BİZ Mİ YABANİLEŞİYORUZ?

BİZ Mİ YABANİLEŞİYORUZ?
Biz ki hayvanlarla bile beraber yaşamak için onların yabanilerini bile almış,ehilleştirmiş,evcilleştirmiş,onları hayatımızın bir parçası haline getirmişiz.
Evimizin yanında onları komşu etmişiz.Bazen yememiş,onlara yedirmişiz.
Bazen daha da ileri giderek;onların duyguları körelmesin diye onları doğal mecralarına salmışız veya bulundukları yerleri doğal hale getirmişiz.
Hayvanat bahçeleriyle onlara sıcak yuvalar kurmuşuz.
Hayvanlarla olan problemlerimizi önemli çapta çözmüşüz.
Veteriner fakülteleri kurmuş,onlar üzerinde her türlü araştırmayı yapmışız.
*Akvaryumlar yapmış,onları evimize almışız.
*Bitkilerle olan iletişimimizi daha sıcak geliştirmişiz.
Onları evlerimizin baş köşesine koymuşuz.Botanik bilimini oluşturmuşuz.
Yaş kesen baş keser demişiz.
Sevmiş,koklamış,onları kucaklamışız.
Sevgiyi hep dışarıya vermişiz.Şimdi ise kalbimize hapsetmişiz.
Sen benim kalbime bak?
Nasıl bakacaksak?
Bakmayı da unuttuk,baktırmayı da!
Görmeyi de unuttuk,göstermeyi de!
*Bitkileri nakışlarla kaydettik.
Resimlere işlemiş,gönlümüze yerleştirmişiz.
*Taşlarla bile anlaşmışız.
Onları yontmuş,terbiye etmiş,dünyamıza koymuşuz.Onların içine sığınmışız.Kendimize yuva ve yurt yapmışız.
Taşları bile kurtarırken,insanımızı neden kurtaramayalım ki?
Taşları tasnif etmiş,boynumuza,başımıza,parmaklarımıza takmışız.Bize güç ve güzellik katacağına inanmışız.
Taşlar hayatımızın bir parçası olmuş.
Hasılı;taşlarla,bitkilerle,hayvanlarla anlaşmayı ve yaşamayı çok iyi bilmişiz ve yapmışız.Onların bizi anlamalarını düşünmeden,biz onları anlamaya çalışmışız.
*Anlamada zorlandığımız tek varlık ise,kendimiz ve insanımız olmuştur.
Buda anlatma kısırlığıyla beraber,anlama kıtlığından kaynaklandı.
Bazen memleketleri kurtarmaya soyunan bu insan,insanlığı kaybetti.Zamanla insanı da kurtaramadı.
İnsanlarla anlaşamayan bir insan,kendisiyle de anlaşamaz.Kendisini tanımayan,başkalarını da tanıyamaz.
Anlaşamayan ve anlaşılamayan varlık,insan…
19-09-2011
MEHMET ÖZÇELİK




BEDİÜZZAMANIN VEFATININ 50.YILINDA

BEDİÜZZAMANIN VEFATININ 50.YILINDA

*Bediüzzaman 23-mart-1960-Çarşamba günü,Ramazanın 25.gecesi.Urfada vefat etmiştir.

*Cumhuriyetin kuruluşunda tashih değil,yıkım olmuştur.Geçmişe aid ne varsa yıkıp,yerine yenilerini kurma dönemi başlamış.Bir şapka için binlerce baş kesilmiştir.Bu Türkiye-de böyle olduğu gibi,tüm İslâm dünyasında da böyle gerçekleşmiştir.

*Bediüzzaman ise;Yukarıdan inmeci değil,alttan ve toplumdan ıslah etme yolunu tercih etmiştir.

*Osmanlının yıkımı 8 şiddetinde bir deprem değil,işte Bediüzzaman böyle yıkılmalar,dünyanın manevi bir buhran geçirdiği dönemde gelmiştir.
Dünya bir değişimin içine girmiş.

*Bediüzzaman ve hayatının devreleri;Birinci Said Ve İkinci Said Devreleri olarak ele alınmaktadır.
Birinci Said Devrinde devamlı ön safta olmuş,aktif rol oynamıştır.
İkinci Said Dönemi ki,gerçek Said yani Risale-i Nur hizmetini başlattığı dönemdir.

*Bediüzzaman ismi kendisine;Büyük Alim Şeyh Bahid Efendi tarafından,sormuş olduğu;Avrupa ve İslâm devleti hakkında düşüncen nedir?sorusuna aldığı cevabda:
“Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır.”
Bu cevaba karşı, Şeyh Bahît Hazretleri, “Bu gençle münâzara edilmez. Ben de aynı kanaatte idim; fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifâde etmek, ancak Bediüzzaman’a hastır” demiştir.
Nitekim, Bediüzzaman’ın dediği gibi, ihbarâtın iki kutbu da tahakkuk etmiş. Bir iki sene sonra Meşrûtiyet devrinde, şeâir-i İslâmiyeye muhâlif çok âdât-ı ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye’de yerleştirmekle; ve şimdi Avrupa’da Kur’ân’a ve İslâmiyete karşı gösterilen hüsn-ü alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslâmiyeti kabul etmek gibi hâdiseler, o ihbarı tamamıyla tasdik etmişlerdir.”

*Asrı tanımak Bediüzzamanı tanımaktır.Zamanın büyüklüğümü insanları büyütür yoksa zamanlar mı büyük insanları doğurur?Hep düşünürüm…
Zaman mı bediüzzamanı doğurdu,yoksa Bediüzzaman mı zamanı bedi kıldı?

*Bediüzzamanı tanımak için zamanı ve zamanını tanımak lazım ve gereklidir.
Zira o zat,Muasır bir zattır.Asrı bilmektedir.Asrın adamı..ibn-üz zaman.

*Bediüzzaman asrın müceddididir.Velayet zincirinin son halkasıdır.
Hadisde:”İnnallâhe yeb’asu li hazihil ümmeti alâ külli re’si mieti senetin men yüceddidü lehâ dinehâ”(Ebu Davum-İmam Hakim-Beyhaki)
‘Muhakkakki Allah ümmete her yüz senen dinin hakikatlarını o asrın anlayışına uygun olarak bir müceddi gönderir.”
M.Akif Ersoy-un dediği gibi:
Doğrudan doğruya Kur’an-dan alıp ilhamı
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâmı.

*Bediüzzamanı hazmedemeyen despot ve tek partili,tek şef dönemi,sonuçta kendisini millete zorla ve zorbalıkla hazmettirmeye çalışmasına rağmen millet tarafından bir türlü hazmedilememiş,Bediüzzamana sahib çıkılmıştır.

*Bediüzzaman bu milletin bir değeridir.

*Şimdiye kadar İslam binası gösterilirken,bu kadar çaplı olarak ilk defa Bediüzzaman tarafından İslam sarayının içerisini gezdirerek,iman odalarını göstermiştir.

*Elmira Akhmetova,Bediüzzamanın tesbiti için”Osmanlı milletine önderlik
edecek yeni hükümet ve meşrutiyet,ancak ve ancak şeriata ana kaynak olarak kabul eder ve ondan ilham alırsa muvaffak olabilirdi.”

*Bediüzzamanın gerçek feveranı 1907-de olur.
Birgün, Tahir Paşa bir gazetede şu müthiş haberi ona göstermişti. Haber şu idi:
İngiliz Meclis-i Mebusanında,( 1900 yılında İngiliz Müstemlekât Nâzırı Gladiston’un) Müstemlekat Nazırı elinde Kur’an-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta, “Bu Kur’an İslamların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’an’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız” diye hitabede bulunmuş.
İşte bu müthiş haber, onda tarifin fevkınde bir tesir uyandırmıştı. İstidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bütün letaifi uyanık ve ilim, irfan, ihlas cesaret ve şecaat gibi harika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzzaman’ın, bu havadis üzerine, “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!” diye, kuvvetli bir niyet, ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır.”
*Yirmisekizinci Mektubun Yedinci Meselesi-adlı eserinde bunun kendisine tevdi edilen bir görev olduğunu anlamıştır.
“Birinci Sebeb: Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vâkıa-i sâdıkada görüyorum ki: Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım Birden o dağ, müthiş infilâk etti; dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır Dedim: «Ana, korkma! Cenab-ı Hakkın emridir; O rahîmdir ve hakîmdir» Birden o hâlette iken, baktım ki mühim bir zat, bana âmirane diyor ki: «İ’caz-ı Kur’anı beyan et » Uyandım, anladım ki: Bir büyük infilâk olacak O infilâk ve inkılâbtan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek Ve Kur’âna hücum edilecek; i’cazı Onun çelik bir zırhı olacak Ve şu i’cazın bir nev’inin şu zamanda izharına -haddimin fevkinde olarak- benim gibi bir adam namzet olacak Ve namzet olduğumu anladım ”

*1926 yılında ölmesi için gönderildiği ve terk edildiği Barlada,yeni bir hayata pencere açtı..sünbül verdi..madden çürüdü,manen yeni Said olarak doğdu.
Siyasetten uzak durdu..Eserlerini yazdı..
*Mısır-da İhvan-ı Müslimin,devleti ele geçirip,İslâma ondan sonra hizmet etmeyi düşünüp ve bu uğurda 40 bin ihvanı müslimini defa ederken,Bediüzzaman bir tek talebesinin dahi burnunun kanamaması için kendisine yapılan her türlü zorbalığı,hizmetin selameti için içine akıtmıştır…

*Bediüzzamanın hizmeti uğruna insanların ebedi hayatlarını kurtarması bile başlı başına,en büyük hizmettir.

*Tatarların camii kosturmada,üstad kaçmayı düşünürken,üstadın sırtına ak sakallı biri eliyle vurarak,Said şimdi firar zamanı değil,der.Üstad bundan memnun oluyor.Demek ki kendisiyle ilgilenen birileri var,moral olmuştur.
Bir müddet sonra aynı zat gelip şimdi gidebilirsin,diyor.Nasıl kaçacağını söylemesi üzerine,üzerinde bulunan elbisesini verip,şu eşeği sür,onlar seni ben zanneder,der.
Üstada öyle yapar ancak bir müddet sonra o zatı görmez.O ise Hızırdır.
Volga nehrinin kenarına gelince binbaşı Ali Haydar beyi görür..nasıl geçeceklerini sorar Ali Haydar Bey.
Bediüzzaman omuzuna tutunup,gözünü açmamasını söyler.
Ali Haydar Bey su şırıltılarını işitir,bir ara gözünü açınca,ayağı suya batar..hemen gözünü kapatır.Karşıya geçince Bediüzzaman;-Keçeli bizi öldürecektin,der.

ÖZETLE:

GÜNEYDOĞUDAN ESEN BEDİÜZZAMAN SEHER YELİ

Asra damgasını vuran Bediüzzaman Said Nursi,asrın insanları tarafından,muasır bir şahsiyet olarak Gündeme damgasını vurmuştur.
Adı gibi Bedi olan Bediüzzaman;harika tesbitleriyle,velayet zincirinin son halkasını oluşturmuş,bunu en güzel bir şekilde neticelendirmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi’den bahsedilince,her yerde olduğu gibi,Güney Doğunun şirin illerinden olan Adıyaman;diğer vilayetler olan Şanlıurfa,Diyarbakır,Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş ve Gaziantep illerinin arasında önemli bir yer almaktadır.
İşte bu güzelim ilde her yıl Asrın Müceddid-i,Büyük ve Kahraman Üstad Said Nursi-yi anma proğramları yapar.Güzelim halkıyla bu büyük insanın fikirlerini,hayatını paylaşır.

Bu cümleden olarak;bu yıl (2010) Said Nursi-yi şu proğramlarla andık:
20-Mart-2010-da Bayanlara yönelik Gülsüm Demir,’Risale-i Nur-da Tebliğ’adlı bir semineri Yeni Asya apartmanında kalabalık bir genç topluluğa verdi.

23-Mart-2010-da Çanak antenle uydu yayını olarak Dünyanın bir çok ülkesine yayın yapan Asu Tv-de Panel tarzında iki saat süren bir proğram yapma mutluluğunu yaşadık.

Proğramda İlahiyatçı-Yazar Mehmet ÖZÇELİK’in sunumuyla,İlahiyatçı-Yazar ve Şair Sefer AKGÜL,Avukat Hasan DEMİR ve Eğitimci Nureddin GÜRSOY panelin konuşmacılarıydılar.

Proğramımızı yöneten İlahiyatçı-Yazar Mehmet ÖZÇELİK;Said Nursi yarım asırdır şahsen aramızdan ayrılmış ama fikirleri ve eserleriyle gönüllerde taht kurmuş,sorulan her soruya mukni cevablar vermiş,yazdığı eserlerle insanlara imanın sonsuz nurunu göstermenin mutluluğunu yaşamış,şimdiye kadar İslâmiyet binasının tanımının ve tarifinin ötesine geçerek,o sarayın iman odalarını tek tek gezdirmiş,kâinattan Halıkını soran bir seyyah gibi,kâinatı ilmen ve müşahedeten tarif etmiş, toplumu üstten inmeci bir yöntemle değil,alttan,yapıcı ve köklü bir sistemle eğitmenin daha sağlıklı olacağını bizzat uygulamış,bütün alemi bir şahsiyette toplamak Allah’ın kudretine zor gelmez hükmünde,velayet zincirinin son halkasını kendisinde toplayan,Bizzat Şeyh Bahid tarafından Bediüzzamanlığı tescil edilmiş müstesna bir şahsiyet olduğunu nazara vermiştir.

Eğitimci Nureddin Gürsoy ise;Bediüzzaman Said Nursi kimdir?sorusuna;’Bediüzzaman Said Nursi,Bitlisin Hizan kazasına bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiştir.23-Mart-1960-da Urfada Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Keskin zekası,harikulade hafızası ve üstün kabiliyetleriyle çok küçük yaşlardan itibaren dikkatleri üzerine toplayan Said Nursi,normal şartlar altında yıllar süren klasik medrese eğitimini üç ay gibi kısa bir zamanda tamamlamıştır.
Said Nursi medrese eğitimiyle dini ilimlerde kazandığı ihtisası,çeşitli fenlerde yaptığı tetkiklerle tamamlamış ve bu arada devrinin gazetelerini takib ederek ülkedeki ve dünyadaki gelişmeler ile ilgilenmiştir.
Osmanlıyı ve İstanbulu çalkalayan hürriyet ve meşrutiyet tartışmalarına katılmış,meşrutiyete İslâm namına sahib çıkmıştır.
Birinci dünya savaşına gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuş,savaşta –İşarat-ül İ’caz-adlı eserini yazmıştır.
1922 sonlarında Ankaraya gelmiş ve meclisde resmi –hoş âmedi- merasimiyle karşılanmıştır.On maddelik bir beyanname hazırlayarak meclis azalarına dağıtmış.Kendisine bir çok teklifler gelmesine rağmen bunları kabul etmemiş ve Van-a gitmiştir.
Şeyh Said hadisesiyle hiçbir ilgisi olmadığı halde Van-dan Burdura,oradan da İspartanın Barla nahiyesine götürülmüştür.
Burada-Manevi cihad-hizmetine başlamış,6600 küsur sayfalık Risale-i Nur Külliyatını tamamlamaya ve neşretmeye muvaffak olmuştur.

Üçüncü konuşmacı olarak İlahiyatçı-Yazar ve Şair Sefer AKGÜL;Said Nursi Kur’ani ve imani ölçüleriyle insanın fıtratını çok mükemmel okuyarak ve kâinat kitabını, Peygamberimiz (SAM) ve Kur’an-ı bulunduğu asra ve istikbaldeki insanlara çok beliğane anlattığını,feylesofların eserlerini okuyan bazıları Said Nursi-yi okuyunca,onun harika ve mükemmelliği karşısında hayretlerini ifade ettiklerini,Sadi Nursi yalnız bir cemaatin ve bir toplumun değil,onun cihan-şümul mesajları olduğunu ve Peygamberimizin bütün insanlığa anlattığı hakikatları,bu asrın insanlarına onların anlayacağı bir üslupla izah ettiğini ifade etti.

Dördüncü konuşmacı Avukat Hasan DEMİR ise;Said Nursi-nin’Müsbet hareketle insanları kucakladığını,en zor meselede bile şefkatle,muhabbetle,uhuvvet ve ihlas düsturlarıyla başardığını ve buna da muvaffak olduğunu,kendisine ceza veren hakime bile dua edip beddua etmediğini ve memleketin iç karışıklıklara karşı ırkçılık afetinden onları kurtardığını,hürriyeti,demokrasiyi ve insanın insanca yaşamasının yollarını anlatarak,toplumu devamlı İslâmi şuurla şuurlandırarak cehalet karanlığından kurtardığını ve onu okuyan insanların mutlu ve huzurlu olduğunu ifade etti.

NOT:
23-Mart -2010 yılı ASU TV-de Bediüzzamanın vefatının 50.yılı münasebetiyle bir panel düzenledik.İki saat süren bu sohbetten sonra bir çok yerden telefonla ve görüşerek tebrikler aldık.
Tebriklerini iletenlere Teşekkürlerimizi arzederiz.
Yazıyı hazırlayıp göndereceğim sırada Bediüzzaman-a yapılan bir hakaret duydum.Zamanla geniş cevablar verilecektir.Kısaca cevab verecek olursam;

*Bediüzzamanı herkes kabul edecek diye bir şart,görüşlerini benimseyecek diye bir mecburiyet söz konusu değildir.
Zaten öyle olmuş olsa,problem kalmamış olur.
Ancak sevilmese ve benimsenmese de,hakaret edilmemelidir.
Hakaret kişilik yetersizliğinin,içi bulanıklığın,durulmayışının,kendisiyle kavgalı oluşun bir göstergesidir.

*Bir Arab şairi şiirinde şöyle der:
“İzâ elkamte külle haven mâ vecedet fil ardi haceren”
‘Her üren köpeğe bir taş atarsan,dünyada taş kalmaz.’

*Cami duvarına bevleden adam…
İnsanlar bazen meşhur olmak için,cami duvarına bevlederler.
Akılları olan hiç olmazsa Sultan Ahmed Camiini ziyaret eden turistler gibi,ibadet için camiye girmese de ziyaret için girmeli,ziyaret için bile girmeyecekse,bari hakaret etmemeli,istifade cihetine gitmelidir.

*Ayının biri asmanın altına gelip,güzelim üzümleri görünce iştahı açılmış ve onu elde etmek için çok çırpınmış ancak boyu yetişmediğinden,eli uzanmadığından dolayı gümleyip,’Bu üzümler ne kadar ekşi’diyerek çekip gitmiş…

MEHMET ÖZÇELİK
24-03-2010




ADALET

ADALET

*Adalet;Hak sahibi olan Allah-ın dengeyi sağlamak amacıyla her varlığa hakkını ve layıkını vermesidir.
Allah Âdil-i mutlaktır..asla zulmetmez..kimseye haksızlık etmez..adalet ismi zulme müsaade etmez.
Adalete sadece veren cihetiyle değil,alan yönüyle de bakıp değerlendirmek gerektir.
Zira verilen kişinin,kendisine verilene liyakatı da esastır.
Bitkilere,hayvanlara ve insanlara verilenler,kendilerine münasib ve layık olanlardır.
Zira hiç yaratan bilmez mi?
Vermemek veya verilen bir şeyi almak zulüm ve haksızlık değildir.
Nasıl ki Allah vermek mecburiyetinde olmadığı gibi,insanında Rabbine karşı bir hakkı taleb etmeye hakkı yoktur.
Varlıkların Allahtan hiçbir alacakları yokken onlara verilmiş,ihsan edilmiştir.
“Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.”
“Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.”
“Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.”
“Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş, eğer bir kötülük ise, onun cezasını adaletle verir.) İyilik olursa onu katlar (kat kat arttırır), kendinden de büyük mükâfat verir.”
“Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.”
“Allah Teâlâ, kendisinden başka bir ilâh bulunmadığına adâletle kâim olarak şehâdet etmiştir.”
“Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.”
“Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.”
“Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.”
“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tam kemalindedir. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O hakkıyla işitir ve bilir.”

*Allahın peygamberler ve Kitaplar göndermesindeki amaç da,adaleti te’sis içindir. İnananla inanmayanın farkını,cennetlikle cehennemlik,kabiliyetli ile kabiliyetsiz,nefsine uyanla Rabbine uyan arasındaki farkın fark edilmesi için peygamberler gönderilmiş,kitaplar indirilmiştir.Hayatta onlarla beraber başlamıştır.
“Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.”
“Musa’nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onun sayesinde âdil davranan bir topluluk vardır.”
“Yarattıklarımız içinde, daima Hakka giden yolu gösteren ve onunla adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.”

*Her Cuma günü minberde okunan en son âyette Rabbimiz üç şeyi emredip,üç şeyden de sakındırmaktadır.
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”

Allah-ın adaletinin kapsamı geniştir.
Mesela çoğalmadaki dengeli ve düzenli artma da adaletin gereğidir.
Varlıkların büyürken belli bir noktaya gelip durması,adaletin göstergesidir.
İnsanın belli azalarının büyümelerindeki ölçüde adaletin gereğidir.
Eğer Allahın adaleti olmasaydı veya tek bir varlıkta adalet gerçekleşmemiş olsaydı,o varlık tüm kâinatı istila ederdi.Adalet ismi ise ona belli bir sınırlama getirip,o noktadan öteye geçmesine izin vermemektedir.
Mesela insanın boyunun uzamasında adalet tecelli etmeseydi,büyümesi durmaz,sınır tanımazdı..sürekli büyümeye devam ederdi.
Adalet varlıkları kendi kontrolu veya kendisi için takdir edilen proğramın çerçevesinde gelişip büyümektedirler.
Adaletin tecellisi varlıkların istilasına mani teşkil etmektedir.
“Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri Bizim yanımızda olmasın; ancak Biz onu bilinen bir ölçü ile indiririz”

*Allah-ın Âdil ismi her şeyde tecelli ettiği gibi özellikle ilk akla gelen tam manasıyla âhirette yani haşir meydanında tecelli etmesidir.
Orada her şey fâş olacak,gün yüzü gibi her şey ortaya çıkacaktır.Âdil ismi ortaya çıkaracaktır.
Allah adaleti gereği sorumlu olmamalarına rağmen,hadisde de belirtildiği üzere;-Boynuzsuz koyunun hakkını,boynuzlu koyundan alacaktır.-

Hadis-i Kudsi de;-Sebakat rahmeti alâ ğadabî- yani ‘Rahmetim kızmamı geçmiştir.
Aynı şekilde Allahın adaleti de rahmetini geçmiştir.
Allah rahmetiyle muamele ederken,adaletiyle de hükmedecektir.
Allah-ın adaleti rahmetinin de üstündedir.
Cennete koyması rahmetinin bir tecellisi iken,cehenneme koyması adaletinin bir tecellisidir.
Cennetteki farklılıklar da yine adaletin bir gereğidir.

*İnsanın organlarındaki uyum ve tenasüb de adaletin tezahürüdür.
Kâinattaki her şeyin bir şey ile,bir şeyin de her şey ile olan münasebeti,adaletin bir gereğidir.
Allah adaleti gereği mizan,terazi ve ölçüyü koymuş ve kurmuştur.
“Göğü bu âhenkle O yükseltti ve bu mîzânı koydu ki siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız. Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.”
Her şeyde görünen maslahat ve israfsızlık da adalet isminin gereğidir.

*Âhiret aleminin yaratılmasının hiçbir sebebi olmasa bile,sadece ve sadece Allah-ın Âdil isminin gereği için dahi olsa,Âhiret yaratılacak,insanlar yaptıklarının karşılığını göreceklerdir.
“Dönüşünüz hep O’nadır! Allah’ın va’di haktır. Çünkü O, yoktan var ediyor, sonra iman edip iyi işler yapan kimseleri adalet ölçüsü ile mükafatlandırmak için, geri döndürecektir. Küfredenlere ise inkarda bulunmaları yüzünden kaynar sudan bir içecek ve acı bir azap vardır.”

*İnsanın cennetteki duyguları,bu dünyada kazandığı kapasitesi nisbetinde arttırılacaktır.Tıpkı bilgisayar kasaları gibi ki,kasanın içerisinde daha sonra geliştirmek amacıyla konulacak,kullanılmayan yerler vardır.Yüklenen proğramlar ile beraber,daha sonra lazım olduğunda fazladan yüklenen proğramlara ihtiyaç duyulur,remi zamanla ağırlığa kâfi gelmediğinden uyumluluk esası üzere remı yükseltilir.Harici disketler ile sürekli takviye edilir,zenginleştirilir.
İnsanda bu dünyada,kendisine bu dünya için yüklenen proğramlarını vüs’ati ve kapasitesi nisbetinde kullanmaktadır.Ancak tam kapasite olarak çalışmamakta ve kullanamamaktadır.Mesela aklının yüzde üç ile on beşi arasını kullanmaktadır.Diğer duyguları da bundan ileri değildir.
Demek ki insana âhirette özellikle cennette kazandığı üstünlükleri doğrultusunda kapasitesi arttırılacaktır.Seviyesine göre orada tam kapasite çalışacaktır.
Sürekli cehennemlik olan ise,kapasitesizliğinin eksikliğini,eksiklikler içerisinde sürdürecektir.Dünyaya gönderilirken verilen duygular dahi ondan geri alınacaktır.

Mehmet ÖZÇELİK
29-04-2010




ASRIN ÜÇ HASTALIĞI

ASRIN ÜÇ HASTALIĞI
*1789 Fransız ihtilali kebiri batıdaki Katolikliğin katılığını kırmak ve özgürlüklere kapı açarak dünyayı değiştirmekle beraber,geriye ırkçılık gibi eskilerin seretan dediği bir kanser hastalığı ve illetini de topluma bırakmıştır.
Batıda yayılan milliyetçilik akımı bizde olduğu gibi İslâm dünyasını da etkisi altına almıştır.
*Mesnevide anlatılan üç inek ve kurt meselesinde,kurdun teker teker yiyemediği sarı,siyah ve benek inekleri,ırkına göre ayırıp kötüleyerek yalnız bırakıp,sonrada onları teker teker yemesi çok ibretlidir.
Rusyanın en büyük politikası;böl-parçala-yut idi.Zira bir ekmek bütün olarak yutulamayacağı için,önce dilimlere ve sonra da lokmalara ayrılarak yutulmaya çalışılır.
Özellikle 1. Ve 2. Dünya savaşlarında koca Osmanlı ve İsl♪1m dünyasının akibeti de budur.
*Irkçılık şeytani ve menhus bir duygudur.
Bu memleket çok muhaceretlere sahne olmuş olduğundan,bir kimsenin hakiki olarak ırkını tesbit etmek elbette güçtür.
*Bu bir mirasyediliktir.Çalışmadan baba mirasını yemektir.Onunla ayakta durmaya çalışmaktır.Kendi marifeti olmayanların,baba sırtından geçinmesine benzer.
*Kuzman Hadisi olarak geçen olay;Müslümanların safında Uhut savaşına katılan Kuzman büyük kahramanlıklar gösterir.
Onun için peygamberimiz,o cehennemliktir,buyuruyor.Bu durum üzerine dikkatini çeken bir sahabe bunu takip eder.Sonunda yaralanarak atından düşer.Bu sahabe onun yanına gelip başarısını tebrik edip,islâm için iyi gayret gösterdiğini söyleyince Kuzman;
-Hayır,ben milletimin adını ve namını duyurmak için bunu yaptım,der ve acıya dayanamayarak bileğini keserek intihar eder.Peygamberimizin de o sözünü doğrulamış olur.
*En büyük insan hakları beyannamesi olan Veda hutbesinde Peygamberimiz;Hepiniz Ademdensiniz,Adem ise topraktandır,Arabın arap olmayana üstünlüğü yoktur,üstünlük ancak takvadadır buyurarak,Kur’an-da beyan buyurulan takva üstünlüğüne işaret etmiştir.
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”
* FATİH SULTAN
Fatih Sultan Mehmet, adamları ile gezerken, yanına sokulan dilenciye bir
altın vermiş. Dilenci parayı alınca:
-Aman Sultanım, demiş. Koskoca bir padişah, kardeşine bu kadar para verir
mi?
Fatih Sultan Mehmet, nereden kardeş olduğunu sorunca, dilenci:
-İkimiz de Hazreti Adem’in çocukları değil miyiz? demiş. Elbette kardeşiz.
Sultan Fatih:
-Bu keşfini sakın başkasına söyleme, diye gülümsemiş. Diğer kardeşlerimiz
de pay isterse, sana zırnık bile düşmez.
*Mevlana,nereden geldik sorusuna;Minallah,ilallah,cevabını vermiştir.
O’ndan gelip de O’na gitmeyen de hiç soyluluk mu aranır?O’na gitmeyenin soyu kaç para eder ki?
Bediüzzaman-da;Ruhlar aleminden,ana karnından,çocukluk,gençlik,ihtiyarlıktan kabre,haşre,sırattan cennet ve cehenneme doğru gittiğini ifade eder.
Böylece ruhlar aleminde bir ırka,renge ve coğrafi özelliğe ve tercihe sahip olmayan bir insanı,neyine göre ve nasıl bir ayrım içerisine koyacağız?
* SOY-SOP MESELESİ
Bahaeddin Nakşibend’e sorarlar:
-Soyunuz nereye ulaşıyor?
Cevap verir:
-İnsan, soyu ile hiçbir yere ulaşamaz.
*İnsan ırkıyla değil,yaptıkları ve kazanımlarıyle üstündür.
-Eşek altın semer vursan,eşek yine eşektir.Semer ona bir kıymet vermez.
*insan gidince kalır eseri,eşek gidince kalır semeri.
-Mevlanaya,adam olmayan birisi,kendisinin ne kadar edeceğini sorunca,300 akçe edeceğini söyler.Adam ise,sadece üzerindeki kürkün o kadar ettiğini söyleyene,zaten bende senin kürküne değer biçtim,der.
*Kürtçülük-200 senedir kanser mesabesinde dünyayı saran ve öldürücü bir hastalık olup,hem dünyayı ve hem de âhiretini bitiren bir hastalıktır.
Nu asrı ise tehdit eden üç büyük hastalıkla karşı karşıya kalmaktayız;
1-Ateizm.yani inançsızlık hastalığı.
2-Irkçılık.Şimdiye kadar Türkçülük ile bu milleti ayrıştırmaya yönelik olan tavır,şimdi de yerini her halde eskimiş olsa gerek ki Kürtçülük akımına bırakmaktadır.
Tıpkı maya tutmayan,bozuk bir maya atan bozuk maya tabiatlıların,Nemrut ve Firavunlara rahmet okutacak derecede 18 yıldır dini hiç bir hükmü olmayan Türkçe ezan uygulaması bu tehlikenin boyutunu göstermektedir.
Bediüzzamanın ifadesiyle Türkçe şarkı kabul görmedi,zulüm ve baskı geçte olsa geri tepti.
Şimdilerde ise Kürtçe namaz,hutbe,ezan gündeme getirilmektedir.
Dinime dahleden bari müsülman olsa,Sözünde olduğu gibi,bunu ortaya atanlar Marksist,sosyalist ve Zerdüşt yapılı insanlardır.
Eskimiş Türk milliyetçiliğinin yerien ikame edilmeye çalışılan Kürt milliyetçiliğidir.
3-Sefahet,fuhuş,her türlü rezaleti meşru gören yaşayış tarzıdır.
Cehalet asrında yapılanların aynen bu asırda da tekrar edildiğini görmekteyiz.mesela;
” Onların, Kâ’be’nin yanında duaları ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir. Öyle ise (ey müşrikler) inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı.”
El çırpma ve ıslık ile cenazelerini kaldıranların kulakları çınlasın.
*İnsanlar bir tarağın dişleri gibidir.Hepsi saçın düzeltilmesine hizmet ederler.Tarağın tüm dişleri aynı değildir.
Ve de çarkın dişleri gibidir.Aynı hedefe yönelirler.İslâmiyet mü’minleri kardeş kılarak,aynı hedefe yönlendirmiş,dindeki birlikle beraber,kalplerdeki birliği de tesis etmiştir.
* İslamiyet Evrenseldir ve de tamamlanmıştır.
“Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”
Hristiyanlık ise öyle değildir.Mesela,otantik İncil 70 yıl sonra yazılmıştır.
İslamiyet bir okyanus gibi,bütün ırk gemilerini sırtında taşır.Milliyetçilik gemisine kimi,nasıl alacak?Okyanusu onun neresine yerleştireceksiniz?
*M.Feyzi Efendinin de dediği gibi:” *Cemaatlar bu vatanın birer çivisi,mismarıdırlar.”
Cemaatleşme ayrışmaya değil,bütünü ayakta tutan tamamlayıcı bir parçasını oluşturmaktadır.
*Anormal olanlar,memleketi de anormalleştirdiler.Memleket normale doğru gidiyor.
*Bediüzzamanın yüz sene önceki yapmış olduğu tesbit bugünde geçerlidir.Doğunun üç hastalığı vardır:cehalet,zaruret,ihtilaftır.Buna karşı marifet sanat ve ittifak silahlaryla mücadele edeceğiz.
*Kürtlerin milliyetini kaldırıp onların dilini onlara unutturduktan sonra, belki, bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz, bir nevi usulu vahşiyane olur. Yoksa sırf keyfidir. Eşhasın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz.”
“Emin olunuz, biz kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakinen biliyoruz ki, içtimai hayatımız türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder.”
*Bediüzzaman talebelerinden birinin,Salih bir Türkü fasık bir Kürt kardeşine değişen talebesinin,daha sonra Fasık bir Kürdü Salih bir Türke tercih etmesi halinin vahametini dile getirip,bunun ancak İslâmiyet milliyeti ile telafi edileceğini beyan eder.

*Kürtler içerisinden bir çok değerleri çıkarmış bir millettir. Selahaddin-i Eyyubi,İdris-i Bitlisi,Bediüzzaman ve kürtlerin edib dahilerinden olan Molla Ahmed Hani Hazretleri gibi.
17-06-2011
MEHMET ÖZÇELİK




ADIYAMANLI ŞEHİDİMİZİ UĞURLADIK

ADIYAMANLI ŞEHİDİMİZİ UĞURLADIK

Adıyamanlı Şehidimiz Fahri Yaldız-ı Huzuru Rahmana Adıyamanımızı temsilen,ebedi alemde onurumuz olsun diye uğurladık.
O;Hz.Âdem-den beri süregelen Öldürüp kan döken Kabil-in başı çektiği ve onun tohumundan olan ve bir devlet olarak temsilciliğini yapan yeni yetme, köksüz,korsan, saldırgan israile karşı;
Hakkı,insanlığı,doğruluğu,insafı,vicdanı,imanı,insanlığı temsil eden Habil oldu.
Ve bu uğurda insanlığın onurunu kurtarıp,uyuyan vicdanların uyanmasına sebeb oldu.
O ve arkadaşları zulme karşı bir meşale olurken,nice meşaleleri yakan ve tutuşturan bir kıvılcım oldular.
Onun için memlekette yapılan röportajlarda dürüstlüğü,yardımseverliği,imanı ve insanlığıyla yâd edildi.
Önceleri birileri tarafından –ordu göreve-adıyla darbelere davetiye çıkarılırdı. Şehidimizi uğurlarken seslendirilen –Mehmetçik Gazzeye-sözü daha onurluca bir söz oldu.
İsrail hükümetinin bu cüretkar, bu sorumsuz, bu pervasız, bu hak-hukuk tanımayan, her türlü insani erdemi ayaklar altına alan saldırısına karşı cesaretli duruşuyla insanlığın onurunu kurtardı.
Düşmanın yere yatırdığı bir ortamda ondan aman dilemeyerek,üç gün aç ve susuz kaldıkları halde,düşmanın yemeğini ve içeceğini içmemeleriyle onurlu duruş sergileyip,düşmanın yüzüne bir şamar,yüzüne tükürmekle cesedlerini kaybettiler, izzetlerini korudular.
Bununla kalmadılar;düşmanın başını kıyamete kadar yere eğdirirken,bizlerin başını dik tutturdular.
M.Akif-in dediği gibi;Siper et gövdeni,dursun bu hayasızca akın,misali hayasızca akına iffetli bir duruş sergilerdiler.
-Tohum toprağın altına düştüğünde kendini feda eder,ta ki yediden yedi yüze kadar sünbül versin.
Bu feda olmalar ölmüş kalpleri diriltmek,islâm dünyasının ittihadına,insanlık dünyasının ittifakına,uyuyan gözleri uyandırmaya,birlik ve beraberliğin tesisine birer vesile oldular.
Bizler bir ölürüz,bin diriliriz.

-Gazzeye insanlık,vicdan,merhamet taşıyan yardım gemisine yapılan insanlık dışı barbarca,haydut,eşkıya,korsan,terörist bir devlet olduğu tescillenen yeni yetme ve köksüz israili lanetliyorum.
Onlar hem Allahın hem de Davud ve İsa peygamberlerin diliyle lanetlenmişlerdir.

-Şimdiye kadar hep şahsiyetini kaybeden İsrail dünyaca görülmüştür ki,insanlığı da bitmiştir.
Bunlar sigaralarını tutuşturmak için dünyayı ateşe verecek insanlardır.
-El hükmü lil ekser kaidesince,elbette Newyorktaki Türk bayrağını dalgalandırıp, İstanbul-daki hahambaşı gibilerin kınaması bir insanlık ve seviyedir.Ancak genel hüküm,kendi kitaplarının kendilerini tanımlaması ve Kur’an açısından baktığımızda görünen şudur ki;değiştirilen Kitabı Mukaddes zulüm örnekleri ile doludur.

Yahudiler yani İsrail yer yüzünün pkk-sıdır.
Bizdeki pkk-nın anası,ergenekonun babasıdır.
İnsanlık tarihi boyunca bütün olumsuzlukların başını onlar çekmişlerdir.
Küfür devam eder ama zulüm devam etmez.
Milletimizin başı sağ olsun…

MEHMET ÖZÇELİK
04-06-2010




ANKETLER

ANKETLER

ANKET-1-

*Aile anketi sonucu:
Aile üzerine yaptığım anketten çıkan sonuçta;Genelde herkes ailesinden memnun olmaktadır,o da fazlasıyla.Memnun olmadığını söyleyen yok.Göklere çıkarmaktadırlar.
-Hep öne çıkan nokta,ailelerin çocuklarına yaptıkları,onları kendilerine bağlamaktadır.Fedakarlık ise birinci sebeb olarak öne çıkmaktadır.
-Daha şimdiden ve görmeden başka ailelerde mutlu olamayacaklarını söylemektedirler.
-Tekrar dünyaya gelseler,yine de aynı aileyi seçeceklerini söylemektedirler.
-Çocukları ailelerinden en memnun edici maddeler;okutmaları,iyi davranmaları,iyi söz söylemeleri ve ilgileridir.
-Sevgi-saygı-sıcak ve refah içinde bir aile arzu etmekteler.
-Kendilerinin ise kuracakları ailenin;sevecen,meslek sahibi,neşeli,güler yüzlü, kızmayan,iyi örnek,şehirde yaşayan,eşini üzmeyen,anlayışlı,sakin bir hayat süren aile kuracaklarını söylemektedirler.
-Bu çocuklar % 90 oranında ailelerinin kendilerine kural koymaları taraftarıdırlar.

BOŞ ZAMANLARI DEĞERLENDİRME ANKETİ

KULLANIŞ AMACI : Bu anket öğrencilerin boş zamanlarını nasıl değerlendirdiklerini belirlemek amacıyla hazırlanmıştır . aynı uğraş ve hobileri paylaşan öğrencileri gruplamada, paylaşma ve beraberlik duygusunu geliştirmede yararlıdır. Bireylerin boş zamanlarında yaptıkları etkinlikler hakkında bilgi verir.

KİMLERE UYGULANIR: İlköğretim 4-5-6-7-8. sınıflar ve ortaöğretim düzeyindeki bütün öğrencilere uygulanabilir.

UYGULANIŞI : Okul rehberlik programı dahilinde sınıf rehber öğretmenleri tarafından her bir anket öğrencilere verilerek doldurmaları istenir. Öğrenciler yönergeyi okuyarak ve öğretmenlerin önerileri doğrultusunda anketteki soruları cevaplarlar.,

DEĞERLENLENDİRME VE YORUMLANMA : Her anket ayrı ayrı değerlendirilir ve her maddeyi kaç öğrencinin işaretlediği çetele yoluyla bulunur.
Öğrenciler tarafından en çok işaretlenen boş zamanları değerlendirme etkinlikleri belirlenir. Bu etkinlik olumlu ise sınıfta yapılacak tartışmalar neticesinde desteklenir olumsuzsa olumlu bir etkinliğe dönüştürülmesi için öneri ve çalışmalarda bulunulur..

BOŞ ZAMANLARI DEĞERLENDİRME ANKETİ
SONUÇ:Pansiyonlu 35 kişi üzerinde yaptığım yukarıdaki ankette birkaç tercihte bulunarak yapılan ankette 4.maddeden itibaren verilen cevaplar şıkların üzerlerine yazılmıştır.Şu sonuçlar çıkmıştır:

AÇIKLAMA :
Lütfen her soruyu dikkatlice okuyunuz. Hangi sorunun etkinliklerinize uygun veya yaklaşık olduğunu kararlaştırınız. Kararı verdikten sonra,yalnızca bir seçeneğin yanındaki parantez içine ‘X’ işaretini koyunuz. Göstermiş olduğunuz hassasiyete şimdiden teşekkür ederiz.

1- Adınız ve Soyadınız :…………………………………………………………………
2- Cinsiyetiniz : Kız ( ) Erkek ( )
3- Sınıfınız :……………………………………………………………….

SONUÇ:Pansiyonlu 35 kişi üzerinde yaptığım yukarıdaki ankette birkaç tercihte bulunarak yapılan ankette 4.maddeden itibaren verilen cevaplar şıkların üzerlerine yazılmıştır.Şu sonuçlar çıkmıştır:
4- İlgilendiğiniz boş zaman etkinlikleri en çok hangi alanda toplanır ?
( 8 ) Eğitim ( 10 ) Çeşitli Eğlenceler
( 3 ) Sanat ve Genel Kültür (1)Aile,dernek,kulübe yapılan hizmetler
( 2 ) Yaratıcılık ( 6 ) Sinema,Tiyatro
( 10 ) Spor ( 2 ) Diğer (yazınız ………..)

5- Boş zamanlarınızda kitap okur musunuz ?
(19 ) Evet ( 1 ) Hayır

6- Ne tür kitaplar okursunuz ?
( 12 ) Roman ( 6 ) Spor
(9 ) Macera ( 4 ) Seyahat
(10 ) Dini ( 10 ) Çocuk Kitapları
( 5 ) Bilimsel ( 1 ) Diğer (yazınız…………..)

7- En çok okuduğunuz gazete hangisidir?
( 12 ) Sabah ( 4 ) Türkiye
(3 ) Hürriyet ( 2 ) Milliyet
( 10 ) Zaman ( 2 ) Cumhuriyet
( 6 ) Spor Gazeteleri ( ) Diğer (yazınız……………)

8- Gazetede en çok okuduğunuz kısım hangisidir?
(15 ) Haber ( 3 ) Moda
(8 ) Spor (8 ) Roman ve Hikaye
(6 ) Müzik ( 2 ) Politika
( 2 ) Karikatür (8 ) Makale ve Fıkra
( 2 ) Ekonomi ( ) Diğer (yazınız……………)

9- Dergi okur musunuz?
(20 ) Evet ( 7 ) Hayır

10- Ne tip dergi okursunuz?
(1 ) Fotoroman ( 3 ) Magazin
( 9 ) Spor (5 ) Bilim Teknik
(5 ) Moda ( 6 ) Bilgisayar
( 7 ) Dini (9 ) Araba
( 8 ) Müzik ( 2 ) Diğer (yazınız…………..)

11- Televizyon veya Radyoda en çok izlediğiniz,dinlediğiniz programlar hangisidir?
(18 ) Müzik,Eğlence ( 3 ) Çocuk Programları
( 7 ) Sinema,Tiyatro ( 5 ) Haber Programları
(4 ) Spor ( 1 ) Oturum,Tartışma,Münazara,Panel
( ) İzlemem (4 ) Diğer (yazınız………….)

12- Sinema veya tiyatroya gider misiniz?
(12 ) Evet ( 11 ) Hayır

13- Hangi tür filmlerden hoşlanırsınız?
(1 ) Bilim kurgu ( 12 ) Komedi
( 8 ) Macera-polisiye (2 ) Dramatik
(1 ) Psikolojik (2 ) Diğer (yazınız………)
( ) İdeolojik ( 11 ) Eğitici-Öğretici
(11 ) Çizgi filmler

14- Hangi tür müzik dinlersiniz?
( 8 ) Türk Sanat Müziği (2 ) Özgün Müzik
( 4 ) Klasik Batı Müziği ( ) Fantezi,Slow
( 3 ) Klasik Türk Müziği (4 ) Türk Halk Müziği
( 5 ) Arabesk (12 ) Pop
( 3 ) Yabancı (1)Diğer (yazınız………….)

15- Kullanmış olduğunuz bir müzik aleti var mı ?
( 17 ) Evet ( 8 ) Hayır

16- Edebiyatla uğraşır mısınız? ( şiir,hikaye,fıkra,öykü,makale yazmak gibi)
(18 ) Evet ( 7 ) Hayır

17- Evde ailenize ne tür yardımlarda bulunursunuz?
( 8 ) Toz almak (10 ) Yemek yapmak
(10 ) Kardeşlerinize bakmak (6 ) Alış-veriş yapmak
(1 ) Çamaşır yıkamak ( ) Hiçbir yardımda bulunmam
(4 ) Tamir işleri ( ) Diğer (yazınız………….)

18- Herhangi bir gazete veya dergide yazılarınız şiirleriniz yayınlandı mı?
(4 ) Evet (derginin ismini yazınız…-Çocuk-…… (22 ) Hayır

19- Boş zamanlarınızda el işleri yapar mısınız ? (dikiş,nakış,yün,tahta,tel,kağıt vs.)
(8 ) Evet (yazınız…..Yün) ( 16 ) Hayır

20- Boş zamanlarınızda para kazanmak için bir işte çalışır mısınız?
(8 ) Evet (nerede yazınız….Tarla-) ( 16 ) Hayır

21- Ailenizle boş zamanlarınızı nasıl geçirirsiniz?
( 5 ) Piknik yaparak ( 5 ) Misafirliğe giderek
( 20 ) Sohbet ederek ( 5)Genelde arkadaşımla beraber olurum.

BAŞARSIZLIK NEDENLERİ ANKETİ

Sevgili öğrenciler ;
Bu anket, derslerinizdeki başarısızlık nedenlerini öğrenmek için hazırlanmıştır.
Çalışmalarınızı olumsuz yönde etkileyen veya sizi başarısızlığa itebilecek nedenlerden bazıları aşağıya sıralanmıştır. Önemli bulduklarınızı (x) işaretiyle belirtiniz. Ancak belirtilmemiş olan sizce başka nedenler varsa boşluklarla yazınız.
Anketi içtenlikle cevaplamanız uygulamanın amacına ulaşmasında yardımcı olacaktır.
SONUÇ:Pansiyonlu 35 kişi üzerinde yaptığım yukarıdaki ankette birkaç tercihte bulunarak yapılan ankette verilen cevaplar şıkların üzerlerine yazılmıştır.Şu sonuçlar çıkmıştır:

ANKET-3-

(16 )1. Ailemden ayrı oluşum yüzünden.
(2 )2. Ailemdeki huzursuzluk yüzünden.
( 5 )3. Sağlığımın sürekli bozuk olmasından.
(2 )4. Kardeşlerimin ders çalışmamı engellemesinden.
( 9 )5. Kimseye açamadığım özel sorunlarım yüzünden.
( 12 )6. Ders çalışma yöntem ve teknikleri iyi bilmediğimden.
(8 )7. Ailemin sürekli ders çalışmamı istemesi beni derslerden soğutmasından.
( 5 )8. Çalışmalarımın takdir edilmeyişinden.
( 13 )9. Matematik dersine karşı ilgi, istek ve yeteneğimin olmayışından.
(10 )10. …………………….derslerine karşı ilgi ve yeteneğimin olmayışından.
(13 )11. Derslerime çok çalıştığım halde başarılı olamayışımdan.
( 3 )12. Sınıfımızın kalabalık oluşu yüzünden.
(19 )13. Başaramayacağımı zannettiğim derslere çalışmak istemeyişimden.
(18 )14. Sınavlarda çok heyecanlandığımdan.
(12 )15. Dikkatimin çok dağınık olmasından.
( 12 )16. Aynı gün içinde idken fazla sınav yapılmasından.
(6 )17. öğretmenlerimizin sınavlarda motivasyonumuzu bozmasından.
(3 )18. Uzun süre öğretmensiz kalışımızdan.
(18 )19. Anlayamadığımız konularda öğretmenimize soru soramayışımızdan.
( 3 )20. Okul ve derslerin senim için çekici olmayışından.
( 7 )21. Derslerin nasıl fayda sağlayacağını bilmemekten.
(16 )22. Ders programında zor derslerin üst üste gelmesinden.
( 1 )23. Okul içi ve dışı sosyal faaliyetlerde fazla görev aldığımdan.
(16 )24. Boş zamanlarımı verimli bir şekilde değerlendiremediğimden.
( 10 )25. Evimizin okula uzak olmasından.
( 2 )26. Evimize sürekli misafir gelesinden.
( 4 )27. Evimizin ders çalışmaya müsait olmayışından.
( 14 )28. Arkadaş çevremin ders çalışmaya mani olmasından.
( 10 )29. Tv ve bilgisayar gibi iletişim araçlarından dolayı ders çalışamamak.
(3 )30. Maddi imkansızlıklardan çalışmak zorunda kalışımdan.
(2 )31. Yeterince beslenemeyişimden.
( 9 )32. Ders çalışmak için kendime ait bir odanın olmayışından.
(5 )33. Ailemde bana dersler konusunda yardımcı olabilecek birilerin olmayışından.
( 7 )34. Sınıfta derslere katılamayışımdan.
(11 )35. Arkadaş seçiminde yetersiz oluşumdan.

ANKET-4-

Not.6.7.8.sınıfların karma olduğu 25 kişilik bir öğrenci ortamında isimlerini yazmamalarını söyleyerek yaptığım ankette çıkan özetle sonuçlar şunlardır.
SORULAR:
1-Yakınlarınızda veya çevrenizde içki-sigara-bali gibi uyuşturucu kullananlardan gördüklerinizi yazınız.
2-Ailenizde vay akrabalarınızda zararlı içecekler kullanan var mı?Ne hissediyorsunuz?Sizdeki olumsuz etkileri nelerdir?
3-Zararlı içeceklerin zararları konusunda bilgiye sahip misiniz?
4-Sigara kullanmayı düşünüyor musunuz?Neden?
5-Sizleri bunları kullanmaktan alıkoyan sebebler nelerdir?

CEVABLAR:
1-Genelde ailelerde sigara kullanıldığı,,kullanmayanların da olduğu,bazı ailelerde sigara içenlerin eve alınmadığı ifade edildi.
-Almanyada iken babam içiyordu.
-Amcam içki içiyordu,sonunda sirozdan öldü.

2-Kötü örnek olunduğunun farkında olduklarını ifade ettiler.

3-Genelde kısa cümlelerle de olsa zararlarının bilindiği gözlemlenmiştir.

4-Düşünmediklerini ifade ettiler.Sebeb olarak zarar verdiği belirtildi.

5-Zarar verip özellikle kanser ediyor.

Özetle:Tv-deki kötü görüntülerden örnekler çıkardıklarını ve onlar gibi olmak istemediklerini ifade ettiler.
-Sağlığa önemli çapta zarar verdiği…
-Birisi abisi içmese de arkadaşlarının içtiğini söyledi.
-Bali kullananları gördüklerinde kaçtıklarını belirttiler.
-Birisi şunu anlattı:Evimizin orada piknik yaparken yanımıza yaşlı bir adam geldi.Cebinde içki şişesi vardı.Bizden su istedi.Annem su verdiğinde suyu içerken eli tir tir titriyordu.Ben bunun içki içmesinden kaynaklandığını düşünüyorum ve yaşlı amcaya acıyorum.İnşaallah yanılmışımdır.

MEHMET ÖZÇELİK
20-05-2010




ALLAHIM !

ALLAHIM !
*Allahım, bizi saadet, selâmet, Kur’ân ve İmân ehlinden eyle. âmin.
Allahım, Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve ashâbına, indiği günden itibârentâkıyâmete kadar, onu okuyan her okuyucunun her kelimesini okuması esnâsında Allah’ın izniyle hava dalgalarının aynasına yansıyan bütün Kur’ân kelimelerinin bütün harfleri adedince salât ve selâm eyle. Bize, anne ve babamıza, erkek ve kadın bütün müminlere bu salavâtlar adedince merhamet et. Bunu rahmetinle yap, ey merhametlilerin en merhametlisi! Duâmızı kabul buyur. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
*Allahım, Seni nasıl tanımaları, Sana nasıl kullukta bulunmaları gerektiğini öğretmek için kullarına muallim, isimlerinin hazînelerini tanıtıcı, kâinat kitâbınınâyetlerinintercümânı, kulluğuyla rubûbiyet güzelliğinin aynası olarak gönderdiğin zâta, onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm eyle. Bize ve erkek, kadın bütün mü’minlere merhamet eyle. Amin. Bunu rahmetinle yap ey, merhamet edenlerin en merhametlisi!
*Allahım! Kulun ve resûlün olan, iki cihanın efendisi, iki âlemin medâr-ı iftiharı, iki dünyanın hayat vesîlesi, dünya ve âhiret saadetinin sebebi, peygamberlik ve kulluk olmak üzere iki mânevî kanadın sahibi, ins ve cinnin peygamberi olan Habîbine, onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere salât ve selâm eyle. Âmin.
*Allahım! Senin rahmet ağacının en latîf, en şerif, en mükemmel ve en güzel meyvesi olan, âlemlere rahmet olarak ve Senin rahmet ağacının âhiret yurdu üzerine sarkan en süslü, en güzel, en parlak ve en yüce meyvelerine, yani Cennete ulaşmamıza vesîle olarak gönderdiğin zâta salât ve selâm eyle.
Allahım! Seçtiğin Peygamberinin hürmetine, bizi, anne ve babamızı Cehennem ateşinden koru. Bizi, anne ve babamızı iyilerle beraber Cennete koy. Duâmızı kabul buyur.
*llahım, risâletsemâsının güneşi, nübüvvet burcunun ayı olan yüce Peygambere (a.s.m.), onun hidâyet yıldızları olan Al ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Bize, erkek ve kadın mü’minlere merhamet et. Amin, âmin, âmin.
*Allahım, Senin rahmetine ve onun (a.s.m.) şânına yakışır şekilde, ona ve âline salât ve selâm eyle. Amin.
*Ey Kur’ân’ı indiren Allahım! Kur’ân ve Kur’ân’ı indirdiğin zâtın hakkı için kalblerimizi ve kabirlerimizi İmân ve Kur’ân nuruyla nurlandır. Duâmızı kabul buyur ey kendisinden yardım istenen Müsteân!
*Allahım! Kur’ân’ı, bizim için, onu yazan ve benzerleri için, her türlü hastalıktan şifâ, bize ve onlara hem dünyada, hem de âhirette dost, dünyada yoldaş, kabirde arkadaş, Kıyâmette şefaatçi, Sırat üzerinde nur, Cehenneme karşı perde ve örtü, Cennette arkadaş ve bütün hayırlara bizi sevk eden rehber ve önder kıl. Bunu fazlın, cömertliğin, keremin ve rahmetinle yap ey merhametlilerin en merhametlisi ve ey bütün cömertlerden daha cömert olan! Duâmızı kabul buyur.
Allahım! Kendisine hakla bâtılı ayırt eden Kur’ân-ı Hakîmin indiği zâta, onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. âmin, âmin.
*Allahım! Sevdiğin ve râzı olduğun şekilde Kur’ân’ın sırlarını anlamayı nasip eyle. Ona hizmet etmeye bizi muvaffak kıl. âmin. Bunu rahmetinle yap ey merhamet edenlerin en merhametlisi!
Allahım! Kur’ân-ı Hakîmin indiği zâtın kendisine, bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle.
*Allahım! bizeKur’ân’ın sırlarını anlamayı nasip et ve her an ve zamanda ona hizmet etmeye bizi muvaffak kıl.
Allahım, ümmî peygamber, elçin, peygamberin ve kulun olan Efendimiz ve Dostumuz Muhammed’e, onun âline, Ashâbına, hanımlarına, nesline; peygamber ve resûllere, kendine mânen yaklaştırdığın meleklere, dostlarına ve sâlih insanlara salât, selâm bereket ve kerem ihsan eyle. Bu Kur’ân’ınsûreleri, âyetleri, harfleri, kelimeleri, mânâları, işaretleri, remizleri ve delâletleri adedince en üstün salât, en bol selâm, en büyük bereketler halinde olsun. Ey İlâhımız, ey Yaratıcımız, ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Bu salâvâtlardan her birisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, bize lûtufta bulun. âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. âmin.
*Allahım! Kâinatın zerreleri ve onlardan mürekkeb varlıkların adedince Muhammed’e rahmet eyle.
*Allahım, Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve Ashâb ve kardeşlerine Senin için hoşnutluk ve onun için de hakkı edâ olacak bir rahmet ve selâm eyle. Bizi ve dinimizi selâmette kıl. Duâmızı kabul et ey âlemlerin Rabbi!
*Allahım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Efendimize ve bütün âl ve ashabına salât et.
*Allahım! Kâinatın tılsımını bizlere açan Efendimize ve âl ve ashabına, yer ve gökler devam ettikçe, mevcudatın adedince salât ve selâm et.
*Allahım, suyun damlaları adedince ona ve âline salât ve selâm et.
*’Allah’ım! Hâcetimi sana arz ediyor ve nebiyy-i rahmet olan Peygamberin Muhammed ile Sana teveccüh ediyorum. Yâ Muhammed! Gözümden perdeyi kaldırması için senin Rabbine seninle teveccüh ediyorum. Allahım, onu bana şefaatçi kıl.'”
*”Allahım, onun yerden izini kes.”
*”Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve ona tefsir ilmini öğret.”
*Allahım! Onun malını ve evlâdını çoğalt. Ve ona ihsan ettiğin nimetlere bereket ver.”
*”Allahım, onun duasını kabul eyle.”
*Allahım!”Açlık elemini ona verme.”
“Allahım, onu nurlandır.”
*”Allahım, Muhallim’i affetme.”
*”Allahım! Dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar.”
*”Allahım! Fetretten sonra bize Sünneti ihyâ edecek olan zâtı gönder.”
*Allahım! Kur’ân’ı bize dünyada bir dost, kabirde ünsiyetli bir yoldaş, kıyamette bir şefaatçi, sırat üzerinde bir nur, Cehennem ateşine karşı bir siper ve örtü, Cennette bir refik, bütün hayırlara bir delil ve imam kıl.
Allahım! Kalblerimizi ve kabirlerimizi İmân ve Kur’ân nuruyla nurlandır. Üzerine Kur’ân indirilen zâtın-Rahmân-ı Hannân’ın salât ve selâmı onun ve âlinin üzerine olsun-hakkı ve hürmeti için, bize Kur’ân’ın burhanlarını aydınlat. Âmin.
*Allahım! Ona ve âline, ümmetinin hasenâtı adedin-ce salât ve selâm et.
*Allahım! Kur’ân’ı, bizim için, onu yazan ve benzerleri için, her türlü hastalıktan şifâ, bize ve onlara hem dünyada, hem de âhirette dost, dünyada yoldaş, kabirde arkadaş, Kıyâmette şefaatçi, Sırat üzerinde nur, Cehenneme karşı perde ve örtü, Cennette arkadaş ve bütün hayırlara bizi sevk eden rehber ve önder kıl. Bunu fazlın, cömertliğin, keremin ve rahmetinle yap ey merhametlilerin en merhametlisi ve ey bütün cömertlerden daha cömert olan! Duâmızı kabul buyur.
Allahım! Kendisine hakla bâtılı ayırt eden Kur’ân-ı Hakîmin indiği zâta, onun bütün âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle. âmin, âmin.
*Allahım! Ona, âline ve ashabına, Cennetteki ehl-i Cennetin nefesleri sayısınca salât ve selâm et ve bereket ihsan et. Bizi, bu kitabın naşirini, arkadaşlarını, sahibi olan Said’i, anne ve babalarımızı, erkek ve kız kardeşlerimizi, onun sancağı altında saidler olarak haşret; bizi onun şefaatiyle rızıklandır; bizi, onun âl ve ashabıyla beraber, rahmetinle Cennete koy, ey Erhamürrâhimîn. Âmin, âmin.
*Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve bütün âl ve ashabına, kâinatın zerrâtı adedince salât ve selâm et. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Ey Ehad ve Vâhid ve Samed olan,
Ey Ondan başka hiçbir ilâh bulunmayan,
Ey bir olan ve hiçbir şeriki bulunmayan,
Ey bütün mülk Onun olan ve bütün hamd ona mahsus olan,
Ey hayatı veren ve ölümü veren,
Ey bütün hayır elinde bulunan,
Ey herşeye hakkıyla kadir olan,
Ey bütün mahlûkatın dönüşü Ona olan Allahım!
Bu kelimelerin hakkı için, bu risalenin naşirini, arkadaşlarını ve sahibi Said’i kâmil muvahhidlerden ve muhakkik sıddıklardan ve müttakîmü’minlerden eyle. Âmin.
Allahım! Ehadiyetinin sırrı hürmetine, bu kitabın naşirini tevhidin esrarına bir naşir, kalbini imanın envârına mazhar eyle ve lisanını Kur’ân’ınhakaikiyle intak et. Âmin, âmin, âmin.
*Allahım! “Cennet annelerin ayakları altındadır” [Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, 3642; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:335; el-Elbânî, Sahîhu’l-Câmii’s-Sağîr ve Ziyâdetuhu, 1259, 1260] buyuran zâta ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm et.
*Allahım! “Mü’minler sağlam bir binanın taşları gibidir; birbirlerine kuvvet verirler.” Ve “Kanaat tükenmez bir hazinedir” (Süyûti, el-Fethü’l-Kebîr, 2:309) buyuran Efendimiz Muhammed’e ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm et. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
*Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et.
*Allahım, Senden kendim ve onun için dünyada ve âhirette af ve âfiyet istiyorum. *Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle salât ve selâm et. Âmin.
*Allahım! Efendimiz Muhammed’e, âline ve ashabı-na, ezelden ebede kadar ilm-i İlâhîdeki mevcudatın adedince salât ve selâm et; bize ve dinimize selâmet ver. Âmin.
*Allahım! “Benim ve benden evvelki peygamberlerin sözleri içinde en faziletlisi Lâ ilâhe illâllah’tır” buyuran zâta ve âl ve ashabına salât ve selâm et.
*Allahım! “Mü’mininmü’mine bağlılığı, parçaları birbirini tutan binâ gibidir.”
*Allahım, bizi şükredenlerden eyle-rahmetinle, ey Erhamürrâhimîn.
Allahım! Şükredenlerin ve hamd edenlerin efendisi olan, Efendimiz Muhammed’e ve bütün Âl ve ashabına salât ve selâm et. Âmin.
*Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve Âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle ve pek kesretli bir selâmetle salât ve selâm et. Âmin.
*Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve Âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle, Ramazan ayında okunan Kur’ân’ın harfleri adedince salât ve selâm et. Âmin.
* Ey Kur’ân’ı indiren Allahım! Kur’ân’ın hürmetine, Ay ve Güneş dönüp durdukça bize Kur’ân’ın esrarını tefhim et; kendisine Kur’ân’ı indirdiğin zâta ve bütün Âl ve ashabına salât ve selâm et. Âmin.
* Allahım, erkek ve kadın mü’minleri mağfiret et.
* Allahım! Kadri pek yüce ve makamı pek büyük olan Habibin, Ümmî Peygamber, Efendimiz Muhammed’e ve Âline ve ashabına salât ve selâm et. Âmin.
* Allahım! Tıpkı Âlemlerde İbrahim’e ve İbrahim’in Âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in Âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin her şeyden nihayetsiz derecede yüksektir.
* Allahım! Tıpkı Âlemlerde İbrahim’e ve İbrahim’in Âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in Âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin her şeyden nihayetsiz derecede yüksektir.
* Allahım! Bütün asırların gavs-ı ekberi ve bütün çağların kutb-u âzamı olan Efendimiz Muhammed’e ve bütün Âl ve ashabına salât ve selâm et-o efendimiz ki, Miracında haşmet-i velâyeti ve makam-ı mahbubiyeti tezahür etmiştir ve bütün velâyetler onun Miracının gölgesinde münderiç bulunmaktadır. Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
* Allahım, bizi Sünnet-i Seniyyenin ittibâıyla rızıklandır.
* Allahım! “Şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzeresin” sırrına mazhar olarak en üstün meziyetleri kendisinde toplayan ve “Ümmetimin fesadı zamanında benim sünnetime yapışana yüz şehid ecri vardır” buyuran zâta salât et.
* Allahım! Risalet semâsının güneşi ve nübüvvet feleğinin ayı olan zât ile, doğru yola erişenlerin hidayet yıldızları olan âl ve ashabına salât et.
* Allahım! Efendimiz Muhammed’e, onun tayyib ve tahir ve ebrar olan âline ve mücahid ve ikrama mazhar ve ahyar olan ashabına salât et. Âmin.
* De ki: Ey mülkün hakiki sahibi olan Allahım…”
* Allahım! İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi ihlâs sahibi olan ve ihlâsa eriştirilen kullarından eyle. Âmin, âmin.
* Ey muhafaza edici olan ve koruyucuların en hayırlısı olan Allahım! Beni ve arkadaşlarımı nefsin ve şeytanın şerrinden, insanların ve cinlerin şerrinden, ehl-i dalâlet ve tuğyanın şerrinden muhafaza et. Âmin, âmin, âmin.
* Allahım! Kalblerin derman ve devâsı, bedenlerin âfiyet ve şifası, gözlerin nur ve ziyası olan Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına salât ve selâm et.
* Allahım! Bizi nefsin ve şeytanın ve cin ve insin şerrinden muhafaza et.
* Allahım, Göklerde dönen hiçbir yıldız ve hareket eden hiçbir seyyare, cevv-i semâda hiçbir tesbih edici bulut ve şimşek ve gök gürültüsü, yeryüzünü dolduran hayvanattan ve acaib-i masnuattan hiçbir fert, denizlerde hiçbir katre, balıklarından ve garaib-i mahlûkatından hiçbirisi, dağlarda hiçbir taş, hiçbir nebat ve iddihar edilmiş madeniyattan hiçbirisi, ağaçlarda hiçbir yaprak ve hiçbir müzeyyen çiçek ve meyve, hayvanatın cisimlerinde âlât ve muntazam cihazattan hiçbirisi, kalblerde hiçbir hatarat ve ilhamat ve münevver itikadat yoktur ki, külliyen Senin vücub-u vücuduna ve vahdâniyetine şahitler olmasın.
Yerleri ve gökleri teshir eden kudretinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle ve matlubumu bana musahhar kıl. Kur’ân’a ve imana ve Risale-i Nur’a hizmet için, kullarının kalblerini ve ulvî ve süflî bütün ruhlu mahlûkatının kalplerini bana musahhar et, yâ Semî’, yâ Karîb, yâ Mücîbe’d-Daavât!
* Benim bekama bedel, İlah-ı Baki, Halık-ı Baki, Mucid-i Baki, Fatır-ı Baki, Malik-i Baki, Şahid-i Baki, Mabud-u Baki ve öldükten sonra beni diriltecek Bais-i Baki olan Allahım bana yeter.
* Ve keza, çeşitli organlarımın türlü dilleriyle, istediğim bütün enva-ı çeşit ihtiyaçlarımı karşılayan, bana yedirip içiren, beni terbiye edip idare eden ve kemale erdiren, güzel isimler sahibi olan Allahım,
*Rabbim, Halıkım ve Musavvirim bana kafidir. Onun şanı ne yüce, ihsanı ne geniştir.
* Allahım, her iki dünyanın efendisi, iki alemin medar-ı fahri, dünya ve ahiretin hayatı, iki cihan saadetinin vesilesi, zülcenaheyn ve cin ve insin resulü olan şu Habibine, onun bütün al ve ashabına ve onun enbiya ve mürselin kardeşlerine salat ve selam et. Âmin.
* İlahi,
İki dünyanın hayatı elimden kaçsa ve bütün kainat düşman kesilip beni terk etse, benim yine gam çekmemem gerekir; çünkü Sen benim Rabbim ve Halıkım ve İlahımsın. Ve benim, nihayetsiz isyanımla ve sair şeref vesilelerine gayet derecede uzaklığımla beraber, Senin mahlukun ve masnuun olmam sebebiyle, bir taalluk ve intisap cihetim var. İşte, ben de, Senin mahlukunun lisanıyla Sana tazarru ve niyazda bulunuyorum, ey Halıkım, ey Rabbim, ey Razıkım ve ey Musavvirim!
Ey İlahım,
Esma-i Hüsnan hürmetine,
İsm-i Âzamın hürmetine,
Furkan-ı Hakimin hürmetine,
Habib-i Ekremin hürmetine,
Kelam-ı Kadimin hürmetine,
Arş-ı Âzamın hürmetine,
milyonlar Kul hüvallahü ehad ile,
bana merhamet etmeni istiyorum, ya Allah, ya Rahman, ya Hannan, ya Mennan, ya Deyyan.
Beni bağışla, ya Gaffar, ya Settar, ya Tevvab, ya Vehhab.
Beni affet ya Vedud, ya Rauf, ya Afüvv, ya Gafur.
Bana lütufta bulun, ya Latif, ya Habir, ya Semi’, ya Basir.
Günahlarımı sil, ya Halim, ya Alim, ya Kerim, ya Rahim.
Bizi yolun doğrusuna ilet, ya Rab, ya Samed, ya Hadi.
Fazlınla bana cevadane ihsanlarda bulun, ya Bedi’, ya Baki, ya Adl, ya Hu.
Kalbimi ve kabrimi İmân ve Kur’an nuruyla nurlandır, ya Nur, ya Hak, ya Hayy, ya Kayyum, ya Malike’l-Mülk, ya ze’l-Celali ve’l-İkram, ya Evvel, ya Âhir, ya Zahir, ya Batın, ya Kavi, ya Kadir, ya Mevla, ya Gafir, ya Erhame’r-Rahimin.
Kur’an’daki İsm-i Âzamın hürmetine ve kitab-ı alemdeki sırr-ı azamın Muhammed Aleyhissalatü Vesselam hürmetine, güzel isimlerinden, bu sayfayı sanki kabrimin tavanı yapıp, bu esmayı da ruhuma şems-i hakikatten şualar saçan pencere haline getirecek şekilde, kalbime ve kalıbıma ve kabrimde ruhuma İsm-i Âzamın nurlarını saçan pencere açmanı istiyorum.
İlahi, dilerim ki, ebedi bir lisanım olsun da, kıyamete kadar bu isimlerle nida etsin. İşte, ardımda baki kalan bu nakışları, benim fani ve zail lisanımın yerine bir naip olarak kabul eyle.
Allahım,
Efendimiz Muhammed’e öyle bir salat ve selam et ki, o salat ile bizi bütün korku ve afetlerden kurtar, bütün hacetlerimizi gider, bizi bütün günahlardan temizle, bütün günah ve hatalarımızı bağışla.
Ya Allah, ya Mücibe’d-Daavat! Hayatım boyunca ve öldükten sonra, her an bu dileklerimi kat kat fazlasıyla ver! Bir milyon salat ve selam, bir o kadarla çarpımından çıkan netice ve bunun da kat katı, Efendimiz Muhammed’e, Onun Âl, Ashab, Ensar ve tabilerine olsun! Bu salavatların herbirini, benim ömür günlerimdeki günahkar nefeslerim sayısınca çoğalt! Bu salavatların herbirisi hürmetine beni affeyle, bana merhamet et. Bunu rahmetinle ihsan eyle, ey Erhame’r-rahimin! Âmin!
* İlahi! Günahlar beni lal etti. İsyanımın çokluğu yüzünden mahcubum. Gafletin şiddeti ise sesimi kıstı. İşte, ben de, seyyidim ve senedim şeyh Abdülkadir Geylani’nin sesiyle Senin dergah-ı rahmetinin kapısını çalıyor ve onun, kapıcıya aşina nidasıyla Senin mağfiret kapında nida ediyorum:
� Ey rahmeti herşeyi kuşatan ve ey herşeyin melekütu elinde bulunan Zat,
� Ey hiçbir şey kendisine zarar veya fayda veremeyen Zat,
� Ey hiçbir şey Ona galebe edemeyen ve hiçbir şey Ondan kaçıp gizlenemeyen,
� hiçbir şey Ona ağır gelmeyen ve hiçbir şeyin yardımına muhtaç olmayan,
� hiçbir şey Onu bir başka işten alıkoyamayan,
� hiçbir şey Ona benzemeyen,
� ve hiçbir şey Onu hiçbir şeyden aciz bırakamayan Zat, Beni hiçbir şeyden hesaba çekmeyecek şekilde herşeyimi bağışla.
� Ey herşeyi alnından tutup kudretine boyun eğdiren ve herşeyin anahtarları elinde bulunan Zat,
� Ey herşeyden önce var olan Evvel,
� herşeyden sonra baki kalan Âhir,
� herşeyin fevkinde olan Zahir,
� herşeyin dünuna nüfuz eden Batın,
� kudret ve galebesi herşeyin fevkinde bulunan Kahir, Benim herşeyimi bağışla. şüphesiz Senin herşeye kudretin yeter.
� Ey herşeyi her haliyle bilen Alim ve herşeyi kuşatan Muhit ve herşeyi hakkıyla gören Basir,
� Ey herşey her an Onun nazar-ı şuhudunda olan şehid ve herşeyi görüp gözeten Rakib ve ilmi herşeyin bütün inceliklerine nüfuz eden Latif ve herşeyden hakkıyla haberdar olan Habir, Beni hiçbir şeyden hesaba çekmeyecek şekilde, günah ve hata olarak her neyim varsa hepsini bağışla. Hiç şüphesiz, Senin herşeye kudretin yeter.
Allahım, Gafletten ve kötü arzularımdan Senin izzet-i celaline ve celal-i izzetine, Senin kudret-i saltanatına ve saltanat-ı kudretine sığınırım.
Ey kurtuluş isteyenlerin tahassungahı olan Allahım,
Beni şeytani şehvetlerden kurtar; beşeriyetin kazuratından temizle; Nebin olan Muhammed’i (s.a.v.) sıddıkiyet muhabbetiyle bana sevdirmek suretiyle beni gaflet paslarından ve cehalet vehimlerinden ter temiz kıl-öyle ki, enaniyet fena bulsun ve Allah’ın minnet bahrinde Allah’ın nimetlerine gark olmuş, Allah’tan alıkoyan her meşgaleye karşı Allah’ın kılıcıyla mansur, Allah’ın inayetiyle mahzuz ve Allah’ın himayesiyle mahfuz olarak herşey Allah için, Allah ile, Allah’a ve Allah’tan olsun.
Ey Nurların Nuru, ey bütün sırların Âlimi, ey gecenin ve gündüzün Müdebbiri, ey Melik, ey Aziz, ey Kahhar, ey Rahim, ey Vedüd, ey Gaffar, ey gayb alemlerini her haliyle bilen, kalbleri ve gözleri dilediği gibi halden hale çeviren, ey ayıpları örten ve ey günahları bağışlayan, Günahlarımı bağışla; esbabın tazyikatına maruz ve bütün kapılar yüzüne kapanmış ve doğru yolda gidenlerin tarikine sülük etmek ona zorlaşmış ve bir kazanç elde edemeden ömrünü ve nefsini gaflet ve masiyet meydanlarında bad-ı hava harcamış olan kuluna merhamet et.
Ey dua edildiğinde cevap veren, ey hesapları sür’atle gören, ey Kerim, ey Vehhab,
Hastalığı büyük ve şifası zor, çaresi zayıf ve belası kuvvetli olan ve Senden başka melce ve ümidi bulunmayan kuluna merhamet et.
İlahi, Derdimi, üzüntümü ve şikayetimi Sana arz ediyorum.
İlahi, Senin dergahında hüccetim, hacetimdir; azığım ise fakrım ve çaresizliğimdir.
İlahi, Senin cüd bahirlerinden bir katre bana yeter; Senin af nehirlerinden bir zerre bana kafi gelir, ey Vedüd, ey Vedüd, ey Vedüd, ey şan ve şerefi herşeyden yüce olan Arş-ı Mecid Sahibi, ey Mübdi’, ey Muid, ey herşeyi dilediği gibi yapan Fa’alün lima Yürid!
Arşının rükünlerini kaplayan nur-u veçhin hürmetine, bütün mahlükatını hükmüne ram ettiğin kudretin hürmetine ve herşeyi kuşatan rahmetin hürmetine Senden istiyorum. Senden başka ilah yoktur, ey Muğis, bize imdad et. Ve bütün ömrüm boyunca işlediğim bütün günahları ve lisanımın hatalarını rahmetinle bağışla, ey Erhamü’r-Rahimin. Âmin.
Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
* Allahım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et; batılı da, batıl olarak göster ve ondan da sakınmayı nasip et. Amin.
* Allahım! Bu sure hürmetine bizi sırat-ı müstakimde yürüyenlerden eyle. Amin.
* Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle ve pek kesretli bir selâmetle salât ve selâm et. Âmin.
* Allahım, bizi ve bu ikisini ve kardeşlerimizden onların emsallerini, Kur’ân ve İmân hizmetinde, Senin muhabbet ve rızanı celb edecek şekilde muvaffak et-kendisine Kur’ân’ı indirdiğin o zat hürmetine ki, gece gündüz değiştikçe ve güneş ve ay döndükçe salât ve selâmın en üstünü onun üzerine olsun.
* Allahım, “Bizi doğru yola ilet (Fatiha Sûresi: 6) • Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tabi olan salih kullarının yoluna ilet, gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil. Amin (Fatiha Sûresi: 7)”
* Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle ve pek kesretli bir selâmetle salât ve selâm et. Âmin.
* Allahım, İsm-i Azamın ve Resul-i Ekremin (a.s.m.) hürmetine, alem-i İslamdaki insanlar arasında Risale-i Nur’un devamlı neşriyle bizim için Kur’an hizmetini kolaylaştır. Amin, amin, amin.
* Allahım, mü’min erkek ve kadınları bağışla.
* De ki: “Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım.” • “Onların yanımda bulunmalarından da, ya Rabbi, Sana sığınırım.”
Ey koruyan, ey muhafaza eden ey muhafaza edenlerin en hayırlısı olan Allahım! Beni ve arkadaşlarımı, nefis ve şeytanın şerrinden, ehl-i dalalet ve tuğyanın şerrinden muhafaza eyle. Amin, amin, amin.
* Allahım! Etendimiz Muhammed’e, onun Al ve Ashabına, Senin hoşnutluğuna ve onun hakkının ödenmesine vesile olacak şekilde çok salat ve selam eyle. Amin.
* Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in aline, Hazret-i İbrahim’e ve Hazret-i İbrahim’in aline rahmet ettiğin gibi alemlerde rahmet eyle. Şüphesiz Sen övgüye layık Hamîd ve şanı yüce Mecîdsin.
MEHMET ÖZÇELİK
01-03-2011




AHMAK DOST

AHMAK DOST
Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.
İyilik zannıyla topluma,tüm değerlere,insanlığa karşı kötülük işlemektedir.
İbrahim Peygamberden yana olduğunu söyler,Nemrudun ateşine odun taşır.
İbrahim Peygamberin ateşine su götüren karınca kadar bile düşünceden yoksun,tarafsız görünmeye veya öyle bir kuruntu içerisinde olduğunu zannederken,Nemrud-dan taraf olur.
Mesela adamın biri bir ayıyla dost olur.Adam bir ağacın altında uyumaya başlar.Ayıda yanında nöbetçilik yapmaktadır.
Adamın yüzüne bir sinek konar,bunu gören ayı,sahibine iyilik olsun düşüncesiyle oradan ele geçirdiği bir taşı alarak sineğe nişan alır ve vurur.Sinek ölmüştür..tabiiki sahibi de…
Ahmak dost ayının yaptığını yapar.
*Peygamber Efendimizin Mekkedeki düşmanları belli idi,müşrikler.
Medine dönemi ise eziyet görmemesine rağmen daha büyük tehlike arz etmekteydi.Zira orada iyilik yapıyor gibi görünen,içten vuran münafık taifesi vardı.
Öyle ki bu insanlar mescid bile yapıyorlardı.Allah’ın emriyle Allah rasulü kötü niyetle yapılan o mescidi Mâlik b. Dehsan ile Ma’n b. Adiyy-e yıktırdı.
Mescid-i Dırar yani zararlı mescid diye adlandırılan bu olayı Kur’an-ı Kerim şöyle anlatmaktadır:
“Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar.
Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.
Binasını takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) ve O’nun rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup, onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.
Kurmuş oldukları binaları, (ölüp de) kalpleri paramparça olmadıkça yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Ahmak dost kimliksizdir,kişiliğini bulmamış,bî-taraf görünürken,herkes tarafından ber-taraf olmuş kimsedir.
Kişi taraftır..haktan..doğrudan..milletten yana taraf..İbrahim-den, Musa’dan taraf,Muhammed’den ve O’nun yolundan taraf…
Tarafsızım demek,zıt tarafı iltizam etmek ve benimsemek demektir.
Bugün Türkiye’de bilerek zarar veren insanlardan daha büyük zararı,bu akılsız dost veya ahmak dost görünen insanlar vermekte,menfi insanların ekmeğine yağ sürmektedirler.
Bilgisayara en büyük zarar veren virüs,diğer adıyla mikrop;gizli olan ve faydalı proğram olarak görünen virüsdür.
Ahmak dostta,gizli virüs gibidir.
*Doğuda bir kürt problemi var.Kürtlerin bir temsilcisi yok.
Kürtleri temsil ettiğini söyleyen bir parti,onu temsil etmemekte ve edememektedir.Maneviyatın hakim olduğu doğuda temsil edenler ne kadar maneviyatla alakadardırlar.Mesela:
“DTP lideri Demirtaş: “Kurban kesmeyin.”
“Ölen terörist için taziye ziyareti”
“Terörist isimleri sokak adı oldu”
*Şu durumda Türkiye’nin pkk –dan daha vahim bir kaç sorunundan önemli olanları ise;Pkk-yı besleyen Ergenekondur.Ve bunun iki önemli uzantılarından biri olan askeriyedeki kanadının önemli çapta deşifre edilmesi,diğeri ise hukuktaki,darbeden önce savunma kanadının ergenekonu ayakta tutmaya çalışmasıdır.
Şu bilinmelidir ki;Ergenekon içerisindeki millete silah çekenlere baktığınızda,bunların müslüman Türk kanı taşımadıklarını göreceksiniz.
Birde belki de en önemlisi konumuzu oluşturan,onu sulandıran ahmak dostun varlığıdır.
Unutulmaması gereken bir sebebi ise;kökü bereketsiz,kısır ve hırçın muhalefet partilerinin varlığıdır.
Bu memleketin meseleleri hiç bir ırk ve ırkçılık politikalarıyla çözülemez.Zira ırkçılık kanser hastalığı gibi olup,bu milletin içerisinden çıkmamış,avrupa tarafından içimize atılan bir hastalıktır,oda öldürücü…
MEHMET ÖZÇELİK
20-02-2010




AH MUSTAFA AH!

AH MUSTAFA AH!

Maşallah yapmadığı meslek kalmamıştı.Bari yapmış olduğu mesleklerinde birbirleriyle bir bağlantısı olmuş olsaydı.
Tüpçülük,balcılık,baklavacılık ve künefeci,vs.eni sonu resmi bir kuruma girdi de millet kendisinden kurtulmuş oldu.
Artık şimdi bir meslekte karar kıldı.
Anlatacağım olay,hem hem bir yandan esnaf ahlakını ve hem de bir yandan müşteri psikolojisini yansıtması açısından önem arz etmektedir.
Van-lı bir dostu kendisine bal gönderip satmasını ister.Bu da her işe açık olduğundan,bu teklife de balıklama atlar ve de 40 yıllık balcıymış gibi,balları bal gibi satmaya başlar.İyi de kâr etmektedir.
Aslında kârını da makul koyduğu için müşteri bulur.Allah bereket versin.
Bir gün müşterinin kodamanlarından biri,balın ücretinin düşük olmasından dolayı,şu ata sözünü hatırlar ve hatırlatarak;”Ucuz mal alacak kadar zengin değilim.”
“Ucuz malın vardır bir illeti.”
Müşteri balı illetli bulur ve kendisine illetsiz,pahalı ve iyi bir bal getirmesini bizim Mustafa-ya teklif eder.
Mustafa birkaç gün sonra Van-dan yeni gelmiş gibi,aynı balı götürür ve dört katı bir fiyat ister.
Adam balın bir sağına bir soluna bakar ve memnun olarak balı satın alır.
Birkaç gün sonra balın nasıl olduğunu soran Mustafa-ya Müşteri:”İşte bal dediğin böyle olur.Ne o ucuz bal getiriyorsun?”diye bir yandan da sitemde bulunur.
Bal aynı baldır.Müşteri ve satıcı da aynıdır.
Değişen ne olmuştur?
Psikolojik yapı ve niyet değişmiştir.
Çünkü müşteri o balı yerken,birazda kasılarak ve dört katı fiyatın ağırlığınca yemektedir.
Bir yanlış bir doğruyu götürür.
Bir yanlış bir yanlışı getirir.
Bir yanlış bir yanlışa kapı açar.

MEHMET ÖZÇELİK
17-04-2010




2011 SEÇİM YORUMU

2011 SEÇİM YORUMU
2011 Seçimleri Akp-nin iki kişiden birinin oyunu alarak ve beş milyon arttırarak % 50 ile hükümeti kurması ile sonuçlandı.Milletimize hayırlı olsun.
Akp üç devrede de sürekli oylarını arttırarak gelmiştir.Buda onun millete mal olmasını göstermektedir.
Ak partinin başarısı;toplumu ve ihtiyaçlarını görmüş olması,onlara yönelerek çözüme dönük adımlar atmış olmasındandır.
Chp ve Mhp millete mal olmamış,içi doldurulmayan sabit fikrin, statükonun, rejimin,Atatürkçülüğün korunmasına,darbelerin ve darbecilerin korunmasına oy vermiştir.
Burada millet kazandı,milletin hakimiyeti kazandı.
Millet en önemli olarak istikrara ve güvene oy vermiş oldu.
Seçim tam bir güven içerisinde gitti.Katılımda gayet yüksekti.
*Hariçten siyasete yapılan müdahale ses getirmiş ancak oy götürmemiştir.
*Belki de şimdiye kadarki seçimler içerisinde en önemli olanı ise;şimdiye kadar % 23 dolaylarında olan kararsızların,% 3 ve 5 –lere kadar düşmüş olmasıydı.Zira herkes kararlıydı.
Bunun bir sebebi de şapkalar düşmüş ve keller görünmüştü.Önceden içte gizlenenler bu sefer açığa vurulmuştu.Herkes ne olduğunu ve neyi dillendirmek istediğini açıktan açığa söyler oldu.
*Bu seçimin en önemli ayağını oluşturan,manevi yükselişin önemli bir işaretini vermiş olmasıdır.
Halkın devletin içerisinde temsil edilmesi,yer alması ve yer verilmesidir.
Rejimin çarkları arasında boğulan ve boğdurulan milletin,rejimin çarklarının aşınmasıyla halkın oradan çıkması ve hakimiyetini ilan etmesidir.
*Chp ve Mhp 1970-lerin standart gidişini ve gidişatını korumakla yetindi. Gelişime ve demokrasiye olan açılımını gerçekleştirmedi.
*Chp ve Mhp zihniyetinde ve de tabanında bir değişme olmamıştır.
Mhp ve Chp-nin bir iki puan fazla oy alması,birbirleriyle paslaşmalarının sonucu olmuştur.
Eğer Chp içine aldığı Ergenekoncularla,Mhp beyin tabakasının 16-sından 10-unun uçkur probleminden dolayı durumunda bir değişme olmamışsa,ortada bir değil,bir çok problem var demektir.

*Chp bu seçimde Baykal—ın aksine laikliği ve rejim muhafazakârlığını dillendirmedi.Bu da ona 3,5 milyon oyu ek olarak kazandırdı.
Laiklik ve rejim savunuculuğunun kuru bir kavga ve karın doyurmadığını ve hatta bir aldatmaca olduğunu gördü.Bulunmuş olduğu vaadlerinde ise tutarlı ve inandırıcı olmadı,ma’kes bulup kabul görmedi.
Ancak bu sefer kavga ulusalcılar ile demokratlar arasında,darbeciler ve siviller arasında bir mücadele halinde sürdürüldü ve mecliste de sürdürülecek gibi.
Chp-de değişen sadece bir vitrinden ibaret kaldı.İçi ve köklü olan zihniyette bir değişme olmadı.Tas aynı tas sadece dellek değişti.
*Chp söylemleriyle inandırıcı ve tutarlı olmadı.
*Chp-nin Türkiye-deki oyların dörtte birini alması da az bir şey değildir.
*Mhp-de her an barajın altına düşme korkusuyla oyunu yükseltme çabası içerisine girdi.Kol kırıldı yen içinde kaldı politikasını sürdürdü.Uçkuru düşüklere rağmen.
Bu seçimde de Mhp-nin kavgacılığı kendisine yaradı.Kendisi de bunu biliyordu. Her zamanki gibi Kaostan nemalanmış oldu.
Yeni dönemde Chp ve Mhp-nin mecliste sürekli yüzünü kızartacak ve savunmasız bırakacak adaylara sahip olmaları,epey kendilerini de yıpratacak gibi görünüyor.
Bu kavgalı bir ortamı da doğuracaktır.
Ancak bu mecliste verilecek tutarlı ve başarılı bir çalışma,bundan sonraki ve de mahalli seçimlerin kaderini de belirleyecektir.
Bakalım bu dört yıllık sürede kim daha iyi bir sınav verecektir.
Sonuç olarak;Başbakan seçim konuşmasında güvenli,tutarlı,kucaklayıcı, toplayıcı,kapsamlı bir Balkon Konuşması yapmıştır.
12-06-2011
MEHMET ÖZÇELİK




DAĞLAR VE DENİZLER

DAĞLAR VE DENİZLER

Dağlar Allah-ın kudret ve azametine en büyük delil ve şahitlerdir.
Bir çok vazifesi olan dağlar,her bir varlık gibi,kendi lisanıyla Hakkı tesbih ederler.
Dağlar havayı tarak gibi tarayıp temizlerken,bir yandan maden ve sulara hazine ve ambarlık yapar.Yer yüzünü sarsıntıdan vikaye edip korurlar.
Yer yüzüne çakılmış birer çadır direk görevi görürler.
Denizlerde büyüklükleri dağların aksine yerin derinliklerine doğru inerek,Allah-ın haşmetine ve ibret levhalarına nazarlarımızı çevirmektedir.
Zerreden uçsuz bucaksız kâinata nazarımızı çevirmemizi isteyen Allah,tefekkür penceresiyle alemimizin boyutlarını genişleterek daha kapsamlı bakmış ve imanımız artmış olur.
Rabbimiz buyurur:”Efela yenzurune ilel ibili keyfe hulikat”yani ve devam ile;
“(İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?”

Eski devirdeki insanlara dağlar birer mesken olmuş.
“tenhitunel cibale buyuta”-’dağlarında evler yontuyorsunuz.’

“Ve huvellezi meddel erda ve ceale fiha ravasiye ve enhara”-‘ Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan’

“Vel erda medednaha ve elkayna fiha ravasiye “-‘Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik’

“Ve teral cibale tahsebuha camideten ve hiye temurru merras sehab”
‘Dağları yerinde donmuş gibi durur görürsün, oysa onlar bulutlar gibi geçerler.’
(Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır.
İlk olarak bu yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya’nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü.)

Denizler ise;İnsan oğlunun önemli kısmının sahillerde yaşayarak geçimini denizden elde ettikleriyle sürdürmeleri ve denizlerin önemli çapta nakliye ve yolculuklarda insanların istifadesine sunulmuştur.
“Ve huvellezi sehharal bahra li te’kulu minhu lahmen tariyyev ve testahricu minhu hilyeten telbesuneha, ve teral fulke mevahira fihi ve li tebteğu min fadlihi ve leallekum teşkurûn.”
“O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.”

“Ve huvellezi meracel bahreyni haza azbun furatuv ve haza milhun ucac, ve ceale beynehuma berzehav ve hicram mahcura.”
‘O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.’

“Meracelbahreyni yeltekiyân. Beynehuma berzahul la yebğiyân.”
‘İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar.’

“Vel fulkilleti tecri fil bahri bima yenfeun nase “
‘İnsanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde’

“Ve sehhara lekumul fulke li tecriye fil bahri bi emrih, ve sehhara lekumul enhâr. “
‘Ve emriyle denizde cereyan etmek için size gemileri muhassar kıldı, size nehirleri de muhassar kıldı’

*Kazakistan Milli Uzay Ajansı Kazkosmos Başkanı Talgat Musabayev:
“Astronotlar arasında ateist bulunamaz. Uzay insanoğluna en ikna edici bir yer ve önemli manevî ders vermekte.”
‘Hayatımda ilk defa Allahu Ekber dedim’
Toplamda 341 gün, 9 saat, 48 dakika, 41 saniye uzayda kaldğını söylemiştir..

Aynı şekilde Dağları ve Denizleri görüp de –Allah-u Ekber- dememek,elbette mümkün değildir.

MEHMET ÖZÇELİK
22.04.2010




DENİZ BİTTİ KARA GÖRÜNDÜ

DENİZ BİTTİ KARA GÖRÜNDÜ

Bu yazıyı yazmama sebeb;gayrı meşru,ahlak dışı bir yaşantının gayet meşru ve normal ve de aile mahremiyeti içerisinde değerlendirilmeye çalışılması sebebiyledir.
Sinsice veya eskilerin sadik-i ahmak yani ahmak dost dedikleri kimseler bunu insancıllık adına ifade etmeye çalışırken,toplumun değerlerini dumura uğratmakta, toplumun bunu içlerine sindirmesini istemektedirler.

Olayı yapanı değil de olayın gün yüzüne çıkartılmasını eleştirir ve de saldırgan bir pozisyona girerken,o pisliğe ortak olduğunun farkında veya bilincinde olmadığını göstermektedir.

Tıpkı hırsızı değil de Nasreddin hocayı suçlamak gibi.
Nitekim bir gün Nasreddin Hocanın evine hırsız girer.Herkes hocaya yüklenerek,Neden kapıyı açık bıraktığı,dikkat etmediği,olaya sebeb olduğunu söyleyerek tenkid edince, dayanamayan hoca ahmak dostlara dönerek;
-Ya hu,hırsızın hiç mi suçu yok,der.

*Aslında bu konuya girme konusunda tedirgindim.Çünkü bu iki tarafı değil,tüm tarafları pis ve necis bir değnek gibidir.Neresinden tutarsan tut,pisliği bulaşır.
Bu pisliği Antalya-nın denizi bile temizleyemez.
Bu ayıbı Türkiye-deki kumaş fabrikalarının kumaşları dahi örtemez.

*Baykal-ın konuşmasını dinledim,hiç de bu çirkin olayı yalanlamadı,videolar üzerinde hiç oynanmamış,bu varan 1 idi,devamının geleceğine işaretti.
Buna rağmen böyle çirkin,kendi mensublarının başını yere eğdirecek,partiyi bitirecek böyle bir durum karşısında;bütün Türk halkından,eşinden,dünya kadınlarından ve de tüm ailelerden özür dilemesi gerekirken,o tuttu kendisine destek olan,dört yıl öncesinde çıkacakken mani olan bir partinin komplosu olarak değerlendirdi.
O odaya seni onlar mı koydu,komplo ile orayı girmeni onlar mı sağladı?
Çok âfaki ve basit bir konuşmaydı..
Suçluluk psikolojisi içerisinde yapılmış bir konuşma idi.

*Baykal hırçın bir siyasetçi.Takoz olup milletin önünde tökezleyen gidiyor.
-Eğer bu iftiraysa bu bir ahlaksızlıktır,doğruysa daha büyük bir ahlaksızlıktır.
O halde neden şikayet de bulunulmuyor,savcının davetine icabet edilmiyor.
-Bu normal bir hadise değildir.
-Aile hayatını ve mahremiyeti açıklayan kadar yapan da suçludur..o da fazlasıyla.

*-İslamın bu konudaki hükmü açıktır.
Öyle ki evli olanların beraberliklerine verdiği ceza daha ağırdır.Bu dünyevi cezadır,varsın âhirettekini de kendisi düşünsün.72 yaşındaki birisi,evli ve çocuk sahibi bir kadınla beraber?
-O halde Kral artık çıplaktır..kabul gerek…
-Beraber olduğu kadın ve kendisi evli ve onun yükselişi,istenmemesine rağmen milletvekili ve zengin oluşu ibret verici bir durumdur.

* Olaylara kader açısından bakar ve değerlendiririm.
Buraya şu örnek yakışmasa da başlığı düşündürücüdür.Şöyle ki;
-Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca,babası olan 2. Murat Han:
-Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz, diye çıkışır.
Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek şöyle der:
-Peder ne der, kader ne der.

Bu olaya da insanlar ve Baykal ne der,kader ne der?
Mesela yıllarca beraber oldukları arkadaşı, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Kanal A’daki “Görüş Farkı” programında “Siz insanların demokratik yollarını tıkamışsanız başka yollardan sizden bunun öcünü alırlar. Bu hesaplaşmanın nerden kaynaklandığı nereden topluma verildiği, herkes bunu biliyor yani. Bence bunu kaşıyarak başka şeyler söylemek zorunda kimseyi bırakmasınlar. Siz insanların demokratik söz söyleme hakkını insanlara kapatırsanız insanların hak- hukukunu çiğner ve olmayacak birtakım mekanizmalar kurarsanız sizi de böyle acımasızca çıkar birileri böyle hesaplaşır. Öyle kıyımlar olmuştur ki, o kıyımlar da böyle saygısız ve acımasız misillemelere insanları götürmüş olabilir. Öyle insanlar çizilmiş, haksızlıklar yapılmıştır ki size de men dakka dukka.”

*Binlerce kız çocuğunun baş örtüsüyle uğraşıp hayatlarını mahvetti.Onların göz yaşları sadece onu değil,onun gibi milyonlarcasını boğar,boğazında düğümler..âhiretteki ise o da cabası…
Koca meclisin 410 milletvekiliyle kabul ettiği ve toplumda kabul gören bir meseleyi hırçınlığından ve de hiç kazanmayı düşünmeyerek,hep muhalefette kalmak suretiyle,ihtilafları körüklemekle iş görmüş,ortaya bir ürün ve çözüm koymamışken.

*Bir karikatörde düşündürücü şöyle bir mesaj verilmişti.
Beraber oldukları kadın kendisine,ya bu durum açığa çıkarsa ne yapacaksın,dediğinde Baykal;
-Anayasa mahkemesinde götürürüm,diyor.
Bunu da anayasa mahkemesine götürse ya?
Aslında burada anayasa mahkemesinin ondan daha çok bir ders çıkarması gerek!!!

-Hazmedilir cinsden bir olay değil,mensubları ise;ya başı yerde olacak veya bunu –Allah korusun- meşru veya normal görerek hazmetmeye veya hazmettirilmeye çalışılacak.

-İnsanlar icraatlarıyla hatırlanırlar.Yapmayı engellemeyi adeta kendine görev addetmiş kimseleri kimse hatırlamaz ve de hayırla yâd etmez.

-Düne kadar habbeyi kubbe yapanlar,bu gün o kubbenin altında kaldılar.Milletinde kendi kubbelerini habbe olarak görmesini bekliyorlar.

-Dünyadaki gelişme,bizdeki gelişmelere ayak uyduramayanları devre dışı bırakmaktadır.Artık şahıslar olarak ve de parti olarak bu milleti taşıyamayacaklarını görmeleri gerekir.Yoksa tarihin çukuruna gömülürler.
Milletin değerleri,değersiz olanları çok iyi değerlendirir.

Ve de Türkiye ye duyulan doğulu batılı ihtiyaç onu bağlayan bağlardan kurtulmasına yardımcı olunmaktadır,o da bağlanmasına göz yuman ve de haberdar olanlarca…

-Mecliste hırçın bir muhalefet var.Hırçın çocuk,mızıkçılık yapıp oyun bozan çocuğun zorla alınmaya çalışılmasını,muhalefette olmalı diyenler;yine ya ahmak dostlardır veya icraattan yoksun,düşünce fukaraları kimselerdir.Bu şeytana alkış tutmaktır.Zira ilk muhalefetin babası odur.
Müsbet muhalefet alternatif sunar,yapılmaması yönünde değil,daha iyi ve daha fazlasını yapma yönünde gayret gösterir.
Hırçınlık,çığırtkanlık ve de oyun bozanlığın ötesinde ne yapılmaktadır.
Bunu savunanlar,muhalefet edenlerden bu vatan için daha tehlikelidirler.

-Kaderin şu tecellisine bakın ki;iki eşliliğe hep karşı çıkan,ikinci eşinden darbe yedi.Oysa İslâmiyet çok eşliliği değil,tek eşliliği esas almış ancak bu gibi durumlara düşmeyi engellemek için de,başka evlenmeleri emretmemiş sadece müsaade etmiştir.

-Kader ne der,Baykal ne der:kader dörde kadar müsaade olsun,Baykal bir-le sınırlama olsun derken,aksi maksadıyla tokat yer.

-Su-i kasd sözüyle bastırılmaya ve de saptırılmaya çalışılan uygulama yalanlandı ve de tutmadı.
-İnsanlar geliştikçe,ayak uyduramayanlar dökülüyor.Toplum bunu bir dönemin lekeli bitişi olarak görecektir.
Çünkü deniz bitti kara göründü..karalar,siyahlar ortaya çıktı.
Millete karalar bağlatanlar bu gün karalar bağlamaya mahkum oldu.
-Bir dönemin çöküşü oldu..o da ne hazin çöküş..ne çirkin bitiş..

MEHMET ÖZÇELİK
15-05-2010




DERİN MASONLUK

DERİN MASONLUK
Masonluk hakkında en çok yazı yazılan ve şaibeli bir düşüncedir.
Bu konuda daha önce birkaç kere yazmıştım,bakılabilir.
Dünyada olduğu gibi,Türkiye-de de aktif olarak kolu her tarafa uzanmış bir ahtapottur.
Türkiye-nin 30-40 yıllık idaresinde etkili olan Demirel-in masonluğu hala söylenmektedir.
Kıbrıs-ın şekillenmesinde önemli rol alan Rauf Denktaş Demirel-in iyi bir takipçisi ve aynı zamanda kendi ifadesiyle;babasının mason olduğunu,Kadir Mısıroğlu-na Ceviz Kabuğunda söylemiş biridir.

*Yahudiler işerini gizlilik içinde yürütürler.Bu bir nifak yoludur.Münafık ile ilgili olarak da;M.Feyzi Efendi;”İtikad ve amelde nifak.Münafık tarla faresi gibidir.Her yerden giriş ve kaçış yapar.”der.
Çünkü o her yerden kendisine bir çıkış yolu bulabilir.Delikleri ve maskeleri çoktur.(Canım bizde müslümanız..vs.vs..gibi)
Masonluğun başı ise Yahudiliğe dayanır.
“Yahudi ve hristiyanlar haindirler.Kendilerinden islamı çekip aldıktan sonra,onlara şeref elbisesi giydirene Allah lanet etsin.”

*Türkiyenin dizayn edilip yönetiminde önemli etkileri vardır.Kurumlara ve partilere bir hakimiyetleri vardır.
Başbakan Erdoğan, “Meğer, CHP’nin yeni genel başkanı, sadece ulusalcı bir proje değil, uluslararası bir projeymiş. Biz, CHP’nin yeni genel başkanını, Türkiye’deki çetelerin projesi biliyorduk. Meğer sadece onların değil, küresel çetelerin de projesiymiş’’ dedi.
Bu söz yabana atılacak ve es geçilecek bir söz değildir.
*Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Zübeyir Gündüzalp şöyle der:
“Biz ahrar, yani hürriyetçiyiz. Şeyhülislam seçmiyoruz ki takvasına bakalım. Siyasetçi seçiyoruz. Fikrimize dost olsa yeter.
İsim ve şahıslar değişebilir. Ama ölçüler değişmez. Biz ölçülerimize uyanları destekleriz. Sahneden düşenleri sahneye çıkarmak bizim işimiz değil.Ölçülerimize uyan, bu ölçülerle millet ekseriyetinin desteğini kazanan kim olursa olsun, biz onu reylerimizle destekleriz.
Mesleğimizde milletin ekseriyetinin hüsnü teveccühünü kaybetmiş, mazi olanlarla istikbale yürünmez, onlarla kaybedecek zamanımız yoktur.”
Masonlarla ilgili olarak haberlerde:
MHP’de 9 Mason Milletvekili Adayı
Akit CHP’nin Mason Adaylarını Yazdı
Alan’dan Sonra MHP’deki 2. Balyozcu
CHP-BDP-PKK-ERGENEKON: EŞKENAR DÖRTGEN
Sinan Aygün Nasıl MASON Oldu?
Mason Alasya’dan namaz karşıtlığı

*Masonların şifresini Lozan oluşturmaktadır. Lozanın kilidi açılırsa masonlukta açılmış olur.
11-06-2011
MEHMET ÖZÇELİK




DİD –DEĞİŞEN İSLÂM DÜNYASI

DİD –DEĞİŞEN İSLÂM DÜNYASI
21.yüz yıl değişen ve değiştirilen islam dünyası ve islam devletlerinin gündemi ile,devrilişi ve devirişi ile gündemde kalacaktır.
Bir asır önce,Osmanlının altı asrın üstünde,24 milyon m2-lik bir alanı idareden sonra,başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupalılar tarafından yıkılarak kendilerinde devralmasıyla bu oluşum gerçekleşti.
Bir asır sonra gelinen durum ve bir asırlık göz yaşı ile zulmün batının gerçek yüzünü ortaya çıkardı,kral çıplakmış denildi.
Domino taşlarının ilki her ne kadar Tunus-la başlasa da,islâmın zeki bir evladı olup,İngilterenin siyasal bilgiler fakültesinde ders alan Mısır,göstermektedir ki,dünyaya özellikle iflas etmiş olan batıya bir derste verecektir.
Batı yüklendiği yükü taşıyamamaktadır.Değişimlere göz yumarak sessizliğini de sürdürmektedir.Bu onun sadece boş ve kof olduğunu göstermekle kalmayacak,suçunu ikiye katlattıracaklardır.Değişime katkıda bulunmadığı için.
Kölelikle başlayan insanlık,ücretli olmakla devam etmiş ve artık patronluğa doğru ve tam bir özgürlüğe doğru yol almaktadır.
Mısır-da Hüsnü Mübarek iki haftaya yakın direnişi görmemiş,otuz yıldır baskı ile yönettiği Mısır’a özgürlük ve gelişimleri görmeye,yetkilerini devretmeye söz vererek,otuz yıldır başaramadığını başarma vaadinde bulunmaktadır.
Yetkilerini devrettiği kimse ise,hem kendisinin getirdiği ve hem de kendisinden daha sert tavrı ve İsrail yanlısı olmakla bilinmektedir.
Mübarek İsrailin sigortasıdır.Ancak Mısır-ın sigortası da atmış bulunmaktadır.
Mısır en az elli yol önce alması gereken bu başarıyı alamamasında en önemli faktör,İhvan-ı Müsliminin siyasi ağırlıklı ve devlete talib olmasıyla öne çıkması idi.
İhvan bu günkü gösterdiği basireti,yarım asır öncelerinde gösterememiştir.Zira ihvan ön safta görülmemekle beraber,devlete talib olmadığını da dile getirmektedir.Bu da tüm mısırlıların meseleye sahip olmasını sağlamaktadır.
Türkiyede alttan gelen değişim,Türkiyeyi en az elli yıl Mısırdan önde kılmış ve diğer İslâm ülkelerine de emsal olmuştur.
Bu değişim dünyayı da değiştirecektir.
Şifre lozandır.Dünyanın özellikle lokomotif durumdaki Türkiyenin değişimi, elinin-kolunun bağlanması Mısır Hahambaşı Haim Naum-la başladığı gibi,bugünde değişim Mısır-la başlamaktadır.
*Kaderin tecellisidir ki,devletleri devirip kendi devletlerini kuranlar,öncesine aid olan tüm birikimleri devre dışı bırakmışlardır.Bu ise kendilerinin de yaptıklarının devre dışı bırakılmasını istemektir.Bu da hayırla yâdedilmemektir.
Türkiye-de de yeni rejimin kurulmasıyla eskiye aid tüm değerler silinmiş,yerine getirilenler de bir asırdır kavga ortamını getirmiştir.Oysa eskiye sahip çıkılarak,batının teknolojik birikimleri alınmak suretiyle,aklı ve kalbi birleştirmeliydi.Bu yapılmadı,bir asırlık bir gecikme yaşandı.
Dünya devletleri kendi milletlerine kulak vermelidir.Dünya her insana yeter.İçindekiler herkesi doyurur.
Hadiste:”Bir toplumun efendisi,o topluma hizmet edendir.”buyurulur.
* Bunların üzerine bir kahve iyi gider değil mi?İşte kahve tadında bir nükte:
Erzurumlu Dedeye Sormuşlar Küresel Isınma Hakkında Ne Düşünüyorsun Dede Demişki;Wallah Gardaş Sobanın Yerini Heç Bışey Tutmir..
MEHMET ÖZÇELİK
11-02-2011




İSLÂMIN GELECEĞİ

İSLÂMIN GELECEĞİ

“Sûre-i Tevbe’de:

«“Allah’ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar.Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vaz geçmez.”[1] âyetindeki cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i maneviyesiyle beraber şeddeli “lâmlar” birer “lâm” ve şeddeli “mim” asıl kelimeden olduğundan iki “mim” sayılmak cihetiyle bin üçyüz yirmidört (1324+584=1908-Osmanlının yıkılışı) ederek, Avrupa zalimleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müdhiş bir sû’-i kasd plânı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperverleri, hürriyeti yirmidörtte ilânıyla o plânı akîm bırakmağa çalıştıkları halde, maatteessüf altı-yedi sene sonra,(1914-Birinci dünya savaşı) harb-i umumî neticesinde yine o sû’-i kasd niyetiyle Sevr Muahedesinde (10-Ağustos-1920-Salı) Kur’anın zararına gayet ağır şeraitle kâfirane fikirlerini yine icra etmek olan plânlarını akîm bırakmak için Türk milliyetperverleri cumhuriyeti ilânla mukabeleye çalıştıkları tarihi olan bin üçyüz yirmidörde,(1908) tâ otuz dörde,(1918) tâ ellidörde (1938) tam tamına tevafukla, o herc ü merc içinde Kur’anın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resail-in Nur müellifi yirmidörtte (1324) ve Resail-in Nur’un mukaddematı otuzdörtte (1334+584=1918) ve Resail-in Nur’un nuranî cüzleri ve fedakâr şakirdleri ellidörtte (1354+584=1938) mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hattâ hakikat-ı hali bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telaşa sevkettiler ve bu itfa sû’-i kasdına karşı tenvir vazifesini tam îfa ettiklerinden bu âyetin mana-yı işarîsi cihetinde bir medar-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emaredir. Şimdi İslâmlar içinde Nur-u Kur’ana muhalif haletlerin ekserisi, o sû’-i kasdların ve Sevr Muahedesi gibi gaddarane muahedelerin vahîm neticeleridir. Eğer şeddeli “mim” dahi şeddeli “lâmlar” gibi bir sayılsa, o vakit bin ikiyüz seksendört (1284+584=1868) eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeğe niyet ederek on sene sonra (1877-8)Rusları tahrik edip Rus’un doksanüç (1293+584=1877) muharebe-i meş’umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resail-in Nur şakirdleri yerinde Mevlâna Hâlid’in (K.S.) şakirdleri o bulut zulümatını dağıttıklarından bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor. Şimdi hatıra geldi ki; eğer şeddeli “lâmlar” ve “mim” ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdi’nin şakirdleri olabilir. Her ne ise… Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var. ”Bir damla denize delildir.”sırrıyla kısa kestik.”[2]

“Şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya Kur’anı mekteblerinde en büyük halaskâr bir kitab olarak kabul ettikleri gibi, şimdi erkân-ı İslâmiyenin birincisi olan Ramazan sıyamını tutmak niyetiyle Câmi-ül Ezher’e “Şimalin pek uzun günlerinde bir çare-i tahfifi ve te’hiri yok mu?” diye sormuşlar. Demek Avrupa’nın yalnız o küçük hükûmetleri değil, belki siyaset manası verilmemek için kendini izhar etmeyen eskide büyük ve dünyanın yüksek mevkiini tutmakla beraber, gayet dehşetli bir tarzda dünyanın fena ve fâniliğini dehşetli tokatla o yüksek mertebelerin hiçe indiğini görmekle hakikî teselli, yalnız ve ancak hakaik-i Kur’aniyede bulmasıyla, o küçüklerle manen beraber tahmin edilebilir.

Evet dünyanın mahiyeti anlaşıldıktan sonra, elbette hayat-ı ebediyeden başka beşeriyetin o inkisar-ı hayal yarasını tedavi edecek, Kur’andan başka yoktur.”[3]

Dünyanın her türlü sefahet ve yolu denendikten sonra,gerçek kurtuluş islamiyette olduğu hakkal yakin derecesinde anlaşılacaktır.

Hadisde:” Ravi (r.a.): Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle demiştir: Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Çok sürmez (öyle fenâlıklar tahaddüs edecek ki) bir Müslümanın en hayırlı malı -kendi dînini fitnelerden selâmete çıkarmak için- dağ başlarında gezdirip (birikmiş) yağmur suyu başlarında güttüğü davarlar (dan ibâret) olacaktır. ”

Ebu hureyreden rivayet edilen bir hadiste:”İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecekki;insanlar aldıkları (elde ettikleri) şeylerin helalmı yoksa harammı olduğunu önemsemiyecekler.” [4]

“Elbette nev-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve manevî bir kıyamet başlarında kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anın kabulüne çalışan meşhur hatibleri ve din-i hakkı arayan Amerika’nın çok ehemmiyetli dinî cem’iyeti gibi rûy-i zeminin kıt’aları ve hükûmetleri Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünki bu hakikat noktasında kat’iyyen Kur’anın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.”[5]

“İki dehşetli harb-i umumînin ve şiddetli bir istibdad-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu davaya kırkbeş sene sonra şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri Kur’anı mekteblerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe, dinsizliğe karşı sed olmak için kabul etmeleri ve İngiliz’in mühim hatiblerinin bir kısmı Kur’an’ı İngiliz’e kabul ettirmeye taraftar çıkmaları ve Küre-i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlarına taraftar çıkması ve İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve musalaha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırkbeş sene evvel olan bu müddeayı isbat ediyor, kuvvetli bir şahid olur.”[6]

Kıyametin alametlerinden olan; Hz. Talha ibn-i Mâlik RA’dan rivayet edilen;Arabın helâk olması,Rum’un fethi,[7] ki; Bizanslıların putperest Perslere galib geleceğini bildiren rum suresinin ilk ayetleri(1-4),bunun 3 ile 9 yıl arasında gerçekleşeceğini söylemiştir.620 yılında bildirmiş ve 627-de Aralık ayında,Ninova harabelerinin olduğu yerde yenilgiye uğratmışlardır.Ve hz.Ebubekirin müşriklerle girdiği iddiada peygamberimiz hem yılı,hemde payı arttırmasını söylemiş ve kazanmıştır.Ve bu yer yeryüzünün en edna,aşağı noktası olan”Suriye,Filistin ve şimdiki ürdün topraklarının kesiştiği bölgede yer alan Lut gölü havzasıdır…..deniz seviyesinden 395 m.aşağıdadır”[8]

Hz. Enes’den rivayetle: “İstanbul’un fethi Kıyamet anında olacaktır.”[9]

Ve Kıyametin 10 büyük alameti,[10] onlardan birisi de Hz.İsanın inişidir. İsanın inişi ve ehli kitabın durumu konusu olup buda,onların içerisinde elbette inananların olduğu ifade edilmektedir.[11]

İsanın kırmızı-beyaz ve murabba,dörtgen tipli olduğu ifade edilir.

Kıyametin alametlerinden olan,güneşin batıdan doğması;-Allah-u a’lem bir manası;İslamın batı dünyasında bir güneş gibi doğarak,tüm dünyaya yayılarak,insanların İslâmiyeti oradan alıp,oradan öğreneceğinin sırlı bir remzidir.

Bugün bunun örneklerini çeşitli demeç ve uygulamalarla görmekteyiz

Bu durumu sezen hasud yahudi dünyasının tıpkı peygamberimizin amcası Ebu talible,Rahib Buheyra’nın tavsiyesi üzerine Şam’a yahudilerin orada bulunup öldürme tehlikesine karşı geri dönmesi gibi,bunu engellemeye çalışmak üzere Kennedy-yi öldürmeleridir.Şöyleki;

ABD Başkanı KENNEDY.İsrail yani yahudiler her türlü maddi imkânı sağlayarak kendilerine yardımda bulunma tepkilerine red cevabı almaları üzerine,kazanması kesin olan Kennedy-nin yardımcısı olan ve daha sonra araları açılan İsrail taraftarı Lyndon B. Johnson ele geçirilir.Ancak bunun Kennedy-nin yerine geçmesi için onun öldürülmesi gereklidir.Çünki;Kennedy hem İsraile,hem onun nükleer proğramına taraftar değildir,hemde Arap dünyası yani İslâm alemiyle irtibat kurmuştur.Öyleki Fransızın boyunduruğu altında olan Cezayirlilere destekde bulunmuştur.Amerikalı yazar,-Son Hüküm- adlı 335 sayfalı,600 dipnotlu eserinde şu hükmü koyar:”Sui kasd bir MOSSAD ürünüdür.”[12]

Bugün bile gerek korkudan,gerek siyasetten gerekse de inanıldığından dolayı ABD’nin İsrail taraflı politikaları izlediği de görülmektedir.Nitekim Bush, “İsrail’in ezilmesine izin vermeyiz” dedi.[13]

Bugünkü Filistinde yapılanlara karşı sessiz kalınması ise;Yahudi politikası ve yılların hesabıdır.

İngiliz ajanı hempher itiraflarında kendilerinin planladıkları şeyin üç yüz sene sonraya göre olup,bugün ise elde ettiklerinin 300 sene önce planlananlar olduğunu söylemekle şuna ışık tutar:

Filistinde yahudilerin yerleşme fikrini ilk olarak 1616-da İngilterede Henry Fınch-in yazdığı kitapla gelişmiştir.Daha sonra 1824 ve 48-de himaye edilmişlerdir.Zamanla bu düşünce genişletilerek; “Süveyşden İzmir körfezi”ne kadar uzanan alanı kapsamıştır.Nihayet 1896’da Avusturyalı bir yahudi gazeteci Theodor Hertzel tarafından yazılan;”Yahudi devleti” adlı kitapla mevcud potansiyelin hareketine başlandı.Ve bir yıl sonra 1897’de 200 delegenin iştirakiyle fikrin alt yapısı atılmış oldu.Her yıl bir yıl arayla 1913 yılına kadar yapılan 11 kongreyle icra alanı genişletildi.Ancak burada Osmanlının müsaadesini almak gerekti.Bu amaçla Sultan II.Abdulhamide yaptıkları cazib tekliflerin neticesiz kalmasıyla,özellikle 1908 meşrutiyetin ilanından sonra İttihad ve Terakki partisinin vesayetinde,I.Dünya savaşı ve daha sonra II:Dünya savaşının açmış olduğu boşluktan istifadeyle yerleşime başladılar.Hemde İngiliz desteği ve askeri gücü sayesinde…[14]

-“Amerika’nın önde gelen eğitim kurumlarından Kuzey Carolina Eyalet Üniversitesinin yeni öğretim yılı öncesi aldığı bir karar, ABD medyasında ‘Günün Haberi’ diye sunuldu. İslâmiyetin ABD halkına tanıtılmasını isteyen üniversite yönetimi, bu yıl kayıt yaptıran 3 bin 500 öğrenciye ‘Kur’ân’ı tanıma’ adlı bir kitap dağıtma kararı aldı. Kur’ân’daki ilk 35 sûrenin çevirisi, anlamı ve İslâmiyetin nasıl doğduğunu anlatan kitap, Ağustos ayında yapılacak oryantasyon (okula alışma) döneminde öğrencilere dağıtılacak.”[15]

-ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın 11 Eylül sonrası değerlendirmesine de bakalım: “…Şunu söylememe izin verin, bence dünyanın İslâmdan öğreneceği çok fazla şey var. (…) Amerikalılar üniversiterde ve liselerde İslâmı öğreniyorlar. Benim de kızım lise öğrencisi iken İslâm tarihi dersi almış ve Kur’ân’ın büyük bölümünü okumuştu…”[16]

-Vatikan elçiliğine bağlı,Türkiyedeki Katoliklerin temsilcisi.Dinler arası diyalog,hoş görü,ekümenizm,ibrahimi dinler,4 temel uygulama içerisinde bulunan,Hergün Cevşeni okuduğunu söyleyen Maroviç gibilerin bu durumu bir gelişmedir.

Ancak bu arada yayılmaya çalışılan bir görüşte;Tüm din mensublarının,Hz.Muhammede inanmasada,inanmış ve cennetlik olduğu söylenmeye çalışılıp kabul ettirilmeye çalışılarak mevcudu muhafaza yoluna gidilmektedir.

Adı bile besmele ile anılan Osmanlının yaptığı savaşlar,savaşları engellemek için yapılan savaşlardır.Osmanlının 624 yıllık süresi içerisinde yaptığı savaşların toplamı;bir haçlı sferinden,bir 1.dünya ve 2.dünya savaşlarından,Hiroşimaya ve islam ülkelerine yani 11-Eylül bahanesiyle Afganistan,Bosna,Kosova,Cezayir gibi facialar.Hiçbiriyle kıyaslanamaz.O gitti,bunlar geldi.Oda kasıp kavurarak.Bugün yine Osmanlı ve Osmanlı modeli aranmaktadır.

Değerli Prof.Şener Dilek-in ifadesiyle:”Noktayla başlayan hayat kitabı,noktayla noktalanır. Beşerin hayatı bir Kur’andan çıkıp,dallandı,budaklandı,yine çekirdek olan Kur’ana dönecektir. Çekirdek ağaç olur,meyve verir ve yine toprağa çekirdek olarak düştüğü gibi…Güneş çıktığı yere ,sonunda tekrar dönüp girer..Kaynaktan çıkan su tekrar kaynağa döner..Evveli ömürde Kur’andan çıkan beşerin hayatı,ahiri ömürde tekrar Kur’ana dönecektir.Evvelde besmele,ahirde hamdele dedirtecek..Mesela büyük alimlerden ders görüp,yüksek ilimleri okuyan bir hoca,döner dolaşır bir köye imam olur.Cemaat çocuklarına Kur’an öğretmesini hocaya söylediklerinde hoca;O kadar yüksek ilimleri öğrendik,döndük yine başa,Kur’an öğretiyoruz.Bunun gibi de,Risale-i nrun son hizmeti,tekrar baştaki ilk hizmet tarzına dönecektir.”

Tesbihin başlangıcı ilk asırla başlar,asrı nur ile kapanır,bağlanır,hitama erer.

Peygamberlik zincirini hatmedip mühürleyen Hatemul Enbiya,kendisinden sonra peygamber gelmeyerek,devamını ulema ile devam ettirmiştir.

Ahirzamanda gelecek olan,beklenilen şahısda şimdiye kadar yapılanları hatmedip mühürleyecektir. Her türlü menfiliklere karşı savunulan toplu savunma sistemleri ve uygulamaları ile karşılıkta bulunacaktır.

Tıp kı Dümdarlar gibi ki;”Askerlikte arttaki emniyeti te’minle vazifeli, geriden gelen ve askeri tâkib eden birlik. Ordunun geriden emniyet kuvveti.Mc: Son zamanlarda gelen büyük evliyâullah.”[17]

Bu Dümdarlar askerin geride bıraktığı tüm değerli şeyleri toplaya toplaya gelirler.

Böylece ahirzamanda gelecek olan şahısda,o zamana kadar ulemanın,sülehanın geride bıraktıklarını,değerlerini topyekun kendilerinde ve hizmetlerinde toplarlar.

“Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak kendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem, hiçbir cihette liyakatim yoktur. Fakat o ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanın pişdar bir neferi olduğumu zannediyorum. Ve ondandır ki, sen de yazılan şeylerden o acib kokusunu aldın.”[18]

“Evet «“Ümmetimin alimleri,benî İsrailin peygamberleri gibidirler.”ferman etmiş. Gavs-ı A’zam Şah-ı Geylanî, İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve hârika zâtlar bu hadîsi, kıymetdar irşadatlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan hikmet-i Rabbaniye onlar gibi ferîdleri ve kudsî dâhîleri ümmetin imdadına göndermiş. Şimdi ise aynı vazifeye, fakat müşkilâtlı ve dehşetli şerait içinde, bir şahs-ı manevî hükmünde bulunan Risalet-in Nur’u ve sırr-ı tesanüd ile bir ferd-i ferîd manasında olan şakirdlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş. Bu sırra binaen, benim gibi bir neferin, ağırlaşmış müşiriyet makamında ancak bir dümdarlık vazifesi var.”[19]

O Allah ki;Âzer gibi bir putperest ve ölüden,İbrahim peygamber gibi hem kendi diri,hem toplumları dirilten ve hala da diri ve dipdiri varlığını devam ettiren bir peygamberi çıkarmıştır.

Öyle de;Ölmüş bir dünyadan,bitmiş bir batıdan yepyeni bir dünya çıkarmaya kadirdir.

“Ölüden diriyi,diriden de ölüyü O çıkarıyor…”[20]

MEHMET ÖZÇELİK

27-08-2002

[1] Tevbe.32.

[2] Şualar.B.Said Nursi.719-720.

[3] Emirdağ Lahikası.1/241,219.

[4] Mecmuatün minet-Tefasir.Kadı Beyzavi.1/420.

[5] Emirdağ Lahikası.age.1/248,11/141.

[6] Hutbe-i Şamiye.23.

[7] Mecmuatün minet Tefasir.age.3/62.

[8] Kur’an Mu’cizeleri.H.Yahya.69.

[9] Tirmizi, Fiten 58, (2240).

[10] Mecmuatün minet Tefasir.age.2/512

[11] Al-i İmran.199,Mecmuatün minet Tefasir.age.1/507.

[12] Bak.Araştırma Derg.Hziran.2002.sh.32-34.

[13] Yeni Mesaj.28-4-2002,Yeni Şafak.28-4-2002.

[14] Bak.Siyonizm ve Filistin.Filistin davası yayınları.

[15] Sabah, 9 Temmuz 2002,Yeni asya.5-8-2002.F.Çakır.

[16] Araştırma dergisi, Temmuz 2002.

[17] Nur.cd.

[18] Barla Lahikası.B.Said Nursi.283.

[19] Kastamonu Lahikası.B.Said Nursi.7,251,Sikke-i Tasdik-i Gaybi.B.Said Nursi.187.

[20] Rum.19.