SATILMAYAN (GEÇMEYEN ) HELAL MAL

SATILMAYAN (GEÇMEYEN ) HELAL MAL

Köyleri üzüm bağları ve bekmeziyle meşhur olmuştu. İlçeyi-ili hemen hemen orası beslerdi üzümüyle.

Yine bir bağ bozumu mevsimiydi. Üzümlerin güzelleri seçilmiş;bekmez,basdık,kesme ve kurutmalıklar olarak ayrılmıştı. Bekmezi gerçekten de her zamanki gibi idi. En uzak yerlerden gelir,sipariş verip,alırlardı. Bir sene öncesinden avans bile verilir,ayrılması sağlanırdı.

Ancak bu sene için ne önceden sipariş verilmiş,ne de gelip alınmıştı! Mecburen pazara götürmek gerekecekti. Bu düşünce ile gerekli hazırlıklar yapıldı,bekmezler yüklenerek,pazarın yoluna koyuldular.

Ancak uzun yol gidilmemiş olmasına rağmen ,bir çeşmenin başında konaklamak üzere duruldu. Daha sonra öğrendiğim üzere her sene bu adet devam edermiş. Bu senede devam ettiriyorlardı bu adetlerini.

Adetleri ise;Yarım olan tuluklar musluğun ağzına dayanır,doldurularak tamamlanırdı.Mehmet dayının ise pek niyeti yok gibiydi. Helal malına haram karıştırmak niyetinde değildi,olmadı da…

İleride pişman olacağını düşünerek,arkadaşları ısrar ettiler:- Mehmet dayı!gel sen de bekmezine su kat! Bizden ayrı davranma,ayrı kalma! Pişman olursun sonra! dedilerse de tokat gibi etki yapan bu sözlerine pek de aldırış etmedi. Zaten bir şey dese de dinlemeyeceklerdi kendisini. Bir şey de demedi.

Neticede pazara varıldı. Mallar sergilendi. Öğleye varmadan arkadaşlarının yarısına kadar su karıştırmış oldukları bekmezleri iyi fiyata da satılmış,köyün yolunu tutmuşlardı bile. Kendisi ise hala bir kilo bile satamamıştı. Oysa fiyat diğerlerininkiyle ayniydi! Her sene kapışılan bekmezin akibeti bu mu olacaktı?

Arkadaşları giderayak yine kendisini uyarmışlardı fakat vicdanı müsaade etmiyordu.

O gece handa kaldı. Gözüne uyku girmiyor,devamlı düşünüyor..düşünüyordu. Bir türlü vicdandan karar çıkmıyordu. Sıkıntılıda olsa o gece geçmişti. Geçmişti de gündüz nasıl geçecekti?

Korktuğu başına gelmiş,ikinci günde satamamıştı.

Katsamıydı ne? Nefsinden fetva aradı ve fetvayı da buldu; Sırf satılıp-satılmayacağını öğrenmek için suyu katacaktı! Hele nasıl olacaktı? Bir denemeliydi!

İstemeye istemeye Mehmet amca bekmeze su kattı. Fiyatta bir değişiklik olmamıştı. Fiyat aynıydı. Sadece bu seferki sulu idi.

Aman Allahım! Mehmet Amca da öğlene kalmadan bitirmişti!

Ama bir türlü anlayamamıştı bu işin sırrını??? Köyde diğer arkadaşlarına ulaşmak için adeta uçarcasına gidiyordu. Çünki onlar bu işin sırrını biliyorlardı demek ki!

Köye vardığında da ilk işi onlara varmak oldu. Sebebini sordu.

Onlar kendisini takdir ettikten sonra bu işin sırrını da tecrübelerine dayanarak anlatmaya başladılar:

Mehmet Amca! Paralar helal değil ki,onlarla helal mal alınsın! Doğru olan senin yaptığındır. Ancak insanlar kazançlarına haram kattıklarından,ona bu helal mal,layık ve denk gelmediğinden satılmıyor. Haram karıştırmayınca satılmıyor,karıştırınca satılıyor! Allah affetsin!

NOT: Başkasının yanlışı,yanlış yapmayı gerektirmez. Bu bir ibret ve ders içindir. Dinen ve fıkhen su karıştırmayı,helalı haram yapmayı gerektirmez ve meşru kılmaz.

– – HELALDA HASSASİYET

– Önemli olan Allahın rızasıdır. Onun memnuniyeti doğrultusunda insanların hukukunun gözetilmesidir.

– Ecdad bu konuda öyle hassasiyet göstermiştir ki; kendi tarlasından ayrılıp da ,komşusunun tarlasından geçmek mecburiyetinde olduğu zaman; geçtikten sonra tamamen ayrılmadan ayakkabısını çıkarır,içerisine girmiş olan toprağı silkeleyerek,onun toprağından öylece ayrılırdı. Toprağı ayakkabısına bulaşmamış,onun hakkı kendisine geçmemiş olurdu.

– O derece hassas idi.

– Ancak hissin körelmiş olması,hassasiyeti de kör etmiştir.

** Osmanlı zamanında çokca tutulup manzum eserlerden olan iki kardeş olan Ahmet ve Mehmet-in yazmış olduğu hikayemsi ve nasiha tarzındaki eserleri olan Muhammediye ve Ahmediyedir.

Bunlardan Ahmet sürekli gayret ettiği halde bir türlü ne maddi ne de manevi yönden kardeşine yetişememektedir.

Sebebini annesine sorar ve şu cevabı alır:

-Ben sizi ve hizmetinizi kesinlikle abdestsiz olarak yapmadım.Ancak küçükken bir gün sen çokca ağlıyordun.O anda da benim abdestim yoktu.Abdest alıp gelmede epey zaman alacaktı.Sen ise ağlamaktan çatlayacak hale gelmiştin.Ben de mecburen abdestsiz olarak seni emzirdim.

İşte kardeşin Muhammedin senden olan farkı buradan kaynaklanmaktadır.

**Yine Bediüzzaman Said Nursinin genç yaşında adeta İstanbuldaki tüm alimlere meydan okurcasına,Beyazıd daki Şekerci iş hanına asmış olduğu –Burada her soruya cevab verilir fakat soru sorulmaz.-her gün her dalda yüzlerce insan gelip cevabını alınca bu durum dikkatini çeken birkaç kişi memleketine gidip araştırmak isterler.Ve evine varırlar.Babasını sorduklarında babası tarlaya gitmiştir.O arada annesine bu çocuğu nasıl büyüttüklerini sorarlar.Anne ise,kesinlikle abdestsiz olarak onu emzirmediğini söyler.

Akşama doğru baba tarladan gelmektedir.Fakat önüne katmış olduğu iki büyük baş hayvanın ağızları kapalıdır.

Sorarlar,bizde hasat zamanı hayvanların ağızları bağlanır taki hasadı yemesinler diye.Oysa şimdi hasat zamanı olmadığı halde siz neden bunların ağızlarını bağladınız diye sorarlar.

Aldıkları cevab ise gayet ilginçtir.

-Benim tarla epey ilerdedir.Yolda gelirken sağlı sollu komşuların tarlaları bulunmaktadır.Hayvanlar yanlışlıkla onların tarlalarına girip bir şey yemesin ve zarar vermesin diye ağızlarını bağladım der.

Onlarda başka soru sormaya ihtiyaç duymadan,elbette böyle anne ve babadan,böylede evlad olur diyerek,geriye dönerler.

**Yavuzunda Mısır seferine giderken özellikle askerlerini bir bağdan geçirdikten sonra heybelerini araması meşhurdur.Birisinin heybesinden bir salkım üzüm çıkmıştır.Araştırdığında bu askerinde üzüm tiyeğine bir salkım üzümün parasını koyduğunu tesbit eder ve Mısırı fetheder.

19/11/1999

MEHMET ÖZÇELİK




HALİFELERİMİZ

HALİFELERİMİZ

Hilafet;geçmişin vazifesini geleceğe aktarma,geleceğe köprü görevi yapıp,irtibatı kurma makamı…

Hz. Ebu Bekir,Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali,işte bu dört halife Peygamberimizin (SAM) madden ve manen görevini ve şahsiyetini omuzlamış kimselerdir.

Dünyevi cihetle bir yandan akrabalık kurulmuş,maddi bir bağlılık sağlanmış,bir yönüyle de manevi yönden arkalarında Peygamberimizin (SAM) müzaheretini bulmuşlardır.

Hz. Ebu Bekir;çocukluktan beri Peygamberimizin (SAM) samimi arkadaşı olmuştur. Peygamberliğiyle beraber ilk iman eden ve devamlı maiyetinde olma şerefine nail olmuştur. İlk safın tek insanı olma özelliğini sonuna kadar korumuştur.

Bunlarla beraber kızı Hz. Âişe’yi Efendimize vermekle ona kayınpeder olma sıfatına layık olmuştur. Kızı ile de Peygamberimizin –manevi alemi gibi- maddi alemine de girmiş olmaktadır.

Hadis-de:”Ebu Bekre ilişmeyin,onu kendi haline bırakın;çünkü o,nübüvvetin tamamlayıcısıdır.”[1]

Hz. Ömer’de kızı Esma’yı Efendimizin ailesi kılmakla,o da o şerefi elde etmekteydi. O da maddi-manevi Efendimize intisab ediyordu. Hem dünyada,hem de ukbâda kopmazcasına…

Peygamberimiz Hz. Hafsa’ya bir sır olarak;kendisinden sonra Ebu Bekir ve Ömer’in ümmetinin işini deruhte edeceklerini müjdeler.[2]

Hz. Osman’ın durumu ise daha da farklıydı. Efendimizin gözünün nuru olan iki kızıyla evleniyor,zinnureyn lakabına hak kazanıyordu.

Ve Efendimiz Hz. Osman için daha da olsa severek onları da vereceğini söylüyordu.

Ve Hz. Ali;Peygamberimizin biricik kızı,kendi nesli,-o da ne üstün bir nesil- onunla devam edecek olan Hz. Fatıma ile evleniyor,Allah tarafından pak ve temiz kılınmış[3] olan iki nurlu torun,Seyyidler ve Şerifler neslinin başı oluyordu.

Âl-i Beyt ve Ehl-i Beyt olan korunmuş kimseler oluyorlardı.

Aynı zamanda Hz. Ali bizzat Peygamberimizin eliyle ve evinde yetişiyor ve yetiştiriliyordu. Bizzat ilahi vahiy sahnesine şahit oluyordu. Peygamberimiz Allah tarafından terbiye edilip yoğrulurken,[4]Hz. Ali de bizzat küçüklükten beri Peygamberimizin terbiye sisteminde eğitiliyordu.

Böylece her dört sahabe de asırları kendileri biçimlendirirken,onları da madden ve manen Efendimiz şekillendiriyordu.

Ayette:”Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar (Hz. Ebu Bekir gibi) da kafirlere karşı çetin (Hz. Ömer gibi) kendi aralarında merhametlidirler. (Hz. Osman gibi) Onları rüku-a varırken,secde ederken görürsün. (Hz. Ali gibi) Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu,onların Tevrattaki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir;”Onlar filizini yarıp çıkarmış,gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış,gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu,ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kafirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat va’d etmiştir.”

Netice itibariyle bu ilk dört halife ve sahabelerde İslam ağacının birer çekirdek,tohum ve tanesi olarak filizlenip çoğalmasına temel teşkil etmişlerdir.

Genelde ise sahabe olmaları cihetiyle;birinci saftakilerin üstünlüğü,Efendimiz onlara konuşuyor,onlar o manevi sohbetin tesiriyle yükseliyorlar. Bize ise asırlar perdesi arkasından okuyor. Onlar yerdeki yıldızlardır. Bizler yolumuzu onlarla,bu yüce ışıklarla biliyor ve buluyoruz.

15-5-1993

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Tefsir-i Kebir. Fahreddin-i Razi. Terc. Heyet. 19 / 188.

[2] Age. 21 / 551-552,555.

[3] Ahzab.33.

[4] Necm.4,Kehf.110,Enbiya.45,108,En’am.19,Sad.70,Fussilet.6,Şura.51




HİKMETLİ SÖZLER

HİKMETLİ SÖZLER

-Âyet-te:”Her şeyi halk ve icad etmiştir.”buyurulur.

-Bediüzzaman:”En büyük hidayet,hicabın kaldırılmasıyla hakkı hak,batılı batıl göstermektir.”[1]

-“Medar-ı hamd olan şifa,hidayet ve rızık gibi nimetlerin şükrüne başkaların müdahelesinin olamıyacağı.”[2]

-Evet bütün bu hakikatlar göstermektedir ki;Hidayet,doğrudan doğruya Allah’ın bir ihsanı ve ikramıdır. İnsanın istidadıyla münasebettar olarak…

-“De ki:herkes,kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu,Rabbiniz en iyi bilendir.”[3]

-Benim babam dindardı? Hocaydı?”Bu ifadeler ahirette senet olarak kabul edilmez. Zira onun kendi senedi,kendisi için ne derece;bir kurtuluş akçesi olacaktır?

-Peygamberimizin amcası bile olsa?”Ebu Talib,putlara tapan kavminin dini üzere idi”[4]

-“Sen dilediğin kimseyi doğru yola eriştiremezsin,lakin ancak Allah dilediğini doğruya hidayet eder. O hidayete gelecek olanları pek iyi bilir.”[5]

-Hz. Âişeden:”İnsanlar peşi peşine İslama dönmeğe başlayınca,Helal ve Haramları bildiren ayetler nazil oldu.”[6]

-“Ümmetimin seyahati cihaddır.”(Hadis)

-“Kötü tuzak ancak sahibine dolanır.”[7]

-“Öbürleri ise hileler yaptılar,komplolar hazırladılar. Allah’ta onların hilelerini,komplolarını boşa çıkardı. Allah,hileleri boşa çıkarmakta pek güçlüdür.”[8]

-Ahmed bin Hanbele;Neden ashab-ı kiramdan keramet nakledilmemiş de,onlardan sonra gelenlerden çok keramet nakledilmiştir? Sorusu üzerine cevaben;

“Ashab-ı Kiramın imanı kuvvetli olduğundan…”

-Ebu Yezid el-Bestami:”Havada uçan ve suyun üstünde yürüyen birisini görürseniz ona aldanmayınız. Onun Allah’ın emir ve yasaklarına karşı olan durumuna bakınız.”

-Abidlerden sudur eden kerametlerin alimlerinkine nazaran daha çok olmasının sebebini İmam-ı Nevevi şöyle açıklar:”İbadete nazaran ilimdeki ihlasın daha fazla olmasındandır.”

-En büyük keramet istikamet üzere olmaktır.

-Taberani de nakledildiği üzere,İbni Mesud rivayet eder:”Hz. Ömer bir cinniyle güreşir. Üç defa onu yere çarpar.

Cinnin,Âyet-el Kürsiyi okuyor musun? sorusu üzerine Hz. Ömer:”Evet-deyince Cin:Eğer sen bir evde Ayet-el Kürsiyi okuyorsan,orada şeytan duramaz. Eşek anırması gibi homurdanarak çıkar ve sabah oluncaya kadar giremez,der.

-Beyhaki-nin rivayetinde Cabir:Şehitleri mezarından çıkarırken,kazma Hz. Hamza-nın ayağına isabet etti ve ayağından kan fışkırdı,buyuruyor.

-Özel olan değil,güzel olan makbuldür.

-Sözler,özlerden çıkıp,özlü olmalıdır.

-Satırdan değil,sadırdan konuşmalı. Ta ki tesir etsin.

-Diller duyguları söyler. Duygular dilleri dillendirir.

-“Bütün himmeti karnına giren şey olan kimsenin kıymeti de,karnından çıkan şey kadardır.”(imam-ı Şafii)

-Semerkant saykalı rûy-i zeminest.

Buhara kuvveti İslâmi dinest..

-İmam-ı Âzama Kadılık teklif edildiğinde;-Yapamam-deyince Melik;”Yalan söylüyorsun”dediğinde,o halde,zaten yalan söyleyen Kadı olamaz,der.

-Ana rahminden çıktım geldim pazara.

Kefenimi aldım,döndüm mezara.

-Hadis-de:”Ağlama ya Muaz,çünkü ağlamak şeytanın vesvesesinin neticesidir.”[9]

-Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır.

Olmaya baht-u saadet dünyada vahdet gibi.”(Kanuni)

-Düşmanların ölmesin,bilakis senden keder verecek şeyleri görünceye kadar yaşasınlar;sen ise,nimetten ötürü hep hasede hedef ol. Bil ki kamil kimse kendisine hased edilendir.”[10]

-Cânı cânan dilemiş vermemek olmaz ey dil.

Ne niza’ eyliyelim ol ne senindir ne benim.[11]

-Aşk ve muhabbet;öyle bir iksirdir ki,her şeyi ve her şeyini maşuk ve mahbubuna feda ettirir.

-Her insan bir kitaptır. Öğretmen bir kütüphane. Herkes kendi kitabını okurken,öğretmen kitapları okur. Bir yandan okur,bir yandan okutur. Bir yandan da dokutur. Oda her nevini. Okur,okutur,dokutur…

-Yıllardır önümüze yığılan-Dikilen-çıkılıp,çakılan barajlar;büyük bir birikimle yıkılmaktadır.

-“Evet sen,iş görmek ve haller irşad etmek vazifesiyle mükellef olarak dünya hapishanesinde bulunuyorsun.”[12]

-Allahım! İlimdeki rızkımı artır. İstikametimi daim kıl. Bu yolda da kaim,sonumu iman ve şehadetle hatimelendir. Amin…

-“En temiz kalb,içinde siyaset olmayandır. En iyi amel,kötü niyet olmaksızın yapılandır. En iyi nimet,alın teriyle kazanılandır.”(Ebul H. Harkani.)

-Birleşmiş Milletler meğer bir- leşmiş. Bir-leşmiş olmamak için, birleşmiş olmak gerek.

-Kul olmayan kül olur. Kül olmamak için kul olmak gerek…

-Eğer tarihe tüm kahramanların isimlerini yazsaydık;tarih çoktan kapanır,büyük zannedilen çok küçüklere hiç mi hiç yer olmaz ve kalmazdı. Ancak bizler sadece büyüklerin başlarındaki büyükleri yazmışız sadece… Yani büyükleri çıkaran büyükler yazılmıştır sadece. Gerçek büyüklerimizi bilmediğimizden ve de tanımadığımızdan küçük kalmışız,küçülmüşüz.. . Teemmel…

-Sevimsiz yetmişli yılları sevdim. Çünkü bana basamak oldu. Sevimli seksenli yılları sevemedim. Çünkü sefâhetiyle ayağıma bağ olup,beni bağladı,değerlerimi dağladı. Nefis sevindi,ruhlar ağladı…

Gerçek sevileni aradım. Önümdeki yıllar bana onu arattı. Leylanın Mecnunu aramasından öte…

-Aldanıyorlar! Bizde bitmeyen kaynak var. Musluklar kapansa da,akıp bitmeyen asıl var…

-Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki;bir yanda çakanlar,öbür yanda çakılanlar…

Hem açılanlar,hem açlar bir arada.

Açılanlar. Açlar.

Hem çalanlar. Hem de çalınanlar.

Çalanların çaldıkları,çalanlardan daha kıymetli. Kıymetsiz,kıymetliyi çalmakta. Varsa,kıymetleri ve değerleri çalınmakta…

Semada oturanlar,arz da gezenler. Biri sabitlerin yeri,diğeri yükselenlerin… Yerdekiler çakılırken,göktekiler,takılı…

Çakıldık,çünkü takıldık.

Astılar,asıldık. Çünkü takıldık.

-Baka baka yaktılar,yandık.

Yana yana baktık,yaktılar.

-Yıldızlar büyük değil,sen büyüksün. Onlar düşük, sen yüce.

Bir yandan da oluşan büyüklük yıldızların büyüklüğünden değil,bizim küçüklüğümüzden…

Bu yıldızlar da ne? Şeyyy…

Yüzüne konuyorlar.

Yüzün ne güzel! Güneşlere inebiliyor…

Tevazuundan çıkabiliyorlar…

-Yıllardır kendimi arıyorum,bulamadım. Kendimi kaybettim,hükümsüzdür…

Bulanların Ben-lik namına,şeyy..adresini bildirmeleri…duyurulur…

-Kaybeden kayıbların,kaybettikleri değerler ve kaybettirdikleri değerleri…

-Dünya;yerdekilerin göktekileri idare ettiği yer.

Bir cihetle de;göktekilerin yerdekileri idareye çalıştığı,çalıştırıldığı,alıştırıldığı yer.

Öyle yer ki;ne yerliği,ne yarlığı,ne darlığı,ne karlığı,ne de kararlılığı ve zararlılığı belli…

-Dünya;yerde-kilerin,kiler-deki yeri.

Karanlıkdakilerin çıkardıkları,neticesiz neticeler…

-Mahkumuz. Çünkü mağlubuz. Sebebi;Ma’lumuz,yani ma’lumunuz. Sonuç;Ma’lumumuz. Netice;Çetince…

-Düşünmeli… Düşündürmeli… Bedel,ne eder?

Zerafet,Letafet,Estetik,Muhabbet,Sevgi,Kardeşlik,İnsanlık,Maneviyat…

-Kaybettiklerimiz,Kaybettirdiklerimizdir. Aramayıp,aranılanlar…

Ne kadar da muhtacız… Aaahh… Büyük acımız. Bir yandan artan sancımız. Doğum yakındır,diyor.

Doğacak,biz-den doğacak. İnşaallah… Biz doğmıyacağız. Öyle mi?

Biz ölürsek,doğacak olan,ölü doğar.

Yalnızlık onu boğar.

Ölmemeliyiz ki,doğum olsun,sağlıklı doğsun,doğan yaşasın.

Bizim yaşamamız,nesilleri yaşatır.

Biz yaşıyorsak,geçmişin yaşayan değerlerindendir.

Geleceğin yaşaması,yaşamamıza,yaşatmamıza;yaşanılmamıza bağlı.

Ara nesil;yaralı nesil. Karalı nesil. Dağları yüklenmiş dağ-lı,dağ-dâr nesil,dağdâr olmuş…

-Kovamız delik,su dolmuyor. İpimiz,ipsizin elinde,bir türlü çıkmıyor. Kuyuya yanaşamıyoruz. Çünkü bizde değil. Bizim değil. O halde biz niye yaşıyoruz? Başkasının eline ipi vermek için mi?

-Hayatı;her an biten,devamı başkasına bağlı olan,kendisi ve sahibi için değil,sahib olanlar için yaşar.

Ne kadar? Nereye kadar?

Sahibini bulamayan,sahiblenilmez. Sahiblenilemez.

-Yitik;var değildir ve var olamaz. Varlığını bulamaz. Varlıktan söz edemez. Varlıktan dem vuramaz. Varlıkla boy ölçüşemez.

-Kayıp;ayıp ve kusurdur.

Kusur ise;dönülürse,ayıb değil,ayıbın kaybıdır.

Ayıb;bir eksikliktir. Yeri doldurulmalıdır.

-İnsan;dolduğu kadar olur.

Doldurulduğu kadar,oldurulur.

-Yollara,yolluklara mahkumuz.

Kim üst? Kimdir üstün?

Alt-lar üste,üstler alta çıkmış! Belki de çıkarılmış…

-Bu son-mu? Son-un habercisi mi? Amma,belli ki,belki sona varıyoruz. Sonuz demiyoruz…

-Son yol..son zaman..zamanın ötesine giden an..son an..an son..son anlar ve anılar…

-Her son bir ölüş değildir.

Nice son-lar vardır ki;ilkin,bir çok ilklerin ilki,ilkinidir.

Nutfe;bir ilktir. Alaka’nın habercisi olması yönüyle ise,bir sondur.

Mudğa,et ve kemik;bir çok ilklerin de sonudur.

Doğmakla yeni bir ilke imza atmaktadır. Doğmadıkça o bir ölüdür.

-Her oluş,yeni bir doğuştan haber verir.

Olmayandan ne bir doğuş,ne de yeni bir doğuş beklenilmez.

-Dünyanın sonu,ahiretin başlangıcıdır.

Ahireti olmayanın dünyası da sondur. Son bulur. Bu bile mutlak son olmayıp,ondan önceki,bir daha başlangıcı olmayan bir sondur.

-Bitenler,kendini bitirenlerdir.

-Fişe takılanların ömrü,fişe takanların ve fişin ömrü kadardır.

-Başkaları tarafından beslenip besleyenler;başkasının zenginliğiyle övünenler gibidir.

-Peygamberler;yaratılışlarından evvel,peygamber olarak gönderilen bu mümtaz şahsiyetlerin istidatları tescil edilmiştir.

Bu sebeble;Vahiy ile beslenir,vahiyle toplumların istidatlarını keşfedip,inbisat ettirerek,madden ve manen beslenmelerini sağlar.

Diğer insanlar;vahiy vanasından,ilham musluklarına aktığı,akıtıp,damlattıkları nisbette,istidada sahib olabilirler.

“Sen olmasaydın,sen olmasaydın,varlıkları yaratmazdım.”Hadis-i Kudsisinin manası böylece tezahür eder.

-Men bende-i Kur’ânem eger can dârem.

Men hâk-i râh Muhammed muhtârem.

-Bu can devam ettikçe,ben Kur’anın kölesiyim.

Ben Muhammed Muhtarın ayağının tozuyum.(Mevlâna)

-Hadis-i Kudsi de:”Sen olmasaydın,sen olmasaydın,Eflâki (mahlukatı) yaratmazdım.”[13]

Deylemi-nin İbni Abbas-dan rivayetinde de Peygamberimiz buyurdu ki;Cebrail bana geldi ve buyurdu ve dedi ki:”Allah-u Taala buyuruyor:Ya Muhammed,sen olmasan cenneti yaratmazdım. Sen olmasan cehennemi yaratmazdım.”

Diğer bir rivayette;dünyayı yaratmazdım”der.

Hülasa,kitabında Sağani,mevzu olduğunu söylemekle beraber,mana bakımından sahih olduğunu söyler.[14]

-O zat Aleyhissalatu vesselam;makamı,makamı mahmuddur. Zira bütün ümmetinin imanına vesile o zattır. O halde ahirette de –essebebu kel fail- sırrınca,herkesten fazla ihsan,ikram ve lezzete sahib olacaktır. İnsanlığın yaratılmasına vesile yine odur. Varlıklarda onun vesilesiyle vücuda çıkmışlardır. En önemlisi;Allah’ın varlığının bilinmesine ve isimlerinin tecellisine vasıta elbette yine odur.[15]

-Basmaya mübarek kademi rûy-i zemine.

Pak etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm.

-Hadis-de:”Sizden hiç biriniz iman etmiş olmaz,hatta ben kendisine nefsinden,ehlinden ve bütün insanlardan daha mahbub ve sevgili olmadıkça…”

-“Allah’ın inayeti işin bidayetinde geçtiği halde,velayet işin sonunda zuhur eder.”[16]

-“Ben işâ (yatsı) namazından sonra,ta sabaha kadar hiç kimseyi yanıma kabul etmemişim.”[17]

-Biri sâlik diğeri mâlik. Hakka sâlik olmadan neye mâlik olunabilir? Mâlik sâlik ile kıymetlidir,değer bulur. Sâliksiz mâlikin kıymeti cüz-i ve geçicidir.

-Her şeyin ifratı kötüdür,muhabbetin de. Ya riyaya,yada kibre sebeb olur. Karşıdakini sevince;ya lâubaliliğe,yada onu sevmesiyle insan üstü görüp,onu da kibre sevk edebilir.

Rasulullah ise öyle değildir. O ne kadar sevilirse sevilsin,manayı harfi cihetinde kaldığından yerinde olacaktır.

-Elif okuduk ötürü.

Pazarlık ettik götürü.

Yaradılanı hoş gördük.

Yaradandan ötürü.[18]

-Behlül Dânâ kafaları üçe ayırıyor:Taş kafa,Boş kafa,Hoş kafa…

-Mü’minin kalbi;Allah’ın iki kudret parmağı arasındadır.[19]

-Güneşi öven,kendini övendir.

-Hadis-de:”Mezardakilerden yardım dileyin.”[20]

-Hadis-de:”Ölmeden evvel ölünüz.”[21]

-İbrahim tek ümmettir.[22]

-Derde kerim,derde kerim.

Mevlâmdır derde kerim.

Çütüm gam,derdim hicrân

Sürdükçe derd ekerim.

Buda beni,buda beni

Kes beni buda beni

Zülfün ejderha olmuş.

Korkarım yuda beni.

Ger ne hale düşmüşem

Beğenmir buda beni.

-Güldüğümü güldüğümü

Görülmüş güldüğümü

Felek gel isbat eyle.

Kim görmüş güldüğümü.

-Hadis-de:”İhtilafı metali’ dolayısıyla dünyada ezansız bir an yoktur.”

-Hadis-de:”Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki,eğer onlar- İnşaallah-demeselerdi,onlar ile o iş arası ebediyyen engellenirdi.”

-Hadis-de:“Ey müslümanlar biliniz ki,her müslümanın evinin etrafından kırk hane komşusudur. Ve yine biliniz ki;komşusunu rahatsız eden,cennete giremez.”

-“Bir evde dûzen olsa,düzen olmaz o evde.”(Keçecizade Fuat Paşa)

-İki hanımın olduğu evde,hânuman olmaz.

-Ehli imanın rüesalarını çürütmemek. İmam-ı Şa’rani;500 müridi olan şeyhe nakıs der. Onu görünce ona hürmet eder. Talebesi neden böyle yaptığını sorduğunda;500 kişi ona kalbini bağlamış,teveccüh etmiş,kırmamak lazım. Yoksa şimdi enkas diyorum,der.

-“Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar.”

-Keser döndü,sap döndü.

Bir gün geldi,hesap döndü.

-Sevgi;dikenlere gül atma sanatıdır.

-Nefret;Körler memleketinde,şaşıların hükümdar olmasıdır.

-Gel,gel beru savmu salâtın kazası var.

Sensiz geçen ömrü hayatın kazası yok.

-Ağanın malı gider,azabın canı gider.

-Ağanın malı züğürdün çenesini yorar.

-Tahsil cehaleti alır,eşşeklik bâki kalır.

-Postluların post kavgasında,post gidince,kavgada biter.

-Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın,cellatlar tarafından hal’ edilmesi için gelen imamın yanlışlıkla hal’ edilmeye çalışıldıktan sonra zorla kurtularak söylediği, her asırda geçerli olan sözünde;”Ricali devletle hayyen ve meyyiten takarrüb caiz değildir.”

-Ahirete her yerden kalkar. Özel bir yeren gitmek için beklemeye ve oraya gitmeye gerek yok.

-Ağız kör bir kuyudur.

-Hadis-de,Tevrattaki ibare:”Allah şişman olan alimlere buğz eder.”

-“Fikir kitabı (yazısı) Cebir kitabı gibi okunur.”(Cemil Meriç)

-Ölüm;ilmel yakinden,aynel yakin ve hakkal yakine bir geçiştir. Ölümden önce gaybi,ilmi ve imani olan meseleler,ölüm ile müşahede edilmiş ve marifet olmuş olmaktadır.

-Ölüm var ölüm. Ölün de görün.

-Ölüm;bir dereden atlamak gibidir.[23] Yani düz gidilen bir yolda öne çıkan dereyi atlamaktır ölüm…

-“Mutlak hakikatı Allah bilir.”(Peyami Safa) Çünkü mutlak hakikat,hakikatta yine O’dur.

-Dava adamı,mefkure insan,damıtımlı şuura sahib insan;insanların arkasından gittiği insandır. Bu özelliklerin arkasından giden,arkasından gidilendir.

-Mademki gelmişiz köhne cihane.

Derdimizi çeksin şu viranhane.

Gönül ne kahve ister ne kahvehane.

Gönül ahbab ister kahve bahane.

-Yüce Allah meleklere övünmektedir bu insanlarla. Peygamberimiz buyuruyor:”Yüce Allah arefe günü,akşam üzeri,meleklere:”Şu kullarıma bakınız. Toz toprak içinde,her uzak yoldan bana geldiler. Onlar,Rahmetimi umuyor,azabımdan korkuyorlar. Halbuki beni görmüş değillerdir. Acaba,görmüş olsalardı ne yaparlardı?”[24]

-Ğarkeden alimleri bir katre âb-ı mağfiret

Var kıyas et vüs’ati deryayı rahmet.

-Bir kefendir akibet sermaye-i şâh-u gedâ.

Pes buna mağrur olan mecnun değil de,ya nedir?

-Bayram odur cânan ile cânın beraber can ola,

Zevk-i tevhid ile cânın bir taze civan ola.

Bayram odur hubb-i sivâdan fariğ ola gönlümüz,

Hubb-u Mevlâ kalbin dibinde Dürr ile mercan ola.

Mevlâ bizi affede,bayram o bayram ola,

Cürm-ü hatalar gide,bayram o bayram ola.(Alvarlı Efe Hazretleri)

-Kilab-ı zulme kaldı gezdiğin nazende sahralar.

Uyan ey yâren-i şîr-i jiyan bu hâl-i gafletten. (Namık Kemal)

-Düzgünle gerilmez buruşuk bir yüz.

Boyayla incelmez kalın bir dudak.

İnsaf aynasına bir kerre bak da,

Kendini maskara etmeyi bırak.

-Senin dünyan,seni Mevlandan alıkoyan şeydir.

-“Kavmindeki alim,ümmetinin içindeki Nebi gibidir.”

-Sevgiliden sudur eden her şey güzeldir.

-Bir şeyi sevmen,seni kör ve sağır eder.

-Nefsin bineğindir. Ona rıfk ile muamele et.

-Açlık ve tokluğun desiselerinden kork. Açlığın şiddeti,tokluktan daha şerdir.

-Usulü terk edene,vusül haram olur. Ondan mahrum kalır.

-“Rabbin ile aradığın istek gecikmez ve nefsin ile aradığın istek müyesser olamaz.”[25] -“Kimin bidayeti parlak olursa,nihayeti de parlak olur.”[26]

-“O’nun yanında kendi kaderini bilmek istersen,seni nasıl bir işte bulundurduğuna dikkat et.”

-“Allah’ın yanındaki yerini ilmek isteyen,Allah’ın yerinin kalbinde nasıl olduğuna baksın.”

-“Nimetlerin varlıklarında kadirlerini bilmeyen,yokluklarında kadirlerini anlamış olur.”[27]

-“Bil ki;şeytan senden gaflet etmez. Sen de gaflet etme ki,senin perçemin onun elindedir”

-Hadis-i Kudsi-de:”Ey Adem oğlu. Eşyayı senin için yarattım. Seni de kendim için yarattım.”

-Bir anlık küfrün ebedi cezayı gerektirdiği tam bir adalettir. Zira:”Küfür ve dalalet cinayeti,nihayetsiz bir cinayettir ve hadsiz bir hukuka tecavüzdür.”[28]

-Hikmet;Hz. Âdem-le başlayıp,Peygamber Efendimizle (SAM) kemale ererek,zamanımızda da devam etmekte ve etmeye de devam edecektir.

-Bazı ilk-ler:”İlk defa Ömer bin Abdulaziz,mescidin dört köşesine minare yaptırmıştır.”[29]

-Ömer bin Abdulaziz hutbeden Hz. Ali’ye küfrü kaldırıp:”Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder,ve hayasızlığı ve çirkin işleri ve zulmü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”[30] ayetini koydurttu.[31]

-İlk Miras taksimi[32],Said Bin Rebi’ hakkındadır.[33]

-Halkı Uzza’ya (puta) ilk tapmaya davet edenler;Amr bin Rebia ve Haris bin Ka’b adındaki kişilerdi.

Uzza’ya tapmayı ilk benimseyen ve Kureyşlilere benimseten de Amr bin Luhay-dı.[34]

-Yeryüzünde ilk yapılan,Adem-in (AS) cesedi olmuştu.

-Kabil bin Adem oğullarından bir adam ilk defa put yapmıştır.

-Süva’ ilk tapılan puttur.

-Vedd,Süva’,Yagus,Yauk ve Nesr;iyi ve ibadette daim kişiler olup,ölümlerinden sonra beşi için put yapılarak ilk önce tazimde bulunuldu.

İkinci çağ gelince öncekinden daha da çok tazimde bulunuldu.

Üçüncü çağ gelince,bunların Allah katında ancak şefaatçı oldukları düşünülerek artık bunlara tapılmaya başlandı. Ve küfürlerini arttırdılar. Bunu üzerine Allah onlara İdris (Ahnuh b. Yared b. Mehlail b. Kaynan)-ı gönderdi. Bu durum Hz. Nuh’a kadar artmakta devam etti.

Nuh tufanında bunlar sellere kapılarak (5 put) Cidde’ye kadar sürüklendi,sular daha sonra çekilip üzerlerine toprak yığıldı. Ancak daha sonra bir kahin olan Amr b. Luhay Mekke’nin idaresini ele geçirip Cürhimileri sürdükten sonra cinni birisi kendisine putların yerini söyleyip onları götürerek,Arapları onlara tapmaya çağırmasını söyler. Amr’da onları yüklenerek Tihame’ye getirip halkı putlara ilk olarak ibadete davet eder.[35]

-Menat-ı ilk diken Amr bin Luhaydır.

-İslâmda ilk Kısas,Leys-lerden birinin Huzeyli-lerden bir adamı haksız yere öldürmesinden dolayı,İslâmda Kısas ile neticelenen ilk kan davası idi.[36]

-Bu gamlar kim benim vardır baîrin başına konsa.

Çıkar kâfir cehennemden güler ehli azab oynar.(Fuzuli)

-Cahilin fahri cem-i mâl iledir.

Arifin izzeti kemâl iledir.(Ahi)

-Ne sâl iledir ne mâl iledir.

Beyim ululuk Kemâl iledir.(Namık Kemal)

-Ulemanın kocayanı kocadıkça koç olur.

Cühelanın kocayanı kocadıkça hiç olur.

-Kimler geldi, kimler geçti bu felekten.

Kalbur ile un elerken, deve geçti bu elekten.

-Bevval-i çeh-i zemzemi lanetle anar halk.

Sen Kâ’be gibi kendini hürmetle benam et.

(Zemzem suyunu kirleten herif gibi olma. Sen kendini Ka’be gibi saygı ile meşhur et.)

-Neş’e ümid ettiğin sağarda senden gamlıdır.

Bir dokun bin ah dinle kase-i fağfurdan.

-Mazi hayal,manzar-ı âti henüz adem.

Hal oynatır şuurumu bilmem nedir bu dem.

-Bir ân imiş meâli kitabı vücudumun.

Ömrüm şu gâhgüsarım olan satrı mürtesem.

-Mecruhu sanma cerhi mücerreddir öldüren.

Âfât-ı bâtiniyedir aslı musibetin.

-Günahlar insanı kabalaştırır ve zulmani kılar. Sevablar ise;letafetleştirir ve nurani kılar.

-“Essebebu kel-fail “sırrınca bir insan;yaptığı bir kötülük sebebiyle,ne kadar insanın bozulmasına sebeb olmuşsa,o kadar insan sayısınca cezaya kendini müstehak etmiş olacaktır.

Hele bir de şu sür’at asrı olan asrımızdaki durum,günahta da sür’at peyda etmesine sebeb olmuş ise,birde buna çeşitli vesilelerle kutlamalarla çeşitli günahların tekrarı eklenmiş ise,o zaman o günahların katmerleşmesine ve cezalarında ona oranla artmasına sebeb olacaktır.

Sevabta da durum aynı olmakla beraber,Kur’an-ın ifadesiyle,asğari bire on ile sevab arttırılarak verilecektir. Zira Allah ihsan sahibidir.

-Melekler,emredilmedikçe ne cehenneme,ne de cehennemi merkezleri mekan ittihaz etmez ve edinmezler.

-Bediüzzamanın da belirttiği gibi;en büyük İngiliz siyaseti;Kur’an-ın ortadan kaldırılması veya müslümanların Kur’an-dan soğutulmaları..şeklinde planlanmakta ve de oynanmaktadır…

Peki,birkaç asırdır tüm şenâet ve denâetlere rağmen ne kadar ve nasıl başarılı olmuşlardır?

Atılan temellerin köklü olmasıdır ki,kökün sağlamlığı bu milleti ayakta tutmaktadır. Büyük çapta sarsan bu sarsıntıların köksüz oluşu tesirini de köksüz kılmaktadır.

Köklülerin köklü hizmetleri. Köksüzlerin köksüz tahribleri…

-“Dâd-ı Hak râ kabiliyet nist.”(Hak vergisi,halkın algısı nisbetindedir. Hak vergisi;hakkın haklıya hakiki,hakkı olan vergisidir.)

-Ölemedim. Çünkü elimde değil. Bu vücudun sahibi ben değilim.

Ölmek istedim. Hem de çok..gayet çok..çooook. Çok,ama ölemedim. Tâ ki dirilecek,tekrar daha güzel bir surette var olup,varlığa çıkacak. Tıpkı toprağa giren bir tohum gibi…

Tohum gibi olamadım. Tohum kadar da olamadım.

Tohum ben olamazken,ben o kadar,onun kadar olamadım. Vâa esefâ. Vah hasretâ…

Esef bitmeli,hasret gitmeli. İnsanlar ölmeli dirilmek için. Dirilere ihtiyaç var.Yaşayan ölülere ihtiyaç yok. Muhtaç da değiliz. Taç-da olamadılar ki;başımızda taşıyalım. Kaba. Tıpkı odun. Taş-da olamadılar ki,evimizin temeline koyalım. Böyle istemiş,böyle olmuş,ne yapalım?

-Benûn ve Hâfe-de:Senin oğulların ki,sana kızanlardır. Hafedelerin ise;sana hizmet edenlerdir.[37]

-Emşac;Erkeğin suyu ve kadının suyu rahimde birleştiği zaman karışık olması.[38]

-Eshâb-ul Meymene:Sağcılar.[39]

-Eshâb-ul Meş’eme:Solcular.[40]

-Samed:Her işte kendisi kastedilen,kendisine yönelinen.[41]

-Bir kâfir Rasulullahdan veya Kur’an-dan her hangi bir şey anlatabilir mi?(Nakil edebilir mi?) Şâfiiye göre;Normal bir insan olarak bahsedebilir. Kâfir olarak bahsedemez.

-“Alimin ölmesi alemin ölmesi.”derler. Evet. Zira bir arap şairinin dediği gibi:”Alemi bir şahsiyette toplamak kudretine zor gelmeyen Cenâb-ı Hakkın marifetinde yükselen ve kemal derecesine varıp,asrın ilmiyle mücehhez olan,bütün insanlara ilimde,şecaatta,ferağatta ve bunun gibi bir çok sıfatlarda denk olan bir zatın ölmesi alemin ölmesi demektir.

-Gökte yıldız ararken nice turfa (budala) müneccim.

Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzârında.(Ziya Paşa)

-Ben bilmez idim gizli ayân hep sen imişsin.

Canlarda ve tenlerde nihân hep sen imişsin.

Senden bu cihan içre nişan ister idim ben.

Ahir bunu bildim ki cihan hep sen imişsin.

-Ararsan Mevlâyı kalbinde ara.

Kudüs’te,Mekke’de,hac-da değildir.

Eğer bir Mü’minin kalbini kırarsan.

Hakka eylediğin secde değildir.(Yunus)

-Eli boş gidilmez gidilen yere.

Rabbim boş gelmedim,ben suç getirdim.

Dağlar çekemezken o ağır yükü.

İki kat sırtımla pek güç getirdim.

-Bî-edeb mahrum bâ-şed ez-lutfu Rab.(Edebden mahrum olan,Rabbın lutfundan mahrum olur.

-Bî-edebrâ edebkerden,edebest.(edepsizlere edepsizlikle mukabelede bulunmak edebdir.)

-Diyâr-ı küfrü gezdim,beldeler,kâşâneler gördüm.

Dolaştım mülk-i İslâmı bütün virâneler gördüm.(Ziya Paşa)

– Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün

Olmadıkları oldu sayacaklar bir gün

Onlar bu vehimle ellerinden gelse

Rüyalara sansür koyacaklar bir gün. (A.N.Asya)

Ö Ğ Ü T L E R :

-Kınayan kınanır,küfredene küfredilir,küfretmeyiniz.

-Irzınızı koruyunuz.”Eline-Beline-Diline sahib ol.”(H.Bektaş-ı Veli)

-Amca kızlarını amca çocuklarına verin.(Amr bin Gülsüm)

-Kadınların yerlerini erkeklerden uzak tutunuz,çünki bu durum gözleri koruyucudur,iffete sebebtir. Beraberlikte hastalık vardır.

-Dizginini tutmadığın iş seni üzer.

-Atufkâr olunuz.

-İkrâm ediniz.

-Hayırlı ölüm,hayırlı işte olurken olan ölümdür.

-Gadab ateştir. Ateş ormanları,gadab insanları yakar.

-Hayrı umulmayan,şerrinden korkulan sütsüzdür.

-Sevginizde eziyet etmeyiniz.

-Sabır gösteriniz. Sabır,içilmesi acı,neticesi şifalı bir ilaç gibidir.

-En büyük musibet,kötü haleftir.

-Etrafına yumuşak davran,tâki sevilesin.

-Mütevazi ol,tâki yükselesin.

-Güler yüzlü ol,tâki sana itaat edilsin.

-Büyüklere ikrâmda bulunduğun gibi,küçüklerede ikrâm et.

-Yardım dileyene yardımda bulun.

-Ziyaret edeni,ziyaret et.

-Hikmetli söz emin kılar,kötü söz yaralar.

-İhtiyarlara hürmet et,sen eğer ölmezsen ihtiyar olacaksın.

-Vefasız olma,vefakâr ol.

-Öğütleri tut,öğütte bulun.Öğüt ve iyilikler üzerine ol.

-Allahtan kork,Takva üzere ol.

-Hallerini düzelt,günahtan sakın.

-İzzetli bir ölüm,zillet ve acz-le geçen bir hayattan daha hayırlıdır.

-Ömür;bela ve bolluk üzeredir. Gün;sürur ve ağlama üzerinedir. İnsanlar lehinde ve alehyinde olurlar. Olan ise,olur.

-Denginizle evleniniz. Yoksa bekleyiniz. En güzel olanı,hayası güzel olandır. Ahmak ve zayıf akıllı olandan sakınınız.

-İyilik üzere olmak,kötülükten korur.

-Sılayı rahmi kesmek,sıkıntı ve ihtiyarlık verir.

-Kin iyiliğe manidir.

-Gençliğinizi yeyip,fani etmeyin,Zaman sizi eskitmeden,kendinizi yenileyiniz.

-İyilerle oturun,iyi olun.

-Zaman iki memelidir;Birinden acı,diğerinden tatlı çıkar,sen tatlı olanı sağ.

-Yardımlaşın. Zira iyilik ve yardım paylaşıldıkça artar.

-Dilinize sahib olun. Zira siz söylediğiniz sözünüzün esirisiniz,söylemediğiniz söz sizin esirinizdir.

-Kişinin ölümü iki dudağı arasındadır.

-Bolluk anında şımarmak ahmaklık,zorluk ve belada acziyet akılsızlıktır.

-Çaresi olmayan şeyin çaresi,sabırdır.

-Gülünmeyecek şeye gülmeyiniz.

-İstenilmeyene icabet etmeyin.

-Vakar sahibi olun.

-Geveze,gece odun toplayan gibidir. Elde edemez,eldekini kaybeder,hata eder.

-Hayra delil olan yapan gibidir.

-Ailesi bozulan,suda boğulan gibidir.

-Sözün özü kısa olanıdır.

-İşlerin en doğrusu yanlışların terkidir.

-Israr etmeyiniz,usandırır.

-Susmak muhabbeti kazandırır.

-İşlerin en hayırlısı vasat ve orta olanıdır.

-En hayırlı arkadaş,saliha hanımdır.

-Nefsini ayıplamayana öğüt fayda vermez.

-Edeb,rıfk ve yumuşaklıktır,rıfkda berekettir.

-Binek sahibi olunuz.

-İnsanların en sevgilisi,hak sahibine hakkını verendir.

-Hayat gidiyor,ömürde süratle gidiyor. Aldanmakta fayda yok.

-Dün nerede? Dündekiler nerede? Hani Melikler? Nerede Cebbarlar? Nerede güzel yüzlüler,Gençler ve Gençlikler?Nerede şehirler imar edenler? Kendilerine ne imar ettiler,mamurmu ettiler,mahrum ve harab mı ettiler? Nerede kendisinden sonrakilere mal biriktirenler,sonrakiler ve malları? Hep gittiler ve unutuldular… İbret alınız ey akıl sahibleri…

-Yemeyeceğinizi biriktiriyor,elde edemeyeceğinizi arzu ediyorsunuz!

-Cimriliğin bir kısmı,nifakın şubesindendir.

-Dünya gurur ve aldatma üzerine kurulmuş ve dürülmüştür.

-Dünya,peşine düşülen acuze bir kadın gibidir.

-Sahi olun. Hadisde:”Sahi,Allahın mahbubudur,fasık olsa bile. Bahil ve cimri Allahın düşmanıdır,salih olsa bile…”

31-12-2000

MEHMET ÖZÇELİK

[1] İşarat-ül İ’caz.sh.23.

[2] Şualar.sh.18-20.

[3] İsra.84.

[4] Muhtasar Tefsir-i İbni Kesir.(Arapça) 3 / 650.

[5] Kasas.56,bak.Bakara.272,Yusuf.103.

[6] Kur’an Tarihi ve Kur’an Okumanın Edepleri. Ahmet Cevdet Paşa.. veA. M. ed-Debba.Terc.Y.Doç. A.O.Y. sh.39.

[7] Fatır.43.

[8] Al-i İmran.54,İbrahim.46,Nahl.45,Neml.50,Mü’min.(Ğafir)45.

[9] Hadislerle Müslümanlık. 3 / 935.

[10] Tefsir-i Kebir. Fahreddin-i Razi. 3 / 335.

[11] Hak Dini Kur’an Dili. E. H. Yazır. 4 / 2624.

[12] Mesnevi. mevlana. Terc. Tahir-ul Mevlevi. 1 / 134.

[13] Şualar. B. Said Nursi.sh.521,Mesnevi-i Nuriye. B. S. Nursi.sh.38,El-Acluni,Keşful Hafa. 2/ 22, 2 / 164,No.2123,Mektubat. İmam-ı Rabbani. 2 / 320,Mevzuatül Aliyyül Kari Terc. sh.99,Sonsuz Nur. M. Fethullah Gülen. 1 / 8.

[14] Risale-i Nurun Kudsi Kaynakları. A. Badıllı.sh.368-371.

[15] Bak. Tasavvuf . Mahir İz.sh.59-60.

[16] Cüneydi Bağdadi. T. Kebir. 16 / 240.

[17] Emirdağ Lahikası. B. Said Nursi. 1 / 263.

[18] Mesnevi. Mevlana. 1 / 57.

[19] Mearif.sh.50.

[20] Age.sh.266

[21] Age.290.

[22] Age.315.

[23] Bak. Mesnevi-i Nuriye. B. Said Nursi. sh. 177.

[24] İslam Tarihi. Medine Dönemi. A. Köksal. 10 / 269,Müslim-Sahih. 2 / 983,Hakim. Müstedrek. 1 / 464, Beğavi. Mesabiu-us Sünne. 1 / 128.

[25] Hikem-i Ataiyye. T. A. İskenderani. sh. 20.

[26] Age. sh.21.

[27] Age.127.

[28] Lem’lar. B. said Nursi. 77,76,262, Hak Dini Kur’an Dili. age. 3 / 2112.

[29] İslam Tarihi. Medine Dönemi.age. 1 / 134.

[30] Nahl.90,A’raf.33Maide.8,İsra.26.

[31] İbni Esir. 5 / 39,57.

[32] Nisa.11.

[33] İslam Tarihi. Medine Devri.age. 3 / 808.

[34] Age. 9 / 359.

[35] Age. 9 / 354.

[36] Age. 9 / 450.

[37] Nahl.72,İslam Tarihi.Medine Devri.age. 5 / 184.

[38] İnsan.2,Age. 5 / 184.

[39] Vakıa.8

[40] Vakıa.9,age. 5 / 184.

[41] İhlas.2,age. 5 / 184,bak. Heysemi. Mecmauz-Zevaid. 6 / 303-310, 9 / 278-284.




FERTTEN CEMİYETE İSLÂMİYET

FERTTEN CEMİYETE İSLÂMİYET

İslamiyet;selamet,emniyet ve huzurdur. Eğer bir kişi,aile ve toplumda huzursuzluk varsa,huzur demek olan İslâmiyete karşı ortada bir eksiklik var demektir. Kendimizi test etmeliyiz. Nerede hata etmekteyiz? Hatamız nerede ve nede?

Allah indinde din İslâmiyettir. İnsanların neresinde? İnsanlar onun neresine?

İslamiyet evrenseldir. Hayatın her kademesine yansımaktadır. Doğan güneşin bazı yerleri aydınlatmaması,girmemesi düşünülemiyeceği gibi,İslâmiyetin de hayatın bazı kademelerinde kalıb bir kısmına girmemesi de düşünülemez. Kusur girende değil,girmesini istemiyen ve ya engel olandadır.

İslâmiyetin de içtima-i alana yansıyan bir çok yönü vardır. Gerek tesettürde,gerek faiz konusunda.

Fuhuş ve sefâhetleri engellemede de amildir. Yani İslamiyet sadece ahiret dini değil,dünya hayatının temininde de vardır. O bir hayat dinidir. Hayat verir,hayatı korur.

Huzur dini olan İslamiyet den uzak olmak,belalara davetiye çıkarmaktır. İslamiyet insan için ve insanlık için vardır. Hukuk ve kanunlarda insanlar içindir. Yoksa insanlar kanunlar için olmayıp,ona feda edilmezler.

İslâmiyeti anlamanın iki yolu vardır:1) Kendisinden önceki ile sonraki durumun mukayesesi.

2)İnsanların geleceklerine dair kazandırdıkları. hayata getirdikleri.

Bununla beraber elbette ki hayattan götürdüklerinin ve kendisini de her vesile ile götürmeye çalışacağı ve bunun entrikalarının kurulacağı da bir vakıadır. Menfilik de hesabı olanların müsbetin gelmesiyle kaybettiklerini kazanmak,hesaplarını koruma amaçlarını gerçekleştirmeye çalışılacaktır. Bu, hayatın bir gerçeğidir.

İslâmiyetin amacı şerde kaybedenlere hayırda kazandırmaktır. İnsanların manen müflis olması,problemin artmasına sebeb olmaktadır. Alt yapının olmaması,üst yapının yapılmasını geciktirmekte ve engel olmaktadır. Çünki altta ve altında kalmaktadırlar.

Her ne vesile ile olursa olsun,hayattan tecrid edilmeye çalışılan İslâmiyetin toplayıcı,bütünleyici çerçevesinde yer alınmasıyla bütünlük korunacak ve sağlanacaktır.

İslâmiyet “ Ve lâ teziru vâziretün vizre uhrâ”[1] sırrıyla,bir kişinin hatasıyla bir başkasının,yakınının günahkâr olamıyacağı gerçeği,bir kişinin hayatının dahi ne derece kutsal olduğunu ifade eder.

Nitekim bir gemide dokuz masum bir caninin bulunması durumunda o gemi hiçbir suretle batırılamıyacağı gibi,,dokuz cani bir masum dahi olsa ,o bir kişinin rızası olmadıkça adalet gereği o gemi batırılamaz.

Evet,hak haktır. Küçüğüne,büyüğüne bakılmaz. Kimin için olursa olsun. Ve her insan suçu sabit olmadıkça masumdur.

Gerçekler göz ardı edilip görülmezse kronikleşme başlar. Memleketimizin de bazı gerçekleri vardır. Görülmeli ve çaresi de aranmalıdır.

Devlet millet için vardır. devlet bir çarı,bir şemsiyedir. Altındakileri korumak ve kollamakla yükümlüdür.

Halk iç içe,birbirine yakın olduğundan pek önemli anlaşmazlıkları söz konusu olmuyor. Olsa da oturarak meseleyi fikir teatisinde bulunarak çözüm yoluna gidiyorlar.

Devlet denilen bu müessesenin de halkına yakın ve açık olmasıyla gerginlik yerini yumuşaklığa bırakacaktır. Vatandaşına suçlu gözüyle değil,suçsuz gözüyle bakmalıdır. Zira imkânat ayrıdır,vukuat ayrıdır. Her kes suç işleyebilir düşüncesiyle insanlar cezalandırılamazlar. Hukuk;yorumlara göre,yapabilirlere göre uygulama içerisine giremez

Toplumda gereği olmadan mürteci,irtica,aşırı dinci gibi ifadelerle insanları manen rencide etmek yarayı kapatmaz,belki kapanmaz hale getirir. bir öğretmen arkadaşın dediği gibi; Ben aşırı dinciyim. Arkadaş aşırı fenci,falan aşırı. fizikçi,filan aşırı kimyacı,vs.. Elbette bu işin geriliği ve cıvıklığı olmaz.

Dinin literatüründe böyle ayırıcı kavramlar yerine ;müttaki,salih,sefih gibi kavramlar ile tesbit edilmektedir. şimdiki kavramlar ise;kutuplaşmalara yol açmaktadır.

İslâm ruhumuzdur. Kur’an aklımız. Hz. Muhammed (sam) rehberimizdir. Din,parçalarımızdan oluşan bir bütünümüzdür. Bunlar olmazsa,mahvoluruz. Ancak onlarla varız.

En önemli çözüm;tekli ve toklu çözümdür. toplumun bilinçlendirilmesi. Topluma seviye kazandırılmasıdır.

Meselelerin sokağa yitilerek değil de,sokaktan içeriye çekilerek fikir platformunda,ehlilerince konuşularak çözüme kavuşturulmalıdır.

Olur-olmaz her kesin konuşması,ya otoriter olanları susturur veya sesinin duyurulmaması gibi zor bir duruma itilir.

Yıllardır kadınları yuvalarından çıkarmak için çok uğraşıldı. Tenkid edildi. Cahil kalıyorlar,denildi. Şimdi ise yuvalarından uçurulan o insanların bir kısmı sefâhetin kucağına,az bir kısmı başarıya,bir kısmıda değerlerini muhafazaya çalışırken engel olundu. Bu sefer tekrar yuvalarına döndürülmeye çalışıldı. Tesettürlüsün,denildi. Erkeklerle iç-içe değilsin,gibi fıtratına zıt noktalara sevk edildi.

Bu insanlara,baştan,yuvalarından çıkmadan,çıkarılmadan,adeta mutlak serbestiyet olmadan önce ruhlarına ve hayatlarına uygun bir zemin hazırlanabilirdi. Onlara yazık edildi ve de edilmektedir.

İnsanlar sağlıklı sularla beslenmeyib,vanalar,kaynaklar kapatılırsa,her kes kendi başına su çıkartmaya çalışır ki,buda sağlıksız bir sonuca sebeb olur.

İnsanların dinlerini sağlıklı ve yeterli kaynaklardan öğrenmeleri sağlanmalı,yardımcı olunmalıdır.

Dişi ağrıyan dişçiye,hasta hastahaneye,gıda için markete,et için kasaba,her bir ihtiyaç için bir yere müracaat edilmektedir. Çünki yeri bellidir.

Ancak yüzde doksan dokuzu müslüman olan bu insanlar nereye gidecekler? İlahiyata mı? Kaç da kaçı? hepsini gönderebilir misiniz?

Müftülüğe mi? Oysa müftülük dini bilgilerin verilmesinden ziyade,resmi işlerin yürütüldüğü,isteyene fetvanın verildiği yerdir.

Okullarda verilen din dersleri mi? Ne kadar yeterli? Göstermelik!

Hasılı,bu insanlara yeterli dini bilgi sunulamamaktadır. İnsanlar öğrenmekte yetersiz kalmaktadırlar.

Aile bu konuda yeterli olmadığından,yeterli bilgiyi verememekte,baştan savıp,ölçü olamamaktadır.

Buda ölçüsüz ve yetersiz bir gelişmeyi ve büyük bir boşluğu doğurmaktadır.

Gerçek de İman ve İslâm herkes de vardır. Sadece küfür ve gafletle üzeri örtülmektedir. Veya gizlenib saklanarak faaliyet alanı daralmakta ve daraltılmaktadır.

İman edenin ve intibaha gelenin durumu;onun açığa çıkması,çıkarılması ve faaliyet sahasına girmiş olmasındandır.

12-06-99
MEHMET ÖZÇELİK

[1] En’am.164,İsra.15,Fatır.18,Zümer.7,Necm.38.




DÜNYA VE İÇİNDEKİLERİN KIYMETİ

DÜNYA VE İÇİNDEKİLERİN KIYMETİ

Hadis’de:” Eğer Allahın yanında dünya bir sinek kanadına muadil gelmiş olsa idi,kafirler ondan (bir yudum) bir avuç suyu içmeyeceklerdi.”[1]

Burada;”İndallah” )Allahın yanında) tabiriyle,yani ahirete nisbeten demektir. yoksa dünyayı sinek kanadına muvazene etmek değildir.

Çünki,Dünya;Esma-i Hüsnânın ayinesidir. ahiretin tarlasıdır. fenaya,faniye bakar yönü vardır

Yani;Allahın rızası olmayan ehli dalaletin dünyasıdır. böylece ahirette –ebedi olduğu için- bir mü’mine sinek kanadı kadar verilecek bir şey;kafirin dünyasından,fani olduğu için kıymetlidir.

Zira cennetin bir meyve ağacı,dünyada insanlık tarihi boyunca gelen ve gelecek olan tüm meyve ağaçlarından daha çoktur. Birisinde geçicilik,birkaç dakika bir varlığa sahib olma durumu varken,öbüründe sonsuzluk,tükenmeden bir devamlılık özelliği vardır. Cennette koparılan bir meyvenin yerinde öncesinden de güzel anında yerine bir meyve daha gelir. Bir yıl beklemeye gerek kalmaz,eksilme olmaz.

Dünya;ahirete giden yolların en önemli kavşağını oluşturmakta,ahirete giden yol buradan geçmektedir.

Hasırın izi Peygamberimizin (SAM) böğrüne çıkmasıyla Hz. Ömer ve Abdullah bin Mesud kendilerine bir döşek yapmalarını söylemeleri üzerine Peygamberimiz cevaben;”

“Ben,dünyada,yaz gününde bir ağacın altında bir müddet gölgelenen,sonra da orayı bırakıp giden bir binitli gibiyimdir.”buyurur.[2]

7-5-1997

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Risale-i Nurun kudsi kaynakları.A.badıllı.331,256,bak.Sözler.B.Said Nursi.311.

[2] Ahmed bin Hanbel.Müsned. 1 / 391.Hadis no.2744,Tirmizi. 4 / 588,İslam Tarihi.Medine devri.M.asım köksal. 9 / 132.




ÇALIŞMA VE FAİZ

ÇALIŞMA VE FAİZ

“Âyette:”İnsanın ancak çalışması vardır.”[1]mûcibince;insanın önemi,ürettiği çalışması ile orantılıdır.

Toplumun varlığı ve varlığının devamı üreticiliğindedir..Devamlı tüketen toplum,bu boşluğunu ancak çalışma ve üretim ile kapatacaktır.

Bir zamanlar müslüman olanlar yine müslüman olanları ve hatta içlerinde iyi niyetli olmayanları,onların şahsında İslâmiyeti tenkit etmek üzere müslümanların çalışmadıklarını,fakir kaldıklarını ve ilerlemeyip bununda gündemde kalmasını sağlarlardı.

Ancak kendileri ilerledi de tutan mı oldu?Füze yaptılar da kapağını çalan mı oldu?kısaca sürekli yapmadıklarını ve de yapamadıklarının faturasını birilerine çıkartmak üzere,ithamda bulunurlardı!

Birde ilerlemek için yolların açılması,vasıtaların olması gerekti. Bir asırdır elleri,kolları bağlanan şu milletin bulunduğu durumunda göz ardı edilmemesi gerekirdi.

Olumsuzluk her zaman için olumsuzluktur,tasvib edilemez.

Nitekim 1980 yılından itibaren önü açılan,vasıtaları temin edip yakalayan şu millet,diğer milletlerin yollarına girmeye namzed oldu.

Her ne sebeble olursa olsun,çalışma düşüncesi hiç bulunmasa idi,buralardan kalktılar diyar diyar Almanyalara çalışmaya gidilmezdi!

Ve gelişme yoluna girildi.

Ancak şimdi şikayetin çehresi daha da değişti. Oda;Müslümanlar şirketler suretinde çok zengin oluyorlar. Devleti ele geçirmezler mi?

Bundan rahatsız olunmakla kalınmıyor,çeşitli vesilelerle engelleme yoluna gidiliyordu. Tam bir tezad!

İster istemez insan düşünüyor! Bu gün zengin olmaya çalışan bu insanların zengin olmamasına yani fakir kalmasına çalışanlar olmaya ki;dünde fakir kalmalarına,fakir olmalarına çalışanlar olmasın???

Teşvik edilmesi gerekirken engellemeye,en azından şikayet edilmesi neden?

Dünde köprüye karşı çıkılmış,fabrikalar,araçlar yakılmıştı. Acaba aynı zihniyetin teraneleri mi?

Dünyada emsali görülmeyen ve de görülmeyecek olan bir uygulama.

Toplumda,üzerinde durulması gereken bir durum varsa,oda toplumu yıllardır geri bırakıp çökerten enflasyon canavarıdır. Bunu ortadan kaldıracak da zenginliktir. Ve o zenginliğin de üretimde kullanılmasıyla olur.

Enflasyonun ana kaynaklarından biri ve birincisi,faizdir. Yani paranın üretimde değil,atıl olarak çalıştırılmayıp tüketilmesindedir.

Yatırıma yatırılmayıp,faize yatırılan para ölü paradır. Ve bunun gideri topluma yansıtılacağın dolayı,toplumun kanı emilecektir. Nitekim kaçak elektriklerin açığının faturalara yansıtılması gibi…

Paraların toplumda tedavülde olmayıp,toplum hayatından emilerek faize yatırılan yatık para,toplumun umum kesiminde yatmasına sebeb olmakla çalışma hayatında bir hareket olacaktır.

Oysa toplumdan çekilerek alınan ve de olamayan parayla ne alınıp,ne satılacaktır?

İstikrarsızlığı arttırarak[2] ,cahiliye döneminde uygulanan[3],açtığı bir çok zararlarından[4]dolayı İslamiyet tarafından kesin olarak yasaklanan faiz[5]

Yasaklanmasının sebebleri içerisinde;

1)Sömürüye dönüşen bir zulüm oluşudur. Temel bir çalışma ortamını kaldırmaktadır. İhtiyaç içinde olanları desteklemeye vesile olması gerekirken,tersi olması.

2)Faizin,serveti yoksuldan alıp,zengine vermesi,böylece servet dağılımındaki eşitsizliği sürekli olarak arttırmasıdır.

3)Faizin kazançlarını yığılmış bir servetten elde etmeye başlamış,atıl bir halk sınıfı meydana getiriyor olmasıdır.

M. Hamidullah ise;”Yasaklanışının nedenini faiz kurumunun getirdiği tek taraflı risk olarak değerlendirir ve neticede=

a)Faiz adaleti ihlal etmektedir.

b)Ve İslâmdaki-emeksiz karşılık beklenmez.-ilkesiyle ters düşmektedir.

Bu konuda F. Üçışık şöyle der:”Faiz,hukukta medeni semer olarak ifade edilmekte,yani verilenin ötesinde ayrıca ek bir değerini ifadesi anlamını taşımaktadır.”[6]

Kullanmayıp da bankaya yatıran kişi,işçinin ve diğer kesimlerin ondan istifadesini engellemektedir.

Faizde para para kazanıyor. Bir üretimi veya mamulü ortaya çıkarıp da kazanmıyor.

Bankadan faizle para alarak iş yapan bir kimse,belki de karının yarısını bankaya verecek,bu zararını çıkarmak için malın fiyatını arttırma yoluna gidecektir. Buda enflasyonu otomatikman arttıracaktır.

Ve birde zarar etmişse bu zarar yerinde ve sabit kalmayacak,katlanarak artış gösterecektir. Özür kabul etmeyen canavar.

Faizde zengin daha da zengin,fakir daha da fakir olur.

Faizde esas maddedir. iyilik gibi esaslar yoktur. İslam da madde esas olmayıp,iyilik esastır. Ve mal sadece zenginlerin ellerinde dolaşan bir metadır.

Her şeyde ölçü ekonomi olur. Parada nüfuz sahibi olunca,her şeyde nüfuz sahibi olmaya çalışır ve böylece birkaç kişi;kendi kokmuş ve kokuşmuş hevesine göre halkı yönlendirmeye çalışır.

Enflasyonda en büyük amildir. Sen çalış ben yiyeyim! Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne!Egoist fikri toplumda hakim olur.

Batının ekonomi durumu,kendisinden aşağıdakinin sırtına basıp yükselmekte ve kendi içinde mağdurları bulundurmaktadır.

Faiz yerine şirketleşme yoluna gidilmelidir.[7]

Faiz yerine borç ve kredi verilmelidir. Mesela;

a)Karz-ı Hasen b)Mudârebe (Birinden sermaye,öbüründen emek) c)Murâbaha (Kâr,ticaret)

d)Şirketleşme e)Zekât

Zira zekât”İktisadi açıdan,yatırımda kullanılmamış sermaye otuz yılda yüzde 2,5 yıllık mecburi zekâtla kaybolabileceği için,zekât gelirin üretime dönük yatırımlara aktarılmasının teşvikçisidir. Üretime yatırım yapmak,toplumun zenginliğini arttırır,iş alanları açar ve tahsis olunan yüzde 2,5 zekât vergisinden daha fazlasını üretir.”[8]

İşte faizle kamburlaşan devletlerden örnekler;Mısır,Brezilya,Arjantin,Yugoslavya.

İngiliz casusu olan Hempher itiraflarında şöyle der:” Faizin her şeklini yaymak lazımdır. Zira faiz,milli ekonomiyi harab ettiği gibi,müslümanları,Kur’an-ın kanununa karşı gelmelerine de alıştırır. Zira insan,bir kanunu ihlal edince,artık diğer kanunları da,ihlal etmesi kolay olur. Onlara,kat kat olanının haram olduğunu,çünki Kur’an-da:”Faizi kat kat olarak yemeyin.”[9]denildiğini ve binaenaleyh faizin her şeklinin haram olmadığını belirtmek lazımdır. (Ödünç vermede faiz iki nevidir=Birincisi,(Basit faiz)olup,ödünç verirken,vakti tayin edilmez;fazla ödemesi sözleşilir. Bu faizin çok azı,bir dirhem fazla ödemeği şart etmesi de büyük günahdır.

İkincisi(Mudaâf faiz )olup,belli zaman sonra aynı miktar ödemesi, ödeyemezse, ödenecek miktar ve ödeme zamanı arttırılır,yukarıdaki âyeti kerime mudaâf faizi bildirmektedir.)[10]

Hukuki olarak değil,ancak topluma açmış olduğu zararlardan dolayı hadis-de:” Bir dirhem faiz (almak veya vermek)otuz zinadan daha günahtır.”buyurulmuştur.

Buradan hareketle,Bediüzzaman’ın toplumun iki hastalığını tesbit ve bunun devasını teşhis sadedinde söylemiş olduğu;

“Sen çalış ben yiyeyim.”yani bir sermayedarın oturduğu yerde,kısa bir zamanda milyarları kazanırken,yerin altında çalışan bir ücretlinin uzun zamanda zorla geçimini kazanması dengesizliğine İslâmiyetin en büyük reçetesi olan”Faizi haram,çalışmayı helal kılması”[11]ile toplumdaki denge unsurunun bir ciheti böylece sağlanmış olmaktadır.

Diğer hastalık ki;”Ben tok olduktan sonra,başkası açlıktan ölse bana ne!”egoist ve nefis-perest bir düşünceyi,Hadis’de belirlenen hassasiyet ile ki:” Kendisi tok iken,komşusu aç yatan bizden (ve gerçek bir mü’min)değildir”

Buna çare olarak zekâtın farziyeti ile[12];zengin ile fakir arasındaki uçurum zekât köprüsüyle ki Hadis’de:”Zekât İslâmın köprüsüdür.”ifadesiyle kapatılmış olmaktadır.

Ribâ’nın yani faizin İslâm memleketi olmayan Dar-ı Harbde sadece Hanefi mezhebine göre Helal olacağına dair görüş belirtilirken[13];ahsen olan bu fetva ve ruhsatın ötesinde Takva ve azimet ciheti olan,alınmamasıdır.

Fetvadaki hikmet ciheti;mevcut paranın dar-ı harpteki devletin ve devletlerin güçlenmesine vesile olacağı,onu zayıflatma amacı düşüncesinden hareket edilmekte olduğu ifade edilir.

Özetle;Batıl yolla[14] ve haksız yere yenilen[15] faizin malı arttırmayacağı[16],belki bereketini gidereceğini[17],faizi yiyenlerin ise kabirlerinden şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkacaklarını[18],imanın gereği olarak mevcut faiz alacaklarının terk edilmesini[19],yapılmadığında ise;Allah ve Rasulü tarafından açılan bir savaşla[20] karşı karşıya kalınıp,geçmişte de men edildikleri halde yahudilerin bir hususiyeti olup,yapmakta oldukları[21],o cihetle de onlara benzenileceği Kur’an-ı Kerimde beyan buyurulmuştur.

15-3-1998

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Necm.39.

[2] Bkn.zaman gaz.11-1-1992.

[3] Agg.13-3-1992.

[4] Agg.31-1,ve-1-2-1994.

[5] Bakara.276,278-279,Al-i İmran.131-136,Nisa.160-161,Rum.39,Geniş bilgi için bak.TDV.İslam Ans. 12 / 110-126,zafer der.Aralık.1997.sh.20,Kitab-ı Mukaddes.sh.126.

[6] Aksiyon der.15-17-Nisan.1995.sh.52.

[7] zaman gaz.14-3-1992.

[8] İslam kültür atlası.İ.R.Faruki,L.L.Faruki,çev.M.O.Kibaroğlu,Z.O.Kibaroğlu.sh.166.

[9] Al-i İmran.130.

[10] Hempher’in İtirafları.M.S.Gümüş.sh.45.

[11] Bakara.275.

[12] Bkn.Kur’an-ı Kerim Fihristi.N.Yüksel.136-137,bkn.Kütüb-ü Sitte.Prof.İ.Canan.7.cilt.

[13] Bkn.Hak Dini Kur’an Dili.E.H.Yazır. 2 /970.

[14] Nisa.29.

[15] Bakara.185.

[16] Rum.39.

[17] Bakara.276.

[18] Bakara.275.

[19] Bakara.278.

[20] Bakara.279.

[21] Nisa.160-161.




H A K İ K A T

H A K İ K A T

Gerçek olan;gölge olmayıp,gölgede kalmayandır. Varlığın ta kendisidir hakikat.

Şu dünya hayatında insanlar genellikle,hala hakikatın berzahlarında gezinmekte,kapısının önünde beklemekte,etrafında koşuşturmakta,bir türlü içerisine hakkıyla girememektedir.

Göz açıldığı gün;hakikata dalınmakta,koklanılmayıp adeta yenilmektedir. Dünyada konuşulan hakikatlar,ahiret aleminin çıkış basamaklarında bizzat görülecek ve yaşanacaktır.

Hakikatı hakikat olarak yaşamak,gölgeden asla geçmektir. İnsan bir hakikat yolcusudur. Hakkı aramak,almak ve bulmak üzere yola çıkmıştır.

Bu yolculukta atlama taşı ve engellerle karşılaşan insan;bazen batıla sapmakta,batıl başını sarmalamaktadır.

Batıl ilk yol ve son yol değildir. Hak yoldan sapan ve saptırılan insanın,sapması ve saptırmasıdır.

Hak ve hakikat;dengeler ve ölçüler sonunda kazanılan bir hakikattır. O vasattır ve vasattan geçer.

İfrat ve tefrit yani aşırı ve geri durum;haktan udûl etmek,ayrılmaktır.

Hak-dan gelip Hak-ka giden şu insan;Hakkı bulmakla imtihan edilmektedir.

18-12-1998

MEHMET ÖZÇELİK




G Ü N A H K İ R İ

G Ü N A H K İ R İ

Saf bir insandı.Zaten bu durumda onun saflığından ileri gelmişti. Demek ki bulanık sudan saf ve saflaşmış,durulmuş suda çıkarmış. Nitekim ölüden diri,diriden de ölü çıktığı gibi.

Babası içki kiri ile kirlenmiş,kirliliği de devam etmekte idi.

Babası kendisine içki getirmesini söylediğinde,istemeyerek biraz korkudan,biraz babasına olan hürmetten içkiyi bir bezle tutar,babasına da öylece götürürdü.

Saflık kiri kabul etmiyor,beyazlık lekeyi hemen gösteriyordu.

İşte bu saf insanda hanımının her şeyleri istemesi,kendisinin de buna karşı koyamayışı,onu borçlanmaya götürüyordu. Zamanları borçları ödeyemez duruma geliyordu.

İşte yine böyle bir zor duruma düştüğünde,ne yapacağını şaşırmış;borcunu ve borçlandıklarını ödeyemeyince 1997-nin fiyat değeri itibariyle,pek bir şey tutmasa da faize bulaşmıştı. Bankaya gitmiş ve 4 milyon faiz kredisi almıştı.

Garip amma,alamadığı isteklerden biri olan naylon leğen dahi kendisini bu şiddetle kaçındığı işi yapmaya sevk etmişti.

Bir anlık böyle bir günaha girmesi onu rahatsız ediyor,vicdanını sızlatıyordu.

Saflığından bu kalbi açık insan,bir rüya görür. Oda hemen bu günaha girmesinin akabinde…

Rüyasında;bir sofra kurulmuş,içkili bir sofra. Kendisi de birini bekliyor ki,ona sunsun.

içkili bir sofra ve beklediği kimseye de kendisi sunacak. Böyle bir rüya ile ikaz ediliyor.

Başkasının aldığı trilyonlar,zahiren onları rahatsız etmese de,bunun dört milyonu günah kiri olarak,içki içme ve içirme günahı olarak kendisine gösteriliyor.

Ta ki bu dünyadan çıkarken,günah kirlerinden arınmış olarak çıksın.

Bütün günahlar maddi şekle girdiğinde,böyle görünümler alacaktır.

Çünki günahlar manevi birer kirdirler. Kirler günah olduğu gibi…

Bu bir nedamete de vesile oldu. Zira insan bir kötülük yaptığında tevbe etmez veya ondan vaz geçmezse,yaptığı şey gün geçtikçe kuvvetlenir,kendisi ise zaifleşir. Tıpkı diken ağacının durdukça kuvvetlenmesi gibi…

21-7-1997

MEHMET ÖZÇELİK




HARAMIN SANCISI

HARAMIN SANCISI

Haramın verdiği sancıyı tadan bir insanın onun vermiş olduğu sancıyı çekmekle kalmayıp,hala devam eden sancısının bir ifadesidir ki;bunu kendisine anlatmaya mecbur kılmıştır;

Ben daha dokuz yaşında iken,bir gün kötü arkadaşıma kandım.Mahallelerinde bulunan bir bahçeye girdik.

Aman Allahım! Ne güzel kayısılardı onlar! Olgunlaşmış,tatlı idiler.

Annem ve babamın daha önceki hatırlatmalarını unutmuştum. Haram sancıdır demişlerdi.

Arkadaşımızla beraber rahat ve zevkle yemiştik. Yememizi engelleyecek hiçbir engel yoktu,rahattık.

Sağlıklı bir insandım. Hemen hemen ciddi manada bir hastalık da geçirmemiştim.

Arkadaşımın sesinde bir değişiklik olmuştu. Sesi çıkmaz olmuştu. Oysa o devamlı çok konuşkandı. Konuşmayı da severdi. yemesiyle beraber onda bir değişiklik hissediyordum. O ise yemeye karşı hızı kesilmiş olarak devam ediyordu.

Artık gittikçe hızı kesilmiş,yiyemiyordu. Oda bendeki değişikliğe az farklılıkla beraber şahit olmuştu. O bana değiştiğimi,ben de ona değişmiş olduğunu söylüyorduk.

Çok geçmedi ki;bende de,onda da bir anda bir kıvranma,bir sancılanma başlamıştı. İkimizde şaşkındık.

Yüzlerimiz kızarmış,kendimizden geçmiştik.Gözümüzü açtığımızda,Ahmet’le ben karşı karşıya hastahane odasında kendimizi bulmuştuk.

Öğrendik ki;oradan geçmekte olan birisi bizi baygın görünce korkmuş,hemen aceleyle hastahaneye yetiştirmiş.

Ailelerimizde gelmişlerdi. Ancak sancı hala geçmemiş,azalmakla beraber devam ediyordu.

Doktor amcaya söylediğimizde oda şaşırmış ve şöyle demişti;Size en tesirli iğneden vurdum. Kesinlikle sancının olmaması lazım. Kesilmesi gerek.

Çekilen bir çok filimler hastalığımızı ortaya koymamıştı. Teşhis edemediler. Tüm bölümlere gittik. Tüm bölümlerin doktorları toplandılar. Hepsi de şaşkınlık içerisinde kalmışlardı. Sanki tüm öğrendikleri bizim basit gibi görülen rahatsızlığımız karşısında yenik düşmüşlerdi. Çünki Ahmet’de de bende de ağrılar bir türlü kesilmek bilmiyor,devam ediyordu.

Mesleklerinde gayet yetkili olan bu doktorlar,son olarak şöyle bir rapor verdiler:” Bu hastalık tıbbın aciz kaldığı,teknolojinin yenik düştüğü,tesbit edilemiyen bir hastalıktır.

Eğer hiç bitmeden devam ederse,bir de yurt dışına götürün,dediler.

Ekmek yer,su içer gibi hap kullanıyor,iğne vuruluyorduk. Midemizdeki sancı azalıyor,ancak bir türlü kesilmiyordu. Çaresizdik.

İçim ateş gibi yanıyor,soğuk suyla sürekli söndürmeye çalışıyordum. Çok giymişsindir,dediler. Giysilerimi azaltmama rağmen pek bir şey değişmiyordu.

Ahmet’de benden pek farksız değildi. İki insan,bir vücut gibi sıkıntı içerisinde idik.

-Bir gün din dersinde iken Din hocamız anlatmıştı:” Çocuklar! Sakın haram yemeyin. Başkasının malını izinsiz yere alıp kullanmayın. Yoksa karnınızda ateş olur,sizi yakar.”demişti.

Birden onu hatırladım! Acaba??…dedim.

Bu durumu anneme anlattım. Amcaların bahçesine izinsiz girip,kaysı toplayarak yediğimizi söyledim.

Annem ise bana:” Oğlum onlar her zaman pazara getirip satarlar. Hatta babanda onlardan iki kilo almış,hepimiz yemiştik. Hatta sen de yemiş,hiç birimize bir şey olmamıştı.”

Annem doğru söylüyordu. Yemiştik,hiçbir şeyde olmamıştı.

Yine de annem babamı o amcalara göndermiş,helallik dilemesini istemişti.

Babam da giderek adamı bulmuş,helallik dilemiş. Hatta amca yanıma bir gelsinler bakalım,demiş.

Hayret! Bizde beş gündür devam eden karın sancısı geçmişti. Hepimizde şaşkındık. Doktorlarda şaşırdılar. Zaten biz,herhangi bir yaranın olmadığını biliyorduk,dediler.

Hastahaneden ayrılırken ilk işimiz Ahmet’le beraber amcanın yanına gidip,elini öpmek oldu. Özür dilediğimizde,bizi affettiğini söyledi. Çok iyi bir insandı. Bize çokça kaysı getirdi. Biz ise biraz korkarak,biraz da çekinerek yedik. Hiçbir şeyde olmadı. Çünki amca getirmiş ve helal idi.

Demek ki;bizdeki sancı,haramın sancısı imiş…

25-12-1994

MEHMET ÖZÇELİK

ADIYAMAN




D E P R E M

D E P R E M

Cumhuriyetten bu yana 37 kere deprem olduğu,neticesinde de 61 bin kişinin öldüğü ifade edilir.

Bunu dünyaya genellediğimizde milyonlarca insanın depremlerden,milyonlarcasının selden,milyonlarcasının savaş,iç karışıklık ve cinayetler neticesinde öldüklerini, milyonlarcasının yangın,trafik kazası,tufan ve hastalıklardan öldüğünü,bilinen ve bilinmeyen bir çok sebeblerden belalara maruz kalan asrımızın bu insanı;sürekli musibetlerle karşı karşıya kalmaktadır.

Geçmiş asırlardaki insanların yere batma gibi maruz kaldıkları afetler,asrımızda değişik şekillerde tezahür etmekte,ibret sahnesi olarak önümüze sunulmaktadır.

Âyette:”Yeryüzünde gezinde,günahkarların akibeti nice oldu,bir bakın!”[1]

Cennet ucuz değil,öncekilerin başlarına gelen bize de gelebilir.[2]

Umuma gelen musibetler ekserin hatasından kaynaklanan bir ceza neticesi olarak başa gelmektedir.

Başa gelen musibetler,onlara çıkarılan bir davetiye neticesi olarak başa gelir.

Yapılacak iş;Belalara davetiye çıkarmamaktır.

Bediüzzaman Hazretleri bu deprem konusunu eserlerinde çokça işlemekte ve ders alınması gerektiğini ifade etmektedir.

Ve gerçekten geçmişe dönüp baktığımızda bu toplum,bir asırdır depremlerle cezalandırılmakta ve ikaz olunmaktadır.

Sadece 19-Eylül-1985-de Mexico ve çevresindeki depremde ölen 5 bin kişiden,28-Mayıs-1995 Rusyanın kuzeyindeki Sahalin adasında ölen 1841 kişi ile beraber,oradaki on yılda,muhtelif yerlerde depremden ölenlerin takriben sayısı;118 bin civarındadır.

Ortada su-i istimaller,ehliyetsizliklerle beraber oluşan bu sarsıntıların,birde içimizin sarsılmasından da kaynaklanan sebebler de,yerlerimizin sarsılmasına neden olur.

Türkiyedeki 17-Ağustos-1999 depremi,asrın depremi olarak ibret alınması gereken hususları ihtiva etmektedir.

Tekniki olarak deprem;

Depremin en zayıf richter ölçeğindeki büyüklüğü 1,5 olup,en şiddetlisi 8,5-tur. Tehlikelisi 6 ve daha yukarısıdır.

Deprem dalgalarının yayıldığı yer;odak noktasına olan,dik doğrultudaki yerdir. Akdeniz-Himalaya- ülkemizinde içinde dahil olduğu alan olarak belirlenmiştir.

-15-Haziran-1896-da Japonya-nın Sanriku bölgesi kıyılarına 200km. uzaklıktaki bir depremden kaynaklanan 30 km. yüksekliğindeki dalgalar,Miyako şehrini harabeye çevirip,27 bin kişinin ölümüne neden olmuştu. Dalgaların Pasifik okyanusunda,saatteki hızı ise,720 km-yi bulmuştu.[3]

Hadisde Peygamberimiz diğer ümmetlerin hatalarından dolayı helakine binaen,bu ümmetin helak edilmeyeceğini ancak bazı musibetlerin verileceğini ifade etmektedir.

Bu ümmetin diğer ümmetlerden farkı;Allah ve Muhammede birden iman etmelerindendir.Ebu Musadan rivayette peygamberimiz:”Ümmetim,ümmeti merhume olup,ona ahirette azab yoktur,azabı dünyada olup;fitne,zelzele ve katl (gibi şeyler)dir.”[4]

6-4-1997 ve 28-6-2000

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Neml.69,bak.Rum.42,Secde.26.

[2] Bakara.214.

[3] Bak.Bilim ve Teknik dergisi.341.sayı.Nisan.1996.sh.64-68.

[4] (Mecmuatün minet Tefasir.Kadı Beyzavi-Hazin-İbni Abbas-Nesefi.(Arapça)1/565)




EVLİYA BAHÇESİNDEN PIRLANTA SÖZLER

EVLİYA BAHÇESİNDEN PIRLANTA SÖZLER

“Kula,Allah Taâladan yüz çevirme hali gelince,evliyaya sataşmaya başlar.”(Ebu Turab)

“Bu alemde göç eden,beraberinde iki ilim götürür. Biri,Allah Taalaya karşı marifet ilmi,diğeri de ahiret yerlerine,makamlarına dair ilim.. ikinci şıkka dahil ilim şunun için gerekir: Hakkın bir tecellisi olunca,şaşırmaya ve o tecelliyi bilmeden inkar edip:-Senden,Allah’a sığınırım..demek hatasına düşmeye.. O tecelliyi anlamıyanların inkara sapacaklarına dair rivayet vardır.

Kardeşim,anlatılan iki ilmin ahiretteki meyvesini elde etmek için,onları keşif yolu ile burada kazan. Bu dünyanın bilgilerini pek yüklenme. Allah yolunda muhtaç olacağın kadarını al. Onları da, hak ehlinin iyiliği için kullan..”(Muhyiddin-i Arabi)

“Nefis övüldükçe kirlenir,zem edildikçe de temizlenir.”(Havvas)

“Ahirete ait işlerde zarar etmektense,dünyaya ait işlerde zarar ediniz. Böylesi sizin için daha hayırlıdır.”(Hz. Ömer)

“Sizin için korktuğum şeylerin en başında,hevâya uymak ve uzun emelli olmak gelir. Hevâya uymak,hak yoldan alır Uzun emelli olmak ise;ahireti unutturur.”

“Bilgisiz yapılan ibadette hayır yoktur. Anlayış vermeyen ilimde hayır yoktur. Tefekküre götürmeyen kıraatte (Kur’an okumakta) hayır yoktur.”

“Kalbler;içi boş kablara benzer;hayırlı olan, hayırla dolu olanıdır. “

“Takva;hataya devamı bırakmak ve amellere güvenip aldanmamaktır.”(Hz. Ali)

“Mü’min serçe kuşu gibidir. Halden hale geçer,her gün bir başka olur.”(Ebu Ubeyde)

“İnsanları bir dikensiz yaprak gibi bulmuştum. Bir sabah baktım ki,yaprak değil,diken olmuşlar.”(Ebud-Derda)

“Ey Ademoğlu,dünyaya kalıbınla sahib ol. Fakat kalbini ve himmetini ondan ayır.”(A.bin Ömer)

“Bu konağın sahibi;bizi burada bırakacak olsaydı,onu dünya meta-ı ile doldururduk. ne çare ki o;bizim bu evden naklimizi istiyor.”(A. Ğıfari)

“Dağlar dahi,birbirine karşı azsa ; azgın cezasını bulacaktır.”(A.bin Abbas)

“Sizden biri,kırkını bulunca Allah’dan çekinme tavrını takınmalı.”(Mesruk)

“İnsanlar kıyamet günü;hudutsuz bir şekilde Cenab-ı Hakka,diledikleri gibi bakarlar.”

“Dünya senin bineğindir. Binebilirsen,seni taşır. O sana yüklenecek olursa,öldürür.”

“Dünyayı arayıp,ahireti bulanı hiç görmedik. Ama,ahireti arayıp,dünyayı bulanı gördük.”(Ebu S.H.Basri)

“Bana göre,en çok korkulacak şey kadınlardır.”(S.bin Müseyyeb)

“Dünyanın az şeyine dalmak,ahiretin çok şeyini kaybetmektir.”(Kurazi)

“Tanınmamak istedikleri için tanındılar.”( Uyeyne)

“İyi amel;bedene kuvvet,kalbe nur,göze aydınlık getirir. Kötü amel;bedeni yorar,kalbi zulmete boğar,gözü kör eder.”(Ali)

Buhari için:“Buhari-i Şerife yazdığı her hadisi şerif için,iki rekat şükür namazı kılmıştır.”

“Ahir zamanda;her kabilenin beyi,münafıkları olacaktır. Onları bu beylerden korumak lazım. Çünkü onlar öyle bir illettir ki;şifası yoktur.”(Fudayl)

“Dün,öldü,bugün,son nefesini vermede. Yarın-da henüz doğmadı. Zamanınızı bu açıdan görün ve yararlı iş yapmaya bakın.”(Bişri Hafi)

“Dünya,kendisini arayandan kaçar. Kendisinden kaçanı da arar. Kaçana kavuşunca yaralar. Kendisini arayıb bulanı da öldürür.”(Darani)

“Açlık nurdur;tokluk da ateş. Şehvet de odun. Şehvet ve tokluk bir araya gelince,ateş yanmaya başlar. Taa,sahibini yakıp bitirinceye kadar sönmez.”(Razi)

“Çocukların terbiye edilecekleri yer mektebtir. yol kesen şakilerin terbiye ve ıslah yeri ise,zindandır. Kadınların terbiye ve ıslah yeri ise,evleridir.”(Hakim)

“Ey ademoğlu,sana dünyalık verirsem,onunla meşgul olursun. Vermediğim zaman ise,bütün gücünü onu aramaya sarf edersin. Halin böyle olunca ne zaman bana döneceksin.”(H.Kudsi)

“Nurlar sırlara yerleşince,dış duyular iyilik konuşmaya başlar.”(Hamid)

“Bu ümmete öyle bir zaman gelecek ki,o zamanda bir mü’min için;maişetini temin yolunda,münafıka dayanmaktan başka çare kalmayacak.”(Sekafi)

“Ruhlar ervah aleminde yaratılmıştır. İşte bu sebebten durmadan yükselir,müşahede haline ererler. Orada ferah bulurlar.”

“Cesetler gam ve keder içinde yaratıldı. İşte bu sebebledir ki,fani şehvet talebinde bulunur ve onu elde edebilmek için gayret sarfederler. Ve sonunda;gam,keder ve sıkıntı içinde kıvranırlar.”

“Nefsin seni yürütür..Yaya olaraktan..Kalbin ise,seni uçurur..Durum bu olunca;düşün,taşın..Vuslat alemine seni hangisi daha çabuk erdirirse..Ona yapış..Onun gidişine ayak uydur..”(Ebu İshak)

“Hatarat nebilere,vesvese velilere,fikirde avam halka hasdır.”(Ebul Abbas)

“Velayet halinin sonu,nübüvvet halinin başlangıcıdır.”(Nasrabazi)

“Kalbin dereceleri yükseldikçe,onun için sıkıntılar,daha da artmaya başlar.”(Betaihi)

“Cisimler,kalemler gibidir. Ruhlarda kağıt..Nefislerde hokka..”(Ebul Vefa)

“Özünde bir kimseyi kötülükten çeken bir duygu yoksa,onun kalbi viranedir.”(Beka)

“Allah Taâla,acâibattan her ne ki yarattı..İlla onun bir suretini,adem oğluna nakşetti..Ve her ne zaman ki,bir garib iş icad etti;illa onu adem oğluna musallat eyledi..Ve her ne zaman ortaya bir sır çıkardıysa,illa onun bilgi anahtarını adem oğluna verdi… İnsan alemin muhtasar bir suretidir.”(Kürdi)

“İhlas odur ki;Hakkı müşahede anında,halk gözünden ve gönlünden siline;kalmaya..”(Mağribi)

“İrfan sahibi,marifet makamında kemale erince,Allah Taâla ona vasıtasız ilim ihsan eder. Bu hali bulan arif zat;ilimleri,manalar sayfasından yazılı olarak alır. Ve,ondaki işaretleri anlar;marifet yoluyla onların,mana ummanına dalar. Tılsımlarını çözer. Öğrendiği her şeyin,yalnız ismini değil,resmini de görür,bilir.”(Düsuki)

“Sır alemindeki derecenin yüksek olması;niyetindeki himmetin yüksekliğine bağlıdır.”

“Hakka uzaklık ve perdeler sebebi iledir ki,hakka uzaklık durumu meydana gelir.”(Kebir)

“Yaptığın bütün ibadetlerde,en büyük gayen;ancak ibadet ettiğin zata yakınlık olsun.”

“O ki,bir parçadır;o bir cüz sayılır.. Külli olanı;bütün varlığı,zatı ve sıfatı ile kuşatanı o nasıl ihata edebilir.”

“Kalb var ya;Kalb..İşte o;Ruh nurunun bir gölgesidir..Ruha gelince..O da kalbten ve ruhtan ötelerde olan sırrın bir gölgesidir. Sır ise;Tekvin alemlerinin ilk anlarında hasıl olan,ilk hakikatın bir tecelli şuasıdır..Nefse gelince..O da,şehadet alemine,kalbin bir teveccühüdür..Meylidir. Ve kendisine ait şehadet aleminin tedbiri için iltifatıdır.”

“Gafili görmek,kalb için öldürücü bir zehirdir.”

“Şu nefislerden sakınınız. Sebebine gelince;onların,yapılan taat ve ibadette ortaya çıkan bir sürü afetleri ve gaileleri vardır.”

“Hakikat öyle yücedir ki;ona yaratılmışlardan bir şeyi mükafat olarak vermekten tenzih etmek gerek. Ancak onun mükafatını,alemlerin Rabbi olan Allah verir.”

“İsterse tek defa olsun..Bir kalb,yaratıcısı huzurunda zilletini kabul ederse,mutlaka bundan faydalı çıkar..Nur alır..Hayır bulur.”

“İyi düşün ki,bu beşeri alemde tezahür eden ilimler ve ameller:Su,çamur ve kan arasından sızıp meydana gelir..

Hiç kimse içtiği sütün tam manası ile halis olduğunu iddia edemiyeceği gibi,yaptığı amelin ve elde ettiği ilim çeşitlerinden her hangi birinin de bütün beşeri şaibelerinden temiz olduğunu da iddia edemez.”

“Her ne zaman ki,mü’min kul,sadâkata dayanarak imanın hakikatını tazeledi,bu defa ona başka bir vazife düşer..ki o vazifede,iman ocağında,bütün alemi ekvânı eritmek olacaktır.”

“En büyük nimet,fani varlığı,tam zenginlik olan baki varlığa katabilmektir..ki buda,en büyük ilahi zenginliğin gölgesinde olacaktır.”

“Marifet oku hiçbir zaman durmamalı..Esas hedefine ulaşmak için durmadan ilerlemeli..Onun ilerlemesi,bu hayat boyu devam etmelidir. Çünkü o,durduğu an,yok etmek için kendisine bir hedef bulmak zorunda kalır.. Bilmeli ki,onun seçeceği ilk hedef kalbdir..

Esas hedefini vurmadan durduğu an da,kalbe saplanır;iki alem içinde onu,yaramaz bir hale getirir.”(D.Kebir)

“İlahi tecelli nurunun saltanatına ancak,bu beşer tahammül edebilir..Dağa gelince..O da;en ufak bir tecelli karşısında,parça parça atılır..Bir hallaç pamuğu gibi..

Sebebine gelince:Bu beşer,yani insan pek asil bir şekilde yaratılmıştır. Ama,dağ böyle değildir.“(D.Kebir.)

“Ey kulum,bana gelirken,irfan duygumu da beraberinde getirirsen..Sana yaratılmışların miktarı kadar sevab yazarım.”(Kudsi Hadis)

“Kendi zatın bir aynadır. Kendi şeklü şemâiline gelince;o dahi kendi özüne bir ayinedir.”(D.Kebir)

“Aslında ruhların,nevi şahıslarına münhasır bir şekilleri yoktur. Yani, bu kalıb da görünüşleri itibari ile..

Ancak onun bir nuru vardır ki;buda isyan halinde,bulunduğu yerden çekilip gider. İşte o zaman,yokluğu hissedilmeye başlanır. Çünkü o anda bazı alametler de belirir.

İşte bundandır ki:Adem aleyhisselam ve beraberindeki,asi olup hata işledikleri zaman;ruhun nuru çekildi ve ayıp yerleri açıkta kaldı..

İsyan ve ruhani nur,bir arada olamazlar. Çünki ruh,daima Rabbını müşahede eder..İş bu müşahede sebebi ile,kendisinin bulunduğu yerde isyanın lafı edilmez.”

“Cennet matlub,cehennem de talibdir.. İş bu sebebledir ki;cennet taleb muamelesi görür..Cehennem ise;kaçmak..”

“Sen,kelime-i Tevhid zikrine devam et..ta ki onunla daha yücelere çıkabilesin.. Taa ötelere uçup gidesin de;ne sen kalasın,ne de Tevhid kelimesi..Kelimesinden de geçip,aslına eresin..Bulasın ve olasın..”

“İnsanları,irfan sahibi zattan alıkoyan şeyler ancak;kalblerin de mevcud olan şirkleridir.”(D.Kebir)

“Belki onlar,irfan sahibi zata o şirk halleri ile de olsa,yaklaşmak isterler ama;irfan sahibleri,onları yanlarına yaklaştırmaz.. Kendilerinin içinde yaşadıkları,cem ve tefrid alemine onları yaklaştırmak istemezler..Çünki,onların nefisleri,şirk ve küfür kokusu sürünmüştür..

Sonra..Onların,şirk ve küfür kokusu sürünen nefisleri,ilahi nurun sıcaklığına dayanamaz..En ufak bir nur huzmesinden kaçar;ağyar gölgesine sığınırlar.”

“Bir kul;huzur nevinden her ne ki arttırır;o huzuru kadar vakitleri nurla dolar.”(D.Kebir)

“Cehennem ateşi,insanın ancak şirke belenmiş kısımlarını yer,bitirir. Oraya,yani cehenneme düşen ,mahiyeti itibariyle tamamen müşrik ise;bütününü ateş kaplar..Şirki az bulunduğu takdir de;o az yerini ateş yakar..

Cehennem ateşine,bazı mü’minlerin de düçar olmasının ve ateşin onlara da isabetinin yegane sebebi;isyanlardır ki;bu isyanları,kendilerinde hasıl olan gizli şirkin bir sonucudur.” (D.Kebir)

“Her gaybi vüsulün önünde şehevi bir engel bulunur.”(D.Kebir)

“Bu ümmet;bilhassa tevhidin hakikatlarını anlama yönünden ümmetlerin en kavisidir.

İşte anlatılan o kaviliğin bir icabı olarak;bedenin zayıf olmaları,ömürlerinin kısalığı şaşılacak bir şey değildir.“(D.Kebir)

“Dünya,insanlık manasının zuhur yeridir..”(D.Kebir.)

Ölümden sonra mahşer dahil;orada geçen zaman ise;iman nurunun parladığı ve zuhur bulduğu bir mahaldir..

Cennete girişten itibaren de;irfan sırrının zuhuru başlar..Orası da,bu sırra mahal..”

“Şayed,Allah Taâla,bu ruhları iki ağır kayda vurmamış olsaydı;onlar,tam bir uçuşla hakka uçar,giderlerdi..

Kayd,bağ ve zincire vurulma manalarına alınabilirse de..burada,şu manaya alınmalıdır:Emirler ve Yasaklar.. ki bu,İmam-ı Şarâninin kavlidir.”

“Şayet hakikatların ruhu olmasaydı;bütün yaratılmışlar,cansız kalırdı.”

“Allah Taâla,özellikle cennetteki seçme kullarına öyle bir kisve giydirecektir ki;onun ne belli bir rengi vardır..ne de deseni..

Orada tam bir tecelli vaki olacak olsa..kim dayanabilir ki.?. Cennetteki ağaçlardan bir tanesi olsun;tecelli cihetinden,hakiki vechesi ile meydana çıksa..Cennet ehli ona bakacak takati bulamaz..”

“Hocanın hizmeti,babanın hizmetinden evvel gelir..Çünki,baban senin,bu keder ve sıkıntı alemine gelmene vasıta oldu..Ama üstazın,yani hocan,seni safa alemine çeker..

Pederin seni bu esfel aleme getirdi..Ama üstazın seni,ala aleme aparmaktadır..

Pederin seni,bu su ile çamura karıştırdı;ama üstazın seni,yücelerin de yücesi alemlerin yerlileri arasına kattı..”

“Her ne ki,seni Hakkın zatından perdeliyor;işte günah odur..”

“Sen ki tam hazret alemine geçtin..Yani vahdete erdin..Artık orada:zamanın ve mekanın sözü olmaz..

Ne yana istersen bak..Sana kapalı bir taraf yoktur..”

“Yaratılmış olan her şey,kendi hal dili ile yaratıcısını tesbih eder..Ve,hemen hepsi yaptığı tesbihinde şöyle der:Halıkımı,ona karşı nakıs idrakimden tenzih ederim..”

“Nefse,kelime-i Tevhid anahtarının (La-yok) kelimesi ile gem vurulmuştur. Ta ki,bütün batıl davalarından döne.”

“Her mü’minin iman dolu kalbi,cesedinin kadir gecesidir. Ve her sene de bulunan kadir gecesi ise,o senenin kalbidir.”(Kebiri)

“Bütün peygamberler;rahmetten yaratılmıştır.Ama,bizim peygamberimiz –Sallallahu aleyhi ve sellem- rahmetin aynıdır.”

“Fakih odur ki:Kalb gözlerinden hicabı söker atar.”

“Nefsini bilen Rabbini bilir”hadisinde:”Bu o demektir ki:Her kim nefsinin zelil ve hakir olduğunu anlar ve aczini bilirse;Allah Taâlanın izzet ve kudret sahibi olduğunu anlar.”(Mürsi)

“Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer (R.A.hüma) risaletin halifeleridir. Hz.Osman ve Hz. Ali (R.A.hüma);nübüvvetin halifesi idi.”(Mürsi)

“Rasulullah (SAM) Efendimizin getirdiği şeriat nesih kabul etmez.Çünki o,kendinden evvel gelen ümmetleri getirdiğini camidir. Hepsini eksiksiz getirdi. Ve lüzumu olmayanları da kaldırdı.

Ayrıca kendine has bir özelliği de vardır. ki o;başkalarında yoktur.

Sonra o;sekizinci semadan yani kürsinin bulunduğu kattan nazil oldu. Zira orası tam ve sabit bir makamdır ve zatı ilahi ile kaimdir..hiçbir halde değişmez..

İş bu gerekçe iledir ki;Rasulullah (SAM) Efendimizin getirdiği şeriat nesih yani değişme kabul etmez..Ama diğerleri böyle değildir. Değişirler..şimdiki halleri gibi..”

“Şeytanın adı Ebu Mürredir.ki bu,onun çeşitli adlarından biridir. Yani;acı babası..babası şeytan,acı nefis..

..Çünki o,tadı bozuk bir varlıktır. Nereye girse,orayı mutlaka ifsad eder. Tıpkı hanzele suyunun sütü ifsad ettiği gibi..”

“Efendim,Şazili hazretleri buyurdu ki:-Muhabbet bir kutubtur..Diğer hayırlara gelince..hepsi o kutbun çevresinde gezegen gibidirler.”

“Akılların fazileti ondadır ki,fuzuli işleri terk eder,kinaye yollu anlatmak yeterli iken,sözle anlatmak cihetine gidilen işlerdir.”

“Ey Ensar zümresi..İnsanlar,koyunla,katırla yürüyüp giderken,siz göçünüze beni alırsanız razı olmaz mısınız? Ensar dan cevaben:

-Elbet razı olduk ve olmuşuz.”

“Öbür alemde sevabların ağırlık miktarı,bu alemde uğruna çekilen yorgunluk kadardır.”

“Öğrenci durumunda olan bir kimse,öğretenin ruhundan bir parçadır. Bir şeyden istifade eden bir kimsenin aklı da;o istifadeyi sağlayan kimsenin aklına bağlıdır. Biri asıldır;öbürü de parça.”(Seyyidi)

“Duyduğuma göre;Helal yoldan alınan gıda ile gelişen bir bedeni katiyyen toprak eritmez..çürütmez.yemez..”(Şihap)

“Bir kulu,ilahi yardım sararsa..Onun ömründen her zerre bir seneye bedel olur. Yani;başkalarının ömrüne bakarak..

Amma,Allah Taâla bir kimseden yardım elini çekerse..ömrünün bir senesi,bir zerre hükmünde dahi değildir.”(Berlisi)

“Allahu Taâlanın haram kıldığı şeylerden sakın ki,insanların en abidi olasın.”(Hadis)

“Gözü ama kimse kör değildir. Asıl ama,basireti kör olan kimsedir.”(Hadis)

“Ümmetim arasında her zaman kırk kişi bulunur. Bunların kalbleri,İbrahimin(AS) kalbi gibidir. Allahu taâla onlar sebebi ile kullarından belaları giderir. Bunlara Ebdal denir. Onlar bu dereceye namaz ve oruç ile yetişmediler.” Abdullah ibni Mesud:”Ya Rasulallah! Ne ile bu dereceye ulaştılar? diye sorunca:”Cömertlikle ve müslümanlara nasihat etmekle yetiştiler.”buyurdu.(Hadis)

“Ebrârın iyilik olarak yaptıkları,mukarrebler yanında günah olur.”(Hadis)

“Talib değil,matlub ol. Yani arayan değil,aranan ol.”

“İmanları ileride olanlar,Allahu Taâlaya yaklaşmakta ileride olanlardır. Bunların hepsi mukarreblerdir.”[1]

“Mukarrebler,Allahu Taâla için olmayan her şeyden,yemekten,içmekten,yatmaktan,konuşmaktan sakınırlar. Bunlar,din için niyet etmedikçe hareket etmezler. Yemeleri,ibadete lazım olan aklı ve kuvveti bulmak niyeti iledir. Her şeyleri Allah içindir.”(İ.Gazali)

“Bu ümmet,ümmetlerin en iyisi olduğu ve bu ümmetin peygamberi,peygamberlerin sonuncusu olduğu için,bunların alimlerine,israiloğullarının peygamberlerinin mertebesi verilmiştir. Peygamberlerin vazifeleri,bu alimlere yaptırılmaktadır. Bunun için,her yüz sene başında,bu ümmetin alimleri arasından bir müceddid seçilir. Hele bin sene geçince,geçmiş ümmetlerde bir ulül-azm peygamber (veya rasul) gönderildiği veya onu işi bir nebiye (her yüz senede bir gönderilen peygambere) bırakılmadığı gibi,bu ümmette de,tam bilgili bir alim seçilir. Bu zat,geçmiş ümmetlerdeki ulül-azm peygamberlerin işini yapar.”(İ.Rabbani)

“Harama bakmaktan gözünü muhafaza eden,kendini nefsinin arzularına kapılmaktan koruyan,sünnete uyarak zahirini,dışını süsleyenin,helal lokma yemeyi alışkanlık edinenin feraseti şaşmaz.”(Kirmani)

“Feraset,salih kimseleri temyiz ve teşhis etmek,bulup ayırmaktır.”(İ.Rabbani)

“Feraset,iman kuvvetinden doğmuştur.Kimin imanı daha kuvvetli ise,feraseti o nisbette keskin,şiddetli,isabetli ve doğrudur.”(A.Arvasi)

“İhlassız amel,sahte para gibidir,kabul edilmez.”(Külal)

“Tüsteriye:İnsanın nefsine en çok ağır gelen nedir?diye sorulunca:”İhlastır,der. Ve:”Zira ihlasta nefsin nasibi yani payı yoktur.”

“İhlas ile,uzun yılların ameli,işi,kısa zamanda ele geçer.”(İ.Rabbani)

“İlimlerden öyleleri vardır ki,onları ancak marifetullaha sahib olanlar bilirler. Onlar bu ilimlerden haber verdikleri zaman,marifetullaha sahib olmayanlardan başkası onları inkar edemez.”(Hadis)

Abdullah bin Mübareke:“Hz. Muaviye ile Ömer bin Abdulazizden hangisi daha yüksektir?”denilince:”Hz. Muaviye,Rasulullah efendimizin yanından giderken,atının burnuna giren toz,Ömer bin Abdulazizden kat kat daha yüksektir.”demiştir.

“Büyüklerden istifade edebilmek için kurbu ebdan istemeli,bunun için çalışmalı. Nimetlerin tamam olması,bedenlerin yakın olması iledir. Kurbu ebdan olunamazsa,yakınlık sebeblerini elden bırakmamalıdır.”(İ.Rabbani)

“Kabre yılanlar dışardan gelir sanmayınız. Sizin kötü amelleriniz kabirde sizin için engerek yılanıdır. Dünyada iken yediğiniz adamlar da kabre yılan olarak gelir.”(Abbadi)

“Biz muhabbet şerbetini içenlerdeniz. Bizim muhabbetimizin artmasına sebeb kalblerimize çeşit çeşit zevk bahşeden hadisi şerifler ve salavatı şerifelerdir.”(Dehlevi)

“Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Günahların başı ise küfürdür,imansızlıktır.”

“Nefsinin arzularına tabi olan,Allahu Taâlaya nasıl kul olur? Ey insan,kime tabi isen onun kulu olursun.”

“Gözümün nuru ve lezzeti namazdadır.” Hadisi”Allahu Taâla namazda zuhur ediyor,müşahede olunuyor. Böylece gözüme rahatlık geliyor.”demektir.”(Dehlevi)

“Malı seviyorsan,yerine sarf et de sana sonsuz arkadaş olsun. Eğer sevmiyorsan,ye de yok olsun.”

“Dünya ne demektir,biliyor musunuz? Gönlüne gelen ve seni Allahu Taâladan uzaklaştıran her şey dünya demektir. Seni O’ndan başka bir şey ile meşgul eden her şey de fitnedir. Bu kısa ömrü,Allahu Taâladan uzaklaştıran şeylere yaklaşmakla geçiren,O’ndan başka şeylerle meşgul olan kimse,ahiretini harab etmiş olur. Bu ise,akıl sahiblerinin yapacağı şey değildir.”

“Kişinin sözü amelinden çok olursa noksandır. Ameli sözünden fazla olursa kemaldir.”

“Allahu Taâlanın bir kulunu sevmediğinin alameti;o kulun,kendisine faydası olmayan boş şeylerle meşgul olmasıdır.”

“Ümitsizlik küfür içinde bir kapıdır. Allahu Taâlanın rahmetinden ümidini kesmek küfürdür.”(Ensari)

“Sabrın alameti şikayeti terk,musibet ve sıkıntıları gizlemektir.”(Harrazi)

“Allahu Taâla kocasına teşekkür etmeyen (ona nankörlük eden) ve onunla yetinmeyen,iktifa etmeyen kadına nazar etmez.”(Hadis)

“Allahu Taâlaya ilimsiz ibadet eden kimse,değirmene bağlı merkeb gibidir. Gün boyunca yürür,fakat hep aynı yerindedir.”(Hz. Ali)

“İnsanlar edebe,ilimden çok daha fazla muhtaçtır.”

“Eğer bir kul ömrü boyunca bir an riya ve nifaksız kalırsa,o bir anın bereketini ömrünün sonuna kadar duyar.”(Menazil)

“Alimleri hafife alanların ahireti,ümerayı hafife alanların dünyası,dostlarını hafife alanların mürüvveti yıkılır.”

“Eğer gıybet etseydim,anamı,babamı gıybet ederdim. Çünki sevablarımın onlara verilmesi daha hayırlı olur.”

“Şu dört cümle,dört bin hadisi şeriften seçilmiştir;Kadına güvenme,mala aldanma,mideni fazlaca doldurma,işine yarıyacak kadar ilim öğren.”(A.bin Mübarek)

“Annemin güzel terbiyesi yüzünden ruhlar alemiyle ilişkim kesilmezdi. Allah’dan gafil olmazdım. Çocukların arasında kendimi devamlı kusurlu görürdüm.”

“Yolumuz sohbet yoludur. İnsanlara hayret ediyorum. Niçin sohbeti istemezler,niçin sohbet meclisine katılmazlar,niçin Allah adamlarının yanında bulunmazlar?Halbuki sohbet ehlinin ev sahibi Allahu Taâla,teşrifatçısı Hz. Ali,sakisi yani su dağıtanı Hızır Aleyhisselamdır. Şayet sohbet etmek için yedi kişi bir araya gelse,yüksek makamlara erişirler ki,aralarında bir Allah dostunun varlığı umulur.

Cehri,açıktan Kur’an-ı Kerimi okumak ve sohbet,evlerden zulmeti giderir. Onun için sohbet olunan evin sahibi bildiği sureleri açık olarak okusun.”(A.Taği)

“Hiçbir ferd yoktur ki,ölüm meleği günde iki defa kapısını çalmasın.”(Kureşi)

“Şarap içmeyi adet eden,Vesene (puta) tapan gibidir.”(Hadis)

-İ.Rabbani anlatır:“Babamın bana:”Ehli beytin sevgisinin,iman ve hüsnü hatimeye yani son nefeste iman ile gitmeye büyük tesiri olur.”dediğini hatırlayınca,can verme anlarında bunu kendisine sordum.”Allahu Taâlaya hamd ve şükürler olsun,o muhabbetle ve sevgiyle doluyum,nimet deryasında yüzüyorum.”buyurdu.(Abdul Ehad)

“Azizim,evvelkiler çok amel etselerdi,az kabul ederlerdi. Şimdikiler az bir şey yapsalar,çok kabul ediyorlar. Bir gümüş verseler,bir altın verdik diyorlar.Çünkü şimdi bid’atlar çoğaldı,nefsin arzuları bir yerde mevcut,zulmet dalgaları ise,birbiri ardınca gelmektedir. Heybetinden öncekilerin ve sonrakilerin titrediği,cinlerin,insanların ve hayvanların dehşetinden şaşırdığı büyük korku geldi. Haşir ve neşir günü çok yaklaştı. Bir bölük cennete,bir bölük cehenneme gitsin,denecek gün geldi çattı. İşte bunları düşünüp uyanmalı,hakikatları gören gözleri açmalıdır. Akıllı gençlere,düşünen yaşlılara yazıklar olsun ki,gaflet pamuğunu kulaklarından çıkarmıyorlar ve gurur perdesini basiret gözlerinden uzaklaştırmıyorlar.

Azizim! Gençlik en büyük nimettir. Elden geldiği kadar en iyi vakitleri,en iyi işlere sarf etmelidir. Kıymetli cevherleri,çocuklar gibi oyuncaklarla değişmemelidir. İstidat toprağınız temiz ve yüksektir. Sakın onu boş koymayın. Yahut bozuk tohum ekmeyin.”(Serbendi)

“Hükümet,tekkeleri değil,boş mekanları kapattı. Onlar kendi kendilerini çoktan kapatmışlardı.”

“Kur’an-ı Kerim şifadır. Fakat şifa,suyun geldiği boruya tabidir. Pis borudan şifa gelmez.”

“Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi,iman eksikliğidir.”(A.Arvasi)

“Alışkanlık çok çirkindir. İbadet de alışkanlıkla yapılmamalı.Çünkü alışkanlık halini alırsa ibadet adet olur. İbadeti adetten edeplerle ayırmak gerekir.”(A.Hüseyni)

“Allahım! Ben kul oldum,kul oldum, kul oldum.Kulluktaki vazifemi yapamadığımdan utanarak başımı eğdim. Her kul kapısından âzad olduğunda sevinir,mesrur olur. Bense ne zaman sana tam kul olursam o vakit şad olur,neşelenirim.”(Şirvani)

“Allahu Taâla bir kavim için kötülük dilerse,onlara mücadele kapısını açar,onları iş yapmaktan alı koyar.”

“Seni yaratan ne kadar yüce! Yağa benzer bir şey vermiş,onunla görürsün. Kemikle işitirsin. Bir et parçası ile konuşursun.”

“Kul,dünyadaki her halinden kıyamette hesap ve sorguya çekilecek. Hem de gün gün,saat saat. Bu durum da,Allah Taâlayı anmadığı bir an karşısına çıkınca,pişman olur ve kendini parçalamak ister.”

“Ashabı kiramda şu beş haslet vardı:Cemaata devam,Rasulullahın sünnetine uymak,cami yapmak,Kur’an-ı Kerim okumak ve cihad (İslâmiyeti yaymak) etmek.”(Evza-i)

“Şayet Allah’dan başkasını dost edinseydim,Ebu Bekri dost edinirdim.”(Hadis)

“Arif,her gün korku içindedir. Çünki o,hesap vaktinin her saat yaklaştığını yakinen bilmektedir.”(Faris)

“Allahu Taâla ile konuşmak isteyen,Kur’an-ı Kerim okumalıdır.”

“Allahu Taâlayı hatırlamıyanlar,ölüler gibidirler.”

“Yemek yemekten ve ilaçtan kesilen hasta misali,ilim ve hikmetten mahrum kalan kalb de ölüme mahkumdur.”

“Konuşunca Allahu Taâladan konuşanlar,amel edince Allah için amel edenler,bir şey isteyince de Allah Taâladan isteyenler gerçek marifet sahibleridirler.”(Musuli)

“Farzlar insan için sermaye,nafileler ise kar ve kazanç gibidirler. Kar sermaye olduktan sonra meydana gelir”

“Şu beş husus şekavet,bedbahtlık alametidir:Kalb katılığı,ağlamayan göz,hayanın azlığı (yokluğu),dünyaya rağbet etmek,ihtiras ve tulu emel arzusu.”

“Her kim bir binek ve yük hayvanına,lanet olsun,derse o hayvan hal diliyle der ki:Amin,lakin yüce Allaha hangimiz daha fazla asi ise,lanet onun üzerine olsun,der.”(Fudayl)

“Ne kadar yaparsan yıkılacaktır,ne kadar yaşarsan ölünecektir.”(Hacım)

“Her gördüğünü Hızır bil,her geceyi Kadir bil.”

“Herkes yahşi (güzel,iyi) biz yaman,herkes buğday biz saman.”

“Kim hürriyeti murad edinirse ubudiyeti,kulluğu sıkı bir şekilde devam etsin. Hakiki hürriyet Allah’dan başkasına kulluk yapmamaktır.”(Mansur)

Peygamberimiz:“Ölüm keffârettir.” buyurdu. Ölüm günahlara keffaret olunca,ahiret rüsvalığının manası nedir? diye sorulduğunda:”Günah vardır,ölümle affedilir. Günah vardır,kabirde kalmakla affedilir. Günah vardır,kabir azabı ile affedilir. Günah vardır,cehennem ateşini görmedikçe ve cehennem ateşi onu yakmadıkça hiçbir şeyle affolmaz. Buradan o kadar nur götürmelidir ki,bu nur,cehennem ateşini söndürsün ve:”Geç ey mü’min,nurun ateşimi söndürüyor.”desin,cevabını verdi.”

“Günahlar gaflet getirir. Gaflet ise kalbin katılaşmasına sebeb olur. Kalbin katılaşması,insanı Allahu Taâladan uzaklaştırır ve Allahu Taâla dan uzaklık ise,cehenneme götürür.”(Muhasibi)

“Siz onları (sahabeleri) görseydiniz mecnun zannederdiniz. Onlar sizin iyilerinizi görseler:”Bunlar iyilik ve hayırdan nasibsiz kimselerdir.” Kötülerinizi görseler:”Bunlar da müslüman mı?”derlerdi.”(H.Basri)

“İhlas,kulun içi ile dışının aynı olmasıdır.”(Mer’aşi)

“Halka ayrılık acısının tattırılmasındaki hikmet,Allahu Taâladan başkasına güvenmelerini önlemektir.”

“Dünyanın geçici lezzetlerine dalan,hakikatları bulamaz. Bu lezzetlere dalması,onun kuvvetini azaltır.”(İbni Ata)

“Eğer adaletli muamele olunursan,küçük günahlardan bile helak olursun. Allahu Taâla ihsan ile muamele ederse,büyük günahın da olsa kurtulursun.”

“Zulmet nefsin askeri,ordusu olduğu gibi,nurda kalblerin askeridir. Allahu Taâla bir kuluna yardım etmek isteyince,nur askerleri ile imdat edip,zulmetten onu uzak eder.”

“Nimetlerin çokluğu,seni,onların şükrünü yapmaktan seni alıkoymasın.”

“Sözü ve hareketleri ile sana Allahu Taâlayı ve ahireti hatırlatmayan kimseyle arkadaş olma.”(Ataullah)

“Dünya,Allahu Taâlanın evidir. Sahibinin izni olmadan bu evde tasarruf da bulunan hırsızdır.”(İbni Cevzi)

“Rasulullah Efendimizi anlatmak isteyenler,onun güzelliğini ve üstünlüğünü anlatmaya kalksalar,zaman biter,fakat,onun güzelliğini ve üstünlüğünü anlatmakla bitiremezlerdi.”(İbni Farıd)

“İnsan günahlardan sakındığı kadar, Allahu Taâlayı tanır.”(İbni Semmak)

“Dünyanın zevkleri ve lezzetleri boştur. Bunlara kavuşmak için dinini dünyaya değişenler,dininden taviz verenler,rüşvet vererek çerçöp satın almaya çalışmış sayılırlar.”

“Allahu Taâlanın merhameti vardır,diyerek isyana kalkışma,kahrından da korkarak ümidsizliğe düşme.”(İbni Vefa)

“Gıybet;yalancıların meyvesi,fasıkların ziyafeti,kadınların sakızıdır.”(Desuki)

“Lokmayı helaldan temin edebilmek için uğraşmak,geceleri ibadet edip,gündüzleri oruç tutmaktan efdaldir. Çünki her şeyin başı helal lokmadır.”

“Öbür dünyada terazide en ağır amel,burada bedene en zor gelenidir.

“Ya Rabbi! Beni günah alçaklığından,sana taat ve ibadet lezzetine ulaştır.”İ.Bin Ethem)

“Hanımının sıkıntı ve eziyet vermesine sabreden kimseye,Allahu Taâla Eyyub Aleyhisselama verilen sevabdan verilir.”(Ka’bul Ahbar)

“Her kişi kendini görüp bilmeye gelmiştir, görene, bilene ne mutlu.”(Kabuli)

“Her kim nefis kuşunun etini severse, yani nefsine düşkün olursa, onun gönlü gayb alemi fezalarına asla yükselemez ve yüce alemlerde uçmaktan mahrum kalır.”

“İki lirayı gözlerinize koyun, gözleriniz dışarıyı göremez olur. Peki ya binlerce lira ve parayı kalbine koyan, bunlara muhabbet edenin hali nice olur.”( Kazruni)

“Rasulullahı rüyada görmediğim hiçbir gece geçmedi. Her gece rüyada gördüm.”(İ.Malik)

“İnsan ölünce malını varisler, canını melekül mevt alır, etini kurtlar yer. Kemiklerini toprak çürütür. İyiliklerini ve sevaplarını da hasımları alır. Bunlar olacak, Allahu Taâla imanımızı şeytanın çalmasından bizi muhafaza etsin.”

“Bir günahı işlediğin zaman duyduğun zevk,günahın kendisinden daha beterdir.”(Mansur)

“O’nun kapısından başka bir kapıya giden,mutlak zarar etmiştir.”

“Allahın rızasından başka bir şeyi maksud edinenler yolunu şaşırmıştır.”

“Hakiki maksad,Allahu Taâlanın rızasıdır. O’ndan başkasına gidenlere yazıklar olsun.”

“Halıkı alem Allahım ne âlâdır,ne âlâ,kul isyan eder de,yine örter o Aliyyül A’la.”(Kerhi)

“Dünya mel’undur ve dünyaya ait şeylerden Allah için yapılmayanlar da mel’undur. Allahu Taâlanın sevgisi ile,dünya sevgisi bir araya gelmez.

Allahu Taâlanın rızasına kavuşmak için mâsivayı yani Allahu Taâladan başka her şeyi ve bütün maksadları terketmek lazımdır.”(Mazhar)

“Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehid sevabı vardır.”(Hadis)

“Dostların sofrasında yenilen yemeğin hazmı kolay olur. Düşmanın yemeği ise,insana ağırlık verir.”(Meymun)

“İhtiyarlık,gençliğin sonu ve neticesidir. Netice ise,başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin,ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur.”

“Kötü kimse,başkalarının ayıplarını saymak isterken,kendini dile getirir.”

Bir kimse bütün ilimleri kendinde toplasa,Allahu Taâlanın rızasına uygun hareket etmedikçe kurtulamaz.”(M.Cami)

“Oruç tutmak,Allahu Taâlanın sıfatıyla sıfatlanmaktır. Zira Allahu Taâla yemekten ve içmekten münezzehtir.”

“Müslümanlık;yapmak,yaşamak,ahkâmı ilâhiyeyi yerine getirmek demektir.”(M.Bakibillah)

“Zulüm yapan,zalime yardım eden ve bu zulme razı olan,bu zulme ortaktır. Zalimin adaletle geçen günü,kendisini,mazlumun zulüm gördüğü günden daha ağır gelir.”

“Cahiller çoğaldığı için,alimler garib oldu.”

“Eğer cahiller susup konuşmasalardı,insanlar arasında ihtilaf olmazdı.”

“Dini bid’attan daha çok yıkan ve insanı tamahkarlıktan daha çok bozan bir şey yoktur.”(M.Cevad)

“Gaflet iki kısımdır: Biri rahmetten gaflet. Diğeri,gelecek olan azabdan,cezadan gaflet. Gafletten rahmet yükselmeyi engeller. Cezadan gaflet ibadetten alıkor. Gafletten kurtulan yükselir.”(M.bin Ebu Verd)

“Sizde bulunmasından en çok korktuğum şey,şirki asğara yakalanmanızdır. Şirki asğar,riya demektir.”(Hadis)

“Şirk,karanlık gecede düz bir taş üzerinde yürüyen karıncanın ayak sesinden daha gizlidir. En aşağısı kötü bir şeye muhabbet ve iyi olan bir şeye buğz etmendir. Din,Allah için sevmek ve Allah için buğz etmekten başka nedir?” Peygamberimiz bundan sonra şu ayeti okudu:”Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki,eğer Allahu Taâlayı seviyorsanız ve Allahu Taâlanın da sizi sevmesini istiyorsanız,bana tabi olunuz. Allahu Taâla bana tabi olanları sever.”[2]

“Haram para ile sadaka veren,cami yaptıran,hayrat yaptıran kimse,kirlenmiş elbiseyi idrar ile yıkayan adama benzer ki,daha çok pislenir.”

“Para,eskiden sevimsizdi. Ama şimdi mü’minin kalkanıdır.”(Sevri)

“Ne zaman oyalanmaktan ve boş şeylerden vaz geçeceksin? Saçın ağardı,zayıflık,ihtiyarlık ve elem geldi,ölüm yaklaştı. Başa gelen bu işten ve gafletten dolayı hayatım boyunca ağlasam ve göz yaşım bitseydi,bundan dolayı kınanmazdım.”(Kudame)

“İnsanlar arasına karışmak,eğer onların haklarını yerine getirmek için olursa,zikr olur.”

“İnsanın izzeti,iman ve marifet iledir. Mal ve mevki ile değildir.”(M.M.Faruki)

“Namaz,seni yolun yarısına getirir,oruç,tam melikin kapısına iletir,sadaka da melikin huzuruna çıkarır.”

“Allahu Taâla bir kuluna verdiği nimeti alıb da karşılığında sabrı nasib ederse,nimete mukabil verdiği (sabır) o nimetten daha efdaldir.”(Ö.bin Abdulaziz)

“İstiğfar etmekle kurtulduk sanırız. Halbuki o istiğfarımız da,bir başka istiğfara muhtaçtır.”

“Sabır insan olsaydı,çok kerim olurdu.”(R.Adeviyye)

“Her şeyi yiyen,her şeyi konuşur. Her şeyi konuşan,her şeyi yapar. Her şeyi yapan,cehenneme gider.”(Erdebili)

“Yapılması emredilen her vazife büyüktür.”

“Dua yapılırken,manevi bir zevk veriyorsa,kabul olacak demektir.”

“Dünya hayatımdan kaybettiğim hiçbir şeye üzülmem. Yalnız secde edemeden geçirdiğim vakitlerime üzülürüm.”(S.bin Cübeyir)

“Geçmiş ümmetlerin hıyanet yapmalarına,kafir olmalarına sebeb,şarap içmektir.”(S.bin Müseyyib)

“Haram yiyenlerin yedi azası istese de istemese de günah işler. Helal yiyenlerin azası ibadet eder. Hayır işlemesi kolay ve tatlı gelir.”

“Eğer Musa ve İsa Aleyhiselamın ümmetinde,İmam-ı Azam Ebu Hanife gibi bir zat bulunsaydı,bunlar yahudiliğe ve hristiyanlığa dönmezdi.”

“Harama bakmaktan sakınan kimse,hiç göz ağrısı görmez.”

“Allahu Taâladan başka yardımcı,Rasulullah Efendimizden başka delil,takvadan başka azık,sabırdan başka amel yoktur.”

“Kıyamet günü,az yemenin mükafatını hiçbir amel karşılayamaz.”(Sehl)

“Her hatayı yapabilirsiniz,fakat bir hatayı iki kere yapmayınız.”

“İnsan yaşlandıkça enaniyet gençleşir.”(Bediüzzaman)

“Az yemeye dikkat! Dolu mide insanı kasavete bağlar.”

“Kuvve-i Şeheviyyenin yemek,içmek,uyumak gibi teferruatında da istikamet lazımdır.”

“Gençlikte insan ne ile meşgul olursa,istidatları onda inkişaf eder.”

“İnsanın kırk yaşına kadar kabiliyet ve istidatları,alışkanlık haline gelir.”

“Günlük içtima-i hadiselerle meşguliyet,kabiliyetlerin inkişafına manidir. Bu noktaya dikkat lazımdır. Zira buna bugün genel kültür herzesi ismini takmışlar.”

“Şimdi oku,kabirde okuyamazsın.”

“Sağırların en beteri kusurlarını işitmek istemeyendir.”(Z.Gündüzalp)

“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde,fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”(Bediüzzaman)

“Zaman gösterdi ki,cennet ucuz değil,cehennem dahi lüzumsuz değil.”(Bediüzzaman)

“Güzel gören güzel düşünür,güzel düşünen hayatından lezzet alır.”(Bediüzzaman)

“Zaman ihtiyarlandıkça,Kur’an gençleşiyor;rumuzu tavazzuh ediyor.”(Bediüzzaman)

“İslâmiyet güneş gibidir,üflemekle sönmez,gündüz gibidir,göz yummakla gece olmaz,gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar.”(Bediüzzaman)

“İman insanı insan eder belki de sultan eder. Öyle ise insanın asıl vazifesi iman ve duadır.”(Bediüzzaman)

“Güneşi kabul etmiyorsanız da,inkâr etmeyiniz.”

“Hayvan olunacaksa;keçi gibi inad,domuz gibi pis,maymun gibi gülünç olunmamalı.”

“Gerçeğe yükselemiyorsanız,alçağa inip alçalmayınız.”

“Çocuk olmak ister misin? denildiğinde,cahil olmak istemediğim gibi…”

“Vermek istemeseydi,istemek vermezdi. Almak istemezsen,vermek istemez.”(Adıyamanî)

“Bir kimse,kölesiyle evladına aynı muameleyi yapamıyorsa,adaletten ayrılmıştır.”

“Dilim bir yırtıcı hayvandır ki,onu bırakırsam beni hemen helâk eder.”

“Müslümanda ümid ve korku aynı olmalıdır. Eğer tartılırsa eşit gelmelidir.”

“İnsanların başına gelen musibetler,ya malından ya şöhretindendir. Bunların haricinde insana zarar gelmez.”(Tavus)

“Tasavvuf,herkesin yükünü çekmek ve kimseye kendi yükünü çektirmemektir.”

“Zikir bir kazma gibidir ki,onunla gönülden yabancı duygu dikenleri temizlenir.”

“Söz söylemek,dilin gönülle,gönlünde Hak ile olduğu zaman makbuldür.”(Ahrar)

“Dünyalığa düşkün olmayınız. Ondan sadece ihtiyacınız kadar akınız. O aldığınız da helal yoldan olsun.”

“Helalın hesabı,haramın cezası vardır.”(Veki’)

“Yüksekliği aradım,tevazuda buldum. Başkanlık aradım,halka nasihatta buldum. Neseb aradım,takvada buldum. Şeref aradım,kanaatta buldum. Rahatlık aradım,zühd de buldum. Zenginlik aradım,tevekkülde buldum.”(Karani)

“Midenize inen lokmanın haram veya helal olup olmadığına dikkat etmedikçe ne yapsanız kurtulamazsınız.”

“Bir kimseye öğüt vereceğiniz zaman,ona ibadetlerin ehemmiyetini anlatın. Zira,deniz yolculuğuna çıkan kimse için gemi ne kadar lazım ise,ibadetlerde insanlar için o kadar lazımdır.”(Vüheyb)

“Koğucunun zararı,sihirbazın zararından daha çoktur. Koğucu az bir zaman içerisinde öyle zarar yapar ki,sihirbaz onu bir ayda yapamaz.”(Yahya)

“Ölümü bir tabağa koyup çarşıda satsalardı,ahiret ehli,başka bir şeye bakmayıp onu satın alırdı.”

“ Tövbeden sonraki bir günah,tevbeden önceki yetmiş günahtan daha çirkindir. Kalb ve beden hastalıklarımız için en iyi ilaç,günahı terk etmektir.”

“Para akreptir. Panzehirin yoksa,onu eline alma. Çünki seni sokar ve öldürür.Paranın panzehiri,helal yoldan kazanıp,meşru yere sarf etmektir.”

“Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak,fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve zenginliğe ne ölçüde şükür edilmiş ise,o hesab edilecek.Mesele çok fakir veya çok zengin olmak değil,çok sabretmek veya çok şükretmektir.”

“Bir müslümanı medhedemiyorsan,bari kötüleme,faydalı olamıyorsan bari zararlı olma,sevindiremiyorsan hiç olmazsa üzme.(Razi)

“Hoca çocuğa,Besmele okur,çocuk da söyleyince,Allahu Taâla,çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının cehenneme girmemesi için sened yazdırır.”(Hadis)

“ Allah yolunda yürümek isteyen bir kimse için,en büyük tehlike;bu yolda olmayan kimselerle beraber olmaktır.”(Yusuf)

“Her kim ki helaldan kazandığı bir mal ile Allahu Taâlanın rızası için hac etse,anasından doğduğu gün gibi günahsız olur.”(Hadis)

“Ey insan! Dilini tut ve ona kement vur. Seni sokmasın. Çünki o bir yılandır. Kabir,kendi dillerinin kurbanlarıyla doludur. Bu kurbanlar öyle kimselerdi ki,babayiğitler bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinirlerdi.”(Ensari)

“Benim kadar hiç kimse eziyet çekmedi. Hz. İbrahimin ateşe atılması bela değildi. Hz. Zekeriyyanın parça parça edilmesi sıkıntı değildi. Bela ve sıkıntı,bizim başımıza dökülendir. Bizi,gök ve yer ehlinin önüne geçirdiler. Ve Adem Aleyhisselamın zürriyetinin günahlarını,benim şefaat eteğime bağladılar.”(Hadis)

Rabia-i Adeviyeye sordular ki:“Sen şeytana düşman mısın?”, “Hayır”dedi. “Niçin?” dediler.”Ben dostla o kadar meşgulüm ki,başkası hatırıma gelmiyor.”

Büyüklerden birine:”Dünya neye benzer.”dediler.”Dünya,benzeri olmaktan daha aşağıdır.”dedi.

“Allahu Taâla evliyanın ruhlarına öyle bir kuvvet verir ki,çeşitli şekillerde görünebilirler. Bedenleri mezardan çıkmaz. Ruhları şekil alıp görünürler.”(Cündi)

“Bizden önceki büyüklerimizden duydum:”Sünnete sarılmak,insanın dünya ve ahirette kurtuluşuna vesiledir. İlmi yaşatmak din ve dünya işlerinin iyi olmasını temin eder. İlim giderse,din ve dünya da gider. Her şeyin nizam ve intizamı bozulur.”(Zühri)

“Yemekle dolan midede hikmet durmaz.”

“Ruhun sıhhati az günah işlemek,bedenin sıhhati az yemektedir.”(Mısri)

“Allahu Taâlanın kullarına verdiği ilk ve en büyük nimeti,onların kalblerini imana açması ve kalblerine imanı yerleştirmesidir.”(A.bin Müsafir)

“Ahilik teşkilatının umdeleri:”Ahi ve şeyh helalinden kazanmalıdır. Teşkilat mensublarının hepsi sanat sahibi olmalıdır. Cömert olup yoksullara yardım etmelidir. Alimleri sevmeli,gereken hürmeti göstermelidir. Namazlarını zamanında kılmalı,kazaya bırakmamalıdır. Alçak gönüllü olmalı,fakirleri sevmelidir. Nefsine hakim olup,haramdan kaçınmalıdır. Beylerin,zenginlerin kapısına gitmemelidir.”

Ve bir Ahinin üç şeyi açık olmalıdır:

“1)Cömert olup eli açık olmalı,fakat israf etmemelidir.

2)Misafire kapısı açık olmalı,gelene ikramda kusur etmemelidir.

3)Sofrası açık olmalı,aç geleni tok döndürmelidir.

Üç şeyi de kapalı olmalıdır ve üç şeyine de sahib olmalıdır:

“Gözüne,Diline,Beline…”(Ahi Evran)

“Ağzıma lüzumsuz bir lokma koyduğum zaman,oradan lüzumsuz bir söz çıkar.”(Havari)

“Kısmetinden gezdiren yer yer seni,

Arş’a çıksan,akibet yer, yer seni.”(Ahmet İ. Kemal)

“Türkiye’nin ve İslâm aleminin kurtuluşu Allahu Taâlanın izniyle,ancak Müslüman-Türk millet sayesinde mümkün olabilir ve böyle olacaktır.”(Ahmed es-Sünusi)

“İlmin yararlı bir halde bulunması için,onun bulunduğu yer olan kalbin temiz olması lazımdır.”(Sayrafi)

“Cebrail Aleyhisselam dört bin sene de iki rekat namaz kıldı ve:”Benim kıldığım namaz gibi bir namaz kılan var mı?”diye düşündü. Bunun üzerine Allahu Taâla:”Muhammed ümmetinin her türlü kusurla,noksanla kıldıkları iki rekat namaz,indi ilahide,senin kıldığın bu iki rekat namazdan daha hayırlı ve makbuldür. Çünki sana,böyle bir namaz kıl diye emretmedim. Onlara emrettim ve mükellef tuttum. Onların emre uymaları sebebiyle kıldıkları ve kılacakları namaz bana çok sevimli ve makbuldür.”buyurdu. İşte emre uymak böyle büyük bir şereftir.”(Ali Hafız)

“Günahın küçüklüğüne bakma,fakat kime karşı asi olduğuna bak.”(Birgivi)

“Ana ve babanın evladlarına duaları,bir peygamberin ümmetine olan duası gibidir.”(Bişri Hafi)

“İki yüz yılından sonra sizin en iyiniz,hafifül haz olandır,yani zevcesi ve çocuğu olmayandır.”(Hadis)

“Bir gün Cafer-i Sâdıka sordular:”Allahu Taâla faizi niçin haram kılmıştır?” Buyurdu ki:”İnsanların birbirine iyilik yapmaları,ihsanda bulunmaları için,Allahu Taâla onu haram etti. Faiz haram olmasaydı,birbirine karşılıksız iyilik yapan kalmazdı. Yapılan her iyiliğin karşılığı olarak dünyada menfaat bekleyen çok olurdu.”(C.Sadık)

“Kadir gecesi,o senenin kalbidir. İman dolu bir kalbde,içinde bulunduğu cesedin kadir gecesidir.”(D.İskenderi)

“Alimlerin etleri zehirlidir. Kim koklarsa hastalanır. Kim yerse ölür.”(D.Ö.Ruşeni)

“İrfan sahiblerinin kalbi,acaba nasıl mahzun olmaz ki? Benim onlardaki amele baktığımı görürler.. Şayed o ameller arasında bir kötüsü varsa;-Sen öyle bir şekil al ki;seni yapana o yüzle çıkasın. Şeklinde talimat veririm. İyiliği varsa,ona da şöyle anlatırım:-Sen de bir suret giy.. Ama şanına layık bir şekilde.. Ve sahibine öyle çık.”(M.Neferi)

“Bu arş öyle bir arştır ki;tarifi imkansız..Rabbe hicab olan mukaddes manalardan bir tanedir. Kaldı ki,ifa ettiği vazife de pek önemlidir. Şayed o,bir açılacak olsa..Bu alemi baştan sona yakar.,hem de göz açıp kapayacak kadar az bir zaman içinde.. Belki de daha az bir zaman içinde…”(M.Neferi)

“Zat,sıfattan ayrılmaz. Ve sıfat,zatı tesbih eder. O ki bu tesbihi yapar;Allahu Taâla,onun bu tesbihinden geceyi ve gündüzü yaratır.”(M.Neferi)

“Allahu Taâlayı darıltan günahın alameti odur ki;sahibi dünyaya rağbeti izleye…”(M. Neferi)

“İman gözünü keskin eyle ki;her şeyin içinde,her şeyin yanında,her şeyle beraber,her şeyin üstünde,her şeyden yakın ve her şeyi kuşatmış vaziyette Allah Taâlayı bulasın.”(E.H.Şazili)

“Peygamberlerin hemen hepsi,Hakka açılan birer gözdür.”(E.H.Şazili)

“Dünyada her kal’a fethedilir. Fakat iman kal’ası asla fethedilemez.”(C.R.Atilhan)

“Bismillahirrahmanirrahim”(Cüneydi Bağdadi) Ancak bu onun gerçek hayata atmış olduğu adımın ilki olduğundan her şeyin başında söyleneni,o yine başta söylemiş. Her ne kadar zahiren son görülse de…[3]

-Hayat’da Allah’la olan Ulu Sultan Abdulhamid Han,ölürken de son sözü “Allah” olmuştur.

-Ebu Talib’in peygamberimiz için söylediği söz=”Bizim Muhammedi teslim etmemiz için çoluğumuz,çocuğumuzla kamilen ölmemiz lazımdır.”der.

-Hz. Fatıma:H.II. 3 Ramazan,28 yaşında iken gusül eder,yeni elbiselerini giyerek yatar. Son söz olarak da:”Ben şimdi ruhumu teslim edeceğim. Beni kimse ğasl etmesin ve açmasın,der.

-İmam-ı Azam son söz olarak:”Gasbedilmemiş,temiz bir toprağa gömünüz beni.”der.

-Muallim Naci’nin son sözü:”Hak- perestim,arzı ihlas ettiğim dergah bir

Bir nefes Tevhid’den ayrılmadım,Allah bir.”

-Bazı mizahcılar mizahlarını öldükten sonra da sürdürürler. İşte;Kani ve son sözü:”Fatiha dilencisi değilim. Mezarıma Fatiha yazmayın.”

Kırklanmış,kırk yıllık Kani,olur mu Yani?

-Hz. Ali der:”Neden bilmem. Dört millet şu dört şeyden uzak kalmışlardır:

Acemler birlikten,Türkler şefkatten,Hindliler cömertlikten,ve Arablar da hasislikten.”[4]

-Çocukları iki şey harab eder:Süslenmek hevesi,şarap sevgisi.(Hatifi)

-Su değilim ki her çör çöple imtizac edeyim;bulut değilim ki herkese inci yağdırayım.”

“İğne gibi keskin uçlu isen de sırrını açığa vurursun.”(Esirüddin)

“Dünyada kadınların seçkini onu ele geçirmekle kocasının yüzü daima gülendir.”(Firdevsi)

-Mevlâna Mesnevisi’nde;Biri Beyazid-i Bestami’ye:“Kürkünüzden bir parça lutfetseniz de teberrüken üstümde taşısam.”demiş. Hz. Beyazid’de:”Oğul;sen çalışta adam ol. Yoksa Beyazidin kürkünü üstünde taşımak değil,derisini yüzüb içerisine girsen bile faydası olmaz.”demiş.[5]

-“Birisi:Muhammed kadehinden o kadar içtim ki,nihayet mest oldum.”demiş. Hz. Beyazid’de:”Muhabbet şarabını kase kase içtim,lakin ne şarab bitti,ne de benim hararetim geçti.”demiştir.”[6]

-“Yahya bin Muaz:”Bazıları,biz bir makama vardık ki,namaz kılmaya ihtiyacımız kalmadı,diyorlarmış.

Evet varmışlar amma cehenneme”der.[7]

-“Silsileye-zincire- bağlı olan bir yere gidemez,her ne kadar (kötülükle) ittiham edilse de…”

-Hz. Ali der:”Ey altın ve gümüş;benden başkasını avutun ve aldatın.”

-Resulü Ekrem:”Helal mal,salih kimse için ne iyidir.”dedikten sonra;su geminin içine girerse onu batırır,altında bulunursa onu yüzdürür.”

-“Bu zamanda İslâmın terâkkisi,maddeten terâkkiye mütevakkıftır.(bağlıdır.)”(Bediüzaman)

-“Servetin deniz gibi de olsa ondan istifaden,mideni bir günlük dolduracak miktardan ibarettir.”[8]

-“Gül bitip de gül bahçesi harab olunca,gül kokusunu nereden arayıp bulalım?”

-“Rasulullah ve ashabı olmayınca nereye varayım ki?

Onun nurlu yoluna…

-Derd müzmin,hal perişan,doktorlar çaresiz,artık ben kime varayım?

Gerçek sahibine…

-Yaşlı a’manın birisi şöföre:”Oğlum,beni son durakta indir.”der.Şöför indirir. Ancak adam evini bulamayınca,ordan geçen birine;Evladım burası nere?der. O da cevaben:Kabir! der.

-Zenginin biri feryad-u figan eder:”İflas ettim…iflas ettim..

Oysa kıyamet kopup,mizan terazi kurulmadı ki…

-“Müflis;mizanda iyi ameli olmayandır”(Hadis)

-Adamın biri;Allah bu kadar insanları tekrar nasıl diriltir?diye sorar.

Onlardan daha fazla olan sinekleri,bir senede yarattığı gibi…

-Hayatımız sana bağlı,diyen öğrencisine öğretmen;bana değil,sağlam kazığa bağla,der.

-“Tahtadan yapılmış bir uzun kutu,

Baş ucu geniş,ayak ucu dar.

Çakanlar bilmez ki bu boş kutu,

Yarın kendileri dolduracaklar.”(N.Fazıl)[9]

Hadis-de:”Beş cürme mukabil,beş ceza vardır:

Bir kavim;Ahdini bozarsa,Allah onlara düşmanlarını musallat eder.

Allah’ın emirleri hilafına hüküm verirlerse,aralarında fakru zaruret yayılır.

İçlerinde fuhuş yayılırsa,ölümde çoğalır.

Kileyi,teraziyi eksik ölçer ve tartarlarsa,memleketlerinde bitki bitmez,kıtlığa uğrarlar.

Zekat vermiyecek olurlarsa,beldelerine yağmur yağmaz.”buyurmuştur.[10]

Mevlâna:”Bizim mesnevi vahdet dükkanıdır. Orada Vahidden başka ne görürsen,o puttur,”der.

-Tarihlerde yazar ki:”Emevilerden Velid bin Abdulmelik’in inşaata merakı vardı. Onun asrında halk da yapı yaptırmak hevesine düşmüştü.

Süleyman bin Abdulmelik obur denecek kadar pis boğazdı. Devri ahalisi de türlü türlü yemek pişirtmek ve fazla fazla yemek yemekle meşgul olmuştu.

Ömer bin Abdulaziz abid,zahid,adil bir zat idi. Tebaası da –velev riya tarikiyle olsun- namaz kılmak,Kur’an okumak,tesbih çekmek gibi şeylerle iştiğal ederdi.

Denilmiştir ki,insanlar hükümdarların itikad ve itiyadına uyar.”

Mevlâna:”Yeşil felek toprağı yeşertir.” Yani gökten yağan yağmurun feyziyle zemin yeşerir.”der.

Ebu Hureyre’den:”Kalb beden memleketinin hükümdarıdır. Hükümdar iyi olunca tebaası ve askerleri de iyi olur. Hükümdar kötü olunca tebaası da,askerleri de kötü olur.”[11]

-Mevlâna der:”Bir Allah adamının kalbi incinmedikçe,Allah hiçbir kavmi rüsvay etmez.”[12]

-Seyyid Şerif Cürcani Tarifat’ın da Nefi Mutmainneyi şöyle tarif eder:”Kalbin nuruyla tenevvür edip,kötü sıfatlardan temizlenen ve Ahlakı Hamide ile tezeyyün eyleyen nefs..”[13]

-Bir kocakarı,ne oluyor bu aynalara ki,insanı ne kadar çirkin gösteriyorlar. Eski aynalar böyle değildi.”der.

-Vaktiyle adamın biri parasızlıktan yem alamamış,seyis gelip hayvanın yemi yok,der. Dedikçe,-La Havle-,deyip kızar,seyisi savarmış. Bir gün merkebe binince,merkeb çöker. Buna ne oldu,diye sorunca,seyis:”La Havle yediği için,Velâ Kuvvete,oldu der.[14]

-Mukallibul Kulûb olan Allah,senin kalbini yüzlerce sevdaya bağlamış ve sonra da o yüz sevda ve muraddan birini vermeyerek kalbini kırmıştır.”[15]

-Molla Cami’den:”Nâ-mahrem yüzüne bakmakla gözün cünüb olunca,ona nedamet yaşlarıyla guslettir.”[16]

-Karamanoğlu Mehmed Bey yayınladığı fermanında:”Bugünden sonra,divanda,dergahta,mecliste,meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya.demişti. Ya şimdi? Yabancı dilden başka dil konuşulmaya. Yabancı isimler altında Reklam tabelaları bulunmaya- mı?

-Mâ-Lâ-Lem-Leyse;bu dört lafız Kitabullah da,Allahı tenzih için kullanılmıştır.[17]

-Bir noktadan çıkan kainat,bir kara delik tarafından yutulmaktadır. Tekrar aslına rücû etmektedir. Bir nokta,çekirdek,tohum,toprak ve spermden yaratılan insan ve varlıklar da aynı noktaya irca edilmektedirler.

-Mülkü geniş mülk sahibinin,cehennemi de geniş,herkesi ve her şeyi alacak kapasitede…

-Mânanın hakimiyeti daimidir,geçici madde manaya hakim olsa da…

-Gerek şuurlu ve gerekse de şuursuz olarak,dünya sahnesinde oynanan oyunlar,Senaryoyu yazan ve yazıldığı yerle bağlantılı olacaktır.

-Köksüz insan,köksüz ağaç gibidir.

-Allah’ı bildiğimiz ölçüde,Allah tarafından biliniriz..Sevdiğimiz ölçüde de seviliriz.

-Görünmeyen ve görmediğimiz şeyler;bilgisiz ve ihatasızlığımızdandır. Bildiklerimizi bile ne kadar tarif etmekte ve bilmekteyiz?

-Her yaşın bir yakışığı vardır.

-Eğlenceler şarap gibidir. Uyutur,unutur,uyuşturur.

-Dünya ve içindeki her şey ve de madde; hakim değil,mahkumdur.

-İntihar,ruhun bocalamasıdır.

-“Ey insanlar! Sizden evvel geçen ümmetlerin yol ve mesleklerine ve adetlerine karış karış ve kulaç kulaç elbette uyarsınız. Hatta onlar bir kiler deliğine girmiş olsalar,sizde onlara uyarsınız.”(Hadis)

-Nuh kavmi Tufanla,Ad kavmi Rüzgarla,Semud Yıldırımla,İbrahim Sivrisinekle,Şuayb Gökten inen Ateşle,Lut zelzele ve gökten inen taşlarla helak olmuşlardır.

-“Büyük günahlardan içtinab edersen bir vakit namaz,diğer namaza kadar ikisinin arasında geçmiş olan günahlara keffârettir.”[18]

-Hükemâdan:”Rum kavminin hikmetleri, dimağlarındadır. Zira;terkibât-ı acibeye kadir değillerdir. Hindlilerin hikmetleri, evham ve hayalatlarındandır. Yunanlıların hikmetleri,kalblerindedir. Zira; ulumu akliyeyle iştiğal ederler. Arapların hikmetleri,lisanlarındadır. Zira;lisanları pek tatlıdır.”mervidir.[19]

-Cenazesine bir çok meleklerin katılmasından dolayı,ayağının ucuna basan peygamberimiz ve Cebrâilin de:”Ölümünden arşın ihtizaza geldiğini”söylediği Sa’d bin Muaz’a kabri muamelesi konusunda şöyle der:”Fesübhanallah! Kabir Sa’d bin Muaz’ı da sıkarsa!!!” Ya bizi…

Eşhuru Hurum;Zilkade,Zilhicce,Muharrem ve Receb. Bu dört aya denir. Bu aylarda işlenen günahlar,diğer aylardaki günahlardan,ondaki sevablar da diğer aylardaki sevablardan daha fazladır.[20]

Rasulullah:”Dünya yüzüne gece ve gündüzde yağmur yağmadık bir saat yoktur. Binaenaleyh;her saat ve her dakika semadan yağmur ve bereket yağar,lakin Allahu Taâla dilediği beldeye yağdırır ve istediği kullarını mesrur eder.”

İbni Mes’ud-dan,Rasulullah:”Her sene semadan yağmur,miktarı muayyen üzere nazil olur ve bir kavim isyan ederse Allah Taâla onların yağmurunu ıssız çöllere ve başka kavme ve beldelere tahvil eder.”[21]

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Vakıa.10.

[2] Al-i İmran.31.

[3] Ergun Göze’nin-Meşhurların son sözleri-kitabından,meşhurların son sözleri.

[4] Diyorlarki.R.E.Ünaydın.sh.275-347)

[5] Mesnevi. Tahirul Mevlevi.Age. 1 / 46.

[6] Age. 1 / 72.

[7] Age. 1 / 72.

[8] Age. 1 / 75.

[9] Age. 1 / 84.

[10] Age. 1 / 120.

[11] Age. 5 / 1331.

[12] Age. 7 / 383.

[13] Age. 7 / 388.

[14] Age. 6 / 70.

[15] Age. 12 / 1152.

[16] Age. 1 / 134.

[17] Bak. Tefsir-i Kebir.Terc.Heyet. 19 / 172.

[18] Hülasatül Beyan.Konyalı M.Vehbi Efendi.6 / 2443.Hadis.Ebu Hureyre’den.

[19] Age. 6 / 2110.

[20] Bak. Tevbe.36.

[21] Hülasat-ül Beyan.age. 10 / 3848.




HADİSDEKİ TERİMLER VE ANLAMLARI

HADİSDEKİ TERİMLER VE ANLAMLARI

İnsan hayatı için ruh ve akıl ne ise;insanlık ve onun da ötesinde kainat için Kur’an ve Hadis öyledir.

Eğer kâinattan peygamber Efendimizin (SAM) nuru çıksa gitse,kâinat ve her şey vefat edecek.

Eğer Kur’an çıksa,gitse kâinat deli-divane olacak. Belki akılsız kalan kafasını bir gezegene çarpacak,bir kıyameti koparacaktır.

Efendimiz için ne söylesek yeridir ve de azdır. Zira O’nu Allah övmüş,yadetmiştir.

Binaenaleyh,Peygamberimizin zatı gibi,sözleri de nurludur. Karanlıkta kalan kalbler onun sözleriyle nurlanır,aydınlanır ve aydınlatır. Ölmüş vicdanlar hayat bulur.

O’nun sözlerinin nuraniyetine bakınız ki;1400 sene önce söylediği sözlerle asırları,asrımızı ve gelecek asırları nurlandırmakta,feyizlendirmektedir.

Bunun içindir ki;sahabeler Peygamber Efendimizin her ha, hareket ve sözünü –Kur’an-ı Kerim-i muhafaza gibi- hıfzetmişler,kaçırmayarak bizlere kadar,sağlam bir silsile içerisinde nakletmişlerdir.

Bunları dönem olarak ele alacak olursak;

1)Zatının ve hadislerinin hıfzedildiği birinci dönem.

2)Tedvin ve Tasnif dönemi. Yani bu hadislerin düzenlenib bir kitab haline getirilerek,akabinde tasnif işlemleri yapılmış,hadisler çeşitli konular halinde sınıflandırılmıştır.

Bu konuda;-İmam-ı Malik-in Muvatta-ı

-Ahmed bin Hanbel-in Müsned-i ve Kütüb-ü Sitte ki altı kitab diye isimlendirilen ;

-Buhari ve Müslim-in sahihleri.

-Ebu Davud,Tirmizi ve Nesâ-inin Süneni.

-İbni Mâce adlı eserlerdir.

Peygamber Efendimizin mübarek sözlerini sarraf gibi,diğer insanların sözlerinden ayırıp tesbit etmek üzere,İslam literatürüne bazı terimler getirilmiştir. Sıhhatinin bilinmesi için çalışmalarda ve araştırmalarda bulunulmuştur.

-Muhteviyat bakımından gayet geniş olan Hadislerin çeşitleri konusu birkaç cilt eser yazacak kadar bir araştırmayı gerektirmektedir. Bunları birkaç başlık altında özetleyecek olursak;

1)SAHİH HADİSLER= Bir hadisin sahih ve doğru olabilmesi için Adalet ve Zapt yönünden güvenilir olan Râvilerin,arada kopukluk olmaksızın zincirleme olarak,her türlü illetten uzak kalıp yapmış oldukları rivayete denir.

2)HABERİ VAHİD=Her ne kadar bir kişinin nakletmesi anlamına gelse de,kesinliği ifade etmediği için,kesinliliği ifade eden mütevatir hadis olmaması demektir.

3)ZAYIF HADİS=Sahih hadisin şartlarını içerisinde taşımayan hadislere denir. mesela;adalet ve zapt durumundaki eksiklik,rivayet edenlerdeki kopukluk gibi hususlardır.

4)MEVZU HADİSLER=Mevzu hadis,zayıf hadis olmayıp,uydurma hadistir. Mesela; Peygamberimiz zamanında birisi,kızlarından birisiyle evlenmek istediği aileye gelerek;”Beni Rasulullah gönderdi,istediğin kadınla evlenmemi emretti.”diyerek ailesinden kızı ister. Onlar tahkik ettiklerinde işin yanlışlığı ortaya çıkar. Bunun üzerine Peygamberimiz o adamı gayet ağır bir şekilde cezalandırır. Öyle ki münafıklar bile böyle bir şeye tevessül edemezler.

Bu uydurma işini ilk yapanlar Şia-lardır. Bu durum ise başta Hz. Ali-yi yükseltme amacıyla başlamıştır.

Aynı zamanda 3. Halife Hz. Osman ve ondan sonraki karışıklıklar ve fitneler buna mahal vermiştir.

Peygamberimizin meşhur olan şu hadisi ki:” Men kezebe aleyye müteammiden fel- yetebevve’ mak’adehu minen-nar.”,”Kim bilerek ve kasden (ben söylemediğim halde)bana yalan ve iftirada bulunursa (yalan söz söylerse)cehennemde yerini hazırlasın.”

Müslümanları hassasiyetli davranmaya sevk etmiş,hadisin aslına sadık kalınmış,aksi durumda rivâyet etmekten sakınılmıştır.

Tevatür de iki kısımdır. Bir kısmı;

SARİH TEVATÜR=Açıkça tevatürlüğü bilinir.

MANEVİ TEVATÜR=Bir cemaat içinde,bir adamın söylediği bir sözü,diğerleri sükut ile tasdik etmeleridir.

Veya;Bir olayın naklinde mesela;”Bir kıyye taam (okka,1282 gr.) ikiyüz adamı tok etmiş.” her kes bu hadisenin oluşunda müttefik olup,ancak başka başka suretlerde açıklama yaparlar.

peygamberimizden bize naklolunan hadislerde,büyük bir kısmı Tevatür iledir. Mu’cizeler ve Peygamberliğinin delili ile ilgili hadisler…

Bunlarda;Ya Sarih,ya manevi,ya sükuti ve az bir kısmı da Haber-i Vahid iledir.

Hadislerdeki an’aneli rivayetler;o hadislerin güvenilir râvilerin ittifak etmesiyle,hadisinde tam bir güvenilirliliğini ve onlara karşı itimadı sağlar. Şüpheleri izale eder.

Kelime-i şehadetin iki kelamından biri Allah’ı,diğeri ise Peygamberimizi ifade eder. Allah O’nu kendine şehadet eden varlığının yanına almış,onunla tamlığını ifade ve tasdik etmiş. Doğru olan Allah,Doğru zatı kendisiyle beraber şehadette bulunmayı şart koşmuş.

Allah hak ve doğruyu söyler,Rasulü de…

1-4-1997

MEHMET ÖZÇELİK




ÇEVRE TEMİZLİĞİ

Ç E V R E T E M İ Z L İ Ğ İ

Ö N S Ö Z

İnsanlık gün-be gün bir ilerleme,maddi ve manevi bir olgunluk içerisinde oluşu,çeşitli önemli meselelerin de ortaya çıkmasında zemin hazırlamış oluyor. Bu durum da ferdi değil toplumsal olarak Çevre temizliğinin de bundan payını almış olması ve bu husustaki girişimler geç bile olsa isabetli kararlardır.

Böyle bir çağda dünyanın ve insanın pislik içerisinde yüzmesi,bu medeni seviyede her tarafın kirli,her yerin pislik içerisinde olması elbetteki akıl alacak bir iş değildir.

“Çevre sorunları” olarak literatüre yerleşmiş bulunan ve çevremizdeki her çeşit pislik ve kirliliği içine alan bu problem,yalnız insanlığı tehdit etmekle kalmamakta,çevremizdeki ince,hassa ve planlı sistemin normal çalışmasına da mani olmaktadır.[1]

Kur’an-ı Kerim-in ifadesiyle:”Göklerde ve yerde ne varsa,hepsini size verdi.(Emanet olarak,yerli yerinde kullanmak üzere) Şüphe yok ki,bunda iyi düşünecek kimseler için ibretler vardır.”[2]

Zira tabiatta bir bozukluk olmayıp,bir denge vardır.”İşte çevir gözünü,bir çatlak görebilir misin? Sonra gözünü bir daha bir daha çevir,bak. Nihayet gözün bir kusur bulamayıp yorgun ve çaresiz geri döner.”[3]

Böylece tabiat kusursuz ve intizamlı…İnsan kirletmedikçe…

Özellikle Hava-kara-deniz üçlüsü,insanda korkuya yakın bir hayranlık uyandıracak kadar mükemmel bir denge meydana getirir. Hava-su insan için hayat kaynağı. İnsan hiç hayat kaynağını tahrib eder mi?[4]

Su devamlı atmosfere okyanus sularından taşınıp hidrolojik bir dolaşım içerisinde arıtılarak tatlı suya dönüşür.[5] Böylece gökten bir ölçüye göre indirilir.”[6]

Amerikalı bir bilim adamı olan R.L.Heilbroner 100 kadar ilim adamının çevre ile ilgili yaptıkları araştırmaları şöyle özetler:”Eğer sosyal ve fiziki ilimlerle uğraşan bir grup ilim adamının hesapları doğru ise,nüfus artışı ve ekonomik gelişmenin bugünkü hızlarıyla devam etmesi halinde,hayatı destekleyen çevremizin felce uğrayarak,bazı alanlarda kitle halinde ölümlere,diğerlerinde endüstriyel çöküntüye ve hemen hemen her yerde hayatın büyük ölçüde kısalmasına sebeb olması için sadece 50 yıl yetecektir.[7]

“Allah tevbe eden ve temizlenenleri sever.”[8] ayetiyle günah kirlerinden tevbe ederek temizlenen ve kendisini,hanesini ve çevresini temiz tutanları sever.
* Tabiattaki her şey insan için,ya insan?

Evet,ya insan? Onları elbette ki yersiz kullanmak,tabiatın o güzel ve dengeli düzenini bozmak,tabiat ve çevreyi kirletmek için değildir.

Tabiat kendi fıtri düzeniyle güzeldir.

Tabiat ve çevre dengeli işleyen pilli bir saat gibidir. İnsana düşen,burada o dengenin devamını sağlamak ve imarını yapmaktır.

Tabiat ve çevre insan için var,elbette insan da çevreyi kirletmek için değildir.

* Kirlenmemek için kirletmeyin !

Kirlenmemek istiyorsak –ki en güzel bir arzudur.- kirletmemek gerek. İnsan yaratılıştan güzeldir. Güzele de layık tek varlıktır. Her insan oturduğu,bulunduğu yerin temiz olmasını sever. İşte insan bir haftada kendisini,bir ayda da evini ve çevresini temizlemediğinde kirlenecektir.

· · Temizlikte çare çevre temizliğidir .

İnsan madde ve manadan oluşan bir varlıktır. Ruhunu ihmal edemiyeceği gibi,bedeni ve çevresini de ihmal edemez. Ruhunu temizleyen iman,ibadet ve güzellikler olduğu gibi,bedenini de çeşitli kirlerden temizlemekle ruh-beden bütünlüğü oluşacaktır.

İnsan her zaman yeşil,temiz ve ırmakların aktığı,meyveli ağaçlar ve üzerinde ötüşen kuşların bulunduğu bir mekanı her zaman arzu eder. Boş anlarını böyle yerlerde geçirmeyi arzu eder. Bunların varlığı yeterli çare olmayıp,varlığı kadar devamı da önemlidir. Aksi takdirde orası bir bahçe değil,bir mezbeleye dönecektir.

O halde çevre temizliği, temizlikte çaredir

* Temizlik İmandandır . Temizlik imanın yarısıdır.[9] Temizlik imanın ana umdesini oluşturur. Temizliğin maddi yönü,görünen kirlerden temizlenmek,manevi yönü ise,görünmeyen kirlerden arınmaktır.

Manevi yönden temiz olmak,iman yönünden olgun olmak olduğundan,o sorumlulukla her fert temizliği kendisi için bir vecibe sayacak ve ona ihtimam gösterecektir.

Allah’a karşı sorumluluğunu idrak eden kişi,kendisine ve çevresine karşı da bunu ifa edecektir.

Temizliğin imandan olduğunu anlayabilmek için her asra ayna olan Asrı Saadet ve öncesi cehalet asrına bakmak kafidir. Zira İslâmın gelmesi ile insanlar hem madde de hem de ahlakta insanca yaşayıp,insanlara rehberlik yapmışlardır.

Kur’an-ı Kerim-in ikinci inen ayetinin kişi ve çevre temizliğiyle ilgili oluşu,[10] İslâmiyetin insan ve çevre temizliğine vermiş olduğu önemi göstermektedir. Nitekim ayette:”Ey örtüye bürünen,kalk da uyar. Rabbinin büyüklüğünü an. Elbiseni temiz tutmaya devam et. Murdar şeyleri de bırakmaya devam göster.”[11]

O halde iç ve dış temizliğine itina göstermek,hem imanın yarısı,hem de büyük sevablardan biridir.

Sokağını,çevresini temiz tutmayan,evindeki kirli sularını sokağa akıtan,yol üzerine,ağaç altlarına küçük ve büyük abdest bozan kimselerin peygamber dili ile lanetlendiğini düşünecek olursak,Rasulullah Efendimizin buna ne kadar önem verdiğini rahatlıkla anlarız.

Kur’an-da iç ve dış temizliği yönünden arınanların Allah tarafından sevildiği ve böyle bir temizliğe devam edilmesi [12],ayrıca Allah’ın bizleri temizlemek,çevre güzellik ve nezafetine kavuşturmak için gökten yağmur indirdiği,[13] gelen ziyaretçilere Kabe’nin tertemiz tutulmasının gereği açıklanmaktadır.

Böylece İslâm dini,abdest ve gusül doğrultusunda temizliği farz kılmış ve ilahi sevginin ancak imanla temizliği kendinde birleştirip Mü’minlere yöneleceğini haber vermiştir.

Temizlik konusunda kırka yakın hadis rivayet edilmiştir. Kur’an-ı Kerim-de ise –Taharet,temizlenmek- kökünden bir çok defa zikredilmiştir.[14]

Bunların içinde Müddessir,A’raf ve Neml surelerindeki âyetler Mekke’de,diğerleri ise Medine’de nazil olmuştur.[15]

Bir ismi de Kuddüs yani kusur ve noksanlıklardan müberra olan en mukaddes,hiç eksiği olmayan,pak,temiz [16] olan Allah,elbette temizdir ve temizlenenleri sever.

Cennet bir setir manasından zemini görülmez,gayet girift ağaçlarla mestûr (örtülmüş) bahçe ve bostan diye isimlendirilmiş.[17] Bundan dolayı Cenab-ı Hak Kur’an-da cenneti tavsif ederken insan fıtratına en güzel gelecek şekilde bir çevreyi cennet ehline şöyle tarif eder:”Orada suları bozulmayan nehirler,tadı değişmeyen süt nehirleri,içenlere lezzet veren şurub nehirleri ve saflaştırılmış bal nehirleri,yine onlar için orada bütün meyvalar ve Rablerinden mağfiret vardır.”[18]

Böylece burada insan için en orijinal taze,öz ve münasib olanın bozulmayan,özelliği değişmeyen,lezzet verip nefret ve acı vermeyen,saflığını koruyup bulanık olmayan,meyvelerin bulunduğu ve netice olarak Allah’ın rızası ile olan bir hayatın gerçek bir hayat olduğu da ifade edilmiş olmaktadır.

Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim-de:”Yer yüzünü biz yapıp döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz.”[19]

İnsan evvela evini,sonra da yatacağı yeri temiz tutar. Nitekim atasözünden de anlaşılacağı üzere:”Arslan yattığı yerden belli olur.” Böylece bütün yer yüzü ve çevre insanlar için bir yataktır. İnsan toplumsal bir varlık olduğuna göre kendi yatağını koruduğu gibi,toplumun yatağını da yani çevreyi de kirletmemek ve korumakla mükelleftir.

Her insan kendisine yararı olup,kendisiyle faydalandığı şeyi korumak ihtiyacını hisseder. Madem her vesile ile tabiattan istifade etmekteyiz,o nisbette korumak da bir vecibe olmaktadır.

Tıbbı Nebevi de belirtildiği üzere,bütün hastalıkların ana kaynağı kirlilik ve mikropların çoğalmasıdır. Nitekim Hadis’lerde:”Allah’ın müslüman üzerindeki haklarından biri de,o müslümanın bütün başını ve vücudunu yıkamak suretiyle her yedi günde bir gusül etmesidir.”

“Ellerinde et ve yağ kokusu eseri olduğu halde yatan bir kimse,hastalığa mübtela olur ve hayvanlar ve haşarattan bir zarara uğrarsa,kendinden başkasını kınamasın.”

“Yemeğin hayrı yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktır.”

“Uykudan uyandığınızda ellerinizi üç kere yıkamadıkça başka bir kab içine sokmayın. Çünkü ellerinizin nerelerde gecelemiş olduğunu bilemezsiniz.”

“Dişlerinizi misvaklayınız. Zira bu hal temizliktendir. Temizlik ise imana yöneltir. İman da sahibi ile cennettedir.”

“Saçlarınızı,sakallarını parmaklarınızla hilalleyin.(Tarayın) Kılların arasını ve diplerini temiz tutmaya çalışın. Tırnaklarınızı da kesin. Çünkü şeytan her halde etle tırnak arasına girip orada faaliyet gösterir. Burada özellikle tırnakların kesilmesi emredilmekle,mikropların tırnakla et arasında barındığı,bilhassa kolibasilinin orada kümelendiğini öğrenmekteyiz.[20]

Ağız temizliği hem solunum,hem solunum yolu,hem de sindirim sistemi hastalıklarını önler. Bu konuda Peygamber Efendimiz:”Eğer ümmetimi zora koşmayacağımı bilseydim,her abdest aldıklarında dişlerini fırçalamalarını (Misvaklamalarını) emrederdim.”[21] buyurmakla,bu işin devamlı yapılması zor da olsa netice itibariyle kolay ve faydalı olacağı belirtilmektedir.

Akşemseddin de (1389-1459) –Maddetül Hayat- ‘Hayatın Maddesi’ adlı Tıb kitabında:”Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmak hatalıdır. Hastalık insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülemiyecek kadar küçük,lakin canlı tohumlar vasıtasıyla olur.” Böylece hem mikrobun tarifini,hem de her türlü hastalığın,kirliliğin doğurduğu gözle görülemiyecek kadar küçük canlıların yaptığını da keşfetmiş olmaktadır.[22]

Çevre toplumların aynasıdır. Çevre insanların kalb ibresini ayarlar. Çevrenin kirliliği ruhların da kirlenmesine sebebtir. Nasıl olmalı? Çimentolar arasında çimenler fışkırmalı… Ağaç boyları gökdelenleri geçmeli.. gemiler balık bolluğundan karaya oturmuş gibi olmalı deniz ortasında… Ve neticede kan gelecek yüzüne insanların,yanaklar pembe pembe…Her şey ilki gibi olmalı..Bozduklarımız düzelmeli…[23]

o Gök mavi,deniz masmavi,kara yemyeşil olmalı. Özellikle evlerin bazı zamanlarda –sabah gibi- havalandırılması veya kekik gibi kokularla havasının düzeltilmesi,mikroplu havanın teneffüs edilmesini de engellemiş olur. Ancak dezenfeksiyonla beraber itinalı bir temizlik örneğini ecdadın da gösterdiği gibi ve daha da tekniki bir şekilde göstermek icab eder. Şöyle ki;Napolyon 1798’de Akka kalesini muhasara ettiği zaman ordusunda veba zuhur etmiş ve hastalığa karşı çaresiz kalınca düşmanı olan Müslüman-Türklerden yardım dilenmek zorunda kalmıştı. O zamanki bir Fransız,eserinde şöyle yazılmaktadır. Türkler ricamızı kabul ederek hekimlerini yolladılar. Bunlar tertemiz giyinmiş,nur yüzlü kimselerdi. Evvela dua ettiler ve sonra ellerini bol su ve sabun ile uzun uzadıya yıkadılar. Hastalarda zuhur eden hıyarcıkları neşterle yardılar. İçindeki sıvıyı akıttılar ve yaraları tertemiz yıkadılar. Sonra hastaları ayrı ayrı yerlere koydular. Ve sağlamların kabil olduğu kadar onlara yanaşmamasını tenbih ettiler. Hastaların elbiselerini yaktılar ve onlara yeni elbiseler giydirdiler. En nihayet tekrar ellerini yıkadılar.

o Hastaların bulunduğu yerlerde öd ağacı yakarak ve tekrar dua ederek ve bizden hiçbir ücret veya hediye kabul etmeden yanımızdan ayrıldılar.”

o Buradan çıkarılacak olan ise;dezenfeksiyon yapmak,mikroplu havayı yok etmek için öd ağacı vs. kullanmak,düşmanına sağlık,şifa ve temizlik konularında yardım etmek,ondan gerekirse ücret taleb etmemek,bulaşıcılık anlayışının çok iyi idrak edilmesi,karantina işlemleri,antibiyotiğin bulunmadığı dönemlerde iyi bir tedavi yapılması,mikroba karşı korunma tedbirleri,hijyenik işlemler ve temizlik anlayışları bu günkü tıbbın takdir edeceği hususlardır.[24]

o Galinos adamlarına şöyle dermiş:Üç şeyden sakının,dört şeye de sıkıca sarılırsanız doktora ihtiyacınız kalmaz:Tozdan,dumandan ve pis kokudan sakınınız. Yağlı ete (iç yağı),güzel kokuya,tatlıya devam ediniz. Ve sık sık hamama gidiniz. Doyduktan sonra daha fazla yemeyiniz.[25]

o Kur’an-ı Kerim-de hıfzıssıhha açısından da önemli olan örtünmeden[26] ,elbise temizliğinden,[27] yeter derecede istirahat etmekten,[28] iyi bir beslenmeden,[29] kötü ve bozulmuş yiyeceklerin yenilmemesinden,[30] bitkisel yiyecekler ve bunların faydalarından,[31] iyi ve kötü içecekle [32] ve mutlak zararından ötürü içkinin kesin olarak yasaklanmasından,[33] beslenme ile tedavi,[34] genel sağlık kurallarından olan ölülerin gömülmesi [35] gibi konularla,[36] leş,kan gibi yasaklananlar,[37] namaz kılınamıyacak haller-sarhoşluk ve cünüblük,[38] bütün organların özellikle insanın en fazla kirlendiği organları olan -el-yüz-ayak gibi- su ile yıkanıp,olmadığında teyemmümün ancak temiz bir toprakla olacağı [39] belirtilmektedir.[40] fuhuş ve zinadan uzaklaşılması ise emredilmektedir.[41]

§ Klikman (1965) deride yaşayan canlıları yer küre üzerinde yaşayan canlılara benzetmiş ve bir insanın vücudundaki mikrobların sayı ve çeşitlilikte dünyanın nüfusundan çok daha fazla olduğunu belirtmiştir. İnsan vücudu bu mikrobların zararından korunmak için yıkanmalı,ağız,vücut,ev ve çevre temizliği,yolların,okul,cami,hastahane gibi yerlerin temizliği,gerekli olmadıkça köpek beslememek,sünnetsiz erkeklerle evlenen kadınlarda rahim kanserinin olmasından sünnete riayet etmek,tırnak kesmek,atıcılık,yüzme ve güreş gibi sporlarla,sağlık ve temizlik uygulamaları ile tıbbın koruyucu üstünlüğü görülmüş olur.[42] Bütün bunlar da Kanuni’nin şu sözünü hatırlatmaktadır:

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Peygamber Efendimiz de Allah’dan afiyet dileyip ümmetine de emretmiş,insanların çoğunun da bundan gafil olduğuna dikkat çekmiştir.[43]

İslâmiyetin yasakladığı yasaklara bakıldığında ve de emirlerinde gerek maddi,gerekse manevi olarak insandan başlayıp topluma ve çevreye doğru girift olarak bir temizlik sistemini ortaya koyduğunu görürüz. Bunun da temeli İslâmiyetin Tevhid dini olduğundan insanları iman,ahlak,kültür değerleri bakımından bir birlik içerisinde yetiştirip gerçek yasakçıyı kalbe yerleştirmiştir. Muhitin manevi bakımdan kirlenmesi de böylece engellenmiş olmaktadır.

Mesela ders vermeye gittiğim hapishanede mahpuslardan biri:”Biz artık hırsızlık damgasını yemişiz. Çevremizde hırsız olarak bilinmekteyiz. Onun için yapmasak da yapmış gibi görülürüz.”diye kendisi için meşru bir bahane uydurmaya çalışmıştı. Oysa dünya demek onun memleketi,sadece o kirli muhit ve arkadaş çevresi olmadığı gibi,daha münasib ve temiz,değişik bir çevreye giderek kendisi için bir düzgün hayat seçebilir.

Buda gösteriyor ki;İbni Haldun’un dediği gibi:”İnsan tabiatının ve mizacının değil,kendisini saran muhitin ve bu muhitten kazandığı alışkanlıkların kültürün ve yaşayışın çocuğudur.”

Nitekim geçmiş ümmetlerin içinde yüz kişiyi öldürüp tevbe yolu arayan azgın bir katilin nasihatçı bir alime gelip affedileceği hakkındaki sorusuna alimin verdiği cevabı Peygamber efendimiz şöyle nakleder:”Seninle tevben arasına kim girebilir. Ancak yaşamakta olduğun o kötü köyden çıkacaksın. Falanca köye gideceksin. Orada Allah’a ibadet eden (iyi ve dürüst) insanlar var.Onlarla sen de ibadet et. Artık bir daha kendi beldene dönme,zira orası kötü bir yerdir.”[44]

· Çevre temizliği sadakadır.

· İnsanların çevreyi temiz tutmaları Peygamber Efendimizin ifadesiyle sadaka vermeye denk tutulmuştur. Nitekim:”kim insanlara eziyet (eza) verici bir şeyi yoldan atarsa sadakadır.” Bunun kapsamı ise gayet geniştir. Bunlar:Yoldaki bir dikenden,evdeki bacadan çıkan kirlere,hayvan pisliğinden atılan her türlü çöpe ve onların üzerine konan sineklerin rahatsız ediciliğine,arabanın eksozundan gürültüsüne kadar,bağırtıdan kavgaya,kötü görünümlü olmadan edebe aykırı giyime kadar,tükürmeden yol kazımı,inşaat artıkları,maddi ve manevi hoşa gitmeyip rahatsız eden her şey bu kapsam içerisinde dahildir. Her şeyin bir kapasitesi vardır. Binlerce insanın kirlettiği bir beldeyi birkaç kişiden temizlenmiş beklemek biraz abes ve zor olacaktır. O halde bir yeri nasıl görmek istiyorsak,öyle de bırakmalıyız. her kesin kendi kapısının önünün temizlemesi halinde çöpçülere de ihtiyaç kalmıyacaktır. Pis suların akmış olduğu bir yerde hayatın sürdürülmesi zor olacaktır. Zira bu gibi yerlerde mikrobların büyümeleri sırasında enzim denilen bazı maddeler çıkarırlar. Bunlar sudaki pis ve zararlı maddeleri ayrıştırır. Böylece akarsular ve denizler aşırı derecede kirlenmekten kurtulur. Nehir ve denizlere fabrikadan akıtılan pis sular ve diğer artık maddelerin çoğunluğu ile bu ayrıştırma olmayacak,zehirli maddelerle kirlenecek,kıyı ve körfezler fena kokudan geçilmeyecektir. Neticelerde bu sularda yaşayan balıkların vücutlarında zehirli maddeler birikir ve bir çoğu da ölür. Bu balıkları yiyen insanlar da çeşitli hastalıklar ve zehirlenmeler görülür.Arıtma tesislerinde arıtma ve temizlik ile,pislik içinde boğulma engellenmiş olur.

Temiz ve düzenli okulda,öğrenciler eğitim ve öğrenimi zevkle yaparlar. Okulun ve çevrenin pisliğinden dolayı salgın hastalıklar doğabilir. Bu yüzden başarısızlığa uğrayan öğrencilerde olabilir. Okulun temizliği,öneminin anlatılması,iyi yönde örnek olup,çöp tenekesinin konularak,sınıfın havalandırılması,ekmeklerin yerlere dökülmemesi,yağmurlu havalarda çamurların içerilere taşınmaması daha sağlıklı bir eğitimin bu temizlik çerçevesi içerisinde daha verimli olacağı görülecektir.

Çevre temizliği için en uygun yatırım ağaç dikme ve yeşilliklerdir. Başlangıcından beri dünyadaki varlıklar havanın oksijenini alıp,karbondioksit salarak havayı kirletmiş olsalardı ve bunun dışında bir ameliye olmasaydı,zamanla havanın içindeki oksijen miktarı tükenecek ve yer yüzündeki yaratıklar nefes alamıyacak duruma geleceklerdi. Ama yüce yaratıcı bizi yeryüzüne yerleştirdiği gibi,kloroform adı verilen özümleme ameliyesi ile oksijenin tükenmesini önleyen değişik bir ameliyeyi var ederek,hayatın devamını sağlamıştır. Şöyle ki;bitkiler havadaki karbondioksidi alırlar,güneş ışığının etkisiyle saf oksijeni ayırarak tekrar havaya verirler. İçindeki karbonu da biriktirirler. Bu karbonun bitki kökünün teşekkülünde sakkarizasyon ameliyesinde (işinde),gelişmesinde kullanılır. Şüphesiz ki bu özümleme olayı yaratıcının fevkalade büyük mu’cizelerinden biridir. [45]

* İnsan ve Temizlik Peygamber Efendimiz:”Kim ki evinde Allah’ın bereketini artırmasını istiyorsa,yemek hazırlandığı ve kaldırıldığı zaman abdest alsın,(ellerini yıkasın)”[46] Derinin temizliği de çok mühimdir. Çünkü insan vücudu mikroplara karşı öldürücüdür. Fakat pis deride bu güç azaldığı gibi,ölüde 15 dakika sonra kaybolur.[47] Bundan dolayı Hz. Peygamber en az haftada bir defa yıkanmayı lüzumlu görmüştür. Bütün bu temizlikler arasında diş temizliği de önemli bir yer tutar. Zira kirli,çürük ve eksik dişler neticesinde insanda bademcik,nezle,mide ve barsak hastalıklarının sebebi olabilir.[48] Dişlerin temizlenmesi için misvak,fırça veya parmak ile ovalamak faydadan hali değildir. Misvak kullanan şahsın tükürüğü ile,fırça ve macun kullanan şahsın tükrüğünün mikroskobik muayenesini yapan diş tabibi Beşir Akınal şöyle diyor:”Diş tababeti okulunda asistanlığım zamanında merhum hocam Prof. Ziya Cemal beyle yaptığımız incelemede,misvağın diş etlerini katılaştırmada ve beslenmede fırçadan çok üstün olduğu,hatta mikroplar üzerinde etkisi dolayısıyla da ağız sıhhati bakımından çok faydalı olduğu anlaşılmıştır.”

Hadis alimlerinden İmam-ı Nevevi (V.1277):Misvaktan başka şeylerle dişi temizlemek de,misvaklamanın yerini tutabilir.[49] Zira burada önemli olanın temizleme işleminin yapılmış olmasıdır. Bir İslam alimi olan İbni Kayyım,vebanın belirtisi olarak koltuk altının temizlenmemesi,kulak arkası ve yumuşak etlerde siyahlık veya solgunluktur,der. [50] Çevre Kirliliği ve Kanser.

Çevre kirliliğinin açtığı bir çok zararlardan ve hastalıklardan biri de kanserdir. Özellikle teknoloji bazı problemlerimizi hallederken,yeni ve ciddi problemlerde doğurmaktadır. İşte böylece kansere yataklık eden amillerin arasında yer alan kirli hava bu problemlerden birini oluşturmaktadır.

Kirli havanın doğrudan kanser hücresi doğurma ihtimali azdır. ancak kirli hava kemik iliği için bir zehir teşkil eder ve kansere yataklık yapan tesir de bu noktada gizlidir.[51]

Böyle bir durum da alınacak bir tedbir de,bahçemizde,evimizde,balkonumuzda hatta yatak odamızda,büyük yapraklı bitki ve çiçekler bulundurmak,istirahat,günlük gezi ve yıllık seyahatlerimde daima en iyi havalı yerleri seçmek. Günlük hayatımızdan basit bir örnek;Kapalı havalı bir kahvede oturmak yerine,bir parkta yahut bahçede oturmayı tercih etmek.[52] Tabiatın temizlikçileri.

Tabiata baktığımızda Cenab-ı Hakkın koymuş olduğu sistem içerisinde devamlı bir temizlenme işleminin olduğunu görürüz. Bunlar: Rüzgarların esmesiyle toz toprağın ortadan kalkıp,arkasından yağmur yağmasıyla etrafın yatışarak temizlendiğini görürüz. Bir yandan gübre böcekleri gübre yiyerek yer yüzünü temiz tutmak için çalıştırılıyorlar.[53] Sanki tabiattaki hayvanların hepsi doğuştan vücut bakımı temizlik bilgileri ile proğramlanmıştır.

Kedi vücudunu,tüylerini yalamakla temizler.

Pis sayılan porsuk bile ininde sık sık temizlik yapar,aynı yeri tuvalet olarak kullanmaz.

Tilki temizlenmek için ağzına aldığı bir dal ile yavaş yavaş suya girer. Neticede postundaki pireler boğulmamak için dalın üzerine sıçrar ve tilki bunu ağzından atarak temizlenmiş olur.

Filler hortumlarını temizlenmek,duş yapmak için kullanırlar.

Hemen hemen bütün kuşlar suya girerek yıkanır ve kuyruk çevresinde olan yağ guddeleri ile yağlanır. Yuvaları da böyle temizdir. Yavru kuş yapmasa bile anne gagasıyla bunları toplar ve temizler.

Bazı balıklar ağzını ve dişlerini temizletmek üzere diğer balıkların ağızlarının içine kadar girmesine müsaade ederler.[54] 1 hektarlık alanı kontrol eden 300 bin karınca yaklaşık 93,6 ton besin tüketip,bunların 56,2 tonunun zararlı böcekler oluşturmaktadır. Ve bir kısım karıncalar da 3 milyon yengeci öldürüp yedikleri,böylece ormanların doğal koruyucuları olduklarını da göstermiş olmaktadırlar.[55]

O halde insan da tabiatı,çevresini ve kendisini çirkin etmemeli,çirkin yapmamalı ve çirkin olmamalıdır. Tabiat devamlı işleyen bir fabrika gibidir. Pisliklerle,süprüntülerle kirleniyorlar ve kokuşmuş maddeler her tarafında birikiyorlar. Eğer pek çok dikkatle bakılıp temizlenmezse içinde durulmaz,insan onda boğulur. Ve yine,eğer o temizlik işlemi olmasaydı hayvanların yüz bin çeşitleri yer yüzünde boğulacaklardı. Yer yüzündeki bütün hayvanların cenazeleri ve bitkilerin döküntüleri kara ve denizleri öyle kirleteceklerdi ki,belki bir kuş bile kolaylıkla kanadını oynatamıyacaktı. Cenâb-ı Hak tarafından öyle temizlenmektedir ki,kirlilikten sevimsiz gibi olan dünya,temizliğinden sevimli hal alıyor. Bütün bunlar denizlerin temizlikçileriyle temizlenmekte, çünkü bir balığın bir milyon yumurta yapması çoklukla olup,denizin yüzünü kaplayarak temizlenmemesi halinde sevimsiz olacaktı.

Yine temizlikçi kartallar kilometrelerce mesafeden leşlerin kokusunu alır ve temizler.

Karıncalar geride kalan ufak tefek artıkları toplamakla temizlik işlemine katkıda bulunur. Mesela arslan, yabani atları kovalarken ve onları kasıtlı olarak koştururken geride kalan ve hastalıklı olan avını yakalayarak yemekle,o hayvanın temizlenmesini ve onda bulunan hastalığın diğerlerine geçmesini de önlemiş olur.

Bir yandan kanadını temizleyip,bir tarafında zehir,diğer tarafında ise panzehir bulunan sineklerin dünyayı devamlı surette temizlemeleri,temiz tutmaları…

İşte dünyada görülen denge ve dengeli temizlenme…

Kaşlar bir an boş durmadan gözleri temizlemekte…

Bedendeki alyuvarlar,bedenin hücrelerini temizledikleri gibi,nefes dahi o kanı temizler. İşte temiz olup temizliği ve temizlenenleri seven Allah’ın insandaki harika temizlik işlemi… Bir yandan maddi olarak temizlerken,diğer yandan gönderdiği kitaplarıyla onu kin,düşmanlık,kötü düşünce,topluma zarar verme gibi,kötü duygu ve ahlaklardan temizler…

O halde insanların sevgisini kazanmak isteyen kendisini ve çevresini temiz tutsun. Allah’ın sevgi ve rızasını dahi kazanmak isteyen yine kendisini ve çevresini temiz tutsun. Maddi-manevi,görünen-görünmeyen kirlerden kendisini arındırsın..

İşte gerçek ve olgun insan,ancak temiz insandır.

S o n S ö z :

ABD’de uzman Henry Still şöyle der:”Kara,su ve havayı kirletmek ve başka yollardan tahrib etmekle böcekten balığa kadar binlerce cinsin hayat zincirine müdahale ediyoruz. Topraktaki küçücük bir ağaç veya bir hektar ot,yüzlerce değişik hayvan ve bitkiye gıda ve barınak ve tekrar mahsul verebilecek bir çevre temin edebilir. Bunlar ot yiyen hayvanlardan kuşlara,böceklere ve nihayet ölü madde ile beslenip bunun esas hayat zincirine tekrar dönmesi için kimyevi madde olarak icad eden bakterilere kadar uzanır.[56]

Böylece zincirin halkalarında sadece biz bulunup fayda ve zarar gören biz değiliz.

Peygamber Efendimizin:”Kıyamet kopacağında elinizde bir fidan varsa onu dikin.”sözü,aynı zamanda ormanların da,tabii çevrenin korunmasında,atmosfer ile toprak arasındaki münasebetlerin düzenlenmesinde önemli rolün olduğunu ifade eder.[57]

İsmail Hami Danişmend’in 1961 yılında yayınlanan –Garb menbalarına göre eski Türk seciyye ve ahlakı-adlı eserinde,ellinin üzerinde batı kaynağına dayanarak incelediğine göre,eskiden atalarımızın çevre temizliğine ne kadar ehemmiyet verdiklerini şöyle sıralar: -Eski Türk hayatında hayır işleri yalnız insanları değil,hayvanları ve bitkileri de içine alır. Bunun içindir ki,hayvan hastaneleri ve ağaçlara su vermek için vakıflar kurulmuştur.

-Eski Türk temizliğinin temeli,İslâmın temizliği imandan saymasındandır.

-Eski Türklerin inanışına göre maddi temizlik aynı zamanda,manevi temizlik demektir. -Günde beş vakit abdest almak suretiyle yüz,eller,ayaklar ve ağız devamlı olarak temizlenir.

-Haftada üç-dört defa hamama gidilerek yıkanılır.

-Tırnaklar,kıllar,saçlar muntazaman kesilir.

-Yemeklerden önce ve sonra ağız ve eller yıkanır. Gül suyu gibi kokular sürülür.

-Bütün Türk evleri çok temizdir. Evlere ayakkabı ile girilmez. Hayvan ve kuş sokulmaz. -Köylerde bile hamam vardır.

-Avrupa’da sokaklar umumi hela olarak kullanılırken,Türkiye’de ayrıca umumi helalar yaptırılmıştır. -Evlere sokulmayan sokak köpeklerini beslemek için vasiyetnamelere maddeler konduktan başka,vakfiyeler de yapılmıştır. Fırıncılarla kasaplara her hafta veya her ay,köpekler için muayyen bir para verip et ve ekmek dağıttırmak adeti de vardı.

-Yavrulayan köpekler için sokaklara küçük kulübeler yaptırılırdı.

-Leyleklerle kırlangıçların yuvalarına hürmet edilir ve evlerin damlarında barınmaları hayra alamet sayılırdı. -Büyük binalar yapılırken kuşlar için de yuva inşa edilirdi.

-Hububat nakledilirken üstüne üşüşüp yiyen kuş sürülerine dokunulmazdı.

-Eski Türkler avcılıktan nefret ederlerdi.

-Hayvanları korumak için kanunlar çıkarılmıştır.

-Ağaçların hatta verimsiz ağaçların bile sulanması için vakıflar kurulmuştur.

-Ev yapılan arsalarda ağaçlar varsa,onlar için damlarda açıklık bırakılır,böylece kesilmeleri önlenmiş olurdu. -Netice olarak:Avrupa yazarları,Türk’lerdeki yüksek ahlak ve karakterin sebebi olarak Kur’an-ı Kerim-i göstermişlerdir.[58] Osmanlı devleti 1539’da temizlikle görevli,çöplük subaşılarına temizlik nizamnamesi doğrultusunda temizlik uygulamasını 11 madde sıralamaktadır.[59]

Çevre ile ilgi li olarak Fatih Sultan Mehmed vasiyetnamesinde:”Ben ki İstanbul Fatihi Abdu-aciz Fatih Sultan Mehmet bizatihi alun terimle kazanmış olduğum akçelerimle satun aldığım İstanbulun taşlık mevkiinde kain ve malumul hudut olan beş dükkanımı,aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim. Şöyle ki:Bu gayrı menkulatımdan elde olunacak nemalarla,İstanbulun her sokağında ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler,bu sokaklara tükürenlerin tükrükleri üzerine bu tozu dökeler ki,yevmiye 20-şer akçe alsunlar. Ayrıca 10 cerrah,10 tabib ve 3’de yara sarıcı tayin ve nasb eyledim. Bunlar ki ayın belli günlerinde İstanbula çıkalar,bila-istisna her kapuyu vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar. Var ise ve şifası orada mümkün ise,şifayab olalar,değil ise kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin,darul acezeye kaldırılarak orada salah buldurulalar.

Maazallah her hangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşısında bırakmış olduğum 100 silah ehli erbaba verile,bunlar ki hayvanat-ı vahşiyelerin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda Balkonlara çıkıp avlanalar ki zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.”[60] 10-10-1991 / MEHMET ÖZÇELİK

[1] Çevre Kirliliği.Taşkın Tuna.sh.13.

[2] Casiye.13.

[3] Mülk.3-4.

[4] Etrafımızdaki Hava.T.Tuna.sh.30.

[5] Age.sh.30.

[6] Zuhruf.11.

[7] Çevre Kirliliği.age.sh.21.

[8] Bakara.222.

[9] Müslim Taharet. I.(1-203-223.

[10] Müddessir.4.

[11] Müddessir.1-5.

[12] Bakara.222.

[13] Enfal.11.

[14] Ayetler:Bakara.22,125,222,232,Al-i İmran.15,42,55,Tevbe.103-104,108,Maide.6,41,Enfal.11,Ahzab.33,53,Hac.26,Müddessir.4,A’raf.82,Neml.56,Furkan.48,İnsan.21,Hud.78, Mücadele.12,Nisa.57,Abese.14,Beyyine.2,Vakıa.79.

[15] Büyük Sevablar.C.Yıldırım.sh.35-36,Mu’cemul Müfehres Li Elfazil Kur’an-il Kerim. Muhammed Fuad Abdulbaki.sh.428-429.

[16] Yeni Lugat Abdullah Yeğin.sh342.

[17] Hak Dini Kur’an Dili.E.H.Yazır. 1 / 274.

[18] Muhammed.15,Daha geniş bilgi için .Ahiret Ahvali.Mehmet Özçelik (Tez)sh.94-101.

[19] Zariyat.48.

[20] İbadetin getirdikleri. Saffet Senih.sh.78-79.

[21] İmam Malik ve Şafii rivayeti. Bak.250. Hadis. sh.151.

[22] Müslüman İlim öncüleri ansiklopedisi. Ş.Döğen.sh.19.

[23] Bak.Zafer dergisi.sayı.167.sh.17.

[24] Sızıntı dergisi.1988.Kasım.sh.410-411.

[25] Zad-ul Mead.İbni Kayyım el-Cevziyye. Terc.M.Erdoğan. 5 / 123.

[26] Nahl.5,80-81,Taha.171,Nur.30,58,İnsan.12,21.

[27] Müddessir.4.

[28] A’raf.4,Yunus.68,İnsan.26.

[29] Bakara.57,Fatır.13,Tur.22.

[30] En’am.146-147,Hucurat.12.

[31] Bakara.61,En’am.100,Nahl.67,Tin.1.

[32] Bakara.249,Fatır.13,Muhammed.15,17,Hakka.37.

[33] Bakara.219,Maide.90-91.

[34] Nahl.68.

[35] Abese.21.

[36] Kur’an- Kerim ve modern ilimler.C.Kırca.sh.175-176,Bak.Kur’an-ı Kerim ve hadislerde tıb.M.Denizkuşları..sh.57.

[37] Maide.3.

[38] Nisa.43.

[39] Maide.6.

[40] Allah ve modern ilim.A.Nevfel. 2 / 194.

[41] En’am.151,İsra.17,32.

[42] Zafer dergisi.1990.sh.12-14,Dr.A. el Padah.Terc.Z.Örsdemir.

[43] Hz.Peygamberi sünnetinde terbiye.İ.Canan.235,Tirmizi.Müslim,İbni Mace,Davud.

[44] Altınoluk dergisi.Haziran.1987.sh.8. Buhari.Müslim.

[45] Bak.Allah ve Kainat.Dr.M.C.Fendi.Terc.A.Bingöl.sh.168.

[46] Tirmizi.Et’ıme.39,K.K.ve H. Tıb.age.sh.61.

[47] K.K.ve H.Tıb.age.sh.63.

[48] Age.45,23,66.

[49] Age.sh.68.

[50] Age.95.

[51] Kanser.Dr.H.Nurbaki.sh.50-51.

[52] Age.79-80.

[53] Dur ve Düşün.C.Suavi.sh.27.

[54] Age.sh.45,Bak.Harikalar ans.sh.195.

[55] Bak.zaman gaz.3-5-1999.

[56] Çevre Kirliliği.age.sh.sh.30.

[57] Age.53.90-92.

[58] Belgeler gerçekleri konuşuyor. Doç. Ahmet Akgündüz.

[59] Age.3, bak Türkiye gazt. M. Kemal Öke.24-Mart.1991.

[60] Zafer derg.1988.




ÇAĞIRIRIM HAAA!

ÇAĞIRIRIM HAAA!

Yer altı dünyasının,karanlık dünyanın ismidir mafya! Haklı yoldan elde edilemiyen hakların ve haksızlıkların hak edilme,kazanılmaya çalışılması için hakkın kalktığı,uygulanmadığı,uygulanmaktan aciz kaldığı yerde devreye giren bir kazanç yoludur mafya!

Hakkı mı isterim! Vermem! Ver,diyorum! Veremem!

Mafyayı çağırırım haa! Mafya ya söylerim haa! Baba-lara bir bildirirsem,vay senin haline! Yedi sülaleni silerler! Ve… iş tamam…

Hemen hemen her dönemde,her devlette çeşitli adlarla çıkan veya devreye giren mafya-cılık;hukukun eksik ve yetersizliğinden istifade etmektedirler. Boşaltılan bu boşluğu mafya gibi faaliyetlerle doldurmaya çalışmaktadırlar,işsiz olan ve kalanlar..

İş dünyasında mafya..çek-senet mafyası..arazi mafyası..para babaları..yer altı mafyası..kumarhaneler kralı..siyaset mafyası..yurt içi ve yurt dışı mafyası..mafyalar mafyası.. mafyalar hesaplaşması..kısaca,dolaplar mafyası..döndürülecek dolaplar mafyası.vs.vs.

Evelden efeler vardı..İstanbul efesi..efeler efesi..istanbul efendisi.

Toplum değişip,değerler kaybedilince incelik ve estetik yerini kabalığa terk etmektedir. İstanbul mafyası..doğu mafyası..vs.vs.

Nerde o eski mafyalar!Eskiden mafyalar elle-parmakla gösterilirdi! İki açıdan;İstanbul efesi veya efendisi. Şimdi o kadar çok ki;artık burun ucuyla,yarında göz-kaşla gösterime girecek!

Buyurun beyefendi,ne var! Şeyy..mafya olmak istiyorum da!

Başka işin yok mu ,git işine!

İşim yok ki!hem başka işler pek gelir getirmiyor da!

Ancak mafya olmanın bazı ağır şartları var. Şöyle ki;Mafya olacaklar,matbu dilekçeyi doldurup,yabancı dilden,meslekten ve de üçüncü olarak sözlüden geçirilirler. Üniversite mezunu olmak tercihimizdir. Doktora yapma mecburiyeti görev süresince uygulamalı ve rapor halinde bir dosya da sunulacaktır.

Çökmemek için,Fransız mafyasının çöküş sebeblerini bilmek şarttır. Rus mafyasının işleyiş şekilleri bilinecek. dünyadaki mafyalar ve onlarla diyalog uygulamaları,bağlantı yolları ve yönleri mafyamızın proğram çerçevelerinden bir kaçıdır. Kabul mü?

(Zaten hayatımı bir hedef tahtası haline getirdim. Hayatı anlayamadım ve anlayacağa da benzemiyorum. Bu durumda???)

Beyefendi! Sana diyorum!Tamam mı?

E-vet…

(Artık aydınlık dünyanın tünelinden karanlık yolların izbe kanalizasyonlarından geçiş başlamıştır.)

Karanlık işler..karanlık..karanlık gidişler..faili meçhul cinayetler ve sonunda da aynı akibete maruz kalarak..bitiş;defteri dürülerek bir kenara atılış..

Karanlıkdan gelib,karanlığa uğrayan yol;karanlığa gider.

Nasıl oldu?

Öldü!!!

Nasıl öldü???

??????

31-08-1998

MEHMET ÖZÇELİK




BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Geçmiş zamanlardan bir zaman içinde,bir çağ dönemlerinde,her şeyin ilk ve ilkel olduğu sürelerdeydi. Bir adada değişik yapı ve özelliklerde insanlar yaşarlarmış. Bu insanlar hem kendilerine yabancı,hem de başkalarına karşı yabani imişler.

Hani ilk dünyaya gelen çocuğun etrafına bakış hali var ya..işte onun gibi. Ancak o çocuk saf ve masum iken bunlar tam tersine bir yapı içerisinde…

Derken bu insanlar içerisinde farklı özelliklerde olanlar olunca ona karşı cephe alırlardı. Onun için ölüm de dahil neler yapmazlardı ki…

Orada kanunlar yok,kanun adamları vardı. Kanunu onlar yapar,onlar bozar. Filmi onlar yazar,yaparlar,başkalarını da bu oyunda oynatırlardı,piyon gibi…

Asırlar,görmediklerini o asırda görmüştü. Bazıları güldüler,bazıları ağladılar. Ancak ağlama ve feryatlar onların gülmelerini bastırınca kızdılar,kızınca da kızıl kıyameti kopardılar. Kıyamet devamlı masum ve mazlumların başında patladı,patlatıldı. Patlatanlardan oldular.

Tam bir keyfi ve küfri havalar estiriliyordu. Alkışlanmıyorlar da değillerdi içten ve de diğer adalardan…

Derken zamanlar zamanları kovalamış,uzun zamanlar geçmişti.

Ferdi fedakarlar da yok değildi. İşte bu sümbül gibi çoğaldı,kalabalıklar oluştu.

Yavaş yavaş tavizler koparıldı,yumuşamaya peyder pey gidildi.

Ancak sona doğru koparılması gereken bir tavizi vermeye nedense pek yanaşmadılar. Direttiler,direndiler. Direttirdiler her türlü cebir ve zorbalığı da reva görerek…

Ne mi? Bazı kadınların diğerlerinin giyindikleri gibi giyinmeyip,fazla fazla kumaş kullanmaları idi sebep olarak gösterilen…

Üstüne üstlük,bir de vücudun bir kısmının hadi neyse az kimse yapmakla kalmadı,bir de başlarını örttüler. Buna da tesettür-mü ne?diyorlarmış?

Oda bu adada,bu kumaş kıtlığı içerisinde,enflasyon mu ne imiş,onun yükseldiği bir zamanda… Eğer böyle bir bolluk olsa,kendilerinin de bir çok yerlerini örteceklerini de belirtiyorlardı.

Bu uğurda uzun mücadeleler verildi. Bir taraf inadı uğruna,öbür taraf inancı hesabına…

Tabii ki burada ilk çağların ilkelliği ağır basmakta idi. İşte başlarını örtmeye karşı başlatılan bu patlama aslında kendisiyle beraber bir çok patlamalarını da gündeme getirmişti. Artık örtünmeyle beraber insanca yaşama mücadelesi de başlamış oluyordu.

Artık çeşitli alanlarda bir kıpırdanma ve silkinme baş gösteriyor,gün-be gün ilkelliklerden kurtulma yolları ve çabaları baş gösteriyordu.

Bu masumane hareketleri engellemek amacıyla :”Kurdun kuzuya bahanesi nevinden,öküzün altında buzağı arama kabilinden”bahaneler öne sürülüyordu.

Âdeta deniz mayalanmaya çalışılıyordu,mayasını bulamamış ve tutamamışlarca… Ve o mazlum ve mağdur olanlar devamlı şunları söylüyorlardı:

“Hep biz mi destanlar yazacağız? Hep biz mi edebiyatlarımız da ağıtlar söyleyeceğiz?”

Bu mektub ilk çağlardan son çağların insanlarına bir armağan ve bir yadigârdır.

15-11-1995

MEHMET ÖZÇELİK