DİNİNİ DÜNYAYA SATAN SİHİRBAZ VE SİHİRİ

DİNİNİ DÜNYAYA SATAN SİHİRBAZ VE SİHİRİ
Bazı görünmez güçlerin yardım ve aracılığıyla yapılan gizli işlerdir.
Kökü tarihin ilk dönemlerine kadar gider.
İlk başlangıcı iki Melek olup insanlara yararlı olmak amacıyla yapan Harut ve Marut tarafından yapılmıştır.
Hz.Musa döneminde revaçta olup,Hz.Musa-dan öncede Mısırda uygulanmaktaydı.
Cinlerden yardım almak ve tabiat güçlerini kendi yararlarına kullanmak amacıyla gelişmiştir.
Gücü elinde bulundurmayı amaçlar.
Uzak şarkta yani Çinde,Yunan ve Roma’da,Yahudilikte bunların çokça uygulandığı görülür.
Zamanla onların etkisinde kalan İslam toplumlarında da uygulanır olmuştur.
Batı da sihre yabancı değildir.
En çokta karı koca arasını açmada kullanılmış ve bu olumsuzluk ön plana çıkmış ve nazara verilmiştir.
-Kur’an-ı Kerim-de sihir yapmanın kötülüğü,Harut ile Marut adlı iki meleğin sihir konusundaki yetkileri,Yahudilerin sihirle ilgileri anlatılmakta ,sihir ve büyücülerin kötülüklerinden Allah’a sığınmak gerektiği belirtilmektedir.
*Etkilerinin belirtisi hususunda;

* Uzun zaman sağa sola dönme, uyuyama. Ancak iyice dinlendikten sonra uyuyabilme
* Sebepsiz yere üzüntü, gece boyunca devamlı sıkıntı
* Bazı insanları görünce onlardan sıkılma, korkma, bir yerde bekleme ve yardım görememe
* Çok korkunç rüyalar görme
* Dişlerini sıkma
* Uykuda çok ağlama, gülme veya çığlık atma
* Yüksek bir yerden düşüyor gibi olma
* Garip insanlar görme

– Uyanık Halde Görülen Rahatsızlıklar
* Sebepsiz yere baş ağrısı
* İbadet etmede zorlanma
* Beyin yorgunluğu
* Kasılma ve sinirlenme
* Tembellik
* Doktorların sebep bulamadığı ağrı ve sancı
* Ancak, bunlara bakıp da herkes kendisini büyülenmiş sanmasın.
Sihir yapmanın sekiz çeşitli yolu odup ve bu konuda çokça eserler verilmiştir.”
-Sihrin insan üzerinde olumsuz görülen etkisi vardır.En başta Peygamber Efendimize yapılmış ve olumsuz etkisi görülmüştür.Muavvizeteyn suresi inmiş, Efendimiz onu okumuş,Hz. Aliye yapılan sihrin yerini söylemiş,onu susuz kuyudan getirerek,hem okumuş ve hem açmıştır.Her açışında da rahatlama görülmüştür.
Nitekim yaşanmış ve akrabalarımızdan birisinin başından da şöyle bir olay geçmiştir.
Hamamcı Hayriye-yi eskilerden herkes tanır.Oğlu Cengiz şehre motoru ilk getiren ve en güzel kullanan bir kimsedir.Öyle ki GaziAntepten aldığı lahmacunu soğutmadan Adıyaman-a ulaşır.
Hanımı ile geçimleri iyi iken birden bozulur ve Cengiz bir kamyona arkadan vurarak ölür.
Yıllar sonra birisi bu işlerle uğraşan kör Sıddık-ın yanına gider.Konu açılır ve Cengizin durumu konuşulur.
Sıddık-ın yanına giden bayan onun eşinin kendi akrabası olduğunu söyleyince Sıddık şu itirafta bulunur;
-Öyle mi yav.Onun sizin akrabanız olduğunu bileseydim yapmazdım,der ve açıklar.
Hamamcı Hayriye bana geldi (1970 yıllarında),beş yüz lira verdi ve bunların aralarını açmamı söyledi.Bende yaptım.
Zaten arası çok sürmez ve oğlu adeta intihar eder.
Annesinin de akibeti kötü bir sonuçla sonuçlanır.
-Sihir dinin saydığı yedi büyük helak edici günahlardandır.İnsanları Rabbinden uzaklaştırır,başkalarına karşı içinde düşmanlık beslettirir.
Vehmi bir durumla başlayıp,sihirle inançlarını bozarlar.
Müslümanları dinlerine zarar verecek bu durumdan sakındırmak gerektir.
-Sihir;sebebi gizli ve ince olan şeylere ıtlak olunur.
Bir çok çeşitleri ve yolları vardır.
Sihir bazı terkiplerden,düğümlerden ve işlerden ibarettir.
Kişi sihirle Allah-ı inkâr ve şeytana yaklaşmış olur.Allah’ın izni olmadıkça sihir yapılmış kimsede tesiri olmaz.Ancak Allah bu dünyayı sebebler dünyası olarak yarattığı için,sebepler neticesinde oluşan şeyler gerçekleşir.
“Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.”
Ancak hiçbir peygamber de yoktur ki,sihir yapmakla iftiraya maruz kalmamış olsun.
“İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar.”
İbni Hacer;sihir Nuh Peygamber zamanında mevcuttu,onlar onun sihirbaz olduğunu zannediyorlardı,der.
İbni İshak’ın bahsettiği üzere,Harut ve Marut kıssası Nuh-dan önce idi.
Sihir bazı kavimlerin nezdinde yaygınlaşırken,bazılarında da az olur.
Musa peygamber zamanında sihir yaygındı.Hz.Musa onların sihirlerine karşı aynı yöntemle mücadele etti.
Musa peygamberin gönderiliş zamanında Babil ve Mısırda çokça sihir var idi.
SİHİR HAKİKAT MIDIR YOKSA HAYAL MİDİR?
Sihir hakikattır ve vaki olmuş olaylardandır.Eşleri birbirinden ayırır.
“”Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!”
Vücudun acı çekmesinde,hastalanarak telef olmasında veya ölmesinde tesiri vardır.
Kişinin tabiatını ve adetini değiştirir.
SİHRİN ZARARLARI:
Bu durum kişinin akidesine zarar verir.Tehlikeli işlerdendir.Bunu sihir yapandan istemek kişinin din ve inancının noksanlığındandır.
Küfre kadar götürür,şeytani bir yoldur.
“Fakat şeytanlar insanlara, sihri ve Babil şehri’ndeki iki meleğe, Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretmekle kâfir oldular. Ve oysa onlar, “Biz sadece bir fitneyiz (sizin için bir imtihanız).”
-Sihir yapanla sihir yapana giden hükümde aynıdır.
Hadiste:”Kim sihir yaparsa Allah’a şirk koşmuş olur.”(Nesa-i)
Buda onun müşrik olduğunun bir hükmüdür.
Bu bütün dinlerde haram kılınmıştır.
“Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez.”
Hadiste:”Helak edici yedi şeyden sakının;
1-Allah’a şirk (ortak) koşmak;
2- Sihir (ve büyücülük gibi göz boyayan, aldatıp oyalayan şeyler)le meşgul olmak;
3- Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymak;
4- Yetim malı yemek;
5- Savaş alanından kaçmak;
6- Faiz yemek;
7- İffetli, namuslu, suçtan beri, mü’mine kadınlara zina isnâd etmek”
Sihirde Cin ve şeytanlardan yardım alarak Allahtan başkasıyla korkutmaya yönelik bir davranıştır.Allaha olan tevekkülü kaldırır.Yer yüzünde fesat çıkarmayı amaçlar.
“Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.”
DİNİNİ SATAN SİHİRBAZ
Sihirbaz dinini satmış ve nefsini şeytanın emrine vermiştir.Şeytan ise kendisi için yapılacak az şeye razı olmaz.
“Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı.”
Bunlar Allahın kelâmını necasetle yazarlar.Allahın kelâmını tersine çevirirler.Ya Fatiha-nın,ya İhlas suresinin veya başka surelerde değişiklik yaparlar.
Veya kanla yazarlar veya şeytanlarının kendilerine söyledikleri şekilde bunu gerçekleştirirler.
Nefsini şeytana satan kimse güzel ahlak ve amellerden soyunmuştur.Basireti bağlanmış,kötülükte koşturmakta,hayırdan yüz çevirmekte,dine düşman olup onunla alay etmektedir.Din sahiplerini kızdırmakta,onlara eziyet vermektedir.O bununla habis nefsini memnun etmiş ve ahmakça hevesini tatmin etmiş olur.
Bunda Rahmandan şek durumu vardır.Şeytana kulluk,yer yüzünde fesat çıkarma,Allahtan uzaklaşma,kaostan fayda sağlamaya çalışanlar gibi,fısk ve isyandan faydalanmaya çalışma vardır.
-Allah Ademi topraktan,cini ateşten yarattı.
“Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.”
Allah Ademi cinlere üstün kılmıştır.
“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”
Böylece kişi bunu yapmakla nefsini kendisinden daha aşağı bir seviyeye indirmiş,zillete düçar olmuş olur.
Cinlerde insanların kendilerinden faziletli ve yüksek seviyede olduklarını bilirler.
ŞEYTANLAR NİÇİN SİHİRBAZI KULLANIRLAR?
Şeytan insanın düşmanıdır.Doğru yol üzerinde oturup bekleyerek,onu doğru yoldan saptırır.Ona her cihetten yol bulup gelir.En önemlisi de insanları Allahtan başkasına ibadet ettirmektir.
“İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi.”
Böylece kişiyi dininden çıkarmakla onu cehenneme atmış olur.Zaten Adem oğlunu aldatmasından maksatta budur.Oysa şeytanın ifsadı ıslahından daha büyük,günahı menfaatından daha fazladır.
Şeytan sihirbazı Allahın kullarına eziyet etmesi,eşleri ve mallarını ayırmak,geçimlerini bozmak,aralarında ayrılık oluşturmak amacıyla kullanır.
-İbni Kayyım:”Sihrin gücü ve tesirinin büyüklüğü gündüz değil gece yapılmasıdır.Onlar yanında bunun tesiri daha kuvvetlidir.”der.
Bunu gece yapmasa da lambaları söndürüp,karanlık bir ortamda yapar.
SİHİR NE İLE OLUR?
1-Yemekle olur.Yemeğine konulan kişi,bilmeden yediği yemekten sonra etkisini gösterir.
2-İçmekten dolayı olur.Herhangi içecek bir şeyin içerisine konulmakla yapılır.Bu midenin duvarına yapışarak,karında etkisini sürdürür.
Her ikisinde de yapılacak olan istifrağ etmektir.
Aksi takdirde midede kokuşma olur ve yengeç kendisini yakalamış gibi olur.
3-Yere atıp serperek,gömerek ta ki kişi ona basarak tesiri görülsün.
4-Bağlayarak.Saç veya elbiseden bir parçayı bağlayıp ona üfleyerek.
Peygamberimize sihir böyle yapılmıştı.
“Hem, nakl-i sahih-i kati ile, muzır bir sâhir olan Lebid-i Yahudi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı rencide etmek için acip ve müessir bir sihir yapmış. Bir tarağa saçları sarmış, üstünde sihir yapmış, bir kuyuya atmış. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali’ye ve Sahabelere ferman etmiş: “Gidiniz, filân kuyuda bu çeşit sihir âletlerini bulup getiriniz.” Gitmişler, aynen öyle bulup getirmişler. Herbir ipi açıldıkça, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dahi rahatsızlığından hiffet buluyordu.”
5-İşi şeytana havale ederek.Sihirbaz şeytana bir çok alçaklıklarla yaklaşarak, yardımını almaya çalışır.Allah ise o kişiyi bu durumdan korur.
6-Yazmak suretiyle.Tılsım ve cedvellere yazarak yapılır.Bunun tesiri ise zayıftır.
-Maalesef bir çok insan da bundan umut beklemektedir.
Sihirbazda bununla bir çoklarının haram yolla,ilaç yapacağım,gaybı biliyorum iddiasıyla mallarını ve paralarını alır ve yer.
Sihirbazın zararı umumadır,ferdi değildir.Onda hiçbir cihetle bir hayır yoktur.Eğer bir hayrı olsaydı,kendisine olurdu.Kendisi zengin,mal,mülk ve makam sahibi olurdu!
Sihirbazlar insanların en rezilleridirler.Tabiatı bozuk,ameli rezil,kalbi karanlık kimselerdir.
Karanlık kalbler,şeytanların yerleri,evleri ve sığınaklarıdır.
Sihir yapanlar insanların en ahmaklarıdır.Akılca en azı,fikirce en bozuğudurlar.
Sihirbaz,insanlara zarar vermede şeytana en çok benzeyenlerdendir.
Alusi der:”Şeytanlar,söz,amel ve inanç hususunda,kötülük yapmada ancak kendilerine benzeyenlere yardım ederler.
Sihirbaz,insanların sahip olduğu en aşağı sıfat olan yalancılıkla vasıflanmıştır. Hadiste denildiği gibi;”Yalan söyler,onunla beraber yüz yalan daha söyler.”(Müttefekun aleyh)
Sihirbazlar şeytani bir sıfat olan kibirle insanlara karşı kibir gösterirler.
“Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.”
Sihirbazlar en aşağı derecede cinlere sığınır,yardım dilerler.
“Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.”
Şeytana zillet gösteren kimse ise,en aşağı ve hakir kimsedir.
SİHİRBAZ SİHİRDEN NE FAYDA GÖRÜR?
Sihirbaz bununla tüm aşağılıklara rağmen yükseklik taleb eder.
Bununla mal ve reislik umar.
Nitekim Fir’avun sihirbazların Musa-ya karşı koymalarını istediğinde,onlar firavundan mal taleb ettiler.
“Sihirbazlar Firavun’a geldiler. “Galip gelenler biz olursak mutlaka bize bir mükâfat vardır, değil mi?” dediler.
Firavun, “Evet. Üstelik siz (ücretle de kalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız” dedi.”
Fir’avun onlara mal ve aynı şekilde kendisine yakınlık vaadinde bulundu.Zira sihirbazlar malı ve öne çıkmayı severler.
Sihirbaz tamıyla şeytana hizmet ve başkalarına zarar vermek üzere koşturur.
Şeytan tamamen habistir.Elbette ona yaklaşanda onun gibidir.
Böylece şeytan maksadını gerçekleştirmek için sihirbaza bir rüşvet vermiş olur.Tıpkı parayla adam öldürmek veya fuhuş yaptırmak gibi…
SİHİRBAZ MUTLU YAŞAR MI?
Sihirbaz hayatında sürekli olarak şakice yaşar.Dinin tadını kaybeder, alamaz. Kur’an-ı dinlemekten hoşlanmaz.Ezandan korkar.
“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.”
Sihirbaz insanlardan uzak bir hayat geçirir.Ancak kendisinden sihir taleb ettiklerinde onlarla bir bağlantı kurar.
Pisliğe bulaşmış,yaltaklanarak hayatını geçirir,kabir ve mezbeleliklere gider.Abdest ve gusülden uzak,pis koku içerisindedir.
Sihirbaz hayattan ümitsiz olup,rahat bir uyku uyumaz.Gündüzde huzurlu olmaz.Gecelerini sihrin karanlıklarıyla geçirir,gündüzlerini de sıkıntı içerisinde uyuyarak sürdürür.
“Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.”
“İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır.”
Sihirbazın yaptığı tüm amelin vebali kendisine ve kendisinden bunu isteyenedir.
“Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır.”
O nerede olursa olsun kurtuluşa ve rahata eremez.
O kendi bütün iyi amelini yakıp bitirmektedir.
“Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: “Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.”
Cehennemlikle müjdelenen bir kimseden kim ne umar?
SİHİRBAZIN CEZASI NEDİR?
İnsanların sihrinden emin olmalarını sağlamak için öldürülmesi yönünde hüküm verilmiştir.
“Cündeb (r.a.) den yapılan rivayette Resûlüllak (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Sihirbazın (ve büyücünün) had cezası kılıçla vurulup (Öldürülmesidir),”
Bücale b. Abade’den yapılan rivayete göre, adı geçen diyor ki: Ahnef b. Kays’ın amcası Ceze’ b. Muaviye’ye kâtiplik yapıyordum. Bu sırada ikinci halîfe Ömer’den (r.a.) bir yazı gel¬di ki, bu onun vefatından iki ay önceye rastlamaktaydı. Yazıda şu emir yer alıyordu: “Bundan böyle sihirbaz olan bütün erkek ve kadınları öldürünüz. Mecûsîlerden kendi mahremleriyle (dinen nikâhı haram olan yakınlarıyla) evli olanları birbirinden ayırınız. Ayrıca mecûsîleri birbirine acaip sesler çıkararak ses¬lenmekten men’ediniz.”(Buhari)

Bunun üzerine üç tane sihirbazı öldürdük ve kendi mahremiyle evlenenleri birbirinden ayırarak evliliklerine son verdik ve bunu ALLAH’ın kitabındaki açık hükümlere göre yerine getirdik.
Hafsa-da doğrulayarak,Sihir yapan bir cariyenin öldürülmesi emredildi ve öldürüldü.
Bu ise dünyevi cezasıdır.âhiretteki cezası ise;
“Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı.”
KENDİSİNE SİHİR YAPILANLAR:
Kim Allah’a yakınsa,o afet ve şerlerden uzaktır.
Zikri çok yaparak,Rabbisini çokça anarak yaklaşan kimse,insi ve cini şeytanların şerlerinden de korunmuş olur.
“Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!”
Her ne vakit ki kişi Allah’ı anmaktan uzaklaşır ve ibadetini az yaparsa,şeytanın onu kullanması ve onunla oynaması kolaylaşır.
Sihir ise,Allah’ı zikir ve taattan boş olan kalplere tesiri daha kolay gerçekleşir.
İbni Kayyım;Sihir kadınlara,çocuklara,cahillere,çölde yaşayanlara,dinden, tevekkülden, tevhidden,evradı ilahiyyeden,dualardan,istiazelerden nasibi az olanlara daha çok tesir eder,der.
Kadınlar zikir ve ibadeti az yaptıklarından onlara daha çok tesir eder.
Çocuklarda ailelerinin ve eğiticilerin onlar üzerinde okumaları gerekenleri yapmamalarından dolayı daha fazla tesir eder.
Fısk,isyan ve kötülüklere düşen insanların durumu da böyledir.
Evlerinde saz ve çalgı aletleri oluşturup,topluluk halinde sürdürenlere de sihir ve nazar isabet eder.Çünkü bunlar nefsin hoşuna giden şeylerdendir.Onlar bunlar vesilesiyle günah işleyip,ibadetten uzaklaşmaları sebebiyle Rahmandan uzaklaşmış, isyana yaklaşmışlardır.
Bu durumda sihrin tesiri daha kolay olur.Elbette Allah için toplanıp,O’nu hatırlamak gibi olmaz.
-Özellikle kadınlar istek ve nefislerinin hoşuna gitmeyen bir durumla karşılaştıklarında,Allah’ın rızasına aykırı da olsa, hemen sihir yapan kimseye giderler.Onlara gidip gelmelerini söyleyerek,çok şeylerini kaybettirirler.
Acizliklerinden sıkıntıya gelemedikleri için bu yola baş vururlar.
Bundan dolayıdır ki hadiste;”Cehennem bana gösterildi,ehlinin çoğunun kadınlar olduğunu gördüm.”
Bundan dolayıdır ki hasetten kadınlar Takvaya sarılmalı,günahlardan ve günaha itici şeylerden kaçınmaları gerekir.
“Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır.”
Dua ile bol bol Allah’a iltica etmeli,ısrarla Allah-dan zararların def’ini istemelidir.
“Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
SİHİRDEN ÖNCE KORUNMA YOLLARI:
1-Allah’a tevekkül etmek.
Mü’min kalbini Allah’a bağlar ve bütün işlerini O’na havale eder.Bilir ki zarar ona ancak Allah’ın izniyle olur.
Hadiste buyurulur: Eğer bütün ümmet sana fayda vermek için toplansa,Allah’ın senin için yazdığı ve ezelde takdir ettiği menfaatten başkasını sana ulaştıramaz.
Eğer bütün ümmet sana zarar vermek için bir araya gelse ,Allah’ın senin için yazdığı ve sana takdir ettiği şeyden başka sana hiçbir zarar veremez.”(Tirmizi)
Nice sihir yapanlar vardır ki,sihirleri tesir etmemiştir.
“Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi.”
2-Allahı çok çok hatırlamalı.
Kur’an okumayı,istiğfar,tesbih ve diğer evradları arttırmalı.
Bu durum tüm kötülüklere karşı sağlam bir sığınak ve kaledir.
İnsan ne zaman Allah’dan,O’na sığınmaktan ve O’na yönelmekten uzaklaşırsa, sıkıntıları büyür,belaları çoğalır,şeytan ona bir giriş yolu bulmuş olur.
İbni Kayyım:”Bir kalb tamamen Allahı zikretmekle dolu ise,dua, zikir ve istiğfarlarında O’na yönelik ise,kalbi ile dili bir birine mutabık ise,bu durum sihri engellemede ve sihrin kendisine isabetinden dolayı tedavide en büyük sebeb olmuş olur.
3-Günahlardan uzak durmalı.
Özellikle zengin kimselerden faydalanma konusunda geri durmalı.
Kur’an-ı okumaktan ve Allah-ı anmaktan uzak durmamalı.
4-Camide cemaatla sabah namazına devam etmeli.
Hadiste:”Kim sabah namazını kılarsa o Allahın zimmeti,koruması altındadır.”(Müslim)
Kim ki Allahın koruması altında ise,şeytan ona bir yol bulupda giremez.
5-Evde Bakara suresini okumalı.
Hadiste:” Bakara Suresini devamlı okuyunuz. Çünkü onu alıp öğrenmek büyük bir bereket; Terk etmek ise büyük bir kayıptır. Sihirbazların bile onu okuyanlara gücü yetmez.”
“Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar.”
6-Sabah ve akşam Muavvizeteyn (felak-nas) surelerini okumaya devam etmeli.
Ukbe b. Âmir (r.a.) Şöyle dedi:
“Ben yolculuk esnasında Resûlullah (s.a.v.)ın devesini yularından tutup çekerdim. Bir keresinde Resûlullah (s.a.v.) bana:
“Ey Ukbe! Allah’a sığınma hususunda en ha¬yırlı iki sûreyi sana öğreteyim mi?” buyur¬du, sonra bana “Felâk ve Nâs” surelerini öğretti. Daha sonra insanlara, sabah nama¬zını, bu iki sureyi okuyarak kıldırdı”.
Yine Ukbe b. Âmir (r.a.) şöyle dedi. “Ben Resulullah’la (s.a.v.) beraber Cuhfe ile Ebva arasmda gidiyordum, birden şid¬detli bir rüzgâr ve karanlık bizi kuşatıverdi. Peygamber (s.a.v.), hemen “Felâk ve Nâs” surelerni okumaya başladı. Bana da: “Ey Ukbe: Bu iki sureyi okuyarak Allah’a sı¬ğın, Allah’a sığınanlardan hiç biri o ikisi gibi başka bir şeyle O’na sığmmamıştır. (Özellikle bu iki sure sığınmanın en iyisidir.)” Da¬ha sonra Ukbe şöyle diyerek sözlerini biti¬rir: “Resûlullah (s.a.v.)ın bu iki sureyi (Felâk ve Nâs) okuyarak namaz kıldırdığı¬nı işittim.”
İbni Kayyım:”Kişinin bu iki duaya olan ihtiyacı;nefsine,yiyeceğine, içeceğine, giyeceğine olan ihtiyaçtan daha büyüktür,der.
7-Kelimatillahit tâmmât ile Allaha sığınmayı çok yapmalı.
“Eûzü bi kelimatillahi’t-tammati min şerri ma haleka ve zerae ve berae ve minşerri ma yenzilü minessemai ve min şerri ma ya’rucu fiha ve min şerri fitnetilleyli vennehari ve min şerri külli tarikın illa tarikan yatruku bihayrin ya Rahman.”
Manası:”Bütün yaratıkların şerrinden; gökten inen ve göğe çıkan her şeyin şerrinden; gecenin ve gündüzün fitnesinden; hayra açılan yollar hariç bütün yolların şerrinden, Allah’ın kusursuz kelamlarına (âyetlerine yani Kur’an’a) sığınırım. Ey Rahman olan Allah’ım (beni muhafaza eyle).”
Hadiste:”Kimde evine girerken bunu söylerse,evinden çıkıncaya kadar ona hiçbir şey zarar vermez.”(Müslim)
Gecede ve gündüzde,evine girdiğinde,karada ve havada yarattıklarının şerrinden bunun ile korunmalı.
8-Gecenin evvelinde Bakara suresinin son iki ayetini (aşir olarak okunan amener-resulü) okumalı.
Ebû Mes’ûd el Ensarî (r a )’den rivâyete göre, Rasûlullah (s a v ) şöyle buyurmuştur: “Kim Bakara sûresinin son iki ayetini okursa o iki ayet ona yeterlidir ”
9-Uyuma anında Âyet-el Kürsiyi okumalı.
”Yatağınıza yattığınız (yatacağınız zaman), ”Ayetel-Kursi’yi okuyunuz. Çünkü orada bulunduğunuz müddetçe koruyucunuz bizzat yüce kendisi olur. Ve sabaha kadar o yatağın etrafına (çevresine) kesinlikle şeytan yaklaşamaz” buyrulmuştur.
10-Sabahleyin Medinenin Acve hurmasından yedi tane yemeli.
Hadiste:” Kim her gün yedi tane acve hurması (yiyerek) sabahlarsa zehir ve sihir ona zarar vermez” ( Müslim)
11-Sabah ve akşam virdlerine devam etmeli.Mesela:
Âyet-el Kürsi, Bakara suresinin son iki âyeti(Amener resulü), Muavvizeteyn (Felak-Nas), “BİSMİLLAHİLLEZİ la yedurru ma’asmihi şeyün fil ardi ve la fissemai ve hüves-semi’ul alim”
Anlamı:” Yüce Allah’in ismiyle hareket ederim. O yüce Allah ki, O’nun mübârek ismiyle hareket edildiği (O’nun ismi söylendiği) vakit, yerde ve gökte hiçbir şey okuyana zarar veremez. O yüce Allah, her şeyi en iyi işiten ve en mükemmel bir şekilde bilendir.”,
“Euzu bi kelimatillahittammati, min kulli şeytanin ve hamme ve min kulli aynin lamme.”Manası: “Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kötü gözlerden bütün kelimelerin hürmetine Allah’a sığınırım.”
Resulullah (sas), Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i şöyle sığındırırdı: “İkinizi de Allah’ın tam kelimelerine sığındırırım, her şeytandan, kötü kazadan ve kötü gözden.” derdi ve buyururdu ki: “Babam İbrahim oğulları İsmail ve İshak’ı böyle sığındırırdı.”
*Kelimatillahit tâmme-yi yapmalı,yedi kere; Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ Hû, aleyhi tevekkeltu ve Huve rabbül arşıl azîm, .demeli;
Ebu Davud’un süneninde rivayet olunduğuna göre; Ebu’d-Derdâ Hazretleri demiştir ki, “Her kim sabah ve akşam yedi kere bu ayeti okursa, Allah Teâlâ o kulun önemsediği şeylere kifâyet eder”.
-Allahümme fâtıres-semâvâti vel-ardi âlimel-ğaybi veş-şehâdete Rabbe külli şey’in ue melîkehu eşhedü en lâilâhe illâ ente eûzü bike min şerh nefsi ve şerriş-şeytâni ve şirkihi)

“Ey Allah’ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi ve âşikârı bilen! Ey her sevin Rabbi Şehâdet ederim ki senden başka mabud-u bil-hakk yoktur. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirkinden sana sığınırım.” de ve bunları sabaha çıktığında, akşama eriştiğinde ve yatağa girdiğinde söyle buyurdu. (Ebû Dâvud)
*Hergün 100 kere “Lâ İlahe İllallahü Vahdehu Lâ Şerikeleh Lehül Mülkü ve Lehül Hamdü ve Hüve Âlâ Külli Şey-ün Kadir” diyen kimse, 10 köle azad etmiş gibi olur, kendisine 100 sevap yazılır, yüz günahı silinir, o gün akşama kadar şeytanın şerrinden emin olur. Hiçbir kimse hiçbir ibadetle bu seviyeye ulaşamaz, ancak ondan daha fazla yapan müstesna. Hadis’i Şerif (Buhari, Müslim) Gezdiği sokakta bir kere söyleyenin bir milyon günahı bağışlanır, defterine bir milyon sevap yazılır ve kendisi için cennette bir köşk inşa edilir. Hadis’i Şerif (Ahmed İbn’i Hanbel)
Sabah ve akşam bunları ihmal edip terk etmek,şeytanın o insana musallat olmasının en büyük sebeplerindendir.
Kişi bunu kendisi için okuyabildiği gibi,ailesi ve bir başkası için de okuyabilir.Nitekim Efendimizde torunları Hasan ve Hüseyine böyle yapıyorlardı.
SİHİRDEN SONRA SİHRİN TEDAVİSİ NEDİR?
Allah sihir yapılmış kimsenin bu sihirden kurtulmak için meşru yollarla tedavisine baş vurmasını meşru görmüştür.
Buda önce de söylediğimiz gibi;yenilen ve içilen şeyleri kusmakla,gömülen yerden çıkarmak ve düğümlerden çözmekle olur.
Peygamberimizden de rivayet edildiği üzere bunun çözümü iki yolladır:
1-Çıkartılması ve ibtali.Efendimizde Rabbimizden istemiş,gösterilmiş ve çıkararak iptal etmiştir.
Sihrin yapıldığı yerde,eziyet verdiği mahalde istifrağ etmektir.
SİHRİN YERİNİ BİLMENİN YOLU:
*Ya Kur’an okunmasından sonra cinnin konuşarak sihir yapılan yeri gösterilerek çıkarılacaktır.
*Ya da Allahın lutf ve ihsanıyla sihir yapılan kimseye rüyasında gösterilecektir.
2-Sihir yapılan üzerine Kur’an-ı Kerim-i okumaktır.Bunlarda;
*Kur’an-ın en büyük surelerinden olan Fatiha suresini okumak.
*Âyet-el Kürsiyi okumak.
*Sihir ayeti olan A’raf suresinin 117-119.âyetlerini okumak.
*Yunus suresi 79-82.âyetlerini okumak.
*Taha suresi 65.69.âyetleri okumak.
*Felak ve Nas surelerini okumak.
İbni Kesir der:Sihrin etkisini gidermede kullanılacak en faydalı yol,bu sihri gidermede rasulüne indirdiği felak ve nas sureleridir.
-Hz. Hatice validemiz şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s) rahatsızlandığı zaman Muavvizeteyni okur ve vücuduna üflerdi. Hastalığı ağırlaştığı zaman ona Muavvizeteyni ben okudum ve bereketini umarak kendi ellerimle vücudunu sıvazladım.”
3-Sihrin çözümü için çokça dua ve tam bir ihlasla Allaha yönelmek.
Buhari ve diğerleri, Hz. Peygamber’in bir Yahudi’nin yaptığı sihirle büyülendiğini şöyle rivayet ederler:
“Ayşe rivayet eder: Zureyk Oğulları’ndan Lebid b. A’sam adında bir adam Rasulullah’a sihir yaptı. Öyle ki, Rasulullah bir işi yapmadığı halde kendisine yapmış gibi geliyordu (feleğini şaşırmıştı). Bir gün veya bir gece yanımdayken uzun uzun dua etti ve bana “Ey Ayşe, çözüm istediğim konuda Allah’ın bana çözüm gösterdiğini anladın mı? Bana iki adam geldi, biri başucumda, diğeri de ayak ucumda oturdu ve biri diğerine “Adamın ağrısının sebebi nedir?” dedi. Ona,”Büyülenmiştir“ dedi. “Kim büyüledi?” dedi. “Lebid b.A’sam” dedi. “Hangi şeyle büyüledi?” dedi. “Bir tarak, biraz saç kılı, erkek hurma kapçığı ile.” dedi. “Sihir nerededir?” dedi. “Zervan kuyusu içindedir.” dedi. Ashabından bazı kişilerle beraber Rasulullah o kuyuya geldi. Dönüşte, “Ey Ayşe, suyu kına suyu ve hurma kapçıkları da şeytanın başları gibidir” dedi. “Ey Allah’ın Rasulü, onu çıkarsaydın ya” dedim. “Allah bana şifa verdi, onun yüzünden halk arasında bir kötülük çıkmasını istemedim” dedi ve sihir malzemesinin toprağa gömülmesini emretti ve gömüldü.”
-Rasulullah burada duayı çokça yaptı,ısrarla yaptı,duanın icabet vakitlerinde yapmalı-gecenin son üçte biri gibi-.
“–Kim bana duâ ederse, ben ona icâbet ederim; kim benden bir şey isterse, ben ona istedğini veririm, kim beden mağfiret dilerse, ben onu mağfiret ederim! …”buyurur.
“Allah-u Azze ve Celle, ilk gecenin üçte birlik vakti geçene dek her gece dünya semasına iner ve: “Her şeyin hükümranı Benim”, “Her şeyin Hükümranı Benim” diye buyurur ve (de¬vamla): “Kim Bana dua ederse, onun duasına icabet edeyim? Her kimde Benden isterse, ona vereyim? Ve kim de istiğfar istiyorsa onu da mağfiret edeyim?” diye buyurur. Bu durum sabahın aydınlanmasına kadar da devam eder.”buyurulur.
“Geceleyin öyle bir zaman vardır ki, müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’tan dünya ve âhirete dair hayırlı bir şey dilerse, Allah ona dilediğini verir. Bu her gece böyledir.”
BULUNAN SİHİR NE YAPILIR?
1-Yenilip içilmişse kusularak veya iki yoldan biriyle dışarıya atılır.Zararından da kurtulmuş olunur.
2-Eğer bir kağıda yazılmış ise,Bir su kabında bu yazılar silinir.Ta ki yazının eseri gidinceye kadar.Sonra bu kağıt yırtılır veya herhangi bir yere atılır.Veya herhangi bir yerde suya bırakılır.
3-Eğer düğüm yapılmış ise çözülür.Her çözmeyle beraber felak ve nas suresi okunur.Vücuda üfürülür.Tamamı çözüldükten sonra ip parçalara ayrılır,sonra herhangi bir yere atılır.
Sihir herhangi bir şekilde ateşle yakılmaz.
*Kim bir sihirbaza kendisine bir sihir yapması için giderse,dinini dünyaya satmış demektir.
İşlediği günahla Allahın gadabını üzerine çekmiş demektir.
Sihre gösterdiği rıza ile İslami bağını da koparmış demektir.
Mazlumun duası makbul olduğundan,sihre uğrayan kişinin gece gündüz yapacağı dua kabul olur.
Hadiste:“Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.”(Tirmizi)
Sihirbaz hile yaparsa,Allahın hilesi daha hızlıdır.
“De ki: “Allah, daha çabuk tuzak kurar.” Şüphesiz elçilerimiz (melekler) kurmakta olduğunuz tuzakları yazıyorlar.”
İyi insanları koruyup müdafaa edecek olan da Allahtır.
“Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez.”
Zulmün neticesi şiddetli bir azaptır.
“Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız.”
Dünya hayatı kısadır,insanda kabre tek başına girecektir.Sihir yapılan kimse hakkını alacak olsa,yapan orada ne yapacaktır,düşünülmesi gerekmez mi?
Bu duruma düçar olmadan evvel tevbe etmek gerektir.Hem Sihirbaza giden ve hem de sihir yapan için.
Peygamberlerin başına da çok musibetler gelmiştir.Elbette onlara uyanlara da aynı musibetler gelecektir.Bu kulun derecesini yükseltmek içindir.
Sihir yapılan üzülüp mahzun olmamalı zira bu iş Peygamberimize de yapıldı.Allah kulunu kendisine yaklaştırmak için bu gibi musibetlere mübtela kılar.
Kaderi tenkid etmemeli,kazaya rıza göstermelidir.
“Hoşlanmasanız da savaş size farz kılındı. Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
Dünya hayatı fani,ahiret ise bakidir.
“Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir.”
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” bunu çokça söylemeli.Ecrini istemeli ve daha hayırlısını vermesini talep etmelidir.
Mü’min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü’minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur.”
Allahın rahmetinden hiçbir zaman ümit kesmemelidir.
Allah müminlerin dostudur.
Allah kudret ve ceberut sahibidir.Zulme müsaade etmez.
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.”
Not.Eser ‘Bâiu Dinihi.Dr.Abdulmuhsin bin Muhammed Kasım-ın eserinden özetle hazırlanmıştır.
12-09-2011
MEHMET ÖZÇELİK




EVRİM BİLİMSEL DEĞİLDİR

EVRİM BİLİMSEL DEĞİLDİR

*“Ne elbiseler gördüm içinde insan yok, nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok” Mevlana

Bir tv proğramında evrim üzerine bir tartışma bütün şiddetiyle sürmekteydi.Bunun üzerine kendime sordum;
*Evrimciyle tartışır mıyım?
Evvela seviyeli ve insan olan her insanla tartışırım ancak muhatabım yeter ki insan olsun ve de insani özelliklere sahip olsun.
Hayvan ve hayvan oğlu bir hayvan benim nasıl muhatabım olabilir ki?
Ben insan oğlu insanım.
Hz.Âdem-den soyum silsile halinde gelmektedir.
Soyunu bilmemek ne derece soyluca bir davranış olur?
Soyunu soylu olmayan bir varlığa dayandıran ne kadar soylu görüş ve davranışta bulunabilir?
Ve de ben tüm tez ve anti-tez üzerinde genişçe bir araştırma yapmışım.Darwinin tezlerini ve de tezlerinin tutarsızlıklarının delillerini bilmekteyim.
O halde evrimi savunan bir kere benim inandığım yaratıcıya inanmamakla en büyük seviyesizliği göstermiş olmaktadır.Bu konuda ne kadar bir bilgiye sahiptir.
Varlıkların oluşumunu tesadüfe bağlayan bir insan!?,ne kadar mantıklı görüşler serdedebilir?Zira küçük bir kalem veya herhangi bir eşya bile kendi kendine olmaz ve de oluşmazken,şu koca alem nasıl kendi kendine oluşur ki,insanda rast gele kendi kendine bir değişim sonucu bu mükemmel hali almış olsun?
Şu bir kuraldır;Hiçbir zaman için kalitesiz ve düşük bir şeyden mükemmel bir şey çıkmaz.Seviyesiz olan bir şeyden nasıl bir seviye ve seviyeli bir varlık çıksın.
Hayvan gibi seviyesiz bir varlıktan ve de maymun gibi maskara bir hayvandan,insan gibi bir seviyeli varlığın çıktığını idia etmek,ondan daha seviyesizce bir aşağılıktır.
Nasıl bir teori ki 200 yıldır hala isbatlanamamıştır.
Evrimciliği savunan insanlar,kendi inançsızlıklarını evrim altında yutturmaya çalışmaktadırlar.
Evrimi savunmak ahlaksızlıktır.
Evrimi savunmak için,insanın kendi kişiliğinden soyutlanması gerekir.
Kişiliksiz bir maymundan geldiğini iddia eden kişiliksiz,ne kadar kişilikli olduğunu iddia edebilir?
*Evrimin dinle ilişkilendirilmemesi,ruhu söküp atmak ve mideye göre konuşmak demektir.
-Tüm bilgiyi laboratuarla sınırlamak demek,insanı ve düşüncesini laboratuarın dar kalıplarına sığdırmak kadar sığ bir davranıştır.
-Eğer bir benzerlikten hareketle değerlendirmeye çalışmaksa,o zaman insanın fareye ve tavuğa benzemesi gerekir.Çünkü matematiksele yakın en uygun iddia bu olabilir.En çok üzerinde deney yapılan ve kanı insana benzeyen faredir.Bu ise insanın fareden geldiğini göstermemektedir.
-Evrimin en önemli sebebi güçlülerin hakimiyetidir.Varlıklar arasındaki dengeyi ve yardımlaşmayı tamamen inkâra dayanır.
-İnsanın maymundan geldiğini iddia etmek,insanın hayatını maymunun dar hayat standartlarıyla sınırlamak gibi basit bir hayata indirmektir.
Bir maymun için insanın duyduğu milyarlarca muhtaç olduğu şeylere ihtiyaç duyabilecek bir yetenek ve kabiliyeti yoktur.
Maymunun kapsam alanı ve kullanım alanı ile insanın yaşam alanı arasında sınırsız bir fark vardır.
-Bu iddia öyle mesnedsiz bir iddiadır ki,mükemmel bir saraya giren bir insanın o sarayın ve içerisindeki düzeni hariçten bir güç ve düzenleyiciye değil de,içeriden bir eşyaya mal etmesi gibi mantıksız bir iddiadır.
-Emrim bir bilim değil,isbatlanmamış bir teoridir.Evrimde bir sonuç ve hüküm yoktur.
-İnsan 23 çift kromozoma maymun ise 22 çift kromozoma sahiptir.Her bir kromozom varlıkların farklılığını ortaya koyup,geçişini engellemektedir.
İki farklı kromozomdan meydana gelecek olan üçüncü bir varlığın nesli kesiktir.Devam etmez.Nitekim atla eşekten meydana gelen katır gibi.
Katırın nesli katır olarak devam etmez.Çünkü kromozomlar farklıdır.
O halde nasıl olurda iki farklı kromozom sahibi olan maymun ve insandan,insan nesli devam edip sürdürülebilsin?
Bu durumda insan neslinin güdük ve kesik olup,devam etmemesi gerekirdi.Devam ettiğine göre insan kendi insan neslini devam ettirmektedir.
Garib diğer bir durum ise şudur ki;Neden bu geçişler hala devam etmiyor..neden insanların görebileceği bir dönemde bu geçişler oluşmamış..Yoksa bir kere olup kayıp mı olmuşlar?Neden şu andaki maymun ataları maymunlukta kalmış da insanlığa bir geçiş sağlayamamışlar..bu onlar için bir haksızlık değil mi?
Neden..Neden??Nedenler çoğaltılabilir ancak cevapsız kalacağı için bir anlam taşımamaktadır.

*Maymunla insan arasında bir mukayese yapmak gerekmez mi?
Her yönüyle aradaki farkı fark edip görmek gerekmez mi?Mesela;
-Maymunu yavrusuyla beraber boş bir kazanın içine koymuşlar,altın¬dan ateşi yakmışlar. Ayakları yanmaya başlayınca yavrusunu kucağına almış. Ateş şiddetlenince ayaklarını kaldırıp indirmeye başlamış. Daha da şiddetleniverince yavrusunu altına koymuş ve yavrusunun üstüne çıkmış.
Oysa bir anne kendisi için yavrusunu değil,yavrusu için kendisini feda etme fedakârlığına sahiptir.
Hayvandan insan özellikle sağlam bir anne şefkatini beklemek,ne kadar insani olur?

-Bu konuda daha önce genişçe bir araştırma yapmıştık.Bakılabilir.

MEHMET ÖZÇELİK
20-05-2010




“EŞKIYA MISINIZ SİZ”

“EŞKIYA MISINIZ SİZ”
*Eşkiyasınız siz! Siz eşkiyasınız! Siz kim misiniz? Kim eşkıya?
Hanginiz eşkiya-sınız?
Bu milletin değerlerine saldıranlar eşkiyadır.
Bu milletin önünü tıkayanlar eşkiyadır.
Medeni yaşantıyı bırakıp,dağa çıkanlar eşkiyadır.
Konuşarak ve anlaşarak değil de,kavga ederek başkaldıranlar eşkiyadır.
İnsanları sokaklara dökenler eşkiyadır.
Bu milletin hayat bahçesine giden suları tıkayıp kurumasına sebeb olanlar,yaşam sularını zehirlemeye teşebbüs edenler eşkiyadır.
Seçimle değil de,darbe ile başa geçmeye çalışanlar eşkiyadır.
Hukuku dinlemeyip hukuksuz hareket ederek,rüşvetle veya siyasetle hukuku yürütenler eşkiyadır.
Kirli işlerde bulunan,fuhuş çeteleri kuran,toplumu zehirleyenler tam birer eşkıya ve çetedirler.
Olumsuzluklara göz yuman,onlara su taşıyanlar,sulandıranlar birer çete yavrusudurlar.
Toplumda kaos oluşturmak,üniversitelerde okuma amaçlı olmayıp eğitimi sabote etmekle görevli olanlar,haklarını hakça değil,başkalarının haklarını gasbederek almaya çalışanlar birer eşkıya ve çete elemanıdırlar.
Evvelden eşkıya dağda idi.Şimdi şehre inmiş,halka karışmış.Tefrik etmek zorlaşmış.Bununla da kalmamış,dağdaki eşkıya ile şehirdeki ortak eşkıya şirketi kurmuş,işini sağlama almak için hukukun içinden kendine destekte bulmuş.
Gel çıkabilirsen bu işin içinden çık!
Üçüncü Mustafa bunu güzel anlatmış;
Yıkılıpdur bu cihan sanmaki biz de düzele
Devlet-i çarh-ı denî virdi kamu mübtezele
Şimdi ebvâb-ı saadetde gezen hep hezele
İşimiz kaldı hemân merhamet i lemyezele
MEHMET ÖZÇELİK
30-01-2011




GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİNEMA

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİNEMA

Geçmişten günümüze türk sineması namı diğerle yeşil çamın sicili hiç de temiz değildir.Genelde basit,sefahet ve rezalete dönük filimlerle toplumun ahlakını bozucu filimlere imza atmıştır.
Öyle ki yaptığı ahlak dışı filimlerin üzerinden büyük okyanusun tüm suları aksa dahi o kirliliği ve lekeyi silemez,gideremez.
En masum ve tarihi gibi görünen filimlerde dahi ahlaksızlık sahneleri eksik olmamaktadır.
Mesela Tarihi film çeviren Cüneyt Arkın dahi çevirdiği filimlerdeki açtığı yaraları tedavi etme düşüncesinden kaynaklanmış olsa gerek ki,Türkiye gazetesi ve Tgrt-nin sponsorluğunda türkiyeyi dolaşarak gençlerin uyuşturucu gibi durumlardan uzak kalmasını sağlayıcı konferanslarda bulunmuştur.
Okulumuza da geldiğinde kendisine verdiğim seviyeli eserlerle bir katkıda bulunmayı düşünmüştüm.

-Yapılan araştırmadaki bir tesbitte;Türk dizileri hem edepsiz hem de boşanma nedeniymiş!
Türk sineması en az yarım asırdır bir türlü seviyeyi yakalayamadı,göbek altından üste çıkıcı seviye ve anlayışı gösteremedi.Bu durum maalesef hala da devam etmektedir.
Son zamanlarda çevrilen ‘Kurtlar Vadisi’dizisinin görmüş olduğu rağbet,milletin bir asırlık yarasına bir nebzede olsa göstermiş olduğu gerçeklerden ve merhemden dolayıdır.
‘Hakkını helal et’,’Tek Türkiye’,’Kollama’filimleri türk sinemasına bir nebzede olsa,yeterli olmasa da bir nefes aldırdı.
Bir yandan türkiyedeki kirli çamaşırları ortaya dökerken diğer yandan toplumun düşünmesini ve ibret almasını sağladı.

-Türk sinemasının bu çirkin yüzünü bakınız sinemanın içindeki bir kişi nasıl tanımlamaktadır:
”Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın, toplumun ahlâkını bozan dizilere şifre getirilmesi yönündeki açıklamasına Müjde Ar, Güzel Haberler adlı programında tepki gösterdi. Ar, “Yaptığım filmlere bakıyorum da ben toplumun ahlâkını çok bozmuşum” diyen Ar, şöyle konuştu: “İyi kötü benim her filmimde öpüşme var; sevişme, çokça da tecavüz var. 80 filmden 60’ında benim ırzıma geçildi.” diye konuştu.”

-“80 Filmin 60’ında Irzıma Geçtiler
“Müjde Ar, ilk başrol filmi ‘İffet’teki tecavüz sahnesine yaptığı yorumla dikkat çekmişti. “Türk aile yapısını bozan bazı dizilere şifre konulmalı” diyen Devlet Bakanı Kavaf’a göndermede bulunan Müjde Ar, “Türkiye’nin ahlakını çok bozdum. Çünkü, oynadığım 80 filmin 60’ında benim ırzıma geçiliyor. Gençlik, İffet’te Faruk Peker’le çektiğim cam sahnemle büyüdü. Gel de bu gençlikten hayır bekle…” diyerek İffet filmini anlatmıştı. “
Acaba bu ifşaat bir vicdan azabının itirafı mı yoksa yaptıklarının ve ektiklerinin görünen ahlaksız neticelerinin bir itirafı mı?
Her ne olursa olsun,bu bunca kirlenmeleri ve kirlenmelere sebep olmanın cürmünü ve zulmünü hiçbir zaman örtemez ve ortadan kaldıramaz.
Ya bozdukları ve bozduklarının bozdukları ve süre gelen bu bozulmalar ne ile telafi edilebilir?
Hiç mi hiçbir şekilde…
-Bu durum filimlerin bir fuhuş yuvaları halinde çalıştığının göstergesidir.

***************
*Cemil Meriç Bu Ülke’sinde romandan söz ederken şunları söyler: “Divan Edebiyatında roman yok. Niçin olsun? Batının ilk romanlarından biri ‘Topal Şeytan’. Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman, başlangıcından itibaren bir ifşadır. Osmanlının ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir etmek hastalığı. Hikâyeler ya bir cengâveri ebedileştirir, ya ‘hisse alınacak bir kıssa’dır.”
*Bediüzzaman ise sinema,roman,tiyatro gibi uygulamaların hazin halini.avrupa medeniyeti ve edebi ile Kur’anın edeb ve medeniyetini mukayesede şöyle tasvir ve tesbitte bulunur:
“Avrupazâde edebse, fakdü’l ahbaptan, sahipsizlikten neş’et eden gamlı bir hüznü veriyor; ulvî hüznü veremez. Zira sağır tabiat, hem de kör bir kuvvetten mülhemâne aldığı bir hissi hüznü gamdâr, âlemi bir vahşetzâr tanır; başka çeşit göstermez. O sûrette gösterir, hem de mahzunu tutar; sahipsiz de olarak yabanîler içinde koyar; hiçbir ümit bırakmaz.
Kur’an’ın edebi ise, öyle bir hüzün verirki, âşıkâne hüzündür, yetimâne değildir. Firâku’lahbaptan gelir; fakdül’lahbaptan gelmez. “(Lemeât) Ayrıca 25.Söz’de bu ikinci hüzünden söz edilirken “Ahbap var. Firakında müştakâne bir hüzün verir. İşte şu hüzün hidayeteda, nurefşan Kur’an’ın verdiği hüzündür.”
Hüzün ise, iki kısımdır: Ya fakdü’l-ahbabdan gelir, yani ahbabsızlıktan, sahipsizlikten gelen karanlıklı bir hüzündür ki, dalâletâlûd, tabiatperest, gafletpîşe olan medeniyetin edebiyatının verdiği hüzündür. İkinci hüzün, firâkü’l-ahbabdan gelir. Yani ahbab var; firâkında müştâkâne bir hüzün verir. İşte şu hüzün, hidâyetedâ, nurefşân Kur’ân’ın verdiği hüzündür.
Ammâ neşe ise, o da iki kısımdır: Birisi, nefsi hevesâtına teşvik eder; o da tiyatrocu, sinemacı, romancı medeniyetin edebiyatının şe’nidir. İkinci neş’e, nefsi susturup, ruhu, kalbi, aklı, sırrı, maâliyâta, vatan-ı aslîlerine, makarr-ı ebedîlerine, ahbab-ı uhrevîlerine yetişmek için latîf ve edebli mâsumâne bir teşviktir ki; o da Cennet ve saadet-i ebediyeye ve rü’yet-i Cemâlullâha beşeri sevk eden ve şevke getiren Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın verdiği neşedir.”
“Belki zâlim nev-i beşerin gaddarlıklarını alkışlamakla kuvvetperestlik hissini telkin eder. Hüsün ve aşk noktasında aşk-ı hakiki bilmez.
Şehvetengiz bir zevki nefislere de zerk eder. Tasvir-i hakikat maddesinde, kâinata san’at-ı İlâhî sûretinde bakmaz,
Bir sıbga-i Rahmânî sûretinde göremez. Belki tabiat noktasında tutar, tasvir ediyor, hem ondan da çıkamaz.
Onun için telkini aşk-ı tabiat olur. Maddeperestlik hissi, kalbe de yerleştirir; ondan ucuzca kendini kurtaramaz.
Yine ondan gelen, dalâletten neş’et eden ruhun ıztırâbâtına, o edebsizlenmiş edeb müsekkin, hem münevvim, hakiki fayda vermez.
Tek bir ilâcı bulmuş, o da romanlarıymış. Kitap gibi bir hayy-ı meyyit, sinema gibi bir müteharrik emvât. Meyyit hayat veremez.
Hem tiyatro gibi tenâsuhvâri, mâzi denilen geniş kabrin hortlakları gibi şu üç nevi romanlarıyla hiç de utanmaz.
Beşerin ağzına yalancı bir dil koymuş, hem insanın yüzüne fâsık bir göz takmış, dünyaya bir âlûfte fistanını giydirmiş, hüsn-ü mücerred tanımaz.
Güneşi gösterirse, sarı saçlı güzel bir aktristi kârie ihtar eder. Zâhiren der: “Sefâhet fenadır, insanlara yakışmaz.”
Netice-i muzırrayı gösterir. Halbuki sefâhete öyle müşevvikâne bir tasviri yapar ki, ağız suyu akıtır, akıl hâkim kalamaz.
İştihâyı kabartır, hevesi tehyic eder; his daha söz dinlemez. Kur’ân’daki edebse, hevâyı karıştırmaz.
Hakperestlik hissi, hüsn-ü mücerred aşkı, cemâlperestlik zevki, hakikatperestlik şevki verir. Hem de aldatmaz.
Kâinata tabiat cihetinde bakmıyor. Belki bir san’at-ı İlâhî, bir sıbga-i Rahmânî noktasında bahseder; akılları şaşırtmaz.
Mârifet-i Sâniin nurunu telkin eder, hreti de âyetini gösterir. Her ikisi rikkatli birer hüzün de veriyor; fakat birbirine benzemez.
Avrupazâde edebse, fakdü’l-ahbabdan, sahipsizlikten neş’et eden gamlı bir hüznü veriyor; ulvî hüznü veremez.
Zîrâ sağır tabiat, hem de bir kör kuvvetten mülhemâne aldığı bir hiss-i hüzn-ü gamdâr. Âlemi bir vahşetzâr tanır; başka çeşit göstermez.
O sûrette gösterir, hem de mahzunu tutar, sahipsiz de olarak yabânîler içinde koyar, hiçbir ümit bırakmaz.
Kendine verdiği şu hiss-i heyecanla git gide ilhâda kadar gider, ta’tîle kadar yol verir. Dönmesi müşkül olur; belki daha dönemez.
Kur’ân’ın edebi ise, öyle bir hüznü verir ki, âşıkâne hüzündür, yetimâne değildir. Firâku’l-ahbabdan gelir; fakdü’l-ahbabdan gelmez.
Kâinatta nazarı, kör tabiat yerine, şuurlu, hem rahmetli bir san’at-ı İlâhî onun medâr-ı bahsi. Tabiattan bahsetmez.
Kör kuvvetin yerine, inâyetli, hikmetli bir kudret-i İlâhî ona medâr-ı beyân. Onun için, kâinat vahşetzâr sûret giymez.
Belki muhatab-ı mahzunun nazarında oluyor bir cemiyet-i ahbab. Her tarafta tecâvüb, her cânibde tahabbüb; ona sıkıntı vermez.
Her köşede istînâs, o cemiyet içinde mahzunu vaz’ ediyor bir hüzn-ü müştakâne; bir hiss-i ulvî verir, gamlı bir hüznü vermez.
İkisi birer şevki de verir. O yabânî edebin verdiği bir şevk ile nefis düşer heyecana, heves olur münbasıt; ruha ferah veremez.
Kur’ân’ın şevki ise, ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî verir. İşte bu sırra binâen, şeriat-ı Ahmediye (a.s.m.) lehviyâtı istemez.
Bâzı âlât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin verip; demek hüzn-ü Kur’ânî veya şevk-i tenzilî veren âlet zarar vermez.
Eğer hüzn-ü yetimî veya şevk-i nefsânî verse, âlet haramdır. Değişir eşhâsa göre; herkes birbirine benzemez. “
“Evet, uyku nasıl ki avam için rüya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velâyet hükmündedir. Öyle de, umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbâniyenin seyrangâhıdır. Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhâları görür. Fena ahlâklı, fena düşündüğünden, fena levhâları görür.”
“Sonra sinema perdesi gibi bir perde daha açıldı; âlem-i insanî bana göründü. O âlemi o kadar karanlıklı, o kadar zulümatlı, dehşetli gördüm ki, dehşetimden feryad ettim, “Eyvah” dedim. Çünkü, gördüm ki, insanlardaki ebede uzanıp giden arzuları, emelleri ve kâinatı ihata eden tasavvurat ve efkârları ve ebedî beka ve saadet-i ebediyeyi ve Cenneti gayet ciddî isteyen himmetleri ve istidatları ve hadsiz makasıda ve metâlibe müteveccih fakr ve ihtiyacatları ve zaaf ve acziyle beraber, hücuma maruz kaldıkları hadsiz musibet ve a’dâlarıyla beraber, gayet kısa bir ömür, gayet dağdağalı bir hayat, gayet perişan bir maişet içinde, kalbe en elîm ve en müthiş hâlet olan mütemâdi zeval ve firak belâsı içinde, ehl-i gaflet için zulümat-ı ebedî kapısı suretinde görülen kabre ve mezaristana bakıyorlar, birer birer ve taife taife o zulümat kuyusuna atılıyorlar.”
“Üçüncü taife olan ihtiyarlar bir sülüs teşkil ediyor. Bunlar kabre yakınlaşıyorlar, ölüme yaklaşıyorlar, dünyadan uzaklaşıyorlar, hreti yanaşıyorlar. Böylelerin menfaati ve nuru ve tesellisi, Hülâgû ve Cengiz gibi zalimlerin gaddarâne sergüzeştlerini dinlemesinde midir? Ve hreti unutturacak, dünyaya bağlandıracak, neticesiz, mânen sukut, zâhiren terakki denilen şimdiki nevi hareketinizde midir? Ve uhrevî nur, sinemada mıdır? Ve hakikî teselli, tiyatroda mıdır? Bu biçare ihtiyarlar hamiyetten hürmet isterlerken, mânevî bıçakla o biçareleri kesmek hükmünde ve “İdam-ı ebediye sevk ediliyorsunuz” fikrini vermek ve rahmet kapısı tasavvur ettikleri kabir kapısını ejderha ağzına çevirmek, “Sen oraya gideceksin” diye mânevî kulağına üflemek hamiyet-i milliye ise, böyle hamiyetten yüz bin defa el’iyâzü billâh! “
“O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur’ân’la, o terbiye-i Furkaniye ile, nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.”
“Ezcümle, Küçük Sözler’den Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözler ve Gençlik Rehberi benim bedelime sizlere tam bu hakikati gösterecek. Onun için, daire-i meşruadaki keyfe iktifâ ediniz ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki mâsum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.”
“Evet, bir mü’min, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyade o âlem-i nuru temâşâ edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü’minler görmüyorlar. Kabirde o körler, imanla gitmişse, o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbünlerle bakar nevinde, kabrinde, derecesine göre, Cennet bağlarını sinema gibi görüp temâşâ ederler.”
“Ara sıra sinemaya ibret için gittiğimden, bana, İstanbul içindeki insanlar, o dakikada, sinemada geçmiş zamanın gölgelerini hazır zamana getirmek cihetiyle, ölmüş olanları ayakta gezer suretinde gösterdikleri gibi, aynen ben de, o vakit gördüğüm insanları, ayakta gezen cenazeler vaziyetinde gördüm. Hayalim dedi ki: Madem bu kabristanda olanlardan bir kısmı, sinemada, gezer gibi görülüyor; ileride katiyen bu kabristana girecekleri, girmiş gibi gör. Onlar da cenazelerdir, geziyorlar.
Birden, Kur’ân-ı Hakîmin nuruyla ve Gavs-ı Âzam Şeyh Geylânî Hazretlerinin irşadıyla, o hazîn hâlet, sürurlu ve neşeli bir vaziyete inkılâp etti. Şöyle ki:
O hazîn hale karşı Kur’ân’dan gelen nur böyle ihtar etti ki: Senin, şimal-i şarkîde, Kosturma’daki gurbetinde bir iki esir zabit dostun vardı. Bu dostların herhalde İstanbul’a gideceklerini biliyordun. Sana birisi deseydi, “Sen İstanbul’a mı gideceksin, yoksa burada mı kalacaksın?” Elbette, zerre miktar aklın varsa, İstanbul’a ferah ve sürurla gitmesini kabul edecektin. Çünkü bin birden, dokuz yüz doksan dokuz ahbabın İstanbul’dadırlar. Burada bir iki tane kalmış; onlar da oraya gidecekler. Senin için İstanbul’a gitmek hazîn bir firak, elîm bir iftirak değil. Hem de geldin, memnun olmadın mı?
O düşman memleketindeki pek karanlık, uzun gecelerinden ve pek soğuk fırtına kışlarından kurtuldun. Bu güzel, dünya cenneti gibi İstanbul’a geldin.”

Hâlî yerlerde oturup o teessürât-ı hazîne içinde, eski zamanda Abdurrahman gibi sadık talebelerimle geçirdiğim mes’udâne hayat levhaları sinema gibi hayalimden geçtikçe, ihtiyarlık ve gurbetin verdiği sürat-i teessür, mukavemetimi kırıyordu.”

MEHMET ÖZÇELİK
25-10-2010




DOĞUDA ÇOK ŞEYLER OLUYOR!

DOĞUDA ÇOK ŞEYLER OLUYOR!
*Bir asırdır sürdürülmeye çalışılan ancak kavgadan başka bu millete bir şey kazandırmayan Türk milliyetçiliğinin yerini,kürt milliyetçiliği alıyor.
*1970-lerde sürdürülmeye çalışılan kominizmin,sosyalizmin,marksizmin yerini,kürt marksizmi ve sosyalizmi altında yeniden canlandırmaya başlanıyor.
*Dağdaki eşkıya şehirlere indirilerek topluma korku salınılmasına çalışılıyor.
*Kürt militanları ve piyonları Türklerin bulunduğu yerlere kaydırılarak çatışma ortamının kızıştırılmasına,Türk-Kürt kavgasının çıkarılmasına çalışılıyor.
*Din dışı çabalarla vuramadıkları bu milleti yıllardır toplumun içine saldıkları ayrık otlarıyla ve dini temsil süsü verilen kimselerle vurmaya ve kandırmaya çalışıyorlar.
*Her koşulda şiddet besleniyor,toplum şiddete çekiliyor,gençler sokaklara dökülmeye çalışılıyor.Ülkücü camia tahrik edilerek,içlerine sızdırılan kimselerle sürekli hamaset duyguları canlı tutulmaya çalışılıyor.
*Alevi Sünni çatışması sürekli yedekte bulundurulup,üstü kapatılmıyor, çözümüne gidilmiyor.
*Türkiye Suriye gibi azınlıkların hakimiyeti için çatışma ortamına sürüklenmeye ve o ortam hazırkanmaya çalışılıyor.
*Yarım asırdır alt yapısı yapılmaya çalışılan ve yirmi yıldır da aktif hale geçirilen azınlıkların çoğunluğa hakimiyeti projesi,zincirin halkasındaki çözülme sebebiyle neticeye ulaşmamıştır.Ancak tehlike kalkmış değildir.Tehlike oluşturulmaya çalışılıyor.
Tüm İslam dünyasında uygulanmaya çalışılan özellikle Suriye modeli yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır.
-Doğu ve güneydoğuda Kürtçülüğün altında sosyalistlik ve Marksizm sürekli besleniyor.
SOSYALİZMİN BAYRAĞINI ANKARA’YA DİKECEĞİZ
*Doğunun cahil bırakılmışlığından istifade ediliyor,fakirlik edebiyatı ile ateşlendiriliyor,kabile çatışmaları körükleniyor.
*Evvelden firavunların kucağında Musalar yetişirken,şimdilerde Musa-ların kucağında firavunlar yetişmekte ve yaşamakta ve buna çalışılmaktadır..
*Bir asırdır yüze geçirilen maskeler atılıyor artık şapkaların düşmesiyle kellikler ortaya çıkıyor.
********************
MHP’DE ÇOK ŞEYLER OLUYOR
*İstanbul Emniyeti’ne MHP İstanbul Milletvekili adayı emekli Korgeneral Engin Alan ile ilgili gelen ihbar mektubunda “Doğu Perinçek, emekli Korgeneral Alan sayesinde ekipten bilgiler almaktadır” ifadesi yer aldı. 2009 yılında elektronik postayla gönderilen mektup Ergenekon dava dosyasına da girdi.”
*Eski idealistler saf dışı edilerek,fuhuş yüklü kasetler,darbeciler safa katılıyor.
*Mhp-nin Chp-ye destek olması,onun rejim savunmasını üstlenmesinden midir?
Mhp nerede duruyor?
Yeni Mhp-Chp modeli midir?
Chp’ye selam çakan bir Mhp-mi?
İkisi de ergenekonu savunuyor,ortak noktaları artış gösteriyor!
*Seçimlerden sonra Akp-nin ne yapacağı meselesinden daha önemlisi,Chp ve Mhp-nin neleri götüreceği açısından bakıp değerlendirmek gerektir.
******************
CHP’DE ÇOK ŞEYLER OLUYOR
*Eline-Beline-Diline sahip olmayanlar buluşuyor.
*Fuhuş kasetiyle devralınan başkanlık,bir başka kasetle devredilme senaryolarına sahne olmaya çalışılıyor.
*Chp Demirelleşiyor.
*Chp’nin Haberal’a devredileceği seslendiriliyor.
*Cahp-cumhuriyet alevi halk partisi-mi oluyor?
Türk halkçıları gitti,kürt sol-alevi halkçıları geldi.
Suriyenin kopyası.
Chp-de darbe.
Chp-de büyük operasyon..kaynamalar..çalkantılar.İşgal sözleri,Ergenekon hamiliği.
*Chp-deki yapılanma ergenekonun alevi ayağı..kürt ve sol Marksist yapılanmasıdır.
*Dökülmeler başlayacak.
*Ermeni anneden,kürt ve alevi babadan doğan Kemal,2.Kemal devrinin oyuncusu.
1.Kemal gücü elinde bulundururken,gücü kullanıp yönlendirmekte,2.Kemal ise güce boyun eğmektedir.
2.Kemal devri ve devrimi..genel proje..azınlıkların hakimiyeti..problem doğurmaya gerek kalmadan,kendisi problem olan ve doğuran bir sistem.
*Chp iki yoldan başka yani 1946-daki açık oy gizli tasnif aldatmacası veya darbeler yoluyla ancak gelebileceğine inandığı için,sürekli darbelerden nemalanmış,ona bel bağlamış,o ortamı hazırlamış,alkışlamış,desteklemiş,el birliği ile hareket etmiştir.
Bu millet hiçbir zaman kendi iradesiyle bu partiyi iktidar yapmaz.Bu bir hükümdür.
***********************
ORDUDA ÇOK ŞEYLER OLUYOR
*Solcular,ateistler,olumsuzluklarda ortak noktası bulunanlar belli bir çatı altında toplanmaya sevk edilmektedir.Ordu birkaç dönem buna alet oldu.
Çevik Bir ile ordudaki çıkış sonuçsuz kalınca değişik bir yol denendi ve -Varan1 -gerçekleşti.Sıra varan-ların devamında.
Birde hükümet olunduğu düşünülürse?
*Ordusundaki komutan tarafından fişlenen bir asker,evindeki Kur’an-ı Kerimi suç aleti olarak gösteren bir asker,hanımının örtüsü suç olarak kabul edilen,namaz kılması askerden atılmasına bahane edilen,içki içmemesi bir kusur kabul edilen kişilerin komutanı bu milleti,bu milletin değerlerini temsil edemez.Bu vatanı ve bu vatanın insanları ve değerleri ona emanet edilemez.O benim komutanım ve bu milletin askeri ve bekçisi olamaz.Ve o insanda Peygamber ocağının bir üyesi kabul edilemez.
En masumiyet maskesine bürünenin bahanesi;komutanım bana emretti ve ben de yaptım.
Komutanı ona bir masumun öldürülmesini de emretse,demek ki yapacak!
Bir şeye sebeb olan onu yapan gibidir.
Olumsuzluklar emir komuta bahanesine bina edilemez.
Ona itaat değil,iradesizlik denir.
Ordu istifrağ etmeli istiğfar etmelidir.Gerekirse parmağını boğazına takarak istifrağını hızlandırmalıdır.
Eskide olduğu gibi hayırla yâdedilme dönemine dönmelidir.
10-05-2011
MEHMET ÖZÇELİK




ERMENİLER VE GAYR-I MÜSLİM TEBEA

ERMENİLER VE GAYR-I MÜSLİM TEBEA
Tarih bize göstermektedir ki altı asır boyunca adaletle devlet süren devletler olmamıştır.
Osmanlıyı 624 yıl boyunca Söğüt gibi küçük bir kasabadan çıkararak otuz milyon km. bir alana,diğer bir ifadeyle Viyana kapılarına kadar sürekli büyümesini sağlayan gerçek,onun başarılı bir gelişme göstermesinin sonucudur.
Geri tepmeden kabul görmesindeki sır ise,içerisinde barındırdığı gayrı müslimlere kendi devletlerinden daha çok özgürlük vermesinden geçmektedir.Öyle ki bir gayrı müslim kendi havra ve kilisesinde rahat ibadet ederken,diğer yandan da kendi özel mahkemesini kurmakta,kendi mahkemesinde yargılanabilme özgürlüğüne sahip olduğu gibi,müslüman mahkemelerinde de yargılanma veya müracaat etme yetkisine sahip olmasıdır.
Kendi okullarında eğitim görmekte tam bir uyum içerisinde cizye ödemek suretiyle,askerden muaf olarak yaşamaktadır.
*” Ali Seydi rahmetli merak etmiş, Devleti Osmaniye tarihinde, bir istatistik çıkarmış, buna göre 200 kadar sadrazamdan yüzde 10’u Türk olup, üst tarafı yabancı milletlerdendir.”
Cumhuriyetten bu yana,şimdiye kadar yapılanlar ise,kısır bir döngü içerisinde onların haklarını almakla kalınmamış,müslüman halkında bir asırdır hakları ellerinden alınmıştır.Çevremizdeki tüm devletlerle düşmanlık sürdürülmüş,içerisine kapalı bir millet haline getirilmişiz.
Maalesef şimdi daha net görülmekte ve anlaşılmaktadır ki,onlara verilmeyen hakların sebebi,müslümanlardan alınan hakların verilmemesine bağlanılmıştır.Gayrı Müslim okul ve kiliselerinin açılmamasındaki sebeb,azınlık haklarından dolayı müslümanların tekke,zaviye ve medreselerini de bu bahane ile açmamak üzerine bina edilmiştir.
Zahiren gayrı müslimlerin haklarının verilmemesinin altında yatan hile, müslümanların haklarının verilmesini engellemek içindir.
Biz ki millet olarak elimizde kuvvetli hakikatlar mevcut,tarihimizde utanılacak bir durum söz konusu değilken,neden biz onlardan korkalım ki?
Onlar biz çoğunluğun içerisinde erimekten korkmazken,neden biz çoğunluk olarak güneş gibi hakikata sahip olmuşken çekinelim ve de kaçınalım?
Kontrolümüzde olarak kalacak olan gayrı müslimler,kontrolümüz dışında kalmaktan daha iyidir.
Artık dünya küçülmekte,bir hane haline gelmektedir.Dünya adeta İslâma doğru koşmaktadır.Onları engelleyip düşman olmak İslâmın gelişmesine mani olmaktır.
Kur’an-ın emrettiği:”Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.” ifadesi, onların Yahudilik ve Hristiyanlık cihetini ifade etmektedir.Buradaki ifade umumi değil,mutlak bir ifadedir.Yoksa kendileri müslüman değilken,sıfatları müslüman olabilir.Bundandır ki,gayrı müslim kadınlarla evlenmeye dinimiz müsaade etmektedir. Böyle bir eşi olan kişi elbette evliliğini devam ettirecektir.
İslâm hukukunda, **Evlenilen kitabi kadın müslüman olmadığında İslâma zorlanamaz.
Dinen mahir bir saatçı olan ermeni usta,salih olup mahir olmayan müslüman saatçıya tercih edilir.
Ermeniler tarih boyunca milel-i sadıka yani sadık dost olarak anılmıştır.
Bununla beraber bizden kaynaklanan boşluklardan da istifade etmiş ve kullanılmışlardır.
Dünyada komitacılığı bilen bir millettir.
Fedaileri bulunan,kullanılmaya müsait olarak yakıp yıkan,öldürüp su-i kast yapmaya meyli olup,ihtilaf ve fesat tohumlarını saçan bir millettir.
Padişahların bile iradesini estirdikleri rüzgar ile çevirmeye sahip bir millettir.
Gayrı müslim ve özellikle Ermenilere verilecek bir özgürlük,dünyadaki kendi dindaşlarımızın ayak bağlarının çözülmesi ve özgürlükleri yolunda atılacak bir adımdır.
Akdamar kilisesinin açılışında kendileriyle röportaj yapılan Ermenilerin devlete yaptıkları dua insanı hislendirecek ve de düşündürmesi gerekecek cinstendi.
Ermenileri ‘zimmî-i muâhid’ olarak gören Bediüzzaman onlar için yapılacak açılımı da göz ardı edilmeyecek derecede şöyle değerlendirmektedir:
“Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.”
Biz onları tarih sayfasından tümüyle silip atamayız.Silahla ortadan kaldıramayız. O halde akıl silahını kullanarak aleyhimizde hareket eden o milleti lehimize çevirebiliriz.
Arap atasözünde de denildiği gibi,onları tarihten silmek adeta;” Önünde, dikenli bir ağacın kabuğunu soymak kadar güç engeller var.”sözü gibi zordur.
O halde mesele sulhtur.
MEHMET ÖZÇELİK
23-09-2010




ERGENEKON VE UZANTILARI

ERGENEKON VE UZANTILARI
Türkiye bir asırdır hep kavgalı,hala ayağı yere basmamış.O halde yerde,basılan zeminde bir kayganlık,bir kaypaklık var.
Türkiye problemlerini tartışmaktan,bir şeyler yapmaya vakit bulamamaktadır.
O halde meselenin köküne inilmelidir.Atatürkçülük adıyla milletin elini,kolunu ve ağzını bağlayan meçhul bir rejim etrafında kısır bir döngü içerisinde bir asırdır çevrilmekteyiz.Bu rejimin gerçek yüzü,farklı bir projeden ziyade, öncekine aid ne varsa kötülemek üzerine kurulmuştur.Yeniden üreten,yeni bir şeyler üreten rejim değildir.Tüketen rejim…
Taha Akyol kendisiyle yapılan ve bastırdığı kitabında şu bilinmeyenlere işaret etmektedir.Yani bizim öğrendiğimiz ve bize öğretilen tarih,gerçek olmayan veya bilinmesi istenildiği kadar bilinen tarihtir.Özellikle cumhuriyet dönemi tarihi.
”Nitekim Anadolu’da kurulan rejim, Sovyet sistemine benzer tek partili totaliter bir rejim olmadı mı?
Atatürk, Meclis’i, kendi tayin ettiği üyelerden oluşturdu ama bunu proletaryayı iktidara getirmek ve Bolşevizm’i kurmak için değil, Kemalist rejimi kurmak için yaptı. Atatürk’ün bir politikacı olduğunu dikkate almak lazım. Yoksa Atatürk’ün dünya görüşü kapitalizme çok yakındır. Milli Mücadele devam ederken, Amerikalılara Chester imtiyazını verdi. Eskişehir’den Musul’a kadar bir demiryolu kurulacak, etrafındaki belli bir arazide de Amerikalılara petrol ve maden arama ve işletme hakkı verilecekti. Amerikalılar iktisadi bulmadıkları için bu imtiyazdan kendileri vazgeçtiler. Milli Mücadele sırasında genellikle sosyalist terminolojiyi kullanan Atatürk, zafer kazandıktan sonra kapitalist bir dille konuştu.

….. Atatürk’ün Kürt politikası değişti mi?
Milli Mücadele kazanıldıktan sonra, memlekette Dersim gibi çok acı olaylara yol açan çok radikal bir Türkleştirme programı uygulandı. Bu Türkleştirme politikasının ilk işaretleri Lozan anlaşması imzalandıktan sonra ortaya çıktı. Lozan’a dek ülkede İslâm vurgusu daha güçlüydü ve Türk kavramı daha azdı. Mesela Sakarya Savaşı günlerinde, Büyük Taarruz’a hazırlanırken, “Türkiyeliler” diye beyanatlar yayınlayan Mustafa Kemal, İzmir’i kazandıktan sonraki beyanatına, “Büyük ve asil Türk milleti” diye başladı. Ayrıca Meclis’te de giderek daha fazla Tük kavramı kullanıldı. Ve Kürt milletvekilleri de bu Türk vurgusuna itiraz etmediler.

….. Şeyh Sait İsyanı, Kemalizm’i etnik Türkçü bir milliyetçiliğe tahrik eden bir sonuç doğurdu.
….. Atatürk döneminde 16 Kürt isyanı yaşandı. Atatürk sertlik yanlısı bir lider miydi?

Buna şüphe yok. Atatürk sorunların çözümünde daha çok askerî metotlara alışkın olduğu için radikaldir……. Zaten Kemalizm otoriter bir rejimdir. Kemalizm’in demokratik olduğu söylenemez. Hele liberal olduğu hiç söylenemez. Oysa liberal olması demokratik olmasından çok daha önemlidir.
…. Bu rejim halka dayandığını iddia ediyordu. Halka dayanmıyor muydu?

Halka dayanmıyordu tabii. Kemalist rejim halka dayanan bir rejim değildi. Demokrasi değildi. Demokrasi olmayarak, özgürlüklere belli bir hoşgörü gösterebilirdi ama onu da göstermediği için liberal de değildi. Bunu bugün söylediğiniz zaman Kemalistler, düşmanlık gibi algılıyorlar. Ama rejimin halka dayanmadığını, silaha dayandığını yazan Kemalist Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur. Rejimin halka dayanmadığını, devlet kuvvetlerine dayandığını yazan Falih Rıfkı Atay’dır. Çankaya adlı kitabında Falih Rıfkı, “Hakiki milli egemenliği isteyenler terakkiperverdir. Yani Karabekir ve arkadaşlarıdır. Biz ise ordu ve devlet gücüyle ayakta durarak inkılâpları yapmak zorundaydık” diyor.
… Bugünkü Atatürk imajının oluşmasında Celal Bayar’ın rolü daha fazladır. Atatürk’ü kullanmanın yolunu Bayar açtı. İnönü ise 1950’lerden itibaren Demokrat Parti’ye karşı Atatürk’ü kullanmaya başladı. Ahaliden oy alamayınca, Atatürk kavramı öne çıkarıldı ve orduya mesajlar verildi.

… Atatürk, Şeyh Sait ayaklanmasını, muhaliflerini susturmak için kullandı mı?
Kesinlikle… Atatürk’ün başvekili Fethi Bey bile Takriri Sükûn Kanunu’nun ve sıkıyönetimin sadece isyan çıkan illerde uygulanmasını savunuyor. Atatürk ise İsmet Paşa’yı başbakanlığa getirerek İstanbul’da bile Takriri Sükûn Kanunu’nu uygulatıyor. Gazetecileri, muhalif basını tamamen susturuyor.”

*Aslında şimdi yeni yeni deşifre olan Ergenekon İttihad ve terakkinin altında sünbüllendi,dersim ve Kubilay gibi senaryolarla yeri pekiştirilmeye çalışılmıştır.
*”Dersim’de yine hazırlık vardı. Yine bahar bekleniyordu. Ama bu kez hazırlıklar daha sistemli, tedbirler daha yoğundu. Başbakan da artık Celal Bayar’dı. Gerek 1937, gerekse 1938 harekâtını “yakinen” izleyen gazeteci Naşit Uluğ şunları aktarıyordu kitabında:
“Kamutay 1938 yaz tatiline girerken o zamanki Başbakan Celal Bayar, iç meseleler arasında Dersim’e de temas ederek, ‘Bu yıl Dersim denilen işi kat’i surette tasfiye etmek için devletin bir tedbiri daha olduğunu ve ordumuzun Dersim havalisinde vazife alacağını ve umumi bir tarama hareketiyle bu meseleyi kökünden söküp atacağını söylemişti.”
“Atatürk’ün hangi konularda çelişkileri vardı?

Mesela Milli Mücadele’de Atatürk Abdülhamit’ten daha İslâmcıdır. Halkı etrafında toplamak için Abdülhamit’ten daha İslâmi bir dil kullanmıştır. Tamamen politik bir davranış bu. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nda dışarıdan yardım alabilmek için de Mustafa Kemal, hem İslâm’a hem sosyalizme oynadı. Hatta “ben komünistim” anlamında sözler söyledi. Lenin’in Ankara’ya gönderdiği büyükelçiye, “Biz zaferden sonra sizin gibi Bolşevik bir rejim kuracağız. Zaten bizim Meclis’imiz de halk tarafından seçildiği için Bolşevizm’e yakın” dedi. Büyükelçi, “Sizin Meclis’iniz hacılarla, hocalarla dolu. Proletarya yok orada. Nasıl Bolşevik olacaksınız?” deyince de, “Zaferden sonra ben onları temizleyeceğim” cevabını verdi.
… Milli Mücadele sırasında genellikle sosyalist terminolojiyi kullanan Atatürk, zafer kazandıktan sonra kapitalist bir dille konuştu.
Ortada bir tezat vardı.Mason derneklerini kapatan Atatürkün kendisinin de mason olduğu belgelidir.
Nitekim;”Jürgen W. Diener, Beyaz Zambaklar dergisinin 1938 Mart tarihli 38. sayısında Atatürk’ün mason olduğunu yazıyordu.”
… Atatürk’ün dinle ilişkisi nasıldı?

Baştan beri emsallerine göre din anlayışı daha mesafelidir ama dinin toplumsal ve siyasi açıdan öneminin de farkındadır. Atatürk dini siyaseten kullanmayı çok iyi başardı. Atatürk’ün şeriatı öven sözleri vardır. Mesela “Bizim kanun-i esasimiz (anayasamız) Kur’an-ı Kerim’dir” dedi. “Allahın emirlerine uymadığımız için geri kaldık” da dedi. Ayrıca, “Hz. Muhammed’in yüce şeriatı” diye yaptığı konuşmalar var. “Cenab-ı Hak insanları yaratırken” diye bir konuşması var. Bu konuşmalar hep Milli Mücadele sırasında oldu. Atatürk, “antiemperyalizm” sözlerini de hep Milli Mücadele sırasında söyledi.”
*Aynı Zamanda Lozana İsmet İnönü ile beraber katılan Rıza Nur;Hayat ve Hatıratım- adlı kitabının 1.cildinde M.Kemali,2.ciltte İ.İnönüyü,3.ciltte de Lozan,Musulu,Suriyeyi vs.genişçe anlatmaktadır.
*Atatürk en çok tartışılan kişidir.Mesela:
Atatürk mason muydu?
Jürgen W. Diener, Beyaz Zambaklar dergisinin 1938 Mart tarihli 38. sayısında Atatürk’ün mason olduğunu yazıyordu.
*Asıl Balyoz darbe planı bir asırdır yapılmıştır.Ondan sonrakiler onun o zamandaki kuruluşunun devamıdır.Zira tek şef dönemleri,yapılan inkilablar millete danışılmadan, ferdi kararla,emri vaki ve zorbalıkla,dar ağaçları kurularak yapılmıştır.
*****
*İlker Paşa’nın “Sabrımızın sınırı var”diyor.Ya sınırın taşarsa ne olur?Darbe mi yaparsın?Yapmana gerek yok,zaten yapanlar var!!!O da maşaallah çok mu çok iştahlı,o da her şeyi yıkma uğruna,bombalama ve savaş çıkarma da olsa…

*Bu nasıl peygamber ocağı ki;Allah dediği için ordudan atılıyor,üç yaşındaki çocuğa bile içki içiriyor,içki içmeyenler,namaz kılanlar,babası veya akrabası hoca olanlar,örtünenler veya eşi,annesi gibi örtünenleri olanlar ordudan atılıyorlar?
Bu orduda bulunan bu kimseler,tümünü kapsamasa da,benim peygamberimin ordusunun efradı ve de ocağı olamaz,Peygamber böyle bir ocağı kendisine ocak kabul edemez.
*’Çarşaf’ ve ‘Sakal’la camilerin bombalanmasını, ‘Oraj’la Ege’de Yunanistan’la gerginlik çıkarmayı hedefleyen ‘Balyoz’ yapılanmasının ‘Orak Planı’yla da azınlıkları hedef aldığı ortaya çıktı
* Ergenekon kolunun uzantıları bir çok yere uzanmış,karıştırmaktadır.Kardeşi kardeşe kırdırmaktadır.
Aynı elden idare edilen farklı cepheler.
Darbecilerin ergenekon terör örgütü adı altında suçlamaya başlanıp,hesaba çekilmeleriyle beraber en önemli hedefe ulaşıldı;Hepsi dut yemiş bülbüle şey afedersiniz kargaya döndü.
*****
Önemli iddialar ise:
20 yıldır halk arasında şu tehlike dillendirilmektedir.
Türkiye-nin de tıpkı Suriye gibi,Baas partisinin öncülüğünde,% 8-lik kesimin % 92-lik kesime hakimiyetinin sağlanması için her türlü yöntemin denendiği, bazılarının özellikle Çevik Bir-in girişiminin neticesiz kalması söz konusu olsa da tehlike bitmemiştir.
Bu durum ise iyi niyetli bir çok alevi cemaatını şaibeli kılmış,herkesi rahatsız etmiştir.
Zira başta İsrail ve bir kısım Avrupa ülkeleri için en makbul bir Türkiye; kendisiyle uğraşılan değil,kendisinin kendisiyle uğraştığı bir Türkiye-dir.
Bizler bin yıldır gayrı Müslimlerle bile beraber yaşamış bir milletiz.Neden ortak değerlerimiz olan alevi kesimle bir arada yaşamayalım?
Dün Hz.Ali ile Hz.Âişe-yi,Hz.Ali ile Hz.Muaviye-yi birbirine kırdıran harici zihniyet aynen devam etmektedir.
Kahramanmaraşta hem alevi kesime hem de Sünni kesime silah dağıtarak,iki tarafı birbirine kırdıran Ergenekon uzantıları bu gün de aynısını figüranların farklılığıyla devam ettirmektedir.
Ancak dışarıdan karıştırılırken,içerden de buna alet olanlara ithafen yazar bu tehlikeye işaret ederek,şu tesbitlerde bulunur.
“Peki Erzincan olayında Aleviler neredeler?
–Bu olayın baş mimarı, adaletten kaçan, Erzincan kurgusunu himaye ve koordine eden Paşa Alevi kökenli.
–Bu işin hukuk ayağını yürüten, parayla-tehditle yalancı şahitler ayarlayıp masum insanları terörle içiçe göstermeye çalışan başsavcı Alevi kökenli.
–Bu işin diğer ayaklarını oluşturan Jandarma komutanı, MİT müdürü de öğrenebildiğim kadarıyla Alevi kökenli.
–Başsavcı kodese tıkıldığında onu çıkarmak için milletvekilliği avantajını kullanarak gizli tanıkları bulan ve ayartmaya çalışan vekiller Alevi kökenli.
–İkna edilmek istenen gizli tanık Munzur Alevi kökenli.
–İkna işinin yapıldığı pastane sahibi Alevi kökenli;
–Gizli tanıkları ikna için hazırlanan paranın finansörü Alevi kökenli.
–Başsavcıyı kurtarmak için hukuk ve usul dinlemeksizin vazifesi başındaki savcıları görevden alan kurumun yapısı Alevi ağırlıklı.
–Yine hukuku katlederek yargı süreçlerine müdahale eden, derin yapı ve statüko her zora girdiğinde açıklamalar yapan kurum ve başkanı Alevi özellikleriyle öne çıkıyor.
–Ergenekonun pek çok kilit elemanı Alevi kökenli. “Balyoz Darbe Planı”nın komutanı Alevi kökenli.
Enteresandır daha önce medyaya yansıyan konuşmalarında “sürün SÜNNİ KÖPEKLERİ cephelere onlar ölsün!” diyen; Sünni düşmanlığını saklayamayan bu komutan kızını bir Yahudiyle evlendirmiş! Tutuklanmadan önce bu damadının yanına gitmeye (belki de kaçmaya) hazırlandığı medyaya yansıdı. Şimdi de kızı ve damadı bu komutanın masumluğunu ispat için çalışmalar yapıyorlarmış, kimler nezdinde çalışma yapıyorlar acaba?
Denklemin içinde daha ne kadar Alevi kökenli var bilemiyoruz. Peki bu kadar Alevi kökenli vatandaşımızın böyle karmaşık ve karanlık bir olayda biraraya gelmesi, üstelik hepsinin kamu otoritesini kullanan, devlet gücünü arkasına almış insanlardan oluşması bir tesadüf müdür?
Bütün Alevileri töhmet altına sokmamak için buna tesadüf diyebiliriz. Ama ihtimal hesaplarına göre epeyce zor bir tesadüf.
Alevilerin tamamının derin güçlerle işbirliği içinde olduklarını düşünmüyorum. Nitekim hemen her derin projenin bir yerinde, Alevileri de vuracak bir Alevi-Sünni çatışması planlanıyor. Maraş’tan Çorum olaylarına, Sivas’taki katliama kadar pek çok olayın içinde Ergenekon tarzı derin yapıların olduğunu pek çok Alevi dernekte kabulleniyor ve Ergenekon örgütüne tepki gösteriyor.
Ortalama Alevilerin derin yapılarla çok irtibatını göremesek de; okumuş, devletin önemli kurumlarına girmiş Alevileri bu tür derin yapılarla kucak kucağa buluyoruz. Alevilerin etkin olduğu bütün kurumlar statükonun yanında yer alıyor. “
Tarih tekerrür mü ediyor?
Yoksa bizler mi oyuna gelip ve de getirilip,tekerrür mü ettiriliyoruz?
MEHMET ÖZÇELİK




EĞİTİM ANKETİ

EĞİTİM ANKETİ

Pansiyonlu 7.sınıflar üzerinde yaptığım eğitim anketinden çıkan sonuçlar

Soru-1-Sizce eğitimin daha iyi olması için neler yapılmalıdır?

-Öğretmenler başarılı olmalı
-En ince ayrıntılarına kadar anlatILmalı.
-Boş boş gezmemeli.
-İyi çalışmalı
-Daha fazla pansiyonlu okullar açılmalı.
-Etütlerde,işlenilen dersler tekrar edilmeli
-Düzenli çalışılmalı
-Derste ders tekrarı yapılmalı
-Test çözmeli
-Kitap okumalı
-İnternetten yararlanılmalı
-Daha çok disiplin olmalı
-Sık sık deneme yapılmalı
-Anlatım biçimi iyi olmalı
-Çok ödev vermemeli
-Gelişimli dersler olmalı
Araç ve gereçler daha çok olmalı

*Soru-2-Eğitimde gördüğünüz ve olmamasını istediğiniz aksaklıklar nelerdir?

-Öğrenci disiplini olmalı
-Örnek çözümlerle dersler anlatılmalı
-Hocalar sinirli olmamalı
-Başkaların hakkını yememeli
-Aileler eğitime duyarlı olmalı
-Önemli derslerin sayısı arttırılmalı
-Derse hazır hale getirilmeli
-Önceden denemeler yapılmalı
-Herkes özel dersten yararlandırılmalı
-Derste yanlış cevab verildiğinde vurulmamalı
-Kavga-küfür olmamalı
-Öğrencilere para cezası verilmemeli

*Soru-3-Derslerin dışında nasıl bir ders daha konulmasını isterdiniz?

-İngilizce yerine Arapça konulmalı
-Hayatın gerçekleriyle ilgili dersler olmalı
-Derslerin dışında tekrar olmalı
-Kur’an-ı Kerim dersi konulmalı
-Kızlar için el işi gibi dersler olmalı
-Dikiş kursu olmalı
-İcat konusunda yetiştirilmeli
-Kız öğrenciler için bayan öğretmenler olmalı
-Teneffüsde de terbiyeye dikkat edilmeli
-Yüzme havuzu olmalı
-Okulu olmayan köye okul yapılmalı

*Soru-4-Eğitime yardımcı olacak nasıl bir teknolojik gelişimin olmasını isterdiniz?

-Bilgisayarlar daha iyi olmalı
-Gelişmiş tahtalar olmalı
-Televizyon olmalı
-Matematik dersinde hesap makinası verilmeli
-Zeka geliştirici dersler olmalı
-Her öğrenciye bilgisayar verilmeli.
-İngilizce dersi anlaşılır olmalı
-Ekranlı video gösterimli dersler olmalı
-Akıllı robot olmalı
-Kaydedici olmalı
-Elektronik tahta olmalı
-Kaynak kitap olmalı
-Eğitim teknolojik gelişime ayak uydurmalı

*Soru-5-Eğitimde Oluşan olumlu olumsuz neticeler nelerdir?

-Hocalar derse zamanında girmeli
-Eğitim değişirse,devlette değişir
-Sevgi ve saygı kazandırır
-Kitaplarla iç içe olunmalı
-Eğitimsiz cahil kalırız.
-Meslek sahibi olmayı sağlamalı
-Dersle ilgili olanla olmayanı ayırmalı
-Dersimizi yapmadığımızda dersten çıkarılmamalıyız.

MEHMET ÖZÇELİK




DÜNYA DEĞİŞİYOR

DÜNYA DEĞİŞİYOR
*Dünya değişiyor,biz ise gayet yavaş değişiyoruz.Köklü olduğundan olsa gerek.Zira bir asırlık iç ve dış yapılan tahribat üç asırda tamir edilemeyecek bir boyuttadır.
*Chp şekillendirilmeye çalışıldı.Ancak yine de milletin iradesini yansıtmaktan pek uzak.
Tıpkı orta doğuyu bir asırdır şekillendiren batının,bugün eskimiş, pörsümüş, değişimlere ayak uyduramayan yöneticileri götürüp,paçavra gibi atıp,yerine isteği doğrultusunda yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır.
Chp-de de sadece görüntü değişmiş,ana fikir aynı,bir değişme yok…
*Mhp-nin A takımının on altısından onunun uçkuruna sahip olmadığı internette yayınlanan uygunsuz görüntülerle ortaya çıktı.Bunlar Chp-yi de geçtiler.
Elbette bu durum umuma teşmil edilemez.Edilse zulüm ve haksızlık olmuş olur.Ancak buna karşı gösterilen tavır nedir?
Eline-Beline-Diline sahip olamayanlar,millete nasıl sahip olsunlar?Elbette olamazlar.
Hiç kirli olan kirlenenler,kirliliğe pirim verenler temizliğe,temiz topluma katkı sağlayabilirler mi?
*Mhp 1970-lerde hayatını verdiği ideolojisinin bugün kaçta kaçını temsil ediyor?
16 adet A Takımının 10-unun kirli ilişkilerinin ortaya çıkması basite alınacak bir durum değildir.
Bunu yaymak ne kadar kirli ve çirkin ise,böyle bir işte bulunmak ondan daha fazla bir kirliliktir.
Kasetler aslında Mhp-yi değiştirmekten öte bir durumdur.Çünkü şimdiki Mhp eski Mhp değildir.
Bu durum bir dönüştürme faaliyetidir.
Daha önce anormal görülenleri normal görme faaliyetidir.Namus ,darbe, mafya, kaostan beslenme,vs gibi.
*Mhp bir kimlik değişimi ve bunalımı yaşamaktadır.
*Rahmetli Türkeş hafta sonu öldüğünde ilk düşündüğüm,hemen ertesi günü okula gittiğimde;o beldenin ülkü ocaklarını kuranlardan mert,dürüst,inançlı,tarihi şuuru içerisinde olan arkadaşa baş sağlığı dilemekti.
Öyle de yaptım.Ancak arkadaşın bana verdiği cevap çok enteresandı;’Boş ver hocam yav.İyi ki öldü.’
Bendeki şaşkınlığın farkına varıp sormama gerek bırakmadan devamla;
-‘Eğer ölmeseydi bu gençliği Atatürkçü yapacaktı.’
Tıpkı Atatürkçü düşünce derneği gibi.
Bugün ülkücü camia nerede durduğuna ve neyi savunduğuna bir baksın?Genel suskunluk hiçte hayra alamet değildir.Bu bir patlamanın habercisidir.Belki de kasetler bu suskunluğun bir habercisidir.
*Mhp parti olarak vaz geçilmez değildir.Rahmetli M.Yazıcıoğlu ve devamı, merhum Türkeş-ten bu yana değişim ve diğer partilere kaymalar bunu göstermektedir.
*Mhp İslâmın neresinde,ne kadar yakın.Sözde mi özde mi bu yakınlık?
Aslında ‘Ben küçükken iyi bir çocuktum’ aldatmacası içinde mi?Yaşantı ve fikir bazında yetersiz mi?
*Mhp hiç iğneyi kendisine batırmıyor.Hep başkasına çuvaldız batırmakla meşgul.
Mhp-yi dışarıdan gözlemleyip hazmedemeyenler olurken,elbette içeriden de bunu içine sindiremeyenler vardır.Bu bir iç çekişmedir.
*Chp ve Mhp-nin flört ve evliliğinden ortaya çıkacak çocuk,sahih bir çocuk olmayacaktır.Meşruluğu tartışılacaktır.Evvelce de bu denendiği gibi.Tarihi bir çöküntü yaşattırıldı.
*Toplumdaki maddi-manevi gelişimi görmemek basiretsizlik ve seviyesizliktir. 1993-de bir tv almak için ön taksit olarak hanımın bileziğini vermiştim.Şimdi ise ayda 27 liraya 10 taksitle daha güzelini almaktayım.
Yine aynı yıllarda bir koltuğu yüzletmek için hanımın gerdanlığını bozdurmuştum.Şimdi ise o gerdanlıkla bir sıfır koltuk takımı alabilmekteyim.Çok şeyde böyle durumda.
En büyük kaos,toplumdaki rahatlamanın üstünü örtmeye çalışmaktır.
*Vatan satılıyor,yaygaraları,ev sahibini bastırmaya çalışan yavuz hırsız girişimidir.Bu gün memleketini aşan ve ötesine geçen nasıl memleketi satmış olur?Belki alıyor demektir.

*Devlet milletle barışıyor.Ya asker?O nerede?Nerede duruyor?
Kışlasında mı?
Komutanlar aynen milletvekilleri gibi milletin içinde ev tutarak kalamaz mı?
Çekinceleri mi var yoksa?
Görev esnasında milletle iç içe değil,ya emekli olunca?Neden millete karşı soğuk!Yoksa millet mi soğuk?Bu bulanıklığın giderilmesi lazımdır.Normale dönülmelidir.
*Hikmeti hükümeti bilmiyoruz ancak genel düşünceye göre bu gün Pkk-nın yeri bellidir.Ordu neden bir akşam tepeden üzerine inerek bu işi bitirmeyip uzatıyor?Abd kendisini alakadar etmeyen bu husus için okyanus ötesinden kalkarak geliyor,bizim ise burnumuzun dibinde!
*******************
Durum göstermektedir ki;Suriye Libya-dan geri olmayacaktır.
Basiretsiz ve beceriksiz yönetim hem hantal ve hem de yarım asırdır kapalı bir toplumdur.
On yıl kadar önce emekli genelkurmay başkanı Doğan Güreş bir tv-de;
-Nato toplantısına gittiğinde orada masanın üzerinde dünya haritasının yediye bölündüğünü ve bunlar içerisinde Abd-ye müdahale etmek üzere üç ülkenin düştüğünü söylemişti.Bunlar ise;Irak,Suriye ve İrandı.
Abd önce İranın etrafını boşaltmakla meşgul.Hedef İrandır.
Şu anda bahane edilip devre dışı bırakılmaya ve de müdahale edilmeye çalışılan Suriye-dir.
24-05-2011
MEHMET ÖZÇELİK




DİNE EKİLEN AYRIK OTLARI

DİNE EKİLEN AYRIK OTLARI
*Hayatımızdan ayrık otlarını çıkarmalı,atmalı ve sökmeliyiz.Başka türlü kurtuluşumuz mümkün değildir.Zira şerrin def’i,hayrın celbinden evlâdır.
Menfiliklerin tahribatı ve açtıkları yaralar,hayırların tamirinden daha büyük yaralar açmaktadır.
Bu yazı ve araştırma aynı zamanda Din kültürü öğretmenlerinin, ilâhiyatçıların, hocaların durumu hakkında bir öz eleştiridir.
Önceleri olsun diyorduk,olsun da çamurdan olsun!oldular.Şimdi kaliteli olsun ama ne kadar kalite var?Ne kadar yeterlilik var?
Belki de bütün var olanlarla beraber,ne kadar istikamet var?Yaşayış var?Hayata yansıma ve yansıtma bulunmaktadır?
Bu milletin başı koparılmış,çok yapmacık başların türemesine de kapı açılmıştır.
Cumhuriyetin kuruluşunda ilk devre dışı bırakılanlar ve korkulup tehdit edilenler din alimleri olmuştur.
Dini temsil edenler ve dini kaynaklar imha edilmiş,yasaklar konulmuştur.
Din sağlıklı kaynaklardan ve yeterli olarak öğrenilmemiştir.
Bununla da yetinilmemiş din sürekli öcü olarak gösterilmiş ve alay konusu yapılmıştır.
Din imha edilmeye çalışılmıştır.
*Müftüler resmi işlerle uğraşır,vaizler kalblerine ne doğduysa onu söyler,imamlar da görüntüye göre hareket eder,mevcutla yetinir.
Vukuat-müftüler,Tuluat-vaizler,Zuhurat-imamların tarzıdır.
Oysa bunlar kendilerini sürekli yetiştirmeye yönelik ne kadar ferdi ve kurumsal bir çaba harcamaktadır?
Oysa başta İmamlar ve Din dersi öğretmenleri Devlet tarafından göreve başlamasıyla birlikte;başta Kutsal mekanları (Kudüs gibi) ve Mekke-Medineyi ziyaret etmeleri sağlanmalıdır.
Sürekli tedrisat içerisinde gelişmiş bir medrese tahsili içerisinde ve cemaatını yetiştiren bir kurum olmalıdır.
*İfrat hareket edenler hiçbir zaman vasat hareket edemezler.
Eski mücahitler mütait oldular,sözünde anlatıldığı gibi,dini temsil edenler ne kadar dinle haşir neşir oldular?
Mesela,çoktan beridir tanıdığım mücahit bir hoca,ifrat hareketiyle hep öne çıktı.Dünyanın makam ve mevkiini elde etti.Sonrada süs eşyası olan heykel satmaya başladı.
Bir öğretmen arkadaş kendisine bunun caiz ve uygun olup olmadığını sorduğunda ise,onu bağnazlıkla itham ederek,tersleme yolunu seçti.
Çok iyi bilmekteyim ki,daha önceden birisini bu durumda görseydi,mutlaka onu tekfir eder,affedilemeyeceğini söylerdi.
Kader kendisinin ifrat hareketinden dolayı aksi maksatla tokat yiyerek,ifrattan tefrite düşmüş oldu.
Aynı hal ya ifrat veya tefrit olarak devam etmektedir.
Mesele vasatın ve istikametin elde edilmesidir.
Biz hocalar İslâmiyeti ne kadar temsil etmekteyiz?
İlk halimiz ile sonraki hallerimiz arasında ne kadar bir değişim olmaktadır.
Özellikle gündemde olan hocaların tutarsızlıklarını araştırmak üzere işe başladığımda,o kişilerin önceden eserlerini inceleyerek tenkitde bulunmayı düşünürken, maal-memnuniye bu alanda epey bir girişim ve araştırmalar yapılmış olduğunu gördüm.
Bu alanda yapılan tenkidleri mukayese edip,hülasalandırmaya çalıştım.
M.Avni (Avnullah) ÖZMANSUR’un kendi sitesinde kitaplaştırdığı – Kur’an’daki Asıl İslâm Bu-kitaplarıyla bu kimseleri şöyle sıralıyordu;
Prof. Yaşar Nuri Öztürk,Prof. Hüseyin Atay,Prof. Süleyman Ateş,Edip Yüksel,Prof. Zekeriya Beyaz,Prof. Hüseyin Hatemi,Kezban Hatemi,Prof. Hayrettin Karaman,İskender Evrenesoğlu,Prof. Bayraktar Bayraklı, Abdülaziz Bayındır, Ahmet Hulusi, vb.’lere Cevap-başlığında ele almıştı.
* BAYRAKTAR BAYRAKLI:
Daha önceki konuşma ve genel olarak yazdıklarını okuduğumda gördüğüm o ki,çok cesurane bir şekilde indi ve yoruma yönelik bir İslâmı anlatmaktaydı.
Onun tefsiri konusunda yapılan bir araştırmada;
Talha Hakan ALP,- Bayraktar Bayraklı’nın “Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri” Adlı Eseri Üzerine-yaptığı incelemede,şu tesbitleri yapıyordu;
”Bayraklı’nın tefsirinin bir nüshasını temin ederek eseri incelemeye başladık. Bir grup arkadaş bir yandan tefsiri inceliyor, bir yandan da göze çarpan sorunlu hususları not alıyorduk. İnceledikçe Bayraktar beyin lüzumsuz ve mesnetsiz yorumlarından bezginlik geldi. Sonuçta, bir kelime üzerine fındık kabuğunu doldurmayan ve çoğu tutarsız yığınla laf u güzafla boşa vakit harcamak yerine, modern dönem tefsir yazarları için adeta karın ağrısı haline gelmiş bazı konuları esas alarak tefsiri değerlendirmeyi daha doğru bulduk. Bunun üzerine yazarın, münhasıran nesh, recm, mucize ve nüzul-i İsa gibi konuların irtibatlı olduğu ayetler hakkındaki görüş ve yorumlarına yoğunlaşmaya karar verdik.”
“Bayraktar beyin tefsirini incelediğimizde onun tefsirinin kavramsal anlamıyla bir “tefsir” olmadığını, belki Bayraktar beyin “ayetler hakkındaki şahsî yorumları” olduğunu çok rahat söyleyebiliriz.”
“Yorum adı altında kuru spekülasyonlarla ayetlerin çarpıtılması vakıasına pek sık rastlanır.”
“Sözgelimi yazar, Hz. İsa’nın göğe kaldırılmasıyla ilgili ayetleri açıklarken nüzûl-i İsa konusunda vârid olan onlarca sahih hadisin bir çırpıda uydurma olduğunu söyleyebilmiştir. (c. 4, s. 135-139)”
“Hakikat şu ki, Bayraklı, hadis ve âsâr birikimden şükran duygularıyla faydalanıp makul izahlarda bulunmak yerine “orijinal düşünceler” uğruna ayetleri çarpıtmıştır.”
Kulağı tersinden göstermeye çalışan,etrafta dolaşarak manayı örten ve bozan bir tanımına örnek olarak yapılan tesbitte;
” Sözgelimi içinde “talak” lafzı geçen bir ayeti tefsir ederken bu kelimenin Kur’an’da boşamak, öne atılmak, yola koyulmak, gitmek veya kekeleşmek manalarında kullanıldığını söyleyen Bayraklı, bakın bütün bu manaları boşama ayetine nasıl uygulamaktadır: “Bütün bu manaları “talak/boşama” konusuna bağlayarak şöyle izah edebiliriz: Eşlerden biri, özellikle erkek ‘öne atılarak’ nikah bağını çözmeye çalışmakta ve bu uğurda yapılacakları yapmak için ‘yola çıkmakta’ ve böylece ‘aile bağını’ hukuka ‘dolamaktadır’. ‘Dilin dolaşması’ gibi karı-koca arasındaki iletişimin de dolaşması, yani kopması söz konusu olduğu için boşama yoluna gidilmektedir. Dili kekemeleşen Hz. Musa’nın göğsünün daralması gibi, karı-koca arasında da iletişimin bozulması, göğüslerinin daralmasına sebep olmakta ve buna bir çıkış yolu bulmaya çalışmaktadırlar. Onun için yapılacak bu işe talak adı verilmiştir. (c.3, s.141)”tanımıyla anlatılmaya çalışılan talak,adeta tamamen anlamsızlaşmış,hiçbir hukuki mana ifade etmemektedir.
*Bayraklının kaynak eksikliği ile ilgili tesbitte:” Bayraktar beyin tefsirinin önemli bir eksikliği kaynak fakiri olmasıdır. Tefsirin ne klasik ne de modern zengin bir bibliyografyası olmadığını her okuyucu fark eder. Klasik kaynaklar içinde müellif ağırlıklı olarak Beyzavî, Nesefî, Hâzin ve Fahrurrazî’den yararlanmıştır. Yazarın Fahrurrâzî’den istifadesi ağırlıklı olarak Mutezile’nin ayetlere getirdiği aykırı yorumları tespit edip bunları, kendisine ait orijinal birer yorum gibi sunmak içindir.”
Aslında kendisi de kendisini tarif etmektedir:” “Söylenmişi tekrarlamamak ve bu zamana kadar yapılanları taklit etmemek suretiyle orijinal yorumlar yapma gayretinde olduk. Çünkü orijinal şeyler üretmek, Kur’an tefsirinde bizim sevdamız ve tutkumuzdur.” (c. 1, s. 63)” sonucuna varıyor.
Savunulan şeylerde öne çıkan Kur’an-ı zamana göre izahtan öte,yoruma yönelik açıklamaktır.Farklılıkta bir fark aranmaktadır.
Bayraklı şu görüşleri savunuyor:
“Başı açık namazın olmayacağını söyleyen kitap yok. Yasaklayabilecek otorite de yok. Kadın camiye gider, namazı başı açık kılar. Engelleyemeyiz”.
“Namaz cemaatle birlikte nadiren kılınır. Çünkü namaz ferdi bir ibadettir ve herkes ibadetini evinde yapar. Bunda bir problem yok. Bir tek cuma namazı toplu bir namazdır.”
Yanlış çıkışlar genellikle farklı görünmenin,kendi isbata çalışmanın veya dinin ve kuranın görüşünden ziyade kendi görüşü olarak öne çıkmasından kaynaklanmıştır.
Orijinal düşünceler uğruna hükümler tahrif edilmektedir.
“Mezhepler ‘din’ haline getirildi. Kuran-ı Kerim’i egemen kılarsak, mezhepler dökülecek. Kuran’dan bilgiyi alırsak, hataları ortaya çıkacak
“Kur’an’da Yüce ALLAH namazın kazasından bahsetmemektedir. Orucun kazasından bahsetmektedir. Orucun kazasından bahsetmesine rağmen namazın kazası konusunu gündeme getirmektedir. Oruç tutarken, rahatsızlanan veya sefere çıkan, orucunu kazaya bırakabilir. Ama Nisa 101’de sefere çıkanın namazını kılacağını söylemektedir. Ayrıca Nisa 102’de savaş halindeyken de namazın kılınacağını buyurmaktadır. Diğer taraftan Maide 6’da su bulamadığımız takdirde teyemmüm alıp namazımızı kılmamız emredilmektedir. Eğer namazın kazası olsaydı seferilikte, savaşta ve susuzluk hallerinde kazaya bırakmamız uygun görülürdü. Şartlar ne olursa olsun, namaz kılınmalıdır.
Hz. Peygamber kaza namazı kılmamıştır. Kırk yaşında peygamber oldu, 9 yıl sonra namaz farz kılındı. Kılmadığı namazları kaza etmiş midir? Tabiki böyle bir namaz kılmamıştır. O zaman Yüce ALLAH’ın demediğini, peygamberin uygulamadığını nasıl söylüyorlar? Onların böyle fetva vermeleri ibadet eğitimi bakımından çok sakıncalı olmuş, olmaya devam etmektedir. Genç ve orta yaşlılar şöyle düşünüp söylüyorlar: Nasıl olsa namazın kazası oluyor. Elli yaşımızdan sonra kazalarımızı kılarız, şimdi kılmayabiliriz. İşte kaza fikri insanları namaz kılmamaya sevk etmektedir”
Tamamen yorum ve kendi mantığına göre kıyaslama tavrıdır.
“Adetli(hayızlı) kadın namaz kılar.!!!”Onun sözü.

*MUSTAFA İSLÂMOĞLU:İslâmoğlu hakkında hep istifade etmeye çalıştım.Kelimeleri tahlili dikkat çekiciydi.
Tefsir dersinde derse yakışmayacak kaba sözcükler kullanması dersin feyzini götürmekteydi.Argo kelimeler hemen sırıtıyordu.
1980-lerin başında kendisini duymuş.Kayseri’nin mümtaz şahsiyetlerinden Ali Mutlu abimizin o zamanki bazı yanlış çıkışlarını telafi etmek için kendisiyle bazen görüştüğünü söylemişti.
Aslında onun hakkında vaiz olan babasının söylediğini söylemekle baştan kesmek istemediğimden sonda vermeyi düşünüyorum.
Daha önceleri Abdülaziz BAYINDIR,In Tutarsızlıkları ile ilgili bir araştırma yaparken,hakkında araştırma yapmış olan M.Avni (Avnullah) ÖZMANSUR beyi arayarak,bir takdim yazmasını istedim.Bana ilk söylediği söz ise;Ondan daha tehlikeli durumda olan İslâmoğlunun –Hayat kitabı Kur’an-adlı eseri,aslında para vermeni istemem ama bir al tahlil et demişti.
Onun hakkında araştırma yaparken çok tutarsızlıklarının ortaya döküldüğünü gördüm.Ve onlara da cevaplar verilmişti.Ehli sünnet çizgisinde olmadığı yönde sürekli tenkid edilmekteydi.
Bana da sürekli soruluyordu.Mustafa İslâmoğlu nasıl birisidir?
Tefsirlerini görüntülü olarak gerek Hilal tv-de ve gerekse de internetten indirmek suretiyle dinlediğim halde,olumlu cevap veremiyordum.
Burada onun hakkında yapılan tenkidler ise;
*”SORU:Sorum Hz. İsa ile ilgili olacak. O¬nun tekrar geleceğine inanan yakın dost-larıma nasıl anlatayım da veya nasıl cevap ve¬reyim de, biraz da olsa bilgi sahibi olsunlar. Bu ko¬nuda bana birkaç ayet gösteriyorlar, bunlara biraz da olsa cevap verebiliyorum ama Buhari, Müslim gibi zatların hadislerini gös¬ter¬dik¬le¬rin¬de bu hadisler uydurma diye-miyo¬rum ve yorum yapamıyorum. Çünkü hadislerin ger¬çekliğini bilemiyorum. Bana bu konuda yar¬dımcı olabi¬lir misiniz? Ben gelmeyeceğine ina¬nanlardan olduğumu ifade ettiğimde bana iti¬katımdan bahsediyorlar. Sizden değerli cevap¬larınızı bekliyorum. Allah sizden ve Mü¬min¬lerden razı olsun. (02/03/2007)
CEVAP: Aynen ben de öyle yapıyorum. Bu doğru olan. Buhari ve Müslim’deki hadisleri izahın binbir yolu var.
İsa’nın gerçek inancı o¬nu takip edenlere dönecek de diyebiliriz. Fakat bu hadisler haber-i vahid. Zan içerir. Yanlış ve ya¬lana ihtimali vardır. Bu tür haberler akideye konu olmazlar. Bu yeterlidir.
*İslamoğlu kader konusunda “iman bilinci” adlı kitabının 17. sayfasında bakın ne diyor:
“Allah’a, Ahiret gününe, Meleklere, Kita¬ba, Peygamberlere inanmak. Bu beş madde bir fazlasıyla Cibril hadisi diye meşhur olan ha¬diste de yer alır. Sonraki ilmihallere, imanın şartı olarak geçen tartışmalı fazlalık kadere i¬man maddesidir.”
İslamoğlu’nun kendisine sorulan bir soruya web sitesinde verdiği cevâbı aynen aktarıyoruz.
1. “Cennet cehennem yok olacaktır” gö¬rü¬şü benim görüşüm değildir. Bir Kur’an talebesi olarak Kur’an’daki “huld” ve “ebed” kelime¬le¬rini tahlil ettim. Cennet ve Cehennemin ebedili¬ğinin nasıl anlaşıldığını sahabenin olayı nasıl yorumladığını söyledim. Hz. Ebubekir’in, Hz. Ömer’in, Hz. Abdullah b. Mes’ud başta olmak üzere birçok güzide sahabinin bu konudaki gü¬nümüz yaygın kanaatinin aksine olan görüşleri¬ni serdettim. Cehennemin sonsuz olmadığını söylediklerini naklettim. Buna da İbnu’l-Kay-yım el-Cevziyyenin yazdığı Hadi’l-Ervah İla Bi¬ladi’l-Efrah adlı eserini kaynak gösterdim. Bu eser Arapça olarak piyasada var. Her yerde satılıyor. Bakmak isteyen açıp bakar. İbnu’l-Kayyım’ın ilmi yetkinliğinin derecesini siz bil¬mezseniz bilen birine sorabilirsiniz.
Siz yanlış adrese kızıyorsunuz. Hz. Ebube¬kir’e, Hz. Ömer’e, Hz. Abdullah b. Mes’ud’a kız¬manız, onlara hesap sormanız lazım. Onlara hesap sormanız gerekirken bana hesap sorma¬nız adil değildir. Hak değildir. Zulümdür. Allah razı olmaz.
2. Bakara suresinde Cennet ve nar’ın ilk geçtiği yerde bu konudaki farklı görüşleri bir müfessirin ilim namusu gereği zikrettim. Bir önceki kasette/CD’de başkalarının görüşünü naklettim. Bir sonraki derste kendi görüşümü naklettim. O da şuydu: cennet ve cehennemin zamanı gaybi bir konudur. Bu konuda konuş¬mak ğaybı taşlamaktır. Bunu Allah bilir. Bize düşen cehennemden sakınmak cenneti hak et¬mektir.
*EVLÂTLIĞIN MAHREMİYETİ MESELESİ
İslamoğlu Nisâ Sûresinin 23. âyet-i kerî¬mesinde geçen:
﴿ وَرَبَائِبُكُمُ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَائِكُمُ اللَّاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ ﴾
“Kendileriyle zifafa girdiğiniz eşleriniz¬den olup himâyenizde bulunan üvey kızları-nız(ın nikâhı haram kılınmıştır)..” kavl-i şerîfi¬nin 10 nolu dipnotunda aynen şöyle diyor:
“Kişinin önceki kocasından olma kızının yasak kapsamına girmesi için ‘aynı evde bir a¬rada’ yetişmiş olma şartı öngörülmektedir.
Bu şartın dışında kalanların yasak kapsa¬mına girmediği görüşünü İbn-i Hazm, Ali ve Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)ya nisbet eder.” (Gerekçeli meal-tefsir 1/152)
*Mîrasla İlgili Bir Çarpıtma:
Allâh-u Te‘âlâ’nın mîrasla ilgili:
﴿يُوصِيكُمُ اللّٰهُ فِي أَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ ﴾
“Allah size, çocuklarınız konusunda (şunu) tavsiye eder; erkek iki kadının payına denk alır..” (Nisâ Sûresi:11) kavl-i şerîfini îzah sa¬dedinde İslamoğlu’nun “Gerekçeli meal-tef¬sir”- inde 5 nolu dipnot olarak düştüğü ifâdeleri aynen aktarıyoruz.
“Bu oranın haddi ednâ (en aşağı sınır) mı, haddi â’lâ (en yüksek sınır) mı veya haddi mut¬lak (asla değiştirilemez oran) mı olduğu; 1) mi¬ras oranlarının düzenlenmesinde ilahi mak¬sadın ne olduğuyla; 2) vahyin teşri yönüyle, 3) hük¬mün illete mebni olup olmadığıyla alakalı¬dır.
Miras oranlarında ilahî maksat ilk ayetin de delâlet ettiği gibi adalet ve hukukun tecellisi için kulluk ve insanlık sorumluluğunu yerine getirmedir.
Mirası ellerinde tutan kadınlar değil er¬keklerdir ve ayette onlar sorumlu davranmaya davet edilmektedir. “Kadına az ya da çok mi¬rastan pay verin” diyen 7. Âyet, bu hükmün teşri yönünün azdan çoğa doğru olduğunu gös¬terir. (7.âyetin notuna bkz.) 32.âyetteki iktisâp bizce hükmün illeti olarak okunmalıdır.
O gün¬kü gelir kalemlerinin başında savaş ganimetle¬ri, diyet ve kan bedeli gelir. Bunlar erkekler yo¬lu ile kazanılır. İkiye bir nisabını mü’minlerin annesi Ümmü Seleme de illete mebni bir hüküm olarak okur ve bunu şöyle ifa¬de eder: “Erkek¬ler savaş yapıyorlar fakat kadı¬nlar savaşamı¬yor; sonuçta bize de mirasın an¬cak yarısı düşüyor.”
Bunu bu ayetin inişinden sonra gelen şaş¬kınlıktan da anlıyoruz. Taberî’nin nakline göre biri Resulullah’a gelir ve der ki; “Ya Resulel¬lah, kıza yarım mı verelim? Kız ata bile bine¬mez, savaşamaz.”
Bütün bu veriler ışığında bu oranın haddi mutlak olmadığı, en yüksek sınır değil, en aşağı sınırı oluşturan illete mebni bir oran olduğu sonucuna varılır.
Gerek miras oranlarının illet, hikmet ve maksadını anlamaya yönelik bu yorumumuz ge¬rekse buna benzer meseleye yeni bir açılım ge¬tiren daha başka yorumlarımız, sadece muradı ilahiyi anlama çabamızın bir ürünü olarak an¬laşılmalıdır. İslâm’ı çağa uydurma veya uyar¬lama gibi bir derdimiz yoktur. Böyle bir yakla¬şım sağlıklı da değildir.” (Gerekçeli meal- tef¬sir:1/147)
*Kadının Şahidliği:
İslamoğlu’nun “gerekçeli meal-tefsir”inde Bakara Sûresinin 282. âyet-i kerîmesinde geçen:
﴿ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَنْ تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَى ﴾
“..Erkeklerinizden iki kişinin şahitli¬ğine başvurun. Eğer iki erkek bulunmazsa, bu durumda doğruluğundan emin olduğu¬nuz kimselerden bir erkekle iki kadını şâhit tu¬tun ki ikisinden biri şaşırır, unutur, yanılır¬sa diğeri ona hatırlatabilsin..” kavl-i şerîfi¬nin 3 nolu dipnotundaki ifâdelerini aynen aktarıyo¬ruz:
“Bu ibare öyle sanıldığı gibi iki kadını bir erkeğe denk saymak değildir. Âyet haksızlığı önleyip adâleti sağlama konusundaki titizlikle alakalıdır.
Bu, kadının ticaret ve ticari anla¬ş¬ma¬lar konusundaki bilgisizliğinden kay¬nak¬la¬na¬bi-le¬cek muhtemel hataları önleyici bir tedbirdir. Zaten tadille ‘unutma, yanılma, şaşırma, hak¬tan sapma’ anlamlarının tümüne birden gelir. Sözgelimi iki kadından biri unutmuşsa, doğal olarak şahit ikiden teke düşecek, sonuçta şahit¬lik yapan iki kadın değil, tek kadın olacaktır. Kuran bire iki oranını şahitlikte nisap olarak belirlemez. Zira Nisa 15 ve Nur 4-8 de zina da¬vasında cinsiyete bakılmaksızın 4 şahit istenir.
Hatta adil yargılamayı sağlamak için bazı durumlarda erkeğin değil, sadece kadının şa¬hitliği kabul edilir. Bunların hiçbirinde de cin¬siyet belirtilmez. Burada da maksat şahitlik ya¬pacak kimsenin cinsiyeti değil, hatta şahitlik bi¬le değil, vadeli borçlanmalarda mağduriyeti önlemektir. Borç vermeyi aşırı teşvik eden vah¬yin verilen borçların tahsili konusunu ihmal et¬mesi düşünülemez.”

Çıplak Ayağa Mesh:
İslamoğlu’nun, abdesti konu edinen Mâi¬de Sûresi:6. âyette yer alan ayakları yıkamakla ilgili ifâdeye düştüğü dipnot şöyle: “Kıraat i¬mamlarından Nâfi, İbn Âmir, Hafs, Kisâî ve Yakub’un okuyuşuna göre ayet ayakların yı¬kanmasını, geri kalanının okuyuşlarına göre a¬yaklara mesh edilmesini emreder. (…) Ehl-i Sünnet okuluna mensup âlimlerin çoğunluğu birincisini, Ehl-i Beyt okulu mensupları ve Ta¬berî gibi bazı sünnî imamlar ikincisini tercih e¬derler.” (Hayat Kitabı Kur’an, s:192)

*Mustafa İslamoğlu’nun Babasının Ali Eren’e Yazdığı Mektup“Muhterem Ali Eren Beyefendi!..
Selamlar, sevgiler, dualar, hürmetler…
Allah, hidayet ve salah veresice oğlum Mustafa İslamoğlu’na köşenizde verdiğiniz, “Kur’an–ı Kerim’e el sürme” mevzuunda, alimane, arifane, vakıfane cevabınızdan dolayı sizi canı gönülden tebrik eder ve halisane şükranlarımı arz ederim. Hürmet ve dualarımla…
Aciz Ahmed İslamoğlu. Mütekait (emekli) imam–hatip ve fahri vaiz. Develi / Kayseri.

“Not: “Muhterem Hocam (Ali Eren)!… Mustafa’nın dâl ve mudılliği, baba olarak bizi çok huzursuz etmektedir. Salahına dua etmekteyiz. Sizlerden de ıslahına dua istirham etmekteyiz. İcap ederse, bu kısa tebrik ve teşekkürnamemi köşenizde dipnot alarak neşredersiniz… Milyonları ifsat ve idlal etmesin… Cevabınız, fakiri pek memnun ve mesrur etti. Hak razı olsun…”
“Vaiz Babanın Teşekkür ve Üzüntüsü” Ali Eren / Yeni Mesaj,21.10.2000
Not: dâl = sapık, mudıl = saptırıcı idlal etmek = saptırmak, yoldan çıkarmak.
Babası oğlunu böyle tarif etmişken artık biz ne diyelim…
Hatalar bir hata olarak basitçe değerlendirilecek cinsten değildir.

*SÜLEYMAN ATEŞ:
Hakkında daha önce yazmıştık.
“İnsanın maymundan türediği doğru değildir. Fakat insanlarla maymunlar müşterek bir kökten türemiş olabilirler. Hatta insanı meydana getirme yolunda evrimleşirken bir türe tabi grup dumura uğrayıp maymun olabilir. Bu bakımdan insanın maymundan değil maymunun insandan türediği de düşünülebilir.
Tanrı sınırlarını tecavüz eden bir toplum için Allah:-Onlara aşağılık maymunlar olunuz dedik.” buyurmuştur. Bu ayet böyle bir duruma uğramaya işaret sayılabildiği gibi, bazı insanların ahlaken bozulup ruhi bir çöküntüye uğradığı da düşünülebilir.
Burada başka bir hayvanın değil de maymunun zikredilmesi ayrıca düşündürücüdür.
İnsanın şu veya hu hayvandan tekamül etmiş olması,onun değerini düşürmez. Çünkü Allah, kainatı tekamül kanununa göre yaratmıştır. Ve bu-tekamülün amacı, insanın meydana gelmesidir.
Demek ki bütün kainat, insanı meydana getirmek için bir tekamül uğraşına girmiştir. Belki de insan, bugünkü hayvanların hiçbirinden değil de doğrudan doğruya çamurdan yaratılan ilkel bir varlıktan evrimleşerek ortaya çıkmıştır. Muhakkak olan nokta, insanın bir evrim geçirdiğidir.”
Nasıl bir mantıksa!Kendi kendisini tekzib etmektedir.Hem maymundan türemediğini söylemekte ve hem de ona bağlamaktadır!
Adi bir şeyden âli bir şey çıkmadığı gibi,âli bir şeyden de adi şey çıkmaz.

* HAYRETTİN KARAMAN:
Hayrettin Karaman’da tenkid edilenler arasında yerini almıştır.Daha önce bir yanlışından dolayı birkaç yazı yazmıştım.
Arabistandan esen vehhabilik,İrandan gelen Şialık maalesef memleketimizi nezleye tutturmaktadır.
Tenkid edilen görüşleri arasında:
“Dinleri teke indirgemek olmamalı.
“Bütün insanların Müslüman olmaları’ dinin, Kur’ân’ın hedefi değildir.” (Polemik Değil Diyalog, s. 41);

“Müslümanların çoğu ‘Peygamberin, bütün din sâliklerini İslâm’a çağırdığına’ inanırlar” (Polemik Değil Diyalog, s. 35);

“Peygamberimiz ‘Yahudiler mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor, ‘Hıristiyaanlar mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor.” (Polemik Değil Diyalog, s. 35);

“Diyaloğun hedefi, tek bir dine varmak, dinleri teke indirgemek olmamalı” (Polemik Değil Diyalog, s. 36);

“Kur’ân-ı Kerîm’de Ehl-i Kitab’la ilgili devamlı vurgulanan şey; Allah’a iman, âhirete iman ve amel-i salihdir. Kur’ân birçok âyette bunu söylüyor; yani ‘Peygambere iman edin’ demiyor.” (Polemik Değil Diyalog, s. 37);

*MUHAMMED KUTUB : “Seyyid Kutub’un kardeşi ve ne yazık ki aynı yolda..”İnhiraf çizgisi” adlı makalesinde özetle : Nihayet İslam Osmanlıların kaydından kurtulup, bağımsızlığını kazanarak, ileri atılmaya başladı.Özellikle bu atılış hicazda vehhabilik, Sudan’a Mehdi’nin yönettiği mehdilik hareketlerinde görülmektedir.(!) Bu iki hareket İslam’ın asıl gücünü ve ilerleme istidadını yeniden kazandıracak nitelikteydi.(!)İslam’daki bu mutlu gelişmeyi gören..(!)”
Birde Ali Şeriatiye İslam alimi ifadesini yakıştırmak ve yapıştırmak,alimliği anlamamaktır.Muteber bir şahsiyet değildir.
Dört büyük halife için yaptığı yakıştırma,seviyesinin denaetine işaret etmektedir.
Düşüncesini abartılı tenkid üzerine otutturmuş,mesnedsiz atmaktadır.”
Türkiye’deki reformistleri kendine bağlamış,daha doğrusu onlar sayesinde gündeme gelmiştir.
Türkiye’deki öğrenilen din,resmi dindir.Dinin emrettiği tarzdaki bir din değildir.
Ancak cemaatların samimi çalışmaları durumu muhafaza altına almaya çalışmakta,bu mânada bir katkıda bulunmaktadır.Bu gelişim gönüllere biraz olsun su serpmektedir.
MEHMET ÖZÇELİK
06-02-2011




GÜNAH RADYASYONU

GÜNAH RADYASYONU
“Semud halkına da içlerinden biri olan kardeşleri Salih’i gönderdik.
“Ey benim halkım!” dedi, “yalnız Allah’a ibadet. edin! Çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.
İşte size Rabbinizden açık bir delil, bir mûcize geldi.
İşte Allah’ın devesi de size bir âyet!
Onu kendi haline bırakın, Allah’ın diyarında otlasın, sakın ona bir fenalık yapmayın.
Yoksa sizi acı veren bir azap yakalayıverir.”
Semud, Âd kavminden sonra Arabistan’da en yaygın halktır. Eski Arap şiirinde olduğu gibi, Eski Yunan ve Rum tarihçi ve coğrafyacıları da Semud halkından bahsederler. Bu kavim kuzeybatı Arabistan’da Hicr denilen bölgede otururdu. Başkentleri şimdi, Medayin Salih adı ile anılmaktadır. Bu halkın tepelerde oydukları taş evler, bu güne bile ulaşmıştır.
Kur’ân’ın geldiği sırada Mekkeliler Şam’a ticaret için giderken, Hicr kalıntılarının yanından geçiyorlardı. Bir defasında Hz. Peygamber (a.s.) ashabı ile oradan geçerken: “Burası Allah’ın gazabı ile helâk olan bir halkın diyarı idi. Siz de buradan ağlayarak geçin. Burası eğlenecek değil, hüzünlenecek bir yerdir.” deyip oradan çabuk ayrılmayı tavsiye etmiştir.”
*” De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.’”
*Günah işleyenden vebadan kaçar gibi kaçmalı.Kibir,ucb,yalan,riya gibi kötülükler yayılmacı,bulaşıcı kötü hasletlerdir,hastalıklardır.
*Günah radyasyonu da Rusya-daki Çernobil gibi sâri bir illettir.
Günah sızıntıları Japonya-daki nükleer santral sızıntılarından daha az tehlikeli değildir.
Günahın büyüklüğüne göre günah santrallerindeki sızıntılar artar,Çernobil gibi uzun süre etkisini sürdürür.
Yukarıdaki semud kavminin helak olduğu yerden Efendimizin hemen geçmelerini istemesi,oradan sızan radyasyonların hala etkisini sürdürdüğünü haber vermektedir.
Peygamber Efendimiz ordusuyla Semud kavminin bulunduğu bölgedeki Hicr mevkiinden geçerken şöyle buyurdu:”Buranın suyundan içmeyiniz,Namaz için abdest almayınız,o su ile yoğurduğunuz hamurları develere yediriniz,siz o hamurdan yemeyiniz,arkadaşsız dışarıya çıkmayınız.”

Herkes denileni yaptı. Ancak (Said oğullarından) biri,bir ihtiyaçtan,diğeri devesini aramak için dışarı çıkmışlardı. İhtiyaç için çıkan bir cin tarafından çarpıldı. Diğeri fırtınaya kapılıp Tayy kabilesinin dağlarına kadar sürüklendi. Daha sonra bulundu.

Bu durum Peygamberimize bildirildiğinde:”Tek başınıza çıkmaktan sizi men etmedim mi?”buyurdu. Daha sonra dua etti,çarpılan kurtuldu.

Ona:”Uhruc ya aduvvallah”(Ey Allahın düşmanı çık)dedi.
*Aids-den ölenler gömüldükten sonra kireçlenirler tâ ki onun radyasyonu bitkiler yoluyla ve onu yiyen hayvanlar yoluyla veya hava yoluyla insanlara bulaşmasın.
Tevbe de günah radyasyonunun kirecidir.Günahların radyasyon zararı ancak samimi bir tevbe veya hemen yerine bir hayırlı iş yapmak ile temizlenir ve zararı engellenmiş olur.
*Ebû Nüceyd İmrân İbni Husayn el-Huzâî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Cüheyne kabilesinden zina ederek gebe kalmış bir kadın Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna geldi ve:
– Yâ Resûlallah! Cezayı gerektiren bir suç işledim. Cezamı ver, dedi.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm kadının velisini çağırttı. Ona:

– “Bu kadına iyi davran! Doğum yapınca bana getir!” buyurdu.

Adam Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi yaparak kadını doğumdan sonra getirdi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadının üzerine elbisesinin iyice bağlanmasını emretti; sıkı sıkıya bağladılar. Sonra Peygamber aleyhisselâm’ın emri üzerine taşlanarak öldürüldü. Daha sonra Resûl-i Ekrem kadının cenaze namazını kıldı.

Hz. Ömer:

– Yâ Resûlallah! Zina etmiş bir kadının namazını mı kılıyorsun? diye sorunca Hz. Peygamber şunları söyledi:
– “O kadın öyle bir tövbe etti ki, şayet onun tövbesi Medine halkından yetmiş kişiye taksim edilseydi, hepsine yeterdi. Sen Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için can vermekten daha üstün bir şey biliyor musun?”
Kötülük bir tohum gibidir.Sökülüp atılmazsa boy verir.
Mehmet Feyzi Efendi şöyle der:”Kötülüğün kökünü daha bil kuvve halinde iken kazıyıp atmalıdır.”
Günah işlemeden yapılan tevbe ve istiğfar,kalbi temizlemek ve cilalayıp kalaylamak içindir.

*Dünya kirlendi..akan kanlar onu çok kirletti.Bir gusül gerek..temizlik gerek.. kıyamet kâinatın boy abdestidir.
*Abdestte kişinin vücut radyasyonlarından arınması ve temizlenmesidir.
Efendimiz kişide gadap ve kızgınlık ateşinin şiddetlenmesi halinde abdest alınmasını tavsiye etmiştir.Ateşi ancak su söndürür.
”Kulumun abdesti bozulduğunda abdest almazsa bana gazab etmiş olur.Abdest alır,namaz kılmazsa yine gazab etmiş olur.Abdest alır,namaz kılar,dua etmezse yine gazab etmiş olur.Bunları yaptıktan sonra ben onu affetmezsem gazab etmiş olurum.Gazab bana yakışmaz,ben kulumu affederim.”
*Yağmurun rahmet oluşu,gökte bulunan toz-toprak ve azot gibi kirleri toprağa su ile beraber gömmesindendir.
“Her kim şeref ve kuvvet isterse bilsin ki, bütün şeref ve kudret Allah’ındır. Hoş kelimeler (tevhid ve tesbihler) ancak O’na yükselir, kabul olunur. Salih ameli de hoş kelimeler (tevhid) yükseltir, makbul kılar. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azap vardır. Bunların yaptıkları tuzak mahvolur gider.”
Tesbih,ibadet ve dua gibi şeyler yağmur gibi birer rahmet vesilesi olup,havada bulunan kötülükleri,azot ve karbonları ve zararlı radyasyonları rahmet gibi toprağa gömmektedirler.
Hadisde:”Hiçbir dua eden yoktur ki,şu üç sonuç arasında olmasın:”ya istediği hemen verilir ya lehine ertelenip saklanır yahut da dua bir günahına kefaret olur.”

18-05-2011
MEHMET ÖZÇELİK




HAMD VE ŞÜKÜR

HAMD VE ŞÜKÜR

Hamd ifadesi;şükür,senâ,tahiyyat ifadelerinden daha kapsamlıdır.Ezelden ebede kadar,olmuş,olmakta ve olacak olan her türlü nimetleri ve verilenleri kapsayarak yapılan bir övgüdür.
Şükürle olan farkı konusunda;İmam-ı Rabbani hamd şükürden daha kıymetlidir, der.
Hamd ederken,sevgilinin hüsnü cemali yani kendisi göz önündedir. Zat, sıfat, nimet ve elem gibi her şeyiyle göz önündedir.
*Mevlana her nimet için elhamdulillah,nimetin bolluğu için eş-şükrü lillah,der.
*Hazreti Cüneyd altı yaşında. Caminin kapısında oturuyor oynayan arkadaşlarının elbiselerini tutarken, kabirdekilerle konuşuyor. Geliyor bir zat, selamün aleyküm, aleyküm selam. “Söyle bakalım evlat şükür nedir?” Şöyle bir dönüyor, bakıyor sorana, “Şükür Allahın verdiğiyle ona isyan etmemektir” diyor.
*Meşhur bir beyit vardır:
İzâ dâkat bike’d-dünya,
Tefekker fi elem neşrah,
Fe usrün beyne yusreyni,
İzâ fekkertehû tefrah.
Eğer dünyalık bir sıkıntıya düşersen
Elem neşrah leke suresini düşün:
Zorluk iki genişlik arasındadır.
Böyle düşünürsen ferahlarsın.
*Şükür;insana bir lütuf olarak verilmiştir.
Sabır ise,sadece verilmemesi değil,gerekirse verilenin de alınmasıdır.Maas-sabirin zikri.
Biri artı kutup,diğeri eksi kutup.
Böyle bir tercih önüme gelseydi,şükrü seçerdim.
Süleyman peygamber de bunu seçti.Eyyüb sabrı seçti.
Olmakta ölmekte sabırdan geçer.Soğan ateşte pişmezse tatlanmaz.hamdım-piştim-yandım.
Süleyman Peygamber-de:” Ey Rabbim! Beni, gerek bana gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.”
*Salebe’ye Efendimiz her seferinde öyle demiyor muydu?
‘Şükredebildiğin az mal,şükrünü eda edemediğin çok maldan daha hayırlıdır.’
Âyette:-‘ “Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti.”
‘O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!’

Rahman suresinde Cenâb-ı Hak bütün nimetlerini saymakta ve bunları insanlara hatırlatarak,şükre davet edip nankörlükten kaçmayı haber vermektedir.
‘Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?’
Yalanlamanın mümkün olmadığını ve olamayacağını tasdik ettirmektedir.
Hz.Musa döneminde yaşamış olan Karun bu nankörlüğü gösterip,fakir iken zengin kılınmasını kendi ilmine bağlamış,Allah tarafından kendisi ve yurdu yerin dibine batırılmış oldu.
*Kur’an-ı Kerim-e giriş hamd ile başlayıp,ondan sonraki ana kapıdan giriş şifre ile sürmektedir.
Var oluşun amacı hamd etmektir.İnsan bir şükür fabrikası olarak ve olmak üzere yaratılmıştır.
*Hamd aynı zamanda bütün organların şükrünü de ihtiva etmektedir.
Bir insan dese;Allah bana ne verdi ki?
Sormak lazım;Allah sana ne vermedi ki?
Memnun değilsen,seninle takas yapacak bir çok mahluk sırada beklemektedir!
Hamd,ebediyyen verilecek nimetleri de kapsamaktadır.
Yakınlarımızın ve diğer insanların istifadeleri de hamdimizi gerektirmektedir.
Allahın Hakim ismi gereği olarak her şeyi hikmetle ve faydalı bir şekilde yaratması hamd etmeyi gerektirmektedir.
Rahman ve Rezzak ismiyle varlıkları rızıklandırması hamdi gerektirir.
Rahim ismiyle varlıklara merhamet etmesi ve annelere bu şefkati,mahlukata bu merhameti vermesi hamd etmeyi gerektirir.
Eğer bir anlık annelerin şefkatinin olmadığını düşünecek olursak,evlatları onların kucağında yenilmeyi bekleyen bir canavara dönüşeceklerdi.
*Her insan dünyaya kendi penceresinden bakar.Penceresinin rengine göre alemi de öyle görür.
Alemde her şey Allah’a hamd etmektedir.
İşte sahip olduğumuz bu imandan dolayı,İslamdan dolayı,Kur’an-dan dolayı, Peygamber efendimizden dolayı sonsuz hamd etsek,elbette yeridir.
İşte sadece peygamber efendimizin gönderilmemiş olduğunu düşünecek olursak, insanlık cehalet asrını devam ettirecek,tam bir vahşeti yaşayacak idi.
Bir ayda evimize gelen elektrik faturasından dolayı şikayetçi olmayan yoktur.Ve tıpış tıpışta ödemekteyiz.
Allah aşkına hem bizi aydınlatan ve ışıklandıran güneşin doğmasından dolayı kaç kere –El-hamdulillah-dedik?
Bediüzzaman bu konuda:” Hamdin en meşhur manası, sıfat-ı kemaliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak, insanı, kainata cami bir nüsha ve on sekiz bin alemi havi şu büyük alemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esma-i Hüsnadan herbirisinin tecelligahı olan herbir alemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedia bırakmıştır.
Eğer insan, maddi ve manevi herbir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfiyi ifa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedia bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi alemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o aleme bakar ve o aleme tecelli eden sıfatla o alemden tezahür eden isme bir mir’at ve bir ayna olur. O vakit insan, ruhuyla, cismiyle alem-i şehadet ve alem-i gayba bir hülasa olur ve her iki aleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle, insan, sıfat-ı kemaliye-i İlahiyeye hem mazhar olur, hem muzhir olur.”
MEHMET ÖZÇELİK
22-02-2011




HANGİ MİLLİYETÇİLİK

HANGİ MİLLİYETÇİLİK

Hep son söz olarak Milliyetçilik hakkında konuşmayı erteledim.Kardeş huysuzluğudur diyerek kusurları ve yanlışları hep sineye çektim.İyi olur düşüncesiyle suskun kaldım.
Bir olumsuzluk söz konusu olunca hep Milliyetçilerin yönetici kadrosuyla yönetilenleri birbirinden ayırarak aynı kefeye koymamaya çalıştım.
İnanç gibi ortak değerleri ön plana çıkararak birlik ve beraberliğe sebep olacak faktörleri ön plana çıkarıp münakaşa kapısını açmamaya gayret gösterdim.
Samimi ve dürüst olan insanların içlerinde bulunmasının hatırına,sırf onların gönülleri kırılmasın diye,neredeyse hakkın hatırını kırar hale geldim.
Bu yazı nefsi değil,hakkın hatırını koruma amacına matuftur.
Kendilerinin dini yakınlılıklarından dolayı sorup öğrenmeye çalışmaları ve kabule açık olmaları,onları fanatiklere karşı tercih etmeme sebep oluşturuyordu.
Hep sabrettim ve iyi niyette bulunarak iyi ve iyiyi görmeye çalıştım.
Bu uzun zaman özellikle 1970-den beri gözlemlediğim anekdotlar neticesinde bu düşünceleri dumura uğratacak çok dejenerasyon ve bozulmaların olduğunu müşahede ettim ve kendi kendime sordum;
Hangi milliyetçilik?
Evvelden siyasilerle aynı kefede değerlendirmediğim bu insanların sükutu ve sükut neticesindeki sukutu çoğununda aynı kefeye girmesine ve hükümde çoğunluğa göre değerlendirmesi hasebiyle çoğunluğun aynı kategoride olması hükmü de genel kılmıştır.
Evet bu yazı tüm milliyetçilere şamil bir yazı değil ancak evvelden yönetenleri yönetilenlerden ayırırken,bugün yönetilenlerin pasif,suskun ve şaşkınlığıyla tasdiki,suça ortak olduğunun bir göstergesidir.
Bu milliyetçilik hangi milliyetçilik?
Duruşu nerede ve kimle ve kiminle?
1970-lerde beş bin tane genci sol zihniyetli insanlara feda ederek,polisin yapması gereken görevi kendi görevi olmadığı halde üstlenmesiyle kaos ortamının oluşmasına sebep olan ve sonuçta darbelere bilinçsizce zemin hazırlayan bir milliyetçilik mi?
O gün gençleri öne süren yöneticileri,şimdi kendileri kendilerini öne sürerek kaosu tetiklemektedirler.
Milliyetçiliği ön plana çıkarıp dini geriye atarak sözde olan bir dine bakan milliyetçilik mi?
Din mi milliyetçiliğin kalkanı yoksa milliyetçilik mi dinin kalkanı olan milliyetçilik?
Gerçek olan İslâmiyet milliyeti mi?
Yoksa kominizmin sağ kolu olan Turancılık mı?
-Bediüzzaman Turancılığı kominizm kadar tehlikeli görmüştür.
Bu tasvib edilebilir mi?İşte;
Nihal Atsız:
“Buyursunlar … Bizim için savaş düğündür
Din arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür”
“Atsız’ın ikinci eşi Bedriye hanımdan oğlu şair Yağmur Atsız,Babasının “Şamanistliği”konusunda net açıklamalar yapan oğul Atsız’a göre babasının her hangi bir dini yoktu.(Bak.Apokrifal.A.Vatandaş.sh.173.)

1995-lerde değerli bir büyüğüm milliyetçi olan oğlunun şimdi İzmir-de mafyanın içerisinde bulunduğunu söyleyerek feryad eden ve edilen,Veli Küçük gibi vs kişilerin mafya ile özdeşleştiği bir milliyetçilik mi?
“Abdullah Çatlı ve Mehmet Ali Ağca’yla Avusturyada bir evde beraber kaldıklarını söyleyen Oral Çelik,Ağca’nın Bekir Çelenk’le buluşmadan önce Çatlı’ya dönerek’Reis,bir gün beni bütün dünya tanıyacak’dediğini;hazırladığı suikast listesini Abdullah Çatlı’ya gösterdiğini de söyledi.
Çelik,Ağca’nın ölüm listesinde’Bm Genel Sekreteri Kurt Waldheim’dan,İngiltere Kraliçesi Elizabeth’e,40’ a yakın ismin bulunduğunu anlattı.
Çatlı’nın Ağca’ya dönerek ‘Listen bayağı kabarıkmış.Sen yine de Papa’yla başla bu işe’diye espri’ yaptığını söyledi.Oral Çelik’in bizi daha da şaşırtan diğer sözleri ise şu oldu:”Eğer Kraliçe bugün yaşıyorsa,Abdullah Çatlı ve benim sayemdedir.”
“Türk ülkücülerinin CIA bağlantılarını araştıran Fransız gazeteci Jean Marie Stoerkel de “Saint Pierre’in Kurtları’kitabında Abdullah Çatlı’nın yabancı istihbarat örgütleriyle ilişkilerini ortaya koyuyordu.Stoerkel Atv’ye Ağca’nın hapisten kaçırılmasında Çatlı ve Cıa’nın işbirliği yaptıklarını da açıkladı.Stoerkel araştırmaları sırasında Çatlı’nın interpol tarafından aranmakta olduğu 1982 yılında İtalyan Gladio örgütünün bir ajanı ile birlikte Amerikan koruması altında Miami’ye giriş yaptığını da ortaya çıkarmıştı.”( Apokrifal .age.158-160.
“Tuncay Güney,Veli Küçük’ün örgüt toplantılarında,her defasında büyük bir özlemle şaman dinini anlattığını öne sürdü.Güney-e göre Veli Küçük,’Türklerin ana dini Şamanizmdir.Biz de birer Şamanız’diyordu.”(22-Nisan-2008-Sabah,bak. Apokrifal. age. sh.171)
Bunların anlatılmasındaki amaç;nerede ve nasıl durduğunu,ne yapıp kime nasıl hizmet edildiğinin bilinmesidir.

BİZİM TARLAYI ÇOK ÖNCEDEN SÜRMÜŞLER

*Alparslan Türkeş-in hafta sonu ölmesiyle birlikte ilk düşüncem,hemen ertesi günü giderek o memleketin ülkü ocaklarını kuran ikinci derecedeki şahsa,meslektaşlık yönüyle taziyelerimi iletmek düşüncesiydi.
Bu arkadaş değerli,samimi,dürüst ve tarihi şuuru olan tarihçi birisi idi..
Taziyelerimi kendisine söylediğimde ilk tepkisi şu olmuştu;
-Boş ver hocam,iyi ki öldü,eğer ölmeseydi ülkücü gençliği Atatürkçü gençliğe dönüştürecekti,Atatürkçü yapacaktı,plânı buydu.
Sebebini kendisine o gün sormamıştım.Şimdi görünen o ki;adeta Add gibi bir derneğe dönüşeceğini ima ediyordu.
Bu gün de eski ülkücülerin devre dışı bırakılmaya çalışılması gibi,farklı yöne yönlendirme çabalarının olduğu muhakkaktı.
Yani eski ve de inançlı olanların devre dışı bırakılarak dinden uzaklaşan ve içi doldurulmamış,mücerred ve soyut bir milliyetçilik mi oluşturulmaya çalışılıyor?
Tıpkı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun, “Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler”dediği gibi başkaları tarafından bir şekillendirme mi söz konusu?

*Bir sohbet toplantısında bir arkadaş o toplantıya ikinci gelişiydi, münasebeti yok iken,orada bulunanlara damdan düşer gibi;
-Burada Atatürk-ü sevmeyen var mı? dedikten sonra bunu adeta sorgularcasına, orada bulunanlara;Sen Atatürk’ü seviyor musun?diye teker teker sordu.
Sıra bana gelmişti.Kendisini sınamak ve klişeleşmiş sloganlardan düşünceye sevketmek,kuru kuru bir iddiadan kurtarmak için;’Sevmediğimi söyleyip’ anlatmak için devam etmeme müsaade etmeden; -elbette bazı yanlışları olduğunu,hiçbir meseleyi millete danışmadan temel değerleri kaldırması,bin yıllık birikimlerimizi bir çırpıda değiştirdiği,vs- diyerek kendisi yine cevaplayıp yanlışlığını anlaması,körü körüne saplantının ve sevmenin ne kadar mantıksızlığını anlayarak geri adım atması bilinçsizliğin bir sonucu olduğunu gösterdi.
Bu mudur milliyetçi olmak?Atatürkçü Düşünce derneğinin bir şubesi mi?

*Hiç namaz kılmayarak,kabre yaklaşmış maneviyattan uzak yaşamak mıdır milliyetçi olmak?
Dini eserlere ve tesettür konusunu savunan kişilere mesafeli durmak mıdır milliyetçi olmak?
Dine hizmeti bir gaye edinmeyip sadece milliyet söylemleriyle hareket etmek midir milliyetçi olmak?
İnançlı insanlara ve değerlere karşı yapılan saldırılara ses çıkarmayıp tarafsız duruş sergilediğini zannetmek midir milliyetçi olmak?
Küfürlü ve kaba sözleri normal bir davranış olarak görmek midir millliyetçi olmak?
Konuşmalarında göbek aşağı konuşmak,sürekli siyaseti ön plana çıkarmak, manevi boşluğun bir eseri değil midir?

Ergenekona Ergenekonculardan daha fazla avukatlık yaparak onları savunmak, ciddi ve asırlık olan bu büyük tehdidi sulandırmak mıdır milliyetçi olmak?
Ergenekona olan tavrını açıkça ortaya koymayarak,zımni destek vermek midir milliyetçi olmak?
Bu anlatılanlar mevzii olmayıp,hayattan alınmış bir çok örneklerden bir kaçıdır.
Eğer bu ve buna benzer meselelere sahib olmak ve yapmak milliyetçilik ise bir insan olarak o milletten de o milliyetten de uzağım,kaçarım,nefret ve lanet ederim.
Lanetlik olan ergenekona destek olmak veya sulandırmak lanetlenmektir ve ben de lanetliyorum.
Zira taraftar olanlara tarih de lanet edecektir.Binlerce delil,yüzlerce ses kaydına karşı sessiz kalmak büyük vebaldir.
Bu konuda üç yıldır her gün haber tutuyorum. Yazılar yazıyorum. Dehşet ses Kayıtlarını tutuyorum.

NEREDEKİ MİLLİYETÇİLİK?

Bir öz eleştiri yaparak nerede durulduğuna ve bulunulduğuna bakılmalıdır.
Askeri vesayetten yana mıdır? 1970-lerin irsi olan hastalığı gereği kaba kuvvetle çözmekten yana mıdır?
Kavgadan ve münakaşadan beslenen insanlar,müsbet hareket edemezler..hareket etmeleri de beklenemez.
Milliyetçiler maneviyatı öne çıkarmalıdır.Gerçek Osmanlıyı temsil ediyorlarsa, Edebalisini bulmalı,Yesevisine kavuşmalı,dergahını kurmalı ve sürdürmelidir.

*Memleketten seçilen milliyetçi milletvekiline,medyadan bir arkadaş soruyor;
-Siz Ankaraya vardığınızda bir kısım subayın sizlerin kulaklarınızı çektiği söyleniyor,doğru mu?
O milletvekilinin cevabı sadece bir gülmek???
Gerçekten çekiliyor mu?Zira hala askeri vesayetin meclis ve hukuk üzerindeki baskısı devam etmektedir.
Milliyetçilerin ürettiği alternatifler nelerdir?Zira denenmiş olan bir daha denenmez. Bir mü’min bir delikten iki kere ısırılmaz.
İktidarlık reddedilip yardımcılık tercih edildi. Onda da pkk-nın başı idamdan alındı.
İdam kararı verilmiş olmasına rağmen,Abdullah Öcalan-ı astırmamak için idam kararının kaldırılmasının altına imza atmak mıdır milliyetçi olmak?
İp-sizlikten olsa gerek!!!

KİMİNLE BERABER OLUNAN MİLLİYETÇİLİK

Seçimlerde Akp-ye oy vermeyin,kazanamayacaksanız Chp-ye oy verin demek midir milliyetçi olmak?
Sağda başbakan olmayı değil de solda başbakan yardımcılığını tercih etmek midir milliyetçi olmak?
Siyaset taraftarlıktır.Taraftarı şeytan da olsa taraftardır.Siyasetin içerisine giren mutlaka kirleniyor,kirletiyor..isterse evliya olsun.
Sola payanda olmak mıdır?Solun veya ergenekonun sağ kolu görünümü vermek midir?
Millete ve inançlı insanlara karşı kurt kesilirken Rahşan Ecevit-e karşı kuzu olmak mıdır milliyetçi olmak?
Çok şeylerin Dna-sıyla oynanmaktadır.Yoksa kurtlarında mı Dna-sı değiştirildi?

*Tarafsız gibi görünüp aslında muhalif tarafa taraf olmak kiminle beraber olmaktır?

Mecliste sola sağdan daha yakın olmak,müsbet insanların hizmet yapmasını engellemek milliyetçi midir ?
Sürekli hırçın,çığırtkan,saldırgan,alternatif üretmeden tenkit eden bir kimlikte midir?Temsil edenle edilenler hangi platformdadırlar?

*Olağan üstünün olmasını ısrarla isteyip kandan ve kaostan pay almaya çalışmak mıdır milliyetçi olmak?
Alperen kimliğiyle öne çıkan,maneviyatı öne çıkaran merhum Muhsin Yazıcıoğlu-ndan ayrılıp uzaklaşmak mıdır milliyetçi olmak?
Milliyetçilerin kimliği,kişiliği,görüntüsü,iddiası,savunması,tarafı nedir ve nerededir?
Ben söyleyeyim;Acaba İbrahimin ateşini söndürmek için ağzına su alan karınca misali gibi görünürken,bilinçsizce Nemrudun ateşine odun taşımak mıdır?

MİLLİYETÇİLİK HAYATIN NERESİNDE OLMAKTIR?

*Kendisi kürt iken veya gerçek kimliğini araştırdığında çok göç alan bu memlekette mutlaka bir başka ırktan olacağı kesin iken,neyin milliyetçiliği,hangi milletin ve milliyetin savunuculuğudur?
Neyin kardeşliğidir?Milliyetin mi inancın mı?
Milliyetçi olmak gençliğin his ve hevesini tatmin için,geçici bir zevk verici bir ideolojimidir?Yaşlılıkta ne kadar geçerli olarak sürdürülmektedir?
Daha bir çok faktörün sıralanabileceği ve hayattan alınan bu soruların neresindedir milliyetçilik ve milliyetçiler?

*1970-lerde duyduğum ve gördüğüm ‘İslâmi hareket ve Türkeş’adlı eser belki siyasi ağırlıklı olarak hazırlanmış bir broşürdü.Ancak gerçek dışı olmadığı belgelerle tescil ve tesbit edilmişti.Yabana atılır iddialar değildi.Bunlar görülmemekte ve düşünülmemekte midir?

*Gene de yönetilen kesim suskunluğunu istemediği halde sürdürmektedir?1980 ihtilalinde işin hapis ve cezalar ile sıkıntısını çekenler,bunun ve bunu yapanların cezalandırılmasını isterken,milliyetçi siyasi görüş olarak mecliste verdiği oy daha doğrusu vermediği oyla,katılımı gerçekleştirmemesiyle 1980 anayasası olan darbe anayasasına evet ve devam demek midir milliyetçi olmak?
Kendisi –hayır- demeyip ve de adamlarına güvenmediğinden dedirttirmeyerek şimdi de hangi yüzle milletten hayır denilmesi istenilecektir.
Ayinesi iştir kişinin,lafa bakılmaz…

*Milliyetçilerin son yıllarda gösterdiği en başarılı uygulaması 1980-den biraz ders almış olsa gerek ki,gençliği sokaklara dökmemesidir.Bu dökülmeyecek anlamına olmadığı halde,birkaç kere denenen çıkarma oyunlarıyla sarsıntı geçirmiş olmasıdır.
Ancak dediğim gibi,bu seferde kendileri sokaklara dökülmektedirler.
Bilinmelidir ki;menfi milliyetçilik batının içimize attığı bir kanser hastalığıdır. Pkk gibi Kürtçülüğün hareket ve iddia alanını geliştirme ve genişlettirme alanıdır.
Unutulmamalıdır ki;kabirde insanlara ırklarından sorulmayacaktır.Allah insanları ırklarının üstünlüğüne göre değil,takva denilen inancı ve ibadeti ve günahtan kaçtığı nisbetinde değerlendirecektir.
İslâmın ne kadar içerisindedirler?Neresindedirler?
O halde soruyorum;bu milliyetçilik hangi milliyetçilik?

*Başbakan terörü bitirmek için tüm parti başkanlarıyla görüşüp randevu alırken, milli mesele olan terör ve pkk konusunda başbakana el uzatılmamakta,davetine karşılık verilmemektedir.Başbakanda bunları Dtp ile aynı kefeye koyarak bunların terörden nemalandıklarını söylemiştir.
Eğer terör ve pkk biterse milliyetçilikte biter korkusu mu var?

1970-lerde milliyetçilik yoğun vardı çünkü ortaya çıkmalarını kendilerince gerektiren terör vardı.Terör kahramanları!!!
Adeta o dönemde sağ ve sol birbirlerinin varlığına varlık sebebi oldular.
Terör biterse acaba neye ve nereye yöneleceklerdir?Ne gibi bir projeleri mevcuttur?Davaları ne olarak devam edecektir?
Belli ki tüm dava siyasetteki muhalefet üzerine bina edilmektedir.
Öyle de oldu;mafyaya,kendi dünyasına,iş dünyasına,sefahete,âhirete gidenlerle bu dağınıklık kendini gösterdi.

MİLLİYETÇİLİK VE MİLLİYETÇİLER AYIKLANIYOR MU?

*1980 darbesinde inançlı ve milliyetçi kesimlerin çektiğini görmemek,adeta darbe yiyenlere ‘oh olsun’ deyip görmemek ve aldırmamak,bigane kalmak ve onlara bunları yapanların cezalandırmamalarını istemek amacıyla daha şimdiden ‘hayır’ deme davranışında bulunmak ne kadar kişilikli ve seviyeli bir davranıştır?
Milliyetçiler kimin vesayeti altındadırlar?Derin devletin mi?Ordunun mu?Rejimin mi?
Vesayetlik uğruna yanlışlara göz yumulmakta hatta sahip çıkılmaktadır…
Bu yapıcı bir tahlil olup,içerisinde bulunan özellikle samimi kimselerin mutlaka ve mutlaka kendilerine sorması gereken bir sorudur…
Milliyetçilik çok kirlendi?
Bu feryat yanan vatan evinden bir şeyleri,bir kısım iyi niyetlileri kurtarma çabasıdır…
Hadi diyelim ki Chp-nin i’rab-dan mahalli yok,ya peki milliyetçi olanlar i’rabın neresindeler?

*Bu memleketin milliyeti,hedefi,ruhu İslâm olan;sağlıklı,ifrat ve tefritten uzak,istikametli bir siyasetçiye,ülkücüye,Süleymancıya, Fethullahçıya,Nurcuya, Tarikatçıya ihtiyacı vardır.Herkes aynı ve bir olamaz.
Halktan ve değerlerinden kopuk,ifrat ve tefritte,en önemlisi maneviyattan uzak ve yabani,sefih ve kirli işlere bulaşmış insanlara hiç mi hiç ihtiyaç yoktur.

İşte üç yıldır tuttuğum haberlerden 2010 yılının haberlerinden bir kısmı;

MHP için yol ayrımı: Milliyetçilik mi? Ulusalcılık mı?
JANDARMA’DAN DÖRTYOL İTİRAFI: O MHP’Lİ MUHBİRİMİZDİR
MHP’li Kılıç JİTEM elemanı çıktı
MHP’li Başkanvekili’nin derin teması
MHP’li Çakmaklı, ‘hayır’ oyuna dayanak oluşturmak için darbecilerin avukatı kesildi
Eski ülkücü yazar: Milliyetimiz İslamiyettir
MHP yönetimine soğuk duş – Video
Merhum Türkeş sert tepki göstermiş
“MHP’nin YARSAV’ın yanında ne işi var?”
Topçu: Referandum, darbe mağduru ülkücülere iade-i itibar getirecek
MHP ırkçılığına Sakarya kızgın
Bahçeli buna ne diyecek?
Erdoğan, MHP ve BDP’yi millete havale etti
‘Cuntacıların yargılanmasına MHP destek vermeliydi’
12 Eylül mağduru ülkücülerin çoğunluğu ‘evet’ diyecek
MHP’li vekilden cesur çıkış
MHP ve BDP ile görüşmek teröre hizmet
Bahçeli son noktayı koydu
Ülkücüler 12 Eylül Hatırına Evet Diyecek
İşte CHP ve MHP’nin gerçek tavrı
Bahçeli noktayı koydu: Başbakan ile görüşmem…
MHP neden marjinalleşiyor?
Türkeş’in gerçek adı Alparslan Türkeş değilmiş!
Bahçeli’yi terleten belge
Bahçeli aydınları ayağa kaldırdı
MHP, CHP’den AK Parti’ye geçtiler
MHP’lilerin göremediği gerçek
Ülkücü tabanın referandumda ‘evet’ diyeceğine inanıyorum
Bahçeli hükümeti istifaya çağırdı
AK Parti İl Başkanı: Provokasyonun arkasında MHP ve İP var
Bahçeli’den yeni anayasa tepkisi
CHP-MHP Pazarlığını Deşifre Etti
MHP’lilerin düştüğü hale bak!
MHP’den ŞOK eden onay!
‘Milliyetçiliğin açılıma ihtiyacı var’
Emre Uslu: ‘Derin Devlet MHP’yi kuşatıyor’
MHP’nin asıl düşmanı
Bomba atma emrini Veli Küçük’ten aldığını yalanlamadı
Malesef MHP bunu yapmış!
Ülkücüler Arınç’ı niçin hayırla yad ediyor
MHP’ye tepkiler dinmek bilmiyor
Veli Küçük’ün tetikçisi yakalandı
MHP-CHP ve Saadet de yetmiyor-Anket
Bahçeli’den ülkücülere ağır itham
Bahçeli’ye Mehmet Ağar ve DP uyarısı
Devlet Bahçeli’nin “12 Kötü Adam”
‘MHP ile CHP aynı çizgide’
MHP’ye Tarihi Uyarı
Yahudilerden Türkeş’e Destek
CHP’nin MHP kurgusu
MHP Durak İle Dibe Vurdu
Bahçeli: ‘Destek Vermeyeceğiz’
Darbeci MHP’ye tepkiler çığ gibi
MHP ve CHP’nin gerekçesi aynı!
‘Ülkücüleri sokağa dök, ortam hareketlensin’
MHP’li gazete sahiplendi Milliyet ast-üst yaptı
MHP’li Deniz Bölükbaşı, Başbakanı Tehdit Etti
Bahçeli soruları cevapsız bıraktı
Bahçeli hedef gösterince MHP silindi!
MHP’den istifa edip AK Parti’ye geçtiler
MHP’nin hedefindeki 2 gazete
Bahçeli ülkücüleri düşman mı görüyor
MHP yönetimine sorular!
‘MHP iktidara geldiğinde ülke bölünür’
Barlas, Bahçeli’ye Böyle Seslendi
MHP’li Durmuş’un Başbakan’ın eşi
“MHP ve CHP etrafında birleşin”
MHP’yi Seçime Zorlayan Olay!
Bahçeli’nin ‘anayasa’ ve ‘laiklik’ kaygısı
Milliyetçiler Yüzünden Tahtı Bıraktı
Artık Milliyetçi HAREKAT Partisi
TSK MHP Tüzüğünde…

(http://www.adimder.com/haberler/2010haberarsivi.htm )

2007-8-9 yılları haberleri için, Her birinin üzerine tıklayarak geniş haber okunabilir.:

‘CHP’nin MHP’den farklı kalmadı’
MHP’li başkan: Hain damgası vururuz
‘Türkeş’i hiç sevmedim, MHP’li olmadım’
Ülkücü gençlerle rektör arasında söz düellosu
Milliyetçilik şeytani bir buluştur
MHP iktidarının ‘yandaş basın’ı bu mu?
MHP’den istifa edip CHP’ye geçtiler
MHP’den hükümete katsayı desteği sözü
‘Bu Ülkede Irkçılık Olmadı Mı?’
Bahçeli’nin millet ayaklanır iması Canlı
MHP’den ses seda yok
Milliyetçilik laf ile değil icraat ile olur
Milliyetçiliğin ortak bir dili yok!
MHP kongresinde ölü delegelerin oy kullandığını
Konuştukça MHP’li vekilleri çileden çıkardı VİDEO
CHP ve MHP’den ortak istifa çağrısı
“Türkçülüğü Türkler yapmıyor”
‘CHP ve MHP tahrik ediyor’
MHP yönetiminden tehlikeli karar
MHP’liler birbirine girdi – Video
Canikli: MHP Terörden Besleniyor
TÜRKEŞ’TEN ERMENİLERE ÖVGÜLER
Türk Olmayan Türkçüler
Oğul Türkeş&Ermeni Görüşmesi
MHP’nin 2 numarası ağzını bozdu
MHP ile CHP’nin arası açıldı
MHP camiasını derinden sarsan olay
MHP İstanbul’da ‘istifa’ depremi
MHP ülkeyi çoktan böldü
Irkçılık için savaşan bizden değildir
Asıl bölücüler CHP ve MHP
Türkeş’in ikinci nikahı gizlice kıyılmış
BAHÇELİ SUSSUN EVLAT ACISINI BİLMEZ
ÜLKÜCÜ ÖLÜM TİMİNE BASKIN
MHP’li Başkan Livorno ‘Yoldaş’lığı
Bahçeli: CHP başörtüsü ikiyüzlüsü
Milliyetçi sesler açılım için ne dedi?
Bahçeli Ölçüyü Kaçırdı !
İP’ten MHP’ye ‘Ortaklık’ Teklifi
MHP’ye çözümünü sordu Canlı izle
Bahçeli Ve Öcalan’ın Benzerliği
Bozdağ’dan MHP’yi bitiren sözler
MHP’nin teşkilat oluşturamadığı il…
MHP’nin PKK ve Apo ile pazarlığı
İşte Bahçeli’nin O İDAM İMZASI
Ergenekon savcısına başvuran MHP’li
MHP idamın kaldırılmasına oy verdi mi?
Perinçek MHP&CHP’ye Seslendi
Topçu MHP liderini topa tuttu
BBP lideri Topçu’dan ŞOK İDDİA
MHP’li Vural’ın başını öne eğecek bilgi
Atalay’dan CHP ve MHP’ye rest !
Bahçeli’den İhanet Suçlaması
Bahçeli’den yine olay açıklamalar !
MHP 40 yıl sonra farkına vardı !
Bahçeli’nin Aldığı Kararın Sırrı
MHP dağdan besleniyor…
MHP’li başkanın başörtüsü rahatsızlığı
Türkeş’ten Yazıcıoğlu’na: Hakkımı helal etmem
Türkler, Müslümanlar için ön ayak oldu
MHP ve DTP, Çin’de ‘göbek’ attı Video
‘Sağ Kol’dan Bahçeli’ye Suçlama
MHP’de İslam’ı savunmak, İsrail dostuna kaldı
Bahçeli’den MHP adına ‘andıç’ garantisi
İşte Ülkücülerin Ergenekon’a bakışı
Gizlilik kaydı olmasa MHP ve DSP’nin İsrail’le yaptığı anlaşmaları açıklarım
MHP seçimlerde CHP’ye çalışmış
Milliyetçilik ve temel ideolojiler
MHP Diyarbakır’dan Çekildi
Türkeş’in Yeşil’le İlişkileri
MHP’li İzgi’nin kirli ilişkileri!
Ergenekon’un MHP planında rol almış
MHP’li vekilden esrarengiz görüşme
MHP’nin Ege’deki kazancı CHP’lilerden!
Arınç’tan CHP-MHP ittiafakı iddiası
Ağar’dan tehdit: Ülkeyi kana bularım
Türkeş hakkında çarpıcı iddia
Bahçeli “Ergenekon” diyemedi-CANLI
MHP’de Şandır çatlağı mı?
MHP’DE ERGENEKON RAHATSIZLIĞI
Irklar nasıl oluştu?
MHP sol,chp sağ oylara talip
Ülkücülere “Ermeni” Şoku
CHP’li Başkan’a MHP sahip çıktı
MHP, AKP’yi Kapattırmak İstiyor
MHP, Sivas’tan ötede yok!
Ülkücüler oyun bozdu!
Tuğrul Türkeş’in Cinsel Hayatı
Bu defa CHP ve MHP şok olacak !
CHP-MHP’yi baraj altına iten Anket
Devlet Bahçeli Fena Yakalandı
MHP, AKP’ye Yine Tuzak Mı Kurdu
MHP’li vekilden ‘İDAM’ teklifi
Bahçeli Başbakanlığı reddetmiş
Ülkücüleri böyle kullandılar
MHP lideri Bahçeli de göz yummuş!
MHP mitinginde Ergenekon afişi !
En büyük destek MHP’den geldi
Çete, MHP’nin başına kimi istedi?
BBP’yi Ergenekon’a çekmek istediler
Katliam Davasında MHP Şoku
MHP Hala Kızılelma’ya Dahil
Şahin Ülkücülere Göre Darbe Olur
MHP de “İdam”ı Hatırlattı
Devlet Bahçeli askere fena çattı
Bahçeli: Karar yarayı derinleştirdi
ÜLKÜCÜ (MÜ YAŞAR OKUYAN)
MHP CHP’NİN YAVRUSU
CHP TABANI MHP İLE KOALİSYONU BENİMSEMİŞ
DEVLET BAHÇELİYE ESKİ BAKANINDAN ‘İDAM’ELEŞTİRİSİ
ÖZDEMİR:MHP CHP’YE BENZEDİ
ÖZDEMİR:MHP MİLLİYETÇİLİĞİ METAFİZİK VE TARİHİ DEĞERDEN UZAKLAŞTI
BAHÇELİ YILLAR SONRA EKRANDA
MHP NEDEN CHP’YE BENZEDİ
GÖKÇEK’TEN MHP’LİLERE CHP ÇAĞRISI
CHP’Mİ MHP’LEŞTİ,YOKSA MHP’Mİ CHP’LEŞTİ
MHP-CHP TEK YUMURTA İKİZİ GİBİ
MHP=CHP’DEN SONRA KEMALİZM=BAAS MI?
DEVLET BAHÇELİNİN İLHAN SELÇUKLA DANSI
ÜLKÜ OCAKLARININ İKİ BAŞKANI GÖZALTINDA
KORKU VE ŞİDDET,MHP’YE DAİR
CHP-MHP KOALİSYONU TÜRKİYEYİ GERİYE GÖTÜRÜR
CHP İLE MHP BİR DÜĞMEDEN KUMANDALI
MHP’NİN AMACI
İP MHP’LİLERİ BİLE ÜRKÜTTÜ
BAHÇELİYE OY VERİLİR Mİ?
MHP,KUR’AN-I KERİM-DE DEĞİŞİKLİK İSTEDİ
TÜRKEŞ VE ÜLKÜCÜLERİN PENCEREDEN ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFI
ÜLKÜ OCAĞINDA PORNO DEPREMİ
TÜRKEŞİ DEĞİŞTİREN NE OLDU?
KUTAN:BAHÇELİYE BAŞBAKANLIK TEKLİF ETTİK,KABUL ETMEDİ
BAHÇELİ VE BAYKAL KAZANAMAZSA ÇEKİLİYOR MU?
MHP TABANI BU SÖZLERİ AFFETMEZ
BAHÇELİYE HADEPİ NİYE ALKIŞLADIN ELEŞTİRİSİ
MHP’Lİ ŞANDIRA GÖRE İLHAN SELÇUK
BAHÇELİ MİT’ÇİDİR GÜVENMEYİN
MHP-DTP MECLİSTE VURUŞACAK
BAHÇELİDEN İMF’YE -MİNNETTARIZ-MEKTUBU
MHP HALKBANK VE ZİRAATI SATACAKTI
BAHÇELİYE MEKTUP ŞOKU
MHP’Yİ MECLİSE SOL OYLAR TAŞIDI
BAHÇELİ,ERDOĞAN’IN TELEFONUNA ÇIKMADI
MHP’DEN KOVULAN İMAM KONUŞTU
KOVULAN İMAM TEHDİT Mİ EDİLDİ?
TÜRKEŞ’İN ESKİ KORUMASI ÇEKİÇ OPERASYONUNDA GÖZALTINA ALINDI
DEVLET BAHÇELİ, TAYYİP’İ ÜÇÜNCÜ KEZ İPTEN ALIYOR… KAPATMAYA KARŞI ANAYASAYI DEĞİŞTİRELİM…
MHP’de KÜÇÜK operasyon!
MHP’lilere ne oldu? D. Bahçeli ne yapıyor?
MHP’ye ‘Sizi de bulaştırırız’ mesajı !
MHP’yi CIA Kurdurdu, Türkeş İse…
MHP’li Bölükbaşı Habertürk’ü yalanladı
MHP tuzağının yeni tanıkları var
MHP için yüz kızartıcı olay

Yukarıdaki haberlerin 2007-8-9 tüm yıllar itibarıyla kaynağı,Her birinin üzerine tıklayarak geniş haber okunabilir.:
http://www.adimder.com/haberler/2009-8-7-%20haber%20arsivi.htm

MEHMET ÖZÇELİK
27-08-2010




HARAMIN KITLIĞI

HARAMIN KITLIĞI

*Daha önce haramın sancısını yazmış,hiçbir doktor tedbirleri haramın sancısını dindirmiyor.Haramın sancısı kabre kadar devam ediyordu.Oradan cehenneme kadar devam edecek olan bir sancıdır,haramın sancısı.

*Haram yoldan elde edilen domates ve üzümün etrafında yılan çöreklenmiş, haram adeta yılana dönüşmüştü.

*Şimdi ise haram paranın getirdiği kıtlığa şahit olmaktayız ki,buna benzer yaşanmış hayattan çok örneklere şahid oluruz.Şöyle ki;
Tarlasını çok güzel ekip,gübreleyip iyi neticeler almak için bankadan faizle para çekip,ekinini yerine getirmişti.Eksik bir şeyi yoktu.Çokta ümitliydi.Çiftçiliğin tüm gereklerini yapmış,hesabını iyi yaptığını düşünüyordu.
Her zamanda yapıp çokça ürün aldığı yöntemi yine yerine getirmiş,sebeblere tam uymuştu.
Ancak Allahın hesabını hesaba katmamıştı.Allahın kâinata koyduğu kanunlar gereği haramın kanununu hiç hesaba katmamıştı.Belki de –Allah Rahim ve Kerimdir- deyip nefsini savunmaya geçmişti.Bu işlem ayıbını örtmek içindi.
O sene beklenmedik bir şekilde bir kuraklık oldu.Tüm masrafları boşa gittiği gibi,aldığı faizin paralarını ödeyememenin yükü çok ağır oldu.Ellerinde olanları da kaybettiler.
Çoluk çocuğumun rızkını temin edeyim deyip düştüğü gayrı meşru yoldan,Allah onun çocuklarına hürmeten çocuklarının midesine haramın girmesini engellemişti.
Haramın getirdiği kıtlık bazen kişinin kendisiyle sınırlı kalmaz,o beldeye bile rahmetin gelmesine mani olur.

*Kur’an-ı Kerim-de haram ve yasak olanlar,gizli işlenenlerdir.
Zina kabulün dışında gizli işlenen bir günahtır.
Hırsızlık iznin dışında gizli alınan bir şeydir.
Haram karşısındakinin değil,nefsin onayı ile alınan şeylerdir.Tıpkı Hz.Ali’nin namaza gittiğinde atını emanet ettiği kimseye çıkınca altı akçe vereceğini düşünmesine rağmen,o kişinin atın yularını çalarak kaçması gibi ki,Hz.Ali’nin de o kişiye vermeyi düşündüğü para kadar ödeme yaparak yeni bir tane alması arasındaki fark gibi.
Haram ile helal arasında ince bir hat,ince bir zar,ince bir düşünce bulunmaktadır. Okyanusları aşan insan haramın ince çizgisinde boğulmaktadır.
Helalde şeffaflık hüküm sürmekte iken,haramda kapalılık ve bulanıklık bulunmaktadır.
Haramzadeler ve haramzedeler bulanık hayatın bulanık çocuklarıdırlar.

* Cennette sular kaynağından içilecek.Her şeyin aslına varılacak.Gölgelerin yerini asıllar alacak.
Asıl-sız-ların,kök-süz-lerin,kök-süz olanların olmadığı,öksüz olduğu yer.
Orada her şey kök salmış,o da köküne ulaşılamayan kökler,kökler ülkesi..
Haramlar kökü zedelemekte,koparmakta,köksüzleştirmektedir.Cehennem köksüzler yurdurdur.
Haram insan ağacının kökünü fare gibi kemirmektedir.

*Her bir günah içinde ve de haramda küfre gidecek hayatı karartacak bir yol bulunmaktadır.
Haramlar insanın yapısını,proğramını,dna-sını bozmaktadır.Direkmen insanın ana merkezine hücum etmekte,virüs gibi çöküşe sebep olmaktadır.
MEHMET ÖZÇELİK
09-11-2010




CHP SİYASETİ

CHP SİYASETİ
Chp siyaseti muhalefet üzerine bina edilmiştir.Ondan olsa gerek ki 60 yıldır tek şeflik despot yönetiminden beridir iktidarsızlık hırsını ve arzusunu bu günlerde fazlasıyla arzulamaktadır.
Chp-li Gürsel Tekin-in;Chp – Mhp ile ortaklık kurabileceğini,önceki hükümette dsp-mhp ittifakının başarılı olduğunu söyledi.
Bu durum chp-ye bir şey kazandırmayacağı gibi,Mhp-ye de bir çok şey kaybettirir
40 yıllık Kâni olur mu yani?
Korkuyu giderip özgürlüğü getireceklerini vaat etmeleriyle zımnen şöyle bir de itirafta bulunmaktadırlar;
Chp şimdiye kadar korku imparatorluğu kurmuş.O da Fir’vunun veziri Haman’ın kurduğu kuleden daha büyük.
Mahremiyet alanına giren,ilâhi sahaya girmeye çalışılan bir kule.
Bu millet bir delikten bir kere ısırılır.İkinci sefer ısırılmayı düşünmez.Çünkü birinci ısırılışının bedelini bir asırdır ödemektedir.
Bu millet kendi iradesiyle bu partiyi iktidar yapmaz.
Siz iyisi mi darbelerden medet ummaya devam edin.Bakarsın çıkar!
Vitrindeki birkaç parçanın değişmesi,dükkanı değiştirmiyor.
Korku,baskı,tehdit,şantaj chp-nin dna-sında var.Yeni başkan bunun kaldırılacağını söylüyor ancak güven vermiyor.
Şaşırdığım bir nokta;Chp sürekli problemli insanları safına çekmekte,onlardan medet ummaktadır.
Ergenekon çıktı,hemen onlara destek oldu.Şimdi de onları oradan çıkarma planı olarak onları milletvekili adayı olarak göstermeyi düşünmektedir.
Hürriyet baş yazarlığından başbakana hakaret etmesiyle partiye kabul edilen Oktay Ekşi problemli olarak bu partiye katıldı.
Belgeli olarak kendisinin de imzası bulunan soruşturmalı bir kişiyi İstanbul il başkanlığına getirdi.
Kayseri de yolsuzlukla suçlanan kişinin avukatlığını yapıp,belediye başkanına çamur atmaktan çekinmedi.
O kadar örnekleri çok ki zihinlerinizi kirletmek istemiyorum.Sadece 4 yıldır tutmuş olduğum Haber Arşivlerine bakarak bunu görebilirsiniz.
***********
*”Ecevit’in 1970’lerde “Yargı devrimcilerin elindedir” sözleriyle tanımladığı da 27 Mayıs’ın yapılandırdığı yargıydı! “
Bugün yargı iflas etmiştir.Toplumda,gönül ve fikirlerde hak-hukuk-adalet intibaını silmiştir.
Hukuk yandaşın hukuku,güçlünün,fikirdaş hukuku zihniyetinin sürdüğü yer haline gelmiştir.Artık hukukun kestiği tırnak bile acımaktadır.
Soldaki fikri kısırlık yargıyı da kısırlaştırdı.
Bu hukuk milleti temsil eden,millet için,bu milleti idare edebilecek kapasite ve seviyede bir hukuk değildir.Değil bir devleti bir kasabayı bile idare edecek kapasitede değildir.
Bu yargı darbecilerin,az bir kısmın ve kesimin zihninin sönük ve donuk zihni döküntüleridir.
*1970-lerdeki solcuların kıblesi Rusya idi.Şimdi Rusların kıblesi güneye yani kâbeye dönerken,bizdeki solcuların kıblesi yerinde saymakta,kıblesi bozuk,kalpleri şaşkın,kıblesi belirsizdir.
Zaman kendi potasında çok şeyi eritti ancak yine de epey erimeyen şeyler var.Bir yerde değil,bir çok yerde demek ki bir bozukluk var.
Pusula bozuk,kılavuz karga,burun çamurdan çıkmıyor.
Sol çıkmaz yol,sol kimliksiz yol.Sol kendisini sorgulamalı.Nerede,ne için bulunduğunu,kimi temsil ettiğini hesap etmeli.Dünyadaki soldan bile kopuk bir sol.Nasıl bir sol-sa.Keşke de solsa,solsa da bu millet kurtulsa.
Solun din ile olan zoru ne?
Sermayesi olmayan,tek sermayesi saldırma ve tenkid olan müflis, kalabalık bir güruhun sahibine saldıran tavrını hatırlatmaktadır.
*Solcular genellikle önceleri yani 1970-lerde, devirmek özellikle İslâmı devirme,rusyadaki kominizmi hakim kılma sevdasında idiler.
1980-den sonra sefahete yöneldiler.Eğlence,sefahet ve rezaletlere daldılar.
1990-dan sonra ulusalcı olup,nifak perdesi altında,gerçek takiyye yaparak vatan elden gidiyor,irtica,provakatör faaliyetleri,pkk ile el ele olup kaos oluşturmak,ordunun içinden destek ve silah,bomba temin etmek,hukukun içinden haksızlıklarını örtme girişimleriyle bir türlü ayar tutturamadılar,ne idüklerini ortaya koyamadılar.Ne doğulu oldular ne de batılı,ne Müslüman gibi yaşadılar,ne de hristiyan gibi düşündüler. Kimliksiz,kişiliği netleşmemiş,rot ve balans ayarları bozuk,ne dünyaya yaranabildiler,ne de âhirete dönebildiler.
Türkiyede birileri kaosu hazırlarken birileri de buna alet olmaktadırlar.Bunun yüzlerce örneği mevcuttur.Mesela;
İçişleri Bakanı Beşir Atalay:” MHP’nin bundan beslendiğini söyledim. Ama bunu ilk kez ben söylemedim. Türkiye huzura kavuştuğunda MHP ve BDP’nin gücü bu kadar olmayacak. Türkiye’de bunlar ilk kez söylenmiyor.”
MEHMET ÖZÇELİK
20-01-2011