politika-relijyöz; dini siyaset)lerinin temini¬ni düşünmüştü.»
Bu şartlar kelimesi kelimesine aslına uygun bir tercüme olarak şu kitabın 127. Sahifesinden…

*”Muhammed Amâra da Efgânî ve Abduh’un masonluğa girip çıkmaları konusuna temas ettiği bölümde şu açıklamayı yapmıştır: “O tarihlerde masonluğun iyi bir şöhreti vardı; çünkü ortaçağ Avrupasında imparatorların istibdadına ve papaların otoritelerine karşı çıkmıştı, ilmi araştırma merkezleri üzerinden kilisenin gerici baskısını uzaklaştırma, bilim adamlarının akıllarını, muhafazakâr din adamlarının baskısından kurtarma, hürriyet ve demokrasi yolunda çaba göstermişti, Fransız ihtilalinin ‘ hürriyet, eşitlik ve kardeşlikten ibaret olan’ ilkelerini bayrak gibi kullanıyordu. Doğuda Arapların kendi geleceklerini belirleme meselelerinde, masonluğun Yahudi yöneticilerinin olumsuz etkileri henüz gün ışığına çıkmamıştı; çünkü yeni siyonizm hareketi, henüz ortada yoktu ve Filistin konusunda dünya Yahudilerinin niyet ve amaçları da keşfedilmiş değildi. Bütün bunlara rağmen Abduh ve Üstadı, masonların istibdad ile işbirliği yaptıklarını ve yabancıların, özellikle İngilizlerin Doğu’ya nüfuzları ile ilişki içinde olduklarını görünce, bu cemiyetten ümitlerini kestiler ve ‘Mısır, Mısırlılarındır’ sloganı etrafında toplanan Hür Vatan Partisi’ne (el-Hizbu’l-Vataniyyu’l-Hurr) girdiler.”

*” Bir konferans münasebetiyle Erzurum’da bulunduğum sı¬rada Hamidullah da oradaydı. İçinde kendisinden de bahset¬tiğim konferansa gelmek cesaretini gösteremedi. Ertesi gün bir toplantıda bağlılarının da bulunduğu bir mecliste hakkın¬daki tespitlerime cevap verebilen kimse çıkmadı. Yalnız, ar¬tık ne tarafı tuttuğu belli olan bir genç şöyle dedi: Ona hangi mezhepten olduğunu sordum:
«Ben mezhepsizim!» cevabını verdi.”

MEHMET ÖZÇELİK
11-06-2012




SELAMETİMİZ ERMENİLERLE SULHTATIR

SELAMETİMİZ ERMENİLERLE SULHTATIR
30 Yıldır pkk belası bilinmektedir ki dışarıda bizzat Ermenilerin katılımı,avrupanın kışkırtması ve içteki ergenekonun kullanmasıyla yaşatılmaya çalışılmaktadır.
Bunun da en büyük maddi olarak çöreklenip destek bulduğu,organize edilip planlanıp uygulanmaya konulduğu yer ise;az bir kesimde olsa ordunun içindeki bir kısım cunta ekibi ve İsrail destekli grubun işidir.
Ses kayıtlarıyla ortaya çıktı ki,bir Yargıtay üyesi;tam apo ve pkk-dan yararlanılacak zamandır demiş ve İsrailli ekip tarafından eğitildiği tesbit edilmiştir.Yakalananlar içerisinde sünnetsiz Ermeniler olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu gün artık hiçbir şey gizli kalmamıştır.
Yapılacak iş ise;bunu kökünden kesmektir.Bu da;
-İçte Ergenekon ve bağlantılarının bitirilmesi ve de dışta Ermenilerle zillete düşmeden izzeti koruyarak barış yolunu seçmektir.
Yoksa Ermeniler kullanılmaya,batı kullanmaya devam edecektir.Pkk illeti de bitmeyecektir.
Bu gün ermeni soykırımı yalanını gündeme getiren Fransa-nın arkasından diğer Avrupa ülkeleri devam edecek,Almanya-daki saldırılar sürdürülecektir.
Bu konuda Bediüzzamanın yüz sene önceki tesbitleri çok dikkat çekici ve çözümü hızlandırıcı sebeplerdir.
Hem hastalık gösterilmekte ve hem de tedavi reçetesi sunulmaktadır.
“Suâl: “Ermeniler zimmîdirler. Ehl-i zimmet, zimmettarlarıyla nasıl müsâvi olur?”
Cevap: Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik. Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik; sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevi zimmî-i muâhid nazarıyla bakıyorum.
Suâl: “Ermeniler bize düşmanlık edip, hile ve hıyânet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?”
Cevap: Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdâdın zevâliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.
Birşey söyleyeceğim: Eğer mümkündür, Ermeniler birden sahîfe-i vücuttan silinsin. Olabilir. Yalnız, size husumetin bir faydası olsun. Yoksa, mutlaka husumet zarardır.”
*”Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.”
Âyetteki ifade umumi değil,mutlaktır.Mutlak ise kayıt altına alınabilir.
Oysa bir Müslüman ehli kitaptan olan bir eşini islama zorlayamayacağı gibi,elbette onu karı kocalık cihetiyle sevecektir.
Buradaki ifade,onları hristiyan veya Yahudilik dini üzerine sevmeyiniz demektir.Hristiyan ve Yahudilik cihetiyle sevmekten nehiydir.
*Ermenilere Osmanlıda bazı hizmet görevlerinin verilmesi,aynı zamanda onların belalarını defetmek ve toplumun dışında bırakmayıp içine çekerek kontrol etmek içindir.
Bu gün Ermeniler başkasının kontrolündedir.
“Hem acaba, eskiden beri bu vatan ve millete zarar niyetiyle, Avrupa’nın dinsiz komiteleri hesabına ve Rum, Ermeniler cemiyeti vasıtasıyla dinsizlik ve ihtilaf ve fesad tohumlarını saçan mülhidlere karşı müdafaat-ı ilmiyem, hangi sûretle hükûmet aleyhine alınıyor.”
*”Kürt siyasetçi Kemal Burkay, terör örgütü PKK ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. PKK’nın 1977 yılında derin devlet tarafından kurulduğunu, 1980’den sonra ise Suriye’nin kontrolüne girdiğini belirten Burkay, Abdullah Öcalan’ın, yakalandıktan sonra Ergenekon üyesi komutanlar tarafından yönlendirildiğini kaydetti.
Burkay, PKK’nın 1977 yılında devlet tarafından diğer örgütleri etkisiz kılmak amacıyla kurulduğunu ve finanse edildiğini savundu.
PKK’nın 1980 yılından 1999’a kadar Suriye’nin kontrolünde olduğunu belirten Burkay, Öcalan’ın kendisine Hafız Esed’ın kardeşine bağlı olduklarını söylediğini, bu kişiyle iki kez birlikte görüştüklerini anlattı. 1999’da yakalanan Öcalan’ı 12 yıl boyunca Ergenekon’a bağlı paşaların yönlendirildiğini kaydeden Burkay, teröristbaşının tutuklandıktan sonra PKK güçlerini sınırın güneyine çekmek istediğini ancak bir komutanın, “En azından 500’ü içeride kalsın, belki bize lazım olur.” diyerek karşı çıktığını kaydetti. Burkay, 2004 yılına kadar neredeyse silah bırakma durumuna gelen örgütün, darbe planlarının yapıldığı bu dönemde yeniden eylemlerine başladığını kaydetti.”
*”Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan ve terörden kaynaklanan ihlalleri araştıran alt komisyon, Kemal Burkay’ın ardından bir başka Kürt aydın ve siyasetçi İbrahim Güçlü’yü ağırladı. Hayat hikâyesini ve Kürt sorununa bakışını anlatan Güçlü, “Sağımdakiler öldürüldü, solumdakiler öldürüldü. Bugüne kadar hayatta kaldığıma şaşırıyorum. Bir zamanlar Kürt sorununun çözümü için sosyalizme güveniyorduk. İnsanlığın geldiği son noktayı sosyalizm sandık. ‘Allah razı olsun sosyalizmden’ diyorduk.” ifadelerini kullandı.”
MEHMET ÖZÇELİK
23-01-2012




NASIL BİR MEŞVERET Kİ ?

NASIL BİR MEŞVERET Kİ ?
Nasıl bir meşveret ki;
Sürekli alınan kararlar topluma muhalif oluyor.
Oysa Hadiste:”Ümmetim dalalet ve yanlışlık üzere birleşmez.”
Bu meşverettekiler hangi ümmetten,nasıl bir ümmettendirler?
-Nasıl bir meşveret ki;
Meşveret; manası yönüyle de bal yapmayı ifade eder.
Meşveret ne yapıyor? Hani ballar? Neden müşteri bulunmuyor,eriyor?
Yoksa eşek arısı gibi vız vız edip,bal üretilmiyor mu?
-Nasıl bir meşveret ki;
Hep mağlup oluyor,mahcup oluyor!!!
İsabetli bir karar çıkmaz mı bu meşveretten?
-Meşveret yoksa isabetsiz kararlarda ısrar etmek demek midir?
-Hayret ve hayret ki;
Bu meşvereti alanlar hayatı içtimaiyeyi çok bildiklerini iddia ettikleri halde,hayatın dışında mı yaşamaktadırlar?
Hala 50 yıl öncesinde yaşayıp,akıllarını mazide ve mazidekilerin cebinde mi bırakmaktadırlar?
Allah aşkına nasıl bir meşveret ve meşveret sahibidirler ki;
Hiç mi düşünmezler,bu gidiş nereye?
Az olsun,biz olalım,mazide kalıp müstakbele geçmeyelim!!!
Bir inad ve yaftalama üzerine hareket edilebilir mi?
Türkiye-nin ve dünyanın gidişatından hiç mi haberdar değiller?
Muhalif olup muhalefette kalmayı kendilerine yol edinmiş,her aldıkları kararda etrafındakileri dağıtan bir meşveret,dengeli bir meşveret midir?
Hayır yapmayıp,şerde hayrı gören bir meşveret uyumlu ve uyulacak bir meşveret midir?
Tüm iyi niyet taşlarını yola düzüyorum bir sonuç çıkmıyor.
Bu durum bende şüphe uyandırıyor?
Birin ve birilerinin boyunduruğu altında mı yaşanıyor?
Hala kör siyasetin gözlüğüyle mi bakılıp değerlendiriliyor?
Koca kâinat çapındaki bir hizmete Demirel gibileri biri ölçü olabilecek ne kapasitede ve nede seviyededir.
Neden o da hizmete feda edilemiyor,hizmet ona ve onun gibiler için harcanıyor?
Vicdani mi? İnsani mi? İmani mi? İçtimai mi? Siyasi mi?
Hangi şeye sığar? Hangi mantık tartar?
Artık yeter!!!
Hizmetin terbiye etmediği kimseleri,zaman faturası ağır bir şekilde terbiye eder.
Geçmişe bir bakıp,ferdi ve cemaatla muhasebe zamanıdır.
İttihad-uhuvvet-muhabbet zamanıdır…
Üç mesele var;İman-Hayat-Şeriat.
El’an şeriat yani siyasi ve idare dönemi başlamıştır.
Millet dizginini onun elinden almış,ilk defa cumhurbaşkanını seçmekle,hakimiyetine kavuşmuştur.
Bir devre kapanmış,yeni bir devre açılmıştır.
Dağılan su damlaları ve tanecikleri gibi olmayın ki,kuvvetiniz dağılmasın.
Hayırlı olsun…

MEHMET ÖZÇELİK
10-08-2014