ERGENEKONA GÖBEKTEN BAĞLILAR

ERGENEKONA GÖBEKTEN BAĞLILAR
Ergenekon bir asrı aşkın bir süredir bu milletin kanını emmektedir.
Köklü bir terör yapılanmasıdır.
Köklü olmasındaki sebep ise;içerisinde hem sol cenahtan hem de milliyetçi taraftan insanları safına katmasıdır.
Solcular için sağcıları,sağcılar için de solcuları devreye koyarak,tek elden kavga ve kaos çıkarmaktadır.
2007 yılından itibaren başlayan Ümraniye-de bulunan el bombaları ile,çorap söküğü gibi sökülmeye başladı.
Artık bir asırlık mızrak,çuvala sığmamaktaydı.
Önceki yönetimler bildikleri ve haberdar oldukları halde,bu kirli çamaşıra el sürmediler,bu irini deşmediler.
Bu şekilde uzun süre varlığını devam ettirdi.
Sol cenah varlığının sebebi olan Ergenekon terör örgütüne kalpten,madden ve her yönden bağlanmış,onun avukatlığını da hala devam ettirmektedir.
Bu amaçla orduyu,hukuku,üniversite ve Miti kıskacı altına almış,bunları çok iyi ve güçlü kullanıyordu.
Solu bu menfi uygulamasında anlamak bir derece normaldir.
Çünki çok rahat içine sızan,kendisini idare eden,içine aldığı kirli insanlarla ayakta durmak ve varlığını sürdürmek için bunu yapma mecburiyetinde olduğunu düşünmekteydi.
-Ancak milliyetçi kesim 1980 öncesi idealini yitirmiş,oda mücahitlerin mütait olması gibi,mafyaya,kirli işlere bulaşmıştı.
İdealist insanlar ihraç edilmiş,başka bir parti altında toplanmış,uçkuru düşük insanlar ta üst seviyeye kadar çıkmış,kaset skandallarıyla sarsılır hale gelmişti.
Bununla da kalınmadı.
Ergenekon terör örgütü mensubu ve Balyoz darbe planlarına alet olanlar milletvekili adayı gösterildi. Emekli Genelkurmay başkanı aynı suçtan içeriye alınmasına rağmen bizzat ziyaretine gidildi. Bu ziyaretin ordunun tüm mensuplarını ziyaretle eş değerde değerlendirildi.
Aslında bütün bunlar ergenekonun sağlı sollu iki kolunun kimlerden olduğunu da deşifre etmiş oldu.
Bu insanların büyük çoğunluğu önemli kirli teşkilat olan ergenekonu ya sulandırdı,ya taraftar oldu veya susmayı tercih etti.
Tarihi bir vebalin altına girmiş oldu.
Bu ise Çanakkale savaşlarında düşman tarafına yardım etmekle eş değerde bir cürümdür.
Ergenekon belli ki bunlara kuvvetli bir kanca takmış,kurtulamıyorlar.
Veya ancak bu yolla iktidara gelmenin mümkün olabileceğini düşünüyorlar!
Bahçeli-nin Silivriyi ziyaret emesi,hukuku hiçe sayması ergenekona taraftar olmasının açık isbatıdır.
Bu yüz çirkin bir yüzdür.Bu milletin ve bu milleti temsil edeceklerin yüzü değildir.
Mahkeme çok kuvvetli bir delil olmasa,tarihte olmamış olan,bir genel kurmay başkanını kolay kolay içeriye alamaz.
Ve de hala mahkemesi devam etmektedir.
Bu kadarını bile düşünmek,çok zeki olmayı gerektirmemektedir.
Toplumu üzen durum bundan ziyade,bu partiye gönül vermiş insanların ya saflığından iyi niyetleri veya körü körüne hareketleri veya yanlış bir gelenek halinde gelmekte olan,kol kırılır,yen içinde kalır,yanlış düşüncesi veya göbekten maddi bir menfaatla bağlı olmaları veya kendi seçtiklerini sorgulama cesareti ve gücünü gösterememeleri;sadece kendilerine değil,tüm Türkiye-ye zarar vermektedir.
Parti doğru bir gidiş içerisinde değil,fazlaca kan kaybetmekte ve kaybettirmektedir.
-İşte bir asırlık fatura;
1960-dan beri ve daha öncesi olan cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ölen ve öldürülenlerin sayısı az değildir.
Birde bunların kominizme,terörizme alet edilmesiyle ebedi hayatları tehlikeye atan boyutu ise,dünyaya sığmayacak büyüklük ve kayıptadır.
Ergenekona bağlı ve taraftar olanlar,bütün bunlara ortaktırlar.
MEHMET ÖZÇELİK
15-01-2013




GEÇMİŞ ÜMMETLERDE NAMAZ

GEÇMİŞ ÜMMETLERDE NAMAZ
İnsan Allah ile olan irtibat ve ilişkisinde imandan sonra en büyük bağ ibadetin ruhu olan namazdır.
Var oluşun sebebi,devamı ve neticesidir.
Terk etme ise kopuşun önemli sebeblerindendir.Sonuçta imanda zayıflama ile beraber bir kopmaya gitmektedir.
-Namazı terk etmenin getirdiği sonuçları ise Rabbimiz şöyle beyan ediyor:” Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”
-Namaz her ümmete farz kılınmıştır.” Celâlim hakkı için, biz, her ümmete; “-Allah’a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının.” diye bir Peygamber gönderdik. Sonra içlerinden bir kısmına Allah hidayet etti, bir kısmının da üzerine sapıklık vacip oldu. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da, bakın ki, Peygamberleri tekzîp edenlerin sonun ne olmuştur?”
-Hz.Musa Turi Sinaya ilk çıktığında,ilk aldığı emir;” “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.”
Kâbe de bu amaçla kurulan ilk mabeddir.
Geçmiş ümmetlerde de namaz emredilmiştir.
“Temizlenen, Rabbinin adını anıp O’na kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.
Fakat siz (ey insanlar!) ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz.
Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, İbrahim ve Musa’nın kitaplarında da vardır.”
*”Şu insan, Mâbûd-u Ezelînin azamet-i hitabına, hadsiz kalblerden ve dillerden çıkan sesler, dualar, zikirlerle mukabele ediyor. O sesler, dualar, zikirler birbirine tesanüd ederek ve birbirine yardım edip ittifak ederek öyle geniş bir surette Mâbûd-u Ezelînin ulûhiyetine karşı bir ubudiyet gösteriyor ki, güya küre-i arz kendisi o zikri söylüyor, o duayı ediyor ve aktârıyla namaz kılıyor ve etrafıyla, semâvâtın fevkinde izzet ve azametle nâzil olan -emrini, küre-i arz imtisal ediyor.”
*”Bu arzı böyle kendine sâcid ve âbid ve ibâdına mescid ve mahlûklarına beşik ve kendine müsebbih ve mükebbir eden Zât-ı Zülcelâl..”
– Rabbimiz sure başlarında da bu tesbihleri zikretmiştir.
İnsan ibadete hava ve su gibi ihtiyaç duymaktadır.
*” Evet, Cenâb-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil.”
İbadet Allah için yapılır.
*”Ve “İbadet Cenâb-ı Hakka mahsus ve şükür Ona lâyık ve hamd Ona hastır” diye çok tekrarla beyan ediyor.”
-” Akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin. Göklerde ve yerde olanların hamd ve senâsı Ona mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ve öğle vaktine girince de Allah’ı tesbih edip namaz kılın.”
-Bu ayetin 5 vakit olduğuna dair deliller mevcuttur.
*” Tesbih ve Tekbir ve Hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında, bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem, ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını te’kid ve takviye için şu kelimât-ı mübâreke, otuz üç defa tekrar edilir. Namazın mânâsı, şu mücmel hulâsalarla te’kid edilir.”
MEHMET ÖZÇELİK
24-10-2014




GARİBLERE MÜJDELER OLSUN

GARİBLERE MÜJDELER OLSUN
“Túba lil ğurebâ”
“Gariblere müjdeler olsun”
Kime?
-Garib;garibane yaşayan,farklı olup,fark atan,fark yapan,eşsiz ve benzersiz olan..
“Yâ Rab, garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem,
Bî-ihtiyarem, el-aman-gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem, zidergâhet İlâhî! “
-“Eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, hergün biri kesilse, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.” diyenlere…
-“Bu sarık bu başla beraber çıkar” diyebilenlere…
Başkası gibi değil,başkasından farklı kendisi gibi olan,kendisini yaşayan,kendisi olan ve kendisini bulan…
Kınayanın kınamasına aldırmadan hakikatı tutup kaldıran,hakikatı haykıran…
Çoğunluğa,kalabalıklara ayak uyduran değil,kalabalıkları peşine takan adam..
Zamanın çarkları arasında ezilmeyip,zamanı tanzim edip lehine çeviren kimse…
Zamanın gerisinde kalmayıp,zamanın önüne geçen kişi…
Müjdeye mazhar şahsiyet…
Müjdeci..müjdeleyen..
Yaşantısı benzersiz..konuşması benzersiz..yemesi,içmesi,gezmesi.görüntüsü başkalarına benzemeyen benzersiz…
Kemiyet değil,keyfiyet sahibi..
Dünyanın en fakiri,âhiret cihetiyle en zengini…
Herkes dünyayı ve menfaatını düşünürken,o garib ve gurebadan olup başkalarını düşünür,başkaları için yaşar.
“Cehennemde vücudum o kadar büyüsün ki, ehl-i imâna yer kalmasın.”
Herkes gibi olmak olmamaktır.Benzersiz olmak var olmaktır.
Bütün gayreti milleti olan tek başına bir millet şahsiyet…
“Bir adamın kıymeti, himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.”
Monotom,tek düzey,değişmemek,değiştirilmek,değişken,havaya ve yere göre şekil alan,her yere uyan,gelişi ile gidişi arasında fark olmayan standart bir insan olmayan…
Garib bunların farklısı,farkın ve farklılığın farkında olan kişi…
Garib ve benzersiz olanlara müjdeler olsun…
Onlar evvelden müjdelenmiş olanlar…
Müjde şahsiyetler…
“Hey efendiler! Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok.”
“Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim; karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!.. ”
Asrın yangınından itfaiyecilik görevini yapıp,ebedi yakıcı ateşe göğsünü geren,ondan sakındıran..
Bütün asırların birikmiş tehlikelerine karşı ümidini yitirmeyen…
Gelecek olan nuru gören ve sesini işiten kimse..
“Evet, ümitvar olunuz; şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada, islamın sadası olacaktır!”
O garib kişi kışta donmayan,kışta iken baharı gören,bahar için kışta eken kişi…
“Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim. Siz inşaallah cennet-âsâ bir baharda gelirsiniz.”
Bütün vazifeleri içinde barındıran tek vazife ile vazifeli…
“Birtek gayem vardır:
O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın İmân esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu İmân düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.”
Tek hedefi bir eseri bırakmaktır.Zira;
“Adem odur ki koymalı her yerde bir eser
Eseri olmayanın yerinde yeller eser…”
“Ölen bir eşek midir geriye kalır semeri
Ölen bir insan mıdır geriye kalır eseri…”
“Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”
Düşünce ve aksiyon adamıdır o.
“Küçük kafalar kişileri, orta kafalar olayları, büyük kafalar da fikirleri konuşurlar.”
Kısacası;garib adam,müjdelenen şahsiyet gureba;her şeyiyle farklı ve benzersiz olan kimsedir o.
Anlatılan şeyler bilinen şeyler olmayıp,farklı şeylerdir.
“Gariblere müjdeler olsun…”
“İslâm garip olarak başladı. Başladığı gibi yine garip olarak dönecektir. Öyleyse ne mutlu o gariplere!”
İslâmiyet başlangıçta harika,farklı,şaşırtıcı olarak zuhur etti,dönüşü de yine aynı şekilde ve daha harika olacaktır.
Ebû Davud Teyalisi ve Tirmizinin Enes b. Malik (RA) ten aldığı şu hadis-i şerifi nakleder:

“Ümmetim, evveli mi sonu mu daha hayırlıdır kesin bilinmeyen yağmur gibidir” buyrulur.
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.”
“Dinlerini yaşama adına halktan uzaklaşabilenlerdir ki, onlar kıyamet günü Meryem oğlu Îsâ ile haşrolacaklardır.”
“Gurbette garip olarak ölmek şehitliktir.”
“Abdullah bin Amr (r.a) anlatıyor: “Bir gün Peygamberimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanında bulunuyorduk. Kendisi ‘gariplere müjdeler olsun’ buyurdu. Kendisine ‘garipler kimlerdir ey Allah’ın Resulü’ diye soruldu. O da şöyle cevap verdi: ‘Onlar salih insanlardır. Kalabalıklar içinde azdırlar. Onlara isyan edenler, itaat edenlerden daha çoktur.”
Abdurrahman b. Senne tarikiyle gelen rivâyette, “…Yâ Rasûlallah, garipler kimlerdir?” diye sorulunca, “İnsanların bozduklarını (ifsad ettiklerini) düzelten (ıslah eden) kimselerdir” cevabını vermiştir.
İmam Tirmizi’nin rivayetinde ise: “Benden sonra, insanların ifsat edip bozdukları Sünnet’imi ıslah edip düzeltecek olan o gariplere ne mutlu!”
‘Garipler o kimseledir ki insanların az yaptığı yerde onlar çok yaparlar.”
Müşriklere benzemeyen gariblere müjdeler olsun…
“Ne oluyor bu Peygamber’e, böyle Peygamber mi olur: Yemek yiyor, çarşı pazarda dolaşıyor! Bari yanında heybetli bir melek olsaydı da etrafındaki insanları korkutup uyarıda bulunsaydı!”
Garib gurub etmeyen, zuhur eden kimsedir.
“Zaten cihanda güneş gibi misli bulunmaz bir şey yoktur.

Bâkî olan cân güneşi Öyle bir güneştir ki asla gurub etmez.”Mevlana.
MEHMET ÖZÇELİK
03-09-2014




FOSİLLEŞMİŞ ZİHNİYET

FOSİLLEŞMİŞ ZİHNİYET
Kim mi?
Mahallenin huysuz ve haylaz çocuğu..
Oyun bozmak için, oyun bozan hırçın çocuk yapılı.
Bir asır öncesinden çıkamayan..
Kısır ve herkesi de kısırlaştırmaya çalışan.
Maneviyatın önündeki çin seddi, yecüc-mecüc.
Ne maddi ne de manevi gelişmeye açık değil kapalı.
Geçmişe aid her şeyi bir çırpıda çizen zihniyet.
Kökü bereketsiz.
Kirli çamaşırları içinde barındıran, kirlilerin barındığı tek yer.
Ergenekon Terör Örgütü’nün tek hamisi ve abisi.
Yeni nesilleri kendi gibi fosilleştirme gayreti içerisinde her türlü provakatöre hazır bir zihniyet.
Darbe senaryocusu, darbe babası
Çözümü sokakta ,çözümsüzlüğü de sokakta arayan zihniyet.
Çözmeye değil, çözümsüzlüğe ayarlı.
Azınlıkları çoğunluğa hakim kılma, azla çoğu idare etmeye proğramlanmış topluluk.
Korkulu rüyasında sürekli gördükleri;İmam-Hatip,İmam,Cami,Kur’an Kursları,Maneviyat er ve erenleri, başörtüsü..
Karanlık işlerin adamları..cunta ekibinden..fişleme ile şişleme işlerinin adamları.
Ayak bağı, milletin üstüne giydirilmiş dar elbise..
Tornadan çıkmış tek model, tek şef, tek yönetim savunucusu.
Kim mi?
Miadı dolmuş, fosilleşmiş son zihniyet.. son oyun ve son oyuncusu..
************
*Bazen haberleri okuyunca kahroluyorum fakat bu pislikleri de tarihe ve tarihin çöplüklerine havale hatırına sabrediyorum.
*5’i irticai 24 kişi ordudan ihraç edildi
İrtica derken adı konulmalı yani namaz kıldığı için, dini inancının gereğini yaptığı için mi? Eğer bunun için ise Allah onu atanı veya cezalandıranı her iki dünyada da rezil, kepaze ve perişan etsin, ıslah değil, kahretsin. Çünkü açık ve cahiliye asrının gerisinde kalan bir cehalet ve ahmaklıktır.
Ordudan irtica adına inançlı insanlar ihraç edildi, yeri ergenekona bırakıldı.
*Başörtülü anneler Anıtkabir’e alınmadı
Alınmadı yani aslında ne güzel bir teklif değil mi? Sizde gelmeyin! Çağrılmayan yere gitmeyin!
*Zorlu ve soylu bir nesil geliyor. Haklarını hakkıyla almaya çalışan, haksızlıklara direnen, manevi gelişmiş ortamlarda gelişen, göreneklerde değil de kendi isteğiyle inanıp yaşayan bir nesil geliyor.
Mesela; Geçmiştekilerin örtünmesi bir gelenek ve görenekten kaynaklanırken, şimdikilerin bilinçli bir inançtan kaynaklanmaktadır. Gelecek maddi-manevi açıdan hiçte geçmişten kötü olmayacak. Dünya bir yandan iyiye giderken, bir yandan da içindeki pislikleri, hurdaları, kırpıntıları temizlemekte, bir yandan da hizaya getirmektedir.
İlahi kudret kapanışı kendi lehine çevirerek gerçekleştirecektir.
Surda bir gedik açtık
Mukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgar
Her nereden esersen es.
Şairin dediği gibi, açılan gedikler daha da büyümekte, gedikleri yapanlar deşifre olup küçülmektedir.
*Sonuç itibarıyla geçen birkaç nesil ve asır, Kayıp asır ve Kayıp nesil olmuştur.
*Mevlana bugün yaşasaydı, irticadan o da sorgulanırdı.
*Bulanık kafayla vatan korunmaz, emanet edilmez.
Hilmi Özkök eski genelkurmay başkanı iken içmediği için arkadaşları tarafından tenkid edilmiş. İşte hazin konuşma;
Emekli komutanların şarap tartışması sürüyor
Dünyada İslam’la ilgili ‘utanç verici bir anlayış eksikliği’ var

Türk dizileri hem edepsiz hem de boşanma nedeniymiş
Çarşaflı üyeye karşı çıkanlar din istismarcısı
*2008 genel değerlendirmesinde öne çıkan iki kurum, en çok yıpranan kurum oldu; Türk silahlı ve kuvvetleri ve Anayasa mahkemesi yani hukuk ve hukukun siyasallaşması.
En önemli olayı ise; Şimdiye kadar Turgut Özal hariç hiçbir cumhurbaşkanının halk tarafından, halkın onayına sunulupta iradesiyle getirdiği ve memnun olduğu kimseler olmamasıdır. Özal da zaten farklılıkları görmek için çıktığı o noktada partisinin başsız kalıp iş yapamaz hale gelmesi, kendisine su-i kast düzenlenmesine rağmen kurtulması ancak sonunda zehirlenmesiyle de ideallerini gerçekleştirememesiyle sonuçlanmıştır. Bundan dolayı 2008 –de öne çıkan en önemli iki olay; Cumhurbaşkanının kahir ekseriyetle, bir çok engellemelere rağmen halkın tasvibine mazhar olmuş bir kimsenin gelmesi,
Diğeri ise asrın davası olan Ergenekon terör örgütünün asırlık çok yönlü, dünya çapındaki başlangıçlarının ortaya çıkartılmasıyla, İtalyadaki gladyo operasyonundan daha büyük ağ bağlantılarının deşifre edilmesidir. Bütün faili meçhuller, pkk gibi Türkiye-nin temel sorunlarının bağlantı noktalarının deşifresine adım atılmış olmasıdır.
*Bir asırdır Millet içi doldurulmayan bir rejime feda edildi. Rejimi koruma uğruna, millete rejim yaptırıldı, o da kıtlık derecesinde…Bu konuda askeriye ve hukuk, anayasa mahkemesi perestijinin kaybolmasını da göze alarak, bir yandan yanlışlıklar yapıldı, bir yandan da milletin hassasiyeti dikkate alınmadı.
*”Rahmet-i İlâhiyeden ümid kesilmez. Çünki: Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’anın hizme¬tinde is¬tihdam ettiği ve ona bayraktar tayin et¬tiği bu vatan¬daş¬ların muhteşem ordu¬sunu ve muazzam cemaatini, mu¬vakkat ârızalarla in¬şâ¬allah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir…”
*”Kılıncını ayağına vurdurmaz, düşmanına vurur. Kur’ana hizmetkâr eder. ağlayan Âlem-i İslâmı güldürür.”
Temennisiyle…
MEHMET ÖZÇELİK
01-04-2012




FİTNE KAPISI

FİTNE KAPISI
Hadiste;”Fitne uykudadır, Allah onu uyandıranlara lanet etsin!”
Huzeyfe-den;Hz. Ömer (ra)`in yanında idik: Bize: “Resulullah (sav)`ın fitne hakkındaki hadisini kim hafızasında tutuyor?” dedi. Ben atılıp: “Ben biliyorum!” dedim. “Sen iyi cür`etlisin, nasılmış söyle bakalım!” dedi. Ben de anlattım: “Resulullah (sav)`ı işittim. Demişti ki: “Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi`l-maruf ve nehy-i ani`l-münker bu fitneye kefaret olur!” Ömer (ra) atılıp: “Ben bu fitneyi kastetmemiştim. Ben öncelikle denizin dalgaları gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiştim!” dedi. Bunun üzerine ben: “Ey mü`minlerin emiri! O fitne ile sizin ne alakanız var! Sizinle onun arasında kapalı bir kapı mevcut!” dedim. “Bu kapı kırılacak mı, açılacak mı?” dedi. “Hayır açılmayacak bilakis kırılacak!” dedim. Hz. Ömer (hayıflanarak): “(Eyvah) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!” buyurdu.” Ravi der ki: “Biz Huzeyfe (ra)`ye sorduk: “Ömer bu kapının kim olduğunu biliyor muydu?” “Evet,” dedi, “yYarından önce bu gecenin olacağıni bildiği katiyyette onu biliyordu. Ben hadis rivayet ettim; boş söz (ve efsane) anlatmadım.” Huzeyfe (ra)`ye soruldu: “O kapı kimdir?” “Ömer (ra)`dir!” buyurdu.”
*Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Kral Abdullah’ın hatıratında Sultan II. Abdülhamid’i şu çarpıcı satırlarla anması ilginç olmanın ötesinde çarpıcıdır:
“Bence Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osman’a yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz. Osman nasıl fitneyle Müslümanlar arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda insanlarla fitne arasındaki perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı.”
O Abdulhamid ki; Bismark onun hakkında şöyle diyor;Dünyada yüz gram akıl vardır;Bunun doksan gramı Abdulhamid-de,beş gramı bende,diğer beş gramı da tüm diğer insanlardadır.”
*Mazhar Osman bir vesile ile görüştüğü devrin başbakanı İsmet İnönü’ye şöyle bir teklifte bulunur: “Paşam! Bizim hastanelerde yer kalmadı! Çok hasta var! Bunların çoğunluğu bizim hastamız da değiller! Eskiden tekkeler vardı, şeyhler vardı. Onlar bunları nefes eder iyileştirirlerdi. Siz tekkeleri kapattınız, hastaları çoğalttınız. Şunu yapın hiç olmazsa: Dergâhları kapatılan bu şeyh efendileri imtihan ederek, onlardan birer, ikişer, üçer kişi verseniz hastanelerimize, hastanede yatan hastaların dörtte üçü iyileşir çıkar!”
İşte gerçek hamiyet-i milliye budur, böyle olur. Bu sözleri dinleyen İsmet İnönü ise, “Ne bunu sen söylemiş ol, ne de biz bunu duymuş olalım!” diyerek meseleyi kesip atar.
İlk fitnenin kapısı cumhuriyetin kuruluşuyla başlamıştır.Yani fitnenin kapısı kırılmış,diğer bir ifadeyle fitnenin kapısı artık açılmıştır.
İhtilallerle bu fitne resmileştirilmiş,pekiştirilmiştir.
*27 mayıs 1960 darbesinde,darbe ilk defa orduya yapıldı.
1960 darbesi halka karşı yapılmadan önce,orduya yapılmış oldu.
Ordudan atılan 7 bin kadar subay ve bunların içerisinde 250-si general, orgeneral, korgeneral,albay,yarbay gibi üst düzey yapılanları tasvib etmeyen komutanlar ordudan atıldılar.
27 mayıs 1960 darbesinden bir gün önce 26 mayısta ordu adeta tasfiye edilip,yeni bir zihniyetin ve fitnenin temelleri atılmış oldu.
Hz.Ömer-in devre dışı bırakılmasıyla fitnelerin önünün açılması gibi, cumhuriyetin kuruluşunda ilk meclis üyeleri olan hocalar ikinci mecliste devre dışı bırakılmış,1960-larda da ordudaki iyi insanlar emekliye sevkedilmiş;Menderes-gillerde idam edilerek,topluma göz dağı verilmiştir.
Bundan sonra olacak olan 1971,80,97,203 ve sonrasında yapılan ve yapılmaya çalışılan darbelerin temeli atılmış oldu.
-1980 ihtilalinden bir gün önce memleket kan gölüne dönmüş iken,bir gün sonra darbe ile beraber memleket tam bir sessizliğe büründü.
Kenan Evrenin ifadesiyle;darbenin olgunlaşmasını bekledik,diye gerçek niyetini ortaya koymuş oldu.
Bir sağdan,bir soldan astık,diyerek de toplumu kendilerinin sürüklediği oyunu izah etmiş oldu.
12 eylülde bir gecede 40 bin insan içeri alındı.
Nereden biliniyordu bu 40 binin kimler olduğu?
Madem biliniyordu,neden öncesinde böyle bir engellemeye gidilmedi?
***************
*”Samanyolu Haber Filistinliler’e terörist dedi.
İsrail savaş uçakları Gazze’nin değişik yerlerine hava saldırıları düzenliyor. Samanyolu Haber İsrail’in hedeflerinin terör örgütleri olduğunu söyledi.”
*”Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, Başbakan Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e yönelik Davos’taki çıkışı için Erdoğan’a tepki gösterirken Perez’e övgüler yağdırdı. “
Acaba Sami Selçuk-un bu yüz kızartıcı yorumu,cumhurbaşkanı seçilmesi için bir yerlere verilen mesaj mıdır?
-Sami Selçuk sırf israili ve İsrail cumhurbaşkanını memnun etmek için,dünyanın ve memleketimizin alkışladığı başbakanın –one minute-çıkışını ağır bir dille ve hafifletici bir ifadeyle tenkid etti.
Neden???
Bir yerlere mesaj verip,bir şeyleri almak için illa taviz mi vermek gerekiyor? Kişiliği zedeleyici,hayat boyu utandırıcı çıkışlarda mı bulunmak gerekiyor?
Kişilikli davranmak gerekmez mi?
Türkiye-deki tüm çıkışlar,hep ayrıştırıcı yöntemli davranışlar şeklinde tezahür etmektedir.
Kazanımlara yönelik değil,kayıplara yönelik davranılmaktadır.
*Bir yere gelmek için illa olumsuz bir mesaj vermek veya birilerini rahatlamak veya zulme göz yummak mı gerekir?
Anayasa mahkemesi başkanı Haşim Kılıç cumhurbaşkanları seçimine yakın farklı bir çıkış yaptı.
Birilerine mesaj mı verdi?Bir şeyleri mi umuyor,bekliyordu?
*Diğer yandan;” Aşağıdaki videoda Fethullah Gülen’in “İsrailde,bomba tehdidi altındaki Yahudi çocukları için yüreğimin yağları eriyor,onların başında patlayan bombalar sanki içimde patlıyor.”
Acaba aynı ifadeler mağdur durumdaki Filistin çocukları için ne derece de dile getirilmiştir?Yersiz ve zamansız,ölçüsüz bir ifade.
İsraili güç görenlerin acziyetinin bir ifadesidir.
Belli ki bir kirlenme ve sinsi bir oyun var.Fitne başının önü böylece açılmış oluyor.
Bu ifadeler;gerçekten kirli,çirkin,seviyeden uzak,basiretten beri,ileriyi görmeden yaralayıcı ifadeler.
Bir asırlık ezikliğin,kişilik zedelenmişliğin bir tezahürüdür.
*Cemaatın bir asırdır bu millete kan kusturan Ergenekon gizli terör örgütünü deşifre edip,devre dışı bırakmasına karşı,her şeyi meşru görerek bazı kirli ellerle yerine oturmaya çalışan cemaatı dünya ergenekonu ve içteki ortakları karşı atağa geçerek devre dışı bırakmaya çalışarak,tekrar ortaya çıkmaya mı çalışıyor?
Pislikler temizlenirken,pislik yöntemler kullanıldı.
Bununla yetinilmedi,iktidar sarhoşluğu başta başbakan Erdoğan olmak üzere meşru hükümeti gayrı meşru yolla,gayrı meşru iç ve dış ortaklarda devre dışı bırakmaya, açıkça darbe yapılmaya çalışıldı.
Yanlış duvara toslanıldı.
Şu durumda dış ve iç Ergenekon el birliğiyle hesap peşinde!!!
*Biz hala biz olamadık.Kişiliğimizi bulamadık.Kendimiz olmaya bırakılmadık. Mesela;
“Türk vatandaşı tanımı: İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemesi kanununa göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.” (Uğur Mumcu-dan)
*******************
*Toplumun ya parçalanması veya eski haline dönülmesi için bazen masumane gibi görülen tüyolar topluma angaje edilmektedir.
Aslında altından gelen koku,hala eski kokulara benzeyen kokulardır.
Bir hak verelim,bir daha verelim,düşüncesiyle toplum adeta deneme tahtası haline getirilmektedir.
Oyunu görmek için az bir basiret yetmektedir.Toplumun alt kesiminde bu var.
Fakat yine de bir basiret bağlanması ve körelmesi yaşanmaktadır.
*Türkiye-ye oluşturulan çatının sürekli üstünün açık olması istenmiş..devamlı yağmur alsın diye..
Rahmet yağmuru mu?
Elbette hayır..Her an müdahale edilmesi için.
Şu anki çatı aday da,öncekinin başının ve idaresinin,başının kapalı ! olmasına tahammül edilmedi.
Çatısı açık! Bir aday arandı ve de bulundu.
Kendisi İslam teşkilatından olsa da,en azından hanımı öncekinin ki gibi kapalı değil ya!!!
Amaç tamamen birini seçmeye,kim olmasına bağlı değildir.Tamamen Erdoğanı devirecek oyuna oynamak.
-Ekmeleddin İhsanoğlu yıllardır İslam teşkilatının başında olumlu bir icraatta bulunmadığı,İslam dünyasının birliğine yönelik bir adım attığı görülmediği gibi, Mısırdaki darbeye karşı da herhangi bir çıkış yapmadı.
-Şaibeli olduğunu düşünüyordum.İlk rahatsızlığı İKÖ-de iken hiç bir şey yapmaması,aslında Ahmet Akgündüz-ün tesbitiyle masonları yerleştirmesiyle meşgulmüş ve de Mısıra suskun kalmasıyla anlamıştım.
“Dünürü Ekmeleddin İhsanoğlu’nu anlattı:

CHP ve MHP’nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu aynı zamanda Türkiye’nin en çok merak edilen ismi oldu. Hakkında çok az şey bilinen İhsanoğlu’nu İzmir’in Tire ilçesinde yaşayan dünürü Bülent Çerçi anlattı: ‘Sabırla dinler, fikirlere önem verir. Yediklerine dikkat eder, sağlıklı beslenir. İbadetini de dinsel değerlerini de kendi içinde yaşar. Namaz kılarken kendisini hiç görmedim.”
-“Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”
********************
*İç piyon ve güçleri yeterli derecede kullanamayan kirli eller,Türkiye-yi dışarıdan kuşatmaya çalışmaktadır.
*Kendi içerisinde fıtri olarak doğup da gelişmeyen hiçbir oluşum,sağlıklı ve davam edecek bir oluşum değildir.
Yamalı bir devlet İslam devleti ise,kendi içinden bir ihtiyaç ve normal gelişim içerisinde olmayıp bir darbe ile ve rast gele bir öldürme içerisinde iseler,o meşru değil hatta şaibelidir.
Yama olarak kurulan devlet,köksüz olduğundan çok rahat sökülebilir.
İşid kurgulanmış olup,meşru değildir.Alevi Sünni çatışmasının tetikleyicisidir.
Boşalabilecek sol terör örgütü pkk-nın yerini,sağ görünen diğer bir örgütle doldurma işlemidir.
*3.dünya savaşı iran ve İsrail (abd) arasında geçecek savaştır.Bu onlar arasında kalmayıp yayılma gücü gösterecek;Suriye,,Irak,Ürdünü de kaplayacak.
Yapılan yanlış hesap ve yanlış uygulamalar sonucu iş dini tehdit alacak,Kudüsün altının oyulması sonucu yıkımının gerçekleştirmesiyle Türkiye ve İslam dünyası da işin içine çekilebilir.
İsrailin dengesiz zulmü ile batıdan ve abd-den desteğini kaybederek,tarihten silinebilir.
Aslında Armegedon hesabına göre,İsa-nın gelişini hızlandırmaya çalışan hristiyan dünyası,dünyayı kıyamete zorlayan Yahudi dünyası yaptıklarıyla kıyametlerini hazırlamaktadırlar.
*****
*Abdullah Gül güzel ve uyumluluğuyla beraber,bir kaç kere dikkatimi çekti;ileriye dönük siyaseti düşünerek hareket etmesi,sivil olduğunda halkın içinde rahat hareket edecek kararlara imza atması gerekir.
Devlet amiyane hareketleri kaldırmaz.Mısır darbesini yapan Sisi-yi kutlaması ona hiç mi hiç yakışmadı.Zulme rıza zulümdür.Seviyeli bir davranış değildir.Oysa Sisi kutlamalara Türkiye-yi çağırmadı.Çağrılmayan yere neden mesaj gönderilir ki?
Oysa çağırsa da gidilmeyeceği halde!!!
MEHMET ÖZÇELİK
23-06-2014




FİR’AVUNUN DÖNÜŞÜ

FİR’AVUNUN DÖNÜŞÜ
Bir sohbetimde dünya şimdiye kadar gelmiş geçmiş üç büyük zalimden bahsetmiştim.Bunlar ise; Buhtun Nasır,Firavun ve Nemrud…
Artık onlar işin temelini de oluşturmuş olsalar,bundan sonra onlardan daha dehşetli olan Mısırın Sisi-si ve Suriyenin Esed-i onları gölgede bıraktı.
Eğer peygamberimizden sonra Musa gibi bir peygamber gelseydi,Mısıra ve Suriyeye gelirdi.
Mısır neredeyse Suriyeyi unutturacak derecede zulümde zirve yaptı.
Bunu destekleyen ve sessiz kalıp darbe demeyen batı bir daha elini kana bulamıştır.Batının dünü gibi,bu günü de karanlık ve kirlidir.
Dürüst olanı ise çok az ve cılız kalmıştır.
-Allah imhal eder fakat ihmal etmez.
Allah yapılan bu zulümlerle zalimin düşüş ve derekesini arttırırken,diğer yandan Musa’ların çıkmasını da tacil edip,hızlandırmaktadır.
Sisi firavundur.Batı firavunun yardımcısı Hamandır.
Hayatta yaşadığım süre içerisinde iki büyük olay benim için kıyametin kopması derecesinde deprem etkisi yapmıştır.
Biri Sırpların Belene-de yaptığı zulümler ve Mısır…
-İslâm dünyası yanıyor.Müslümanlar hala uyanmıyor.-Allah korusun-bu da kanın devam edeceğini göstermektedir.
Köpeği için dünyayı ayağa kaldıran batı ve abd,insanlık ve vicdanlıkla test olmaktadır.
Batı ve abd kof çıktı,menfaatı ise dolu.
Menfaat üzerine dönen siyaset ise bir canavardır.Başkasını yemek ve kanını içmekle beslenir.
-Dünyayı fesada veren ye’cüc-me’cüc hızlı bir şekilde bizde olduğu gibi,mısır ve suriyede de faaliyettedir.
-Herşey bir bedel istemektedir.Bedelsiz olmuyor.
Bu bedel mazlumlar için müsbet neticesi olduğu gibi,zalimler için neticesiz ve de her iki hayatta zillet içinde zillet,karanlıklar içerisinde karanlık ve ağır bir bedel olacaktır.
Biri şehadetle cennete uçarken,diğeri doğuştan getirdiği değer!leri değersizleştirip,bitirerek değersizleşmektedir.
Sisi bunlardan biridir.Sisi ve Esed-i tarihler firavun ve nemrud yerine yazacaktır.
Tükürün zalimlerin o hayasız yüzüne tükürün.
Biz dahi tükürüyoruz.
Zulme rıza zulümdür.Zalime meyleden zalimdir.
Suud kralı zulme ortak olmuş,zalime davetiye çıkarmıştır.
Ben kâhin değilim fakat bu durum çok yakında mekke ve medine gibi o temiz beldenin kirletilmesine sebeb olunmuş,zalime karşı ebabil kuşlarının gelmesine mani olunmuştur.
Doğu-batı devletleri saflarını belli etmişlerdir.
-İslâm dünyasının göz bebeği ezher,darbeye karşı durmayıp,pasif kalmış,sisi-ye moral vermiştir.
Mazlumlara yardımda destekçi olamadı,olmadı.
Ezher asırlık sermayesini ve onca birikimlerini bir çırpıda bitirdi.
-Ortadoğudaki ‘Arap baharını’ milletin iradesiyle idareyi eline almasını hazmedemeyen gizli iç ve dış dinsiz komiteler,baharı kışa çevirmeye çalışıyorlar.
Bunu da dıştan müdahale ile değil de,içten ayaklanmalar ve kutuplar oluşturup karşı karşıa getirme yöntemiyle yürütmektedirler.
-Allah şu dünya teknesinde gece gündüz kepçesiyle sürekli çevirmekte, devirmekte, tecelli edip ayrıştırmaktadır.
Beşer zulmeder,kader adalet eder.
Mevla görelim ne eyler/Neylerse güzel eyler.
Mısır Firavunlarına ve Suriye Nemrudlarına ithaf olunur;
*B E L E N E

Garibler yurdu,mazlumlar beldesi Belene,
Ey Bulgar iti,soyun sopun kana belene.
Ehli iman,necib millet bununla bilene,
Aşk olsun,yazıklar olsun,sana insan diyene…

Mazlumların âhı yükseldi ta arşa dek,
Çekemem bunu sineye kalsam da bir tek,
Dinime,geçmişime bağlıyım,olmam dönek,
Tükürürüm. Muinimdir Allah ve melek…

Gururludur! Zalim olunca,oysa iğreti,
Arslan karşısında,ne yapar Bulgar iti,
Kadın,çocuk,ihtiyar karşısında onun merti,
İmansızca kaçar,yine olur namerti…

Beslenir,insan kanı emmekle,
Pislenir,insan kılığına girmekle,
Hislenir,itinin ölümünü görmekle,
Hırlaşır,cehennemdeki yerini gözetmekle…

Mesleğidir,hıyanet hem de zillet,
Dünyasıdır diyanet,deni millet,
Menfaat da hıllet,menfaatsız illet,
Ya Rab! Ya bunları kahret,ya da kahret…

Birinin hedefi ahiret,diğerinin para,
Sağlam vücutta ufunetli yara,
Kalp kara,dünya ve ahiret kap kara,
Mü’mini gönderir şehadetle ebedi diyara…

Isınmak için dünyayı yakar Bulgar,
Isırmak için hem cinsini yutar Bulgar,
Sallanmak için uygun bacaklar kollar,
Yalanmak için salya akıtır kurtlar…

Zulmüyle rahmet okutur,ite köpeğe,
Soysuzdur,saldırır yaşlı ve bebeğe,
Yazdıklarıyla kendini yazdırır tarihe,
“Zulmetmek için geldim,geldim.”feleğe…

Ocakları,evleri barkları yakar,
Ağlanacak hale zevkle bakar,
Ha yakar insan,ha sigara yakar,
Kan akar,sel olup akar,akar,

Elbet çör-çöpü önüne katar…
Vahşetliklere denktir Belene,
Ölüm ona zevktir Belene,
Ahirete açılır,yakındır Belene,
Ulvi makama basamaktır Belene…

Fir’avun,Bulgar hep aynı Ene,
Birinin yeri Mısır,diğerinin Belene,
Fir’avuna demişti Musa:Bu zulüm ne?
Isırıcı köpeklere diyecek yok mu,gidiş nereye?

Bizde de oynanmasın aynı oyun,
“Arapça isimler değil,başka isim koyun.”
Başörtüsü,Din,Dil,İsim,İrtica,Ezan,Kadın,
Bunlar da oynanan oyun,hep aynı oyun…

Dayan kardeşim dayan aksa da kan,
Boğacaktır o kan sırıtsa da sırtlan,
Ey uyuyan dev artık uyan,
Seni bekliyor Asya,Afrika,tüm müslüman…
(10-06-1987’de Belene filmi üzerine yazılmıştır.)

MEHMET ÖZÇELİK
18-08-2013




Ergenekon-Pkk/Suriye-İsrail/İran-Ermenistan

Ergenekon-Pkk/Suriye-İsrail/İran-Ermenistan
Suriye meselesi,küçük olmasına rağmen,Iraktan daha fazla problem çıkartacağa benziyor.
Bu günlerde eskilerden daha fazla olarak İran gündemde tutuluyor.
Gerçi hiç gündemden düşmedi ve düşürülmedi ki!!
Başta biz, birileri sahaya çekilerek, insanları önüne katıp sürüyecek büyük ateşe doğru sevkediliyor.
Bizde otuz yıldır süren ve sürdürülen pkk illeti suriyede beslenmekte,suriyeden sevkedilmektedir.
On sene öncesinde sesimiz yüksek çıkıp suriyeyi tenkid edince,apo suriyeden çıkarıldı ve sonuçta hapsedilmesine kadar yol aldı.
Türkiye-nin pkk illetinden kurtulması,suriyedeki rejimin değişimi iledir.
İran,Rusya,Çin Suriyeye ekonomik ve fikri açıdan destek olurken,İsrail siyasi açıdan pkk-yı kullanmakta, ortadoğuyu karıştırmaktadır.
Türkiye-deki Ergenekon başta pkk olmak üzere,bir çok menfiliklerin çatısını oluşturmaktadır.
Suriyenin yıkılması,bu köprünün dış bağlantısının yıkılmasıdır.
İkinci bir İsrail devleti oluşturmak demek olan kürt devleti ise,kolay yutulacak bir lokma olup,israilin işine yarar.
Bütün bu maşalar Türkiye-yi Suriye-ye benzetmek için Türkiye-deki başta askeri olmak üzere Ergenekon kanalıyla bir çok kurumlara sızılması, otuz yıldır bunu gerçekleştirmek için her türlü entrikayı devreye koymuş olmasıdır.
Suriye İrana kalkan oluşturmaktadır. Suriyenin yıkılması,İranın bir kolunu kaybetmesi demektir.
Suriye ermeni ayağını da içinde barındırmaktadır.
İsrail, Avrupa ve Amerika, Ortadoğu da çoğunluk ve çoğunluk hakim olduğu bir idareyi istemiyor. Onlar kullanabilecekleri azınlık devletlerin oluşumunu sağlıyor.
-Türkiye içeriden çökertilmeye çalışıldığı gibi, Ermeni soy kırımı gibi meselelerle de yıpratılmaya çalışılıyor.
*Kominizm ve sosyalizm ile doğunun dinini alamayıp müessir olamayanlar,bu sefer Apo gibi bir peygamber ve bayrak üreterek onun etrafında toplamak ve toplanmak suretiyle ateizme çekilmek isteniyor.
İş bununla kalmayıp,Türkiye-nin soy kırımcı bir devlet olduğu suçlamasını da dünya nezdinde kabul ettirmeye çalışılmaktadır.
*Cezayir Başbakanı, Türk yetkililerin Fransa’yla yaşadıkları “soykırım” tartışmalarında Cezayir tarihine gönderme yapmaktan vazgeçmelerini istedi.
Associated Press’in haberine göre, Başbakan Ahmed Uyahya, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Türkiye’deki dostlarının Cezayir’in kolonileştirilmesinin ticaretini yapmaktan vazgeçmesini” istedi.”
Tam bir garabet. Kişilikten uzak bir davranış.
*Türkiye İttihat ve Terakki, Jön Türklerden beri kıskaç altında, adeta kuşatılmış.
*Taha Akyol son kitabında cumhuriyetin ilanını Meclis sürecinin 6 saatte bitirildiğini belirterek, “Tasarıya karşı çıkacak bütün muhalifler 29 Ekim’de Ankara dışında olduğu için Atatürk bu tarihi özellikle seçti” diyor.
Akyol değerlendirmesinde, “Daha iyi bir gelecek, daha mutlu ve güçlü bir Türkiye inşa edebilmek için Kemalist devlet hukuk anlayışı değil, demokratik devlet ve hukuk anlayışı rehber olmalıdır. Türkiye’nin artık ihtilal rejimine değil, demokratik bir hukuk devletine ihtiyacı vardır”
*”Peygamber dostlarından Huzeyfe, savaşla ilgili hadisde ; Ebu Hureyre’ nin yanı sıra Hz. Ali ve İbn-i Abbas’ın da bildirdiğini ifade etmiştir.
Bu üç sahabenin bildirdiği hadiste:
“Ahir zaman’ın harbi cihan harbidir. Çok kimselerin öldürüldüğü iki büyük harpten sonra bir üçüncüsü daha olacak. İkinci cihan harbinin ateşini yakan (başlamasına sebep olan) “Büyük Reis” künyesinde bir adamdır…”
MEHMET ÖZÇELİK
10-04-2012




FİNALE DOĞRU.. ÇÖZÜLME.. ÇÖKME..

FİNALE DOĞRU.. ÇÖZÜLME.. ÇÖKME..
Evvela bir yağlama yapayım ta ki bazı cızırtılar çıkmasın…
Cemaatin en az ihtimalle yüzde doksanı samimi,hizmet düşüncesi,iyi niyeti içerisinde bulunan insanlardan oluşur.
Ancak onlar da hizmetin üst kademesinde,bürokraside,yönetimde söz sahibi olan kimseler değildirler.
Onlar koşturanlar,pastayı hazırlayanlar olup,pastayı dağıtan ve yiyenlerden değildirler.
Bazen ağızlarına da bir bal çalınmaktadır.
Onun için ağır olan sözlerim işte bu yüzde bire ve bunu onaylayıp her türlü destekte bulunanlaradır.
-Milli eğitimin düzelmesi için onlara verilmesini savundum.
Ergenekon davasında tamamen arkalarında olup,2007-den itibaren günlük haber toplayıp sitemde yayınlayarak her türlü yazı,videoyu haber yaptım.
Samanyolutv-ye tebrik yazısı gönderdim.
Ancak bu gün yüzde birin hırsı,yüzde doksan dokuza galib geldi.
Koca bir cemaatı çöküşe,finale götürmeye sebeb oldu.
Cemaatın ayarları bozuldu…
İşte itiraf ve gösterilen tavır ve tahliller;
“Geç gelen itiraf;
HADİ ÖZIŞIK;
Gülerce’yi aradım bu sabah.
Üzgün bir ses…
Gülerce’ye göre, “Cemaat 4 önemli yanlış yaptı!”
BİR- Hizmet baştan beri yanlış yaptı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na savaş açtı. Gezi’den itibaren Başbakan’a hakaret etmeye başladılar.
İKİ- Üslubumuzu kaybettik. Namus bildiğimiz üslubumuz. Biz bunu bıraktık hükümetle savaşa girdik, diyaloğu bıraktık çatışmacı dil kullandık.
ÜÇ- Siyasallaştık. CHP için kapı kapı dolaşıp oy istedik.
DÖRT- Hizmet hep çoğunlukla hareket etti. Hep öyle yoluna devam etti. İlk defa çoğunluğun karşısına çıktı ve kaybetti. Orijinalini kaybetti, yara aldı.
Gülerce, Cemaat-İktidar kavgasında, inananların kullanıldığı görüşünü de savunuyor. Hizmet’e gönül vermiş insanların bu hisse kapıldığını belirtiyor.
Bu yanlışın Hizmet’i temsil vasfı olmayan kişiler tarafından yapıldığını vurguluyor.
Ve ekliyor:
– İnsanların tanıdığı bildiği Hizmet bu değil!
– Seçimden önce uyardınız, haklı çıktınız.
– Haklı çıkmam neye yarar Hadi Bey? Hizmet yara aldı. Hizmet’i tanınmaz hale getirdiler. İnsanların güveni sarsıldı. Hoşgörü vardı bizde, diyalog vardı bizde, insanların gönlüne girmeyi istiyorduk. Biz ne yaptık peki? Kapı kapı dolaşıp CHP için oy istedik.
– Bundan sonra ne olacak?
Gülerce yıllarca Cemaat’e destek veren belediyelere yapılan vefasızlığa isyan ediyor:
– Bunu yapmamalıydık!
Bundan sonra olacaklara gelince…
Diyor ki:
– Cemaat ayarlarına dönmeli.
Gülerce bu uyarıları yaptı ama, Başbakan Erdoğan’a da, “Cemaat’in tabanını incitme” mesajını vermeyi ihmal etmedi:
– Başbakan’ın bundan sonra Hizmet Hareketi’ne karşı, şefkatli, merhametli ve demokrat tavırlarla sadece hukukun üstünlüğüne riayet edeceğine inanıyorum.”
Gülerce, Cemaat-İktidar kavgasında, inananların kullanıldığı görüşünü de savundu. Hizmet’e gönül vermiş insanların bu hisse kapıldığını belirtti.
Gülerce, 30 Mart’ta AK Parti’nin elde ettiği başarıya rağmen, yanlışta ısrarın sürdüğünü belirtti ve şunları söyledi: Bu yanlış Hizmet’i temsil vasfı olmayan kişiler tarafından yapılıyor. İnsanların tanıdığı bildiği Hizmet bu değil. Hizmet yara aldı. Hizmet’i tanınmaz hale getirdiler. İnsanların güveni sarsıldı. Hoşgörü vardı bizde, diyalog vardı bizde, insanların gönlüne girmeyi istiyorduk. Biz ne yaptık peki? Kapı kapı dolaşıp CHP için oy istedik.
Gülerce bundan sonrası için de ‘Cemaat ayarlarına dönmeli’ ifadesini kullandı.
Ve özetle cemaat içindeki birkaç basiretsiz ve iktidar heveslisinin ve özellikle hoca efendinin burada ilgisiz-bilgisiz-hissi davranışı cemaatı kapanması güç ve tarihe gömücü bir yara almasına sebeb oldu.
Cemaat, gemisinde açılan delikten su almaktadır.
Gemi su aldıktan sonra cemaat birer birer özür beyan ediyor.
Bazılarının hata yapma lüksü yoktur.
*Türkiye-de son darbe girişimi cemaat eliyle yapılmaya çalışıldı.
İnşaallah büyük bir ümitle son darbe kozları da şimdilik bitmiş oldu.
*Cemaat medyası daha önceleri chp-nin sarıldığı kuruntularla teselli olmaya çalışıyor.
*Cemaatı temsil eden ve ergenekonu bitirme noktasına getiren Samanyolu ve Zaman medyasının böyle çarpılır hale gelip de adeta tekrar ergenekona karşı günah çıkarma yoluna gidip,adeta ergenekonla ittifak etmesi hem hazin ve hem de çok düşündürücüdür.
*Bir bedduanın bu kadar etkili olacağını hiç bu kadar düşünmemiş ve de görmemiştim.
Bir peygamber etse etkisini biliriz ancak bir bedduanın neredeyse onlarca yıllar devam eden bir birikimi bitireceğini hiç düşünmez ve hayal bile edemezdim!
Beddua geri tepti!!!
*Bu insanlar nasıl uyuyor veya nasıl kendilerini avutuyorlar?
*Olay gerçekten Erdoğan veya parti meselesi değildir.
*Şu hassas durumda bu kadar Erdoğanı savunacağımı düşünmezdim.
Çünkü mesele Erdoğan meselesi olmaktan çıkmıştır.Millet-din ve bunların geleceği olmuştur.
*Muhalefet edenler yalnızlaşıyor.
*”AK Parti imparatorluğa diz çöktürmedi
30 Mart’ta yapılan yerel seçim sonuçlarının en çok kimi üzdüğü belli oldu.
17 Aralık operasyonundan yalnızca 3 gün sonra gazetecilere demeç veren ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone “Uyarılarımız dikkate alınmadı, şimdi bir imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” diyerek cemaat ve muhalefetin de karıştığı kirli ittifakın yurt dışından beslendiğini adeta itiraf etmişti.
*Türkiye’de yaşanan her olayla ilgili yorum yapmaktan çekinmeyen Büyükelçi Ricciardone’nin 30 Mart seçim sonuçları sonrası da sessizliğini koruması gözden kaçmadı. Bu durum “Türkiye ile ilgili her konu hakkında fikrini esirgemeyen büyükelçi, seçimde hayal kırıklığına uğradı” şeklinde yorumlandı.”
*“İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan islamiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar!gelen neslin kapsında durmayınız.Mezar sizi bekliyor çekiliniz;ta ki hakikat-i islamiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek nesl-i cedid gelsin!”Bediüzzamanın ifadesiyle,milletin önünden çekilin,yoksa sinsi oyunu millet bozacaktır.
*”Türkiye’de içi sürekli kaşınan unsurların ortadan kaldırıldığını ifade eden Orakoğlu, “Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Türkiye’nin içini kaşımak için Türkiye de birlik ve beraberliğin bozulmasına, kamplaşmasına yönelik bir psikolojik harekat uygulanmasına yönelikti. Burda MİT’in içe dönük yapısı, Türkiye’nin en önemli sorununun, dış ülkelerden, küreselleşmeden gelen saldırılara karşı Türkiye’nin korunması gerekirken, Türkiye kendi içerisinde inançlı insanları iç tehdit olarak kabul edip, bunlara yönelik bir çalışma içerisine girmişti. Bunu en bariz 28 Şubat postmodern darbe sürecinde gördük. İsrail 28 Şubat döneminde MİT içerisine sızdı ve o dönem bazı müsteşarları İsrail’in MİT’in kozmik odalarına soktuğu iddia edilmişti. Bu son derece vahim bir durum” olduğunu söyleyerek, AK Parti’nin iktidar olmasından sonra özellikle 2005 yılından itibaren Türkiye’nin Ortadoğu ve dünyada bağımsız ve milli politika izlediğini ifade etti.”
*Bu gün gerek Türkiye ve gerekse de dünya gizli örgütünün tek hedefi,toplumda ihtilafı körükleyerek,kaos oluşturmaktır.
* Ben özür dilerim.Neden mi?
Cemaatın içerisinde en aklı başında kimsenin Abdullah Aymaz olduğunu düşünürdüm. Meğer yanılmışım.Şimdiye kadar suskunluğunun sebebinin olgunluktan kaynaklandığını, ateşi söndürmeye yönelik olabileceğini bekler idim.Meğer suskunluğu ateşini hisle ve hırsla yükseltmek uğruna imiş.Bu bir mahcubiyet ve perişanlığın dışa vurmuş halidir.
Hüseyin Gülerce kadar bile olgunluk gösteremedi.
Meğer basiret başka bir şeymiş!
Kendisine sorarım;Chp-yi daha iyi tanımanız için memleketin başına daha nelerin gelmesi lazım?
Nezih kız çocuklarını ev ev dolaştırarak chp-ye oy istemek hangi seviyenin,kişiliğin, şahsiyetin, ahlakın ve hizmetin işidir.
Hem Türkiye-de ve hem de islam dünyasında özellikle Suriyede yapılan zulümlere karşı,fitnecilerle beraber hareket ettiğinizin yarı himmetini buraya gösterseydiniz, israilde,abd-de,ab-da bu kadar cesur olamazdı.
Şimdiye kadar sizleri hep savunuyorduk ancak savunma haklarınızı kaybettiniz.Varın kendi kendinizi hala hırsla,hisle,mahcubiyetle savunun!!!
Müflis tüccar olmayın!!!
*Sibel Edmond’un “CIA, Gülen’i oyuna dahil etti”
*Aslında yazımın başlığını teyid eden ifadeyi tamda şimdi buldum.
Ali Ünal-ın yazısında.
Finale gidişin,diğer bir ifadeyle çukur oluşun bir göstergesi olan yazısında…
İşte sukutun belgesi içteki ağızdan;
“Hizmet için hep zafer
Allah (c.c.), 17 Aralık’ta başlayan süreçte Hizmet Hareketi’ne kendi çizgisinde zafer üstüne zafer kazandırıyor:
-Hizmet Hareketi, genellikle sağ-muhafazakâr tabana yayılıyor, sol tabanla olması gereken münasebeti kuramıyordu. Cenab-ı Allah (c.c.), bu defa sol tabana, Hizmet Hareketi’nin insanları kesinlikle siyaset temelinde değerlendirmediğini gösterdi ve Hareket’e şimdiye kadar tam açılamadığı sol tabana açılma, sağ-muhafazakâr tabanda da bilhassa son senelerde kendisine kısmen mesafeli duran ANAP-DYP-MHP’li kesimlerle daha sıcak münasebetler kurabilme imkânı verdi. AKP tabanı da, bugün içlerinde particilik faktörüyle mesafe koyanlar bulunsa da, sonunda yine kaçınılmaz olarak Hizmet’e el verecek, çocuklarını yine güven ve itimatla Hizmet Hareketi’ne teslim edecektir.”
(Yalnız işin tezad tarafı,bin yıllık iman ve ameldeki dostu ve dostluğu yıkıp,her türlü entrikaları yaparak,hangi temel noktada ittifak edildiği mevcut olmayan hayali bir dostluk.Batılda dostluk.Mantığın,vicdanın basiretin durduğu ve donduğu nokta)
(İşte 17 aralıkta yapılmak istenenler:Eski istihbaratçı Prof. Dr. Mahir Kaynak, dinlemelerde aynı olguya dikkat çekti. Kaynak, “Türkiye’nin bölgesel güç olmasını istemeyenler kimlerse, dinleyenler ve servis edenler de onlardır. Türkiye önceki dönemlerde pek fazla dinlenmezdi. Çünkü ülkeyi zaten yönetiyorlardı. Türkiye, diğer ülkelerle hep ittifak içinde, müttefik durumdaydı. Dolayısıyla dinleme ihtiyacı duymazlardı. Fakat bugün Başbakan Erdoğan, dünyadaki gelişmelere yönelik farklı bir politika izliyor. Türkiye’yi bölgesel bir güç haline getirmek için çalışıyor. Bundan rahatsız olanlar, Türkiye’nin önünü kesmek istiyorlar” dedi.)
-“Hocaefendi’nin sık sık ikaz buyurduğu ve ihlâsa kesinlikle mâni “Cemaat” ve “Biz gururu”, Hizmet içinde bazılarına yol bulmuş olabilirdi. Söz konusu süreç, bu gurur ve aldanışı da inşaallah izale etmiştir.”
(O zaman kişinin ehli sünnetten olduğunu demekte bu ihlasa münafi bir durum mu oluşturmaktadır?
Batıla giydirilmeye çalışılan hak ! kılıfı.Batılı hakka getirmeden,batıla sapma sapıtmaları…Cemaat demekten ve denilmekten utanıp hareket diyecek kadar bereketsiz bir tavır.Tarifi imkânsız bir tavırdır.Gerçekten söz burada bitmiştir.Çünkü söz bir seviyedir.Hangi seviyeye karşı söz söylenecek ki?)
-“İslâm, özellikle son yıllarda terör suçlamalarıyla büyük yaralar almıştı; İslâm dünyasının perişan hali ve bu dünyadaki özellikle siyasî-İslâmî hareketlerin yanlışları, hem Müslüman kitlelere yılgınlık ve ümitsizlik yaşatıyor, hem de İslâm’ın imajını kararttıkça karartıyordu.”
(Avrupalıların yamaladığı hakikatta olmayan İslami terör ve terörist suçlamalarını üzerine giyerek utanç duyan bir insan tavrı.Bunu düzeltmek için Avrupalıların attığı oltaya tutunan aptal balık tavrı.)
(Ve son olarak batıla hak alet edilmektedir.Kur’an-a iftira edilmektedir.)
-“Evet, Kur’ân buyuruyor: “Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da o şey hakkınızda hayırlıdır; bir şeyi seversiniz ama, o şey ise hakkınızda şerlidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (2, 216)”
-Öncelleri 17 aralık terör hareketinin çirkinliğini üstlenmeyen ve dershaneler meselelsini gündemde tutmaya çalışan cemaat,yavaş yavaş buna sahib çıkmakta ve bunun ilahi bir emir bile olduğunu dillendirmektedir
17 aralık darbe ve terör teşebbüsünü dini bir kılıfa bürüyerek meşru göstermeye çalışmak;en az ve hafif tabiriyle çukur ve seviyesizliğin,basiretsizlik ve körlüğün bir yorumu ve göstergesidir.
Bu tıpkı Kürtlerin haklarını koruduklarını söyleyen pkk sol zihniyetinin sağ versiyonudur.
İkisi de aynı yola ve sonuca çıkar.
*Diğer yandan bir yargı mensubu olan Sami Selçuk-un Samanyolu tv.de İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres-i övüp de başbakan Erdoğanı yermesi, bu milletin kazanmaya çalıştığı kişiliğin kaybedilmesidir.
İsrailin övülmesi onların hislerine tercüman olmakla beraber,adeta onların bir yargı mensubu tarafından avukatlığının yapılmasıdır.
Tam çirkin bir tavır olup,zulme ve kan akıtmaya ortak olmaktır.
Bu yargı zihniyetinin de bir yansımasıdır.
Maalesef cemaat medyası da bu İsrail sevdasını bazen dillendirirken,bazen de çanak tutmaktadır.
Diğer yandan hükümeti İran taraftarlığıyla vurmaya çalışanlar,irandaki masum imam,takiyye gibi şii bazı yaşantılarla hareket etmektedirler.
“(Onlara karşı sen) «Allah» de. Sonra onları bırak, boş laflara dalarak oyalansınlar.”
Ortada kirli büyük bir ittifak var.
*İnsan bir kere batılı hak görünce,artık onu savunması kaçınılmaz olur.Cebraili bile takmayan,sonuçta direkmen Allahdan vahiy almakta,zirve zırvalarda aranmaya başlamaktadır.
Sonbaharda aranan bahar..Dökülmeler ve döktürmeler birer birer başlıyor.
*Ekrem Dumanlı, “Nefret dilinin sonu” başlıklı yazısında; “Bugün kullanılan zehirli dil, olsa olsa şiddet doğurur maazallah… Hafta içinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı, muhtemel şiddetin işaret fişeğidir!”
Bu da chp-nin hamiliği ve savunuculuğu olsa gerek!
Bu bir çözülme ve dökülmenin başlamasıdır.
Zamanımızı ne kadar güzel tahlil etmektedir:
*”Şah Veliyullah der ki, peygamberlerin hem dinin emirlerini tebliğ, hem bunları gerekirse zorla yaptırma ve hem de bunları inananların kalbine yerleştirme vazifesi vardı. Dört halifeler bu üç vazifeyi hakkıyla yaptı. Onun için râşid diye anıldılar. Sonra insanlar arasında din prensiplerine gönül rızasıyla uyanlar azaldı. İş bölümüne gidildi. Tebliğ, müctehidlere; irşad, mutasavvıflara, saltanat da, idarecilere düştü. Din adamları, aktif siyasete karışmak yerine, icraatını doğru bulmadıkları idarecilere gerektiğinde ikazlarda bulunmakla iktifa ettiler. Osmanlılar da, devleti din kaideleriyle idare etmekle beraber, din adamlarını siyasetten ayrı, ama itibarlı bir pozisyonda tutmayı tercih etti. Yine de zaman zaman darbe oyuncuları arasına karışan din adamları olmadı değil. Bunlar da tarihte kötü bir nam bıraktılar.”
*Cemaat Suriyede,Mısırda,Filistin gibi İslam ülkelerinde yapılan zulümleri yaptıklarıyla,bir yandan israile sıcak mesajlar verip diğer yandan kendi hükümetine darbe teşebbüsünde bulunmasıyla tüm şimşekleri,beslenen kin ve nefretleri üzerine çekmiş oldu.
Başkaları yaparken fatura cemaata çıktı.Bunu ya ödeyecek yada kendisine ödettirilecektir.
Ya da bu işten tevbe ile rücu edecektir.
Bunun altından kalkmak gayet zordur.
Fıtrat fıtri olmayanı reddedip atar.
Fıtrata aykırı hareket eden,fıtrat tarafından,ilahi kader canibinden reddedilir,kabul görmez.
*Hanefi Avcı-nın yazdığı kitabı olan –Haliçte yaşayan simonlar – adlı kitabı bir ifşaattır.Yabana atılmamalıdır.
Koca emniyetin Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil adlı cemaatın en üst düzey imamına feda edilişini ve yapılan gayrı meşru durumları dile getirmektedir.
Bir Ömer kod adlı kişi cemaatı temsilen olumsuz iz bırakabilmektedir.
Fertlerin bu olumsuz durumları cemaatı bağlamasa da,cemaatın bu konudaki suskunluğu,sahiblenmesi ve desteklemesi işin tehlikesini göstermektedir.
Ve bunlar kontrolsüz yapılmaktadır.
-İran üzerinden hükümete yüklenen cemaat maalesef tavırları ve uygulamalarıyla irandaki imamiyyye ve imameti taklid etmektedir.
Cemaattaki imamiyye kolu,en büyük üstü temsil eden kişidir.
-Gayrı meşru şeyleri hizmet adına meşru gösterilerek uygulanmakta olup,bu da patlak vermesine sebeb olmuştur.
Kanalizasyonun kapağı açıldı.Kokular sızmaya,sıkıntılı sesler seslendirilmeye başlandı.
Pandoranın kapağı açıldı.Artık iş zıvanadan çıkar hal aldı.
Hırs,kin ve menfaat öne çıktı,hedef haline geldi.
Hocanın vefatından sonra olabileceğini düşünüp dillendirdiğim bu korkunç hal,maalesef içerisine kendisinin de girmesiyle hayatında baş gösterdi.
Ergenekondan boşalan tatlı ve cazib boşalan yere,cemaat hırsla,her şeyi mübah görerek girmeye,balıklama dalmaya başladı.
-Cemaat –Biz ne yapıyoruz? – diye bir dakikalığına durup düşünmemektedir.
Deli- dolu gitmekte,iç ve dışta herkesle ayırmadan ortaklık yapmakta,gözünü adeta hırs bürümektedir.
Durumun vehameti ise;-Hizmetin başarısı için Türkiye bile gitse ne olur?- düşüncesi ön plana çıkmaktadır.
Kayıplar düşünülmeyerek,cemaat belki de yüzde birin harakirine kurban edilmektedir.
Cemaat bilinçsizce o yüzde birin intiharına sevkedilmektedir.
Diğerleri suskun,bazen cızırtı,bazen kabul etme mecburiyetinde kendini hissetme ancak sonuçta;-Bekle gör –politikası izlemektedir.
Cemaat durum itibarıyla;kavga eden karı kocanın şaşkınlıkla olayı seyreden çocuğunun durumuna benzemektedir.
Cemaat babadan taraf olsa da,anneyi terk edememektedir.
Kaş yapılmaya çalışılırken,gözler çıkarılmaktadır.
Görelim Mevla neyler / Neylerse güzel eyler.
“Beşer zulmeder,Kader adalet eder.”

MEHMET ÖZÇELİK
23-04-2014




FETTAHİYYET

FETTAHİYYET
Eğer Allahın Fettah ismi olmasaydı,her şey kapalı bir halde kalacak,açılma gerçekleşmeyecekti.
Bir tohum başak vermeyecek,bir yumurtadan canlı çıkmayacak,bir çekirdek ağaç olmayacak,bir sperm insan olarak ortaya çıkmayacaktı.
Gelişme kabiliyeti olan her şey,bu Fettahiyyet hakikatı doğrultusunda sonsuza dek uzanıp gitmektedir.
Açılamama veya dar ve sınırlı kalma eşyanın kabiliyetindendir.
Hareket halindeki her şey bu ismin tezahürü olarak açılır.
Fettah ismi maddi manevi,dünyevi uhrevi her şey için geçerlidir.
İnsanın sonsuza namzed olması,Fettah ismiyle önünün açılmasıyla gerçekleşir.
Efendimiz duasında;”Ya müfettihal ebvab,iftah kulubena ya hayrel bab”
“Ey kapıları açan Allahım!Kalbimize de hayırlı kapıları aç.”
Özellikle kalbin açılması,otomatikman diğer organlarında açılmasını sağlamaktadır.
Kalb duyguların ana şartelidir.
Hem Fettâh ve Musavvir isimlerinin tecellîleriyle başta insan olarak bütün hayvanatın su katrelerinden açılan pek çok mânidar suretlerine ve bahar çiçeklerinin habbe ve zerreciklerinden açtırılan çok cazibedar simalarına bak, fettâhiyet ve musavviriyet-i İlâhiyenin mu’cizâtlı cemâlini gör.
İşte, bu mezkûr misallere kıyasen, Esmâ-i Hüsnânın herbirisinin kendine mahsus öyle kudsî bir cemâli var ki, birtek cilvesi koca bir âlemi ve hadsiz bir nevi güzelleştiriyor.
Birtek çiçekte bir ismin cilve-i cemâlini gördüğün gibi, bahar dahi bir çiçektir. Ve Cennet dahi görülmedik bir çiçektir. Baharın tamamına bakabilirsen ve Cenneti İmân gözüyle görebilirsen bak, gör, cemâl-i sermedînin derece-i haşmetini anla. O güzelliğe karşı İmân güzelliğiyle ve ubudiyet cemâliyle mukabele etsen çok güzel bir mahlûk olursun. Eğer dalâletin hadsiz çirkinliğiyle ve isyanın menfur kubhuyla mukabele edip karşılasan, en çirkin bir mahlûk olmakla beraber, bütün güzel mevcudatın mânen menfurları olursun. “
*Şu kâinat yüzünde, hususan zeminin sayfasında, gayet muntazam bir faaliyet görünüyor. Ve gayet hikmetli bir hâllâkıyet müşahede ediyoruz. Ve gayet intizamlı bir fettâhiyet, yani herşeye lâyık bir şekil açmak ve suret vermek, aynelyakîn görüyoruz. Hem gayet şefkatli, keremli, rahmetli bir vehhâbiyet ve ihsânât görüyoruz. Öyleyse, bizzarure, şu hâl ve şu keyfiyet, Fa’âl, Hallâk, Fettah, Vehhab bir Zât-ı Zülcelâlin vücub-u vücudunu ve vahdetini ispat eder, belki ihsas eder.
Birinci Hakikat: “Fettâhiyet” hakikatıdır.
Yani Fettâh isminin tecellîsiyle, basit bir maddeden ayrı ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her tarafta, bir anda, bir fiil ile açılmasıdır.
Evet, nasıl ki umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı hadsiz mevcudatı, çiçekler misilli, Fettâh ismiyle her birisine münasip bir tarz-ı muntazam ve bir şahsiyet-i mümtâze kudret-i fâtıra açmış, vermiş. Aynen öyle de, fakat daha mu’cizâtlı olarak, zemin bahçesinde dört yüz bin enva-ı zîhayata dahi, her birisine gayet san’atlı ve hikmetli bir suret-i mevzune ve müzeyyene ve mümtâze vermiş.
1- Annelerinizin karnında sizi üç karanlık içinde, bir yaratılıştan diğerine çevirerek yaratıyor. İşte Rabbiniz olan Allah Odur; bütün mülk Ona âittir. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde yüzünüz nasıl haktan çevrilir?
2- Ne yerde ve ne de gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz. Annelerinizin rahimlerinde size dilediği gibi bir suret veren Odur. Ondan başka ilâh yoktur. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır.”
âyetlerin ifadesiyle, tevhidin en kuvvetli delili ve kudretin en hayretli mucizesi, suretleri açmasıdır. Bu hikmete binaen, feth-i suver hakikati tekrarla birkaç suretlerde Risaletü’n-Nur’da ve bilhassa bu risalenin İkinci Makamının Birinci Babında, Altıncı ve Yedinci Mertebelerinde ispat ve beyan edilmesinden, onlara havale edip, burada bu kadar deriz ki:
Fenn-i nebatat ve fenn-i hayvanatın şehadetiyle ve tetkikat-ı amîkasıyla, bu feth-i suverde öyle bir ihata ve şümul ve san’at var ki, birtek Vâhid-i Ehadden ve herşeyde herşeyi görebilecek ve yapabilecek bir Kadîr-i Mutlaktan başka hiçbir şey bu cemiyetli ve ihatalı fiile sahip olamaz. Çünkü, bu feth-i suver fiili ise, her yerde ve her anda bulunan, nihayetsiz bir kudretin içinde nihayet derecede bir hikmet, bir dikkat, bir ihata ister. Ve böyle bir kudret ise, ancak bütün kâinatı idare eden birtek Zâtta bulunabilir.
Evet, meselâ mezkûr âyetlerin ferman ettikleri gibi üç karanlık içinde bütün validelerin erhamında insanların suretlerini ayrı ayrı, mizanlı, imtiyazlı, ziynetli ve intizamlı olarak, hem şaşırmadan, yanlış etmeden, karıştırmadan, basit bir maddeden açmak ve yaratmak olan fettâhiyet; ve umum rû-yi zeminde aynı kudret, aynı hikmet, aynı san’atla umum insanları ve hayvanları ve nebatları ihata eden bu feth-i suver hakikatı, vahdâniyetin en kuvvetli bir bürhanıdır.
Çünkü, ihata etmek bir vahdettir; şirke yer bırakmaz. Ve Birinci Babda vücub-u vücuda şehadet eden on dokuz hakikat, nasıl ki vücutlarıyla Hâlıkın vücuduna delâlet ederler; öyle de ihatalarıyla da vahdete şehadet ederler. “
“- Allah’tan başka ilâh yoktur. O Vâhid-i Ehad ki, fenn-i nebatat ve hayvanatın şehadetiyle, dört yüz bin nevi zîhayatın suretlerinin mükemmel ve kusursuz şekilde açılmasında görünen fettahiyet hakikatinin azamet-i ihatasının müşahedesi, kezâ bilmüşahede ve açıkça görünen vüs’atli ve intizamlı Rahmâniyet hakikatinin azamet-i ihatasının müşahedesi, kezâ bütün zîhayatlara şâmil, hatasız ve noksansız, muntazam idare-i muhîta hakikatinin azametinin müşahedesi, kezâ rızık isteyen herkesin birden her hâcet vaktinde sehivsiz ve nisyansız, şümullü bir şekilde rızıklandırılmasında görünen rahîmiyet ve iaşe-i şâmile hakikatinin azamet-i ihatasının müşahedesi, Onun vücub-u vücud içindeki vahdetine delâlet eder. Onun şânı herşeyden yücedir. Bütün onları rızıklandıran, o Rahmân-ı Rahîm, o Hannân-ı Mennândır. Onun in’âmı herşeyi muhît, ihsanı herşeye şâmildir. Ve Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur.”
*”Elhâsıl, nasıl ki ihatalı olan fettâhiyet hakikatiyle bütün mevcudatın muntazam suretlerini basit maddeden yapmak ve açmak, vahdeti bedahetle ispat eder. Öyle de, herşeyi ihâta eden Rahmâniyet hakikatı dahi, vücuda gelen ve dünya hayatına giren bütün zîhayatları ve bilhassa yeni gelenleri kemâl-i intizamla beslemesi ve levazımatını yetiştirmesi ve hiçbirini unutmaması ve aynı rahmet her yerde, her anda ve her ferde yetişmesiyle, bedahetle hem vahdeti, hem vahdet içinde ehadiyeti gösterir. Risale-i Nur ism-i Hakîm ve ism-i Rahîm’in mazharı olduğundan, Risale-i Nur’un birçok yerlerinde, hakikat-i rahmetin nükteleri ve cilveleri izah ve ispat edildiğinden, burada, bu katre ile o bahre işaret edip o pek uzun kıssayı kısa kesiyoruz.”
MEHMET ÖZÇELİK
06-02-2014




FARKINDA MISINIZ?

FARKINDA MISINIZ?
Hayatınız gidiyor..Sona yaklaştı.
Doğumunuzla şu ana kadar ne kadar yıl geçti?
Sona ne kadar kaldı?
Bir de;Yaş otuz beş,yolun yarısı olmuyor…
Şimdiye kadar yaptıklarınızı ve size kazandırdıklarınızı hiç düşündünüz mü?
Buradan ayrıldığınızda ve de geriye baktığınızda,kendinize ne ve kaç not verir siniz?
Kârlı mısınız?
Kârınız ne kadar?
Varlığınız ile yokluğunuz arasında ne fark vardır?
İyi ki doğdum,diyebiliyor musunuz?
Ben olmasaydım,şu şeyler ve şu faydalı durumlar olmayacaktı,diyebiliyor musunuz?
Hayatın,olayların ve kendimizin farkında mıyız?
Her şeyin Allah’ın varlığına bir delil olduğunun farkında mısınız?
Uzun var oluş süresi içerisinde,bu dünya hayatının,sonsuz bir hayatı belirleyeceğinin farkında mısınız?
Bunca sayısız geliş ve gidişlerin ifade ettiği mânanın farkında mısınız?
Yüz sene önce bu yedi milyar insanın olmadığının ve de yüz sene sonra da olmayacağının ve bunların içinde sizinde olacağınızın farkında mısınız?
Her nimet bir suale tabidir,hakikatınca,bize verilen her nimetten sorulacağımızın farkında mısınız?
Farkında mısınız? Neyin mi?
Yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan dolayı bir kazancımızın olmayıp, yaptıklarımızdan dolayı da bir kaybımızın olmadığından…
Dışımızdaki tüm varlıkların bizler ile bağlantılı olarak hareket edip, yönlendirildiklerinin farkında mısınız?
Neyin veya nelerin farkında değil siniz?
Her şeyin ne kadar farkındayız?
Sahip olduklarımızın farkında mısınız?
Sayısız cansızlar,hesapsız,bitkiler,azımsanmayacak hayvanlar var iken insan yaratıldık.
Akıl gibi nimetten mahrum az insan yok,milyonlarca sakat insan var.
Bizim neyimiz yok,sahip olduklarımızın yanında…
Bizde olmayıp başkasında olana bakınca,sende olupda onda olmayan daha kıymetli olana baktın mı?
Tıpkı yerin dibine her şeyi geçirilen Karun-a,bir gün önce insanlar onun gibi,onun sahip olduğu şeylere sahip olmak istemiş,bir gün sonra durumu görünce de,kendilerine yazık ettiklerini,diğer ifadeyle belalarını istediklerini söylemişlerdi.
Bizim için ne olacağını bilmediğimiz,ne istediğimizin farkında mıyız?
Gayret ile kısmete rıza,imanın gereğidir.
Farkında mıyız?
Her şeyin hikmetli yaratılışının ve bizde mükemmel bir işleyişin sürmekte olduğunun farkında mısınız?
Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde,fâni dünyada bıraktığın eserlere de bir kıymet vermenin, sana bir fayda vermeyeceğinin farkında mısın?
Uzun hayat yolculuğumuzun şu anda çok az bir kısmında olduğumuzun farkında mısınız?
Kabre tek başına konulup,amellerimizle baş başa,münker ve nekirle yoldaş olacağımızın farkında mısınız?
Hiçbir şeyin fayda vermediği o mahşer gününde,her kesin birbirinden kaçtığı o günde kaçacak O’nun dışında bir yerimizin olmadığının ve bulunmadığının farkında mısınız?
Temmuz-ağustos gibi değil,güneşin yaklaştırılarak,ağzımıza kadar kan-ter içerisinde bir sorgu ile karşı karşıya kalacağımızın farkında mısınız?
Son-da ebedi bir cennet ile ebedi bir cehennem hayatının bizi beklediğinin, kucağını veya ağzını açtığının farkında mısınız?
Olayların veya gelişmelerin ne kadar farkındayız?
Farkındalığın,farkında mısınız?
MEHMET ÖZÇELİK
27-04-2013




EY ÖRTÜSÜNE BÜRÜNEN!

EY ÖRTÜSÜNE BÜRÜNEN!
Ey örtüsüne bürünen insan,kalk!Gaflet perdesini gözünden kaldır.
Kaderin hikmet penceresinden bak,olaylara abes bakma,çirkin yapma.
Söylemeyip âhirette yakama yapışılmaktansa,söylerim burada yapışılsın.Zira buradaki geçici bir süreyi kapsarken,oradaki ebedi bir zamanı içine almaktadır.
Dünya perdesini kaldır,âhiret penceresinden bak.
Silkelen,günâhlarını,kirlerini burada dök,oraya bırakma.
En büyük örtü;dalâlet,gaflet ve cehalettir.Bunları üstünden at.
Herkes uyurken sen uyanık kal.
Herkes dağılırken sen toparlan,toplu kal.
Herkes gördüğü makro aleme dalarken,sen görünmeyen mikro alemlerde gez.
Herkes halkla meşgul olurken,sen Hak-la meşgul ol.
Herkes aklını dinlerken sen kalbini dinle.
Herkes hissini konuştururken sen aklını konuştur.
Herkes serâda gezerken sen Süreyya-ya uç.
Herkes hayatını cehalette sürdürürken,sen hayatları saadete çevir.
Herkes kendini düşünürken,sen herkesi düşün.
Herkes dünyaya yönelirken sen Rabbine yönel,O’na kullukta bulun,O’nu zikret,O’nu tesbih et,O’na dua et,O’na kulluk da bulun.
Amcanda olsa Hakkın hatırını âli tut,hiçbir hatıra feda etme.
Müdhiş yangın karşısındaki görevinde,atılan çelmelere aldırma,başkalarına saldırma.
Hedefini yüce tut,maksadına odaklan,onlara aldırış etme,mahzun olma,mahzun etme.
O’nun peşinden koş ki,O senin peşinden insanları koştursun.
O’nunla ol ki,herkes seninle olsun.
O’nu bul ki her şeyi bulasın.O’nu kaybedersen her şeyi kaybedersin.
Herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder,sen O’na yâr ol,yarasın.
Hüzne düşme,ümitsiz olma,O seni mahcub etmez,yarı yolda bırakmaz.Zira sen yüce bir ahlak üzeresin.
Herkes kaybederken,sen kazan kazandır.
O senden sen de O’ndan razı ol.Birbirinize kanaat edin.Siz birbirinize yetersiniz.
Ne gam!!!
Ne tasa!!
Ne yas!!!
Her fâni ölücüdür,Sen ölme,bekâya kalbol,bâki ol,bâkide ol,Bâki ile ol.
Allah Bes,Bâki heves…
Minallah ve ilallah…
Hak mabud Allah.
Heme ost değil,Heme ezost.
Herşey O değil,her şey O’ndandır.
O’nu bulan neyi kaybeder ve O’nu kaybeden neyi bulur.
O’nu bulduktan ve O’nunla olduktan sonra…
O’nu bulan ve O’nunla olan her şeyi bulur.O’nsuz kalan her şeyi kaybeder,hiçbir şeyi bulamaz,bulsa da başına bela bulur.
O’nunla ol,O’nunla kal.
Ey örtüsüne bürünen!!!
Sırtındaki yükleri at.
O yüklerle O’na gidilmez,yolda kalırsın,yüklerle kalırsın.
İçinde O olsun,dışında dünya.
Dünyayı içine alırsan batarsın,dışında tutarsan,üstünde yüzersin.
Gemine su koyma,gemini batırma.
Gemini yenile,sağlam yap.
Zira deniz derindir.
Azığını tam al.
Zira sefer uzundur.
Yükünü hafif tut.
Yokuş sarptır.
Amelini ihlaslı yap.
Nakkad olan Allah Basirdir.
Görür ve aslını sahtesinden ayırır.
-Ey dünya ile meşgul olan kişi!
Tûl-i emel,uzun hayal ve hülyalar seni aldattı.
Sen gaflet üzere devam ederken,ölüm sana yaklaştı.
Ölüm ansızın gelir.
Kabir ise amellerin sandukasıdır.
-Ey örtüsüne bürünen!
İnsanlar uykudadır,ölünce uyanırlar.
Sen hayatta iken uyan,Rabbine dayan,O’na kan,her ân…
-Herkes ne derse desin,
O ne der?
O’na kulak ver.
Ey örtüsüne bürünen!
Fezekkir innema ente müzekkirun.
Sen uyan,kalk,açıkla,açıkça söyle,tezekkür ve tefekkürde bulun.
Hem düşün,hem de düşündür.
Nefsini ikna et.
İnsanları inandır…
MEHMET ÖZÇELİK
28-02-2014




GELDİ İSMET GİTTİ KISMET

GELDİ İSMET GİTTİ KISMET
Chp politikalarıyla bu milleti temsil etmeyen bir partidir.
Başbakanın ifadesiyle bu parti;-Kökü bereketsiz-,meclisin hırçın çocuğu,milletin değerlerinden kopuk bir parti görünümünü değiştirmedi.
Her partide yüzde on olumsuz insan bulunurken,bu durum chp-nin içinde belki de yüzde beş ateist, mafya,maneviyattan uzak insan söz konusu olsa da ancak o yüzde beş yüzde doksan beşi kendi kontrolü altında tutmaktadır.
Çok rahat şaibeli kişiler bu partinin kendi çatısı altında toplanmaktadır.
*Avrupa ve Amerika İslam ülkelerini kontrolü altına almak için,evvela orduyu kontrol etmiş ve arkasından kendisine yakın olacak ve azınlıklardan olan bir kişiyi yönetimin başına geçirerek dizginlemeye çalışmıştır.
Bir asırlık süre böyle işledi.
Bizde de önce ordu ele geçirildi ve arkasından ordunun darbesi ve darbe kapısını aralayıp açık bırakarak geleceği de garanti altına alınmaya çalışıldı.
Ya idare edenler bu milletten değildi veya bu millet bu idarecilerden!!!
Bu millet asla ve asla chp ve zihniyetini kendi iradesiyle başa geçirmez.
Bunu çok iyi bilen chp;başta darbeleri teşvik etmiş ve Ergenekon terör örgütü kanalıyla da darbeye zemin hazırlamıştır.
Türkiye-de her erken kalkan darbe yapar olmuştur.
Ordu-Hukuk-Üniversite-Medya kanalıyla kendisini zorla kabul ettirme yoluna gitti.
Rusya-da yıkılan zihniyet,chp-de yıkılmadı,yıkılamadı.
*Bu asrın en büyük hastalığı;ilimle dini,ruh ile bedeni,kalb ile nefsi,madde ile manayı,zahir ile batını birbirinden ayırıp, nisbetsiz ve nasipsiz olarak yaşamasıdır. Kopuk ve eksik bir hayat sürdürmektedir.Artısız eksi kutupların öne çıkarılmasından ibarettir.
Avrupa,batı ve hristiyan dünyasında salgın olarak yayılan bu hastalığa chp müzmin bir şekilde bulaştı ve bulaştırdı.
Birkaç nesli böyle mahvettiler.
Cumhuriyet projesi bir Ergenekon projesidir.
İçinde cumhurun olmadığı bir cumhuriyet.
*Türkiye-de kim memnun?
Çoğunluklar hiç memnun olmadığı gibi,azınlıklar da memnun değil.
Kim memnun?
Azınlıkların azınlığı…
*Cumhuriyet ve partisi chp cami kapamak,baş açmakla kara bir leke olarak anılacaktır.
*Bu memlekete düşman girseydi,bu kadar tahribat yapamazdı.
Sadece Kahramanmaraş-ta bir Fransız askeri,bir Müslüman kadının başını açmak için saldırmış,hürriyet meşalesi Sütçü İmam tarafından yakılmıştı.
Chp ne kadar başlara saldırdı?
Kim Fransız???
*Ya özellikle şimdiye kadarki bu chp-liler ve idarecileri bu milletten değildi,ya da bu millet bunlardan ve idarecilerinden değildir.
Azalsa da aynı terslik devam etmektedir.
*”Gerici,ilerici…Düşünce hürriyeti.Bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar,düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.”der Cemil Meriç.
Bu millet hep bu yaftalarla kişilik saldırısına uğradı.
Milletin özgürlüğü elinden alındı.Nasıl mı;
-İşte bu milletin hazin halinin benzer mağduru;
-“Hindistan’da köylüler, yakaladıkları fil yavrularını, önce kalın bir zincirle kalın bir ağaca bağlarlarmış. Fil yavrusu kurtulmaya çalışır, ancak zincir çok kalın olduğu için, onu kıramaz ve kaçamazmış. Yakalandığı ilk günler bunu defalarca dener, ama her seferinde başarısız olur, ağaca ve zincire yenilirmiş. Bir süre sonra ise hiçbir çabanın onu oradan kurtaramayacağını düşünmeye başlarmış. Bu inanç kafasında iyice yerleştiğinde ise ne olursa olsun bir daha kaçma girişiminde bulunmazmış. Onun bu “pes etmiş” halinden emin olan köylüler, bu kez fil yavrusunun ayağına ince bir zincir takar ve onu küçük bir kütüğe bağlarlarmış. Ayağındaki zinciri gören fil, isterse rahatlıkla kaçabileceği halde hiçbir zaman zincirden kurtulamayacağına inandığından kaçma girişiminde bulunmazmış. Böylece fil yavrusu kendini çaresiz görmeye başladığından, bağlı olduğunu düşünerek yaşar ve evcilleştirilmiş olurmuş.”
Cumhuriyeti kuranlar gitti,kanunlar demode oldu fakat hala zincir korkusu devam etmekte ve ettirilmektedir.
*Baş örtüsü bir simgedir,deyip de tenkid eden bir sol zihniyetli kişinin,kendisinin de bulunduğu yerden alınmasını söylemesi gerekir,eğer mert ve dürüst ise.Zira bu söz de bir kimliğin,tasvib görmeyen bir zihniyetin temsilciliğini yapmaktadır.
*Ruslar Türk cumhuriyetlerine şu üç şeyi bıraktı;Kütüphane-İçki-Hırsızlık.
Kütüphanelerdeki ateist kitaplar ile kalbler bozuldu.
İçki ile akıllar devre dışı bırakıldı.Düşünmeleri engellenmiş oldu.
Hırsızlık ile de;bedenlerinin kontrolü bozulmuş oldu.
Bazı farklılıklarla beraber Türkiye-de buna benzemektedir.
Kitap düşmanlığı yapılıp,önce dil sonra da din değiştirildi.
Hülagu-nun yapmadığı kitap düşmanlığı ile milyonlarca kitap imha edildi,bir o kadarı da okunamadığından yok oldu.
Bir farkla ki;Bizde Bediüzzaman,Süleyman Efendi gibi manevi şahsiyetlerin olması buna engel oldu.
MEHMET ÖZÇELİK
29-05-2013




GENÇ CENKTE

GENÇ CENKTE
Genç kendini ifade etmek istiyor..Fayda da değil…
Genç kendini nerde ve nerede ifade ederse,kendisini orada buluyor.
Bulduğu yeri ifade ediyor.
Bulduğu yere fayda veriyor.
Tüm iyilik ve kötülüklerde gencin kendisini ön plana çıkaracak faaliyetlerde yer alıyor ve de almak istiyor.
Bunun için de her şeyini feda etmeye hazır.
*Gençlerin suça düşmelerindeki en önemli sebeblerin başında,bu insanların kendilerini ifade etmelerinden kaynaklanır.
Kendisini müsbet mercide ifade etmemesi,edememesi,ettirilmemesi,direkmen o kişiyi, ortamını bulduğu menfi yöne çekmektedir.
Gençlere müsbet mecralar açmalı.
Müsbete kanalize etmeli.
Gençlerin elinden tutmalı.
His sütlerine,akıl mayası katmalı.
* Bilgisayar tatlı bir problem,internet ise acılı bir çiğköfte gibi,acı bir problemdir.
Gençlere bunu kontrollü tattırmalı.
Bilgisayar gençleri değil,gençler bilgisayarı kontrol etmelidir.
*Kendisini kuş hayal eden kızın rahat halinden sonra rüyada irkilmesiyle,bu durumunu hocasına sorarak;
-Aslında kendimi kuş gibi rahat hissediyorum.
Fakat birden nasıl oluyorsa rüyamda bir avcının beni vurmasını düşünmekle irkiliyorum.
Yataktan korku ile uyanıyorum.
Hoca kıza cevaben;
-Kızım rüya senin.Neden rüyanın içine avcıyı koyuyorsun ki?
-Gençler gençliğin rüyasını yaşıyorlar.
Onların rüyalarından avcıları çıkarmalı,onları avcılara av etmemeli.
Olacaklarsa avcı olmalılar.
-Yemame savaşında Huzeyfe-nin azadlı kölesi Salim ağır yaralanır.
Oruçludur.
Kendisine verilen suyu içmeyip,oruçlu olarak şehid olmayı arzu eder.
Öyle de olur.
-Gençler ebedi hayatlarını bir tas suya değil,bir dünyaya bile değişmemeliler.
MEHMET ÖZÇELİK
23-05-2014




GERÇEK BAYRAM ÂHİRETTEKİ BAYRAMDIR

GERÇEK BAYRAM ÂHİRETTEKİ BAYRAMDIR
Ramazan bayramı hatta öncesi hem Türkiye ve hem Suriye de zehir edilmeye çalışıldı,terör estirildi.
Silivri-ye tıkananların yapamadıklarını dağdan inenler yaptı.
Gizli komite ergenekon Silivri-ye girip dışarıdakileri tahrik edemeyince,bu sefer dağda olanları şehre sürdü.
Fikirleri kanlı olanlar,ellerini ve dillerini de kana buladılar.
Ramazanda şeytanlar zincire vurulup,terörsitler vurulmadığı için,şeytanın görevini üstlenmiş oldular.
Hayat zorluklarla vardır.
Zorlukların insanları da zorlu olmaktadır.
Kahramanlar ve bilginler zorlukların ve zor dönemlerin insanlarıdırlar.
Ondandır ki bu dünyada monotomluk olmayıp,hareket vardır.Harekette hayat vardır.hareketsizlik ise ölümdür.
Tüm varlıklar savaş ve müdafaa haline göre ayarlanmıştır.
Gül bile.
Bir yandan –kontrolsüz- öldürmeye müsaitken, diğer yandan savunma amaçlı koruma kalkanları ile donatılmıştır.
Bu da bir kâsıdın kasdıyla,bir muharrikin tahrikiyle,tetiklemesiyle duyguların gelişimi amaçlıdır.
Varlıklar durgun halden kurtarılıp,hareketli hale geçiş yaptırılarak,tüm vücut çarklarıyla çalışması sağlanmaktadır.
En çok varlıklar melekler olmasına rağmen,onlardan çıt bile çıkmamaktadır.
Bu ise hayra ve gelişime alamet değildir.
Durgun su bulanır.Hareketli ve akıcı su kir tutmaz,paslanmaz!
*Aynı zamanda bu durumlar ayrıştırma amaçlıdır.
Hala Türkiye’de ,Türkiye’nin ortadoğuya yönelmesinden ve dolayısıyla islâmi kimliğinden rahatsız olan kimliksiz ve kişiliği oluşmamış insanlar mevcuttur.
Hatta öyle ki bir asra yakın süredir avrupanın kapısında zilletle bekletilip bir netice almamamıza rağmen,şu günlerde başımıza gelen olayların ortadoğuya ve dolayısıyla İslami kimliği taşımamıza hamleden Agop yapılı insanlar mevcuttur.
Hani Agop hanımına Yahudilikten ayrılıp hristiyan olacağını,beğenmeyip daha sonra Müslüman olacağını söyleyip ancak araştırma yaparken ölmesi gibi.
Bu durumda ortada kalan Yahudi Agop hiçbir mezaristana kabul edilmeyince başında duran hanımı;
-Agop Agop,Musa-yı küstürdün,isa-yı kızdırdın,Muhammed-i bulamadın,kaldın ortada kaldın oratada..
Türkiye-nin sıkıntısı bu ortalık insanlarındandır.
Bir asırdır kopukluktan bir şeyler çıkarmaya çalışan bir zihniyet var…
Bir asra yakındır batıya yönelmesiyle kimliksiz olması,doğuya yönelip kimlikli ve kişilikli olmasına tercih edilmektedir.
“Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”
MEHMET ÖZÇELİK
24-08-2012




GÖZ AYDINLIĞI

GÖZ AYDINLIĞI
Resulullah (s.a.s) buyurdular ki: “Allah Teâlâ Hazretleri ferman etti ki: ‘Ben Azimu’ş-Şan, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım.’ Hadisi rivayet eden Ebu Hureyre (r.a) ilaveten dedi ki: “Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun, (Mealen): ‘İşte onların dünyada yaptıkları makbul işlere mükâfat olarak gözlerini aydın edecek, gönüllerini ferahlatacak hangi sürprizlerin, hangi nimetlerin saklandığını hiç kimse bilemez.’
“Hani kız kardeşin (Firavun ailesine) gidiyor ve “size onun bakımını üstlenecek kimseyi göstereyim mi?” diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. (Sana baktı, büyüdün) ve (kazara) bir cana kıydın da biz seni kederden kurtardık, seni sıkı bir denemeden geçirdik (ve kaçıp Medyen’e gittin). Medyen halkı içinde yıllarca kaldın, sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir zamanda (Tûr’a) geldin ey Mûsâ!”
-“Firavun’un karısı (sepetin içinden erkek çocuk çıkınca kocasına:) Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz, dedi. Halbuki onlar (işin sonunu) sezemiyorlardı.”
*” (Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.”
-“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”
-“Ey Muhammed! Bunlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)”
“Onlar: «Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap» derler.”
“Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de.”
-“Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.”
*Efendimiz olmasaydı Hz.Ebubekir gibi dört halife ve tüm sahabiler olmayacaktı,on dört asırdır gelen mücedditlerden müçtehidlere kadar bir çok maddi ve manevi kahramanlar ortaya çıkmayacaktı.
Asırlar asrı cehaletin cehaletini katmerleştirerek devam ettireceklerdi.
Dünyanın diğer yerleri de aynı durumdan nasiblerini alacaklardı.Zaten o dönemde tüm dünya aynı cehalet karanlıkları içerisinde yüzmekteydi.
Fikirde yetişen milyonlarda insan ortaya çıkmayacak,fikirler sönecekti.
O zat tüm duyguları ateşlendirdi.
Ya Rasulallah,sen oldun bunlar oldu.
Gözler aydın oldu.
Ya olmasaydın!
Neler olurdu!!
Gözler aydınlanmaz,kararırdı.
MEHMET ÖZÇELİK
08-06-2014
Gönül hun oldu şevkinden

Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya resulallah,
Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya resulallah,
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya resulallah,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah….

Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen,
Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnumasın sen,
Habib-i kibriyasın sen, Muhammed Mustafa’sın sen,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah….

Gül açmaz çağlayan akmaz ilahi nurun olmazsa,
Söner alem, nefes kalmaz felek manzurun olmazsa,
Firak ağlar, visal ağlar ezel mesturun olmazsa,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah…..

Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam,
Yanar dağlar yanar bağrımda ummanlardan nem duymam,
Alevler yağsa göklerden, ve ben messeylesem duymam,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah….

Erir canlar o gül buy-i revan bahşın hevasında,
Güneş titrer yanar didarının bak ihtirasında,
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasında,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah……..

Ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek,
Nasip olmazmı sultanım haremgahında can vermek,
Sönerken gözlerim, asan olur ahında can vermek,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah….

Boyun büktüm perşanım bu derdin sende tedbiri,
Lebim kavruldu ateşten döner payinde tezkiri,
Ne dem gönlün murad eylerse, taltif eyle kıtmiri,
Cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah…

Yaman Dede