İMAN VE İSLAM

İMAN VE İSLAM

İman;Cibril hadisinde de[1] belirtildiği üzere;Cebrail-in Peygamber Efendimize;-İslam-İman-İhsan ve Kıyamet sorusunda imanı açıklarken,imanın altı esasını kabul edip,kalben doğruluğunu tasdik ederek,dil ile de ikrar etmekten ibaret olduğunu ifade etmektedir.

İslâm ise;Allah’dan başka ilah olmayıp,Hz. Muhammed’in O’nun elçisi olduğunu kabul etmektir.

İmanda esas olan Tevhiddir. Yani,Allah’ın var ve bir olmasını kabul ile,bu noktadan diğer dinlerden ayrılırken,İslâm ile de her meselesine tam bir teslimiyeti ifade eder. Birbirini tamamlayıcı iki unsurdur. Çünkü imansız İslâmiyet kurtuluşa sebeb olmadığı gibi,İslâmiyetsiz iman da kurtuluşa sebeb ve de makbul değildir.

Yahudiler Üzeyir Allah’ın oğludur,[2]Hritiyanlar da Teslis (Üçleme) Allah-Oğul-Ruh-ül Kudüs-[3] inançlarıyla İslâmiyetten ayrılmaktadırlar.

Peygamber Efendimiz:”Kalbinde zerre miktar iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır.”[4] Bunu;”Allah zerre kadar haksızlık yapmaz.”[5] ayeti de açıklamaktadır.

İslâm ile ilgili “Allah indinde din İslâmdır.”[6],”Size din olarak İslâmı seçtim.”[7],”Kim din olarak İslâmdan başkasına yönelirse bu ondan kabul edilmeyecektir.”[8]

Peygamber Efendimiz müslüman olup,imanı kalbine ve duygularına yerleştirmiş olan mü’mini tavsif ederken şöyle buyurmaktadır:”Mü’min mütemadiyen rüzgarın eğici tesirine maruz bir bitkiye benzer. Mü’min devamlı belalarla baş başadır. Münafığın misali de çam ağacıdır. Kesilip kaldırılıncaya kadar hiç ırgalanmaz.”

Burada mü’min,mütemadiyen esen rüzgarın önünde,sağa sola eğilerek kırılmadan dik olan canlı bir bitkiye benzetilmektedir. Diğer bir hadiste:”Mü’min yaprağını hiç dökmeyen yeşil bir ağaca benzer. (devamla) Bu hurma ağacıdır.”buyurdu.[9]

İman sahibini tenvir eden bir nurdur. Girdiği kalbi nurlandırdığı gibi,derecesine göre diğer insanları ve özellikle Peygamber Efendimizin imanı ki;bütün insan ve asırları kucaklar ve aydınlatır.

İman;her yönüyle aciz,fakir ve güçsüz ve mesnedsiz olan insanı gerçek sahibine rabtedip bağlar. İman bir intisabtır.

İman;kişiyi her yönüyle yüceltirken,imandan mahrumiyet de her yönüyle alçaltır. Neticesi gayet vahim vartalara ve tehlikelere sürüklenmektir. Bunalımlar,stresler,çılgınlıklar,anarşi,boşlukta yürümek,keşmekeşlik,sefâhet,intihar ve bunun gibi haller hep imansızlığın veya imanın zayıflığının bir neticesi,zehirli birer meyveleridir.

İman cennet meyvesini verirken,imansızlık da cehennem zakkumunu ve acılı meyvesini vermektedir. Bu ise insanın hem dünya,hem de ahiret hayatının yıkımıdır. Vücut dengesinin anormal bir şekilde bozulmasıdır.

Günümüzde ise menfi şartların her vesile ile insana hücumu,imanın önemini daha da belirgin bir şekilde göstermektedir.

Maddi bakımdan ne derece yükselinilirse yükselinilsin,o maddeyi de ayakta tutan iman ve ruh olduğundan,iman onun aslını oluşturur. Çünkü iman ruhun da ruhudur.

Kur’an-ı Kerimde yüze yakın İslâm ve beş yüz küsur iman ile ilgili ayet zikredilmektedir.[10]

İMANIN DERECELERİ

İmanın yerden göğe,bir damla sudan bir okyanusa kadar derecesi vardır. Gerçi su olmak itibariyle bir damla su da sudur,bir okyanus da sudur. Çünkü suyun özelliğini taşımaktadırlar. Fark ise,damla ve okyanusluktadır. Fark zahirdir.

Hayata tesir etmeyip,yaşayışıyla imanın özelliğini göstermeyerek günaha dalan bir kişi inkarda bulunmadıkça mü’mindir. Ancak kamil ve olgun bir mü’min değildir. Çünkü imanı bir damla mesabesindedir. Damla bir çöpü götürmekten aciz kalırken,okyanus büyük gemileri rahatlıkla götürmektedir.

Oysa bütün insanların imanının bir kefeye,Rasulullahın imanının da öbür kefeye konulması halinde,Peygamberimizin o ulvi imanı hepsinden ağır basacaktır. Çünkü imanı bir okyanustur. Diğer damla hükmünde olanlar o okyanusa muadil gelip,boy ölçüşemez. Onun imanının feyzinden nasibini almış Hz. Ebu Bekir gibiler ise:”Ya Rabbi! Vücudumu cehennemde öyle büyült ki,ehli imana yer kalmasın.”İşte iman ve tezahürü!

Biri kendini kurtarmaya çabalarken,diğeri başkalarının imanının kurtulması için her türlü fedakarlığa katlanmaktadır,cehennem bile olsa. İşte Bediüzzaman Hazretleri… Çünkü imansızlık öyle bir illettir ki;hiçbir şeye benzemez. Ortada iki yol var. Üçüncü bir alternatifte mevcut değildir. Tasviri ciltlerle kitap edecek olan bir ebedi hayatı kazanmak ve ya kaybetmek… Kazanmak halinde bundan daha büyük bir kazanç olmayacaktır.

İnsan insan olmak haysiyetiyle başkasının çektiği elemden ızdırap duyar. İmansız olarak giden bir insandan ızdırap duymayıp bî-gâne ve ilgisiz kalmak ne derece bir insanlıktır?

Hz. Ali-nin dediği gibi;İnsan kainatın küçültülmüş bir örneği olduğundan,onun imansız olarak ölümü kâinatın yıkımı ve yok olması demektir. İnsanı bir evin yıkılması veya kaybı düşündürsün de,bir kainatın yıkımı düşündürmesin? Bu durum,mü’min için en büyük gaflet,kâfir için ise en büyük dalâlettir.

Peygamber Efendimiz Hayberin fethi sırasında Hz. Ali-ye:”Vallahi,senin sayende,Allah’ın onlardan bir tek kişiyi doğru yola getirmesi,senin bir çok kızıl develere malik olup,onları Allah yolunda tasadduk etmenden daha hayırlıdır.”[11] buyurmakla,dünyada insan için ve insanın ticareti için en önemli meselenin iman olduğunu ifade etmektedir.

İman üç kısımda değerlendirilir:Mesela;uzakta bir dağda yanan ateşin evvela dumanı görülür. Yanına varıldığında alevi görülür. Temas halinde yakıcı olduğu anlaşılmış olur. Bunun gibi de;

1)Dünyaya gelen her insan,aleme nazar ettiğinde bilir ve anlar ki;bu koca kainat rast gele,körü körüne,tesadüfen,şuursuz tabiat neticesinde olamaz. Nitekim nasıl ki bir köy muhtarsız,bir iğne dahi ustasız,her bir sanat sanatkarsız,bir okul müdürsüz,muhteşem bir mimari sanat ve şaheser dahi mimarsız olmayacağı gibi;eser müessirini göstermesi sırrınca,her yönüyle nizamlı,intizamlı ve her şeyi hikmetli yapılan şu kâinatta elbette sahibsiz olamaz. Onun da bir sahibi vardır ki O da Allahtır. İlmen bu düşünceye varmaya imanın İlmel Yakin mertebesi denir. Duman misali gibi. Nitekim duman da bir ateşin varlığına delalet eder ve onun varlığını gösterir.

2) Ancak akılları gözlerine inip,akıllarının değil de gözlerinin gördüğüne inanan,her şeyi madde ile değerlendiren insanlar, ve ya imanda mertebe kat edip iman bakımından yükselen insan gibi ki Hz. Ali;”Eğer alem-i gayb (görünmeyen alem) açılsa, gözümle görsem yakinim (inancım) ziyadeleşmeyecek.”bana da Aynel Yakin denir. Görür gibi inanmak,dumanla iktifa etmeyip,bizzat ateşi görme derecesine yükselmek…

3)Bir çok maddi ve manevi zelzele ve sarsıntılardan korunmak,hayatın başlangıcından sonuna kadar zikzak çizmeden,istikamet üzere devam edebilmek,ölçülü bir bakış açısı için kuvvetli bir imana gerek vardır. Öyle ki,her zerrede bütün engelleri aşarak O’nu görmek,O’nun varlığını anlayabilmekle olur. Zira Allah’a giden yollar varlıların nefesleri sayısıncadır.”hakikatınca,her şeyde O’nu görmektir ki,bu imana Hakkal Yakin denir. Yani sadece akıl ve göz ile değil,bütün vücut zerrelerince hissetmek ve bilmek,hakikatların hakikatına ermektir.

Buda ateşe temas etmekle ateşin yakıcılık özelliğini bütün zerreleriyle anlamak gibidir.

Böylece;Allah’dan ihsan edilmiş bir nur ve ebedi hayattan da bir parıltı olan iman,Peygamber Efendimizin tebliği ettiği dinin inanç gibi zaruri olan kısmını tafsili ve geniş olarak,bunun dışında kalıp inanca taalluk etmeyen kısmında icmali ve özet olarak tasdik etmekten hasıl olan bir nurdur…

21-01-1992

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Bak. Kütüb-ü Sitte. Prof. İ. Canan. 2 / 216.

[2] Tevbe.30.

[3] Maide.17,110,Bakara.87,253,Nahl.102.

[4] Kütüb-ü Sitte.age. 2 / 200.

[5] Nisa.40.

[6] Al-i İmran.19.

[7] Maide.4.

[8] Al-i İmran.85.

[9] Kütüb-ü Sitte.age. 2 / 320.

[10] Bak. Mu2cemul Müfehres. M. F. Abdulbaki. sh. 81,355.

[11] İslam Tarihi. M. Asım Köksal. 7 / 166, Sahih-i Buhari. 4 / 1872, İbn-i Esir. Üsdül Gabe. 4 / 28,Zat-ul Mead. İbn-i Kayyım el Cevzi. 2 / 149,Ebu Fidl,İbn-i Kesir. Sire. 3 / 351, Diyarı Bekri Hamis. 2 / 149, Halebi. İnsanul Uyun. 2 / 736.

Loading

No ResponsesOcak 3rd, 2015