İÇ AYAR

İÇ AYAR

İnsanlar yaratılıştan iç ayarı yapılmış olarak dünyaya gönderilirler.Tıpkı Tüm ayar ve proğramlarıyla donatılmış olarak düzenlenen bir bilgisayar gibi.
Fabrika çıkışlı bilgisayar,denetimden geçirilmiş,çalışır halde olarak sunulur.
Hadisde;’Her doğan islâm fıtratı üzere doğar.Ancak daha sonra annesi babası hristiyan Yahudi veya Mecusi ise onu da öyle yapar’
Allah her bir insanı,insan ve Müslüman sıfat ve proğramı içerisinde dünyaya gönderir.
Zamanla proğram eklenen veya çıkarılan veyahut da virüs kapan bir bilgisayar için iki yöntem uygulanır;
Biri;Tekrar o bilgisayarı Donatılardan ‘Sistem geri yükleme’ile ilk veya en sağlıklı kullanılabilir ayarlarına dönmekle,
Diğeri ise,bu durumda çözüme kavuşmuyorsa,biraz daha sert tedbirler ile Format atmak yoluyla,aslına döndürebiliriz.
Bir de ramazanda farklı olarak,hadisde belirtildiği üzere;”Ramazanda cennet kapıları açılır,cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.”
Yani ramazan boyunca dünya şeytansız bir dünyadır.Adeta yıllık iznine ayrılmış,görev yapmamakta ve yaptırılmamaktadır.
Geriye kalan nefis ise oruçla gemlenmiş olduğundan her yönüyle rahmetin dolu dolu indiği an ve zamandır.
Virüssüz bir hayat,hayatı önemli çapta tehdit eden veya nefsi besleyen ana güç devre dışı bırakılmıştır.
Din insanı emir ve yasaklarıyla,verdiği proğramlarla ilk ayarlarına veya zararlı virüslerden kurtulma yöntemine yöneltir.
Namaz bir formattır..oruç hayata atılan bir formattır..geri dönmek demek olan tevbe,hayatın tekrar ilk fabrika ayarlarına döndürülmesi ve zararlılara karşı yeniden başlamak demek olan bir formattır.

*Hayatta bütün problemler insanın kendi iç ayarlarını yapmamasından kaynaklanmaktadır.Dinin yükümlülükleri,toplumda konulan kanunlar birer iç ayarlamadır.
İç disiplinini sağlayamamış insana veya bir öğrenciye,yaptırım olarak disiplin kurulu devreye girer.
İç disiplin ile çözülmeyen veya çözülemeyen bir problem,dıştan müdahale sonucu bir yaptırım ve düzenleme ile köklü bir düzenlemeye gidilmiş olmaz.
Kendisini toparlamamış bir evlat,bir öğrenci dıştan kızma,dövme ve ağır yaptırımlar ile geçici bir disiplin sağlanmış olur.Etkisi geçtikten sonra tekrar eski haline geri döner.
Öğüt ve nasihatlar,vicdan,akıl,ruh,kalb gibi duygular iç disiplinin sağlanmasında önemli birer faktördür.

*Arabalarda en önemli ayar rot ve balans ayarlarıdır.Zira orada meydana gelen bir ayar-sızlık,son sistem bir arabada olsa sağlıklı bir işleyiş ve randıman elde edilemeyecek,dengesizleşecektir.
İnsanlarda bir borç,ilahi bir borç ve yükümlülük demek olan dinin gereklerini yerine getirmekle,rot-balans ayarlarını yapmış olurlar.

*Yıllık bakım için servise giren bir arabanın genel bakımı yapılır.
Tıpkı ramazanda servise girmek ve oruç ile yıllık bakımını yapmak demektir.

*Nefis muhasebesi,oto kontrol,hesaba çekilmeden evvel kendisini hesaba çekmek,hayatın iç ayarlarının düzenlenmesi demektir.

*Hayatın dışında başlayan problemler,önce hayatın içinde kendisini gösterir.Kendisiyle kavgalı olan bir insan,toplumla da kavgalıdır.İç disiplinini sağlamamış bir insan,dışta dış disiplinle karşı karşıya kalma zorunda kalmıştır.

*Hayat virüslerle doludur.Özellikle içerisinde bulunduğumuz ahirzaman ise tüm asırların virüslerini içerisinde barındırmaktadır.Hayatımıza sık sık format atalım,fabrika ayarlarına geri yükleyelim,kuvvetli anti-virüsler kullanalım.
Namaz bütün kötülüklerden alıkoyar.Ondandır ki bu zamanda en büyük anti-virüs ve koruyucu namazdır.
Kelime-i şehadet,anti-virüsü güncellemektir.
Hac ise,virüslere karşı genel koordinasyon çalışmalarıdır.
Oruç,fabrika ayarlarına geri dönmek,hayata format atmaktır.
Zekat ise,hayatın ve malın sigortasıdır,vergisidir,şükrüdür,sürdürülebilir olmasının teminatıdır.
Bayram ise aslına geri dönmenin toplu sevincidir.Maddi-manevi arınmanın neticesidir.
Gerçek bayram günahlardan arınmış bir hayatın bayramıdır.
Gerçek bayram,ahiretteki sevincin,kurtuluşun bayramıdır.

*İç ayarlardan mahrum olan ve engellenen toplumda problemler ve haksızlıklar da o nisbette artar.
İman gücü hepsinin üstünde bir dayanma gücü sağlar.İç ayarların ayarı,imanın gücü ve ayarı ile orantılıdır.Allah’da buna göre değerlendirmektedir.
İman enerjisi organların iç ayarlama gücünü sağlar.
Elektriği kesilen bir bilgisayar bir rol ve aktiflikte bulunamaz.
İman enerjisiyle dolan insanlar,hayatta maddi-manevi aktif rol oynarlar.İslam dünyası bunun örnekleriyle doludur.
Zira iman hem güçtür hem kuvvettir.Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.

Mehmet ÖZÇELİK
25-09-2008




HAYATIN YAZILMIŞTIR

HAYATIN YAZILMIŞTIR
“Hayatın bir kelime-i mektubedir, kalem-i kudretle yazılmış hikmetnüma bir sözdür; görünüp ve işitilip, esma-i hüsnaya delalet eder.”
Evet hayatın kudret kalemiyle yazılmış bir mektuptur.Mektuplar okunmak içindir.Hayatını oku..kendini oku.
İnsan anlamlı yazılan bir yazıyı okuduğunda ufku açılır.
Allah ise insan yazar ve o insan insan okur,insani özelliklere sahip olur.
Allahın yazmasında hayat vardır.
Allah hayvan yazar,hayvan olur,bitki yazar bitki olur,taş yazar taş olur.
Her şey kader kaleminin cızırtılarıdır..irade mürekkebi,kudretin vücuduyla ortaya çıkar.
“Külle yevmin hüve fî şe’nin
Külle yevmin hüve fî ânin ve zemanin,dakîkatin ve âşiretin,safhatin ve sahîfetin..hüve fî şe’nin…
O her gün bir iştedir.
O her ân ve zaman,her dakika ve âşire,safha ve sayfada;bir işte ve yaratıştadır.
Allah her gün bir dünya götürür,bir dünya getirir.Bu günkü defter sayfasını kapatır,yarınki defter sayfasını açar.Dünyanın değişmesi,sayfaların değişmesidir.
Allahın yaratması,yazması iledir.
Hayatımız birer mektub..her şey birer mektubtur.
Mektublar okumak ve okunmak içindir.
*’Fa’alün limâ yürid’ O dilediğini yapandır.
O’nun yazdığını kim silebilir?O’nun sildiğini kim yazabilir?
Ârifin şevki,zikri,sema’ı,cuş-u huruşu hep O’nun yazmasının neşesidir.
Alemdeki sesler O’nun yazmasının anlamlı birer cızırtılarıdır.
“Dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin hayatı bir endam aynasıdır. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz bir sayfadır, hayatımız bir kalem-onunla, sahife-i a’mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor.”
“Ve âlime dahi, o lâm’ı ilâ mânâsında gösterir. Fakat güneşi yalnız bir lâmba değil, belki bahar ve yaz tezgâhında dokunan mensucât-ı Rabbâniyenin bir mekiği, gece gündüz sayfalarında yazılan mektubât-ı Samedâniyenin mürekkebi, nur bir hokkası sûretinde tasavvur ederek, güneşin cereyân-ı sûrîsi alâmet olduğu ve işaret ettiği intizamât-ı âlemi düşündürerek, Sâni-i Hakîmin san’atına –Mâ şâallah- ve hikmetine -Bârekallâh-6- diyerek secdeye kapanır.”
“Amma Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u Âzam’ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücut ve fenâya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-i zaman odur. Evet, herşeyin bir hakikati olduğu gibi, zaman dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azîmin hakikati dahi, Levh-i Mahv-İsbat’taki kitabet-i kudretin sayfası ve mürekkebi hükmündedir. “la yaglemul gaybe illalah”
“Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nur-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.”
********************
Her şey bir kelimeyle başladı.
Ben-de bir kelime olarak annemin rahmine düştüm.
Şimdi ise bir cümleyim.
Bazen kelimeleri cümlelerle ifade etmekten aciz kalıyorum.
‘İlim tek idi,onu cahiller çoğalttı.’
Ne kadar da cümlelerimiz varmış!
Ne kadar da cahilmişiz!!!
Cehalet;cümlelerdeki kelimeyi anlamamaktır.Kelimeleri cümlelerde ifade etmektir.
Bir kelime olan ömür,cümlelerle dop dolu.
Hayat boyu cehaletimizi sayıyor,cehaletimizi arttırıyoruz.
İlim tek idi,onu cahiller arttırdı.
Allah kelimeleri yazıyor,hayat buluyor,.cümleler içine doluyor.
Allahım ilmimi arttır.
Her şeyi bir-de ver.
Tohum,kendini anlamayan cahillere ağaç oldu.
Yumurta,kendini görmeyen kanadı kırıklara kuş oldu.
Bir O vardı,hiç bir şey yoktu.
Her şey bir-den çıktı,bir-e kavuştu.
‘Küllün minhu’
Her şey O’ndandır.
Her şey O değildir.
Noktayla başlayan hayat cümlesi,ölümün koyduğu son noktayla da son buluyor.
Cümleler tekrar kelimelere rücu ediyor.
Noktayla başlayan her şey,noktayla noktalanıyor.
Bir nokta konuluyor cümlenin sonuna.
Hayat ise;iki nokta arası noktalardan meydana gelmiştir.
*”Her şey besmelede,besmele be harfinde,be harfi de altındaki noktada.”
Be harfinin geldiği on mana şöyle sıralanır;
“Birincisi; elifte yükseklik kibir ve uzunluk vardır, be’de düşüklük tevazu ve inkisar vardır. Kimde ALLAH rızası için tevazu olursa ALLAH onu yükseltir.

İkincisi; muhakkak ki be harfi ilsak yani bağlamak içindir. Diğer harflerin çoğunun aksine özellikle elif’in aksine kati’ harflerdendir.

Ücüncüsü; be ebediyen meksurdur. Kendisinde her zaman kesre vardır. Suret ve manada inkisarlık Cenab-ı ALLAH’a yaklaşma şerefini verir. Cenab-ı ALLAH hadis-i kudsi de :
”Ben, kalbi benim rızam için kırık olanların yanındayım.”

Dördüncüsü; Be harfine zahiri olarak, düşüklük ve inkisar (kırıklık) vardır. Lakin hakikatte ise, be harfinde himmetin yüceliği ve derecenin yüksekliği vardır. Bu da sıddıkların sıfatıdır. Elif ise onun zıddıdır. Be’nin derecesinin yüksekliğinden kendisine bir nokta verildi. Bu derece yani nokta Elif’te yoktur. Be harfini ali himmet yapan, ona yüce himmet veren şey ise, kendisine nokta verildiği zaman, halinin sadece bir sevgiliyi kabul eden kişinin hali gibi olması için: sadece bir tanesini kabul etmesidir.

Beşincisi; Be harfinde, Hakka yaklaşmayı istemede sıdkıyyet vardır.Cünkü o, yüksek dereceye noktanın sebebiyle sahip olduğunu gördüğünde noktayı ayaklarının altına aldı. Noktayla övünmedi Cim ve Ye harflerinin noktaları harflerin konuluşunda altlarında değil de ortalarındadır. Cim ve Ye harfleri, başka bir harfe bitiştikleri zaman hi ve te harflerine benzemeleri için harekesi ortalarına konuldu. Be bunlar benzeme, yalnız olsa da başka bir harfe bitişse de her zaman noktası altında olur.

Altıncısı; Be’nin aksine Elif illetli harfdir: Be sahih harftir

Yedincisi; Be mana bakımından tam metbu bir harftir. Her ne kadar şekil bakımından harflerin dizilişi cihetinde yeri eliften sonra olup tabi gibi görünse bile çünkü elif be lafzında vardır. Ve Elif Be’ye tabi oluyor. Elifin telaffuzunda Be yoktur. Elife tabi olmuyor. Metbu ise mana bakımından daha kuvvetlidir.

Sekizincisi; be amil yani başkasında tasarruf eden bir harftir. (Harfi cerdir, başına geldiği ismin son harfinin harekesini esre yapar.) Bu yönü onun kadri kıymet ve gücünü yüceliğini ortaya koyar. Elif onun hilafınadır. Cünkü elif amil değildir.

Dokuzuncusu; Be kendi nefsinde haddi zatında kamil bir harftir. Cünkü ilsak, istiane (yardım dilemek) ve izafet içindir. Kendisine tabi olan ismi var etmekle başkasını kemale erdirir. Be kendisinden sonra gelen ismi meksur yapar ve onu kendi nefsinin sıfatlarıyla muttasıf kılar. Be’nin kıymet ve derecesinin yüksekliği irşad ve tevhid’de başkasının mükemmel kılmasıdır. Efendimiz Hz. Ali (r.a.) Ben be harfinin altındaki noktayım sözüyle buna işaret ettikleri gibi be için irşad mertebesi ve tevhidde (ALLAH’in varliği ve birliğine) delalet vardır.

Onuncusu; ve şefevi (dudakların deprenmesiyle çıkan) bir harfdir. Be’nin telaffuz edilmesi için dudaklar açılır. Kendisinden başka şefevi olan harflere açılmadığı şekilde onun için açılır. Bu insan zürriyetinin ağzının ilk önce be harfiyle açıldığındandır.”Elestü bi Rabbüküm” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) ahdinin cevabına bela “evet sen bizim Rabbimizsin dedik”
işte bundan dolayı be harfi insanlar tarafından ilk konuşulan ve telaffuz edilen harfdir. Be harfiyle insanın dudağı açıldı. İşte bu mana ve hikmetlerden dolayı ilahi hikmet be harfini diğer harfler üzerine tercih etti. Onun değerinin yükseltti, bürhanını izhar etti. Onu kitabının anahtarı ,kelamının ve hitabının başlangıcı kilidi.” (Ruhul Beyan – Ismail Hakki Bursevi)

*********************
Bana konulan nokta yani ene,benlik bir kelimedir.
Bir vahid-i kıyasi yani sonsuz yaratıcıyı bilmek ve bulmak,tanımak ve sevmek için bir ölçü birimidir.
Onunda iki yönü vardır:
Biri;Teleskop gibi,makro alemi hatta alemleri bana getirterek ve yaklaştırarak göstermek,önümde hazır etmektir.
Allah’ın Kâbıd ismi gibi..her şeyi kabza-i rububiyetinde tutarak, toplayıp,dağıtmaması,dürüp toplaması.
Diğeri ise;Mikroskop gibi,mikro alemi büyüterek,gözümün önüne serip açmasıdır.
Allah’ın Bâsıt yani yayan,seren,açan ismi gibi.
Ene ve benlik öyle bir kelimedir ki;alemler onda sonsuzluğa uzanan cümleleri barındırır.
Âhirette ise bu benlik daha da açılarak,gerçek kimliğini ortaya koyacaktır.
Şöyle ki;ahirette herkesin internetteki sitesi gibi,sitesine girilip,seyahat edilecektir.
Siteler insanların yansımasıdır.
Dünyada da öyle değil mi?
Bana internetteki siteni söyle,sana kim olduğunu söyleyeyim.
O sitede gezmek,aslında o insanda gezmektir…
*******************
Hayatım bir kelime…
Peki ya bu hayat benim mi?
Eğer benimse ya şimdiye kadar neredeydi?
Neden bende değildi?
Veya ben onda değildim?
Biz bir birimizde değildik…
Bu hayat benimse neden daha önceden almadım ve de şimdi geri veriyorum?
Veren…
Alıyor…
Demek benim değil bu hayat.
Bana verilmiş,emanet edilmiş,ihsan edilmiş..ikram edilmiş…
Hayat bir imtihan…
Veren…
Alıyor…
Alan..
Geri veriyor…Tasarrufu yani kullanımı,son kullanma tarihine kadar insana aid.
İmece usulü..yarı yarıya…
Şükür-iman-ibadet O’na aid…
Kârı insana…
İflasta da ortak…
Kâr-zarar ortaklığı..faiz sistemi olan tek taraflılık yok!
Hayatı aldım mı?
Kimden?
Kaça?
Nasıl?
Yoksa hayat verildi mi?
Ne olarak?
Niçin?
Neden?
“Harman – ı ömrü savurduk, danemiz vermekteyiz
Asıyâb – ı devre geldik, şimdi nöbet bekleriz.”
Yahya Kemal’in söyleyişiyle “ölüm asude bir bahar ülkesi”
*************************
Allah alemi muhabbet için,
muhabbeti için yaratmıştır.
Mayasına da muhabbeti koymuştur.
Hakiki aşk,O’nu sevmektir.
Mecazi aşk ise,O’nun dışındakileri sevmektir.
Aşk bir ateştir.
İçine düşeni de yakıyor,dışında kalanı da…
Aşkı için ölüyor,öldürüyor.
Aşkına kavuştuktan sonra da,bazen yanıyor,
Bazen yakıyor..bitiyor..bitiriyor.
Sönüyor…
Yanmayan,yakamaz…
Yanıyor..yakıyor…
Aşkından iğne-iplik haline dönüyor.
İğne oluyor inceliyor,iplik oluyor iğnenin deliğinden geçiyor.
Aşkın iki ucu da yakıcı ateş…
Aşk uğruna dünya dolusu söz söylenmiş,kütüphaneler dolusu kitaplar yazılmış..
Hala da yazılıyor…
Aşk;kalbe bakan muhabbetin,nefse bakan ayağıdır.
Aşk,muhabbet ve sevgiden daha şiddetlidir
Ancak onun gibi duru,saf ve keskin ve de samimi değildir.
“Yâr için ağyare minnet ettiğim ayb eyleme
Bağban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur.”
Bağdatlı Ruhi-den:
“Sanman bizi kim şie-i engür ile mestiz
Biz ehli harabattanız mest-i elestiz.”
Sevgi de ihlas var,aşkta ise menfaat.
İhlas;içine su katılmamış saf ve berrak süt gibidir.
Aşkı için bir çok evler yakanlar,ilk insanlık tarihi ile başlamış,aşkı için Kabil Habilin kanını akıtmıştır.
O kan hala akmaya devam ediyor.
Muhabbet de ise hayatı almak yok,hayat vermek vardır.
Aşk düştüğü yeri yakıyor..dumanıyla etrafı boğup,kör ediyor.
Aşk,kördür.Hakiki sevgi değil,mecazidir.
Leylâ-dan Mevlâ-ya geçen bir basamak,atılan bir adımdır.
Aşk,kendisinde değil,başkasında var olmaktır.Kendisi kendisinde olmamaktır.
Kendisinden geçmektir.
Onun için orta yolda Mevlâ-na iyi geliyor aşıklara..iyi geliyor insanlara..
Vedud isminin kendisinde tecelli ettiği bir zattır Mevlana…
O aşkla yoğrulmuş,ilahi aşkta kaybolmuş…
“Evet. Dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fenâ çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbup arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmaya muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikîye inkılâba yüz tutar. Fakat bir şartla ki, kendinin zâil ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını haricî dünyaya iltibas etmemektir. Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini unutup, âfâka dalıp, umumî dünyayı hususî dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer, boğulur. Meğer ki, harika olarak bir dest-i inâyet onu kurtarsın.”
MEHMET ÖZÇELİK
18-04-2009




SES-SİZ OLUN!!HUKUKUN ÖLÜM SANCILARI ARTIYOR!!!

SES-SİZ OLUN!!HUKUKUN ÖLÜM SANCILARI ARTIYOR!!!

Türkiye-de hukuk sancılı,dolayısıyla millet de sancılı.
Hukukun sancıları geçmişten günümüze azalmamış,maalesef artış göstermiştir.
Hukukumuz kırk yamalı bohça gibi.Toplama bilgisayar gibi,garantisi yok.. delinebilirliliği çok..bu da onun virüs kapmasına,hastalanıp,toplumun hastalığını arttırmaya sebeb oluşturuyor,kolaylaştırıyor.
Türkiye de en az ifadeyle bir asırdır sancılı..son zamanlarda bu sancı daha da artış göstermektedir.Bu sancının önemli ayağını hukuk oluşturmaktadır.
Dalgıçlar batma tehlikesi ile karşı karşıya kaldıklarında kendilerini dibe vurup,öylece yüzeye çıkmaya çalışırlar.
Türkiye’deki her yönlü hukukun sancısı da öyle zannediyorum ki,dibe vurmaya doğru hızla giden bir vuruş olacak,ta ki yüzeye çıksın veya yüz güldürür olsun.
Danıştay hakkı,hukuku ve haddi olmayan bir konuda kendisiyle çelişen bir karar verebiliyor.Daha önce Diyarbakır barosunun müracaatını reddedip,taraf durumuna düşmesi düşüncesiyle reddederken,İstanbul barosunun katsayı düzeltme itirazını kabul edip,yök-ün kararına durdurma kararı verebilmektedir.
Katsayı adaletsizliğinin uygulanmasına itiraz eden bir meslek lisesi öğrencisinin danıştaya itirazına cevab veren danıştay;bu bizim işimiz değil,yök-ün işidir derken, şimdilerdeki siyasi ve taraf olan bir kararla yök-ün görevini üstlenmiş,kendisini alakalandırmayan bir eğitim kararında milyonlarca insanı üzüp,toplumu sıkıntıya sokan bir karara imza atmıştır.
Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya Akp-yi kapatma davasında taraf davranıp,google-den bulduğu gerekçelerle,kabul edilemez iddialarla, milletin yüzde 47-sinin oyunu almış bir partiyi kapatmaya çalışarak,Türkiyeyi otuz milyar dolar zarara sokmuş,toplumda gerginlik ve kaosu arttırmıştır.
Anayasa mahkemesi yıllardır kangrenleşen bu milletin temiz,dürüst,iyi insanlarının masumane baş örtüsü serbestliği için meclis tarafından 411 kişinin aldığı kararı tanımayarak,ortaçağ engizisyon mahkemelerini hatırlatan bir kararla hukuku zedelemiş,hukuku tanımamış,hukuksuz bir karara imza atarak bir milleti,milyonlarca insanı görmezden gelerek,tarihe bir leke olarak kendini yazdırmıştır.
Katoliklerin katı uygulamalarından olan bu mahkeme yani kabul ettiği engizisyon mahkemeleri;kendisinden olmayanları yakar,mallarına el konulur,her türlü işkence uygulanırdı.
Adeta;” Engisizyon Mahkemesi’nde mahkum suçunu kabul edene kadar işkence görürdü. Eğer suçunu kabul etmez ise işkenceden ölürdü, kabul ettiğinde de zaten hapishanede ömür boyu ceza çekerdi. Yani kısacası, neresinden bakılırsa bakılsın, Engizisyona düşen bir kişi ölmüş sayılırdı”
Bu da ihbarcılık temeli üzerine kurulmuştu.
Tıpkı bizdeki anlaşmalı dövüş misali;chp Anayasa mahkemesine veya İstanbul barosu danıştaya ihbar ederek;niyet okuyuculuk esasına dayalı bir kararla hükümlerin verilmesi yoluna gidilmektedir.
Sık sık dile getirildiği gibi;bu insanlar dindarlığa gidiyor,bir türlü ne olduğu ortaya konulamayan irtica hortlatılıyor,benden değil,niyeti hiç öyle söylediği gibi değil senaryo ve entrikalar ile yıllardır hukuksuzca uygulamalara kapılar açılıyor.
Oysa dindar olup İslâmın bayrağını dünyanın dört tarafına adalet gönderen ecdadından ne zarar gördün!
Seninki tam bir miras yedilik,nankörlük,körlük ve seviyesizliktir.
Dinden değil müslüman,gayrı müslimi dahi fazlasıyla fayda görmüştür.
Dinden kim ne zarar görmüştür?
Senin ebedi hayatını kurtarmak için dünya hayatını feda eden mi fedakar ve düşüncelidir,yoksa ebedi hayatını kurtarmaya çalışanın dünyasını zehir edip,sıkıntılara sokan mı anlayışlı ve fedakar insandır?
Orgeneral Şener Eruygurun darbe girişiminden dolayı Ergenekon Terör Örgütü kapsamında sorgulanmasına karşı eşi Mukaddes Eruygur’un ‘Bizden’ dediği 12. Ağır Ceza mahkemesine ne tesadüftür ki aynı mahkemede yargılanan diğer zanlılarda hep beraatle salıverildiler.
Birinin idam ve müebbedlikle yargıladığını öbürü salıverebiliyor.
Tıpkı Hindistanda uygulanan Kast sistemi gibi..üstünlerin hakimiyeti.. başkalarının katılımı yasak özel kişiler..hukuk karşısında da olsa eşit olmayan, devamlı farklı kişiler topluluğu..aslında bizdeki yıllarca süren kavganın önemli gövdesini oluşturan kısım bu kısım..azınlık olan elit tabakanın oluşturdukları dokunulmaz alanı,kendi kamusal alanlarına başkalarını veya bir doğuluyu dahil etmemek..onun yanlarına kadar ulaşmasını engelleyecek manileri araya koymak.
İşte bürokratik engeller..fişlemeler..sicil tutanakları..takipler..kayıtlar…
İşte çöl kanunu ve zihniyeti;“Danıştay’dan yasakçı kararın çıkmasına sebep olan İstanbul Barosu. YÖK’ün düzenlemesinin iptali için Danıştay’a başvururken ‘Eşitlik eşit insanlar arasında olur.’ ifadesini kullanan İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın’ın bu sözleri uzun süre tartışılmıştı.”
Bu KATSayı kararı aslında KAST sistemi ve KASIT-lı karardır.
Bu sözler medeni ve seviyeli sözler değildir.Hukuk karşısında herkes eşittir.Amirle memur,paşa ile er,Fatih Sultan ile rum Mimar,Hz.Ali ile yahudi arasında hukukta farklılık söz konusu değildir.
Daha niceleri..bunlar hukukçu?
Önce as,sonra yargılarsın!!!
İşte Türkiyenin en büyük sancısı.Bu büyük parçadan küçük bir yırtık taraf!
İşin enteresan tarafı ise,bu sancı dışarıdan değil,içeriden geliyor.
Acaba bu sancı doğum sancısı mı,yoksa ölüm sancısı mı???
Lütfen ses-siz olun!Hukuk can çekişiyor.Hukuk ölüyor!!!

İDAM KARARI ALINSIN…

Ağacın en büyük üzüntüsü,kendini parçalayanın yine kendi içinden çıkmış bir ağaç parçası olması imiş.Hukukta bugün kendi kendini parçalamakta ve yaralamaktadır.Ağacı ağacın içerisinden çıkan kurt çürütür ve yıkarmış.Bugün hukuk düşmanını dışarıdan değil,kendisinde ve kendi içinde aramalıdır.Hukuka en büyük kötülük yine hukukun içindeki bir kısım hukuksuzlar tarafından yapılmaktadır.Hakkını ve haddini bilmeyen bir kısım hukukçular…
Ne kadar hazin değil mi?
Hukukta hukuksuzluk,askeriye ergenekonun,jitemin açtığı yara ile oluşan güvensizlik,dışarıdan yapılacak darbelere karşı mukavemet etmesi gereken ordunun kendisinin darbelere teşebbüs etmesi,adalette skandallar,adli tıpta verilen ve düzenlenen yanlış raporlar,kısaca hastalanan uzuvlar devlet vücudunu çalışamaz hale getirmişlerdir.Kangren olmuş bu uzuvlar atılmalıdır.
İnsan hakları ve insancıllık uğruna idam hükmü kaldırıldı.Belki sonunda söylenmesi gerekeni başta söyleyeceğim;
Allah idamı kaldıran,kaldırmasını teşvik eden,altına imzasını atanlara acıların en acısını daha dünyada iken tattırsın.
Sebebi ise;Kâinatta en önemli şey hayattır.Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmekle eş değerde tutulurken,bir insana hayat vermek ve hayat kurtarmak da bütün insanlara hayat vermekle eş değerdedir.
Hayat ancak hayatı alanın hayatının alınmasındadır.Hayat ucuz değil.Bir çok insanı sorumsuzca öldüren bir insanı,öldürülen taraf olmadan karar veren merci neye göre karar vermektedir?
Kendi ailesinden birisinin öldürülmesinde nasıl bir pozisyon takınacağına bir baksın!
Ve de bir çok insanı parçalayıp aç olan canavara şefkat gösterip onu öldürmemek veya onu öldürmeyi vicdansızlık saymak en büyük vicdansızlık ve de öldürülenlere en büyük haksızlıktır.
Zira o canavar bu durum karşısında iştahı açıldığından dönüp bir de dişinin kirasını isteyecektir.
İdam geri gelmelidir.İdamı kaldıranlar hapishanelerden ve kaostan beslenen insanlardır.
Olaya idam edilen kimse açısından değil,madur olan ve öldürülen insanlar açısından bakmak gerekir.
İdamı kaldırmak sorumsuzca bir karar,bilinçsizce bir uygulama, tehlikelere götüren bir uygulamadır.
Cem Garipoğlu,kaçırılan çocuklar ve organ mafyası vs.bunun örneklerindendir.
Bir çok örnekte görüldüğü gibi;Nitekim sabık cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerin 250-nin üzerinde affedip dışarıya saldığı kimseler,tekrar çıkınca bir polisi vurdu,teröre devam etti,suç işlemeyi sürdürdüler.
Bu mu şefkat?Bu mu insaf?Bu mu vicdan?
O halde kimden Yanasınız?Ölenden mi yoksa öldürenden mi?
Ne diyelim!Allah ağlayanların sayısınca,ağlamaya sebeb olanları ağlatsın!
Buradaki idam,haksız yere idam edilen Rahmetli Adnan Menderes ve onun gibiler değil,onu idam edenlerin idam edileceği bir idam kararıdır.
Bugün hapishaneler tıklım tıklım,bir okul açmanın bir hapishane kapatmak demek olduğu yıllarca söylendi.
O zaman problem ya okullarda,ya da hapishanelerde,yani verilen cezalarda…
Ergenekon senaryosunda yüzlerce insanın öldürülmesini planlayan insanların idamını şefkate aykırı görenler,yüzlercenin hayatını hiçe saymaktadırlar.

*Şöyleki;Askeriyede yemeklere bir şeyler koydukları hep söylenir.O bir yana da,acaba özel bir birimin yemeğine gen bozucu,kafa bozucu,kalb bozucu bir şeyler mi koyuyorlar ki,bu birim kendini darbe yapmaya,kaos çıkarmaya,300 çocuğu koç müzesinin içerisinde havaya uçurma,gayrı müslimleri yok etme planı,yani tüm milleti kafese tıkma senaryoları,daha neler neler?İnsanın kanını donduracak davranış ve senaryolar.
Bir türlü memleketimin insanından memnun olmayan üst kademe,batının insanını devamlı kendi insanına tercih eden zihniyet.
Hep geçmişi kötüleyen orduda da milli eğitim de de aynı hastalık.23 nisanlarda,cumhuriyet bayramlarında yeni devleti yüceltmek ve güzel yanlarını söylemek yerine,geçmişe aid ne varsa hep kötülemek.En iyisi bile geçen seneden yazılmış olan yazıyı okuyor.En iyi amir veya müdürü onun getirdiğini aynen kabul ediyor veya bir kutlansın da nasıl kutlanırsa kutlansın..bana bir ses getirmesinde nasıl yaparsa yapsın bozuk zihniyeti…

*İslami hukuka göre,işlenen bir suça ceza vermek asıl değildir,madurun hakkının korunması asıldır.
Bunun gibi de idamda da birilerinin hayatının ortadan kaldırılması değil, bir çoklarının hayatının korunması amaçlanmaktadır.
Bu konu islam Hukukunda belirtilmiştir.
Rahmetlik babam unutamadığı bir olayı anneme şöyle anlatır:
1960-ın sonlarında,bir gece eve geç vakitlerde,gece yarısı gelmesinin sebebi olarak;İstanbulda bir börekçi bir kız çocuğunu fırında yakması sonucu suçu tesbit edilince Sultanahmet meydanında asıldığına,asılma sonucunda ise dilinin uzunca bir şekilde dışarıya doğru sarktığına şahit olur.
Bu neticeyi göz önünde bulunduran bir insan kolay kolay çocuk kaçırır mı?İnsan öldürür mü?Sorumsuzca araç kullanır mı?
Dünyanın bir çok ülkesinde bu idam cezası uygulanmaktadır
Bugün elli bin insanın ölümüne sebeb olan kişiyi kalk da,idam cezasını kaldır,onu affet!
Yarın o elli bin kişi ve onların yakınları olan yüz binlerce kişiler o kararı verenlerden davacı olurlar.
Eğer bir problem varsa bu idamın kaldırılmasından değil, düzenlenmesinden ve de haklı olarak uygulanmasından geçer.

Özetle:Rusya ve rejimi 1989-da yıkıldı.Bizde ise bir asırdan fazla devam eden ergenekon ve zihniyeti 2009 yılında sallantıya ancak geçebildi.Bu da yıkılacağının bir işaretidir.Aradaki farkın farkı ise;Bizdeki her şey nifak ve münafıklık perdesi altında yapılıyor olmasındandır.Benim babamda bilmem neydi,dedemde şöyleydi aldatmacalarıyla millet hep kandırıldı.

*’Irkçılarla Halkçılar ittifak etti,ihtilal yaptı’
Sürekli vatanseverlik adına millet tahrik edildi.Irkı islamın önüne geçirdi.Irkçılığı kemikleşmiş olarak hep öne çıkardı ve savundu.Milleti ve mensuplarını da kendileri gibi kemikleştirdi..etten ve özden soyulmuş ve soyutlaşmış bir kemik yığını.
Gövdenin değişmesi bir şeyi değiştirmez,önemli olan zihniyet değişmeli. Dünyanın değişen zihniyeti,zihniyetimizi de değiştirmektedir.
İsviçredeki minarelerin engellenmesine karşı çıkanlar,buradaki başörtüsü engeline karşı çıkmıyor,bunu normal görüyorlarsa;tuh olsun,yazıklar olsun…

MEHMET ÖZÇELİK
03-12-2009




HUKUKUN DİBE VURDUĞU AN

HUKUKUN DİBE VURDUĞU AN
İki yıla yakındır hukuku yakın takibe almıştım. Şunu gördüm;nasıl ki 2000 yılında Türkiye asrın en büyük ekonomik krizini yaşadı,2007-den itibaren itibaren asrın en dehşet çetesi ergenekon gün yüzüne çıktı,şimdi ise Türkiyenin en insan hakları ihlallerinin yaşandığı hukukla karşı karşıyayız.
Türkiyede hukuk dibe vurmuştur.Hayali ve sanal rejim muhafızlığı uğruna insanlar ve insanlık harcanmaktadır.
Türkiyedeki hukuk bu milleti temsil etmemektedir.
Avrupa insan haklarından sürekli ceza alan bir hukuk,eskisi gibi Şeriatın kestiği parmak acımaz sözünün tarihe karıştığı,sığınılan ve hakların taleb edildiği bir kurum olmaktan ziyade,korkulan,düşülmemesi için her türlü zararın göze alındığı,aman bir de onunla mı uğraşacağım,tedirginliğiyle hukuka başvurulmayan hukuksuzlukların sürdüğü bir hukuk sistemi içerisinde bulunmaktayız.
Hukuk gücünü milletden,meclisden değil,kendisinden üretmektedir.Zira meclisin 411 oyla aldığı kararı 11 kişi meclisin üzerindeki bir hakimiyetle milletin rağmına ve kendi keyfine! Göre almıştır.
Eğer hukuk kendine güveniyorsa;kendisini bir millete sorsun bakalım,kaçta kaçı memnun ve güvenmektedir.
Yök-ün eğitimin içerisinde olan bir kurum olarak,katsayı hukuksuzluğunu gidermek amacıyla aldığı kararı,eğitimden anlamayan zira bir eğitim kurumu olmayan Danıştay hukukun rağmına,milletin ve masum çocukların sesine kulak vermeksizin,dünya gidişatını görmeden aldığı karar,dibe vurmuş hukuku bir daha dibe vurmuş oldu.
28 şubatın kalıntıları hala devam etmektedir.Danıştayın kararı sadece Çevik bir-i memnun edecektir.Milleti ve eğitim camiasını kalbden yaralamıştır.
At sahibine göre kişnermiş.Danıştay kime göre bu kararı almıştır?
Toplumda ve hukuk camiasında çığ gibi yayılan bir tepki mevcuttur.Bütün bunlar,milletin hassasiyeti,meslek liselilerin mağduriyeti göz ardı edilemez.
Dünyada mesleki okullara yöneliş hızla artarken,bizde tam ters orantılı olarak geriye tepmektedir.
Zaten kör ve topal yürüyen eğitim bu kat sayı darbesiyle belden de olmuştur.
Hep eğitim deveye benzetilmiştir.Deveye sormuşlar,neden boynun eğri?
Deve ise;Nerem doğru ki!demiş
Eğitimin önündeki en büyük engel yine kendisidir.Yani Tevhid-i Tedrisat kanunu,eğitim birliği eğitimi hantal kılıp,sağlıkta oluşan güzel açılım ve gelişim gibi gelişmelere engel olmaktadır.Milleti eğitimin içine çekmeyib,azınlığın çoğunluğa hakimiyeti zoraki sürdürülmektedir.
Bu eğitim sistemi,gelişen bu milleti taşımamaktadır.Danıştayın aldığı karar eğitimin çöküşünü daha da hızlandıracaktır.
Genel liseler aspirin gibi,her derde deva,hiç bir derdi de tedavi etmemektedir.Meslek liseler ise toplama ve başarısız öğrencilerle doldurulmaya çalışılarak,ferdi gayretlerin dışında öss-de sıfır çeken öğrencilerin sayısı otuz binlerden yukarılara doğru çekilmiş olmaktadır.
Bu hukuk bu milleti taşıyamamakta derdine derman olamamaktadır.
Hükümetin her şeyden önce ilk atması gereken adım,hukukta düzenlemeye gitmek olacaktır.Yoksa ağzıyla kuşta tutsa,o kuşu ağzından geri alırlar.
Nitekim ergenekon sürecinde görülen aksamalar,aslında hukukun ve hukuksal boşlukların aksamalarıdır.
Allah böyle hukuku….
Islah etsin….
40 yıl önceki babamın hukuktan çektiği ile bugün hukuktan çeken ben ve oğlumun durumunu varın siz kıyas edin.Şiire dökmüştüm;
HUKUK İLE GUGUK

Etmeyin,acıyın,kıymayın bize.
Babamın halini arz edeyim size.
Babamın babasının arsası vardı
Çıktı biri,dedi;bu bana babamdan kaldı.

Başladı dava gel-gitle.
Pek alâkası yok bitmekle.
Dosyalar doluyor,kapanıyor.
Geceler gündüzleri kovalıyor.

Babamın öz malı,nasıl olur?
Bir başkasına mal olur?
Köylerden geliyor mahkemeye.
Bilmem;mahkeme mi,yoksa hapishane?

Beş sene,on sene bitmedi.
Bu nasıl mahkeme,bitirmedi.
Olsun mu herkes başkasına sahip?
Peki bu devlet,mahkeme kime sahip?

Bıktım,usandım,vaz geçeceğim.
Vazgeçip nerdeyse delireceğim.
Şahit çok,herkes lehimizde.
Netice yok,çünkü biri aleyhimizde.

Delil,şahit,hep bizden yana.
Peki bu mahkeme kimden yana.
Bir türlü vermiyor karar.
Aleyhimize de olsa,olmaz böyle zarar.

Kaç kere geldiler,baktılar yerimize.
Gene de hiçbir şey geçmedi elimize.
Yük üzerine yük oldu belimize
Mezardaki dedem gülmede halimize.

Hâkim Beg! Acaba hâla gelecem mi?
İnsan bir kere ölür,girer mezara.
Ben yine mezara girecem mi?
Adâlet mülkün temeli,diyecem mi?

Vallâhi hakim beg,bu mal benim.
Eğer onunsa vercem,etsin yemin.
Şahitlerde söylemişti demin,o benim.
Hiçbir şeyi olmayan,olur mu emin?

Kaç dane hâkim değişdi.
Bizim iş ise değişmedi.
Babam gitti,bende gideceğim.
Bu işi oğluma devredeceğim!

Acaba oda kazanır mı?
Yoksa benim gibi kazıklanır mı?
Bu tarla babamı götürdü,beni de götürecek.
Benden sonra oğlumu da öğüdecek.

Bu iş süreceh mi,yoksa sileceh mi?
Çoğumuzu silecek,ne kadar sürecek?
Bu iş bitmeyecek,bitirecek.
Kimleri bitirecek,kimleri götürecek?

Olacak mı ne,olacak mı ne?
Hâkim bana baktı,verecek mi ne?
Ohh. Mahkeme bitecek,biz de bittik.
Bir değil yüz gittik,ne elde ettik?

Yine hâkim değişti,ne olacak şimdi?
Bu ne diyecek,bahacah mı imdi?
Ayağıma karasular indi.
Bizim iş tam bir filimdi..

Dosyalar doldu,sürdü yıllar.
Okunması ise,aldı aylar.
Karalar,karalar üstüne karalar.
Bunca yıl o kadar harcadım paralar.

Bu hâkim beg,kaldı çokça.
Dinledi bizi,bol bolca.
Dosyalar tozlandı,yıllar boyunca.
Ya ondadır,ya bunda,olunca…

Eeh. Helal malmış,düştü bize.
Geçti tapumuz elimize.
Mütaide verdik,geçtik evimize.
Başınızı ağrıttık,selâm hepinize…
Mehmet ÖZÇELİK
26-11-2009




HİKMET VE MASLAHAT

HİKMET VE MASLAHAT
Hikmet’in kelime anlamı itibarıyla mefhumları en iyi bilgi ile bilmektir.
Deyim itibarıyla;Allah’ın ezeli ve ebedi olan ilmi ve sıfatlarıyla,varlıkların başlangıcından nihayetine kadar kendilerinden beklenen bir çok fayda ve maslahatın gözetilerek en uygun bir şekilde yaratılmasıdır.
Allah her bir varlığı yaratırken,onun kâinat çapında,bütün varlıklarla olan münasebetini,onları tamamlayıcı bir unsur olmasını gözetmesidir.
Kur’an-ı Kerimde Hikmet kelimesi 20,Hakim ifadesi 81,tenvinle 16 ve toplam 97 kere geçmektedir.
Hikmetin zıddı Abesiyettir.Yani olumsuzluk,gereksizlik ve çirkinliktir.
Allah’ın yaratmış olduklarında hiçbir cihetle Abesiyet yoktur.Çirkinlik yaratılış yönüyle olmayıp,ilmimizin sınırlı ve noksanlığımızdan kaynaklanmaktadır.
-Hz.Ali;’Eğer neden,niye,niçin ve nasıl gibi sorular olmasaydı,ilim olmazdı der.
Bu sorular sorularak ilmin araştırılmasına ve ortaya çıkmasına sebeb olmaktadır.
-Hikmetin kaderle olan ilgisi;Olaylara hikmet cihetiyle bakan bir insan,hiçbir şeyin tesadüfi olmadığını,onda bir çok hayrın bulunduğuna,hayır ve şerrin Allah’dan olduğuna inanarak tam bir teslimiyet içerisini girer.
Anlatıldığı üzere;denizde seyahat eden bir gemi şiddetli bir fırtınaya tutulur,gemi dalgalardan su alır.Herkes bir şeyler yapma çabası içerisinde iken adamın birisi hiç umursamadan kenarda oturur ve seyreder.
Bu durum kaptanın dikkatini çeker ve sebebini sorar.Adam şöyle cevaplar;
Ben Allah’ın bir kere işine karıştım,bana hamam böceği yedirdi.Bir daha da karışmam der ve sebebini şöyle açıklar:
Bir gün bir hamam böceğine bakarak;Ya Rabbi,bunu ne için yaratmışsın ki,dedim.Bir müddet sonra yakalandığım bir hastalıktan dolayı bir türlü şifa bulamadım.Sonunda bana o hamam böceğini tavsiye ettiler ve denileni yapıp kullandım,hastalığım da geçti,der.
Eğer bir daha O’nun işine karışırsam,kimbilir bana ne yapar,der.
Burada verilmek istenen mesaj,elbette hiçbir şeyin anlamsız ve manasız olmadığıdır.
Kader ilim ve proje olduğuna göre,her şey bir proje sonucu yaratılmıştır.
Zira bir mühendis bir binayı yaparken oranın ve oraya girecek olanların ve de ileriye dönük olarak tüm ihtiyaçlarını düşünerek yapar.
Kâinatta ilahi bir proje neticesinde oluşmuştur,herşey hikmetle yapılmıştır.
Herşeyin yapılışında bir kasıt var.Herşey bilerek yapılmış ve yaratılmıştır.
Kâinatta bulunan herşey hikmetle yoğrulduğu gibi,olaylar da hikmetle dönmektedir.
Herşeydeki kolaylık ve düzenlikler bir hikmetin eseridirler.
Bu yönüyle de hiketin tefekkürle de bir ilgisi vardır.
Eşyadaki ve olaylardaki incelikleri gören,olayların derinine inen insan,hikmet,maslahat ve yararları da görecektir.
-İnsanın yaratılmasındaki hikmeti göremeyip taraftar olmayan melekler,acizliklerini ve bilmediklerini şöyle ifade etmişlerdir:
“Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.”
Hikmet sahibi olmak,üstünlük sebebidir.
“Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.”
“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.”
Mantıklı olan yol ve davet,hikmete uygun olandır.
“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.”
Lokmanı farklı kılan olay,ona hikmetin verilmesidir.
“Andolsun biz Lokman’a: Allah’a şükret! diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.”
-Hz.Musa’nın Hz.Hızırla olan seyahatindeki Hz.Hızırın farklılığı onun hikmet sahibi oluşundan ileri gelmektedir.
Hikmet bakış ve değerlendirme farkını ortaya koymaktadır.
Hadisde:”Re’sül hikmeti mehafetullah” Yani-Hikmetin başı Allah korkusudur.-
Hikmet O’ndan korkmayı ve çekinmeti de gerektirir.
Efendimiz:”Allahım,Hayretimi arttır.”buyurur.
Hayretin artması,ilmin ve hikmetin artması ve eşyanın hakikatına nüfuz edilmesidir.
MEHMET ÖZÇELİK
29-12-2009




KOCAMAN ÖMRÜ HEBA ETTİK

KOCAMAN ÖMRÜ HEBA ETTİK

60 küsur sene ömrü boşu boşuna geçirmişti.Geriye baktığında kendisini memnun edip yüzünü güldürecek bir şeyi yoktu.
Gelmesiyle gitmesi arasında pek bir fark olmadığı gibi,doğuştan getirdiği güzellikleri de kaybetmiş,sermayeyi tüketmişti.
Şimdi ise yaşı hayli ilerlemiş belki de ölüm meleğinin etrafında gezdiğini hissediyordu.
Dünyada kimseyi pek memnun etmediği gibi,ahrette de memnun olacağı ve memnun edeceği bir şeyi de yoktu.
Bu düşüncelerle yatağından doğruldu.Elbisesini ve çorabını giydi.
Gitmekle gitmemek arasında bir anlık bir düşünceden sonra yılların yorgunluğunu ve kaybedilen yılların yükünü hafifletmek amacıyla sırt üstü bir uzandı.
Uzanış bu uzanıştı.Bir daha da kalkamadı,belki de onca yükün altında kalmış kalkamamıştı.
Kolay mıydı boşa geçen yılların yükünün altında ezilmemek!
Ancak kulaklarda son sırtı yatmadan önce söylediği son söz kalmıştı,oysa bu söz ilk söz olarak kulaklarda küpe olmalı,hafızadan çıkmamalıydı;
“Kocaman ömrü heba ettik!”
Kardeşi kendisine çok takılırdı;-Senin sonun hiç iyi olmayacak,sen kötü bir şekilde öleceksin!-diye.
Kendisi ise,-Ben koyun gibi,kuzu kuzu öleceğim.-diyordu.
Aslında zahiren kuzu kuzu öldü ancak vicdani bir esef ve üzüntüden sonra.
Bazen kardeşinin evine ihtiyacı var diye at arabasına sebze ve yiyecekler doldurur,gönderirdi.
Belki de bu güzel hali ölümünü zahiren kolaylaştırmıştı,dünyaya bakan yönünü…
Hovardalıklı geçen bir hayatın son acı ifadesi hiç unutulmuyor,geride kalanlara dersler veriyordu.
“Bir günah işleyen,bin gün âh çeker.”

İnsanın dünyaya gelişi ile gidişi arasında bir fark olmalıdır.Hayvan da bile o fark gözetilirken,kendisine insan diyen bir insanın o farkı elde dememesi elbette hayvandan daha büyük bir kayıptır.
Dünyaya gelmemizle gitmemiz arasındaki fark ne olmakta ve bize olan katkısı yüzdelik itibarıyla ne kadardır?

Allahı sevmenin ve Allah tarafından sevilmenin yolu,günahtan uzak durmaktır.
Hadisde:” Allahın sevdiği kula günah zarar vermez yani Allah onları günah işlemekten muhafaza eder.”

*Bakmamıştır, dönüp hayatıma
Ağlayanlar, bugün, vefatıma (A.Nihat Asya)

*Kendi kendine ettiğin âdem
Bir yere gelse idemez âlem.(Adlî)

*Şimdi bu durumda her insan büyük ahret mahkemesinde,Allahın hakimliğinde,melek ve organlarımızın ve tüm canlı cansız eşyanın şahitliğinde bir insan kendisini nasıl savunmaya geçebilir?
Biz kendimizi nasıl savunacağız?Kime karşı savunacağız?Savunulacak neyimiz var?
Öyle ya!Mahşerde sorguya çekileceğim zaman Allah’a karşı kendimi nasıl savunabilirim ki?
Çünkü her şey fâş olmuş,ifşa olup gün yüzü gibi açık ve net…
İçler dışlar gibi ortada görünmekte,Anya ile Konya belli olmuş…
O halde:
” Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde,Fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”

BURAYI DA BATIRDINIZ!

Cennette başlayan günah,oranın kirlenmemesi için dışarıya taşınca,ihraç uygulandı.Dışarıda devam eden kirlenme ve günah,dünyanın her karışını da kan ve fesad ile kirletti.Maddi-manevi yangınlarla dünya kirletildi,batırıldı.
Bu da göstermektedir ki;kendisi için geçici olarak cennetin kapanmasına,oradan ihracına sebeb olan müdahalesi,dünya imtihanını kendisi için açtırdı.
Durum şu gerçeği de göstermektedir ki;yine günahı ve müdahalesiyle buranın da batmasına ve kapanmasına insanın kendisi sebeb olacaktır.
Dünyanın her karışı kirlendi…temizliği vacib kılacak bir kirlilik…
Dünyadaki bozulma ve kirlilik,dünya ile sınırlı kalmadı.Tüm kâinatı etkiledi,bütün varlıkları varlıkları kendisiyle irtibatlandırdı.
Dünyanın bozulan ayarı,evrenin de ayarını bozdu.
Kâinat mukadder ömrünü tamamlamadan,erken ölümle karşı karşıya kalmaktadır.

*Kötülüklerin yayılması;kötü havanın ve karbondioksidin yayılması gibidir.İyi hava ise;rayiha ve oksijen gibidir.
Karanlık gidince yerine aydınlık gelir.Zulüm ve zalim gidince yerine hak ve adalet gelir.

Mehmet ÖZÇELİK
03-09-2008




KÖMÜR VE GIDA DAĞITIMI TENKİDİ ÜZERİNE

KÖMÜR VE GIDA DAĞITIMI TENKİDİ ÜZERİNE
Bugünlerde önüne gelen fakir-fukaraya,garib-gurebaya kömür ve gıda dağıtımını ölçüsüzce tenkid etmektedir.
Önce bir propağanda olarak başlayan bu saldırı,daha sonra bir kısım ve bir kesim sağcı geçinenlerce ,mal bulmul mağribi gibi sahiplenilmeye başlanıldı.
Bir kasa meyvenin içinde bulunan birkaç bozuk meyveden dolayı kasanın tümü imha edilmez.Akıl ve matıkta,vicdanda böyle bir şeye müsaade etmez.
Maalesef yanlış birkaç kötü örnek ölçü alınarak,binlerce güzel uygulamanın üstü örtülmeye çalışılmaktadır.
Kötü emsal olmaz.
Bir pire için bir yorgan yakılmaz.
Bunu tamamen,kökten tenkid etmek seviyeli bir davranış olmayıp,taraflı,hissi,ölçüsüz ve dengesizce bir yoldur.
Eğer tenkid edilecek bir şey varsa,oda öncekilerin beceriksizliklerinden kaynaklanan bu yardımı yapmamalarıdır.
Fakirlere verilenler çalışanların maaşlarından,vergi yüklenmesinden veya zamdan da kaynaklanmamaktadır.Zira 8 sene önceki maaşıyla ne aldığına bakan birisi,şimdiki maaşıyla daha fazlasını aldığını görecektir.
8 yıl önce benim arabam yoktu,bugün normalde olsa var.Bunu tenkid edenlere baktığımızda oda evde almış,arabada almış ve alım gücü artmıştır.
Yıllardır sınıflarda Osmanlıdaki vakıf müessesesi ve yardımlaşmadan bahsetmiş,bugünlere hasret kalmıştık.Ancak çok şükür bugün bu durum yoğunlukla devam etmektedir.
Bir tahdisi nimet olarak bahsetmek gerekirse;Ben burada Deniz Fenerinin gönüllü bir temsilcisi olarak müracaat edip tesbit etmek üzere yüzlerce eve gittim.Bu insanların hiçbirisinin durumu da iyi değildi.Ya kötü ya da çok kötü olarak gördüm.Ve bu insanlar kendilerinin bilinmesini istemeyen ve duyurmaya çalışmayan kimselerdi.Dört çocuğunun üçü kör,biriside ameliyatlı idi.Bunlar gibi binlerce aile mevcut.
Bir ara Deniz Fenerine haksız ve hukuksuz saldıranlar,bunun karşı tarafa bir rövanş olduğunu söylediler.
Bunlara köstek olmak değil,destek olmak ve alkışlamak gerektir.
Bugün bu yardımı tenkid edenler,yine sorumsuz ve zihniyeti bozuk bir kesimin yaptığı gibi,kurban kesimini bir vahşet ve enflasyon sebebi olarak göstermektedirler.
Kesmeyelim mi???
Oysa hergün dünyadaki bir yıl boyunca kesilenleri görmeden ve de kendisinin fakirleri düşünmeden zıkkımlanmasını hesaba katmadan…
Bunu iddia edenler olaya siyasi yaklaştıklarından mantıklı ve de insaflı düşünememektedirler.
Hayret!Fakire yardım edilmesinden neden gocunulmaktadır?
Şunu kesin olarak söylüyorum ki;Allah bir kedisine,bir köpeğine bile şefkatle yaklaşıp,bir su vererek şefkatle muamele edeni haddinden fazla dünya ve ahrette ödüllendirmektedir.
Bir kişiye bile engel olup yaygara koparmaya çalışanları da dünya ve ahrette perişan eder,ekmeğini alır,gözünü kör eder,belasını verir…
Haddini bilsin!!!…
Tenkidler insaf çerçevesi içerisinde yapılmalıdır.
Maalesef siyaset insanları bu derece kör etmiş,zaten alınan ve çalınan ekmeğine bir el daha katılmış olmaktadır.
Allah yardım amacıyla –kim tarafından olursa olsun- uzanan elleri korusun..engelleyen elleri kırsın!!!
Yıllardır devletin sosyal devlet olmasından dem vuruldu.baba denildi ancak gerçekleşmedi.Bugün neden tenkid edilmektedir?
Kör olası tenkid gözü kocaman olumluluklar içerisinde,küçük bir olumsuzluğu görür ve onu büyütür.
Bugün dünyada olduğu gibi memleketimizde de;% 80-i % 20 yemekte,% 20-yi de % 80 yemektedir.
Milleti sömüren yüzsüzler teker teker su yüzüne çıkmakta,yeterli olmasa da yolsuzluklar azaltılmaya çalışılmaktadır.
Yani % 20-nin yediği % 80-den % 10 alınmaya çalışılırken,işin garib ve hazin tarafı,sadece yiyenlerden değil,içinde bir kısım elinden alınmış olanlarda onlara katılarak destek olmaktadırlar.
Belki bir komplo teorisi gibi de görünebilir;
1970-lerdeki zihniyet birden bire bıçakla kesilmiş gibi bitti veya öyle göründü.yer altına inen bu zihniyet ki onlarda genel şemsiye Ergenekon ve de mafya teşkilatları,faaliyetlerini sinsice sürdürmektedirler.Bu tenkidlerde onlara uzanmaktadır.
Allah küfrün devamına müsaade eder fakat zulmün devamına asla müsaade etmez.
Şimdiye kadar fakir edebiyatı yapanlar da dahil,fakirin sobasına atılan kömüre,sofrasına konulan zeytine,ocağında kaynayan makarnaya göz dikilmektedir.
Bu durum gadab-ı ilahiye çok ağır dokunur.Geçmiş ümmetlerde olsaydı helaki gerektirirdi.
Bana bu ağır ifadeleri söylettiren;Çok azın azı bir kesimin,çoğunluğun ağzıyla bunu değerlendirmeye çalışmalarıdır.
Bu kişiler etraflarına bir baksınlar;Kimleri ve kaç kişiyi memnun etmekte ve kimleri kimleri üzüp kendilerinden nefret ettirmektedirler?
Gelin şu olaydan ders çıkaralım;
Çölde atıyla giden adamın birisi yerde yatmakta olan birisini görünce hemen atından iner ve yatmakta olan adamı kurtarmaya çalışır.
Adamın boşluğundan istifade eden yatan kişi,yerinden fırlamasıyla birlikte ata bindiği gibi kaçmaya başlar.
Atı alınan şahıs hayret ve üzüntüyle çalan adamın arkasından yalvarırcasına seslenir;
-Ne olur bu yaptığını kimselere söyleme.Olur ki ileride gerçek bir muhtaç sahibi birisi olurda,bu sefer kimse atından inip de ona yardım etmez.
Onun için gelin üç kişiyede yardım ulaşıyorsa,onunda elinden ekmeğini almayalım.
Ola ki yardım etmek isteyen kişiler olurda,sizde o yardıma engel olmayın.
Daha doğrusu atı çalıp kaçan hırsız olmayın..olmayalım…
Hayrımız olmasa bile bari şerrimiz olmasın…
Arife işaret yeter..tarife gerek yok…
Aslında varsa bize ait bir maharet,gelin pireleri ayıklayalım..yorganları yakmayalım…
Bunlara iş bulunsun deniliyor.Yerinde ve güzel bir teklif.Herkes hem-fikir.Zaten işsizlik genel bir sorun.İşsizliğin giderilmemesi,yardımında yapılmamasını gerektirir mi?
Şahıslar ve partiler geçicidir.İnsanlar ve insanlık ise kalıcıdır.Bizde gideceğiz.Varsın iyilikler kalıcı olsun.

Mehmet ÖZÇELİK




KÜTÜK VE ODUN ABD

KÜTÜK VE ODUN ABD
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmaktadır:

“Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir, hemen gel de öldür onu!” diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”
Haberde: ABD hariç herkes İsrail’e ‘durdur’ dedi
Ve daha bunun gibi bir çok kere dünya karşı dururken ABD İsrailin yaptıklarına hep susmayı seçmiştir.
Hadiste zikredilen ağaç olan Ğarkad-ın iki manası vardır;
Biri gerçekten bir ağaçtır.Bunun hakkında;
“Ğarkad Ağacı:

Ğarkad adı, Araplarda, yalnızca Avsej (Tekedikeni veya Şeytan İpliği) ağacının büyüğü için kullanılır. Küçük Avsej ağaçları için Ğarkad adı kullanılamaz. Avsej (Ğarkad) ağacı, Patlıcangiller (Solanaceae) familyasına mensup dikenli bir ağaçtır. Menekşe renkli çiçekleri ve portakal veya kırmızı renkli küçük küresel meyvesi bulunmaktadır. Hz. Muhammed (S), Ğarkad Hadisinde, (Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopamaz. Oyle ki, taş ve ağaç der: Ey Müslim, Ey Abdullah, arkamda Yahudi var, gel onu da oldür. Ğarkad ağacı hariç. O Yahudi ağacıdır) diyerek, Ğarkad ağacını, bir Yahudi ağacı olarak ilan etmiştir. Arap-İsrail çekişmesi sırasında ve 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra, bu Kehanet Hadis sıkça tedavül edilmeye başlanmıştır. Ne gariptir ki, İsrailliler, bu cins dikenli ağacın dikilmesine artan bir ilgi gostermektedir”
Bu durumda İsrailliler bunu o zamandan beri çokça ekmektedirler.
Diğeri ise manevi bir yorum olup,İsrailin zulmüne tüm dünya karşı çıkarken ABD ağabeylik yapıp ses çıkarmamakla o KÜTÜK ve ODUN olmayı uygulamasıyla göstermektedir.Bunu da sürekli göstermektedir.
İsrail bir yandan kendi akibetini hazırlayıp,oraya doğru giderken,ABD-de aynı akibete düçar olmaktadır.
Yahudiler ile ilgili daha öncede epey yazmıştık. Onlar insanlığın en şerirleridirler.
Kur’an-da bazı özellikleri şöyle dile getirilir:
1- Tevrat-ı değiştirdiler. (Bekara 79)
2- Peygamberleri öldürdüler. (Âl-i İmran 183)
3- Hazret-i İsa-yı öldüremediler. (Nisa 157)
4- Fesat çıkardılar. Allah’a cimri dediler. (Maide 64)
5- Hazret-i Meryem’e iftira ettiler. (Nisa 156)
6- İman edenlere en şiddetli düşmanlık edenler Yahudi ve müşriklerdir. (Maide 82)
7- Üzeyir Allah’ın oğlu dediler. (Tevbe 30)
8- Kıskançlık ve maddi çıkar yüzünden Kur’ana inanmadılar. (Bekara 146)
9- Çoğu iman etmeyecektir. (Bekara 100; Nisa 155)
10- Allah’ı inkârlarından dolayı lanete uğradılar. (Bekara 88-89)
Hristiyanlarla olan özelliklerinden bazıları ise ise;
-Yahudi bilginleri ve Hıristiyan rahipleri halkın mallarını yediler. (Tevbe 34)
-Yahudi ve Hıristiyanlar, birbirinin dostlarıdır. (Maide 51)
-Resulullah, dinlerine girmedikçe, Yahudi ve Hıristiyanlar ondan razı olmazlar. (Bekara 120)
-Ehl-i kitap,’Cennete ancak Yahudi ve Hıristiyanlar girecek’ dediler. (Bekara 111)
-Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, Cehennem ateşinde ebedi olarak kalırlar. Onlar, halkın en şerlileridir. (Beyyine 6)
MEHMET ÖZÇELİK
28-12-2008




KUR’AN-DA VE TEFSİRLERDE YILAN

KUR’AN-DA VE TEFSİRLERDE YILAN
“Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş)”
“Asanı bırak;” (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket etttiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı “Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz ”
“Asanı bırak ” (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı “Ey Musa, dön ve korkuya kapılma Şüphesiz güvendesin ”
“Birinci misâl: Yirminci Sözün Birinci Makamında tafsîlen beyân olunan üç âyettir ki, şahs-ı Âdem’e tâlim-i esmâ ünvânıyla, nev-i benîâdem’e ilham olunan bütün ulûm ve fünûnun tâlimini ifade eder. Ve Âdem’e melâikenin secde etmesi ve şeytanın etmemesi hâdisesiyle, nev-i insana semekten meleğe kadar ekser mevcudât musahhar olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır mahlûkatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık ettiğini ifade ediyor.”
“Suâl ediyorsunuz ki: “Câmi-i şerîfinize, Cumâ gecesinde sebepsiz olarak, mübârek bir misâfirin gelmesiyle, tecâvüz edilmiş. Bu hâdisenin mâhiyeti nedir? Neden sana ilişiyorlar?”
Elcevap: Dört Noktayı, bilmecburiye eski Said lisânıyla beyân edeceğim. Belki ihvanlarıma medâr-ı intibah olur, siz de cevabınızı alırsınız.
Birinci Nokta:O hâdisenin mâhiyeti, hilâf-ı kânun ve sırf keyfî ve zındıka hesâbına, Cumâ gecesinde kalbimize telâş vermek ve cemaate fütûr getirmek ve beni misâfirlerle görüştürmemek için bir desîse-i şeytaniye ve münâfıkâne bir taarruzdur. Garâiptendir ki, o geceden evvel olan Perşembe günü, tenezzüh için bir tarafa gitmiştim. Avdetimde, güyâ iki yılan birbirine eklenmiş gibi, uzunca siyah bir yılan sol tarafımdan geldi, benim ile arkadaşımın ortasından geçti. Arkadaşıma, o yılandan dehşet alıp korktun mu, diye sordum:
“Gördün mü?”
O dedi: “Neyi?”
Dedim: “Bu dehşetli yılanı.”
Dedi: “Yok, görmedim ve göremiyorum.”
“Fesübhânallah”! dedim. “Bu kadar büyük bir yılan ikimizin ortasından geçtiği halde nasıl görmedin?”
O vakit hatırıma birşey gelmedi; fakat sonra kalbime geldi ki, “Bu sana işarettir; dikkat et!” Düşündüm ki, gecelerde gördüğüm yılanlar nevindendir. Yani, gecelerde gördüğüm yılanlar ise, hıyânet niyetiyle her ne vakit bir memur yanıma gelse, onu yılan sûretinde görüyordum. Hattâ bir defa müdüre söylemiştim, “Fenâ niyetle geldiğin vakit seni yılan sûretinde görüyorum; dikkat et” demiştim. Zâten selefini çok vakit öyle görüyordum. Demek şu zâhiren gördüğüm yılan ise işarettir ki, hıyânetleri bu defa yalnız niyette kalmayacak, belki bilfiil bir tecâvüz sûretini alacak. Bu defaki tecâvüz, çendan zâhiren küçük imiş ve küçültülme isteniliyor; fakat vicdansız bir muallimin teşvikiyle ve iştirâkıyla o memurun verdiği emir; câmi içinde namazın tesbihâtında iken, “O misâfirleri getiriniz!” diye jandarmalara emretmiş. Maksat da beni kızdırmak, eski Said damarıyla, bu fevka’l-kânun, sırf keyfî muâmeleye karşı, koymak ile mukâbele etmekti. Halbuki, o bedbaht bilmedi ki, Said’in lisânında Kur’ân’ın tezgâhından gelen bir elmas kılınç varken, elindeki kırık odun parçasıyla müdâfaa etmez; belki o kılıncı böyle istimâl edecektir. Fakat, jandarmaların akılları başlarında olduğu için, hiçbir devlet, hiçbir hükümet, namazda, câmide, vazife-i dîniye bitmeden ilişmediği için, namaz ve tesbihâtın hitâmına kadar beklediler. Memur bundan kızmış, “Jandarmalar beni dinlemiyorlar” diye kır bekçisini arkasından göndermiş. Fakat Cenâb-ı Hak, beni böyle yılanlarla uğraşmaya mecbur etmiyor. İhvanlarıma da tavsiyem budur ki, zarûret-i katiye olmadan bunlarla uğraşmayınız, “Cevâbü’l-ahmakü’s-sükût” nevinden, tenezzül edip onlarla konuşmayınız. Fakat buna dikkat ediniz ki; canavar bir hayvana karşı kendini zaif göstermek, onu hücuma teşcî ettiği gibi, canavar vicdanı taşıyanlara karşı dahi dalkavukluk etmekle zaaf göstermek, onları tecâvüze sevk eder. Öyle ise, dostlar müteyakkız davranmalı; tâ dostların lâkaydlıklarından ve gafletlerinden, zındıka taraftarları istifade etmesinler.“
Üstad yılanı eserlerinde hıyanetle eş değerde zikrediyor.Bu noktada yılanın hıyaneti söz konusu olmaktadır. Hadislerde bunu teyid etmektedir.
Anlatılır:” Tilkiyle yılan arkadaş olur ve birlikte yolculuğa çıkarlar. Bir ırmağın kenarına geldiklerinde yılan tilkiye “ Tilki kardeş ! Ben yüzme bilmem. Beni sırtına al da karşı kıyıya beraber geçelim! der. Tilki arkadaşının teklifini kabul eder. Yılan tilkinin beline sarılır, o da ırmağa girip yüzmeye başlar. Karşı kıyıya vardıklarında yılan “ Tilki kardeş! Ben seni sokacağım!” deyiverir. Neye uğradığını şaşıran tilki “ Yılan kardeş! Biz seninle arkadaş değil miyiz ? Bak, ben sana bunca iyilik ettim. Seni sırtıma almasam ırmağı geçemezdin ! “ diye ne kadar dil dökmeye çalıştıysa da yılan hiç oralı olmaz ve “ Bu benim huyum. Sokmak benim yapımda var !” der. Bunun üzerine tilki bir an durur, sonra yılana “ peki yılan kardeş ! Sok , ne yapılan ? Bu benim kaderimmiş. Yalnız yüzüme bir defacık bak ki , ölmeden önce o güzel gözlerini son bir defa göreyim.” Bu sözlere aldanan yılan, başını uzattığı an, tetikte duran tilki derhal atılıp başını kapıverir. Sonra da ölen yılanı ırmağın kenarında, kumların üzerine boylu boyunca uzatır ve kendi hilesine kurban giden arkadaşına şöyle der.” Yook yılan kardeş! Ben öyle eğri büğrü arkadaş istemem ! Benimle arkadaş olacaksan , böyle dosdoğru olacaksın! “
Burada yılan yılanlığını,tilkide tilkiliğini gösterir.
“Arı su içer bal akıtır,yılan su içer zehir akıtır.”
“Rivayetlere göre,İblis cennete girmek diler,fakat cennetin bekçisi salmaz,mani olur.Fakat yılan onu ağzına alır ve ağzında içeri sokar.Cennete bu yolla giren iblis,Hz.Ademle Havvaya vesvese vererek,yasak ağaçtan yemelerine ve cennetten kovulmalarına sebeb olur.Bu kötü akibete yılan sebeb olduğu için insanoğlu ile yılan cinsi arasında adavet başlamıştır.”
Bazı Tefsirlerde yılanın ceza olarak isfehana indirildiği ifade edilir.Bunların ise hristiyan ve Yahudi menşeli olduğu da ifade edilmektedir.
Bu konuda isabetli tesbitte bulunan Fahreddin-i Razi,bunun hikayeye dayalı olduğunu,pek de değere şayan bir görüş olmadığını da belirtir.
Zira malum olduğu üzere hikayelerde hissin hakimiyeti çoktur.Hayaller karışır.
Ve de bu durum gaybi bir durum olduğundan,nassa dayanmadığı için imanın şartlarından olmayıp,inanılmaması halinde herhangi bir yükümlülük getirmez.
En önemlisi ise;sürekli tervic ve teşvik amacıyla bir çok söz İbni Abbasa isnad edilerek,umumca kabul görmesi sağlanmıştır.Bundan dolayı;
“tergib veya terhib için avamperestane terviç ve teşvikle bazı ehadis-i mevzuayı ibn-i abbas gibi zatlara isnad etmek, büyük bir cehalettir. evet, hak müstağnidir. hakikat ise, zengindir.”
“ibn-i abbas’ın her söylediği sözü, hadis olması lazım gelmediği gibi, her naklettiği şeyi de onun makbulü olmak lazım gelmez. zira ibn-i abbas gençliğinde israiliyata, bazı hakaikin tezahürü için, hikayet tarikiyle bir derece atf-ı nazar eylemiştir.”
Allah en doğrusunu bilendir.
MEHMET ÖZÇELİK
03-12-2008




MAHALLE BASKISI

MAHALLE BASKISI
Mahalle baskısı,azınlığın çoğunluğa hakim olma sevdasıdır.Çoğunluğun devre dışı bırakılma çabasıdır.
Yukarıdan değilde aşağıdan bakınca,aşağıdakilerin yukarıya olan özlem ve çıkma talebleridir.
Mahalle muhtarı,mahalle imamı,mahalle bekçisi ve polisi,mahallenin büyüğü,dayısı,bilgesi bir vakıadır.
Muhtarı çoğunluk seçer,muhtarda çoğunluğa göre hareket eder.Azınlıklar bundan neden rahatsızlık duymaktadırlar?
Mahalle baskısı,mahalleyi yozlaştırma çabasıdır.Yani bir mahallede rahatlıkla gazino,meyhane ve sefahetini rahatlıkla uygulama özgürlüğü! teranesinden ibarettir.
Cami mi?O belirli zamanlarda kullanılmalı?mesela dedem öldüğünde.. bayramdan bayrama lazım olursa…
Nenem örtünsün ama genç kızlar örtünmesin!Nasıl olsa onlara taleb yok!!!Örtünme taleblere perde oluyor!
Eğer bu meşruysa,öyleler önce kendileri başkalarının taleblerini bir karşılasınlar hele???
Böylece müsbet şeylerin yapılmasında değilde,menfi şeylerin rahat yapılamamasından rahatsızlık duyulmakta ve bunun adı da mahalle baskısı olmaktadır.
Dikkat edilirse mazlum,masum,muhafazakârların baskıya maruz kaldığı söz konusu edilmemekte,özgürlüğü mutlak özgürlük olarak değerlendirenlerin sefahet ve rezaleti rahat yapamama tedirginliğidir.
Kısacası;kuralsızlıkların kurallaştırılması çabasıdır.
Mahalle baskısından kasıt nedir?Ahlak dışı şeylere göz yummamak bir baskı mıdır?Yoksa problem buna yaklaşımda mıdır?
Aile içinde büyüklerin nasihatları bir baskı mıdır?Nasıl olmalıdır?
Elbette uygulamalarda yanlışlıklar yapılmaktadır.Mesela İslâmiyet bir tebliğdir.Zorbalık değildir.Anlatılarak kabulü istenir,boğazına sarılarak değil.Nitekim gencin birisi inanmayan diğer bir genci yere yatırır ve tehdit ederek kelime-i şehadet getirmesini söyler.O inanmayan gençde;
-Abi,nasıl söyleyeceğim,söyle ki söyleyeyim,der.
-Bilmiyorum lan,kelime-i şehadet getir,Müslüman ol işte,der.
Veya Belkide kendisi oruç tutmadığı halde karşısındakine zorla oruç tutturmaya çalışması uygulamaları ferdi,hissi ve yanlış uygulamalardır.Ancak bu umuma teşmil edilemez.
*Türkiyedeki dindarlığa doğru gidişten bir rahatsızlık duyulmaktadır.Bu onun bit tepkisidir.
*Atasözünde;-Ev alma komşu al-denilir.Zaten bir mahalleye kişi kendi seçimiyle yerleşir.Böylece baştan o mahalleyi kabul etmiş demektir.
Hem kim kime baskı yapmaktadır?Ve o baskı mıdır?Ölçüsü ne olmalıdır? Öğretmenin öğrencisini çalışmaya yönlendirmesi bir baskı mıdır?Emniyetin toplumun güvenini koruma amaçlı aldığı tedbirler bir baskı mıdır?Amirin memurunu yönlendirmesi,işverenin işçiyi yönlendirmesi ve çalıştırması bir baskı mıdır?Bunlar olmayacak mıdır veya nasıl olacaktır,kime göre belirlenecektir?
Neden örtünenlerin baskısı söz konusu edilirken,örtünmeyenlerin örtünmemeleri baskı söz konusu edilmemektedir?
Namaz kılanlarınki olurken,neden kılmayanlarınki mahalle baskısı olmamaktadır?
Ordu dindar ve namaz kılanları askeriyedeki disiplinsizlik suçu olan 125.maddeye isnad edip atar ve de hiçbir kamu kuruluşunda görev yapamaz notunu düşmek bir baskı mıdır?Böyle birinin durumuna bizzat vakıf oldum.Bu bir mahalle baskısına girer mi?
Şu günlerde iki komutanın içki polemiği ordunun genelini yansıtırken, orduda içki içmek mi yoksa içmemek mi bir mahalle baskısıdır?Gerekirse suya içki katılması,içmeyenlerle alay edilmesi bir mahallenin de ötesinde bir devlet ve gücü elinde bulunduranın bir ordu baskısı değil midir?
En büyük mahalle baskısı nerede?
Refahta,Askerde,devlette,laiklikte,rejimde,chp-de,anayasa mahkemesi ve hukukta,Ramazan ayında,kurbanda,camilerde,masonlarda,Pkk-da, Kürtlerde, Abd-de,rusyada,Alevilerde, Atatürkçü derneklerde,Atatürkte, Osmanlıca ve Arapça konuşmada, bürokraside, Necdet sezerde,Demirelde,Mesut Yılmazda, Erbakanda,Milli eğitimde,belki de bir çok yerde..vs.vs…
Varın siz bakın ve takdir edin.
Mesele kimliğini gösteremememi yoksa kimliksizliğe kimlik çıkarma mı?
Cumaya iş,okul gibi değişik sebeblerden gidemeyenlere mahalle baskısı yapılmıyor mu?
Dini anlatmak,yaşamak ve sevdirmek bir baskı mıdır?Nitekim böyle bir baskıya bende maruz kaldım.Sebeb;baş örtüsünü sevdiriyor muşum!
Ya misyonerlik?
Dindarların hayata çıkmaları,ekonomik yönden zengin olup,bürokraside yer almaları bir mahalle baskısı mı oluyor?
Yeşil sermaye ilk olarak sermaye sahiplerinden değil,baskıya uğradığını söyleyenler tarafından ötekileştirildi ve de ötekilendirdiler kendilerini…
Fenerbahçenin başarısı galatasaraya baskı mı oluşturmaktadır?
Bütün bunlarda elinden bir şeylerin alınma korkusu yatmaktadır.
Biçimlendirmeye çalışmak bir mahalle baskısıdır.Türkiyede rejim sürekli kendisine uygun,tornadan,aynı kalıptan çıkmış vatandaşlar üretmeye ve de türetmeye çalışmaktadır.Bazı kurumlarda bunun sponsorluğunu yapmaktadır. Başta milli eğitim,ordu,adalet ve gizli komiteler…
Hem problemler farklı değerlendirmelerden çıkmaktadır.
Birbirimizi hazmetmek ayrıdır,göz yummak daha da farklıdır.
Osmanlının büyüklüğü içerisinde tüm farklılıkları barındırmış olmasındandır.Öyle ki gayrı Müslimlere bile mahkemelerini, okullarını, ibadethanelerini açma izni vermiştir.
Bir memleketteki farklı kültürler o memleketin zenginliğindendir.Allah insan iradesini esas almaktadır.Bir şeyi dilemek ayrıdır,gerçekleşmesi ayrıdır.
Ancak tinerci,satanist gibi oluşumların olmasına ses çıkarmamak bir göz yummaktır,bir yıkımdır.
Tüm mesele bir kişi de olsa onu anlamak ve anlamaya çalışmaktır.
“Hiçbir günahkar başkasının günahını taşımaz.”Bu âyet Kur’an-da beş yerde geçmektedir.
Böylece birilerinin yaptığı yanlışlar umumu bağlamaz.
Müşahhas bir örnek vereyim;Ben bir son karar veren bir kişi olsam,bana karar vermem için şöyle bir teklif gelse ki;Türkiyedeki yetmiş milyonun kurtulması için -hangi ırk ve dinden olursa olsun-falan kişinin ölmesi gerekmektedir,ne dersin?
Gerek Kurân-ın,gerek insanlığın,gerekse mantığın gereği;bir kişide olsa umuma feda edilemez.İsterse tüm dünyanın hayat-memat meselesi olsun.Allahın yanında hak haktır,küçüğüne büyüğüne bakılmaz.
Bu konuda tamamen o kişinin kendi isteği ve rızasıyla karar vermesi hükmü belirleyecektir.
Ortada bir problem var.Bu problem rejimden mi kaynaklanmaktadır? Tarihle yüzleşmekten mi korkulmaktadır?Gizli bir komitenin karıştırması mıdır?Ordudan mı kaynaklanmaktadır?Hukuktan mıdır?Siyasetten midir?Yoksa hepsi midir?
Diyalog içerisinde olmak,hoş görülü olmak,en azından düşman olmamak esas olmalıdır.
Ancak eğer insanlar sürekli ellerinden bir şeylerin alınacağı korkusunu yaşıyor,tehditler sürüyor ve de onlara yaşatılıyorsa,bu kavga her zaman için yaşanacaktır.
Mahalle baskısı laiklerin saltanatlarının sağlamlığını ölçmek için bir senaryodur.
Bunu ortaya atan Şerif Mardin yanlış anlaşıldığını söyledi ve bir de kitap yazdı.Ancak hala insanların birbirlerini yanlış anlamaları veya anlamamaları devam etmektedir.
İnandığı gibi yaşamak mı bir mahalle baskısıdır yoksa inanmadığını bir baskı sebebi yapmak mı mahalle baskısıdır?
2007 yılında yapılan bir anketten çıkan sonuçta;
-Dindarların baskısı var mı?
% 95 yok,derken, % 5-i oldu demektedir.
Demek gerçek baskı % 95-in değil,% 5- in baskısıdır.
Ve diğer bir ankette;Akp döneminde baskı oldu mu?
% 98.3 olmadı derken,% 1.7 oldu demiştir.
“Ekmeksiz yaşarım fakat hürriyetsiz yaşamam.”
MEHMET ÖZÇELİK
28-12-2008




HUKUKUN GÖRÜNÜMÜ

HUKUKUN GÖRÜNÜMÜ

Her kurum az çok sancılı olduğu gibi,hukuk sistemi de kendi içerisinde bir sancı yaşamaktadır.

Hukukun yavaş işlemesi,tam adaletin uygulanmaması,baskıların,su-i istimallerin,bir türlü değişemeyen kanunlar,hukuktaki yetersizlik ve eksiklikler,suçları işleyenlerin yeterli cezaya çarptırılmamaları,adeta öldürenlerin az bir ceza ile çıkması ve birde buna afların eklenmesiyle adaletin tam tesis edilmemesi,edilememesi,ettirilmemesi,adeta toplumun tüm kesimlerini etkilemekte,herkes için bir maduriyet söz konusu olmaktadır.

Hapishaneye ders vermeye gittiğimde dört hırsız gelmişti.Bunlardan 26 yaşında olanı yedi kere girmiş çıkmış,sekizincide üç kişiyi de beraberinde getirmişti.Hatta onlardan birisi bunun yüzünden buraya düştük deyince yedi kere giren kişi;gelmeseydiniz,ben mi size gel dedim,diyerek onlara sahip de çıkmamıştı.

Ve de bana bir daha yapmayacaklarına söz verdikleri halde bir hafta sonra gittiğimde gardiyandan aldığım bilgiyi doğrulamak üzere;hırsızlık yapacakmışsınız,doğru mu dediğimde bana;evet hoca,Kırıkkkalede bir yer daha var (bir market),onu da yapalım,bir daha yapmıyacağız,dediklerinde ağır konuşup dürüst olmadıklarını,bir hafta içerisinde hemen değişmiş olmalarından dolayı samimiyetsizliklerini söylediğimde içlerinden biri beni doğrulayarak;Evet doğrusun,bir kere ben o lekeyi yemişim,bir hırsızlık olsa direkmen ben suçlu bulunacağım,diye mazeret beyan edince cevaben;

Eğer dürüst yaşamak istiyorsan işte sana 12 milyonluk İstanbul,gider orada çaycılık yapıp simit satarasın,kimse de sana işte bak bu hırsız demez,diye uzunca konuştum ve sustular.Ancak bunların bu işe devam edeceklerini bilmek için kahin olmak gerekmez.

Hukuk yalama olmuş,nasıl olsa yapanlar çıkıyor.

Polisi dinliyorsun,biz yakalıyoruz,savcı,hakim bırakıyor,diyor.Savcı hakime soruyorsun,onlarda ne yapalım elimiz kolumuz bağlı,kanunlar böyle diyor.

Böylece köpeklerin serbest bırakıldığı,taşların bağlandığı bir hukuk uygulamasıdır gidiyor.

Türkiyede hukukçuların değil,HSYK yani hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun hükümet üyelerinden ikisini çıkarırsanız beşli çete lede kilerin sözü geçiyor.Onlarıistedikleri kimselerin görev yerini değiştiriyor,istedikleri kimseleri görevden alıyorlar.Nitekim öyle de oldu ve de olmaktadır.Bunların kararını bozmak için müraccat mercii de yok.

Meclisin aldığı kararı anayasa mahkemesinin on bir üyesi rahatlıkla bozabiliyor,o da hukuka aykırı olarak.Nitekim 367 kararında olduğu gibi.

Şırnakta kitabevine bomba atan subayları sorgulayacak olan savcı görevden alındı,Kenan Evren sorgulansın diyen savcı görevden alındı,ve şimdilerde Türkiyenin köküne bomba koyan Ergenekon terör örgütünü sorgulayan savcılar büyük bir ödülle ödüllendirilip desteklenecekleri yerde HSYK tarafından görev yerleri değiştirilmeye çalışılıyor,derin pkk-yı Diyarbakırda sorgulayan hakim ve savcıların yerleri değiştirilmeye çalışılıyor.Ve sürekli adalet akamete uğratılmaya çalışılıyor.

Rahmetlik dedem sürekli söylerdi;eskiden eşkiya dağdaydı,şimdi şehire indir,oda büyük şehirlere,oda merkeze..pkk-yı dağda otuz yıldır bitiremeyen ordunun bitirememesinin sebebi işte merkezde aranmamasından kaynaklanıyor.

Bir yıldan fazla tutmuş olduğum özellikle ergenekon haberleri,hukukla ilgili olan kısımları gerçekten gayet ürkütücü idi.Zira ergenekon ergenekon oraya da girmiş biraz fazla olur..oradaydı..ordudaydı..medyadaydı..para sektöründe idi..fuhuş,eroin,terör gibi kaos oluşturacak tüm yer altı teşkilatını kurmuş,yurt dışıyla da kuvvetli bir bağlantı kurmuştu.

İşte o haber arşivimde tuttuğum hukukla ilgili olumsuzluklardan bazı örnekler.Bunlar üzerine tıklanarak haber genişçe okunabilir.Bir bakın iç acıcı hükümler bulacak mısınız?

Yalnız burada olumlu bazı hukuktaki güzel ve cesur haberleri görürseniz,bunların çoğu Ergenekon savcılarının başarılarıdır.Hukukun yüz akıdır.

Gel de bu yargıya güven

HSYK’da PKK pazarlığı !

HSYK’da İtalya senaryosu!

HSYK’nın YARSAV’lı Üyeleri

HSYK’yı kilitleyen Ertosun, Ergenekon toplantolarının gediklisi çıktı

Hakimden ‘YUH!’ Dedirten Sorular

HSYK’DAN AHLAKSIZ TEKLİF

Perinçek Yazıyor, HSYK Yapıyor

Ankara’da Derin Toplantı Merkezi

Yargıtay Başkanı’na Sert Tepki

Yargıtay’ın hakaret olarak görmediği sözler

Eski savcı: Dava doğmadan ölebilir

Askeri savcıya çifte ceza

Askeri savcıya çifte ceza

HSYK müdahale edince !

Devlet İçinde Devlet: Kanadoğlu

GATA’da şoke eden mikrop oyunu

Büyükanıt aleyhine ‘iyi çocuk’ davası

Belçika’dan okulda başörtüsüne onay!

11 AB ülkesinde askerî mahkeme yok

Çevik Bir’e Yargı Yolu

Savcılara D Tipi baskı!

İşte ‘367 Sabih’in yeni kaos formülü

3. İDDİANAME ŞİP ŞAK FAİK’E TESLİM

94 gündür neden iyileşemedi? – İZLE

Şemdinli’ye Sivil Yargı Yolu

Ankara’da öyle bir senaryokonuşuluyor ki

Bu kararlara göre inanmamak elde değil

HSYK savcıları değiştirirse Türkiye’de kıyamet kopar

Yargıdaki siyasallaşmanın kitabını yazdı

Savcıya Ekmekli Rüşvet

Şeriat Mahkemelerini en çok kadınlar tercih ediyor

Hakim gitmediği duruşmaya katibi soktu

Çiçek gibi tahliyede ŞOK AYRINTI

O Hakim, ETÖ avukatıyla birlikte görev yapmış

Savcı CHP’de usulsüzlükten dava açtı

Jet tahliyeye en ilginç manşet – İZLE

HAKİM DEĞİŞTİ ALBAY ÇİÇEK TAHLİYE OLDU

Albayın tahliyesine tepki yağıyor !

8 albay ifadeye geldi, Çiçek ortada yok

Albay Çiçek tutuklandı

Dünyada Askeri Yargının İşleyişi

CHP, Evren’i hangi mahkemede yargılayacak?

Fişlenen hakime soru: şikayetçi misiniz

Savcı Öz’ün imzasını taklit ettiler

28 Şubat sürecinin başaktörü emekli Orgeneral Çevik Bir’e, 3 saatlik sorgusu sırasında

Askeri hakimden ŞOK İTİRAF

Avrupa’da askerî yargı sadece disiplin suçlarına bakıyor

Askeri savcının yaptığı 7 kritik hata

Savcı Öz’den flaş açıklama

Çevik Bir’e KKTC’deki suikast soruldu

Yasal haklarınızdan haberdar olun, ihlallerin önüne geçin

Hakim Yarbay İntihar Etti

‘Sizce Kenan Evren yargılanmalı mı?’

Aşk olsun dedirten hakim – Video

29 yıldır bitmeyen dava

Genelkurmay’ın yaptığı soruşturmalar sonuçsuz kalıyor

Danıştay’daki çalışmayan kameralarla ilgili çarpıcı ayrıntılar ortaya çıktı

Askeri Savcılık planın üzerini örttü

GATA’da Mason işgali

Askeri Yargı’yı Kim Neden Kurdu?

ASKERİ HAKİM ACI KONUŞTU

Askeri yargının sicili bozuk

Köstebek davasının hâkimi: Askerî yargı ne bağımsızdır ne de tarafsız

Askerî savcı sahte belge hazırlatmış!

Askeri yargıya nasıl güvenelim?

SAVCIYA DARBE İHBARI

Savcı İfadesini Alacak

Askeri Yargı’nın ‘Darbe’ sicili

Hukukçular endişeli: Üstü kapatılıyor

Askeri savcı: Belge TSK’ya ait değil

HUKUKÇULAR AYAĞA KALKTI

FLAŞ: Askeri Savcılık’tan ‘muğlak’ açıklama!

YARGITAY HAKİMİ NELER SÖYLEMİŞ NELER…

Askeri hakimler tarihi görev üstlendi

Yargıtay’dan Ergenekona Övgü

Başsavcı provakasyona mı geliyor?

HABERAL “BİZİM” MAHKEMEDE

ETÖ’cü Avukat TUTUKLANDI

Eminağaoğlu deşifre oldu; Yargıtay’da…

Ergenekon Mahkemesi, Almanya’yı kıskaca aldı…

Askeri Savcı ETÖ Savcısına Karşı

Terörün Avukatı

Kanadoğlu, Savcı Öz’e ifade verecek

Savcı Öz 8 suikastin peşine düştü

Yüksek yargıya ne zaman sıra gelecek!

‘Yargı Meclis’e aba altından sopa gösteriyor’

SAÇAN’A ”ADİLCİĞİM” DİYEN SAVCIYA SORUŞTURMA…

Danıştay saldırısı ve gerçekler

Danıştay’dan camiye engel

Danıştay hakimi, Yargıtay ve mahkeme kararlarını yok saydı

HSYK Giyotini Sallanıyor

Danıştay Başkanı’ndan tuhaf çıkış

“Sahte avukat” resmen aday!

‘Sahte Avukat’ Sinyali Verdi

YARGIYA YEMİNLİ EŞ BASKISI DİNLEMEYE TAKILDI

Askeri savcıların ulaşamadığı 4 delil

Savcılar, davaları çözmek için itirafçıların ifade vermesini isterken, jitem ‘konuşmayın’ emri verdi

ETÖ Savcılarının Haberi Var mıydı?

Yüksek Mahkeme’de Paksüt krizi

İlk Karşı Çıkan Yargıtay Oldu

YARSAV Başkanı’na soruşturma açıldı

ergenekon-savcilarindan-ugur-dundar-hakkinda-suc-duyrusu-

Beraat veren hakim fena yakalandı

Askerî savcıdan Taraf’a soruşturma

O İKİ ASKERİ SAVCIYA ŞOK

Vural Savaş’ın darbe saçmalığı VİDEO

Şemdinli savcısı Sarıkaya haklı çıktı

İŞTE 2. İDDİANAME – TIKLA İNDİR

İDDİANAMEDEKİ 4 DARBE PLANI

ETÖ iddianamesinden: Danıştay saldırısının amacı ülkeyi karıştırmak

Danıştay emrini paşalar verdi

Ankara’da Hakimler Sendromu

Askeri hakimlere şok suç duyurusu

ASKERİ SAVCIDAN MAHKEMEYE SAHTE BELGE İDDİASI

Anayasanın Babasından Uyarı!

İKİ ASKERİ SAVCIYA İNCELEME

Askeri mahkemeye Genelkurmay rüşveti mi?

Askerî savcıdan şok iddia!

Hani yargı bağımsızdı: Peki bu ne?

Başsavcı neyi bekliyor?

Savcılar hala neyi bekliyor?

Adalet 16 Yıl Sonra Emekleyebildi

Hukukçular: Karanlıklar eşelendi!

O Hakim Gül’e Bunu Niye Yaptı?

Cindoruk, Menderes’in avukatlığını yapmamış

Vicdan Mahkemesi kuruluyor

SAVCI ÖZ GATA’YI SALLADI

Yargıtay’dan travesti sevindiren karar

Danıştay cinayetinde Şok gelişme!

Savcı: Cumhuriyet Gazetesi’ne saldırıyı Ergenekon gerçekleştirdi

‘Yargı üzerinde 28 Şubat gölgesi var’

“Yargı devrimcilerin elindedir”

İtalyan savcıdan Ergenekon’a şok yorum

O hakim YARSAV üyesi çıktı!

Baroların foyası meydana çıktı

Anayasa Mahkemesi’nin kafasına silah dayadılar

Başsavcı CHP’ye kör!

Baro, ETÖ’nün avukatı mı?

Yargı ayağına soruşturma mı açıldı?

İstanbul Barosu yine devrede

Danıştay cinayetine Yahudi lobisi katkısı!

Savcı Öz için yüreklere su serpti

Kanadoğlu buna ne diyecek? / VİDEO

3 savcıdaki kafa karıştıran nokta

Ünlü savcıya da aynı şeyi yapmışlar!

Sabih Kanadoğlu’nun utanç fotoğrafı

HUKUK, KEMAL GÜRÜZ’E DE LAZIM OLDU

Eminağaoğlu’nu yakacak hata !

Savcı Öz’ün peşinde olduğu isim

Yargı’nın bağıran yüzü

Kanadoğlu hakkında şok iddia

Zekeriya Öz’e derin komplo !

YARSAV başkanına en sert uyarı

YARSAV Üyelerinin Bittiği An

Hukuk, siyaset ve iş dünyasından ortak çağrı: Yargıya baskı yapmayın

28 Şubat’ta mahkemeye askeri baskı

Sabih Kanadoğlu teknik takibe takılmış

Yargıtay, Ergenekon’da Sustu !

BU YIL ANAYASA DEĞİŞMELİ

İşte YARSAV’ın asıl amacı

YARSAV’ın Hedefi MİT&İstihbarat

Danıştay YARSAV’cı Yargıç Dolu

Yüksek yargıda partizanlık

Savcıdan, S.Peker ve T.Özkan tehtidi!

Flaş: Mahkeme TSK’ya şemayı sordu

Bir Numarayı hakim biliyor

Osman Paksüt’ten uyanıklık!

Ergenekon avukatından TSK’ya sipariş !

YÜKSEK MAHKEME’DE DÜMEN

Anayasa Mahkemesi Danıştay kararına sert çıktı

Ağar, özel yetkili mahkemede yargılanacak

Danıştay şifreleri bu mektupta!

DANIŞTAY BASKINI İRTİCA İŞİ DİYENLER ÖZÜR DİLESİNLER!

DANIŞTAY’DAN ”KUR’AN KURSLARINA YARDIM KAMU YARARINA UYGUN DEĞİL” KARARI

Hakimler kendi kendilerini yaktı

Şam Mahkemesi’nde kimler yargılandı

Savcı Öz düğmeye bastı!

Başörtülüye hakarete sürpriz ceza!

Savcılık: Sav’ın dokunulmazlığı kalksın

Yüksek Hegemonya:HSYK

Yargıtay Rüşvetin Yolunu Açtı

Hukukçular’dan ‘Paksüt çekilsin’ teklifi

Kanadoğlu’ndan büyük laflar!

‘Unvansız hukukçu’ da Ergenekon’da

İşte Başsavcı’yı zora sokan deliller

YARSAV Başkanının oy vermeyeceği parti

Anayasa Mahkemesi Cumhuriyet’i izah etmeli!

Hakimlere eskort kızla tatil rüşveti

‘Unvansız hukukçu’ yine tehdit etti!

Yeni anayasa şart oldu… Gerekçe, Anayasa Mahkemesi

İddianame okundukça, sanıklar geriliyor

Başsavcının sırrı ortaya çıktı

Anayasa Mahkemesi’nde iki generalin ne işi ne?

Atatürkçülere ‘Mahkeme’ sorusu?

BAŞSAVCIYA AĞIR SUÇLAMA

Ergenekon Hakimi Konuştu

Darbe anayasasından adil karar çıkmaz

Küçük Kızlara Fuhuş Serbest!

Bu savcıdan hâkim de kaçamıyor

6 üyenin “kapatılsın” kılıfı

HUKUKU UTANDIRAN KARAR

Yargıya rüşvet operasyonu 9 gözaltı

Ya Mahkeme ya da Meclis kapatılsın!

Gerekçe, Anayasa Mahkemesi’ni bitirir

Mahkeme hukuksal sınırların dışına çıktı

Anayasa mahkemesinin Başörtüsü gerekçeli karar metni

Ergenekon’da Danıştay paniği

Savcıya terör örgütü üyesi suçlaması

Türk yargısının 27 Mayısçı Çölaşan’ı

Türban gerekçesi Resmi Gazete’de

YARSAV Başkanı’nı fena fırçaladı !

Yargıtay’dan skandal karar

‘Cumhurbaşkanı Yalçınkaya’yı azledebilir’

Yargıtay’dan bir ilk!

DGM’nin Ünlü Savcısı Gözaltında

Sayıştay denetçileri garnizona sokulmadı

Anayasa ‘kapatılır’ diyor

YARSAV Başkanı görevden el çektirilmeli

Yargı da Doğan’a çalışıyor

Danıştay’dan tuhaf ‘Kuran kursu’ kararı

Mahkemeyi bekleyen şok dosyalar – Video

Kocaeli cumhuriyet savcısı görevi kötüye kullandı

Ankara Hakimevi’nde skandal

Savcı’dan kayınbiraderine torpil talebi

Paksüt’ten Akşam’a sipariş haber!

Savcılar neden sessiz?

BAYAN PAKSÜT ZANLI

Ferda Paksüt’ten skandal deşifre !

Eş Paksüt’e Ergenekon sorgusu

Osman Paksüt’e istifa çağrısı

Eminağaoğlu’nu yakacak belge !

Sabih Kanadoğlu’na şok suçlama

YARSAV Başkanından tuhaf savunma!

Yargıtay krokisi ile ilgili ŞOK tespit !

Savcı’nın çürük raporu sahte mi?

Başsavcıya ŞOK baskın için 7 soru

Adliyede skandal kayıp!

Mahkemede büyük skandal

Başsavcıya acil dava aç çağrısı

Danıştay saldırısında mason parmağı

Başsavcı Savaş ve Erbakan da hedefti

Anayasa Mahkemesi’nin kararına verilen tepkiler

Başsavcı Ergenekon’dan Rahatsız

Yargısal darbe yok, top Erdoğan’da !

Kanlı Danıştay baskını ‘haki ajanda’dan çıktı

YILIN KAYBEDENİ YARGITAY BAŞSAVCISI!

YARSAV başkanından ŞOK sözler-YARSAV’ın Ergenekon Bağlantıları

Ergenekon, yargı mensuplarını fişlemiş

Mahkeme AK Parti’yi kapatmadı

Şok iddia: Saldırının hedefi Anayasa Mahkemesi’ydi

Yargıya Aşamalı Baskın Planı

Yargıya Aşamalı Baskın Planı

Anayasa Mahkemesi Sobelendi

Başsavcı’yı etkilemek için Yargıtay’da suikast planlamışlar

Ergenekon’un yargıç listesi çıktı

Ergenekon’un yargıç listesi çıktı

Savcıların zehirlenme korkusu

Eski Yargıtay üyesinden tarihî uyarılar

Danıştay saldırısının amacı halkı kışkırtmak

Yüzyılın en büyük davası

Anayasa Mahkemesi Kapatılmalı

ERGENEKON İDDİANAMESİNİN TAM METNİ*****

Güzel: Danıştay’ı tarattılar

‘Davanın ardında o generaller var’

Başsavcıyı küplere bindirecek haber

Savcı Öz’e ölüm tehdidi göndermiş

İddianameyi sulandırma planı !

Anayasa Mahkemesi’nden tarihî karar

‘Yargı desteği olmadan bu işlere kalkışılmaz!’

Kanadoğlu’ndan Ergenekon İcadı

Savcının 17 hatası

Yargıtay Başsavcısı’ndan başörtüsü için ağır benzetme

Başsavcının kılavuzu CHP’li vekillermiş

Askerlerin tutunabileceği son çizgi Anayasa Mahkemesi

Başsavcının çok önemli bir delili çürüdü

Yargıtay: ‘CHP Cibiliyetsiz’ hakaret değil

Savcı Başbakan’a ‘RTE’ diyebilir mi

CUMHURBAŞKANI ANAYASA MAHKEMESİNE TAVIR KOYDU, SAVUNMA YAPMAYACAK

Anayasa mahkemesinin içi doldurulmamış gerekçeli kararı

Mahkeme dördüncü eşe izin verdi

Anayasa Mahkemesi Paramparça

Anayasa Mahkemesi’ne açık dilekçe

Anayasa Mahkemesi yüzde 100 muhalif!

Mahkeme’nin ‘red’ kararıyla ilgili tüm haberler

Mahkeme Meclis’i hiçe mi saydı?

Anayasa Mahkemesi’nin özgürlükleri iptal eden kararını nasıl buldunuz?Anket

ANAYASA MAHKEMESİ MECLİSİN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ BİTİRME PEŞİNDE!

ANAYASA MAHKEMESİ HAYALİ SENARYO ÜZERİNE KARAR VERDİ!

Başsavcı’nın Laiklik Tanımı.Militan laiklik

Danıştay’ı bağlama rüşveti

Karar, uçuk senaryolara dayandırılmış !

Hâkimler Oligarşisi protesto ediliyor

Demokrasimiz HUKUK yetmezliğinden vefat etti.Başınız rahat olsun.

Başsavcı’nın Delili Perinçek’ten

Yasağın hukuki bir temeli yoktur.

Haşim Kılıçtan garip açıklama

YARGI DARBESİ NE HEDEFLİYOR, NASIL AŞILACAK?

Egemenlik kayıtsız şartsız yargıçlarınmış

İPTAL kararında 9 el kaosa kalktı!

Anayasa Mahkemesi ‘başörtüsü yasak’ dedi

Hukuka Tecavüz

Mahkeme CHP’nin talebine uydu, hukukçular isyanda

‘Karar Cübbeli Darbe’

Hukuku öldürmek…

GEREKÇELİ KARARI AÇIKLANMAYAN 367

367’NİN GEREKÇESİ HUKUKÇULARI AYAĞA KALDIRDI

DANIŞTAY TETİKÇİSİ,TEKİN’İN ABİSİNİN AVUKATI ÇIKTI

YARGI MENSUPLARININ FUHUŞ PARTİSİNE KATILMALARI

PAVYONDA HESAP ÖDEMEYEN HAKİM VE SAVCILARA İNCELEME

YARGIDA DERİN TARTIŞMA

YARGIDA NELER VAR NELER!

“Türk hukuk devrimi” kimin eseri?

Yargıdan tuhaf karar

-Kapatma iddianamesinin tam metni

İDDİANAME İÇERİĞİ 27 NİSAN MUHTIRASIYLA BÜYÜK BENZERLİK TAŞIYOR, TIPKI ONUN GİBİ KOMİK GEREKÇELER…

BAŞSAVCI ERGENEKON’U UNUTTURMA PEŞİNDE Mİ?

Savcıyı Sezer getirmişti..

Başsavcı kendini böyle savundu

Başsavcı, savcıları bile isyan ettirdi

Savcı, İP’in söylemini dile getirmiş

Başsavcı Kuran’ı Kerim’e de karşı!

‘Yalçınkaya’ya bir kutu müshil’ kampanyası”

Başsavcı, Cumhurbaşkanı’ndan bi haber

Hukukçulara göre Yalçınkaya 5 ayrı suç işledi

İddianame önce Cumhuriyet’e sızdı

Kapatma isteyen başsavcı konuştu

Başsavcının iddianamesinin gerçek özeti

Bir savcının maliyeti: 30 Milyar dolar

Kapatma davası Avrupa Konseyi’ni endişelendirdi

Çarpıcı iddia: Dava Başsavcı’ya zorla açtırıldı

Bu ülkede hukuk diye diye hukuk ve demokrasi katledildi!

Vural Savaş canlı yayında adeta rezil oldu

Başsavcı, Ergenekon bağını görmezden geldi

İddianamede bir hukuk ihlali daha

Askeri savcıdan çarpıcı açıklamalar

Başsavcı son Ergenekon operasyonunu anlatıyor

İP’de kuşkulu Yargıtay krokisi

‘İddianameyi Perinçek mi hazırladı?’

Ergenekon, Yargıtay üyesi yargıçları da fişlemiş

Başsavcının düştüğü yaman çelişki

Türkiye’de mahkeme draması yaşanıyor

Adliye’den Kerinçsiz’e belge sızdırmışlar

ANAYASAYI TÜMÜYLE DEĞİŞTİRİN!

Mahkeme İle Asker Arasında Ne Oldu?

Askeri Savcı Ergenekon’u takibe aldı

Yargıtay Başsavcısı Fena Yakalandı

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI,ORMAN KANUNUDUR

Savcı’nın kızı Vatan’da çalışıyormuş

Danıştay’dan düşündürücü karar

Paksüt’ün Çömez’le işi ne

Danıştay sanığı avukatından şok ifşaatlar

YARGITAY DARBE GİBİ BİLDİRİ İLE DÖRT SUÇ İŞLEDİ

Yargıtay’ın telaşı anlaşıldı

Yargıtay ‘hasta’!

Yargıtay’ın ilk başkanı Cevdet Paşa’ydı

Mahkeme, iki şahide değil CHP’li vekilin iddiasına inandı

Dine saygısızlığı ‘arkadaş sohbeti’ diye savundu

Danıştay bağlantısı Ergenekon fotosunda

İşte siyaset kokan mütalaanın tam metni

‘367 Hüsamettin’e göre bu bir devrim

ürban kararına ilk tepkiler

Anayasa Mahkemesi ‘başörtüsü yasak!’dedi

‘Anayasa Mahkemesi disiplini bozdu

HUKUK BUNLARDAN DOLAYI DAHA BÜYÜK YARA ALAMAZ VE DE ALMAMIŞTIR.hUKUKU ANCAK ERGENEKONU ORTAYA ÇIKARMA AKLAYABİLLİR

NOT:BURADAKİ HABERLERİN KAYNAĞI İÇİN BAKINIZ:

http://www.tesbitler.com/haberler/haberler….htm

MEHMET ÖZÇELİK

15-07-2009




DARISI ORDUNUN BAŞINA!!!

dars.askere




HRİSTİYANLIKTA MANASTIR HAYATI

“ HRİSTİYANLIKTA MANASTIR HAYATI “

Prof Mehmet Çelik Hocanın bu konuda yapmış olduğu genişçe konuşma ve açıklamasında ve onların içerisinde 5 yıl kalıp müşahede eden ve yıllarca araştırıp okuyan bir insan olarak tecrübe,müşahede ve araştırmalarını sizlere şöylece özetlemekteyiz:

* Hz.isa tamamen materyalistlerle mücadele etmiştir.Şöyle ki;

Hac ibadetini yapan bir hristiyan yine onların koyduğu bir uygulama geleneği olarak sonunda kurban kesmesi gerekmektedir.Ancak bu kurbanı mutlaka ve mutlaka kiliseden alması gerekmektedir.Dışarıda elli ise onlarda beş yüze satılmaktadır aksi takdirde kabul edilmemektedir.Almaya mecbur bırakılır.

Böyle bir hakimiyet söz konusudur.madde ön plana çıkmaktadır.Hz.İsa bunlarla mücadele etmiştir.

*Hz.İsanın doğumundan sonra Hz.Meryem Dülger Yusufla evlenir,ondan bir çok çocuğu olur ve onların en büyüğü de Yakuptur.

Yakup;Çocuklarının isa’dan sonra en büyüğü olup,çok iyi bir Yahudi,dindar, ibadetkar,dizleri ibadetten nasırlaşmış,kıtlık olduğunda yağmur duasına o götürülür.İsa’dan sonra başa o geçer.

*İsanın orijinal ismi Yeşu’dur.

*Grekler Krist veya Kristiyan derler yani hristiyan ve ise manasındadır.Araplar İsevi derler.Krist ve hrist-iyan ilk olarak Antakyada ellili yıllarda söylenir.

*Hristiyanlar radikal Yahudilerdir.

*Hristiyanlık ilk olarak Hz.İsayı bile görmemiş olan,aynı zamanda hristiyan düşmanı olan Pavlus tarafından kurulmuştur.Felsefe okumuş,daha hristiyanlık yokken fitneler çıkararak 51 yılında Antakyada konsili topluyor.Burada Pavlus neredeyse öldürülesiye linç ediliyor.Kendisini milletler havarisi ilan ediyor.

Bir çok safsataları başından yerleştiriyor.İlk günahla birlikte,Allahın oğlu isayı gönderdiğini söyler.Haça kan bulaşmıştır,papazlar Allahın yeryüzündeki vekilleridirler,Allahdan yetki aldılar.Şeriatı tüm cinayetlerin başı kabul eder.Şeriatlar olmasaydı,günah ve cezalarda olmazdı,der.

Hristiyanlar aslında o zamandan beri eziyete uğramışlardır.Neron romanın yanmasını bahane ederek hristiyanlara büyük eziyetler eder.

İlk üç yüz yıl içinde hristiyanlığa zulümler edildi.İşte manastır hayatı da bu zulüm esnasında doğdu.Zira insanlar asker ve zorbalardan kaçarak tenha ve ıssız yerlerde inanç ve ibadetlerini sürdürmeye başladılar.

380 yılında ise hürriyetlerini ellerine almalarıyla birlikte Manastırlar şekillenmeye başladı.

*Mistizm 270 yıllarında oluşur.Tüm lezzet ve dünya nimetlerini terk etme,eziyeti kabul etme başlar.

400 yıllarında yüz tane büyük manastır oluşmuştur.Suriye-Urfa-Adana-Ürdün çevrelerinde…

Morafram ilk mistik süryanidir.

Bir kaç günde bir yemek yer..kendisini tamamen tecrid eder.

*Peri bacalarının diğer adının keşişler vadisi olduğu,keşişlerin burada sabah ve akşamları ibadet eder,güneşin doğuş ve batışında ibadetlerini yaparlardı.

Yer altı şehirleri hristiyanların katledildiği yerlerdir.

Hrsitiyanlar dört yüz yıllarında devlet hristiyan olmasına rağmen,yüz binlerce hristiyanı katletmiş,bahane olarak farklı hristiyan mezheblerine mensub olanları;tek bir din,tek bir devlet,tek bir mezheb altında toplamayı amaçlama düşüncesi idi.

Bu da tamamen dini bir uygulamadan değil,siyasi bir uygulamadan kaynaklanmaktaydı.

*Engizisyon mahkemelerinin cezalandırdığı insan sayısının 300000 olduğu tahmin edilmektedir. Bunlardan 32000’i diri diri yakılmıştır.

*Hristiyan dünyasının siyasi,ekonomik,askeri üç büyük kenti;Roma-Antakya-İskenderiyye (Suriye) olmuştur.

*Faruk namını alan Hz.ömere bu nam;Kudüsün fethiyle,orada hristiyanlara yapılan zulmü de Hz.Ömerin engellemesi ve son vermesi üzerine,onu güllerle karşılamış ve Foruku yani kurtarıcı ,Arapça ifadeyle Faruk olarak namlandırmışlardır.Böylece gayrı Müslimler Hz.Ömeri kurtarıcı olarak adlandırmışlardır.

Osmanlı tarih boyunca Ermenilere de Süryanilere de iyi davranmış,çeşitli üst düzey görevler vermiş hatta Kılıç Aslan öldüğünde onlarda üç gün yas tutmuşlardır.Malatyadaki Yönetici Bohem bunu uygulamıştır.

Ortodokslar beş çocuğu olanlar bir çocuğunu manastıra verirler.

Manastırlar dünyadan tamamen tecrid edilmiştir.Mesela Obona Tomas adında bir kişi beş yaşında Midyata yakın bir manastırda kalan ve halen devam eden bu şahıs 45 yıllık bir süre içerisinde üç sefer oda tedavi gibi zaruri bir sebepten dolayı dışarı çıkmıştır.

Bu da onlarda ve tüm rahib ve rahibelerde psikolojik bir çok rahatsızlıkların doğmasına,gayrı meşru hallerin zuhuruna ve ellerindeki hakimiyetin oluşması için her türlü gücü kullanmasına sebeb olmaktadır.

*Hristiyanlıktaki ruhbanlığın misali;

“Rivayete göre rahip Makariyos, altı ay çıplak bedenini sinekler ısırsın diye su mahzeninde yatmıştır. (…) Rahip Yuhanna St. Jhon, üç yıl tek ayak üzerinde ibadet etmiş ve bu müddet zarfında ne uyumuş, ne de oturmuştu.Çok yorulduğu zaman belini bir kayaya dayıyordu. Bazı rahipler de hiç giyinmiyorlar, ancak uzun saçları ile örtünüyor, elleri ve ayakları üzerinde hayvanlar gibi yürüyorlardı. Çoğu mağaralarda, susuz kuyularda ve mezarlarda duruyor ve ot yiyorlardı. Bedenî temizliği ruh temizliğine münâfi sayıyor ve uzuvlarını yıkamaktan çekiniyorlardı. Onlar nazarında insanların en müttakîsi,taharetten en uzak olan, necaset ve kötülüklere en çok giren kimseydi. Rahip Ethines der ki, “ Rahip Antoni, ömrü boyunca ayaklarını yıkama günahını irtikap etmemiştir. Rahip Abraham’ın yüzüne ve ayağına elli sene su değmemiştir.”Ebu’l-Hasen Ali en-Nedvî, Mâzâ Hasira’l-Alem bi inhitati’l-Müslimîn ( Trc. İbrahim Düzen-Mustafa Topuz, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, 135 ); İ. Lütfi Çakan,Müslümanca Yaşamak, 24.Bak. DÜNYAYI YEREN ASILSIZ HABERLER,TASAVVUF VE İSLÂM.Dr. Muhittin UYSAL

*Papazlar askeriyedeki astsubay gibi evlenir ancak yükselmezler,sabittirler.

Rahib ve rahibeler ise;Papalık,kardinallik gibi bir çok üst dereceye yükselirler.

Konsillerde her türlü su-i istimal ve kan dökmeler olmuştur.

38 papa zehirlenmiştir.

Psikolojimken ruhi bozukluk çeken bu rahib ve rahibeler tam bir hakimiyet duygusunun hakimiyeti içerisine girerler.

Hristiyanlık dünyası da ruhbanların hakimiyetinden oluşur.

Rahib ve rahibeler et ve et ürünleri yemezler.Bedene her türlü eziyeti verirler.

Süryaniler sırf başka şeylerle uğraşıp da olumsuzluklara neden olmasın diye bunları kitapların istinsahıyla meşgul ederler.Bu da bazı problemleri beraberinde getirir;

Eserlerinin aynısını yazarken işlerine gelmeyen yerleri siler,değiştirir,ekleme yaparak aslını bozmuş olur.

*Pazar günkü kilise ayininde ibadet yapılmaz,bizdeki mevlid örneği gibi,Hz.İsanın dirilişinin sembolü canlandırılır,eğlence yapılır.

*Tüm Ortodokslarda bizim namazlarımıza benzer beş vakit namaz,rüku,secde,rekat sayısı benzerlikleri vardır.Namazları bizim namazlarımıza benzemektedir.

*Yahudilikten gelen şeriatı uygulayarak onlarda da tesettür yani örtünme vardır.Hristiyanlık kıyafeti rahibe kıyafetidir.Halkın yapmasa da kıyafeti aynen rahibelerin kıyafetidir.

*İncilin vahyedilen bir kitap olduğuna inanmazlar.Onun rahibler tarafından yazılan bir biyografik kitap olduğunu kabul ederler.Bundan dolayı da namazlarında İncilden değil de Zeburdan dualar okurlar.

*Mardin ve Midyattaki iki büyük manastır onlar için dünya çapında mukaddes iki yerdir.Tıpkı bizdeki Mekke-Medine gibi.

Ondan dolayı tüm dünyadaki Süryaniler adaklarını gerçekleştirmek için bu iki yere gelirler.

*1980’e kadar manastırda dini eğitim yapılırdı.12 Eylülden sonra bizde engellemelere gidildiği gibi,onlarda da yasaklamalar uygulanır.Böylece çevreden manastıra topladıkları çocukları bir çözüm olarak yaptıkları yurtlara kaydederek sahibsiz görünümü altında barınma ve yurt statüsünde göstererek faaliyetlerini sürdürürler.Böylece ortaöğretim ve üniversite eğitimi yapmalarını da sağlamış olurlar.

*1960-larda avrupaya çok göç ettiler.Hristiyanlar birliği teşkilatının teşvikiyle Türkiyeye gelip özellikle Mardin yörelerinde yerleşmketedirler.

*Süryaniler yakın gelecekte memleketimiz için büyük tehlike oluşturmaktadırlar.

Bunu teyiden bir haberde:”

Süryaniler 4. metropolitini seçti

Amerika, Suriye, Kudüs ve Avrupa ülkelerinden 100’ye yakın dini liderin huzurunda Rahip Melki Ürek, Deyrul-Zafaran Manastırı’nda düzenlenen görkemli bir ayin töreniyle Adıyaman Metropolitliği’ne yükseldi.

Adıyaman metropolitine 14 il bağlı.

Yaklaşık 5 bin yıllık geçmişi olan Süryani toplumunun Türkiye’deki metropolit sayısı 4’e yükseldi. Patrik L. Zekka Iwas’ın yönettiği ayine katılan din adamları, Melki Ürek’i takdis ederek, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişini simgeleyen altın haç ve hakimiyeti temsil eden asa verdi. Ayine, Bağımsız Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez, Mardin Vali Vekili Kemal Kızılkaya, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve 5 bine yakın Süryani katıldı.”(Yeni Şafak-11 Aralık 2006 )

*Süryaniler avrupada özellikle isviçrede güçlü bir topluluk oluşturmuşlardır.

*Özellikle sinsice Türk akademistlere süryaniğilin çeşitli yönleriyle ele alınarak araştırılması,konferanslar verilmesini sağlayarak,bunları kitap olarak basıp bir öne çıkmış kişileri bile anlatılmışsa bunun bir yandan reklamını yapıp farklılıklarını göstermeye çalışırken,diğer yandan da;-İşte Türkler bizim böyle ilim adamlarımızı katletti-deyip kin ve nefret ateşini alevlendirmekte,bize tahrik etmektedirler.

Bizleri yine bizlerle vurmaktadırlar.

Adeta taşeron şirketler ülkesi olan isveçte her türlü kanun dışı uygulamalarını sergilemektedirler.

*1915 Ermeni tehcirinden sonra kaçanlar kaçmış ancak Van-dan Elazığ-Malatya-Erzincan-Tunceli gibi yerlerdekilerde bir kısmı Süryanilerin içerisinde,diğer bir kısmı da Alevilerin içerisinde girerek kendilerini onların içerisinde göstermiş,bir kısmı da zamanla veya onların kabullenmesi şartı olarak kendilerini öyle göstermişlerdir.

İşte bugün Ermeniler kendilerine zulmedilip de neden diğer din mensublarına da dokunulmamış tezini çürütme bahanesiyle,Süryanilerinde zulmedilmiş kimseler olduğu propağandasını verilen cazibeli tekliflerle sürdürmeye çalışmaktadırlar.

*Süryaniler zahiren söyleselerde hakikatta peygamberimizi kabul etmezler.

*Bush-un da içinde bulunduğu evanjelistler ise;Siyonist hristiyanlardır. Bunlar tanrıyı kıyamete zorlamaktadırlar.

Görüntülü Konuşmayın İNDİRİNİZ

MEHMET ÖZÇELİK

20-08-2008




1 MAYIS PROVAKATÖR BAYRAMI

1 MAYIS PROVAKATÖR BAYRAMI
Evet 1 mayıs şimdiye kadar geriye bıraktığı hep kin-nefret ve kan olmuştur.
1 mayıs kanla ve provakatörlerle anılmaktadır.
Çözüm değil,problem bayramı.
Onun dışında aklında güzel bir hatıra olan varsa,düşünsün bir baksın,bulabilecek mi?
İyi niyetli olan insanlar var mı yok mu bu bile su götürmektedir.Olsa bile azınlıkta kalmaktadır.
Neden olsa bile?
Çünkü bir çok insanın canının yandığı,maddi-manevi bir çok zararların olduğu bir bayramı kutlamaktansa kutlamamak daha yararlı olacaktır.
1 mayıs bu milletin kendine öz ve has bir bayramı değildir.1970-lerden beri hep rusyayı ve rejimini ön plana çıkarmaktadır.
Neden ipini koparanlar hep 1 mayısı karıştırmak için öne çıkmaktadır?
Kutlama bahane kalıp,hep kavga üzerine ve provakatif eylemler üzerine oturtulmaktadır.
Bu sene başta İstanbul-Ankara-Kocaeli de tüyler ürpertici saldırılar, zararlar,taş,molotof kokteyliler,demir misketler,sökülen kaldırım taşları, yakmalar,yıkmalar,gaz bombaları,başka şehirlerden yapılan binlerce polis sevkiyatı,arabalara zarar vermeler,dükkanların camlarını kırmalar,kısaca 1 mayıstan bunlardan başka geriye kalan ne olmuştur?
Kur’an der:”Kim kasıtlı olarak bir insanı öldürür ve YER YÜZÜNDE BOZGUNCULUK YAPARSA,o bütün insanları öldürmüş gibidir.”
Yaralanan ve zarara uğratılan onca insanın zararını kim telafi edecektir?
Neden bayram havasında değil de,savaş havasında kutlanılmaktadır?
1 mayıs yoksa bir sol ve orak çekiç gösterisi midir?
Zira 1 mayısta sol eller havada,taksim anıtında orak-çekiçli bayraklar…
Bu neyin ifadesi ve kim ve kimlerin ifadesi ve seslendirmesidir?
Normal vatandaş bile bu bayramı anarşist bayramı olarak nitelemektedir. Çünkü anarşiden başka ne gibi etkinlikler yapılmaktadır. Yapılanlara ne kadar itibar edilmekte ve sesi ne kadar çıkmaktadır.
Bu mudur bayram?
İşçilerin problemleri masaya yatırılmalı,durumları iyileştirilmeli,teklifler sunulmalı,işsizliğin azaltılması için her türlü girişimde bulunulmalı..belki de binlerce ortaya konulup ele alınması gereken konular hiç dile getirilmemekte,sloganlar ve kavgalarla problemlerin üstü örtülmeye çalışılmaktadır.
İnsanlar öldürülecek,yaralanacak,karışıklık çıkarılacak,dükkanlar tahrib edilecek,millet ve devlet maddi-manevi zarara uğratılacaksa;batsın böyle bayram!!!
Zararlar işçi dernek ve temsilcilerinden tahsil edilmelidir.
Böyle zararların olacağı cahil kimseler tarafından bile bilinirken,bu konuda ısrar eden temsilciler zararları tazmin etmeli,yaptırım uygulanmalıdır.
Zira bir şeye sebeb olan,onu yapan gibidir.
Eğer kutlanacaksa,ilmi platformlarda seminerler,konferanslar verilerek tüm işçilerin problemlerini çözme yönünde,yıkıcı değil yapıcı etkinliklerde bulunulmalıdır.
Öne sürülen provakatörler 18-25 yaş arası gençlerdir.Akıllarından ziyade hisleri çalışan bu gençler,sinsi ve hain bir kısım gizli ellere alet olmakta ve edilmektedirler.
Bir mayıstan geriye kalanlar;
-Sökülen kaldırım taşları
-Pislikler
-Kırılan ağaçlar
-Dayak yiyen insanlar
-Saldırılan ve taşlanan polis ve vatandaşlar
O halde gerçek niyetler ortaya konulmalı;Üzüm yemek mi,bağcı dövmek mi?
MEHMET ÖZÇELİK
01-05-2009




ERGENEKON VE AZINLIKLARIN HAKİMİYETİ

ERGENEKON VE AZINLIKLARIN HAKİMİYETİ
*TC varlığını küçük olmaya bağlamaktadır.Ondan dolayı büyüme yırtılmalara ve çatlamalara yol açmaktadır.
Bütün problemler de büyüyen devletle küçük ve kısır oluşumlardan kaynaklanmış oluyor.
Buna binaen memleketlerde bulunan azınlıklar da çoğunluklar da,tüm farklı cemaat ve cemiyetler zarar görmekte ve memnun olmamaktadırlar.
Sadece hakimiyet,devlete hakim olan azınlık grubun hakimiyetinden ve kendilerini bu vatanın gerçek sahipleri olarak görmelerinden kaynaklanmış olup,diğerlerinin yokluğuna varlığını bağlamış olmaktadırlar.
İşte Ergenekon böyle çok az bir azınlığın çoğunluğa,bunlar arasında azınlıklar diye nitelenen kimselere de olan hakimiyetinden,korku ve sindirmesinden ibarettir.
Bu azınlıklara da bu azınlıkların içerisindeki çok azınlıkların hakimiyeti sürmektedir.
*Ergenekonun çöküşü,israilin sağ kolunun çöküşü ve sesinin kısılışı demektir.Ahtapotun ana kolunun bağlantısının kopması demektir.
*Dünyada bir şeyler oluyor..en azından olacak..o meyli ve hareketi göstermeye başlamıştır.
Mesela en azından yahudiler de yahudileri protesto etmekte,arap dünyası kımıldamakta,amerika zenci bir başkanı getirmekle değişime adım atmakta, israil zulmüne dünya dur demektedir..çözülme başlamıştır..hem bizde ergenekon gibi anarşist kesimler deşifre olmakta,hem de müsbet manada dünya devletlerinin ve islam dünyasının bağlandıkları bağları çözülmektedir.
*Monşörlerin tahtı sallanmaktadır.Biz de olduğu gibi dünyada da monşörler kendilerini otutturdukları,milletin kendilerini otutturmadığı makamlarının,kendilerince aşağı seviyedekilere kaptırmak istememektedirler.
Çobanla aynı safta bulunmamak,mal sahibiyle olmayanı aynı seviyeye koymamak,bizim,kocamın şu kadar malları var,söylemleri hep söylendi,bizlerin oylarıyla onların oyları nasıl aynı sayılabilir?Bizler soylu kimseleriz,herkes tarafından tanınıyoruz,tanınmayanlarla nasıl kıyaslanabiliriz?
Türkiyede monşörler bir asırlık keyfi yaşayışlarına başkalarını ortak kılmak istememektedirler.
*Bu monşörler Halktan kopuk,dışta Türkiyeyi temsil edemeyecek kimselerdir.
Türkiyenin problemi,halkın kendisini temsil etmek amacıyla seçtiği temsilcilerin temsil probleminden,kısırlığından,seviye düşüklüğünden,şahsi menfaatından kaynaklanmaktadır.

*1970-lerde sağla solu,alevi ile sünniyi birbirine kırdıran ergenekon,80-deki ihtilalin olgunlaşmasını sağlayarak topu orduya attı.En azından mevcut belirsizlik ortamında gemisini bir süre daha emin olarak yürütmeye çalıştı.
1980-den sonra sefahet ve fuhuş sektörünü işletti.Gençliği onunla uyuşturdu.
1990-larda pkk-yı besleyerek Türk-kürt ortamını germeye,faili meçhuller oluşturmaya ve yer altına inen teşkilatını çok yönlü bir şirket ve sektör halinde işletmeye devam etti.
Bütün hedef millet iradesini korku ve tehdit ile,başaramadıklarını kaos ortamı hazırlayarak,ordudaki kolu ile anlaşarak ona ihale etmeye başladı.
Asker Alımlarına o kadar dikkat eden,namaz kıldığı için dizindeki izden dolayı veya ailesi tesettürlü olup,dindarlığı ağırlık kazanmış insanlar orduya alınmaz veya alınmış ise kolayca atılırken;sabataistler,masonlar ve de ermeni asıllı olduğu iddia edilip belgelenen kimseler nasıl askeriyeye girmektedirler?
“GATA’da Mason işgali”
“VELİ KÜÇÜK’ÜN AİLESİ ERMENİ Mİ?”
“Başörtülü varsa masaya oturmam!”
“Albay Suikastında ‘Bıçak Timi’ İzi”
Ve daha yüzlerce iddia.

*Ladin islam dünyasının pkk-sıdır.
Bir asırdır nasılki kavga etmek için –ötekiler-oluşturulmuş ise,aynı durum dünyada da –ötekiler-in oluşturulmasını adeta mecbur kılmaktadır.
Ladinde kavga edeceklerin oluşturdukları bir bahane,bir düşman,bir saldırı aleti kılınmıştır.Bu bahane ile binlerce masumlar katledilmektedir.
*Tamil kaplanları 26 yıldır,70-binden fazla insanın ölümüne sebeb olmasıyla,ilk pkk örneğini göstermiştir.
Öcalan da yakalanıp,daha sonra yukarıdan gelen emirle serbest bırakılmıştır.
Ladin de öyle oldu.Pakistan devlet başkanı Asif Ali Zerdari;2001-de yakalanıp,abd-ye teslim ettiklerini ancak onların serbest bıraktığını iddia etmiştir.
*Türkan Saylan darbeci değil,devrimciydi”diyor Ruhat Mengi.-Vatan-
O zaman devrimci aynı zamanda darbecidir,demektir.
Önceleri rusyaya sırtını dayayan solcular,1980-den sonra sızma ve yer altına inerek tüm illegal cemiyetleri kendi içinde toplayıp,dışarıdan aldıkları destekle içeride yıkımı ve ihtilalleri gerçekleştirmek için her gayrı meşru yolu denemişlerdir.
*Ergenekona Faso-Fiso diyenler,en az ergenekoncular kadar bu millete zarar veren basiretsiz ve seviyesiz insanlardır.
Faso olanların Fiso-sudur bu..fosluklarının dışa yansımasıdır.
Sulandıranların sululuğunun bir göstergesidir.
Ergenekona faso fiso diyenler,kendi yer altı teşkilatlarını tebrie ettirme çabası ve körlüğüdür.
-Ergenekonun cezalandırılması,milletin gereksiz yere cezalandırılmasının kaldırılmasıdır.
-Rahmetli Turgut özal,Türkiyede Tay-lardan şikayetçiydi.
İşte H.Celal Güzel-den bir hatıra:” Öğleden sonra 16.00’da Genelkurmay Başkanlığı’na gittim. Tuğgeneral Zâti Ergül Paşa’nın odasında toplandık. Maliye Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Kumcuoğlu, Merkez Bankası Başkanı İsmail Hakkı Aydınoğlu ve bazı üst düzey bürokratlar da oradaydı. Zâti Paşa, çok heyecanlıydı. Millî Güvenlik Konseyi Genel Sekreter Yardımcısı gibi bir pozisyonda idi. Taşradaki sıkıyönetim komutanlıklarından gelen telefonlara cevap veriyor, esip savuruyordu. Bu arada, toplantı halindeki Konsey ile de temas içindeydi. Devletin “ekonomi çarkı”nın nasıl döndürüleceğini konuşuyorduk. Arkadaşlar çok tedirgin ve ciddî idiler. Benim de aksine hınzırlığım tutmuştu. Paşa’nın tonton ve heyecanlı hâline, içinde bulunduğumuz durumun garâbeti ilâve edilince kendimi gülmekten alıkoyamıyordum.

Zâti Paşa, Konsey Toplantısı’na her gidip gelişinde yeni bir kararı açıklıyor, bizden de takdir nidâları bekliyordu. Anayasa, Meclis ve birçok kurum kaldırılıyordu. Aklıma bir cinlik geldi. “Sayın Paşam, Meclis ve Anayasa olmadığına göre Anayasa Mahkemesi niye duruyor? Kaldıralım gitsin…” dedim. Ertuğrul (Kumcuoğlu), ayağıma gizlice bir tekme attı. Paşa, “Çok doğru Sayın Güzel” dedi; “Ama nasıl yapacağız?…” “Kolay Sayın Paşam” diye cevap verdim ve bir kâğıt alarak “Anayasa Mahkemesi feshedilmiştir” diye yazdım. Şimdi sakın Anayasa Mahkemesi’ndeki dostlar bana kızmasınlar; bu sadece “mantıklı bir şaka”dan ibaretti. Zâti Paşa, bildiri taslağını alarak Konsey Toplantısı’na koşturdu. Döndüğünde muzafferâne bir edâ ile “Anayasa Mahkemesi kaldırılmıştır beyler!…” diye “müjde”yi verdi. Ben rahat durmadım. Ertuğrul’un sunturlu tekmesini yiyerek “Sayın Paşam, ‘taylar’ı da kaldıralım; Yargıtay, Danıştay, Sayıştay niye duruyor?…” dedim. Tonton Paşa, bu konuda yazdığım bildiriyi de götürdü.

Ancak kısa bir müddet sonra alı al, moru mor odaya dönüp bağırdı: “Hepiniz ayağa kalkın!…” Ayağa fırladık. “Bu olayı unutacak, kimseye söylemeyeceksiniz!…” Koro halinde “Söylemeyiz” dedik. Paşa, bu sözümüzü yeterli görmedi. Bana, “O olaydan kimseye bahsetmeyeceğiz, diye yazın; hepiniz imzalayın” dedi. Kumcuoğlu itiraz etti. “Hangi olay belli değil ki” dedi. Ben gırgıra devam ettim. “O ağacın altı gibi bir şey Paşam” dedim. Paşa, “Sen sus, zâten senin yüzünden bunlar başıma geldi. Şimdi hepinizi içeri atarım!…” diye bağırdı. Sonunda “Yüksek Mahkemeler hakkındaki o olay” diye yazarak imzaladık. Paşa da kasaya kilitledi.”
*Ergenekondan içeri alınanlar;en az 50 yıldır yıpratma ve bozma faaliyeti içerisinde bulunan insanlardır.Bunlar sol,kominist,materyalist,ateist zihniyetin elemanlardırıdırlar.
*”Başörtülü anneler Anıtkabir’e alınmadı”
Alınmadı yani aslında ne güzel bir teklif değil mi?Siz de gelmeyin!Siz de çağrılmayan yere gitmeyin!
*Zorlu ve soylu bir nesil geliyor.Haklarını hakkıyla almaya çalışan, haksızlıklara direnen,maddi manevi gelişmiş ortamlarda gelişen, göreneklerde değil de kendi isteğiyle inanıp yaşayan bir nesil geliyor.
Mesela;Geçmiştekilerin örtünmesi bir gelenek ve görenekten kaynaklanırken,şimdikilerinki bilinçli bir inançtan kaynaklanmaktadır.gelecek maddi-manevi açıdan,hiç de geçmişten kötü olmayacak.Dünya bir yandan iyiye giderken,bir yandan da içindeki pislikleri,hurdaları,kırpıntıları temizleyip,bir yandan da hizaya getirmektedir.
*İlahi kudret kapanışı kendi lehine çevirerek gerçekleştirecektir.Hep Kur’an-da:”Akibet,sonuç ve netice Allahdan korkan ve sakınanlarındır.”buyurulur.
“Surda bir gedik açtık
Mukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgar
Her nereden esersen es.”
Şairin dediği gibi,açılan gedikler daha da büyümekte,gedikleri yapanlar deşifre olup küçülmektedir.
*Mevlana bugün yaşasaydı,irticadan o da sorgulanırdı.Bu asır böyle bir asır.Güzelliklerin de çirkinliklerin de,imanın da küfründe zirveye çıktığı bir asırdır.
*1960-1971-1980-27 mayıs-12 mart-12 eylül.
Hep içe ve millete karşı yapılmış darbelerdir.
Kim kime karşı?
Askeriye şimdiye kadar her halde dışa karşı değil,hep içe karşı mı kullanıldı?
Mücadelesi dış güçlerle değil,iç tehdit kabul edilen,bir yandan da tehlikede denilen rejimin hala tehlikeye düşmediği bir faraziyeyle ordu korkutuldu,ordu korkuttu.
Otuz senedir yok edilemiyen bir pkk ile karşı karşıyayız.Ordu otuz yıldır neden başaramıyor?Yoksa içindeki ergenekon uzantıları mı buna müsaade etmiyor,anlaşmalı dövüş içerisine giriyor?
Silahlar dışarıya değil de,içeriye mi çevrildi?
*Hasta olan osmanlı öldürüldü ve karnındaki çocuk sezeryanla alınarak,ailesinden habersiz ve tecrid edilerek yetiştirildi.
Harf inkilabı ise;hasta yatakta yatan hastanın öldürülerek,tedavisine çalışma yöntemidir.
“Osmanlı devletinin batı karşısında mağlubiyet bayrağını açtığı ilk anlaşma olan Karlofçanın,ki tarihler 1699’u gösterdiğinde imzalanmıştı,aynı zamanda osmanlının,altına imza koyduğu latin harfi ilk anlaşma metni olması ne kadar hem ne kadar manidar.Görünen o ki bulma gibi yitme de dilden başlıyor.” Osmanlının bitişiyle de başlayan harf inkilabı osmanlının öldürülmesidir.
Bütün bunlar ergenekonun geçmişte planının bir uzantısıdır.Aşağıda da itiraflarla göreceğimiz gibi,mason olan ittihat ve terakki ve jön türklerin bir oyunudur.
Hep millete danışmadan,milletin iradesinin dışında cereyan eden olaylardır.
*En büyük hakim bizim hakim!
Bir baklava çalanın mahkemesi aylar ve de yıllarca sürerken,ne gariptir ki;hükumeti ve Fethullah Gülen-i devirmek amacıyla komplo ve kaos planı hazırlayan Albay Dursun Çiçek,jet hızıyla tahliye edildi.Anında hapsi istenen çiçek-in avukatlarının itiraz dilekçesine ‘Bizim mahkeme!nin-12. ve 14. mahkemeler,’Bizim hakimleri’ boş olan bir üyeliğe 13.mahkemeden olmayan,izne ayrılan bir üye isteyip,onunda izinde olması sebebiyle hemen bizim hakimler-den birisini atayarak,rekorlar kitabına girecek jet bir kararla,ağır suçlama ile suçlanan Albay Dursun Çiçek-i beraat ettirdiler.
En büyük mahkeme bizim mahkeme-12 ve 14.,en büyük hakim jet beraat ettiren Faik Saban adlı bizim hakim!!!???
Daha kim bilir zamanla daha ne gibi katakullilerin veya gatakullilerin yapıldığı ortaya çıkar.
************************
AZINLIKLARDAN SABATAİSTLER
Dönme olan Ilgaz Zorlu’nun “Evet Ben Selanikliyim” adlı kitabında bazı ifşaatlarda bulunmuştur.
Sabataist olan Ilgaz Zorlu kendisiyle yapılan bir röportajda;
” Sabetaycılar üç-dört örgütte etkinlik gösterdi: Mason locaları, İttihat ve Terakki, Melami ve Bektaşi tarikatı ve ordu.
– Ordu mu?
– Evet.
– Bugun de orduda…
– Tabii. Bugun de orduda Sabetaycilar var ve Sabetayci generaller var. Simdi ben burada isim vermeyecegim…
– Neden?
– Cunku dava acilmasini istemiyorum. Onalti tane hakaret davasi actilar. Cunku Sabetaycilik bir hakaret gibi algilaniyor. Halbuki bugun bir ordu komutani ve bir kuvvet komutani Sabetayci kokenlidir. Ve bundan baska pek cok Sabetayci kokenli kurmay subay var… CHP, kendisini Ittihat ve Terakki’nin devami olarak gorup, devrimci bir kimlik edindigini soyluyor. Ben de bu devrimci kimligi Sabetaycilarin ortaya cikardigini ve Turk siyasetini sekillendiren onemli bir faktor oldugunu soyluyorum. Solcular biraz kizacak ama, isin gercegi, Turkiye’deki sol hareketi kuranlar Sabetaycilardir. Mustafa Suphi ve Sefik Husnu Sabetaycidir. Yalcin Kucuk’un Tekelistan adli kitabına da bakmanizi öneririm.
– Turkiye’de solculugun temellerini Sabetaycilar atti diyorsunuz?
– Elbette. Yiıdız Sertel’in annesi Sabiha Sertel Sabetayciydi, zaten kızı anılarında bunu anlatıyor. Dervis ailesinden gelen onemli insanlar var ve bunlar Yıldız Sertel’le akrabalar. Ben size su anlattiklarimi mahkemelere delil olarak sundum, o acıdan bir problem yok.
Bu soylediginiz, Ataturk’un Sabetayci olmadigi anlamina mi geliyor?
– O konuya hic girmeyecegim cunku bu konuda elimde kesin veriler yok, arastiriyorum. . Yalniz, Ahmet Emin Yalman’in Mustafa Kemal’le 1927’de yaptigi roportajda, Yalman sunu soyluyordu “Sizin hayatinizi etkileyen iki öğretmen var. Biri benim babam, oteki de Semsi Efendi’ydi.” Semsi Efendi, benim buyukbabamin buyukbabasidir. Ataturk’un ilk ogretmeni Semsi efendi bir hahamdir ve benim ailem de 17 kusak boyunca bir haham ailesi olarak gelmektedir. Bu arada, Ahmet Emin Yalman da Sabetaycidir. Ataturk’un Sabetayci olup olmamasi onemli degil ama su bir gercek ki Ataturk, Sabetayci kulturun icinde yer almis bir insandi.
(Atatürk’ün bizzat kendisinin Itamar Ben-Avi adındaki gazeteciye “ben Sabetay Sevi’ye inananların soyundan geliyorum” dediğini gözardı etmeyelim lütfen.
…. Mustafa Kemal, aslen Sabetay Sevi’ye inananların soyundan geldiğini, fakat Yahudi olmadığını, küçüklüğünde babasının kendisine Venedik’te basılmış eski bir Tevrat’ı okuyabilmesi için Karaim Yahudisi bir öğretmen tuttuğunu belirterek, aklında kalan tek duanın da ; “Shema Yisrael Adonai Eloheinu ve Adonai Ehad” olduğunu söylüyor.
Yani; “Dinle ey İsrail Rabbimiz olan Allah Tektir.”
– Eger size Rahsan Ecevit’in Sabetayci oldugunu soylememi istiyorsaniz, tamam Rahsan Ecevit Sabetayci kokenlidir;
ben size bunu soyleyeyim, siz de yazin fakat..
– Hayir, benim boyle bir beklentim yok..
– Size biri “Sirf adamin biri bunu soyledi diye nasil yazarsin?” diye sorabilecegi icin ben size 1924 mubadelesini anlatmak zorundayim. 1924 mubadelesinde Rahsan Ecevit’in ailesi ve benzeri aileler Selanik’te ve civarinda bulunan mal varliklarina karsilik Istanbul – Ankara – Izmir’de mulk alamadiklarindan, Cumhuriyet devrinde bir komisyon kurulmus [Muhtelif Mubadele Isleri Komisyonu] ve bu komisyon tarafindan kendilerine Sebinkarahisar’dan toprak verilmistir. Simdi bu hanimefendi “Ben Sebinkarahisarliyim” diyor. Ve kendileri gidip Sebinkarahisar’da oturmamistir. Ciller’e gelelim: Gecenlerde DYP’den beni aradilar, soruyorlar “Tansu Ciller Sabetayci mi?” Tansu Ciller’in babasi, Mustafa Necati Ciller’di galiba adı, 1924 mubadelesi sirasinda ya Son Saat ya da Vakit gazetesinde muhabirdi ve Karakas Rustu’yu birebir izleyen biriydi. Cemaat tarafindan gorevlendirilmisti. Demek istedigimi, bir kisini Sabetayci olmasi, ille de bir dinî inanci surdurmesi demek degil, o kulturun icinden gelmesi demek. Mesela, bir Sabetayci hicbir zaman Islam’a inanamaz, bu mumkun degil.
– Bu durumda Kemal Dervis..
– Kemal Dervis’in Sabetayci oldugunu, simdi size bir makale vereyim ve hemen.. Kemal Dervis, Ismail Cem, Rahsan Ecevit ve can Paker dortlusu.. Can Pakerle ben akrabayim. Can Paker’in esi olan Mihriban hanim, benim annemin teyzesinin oglu olan Yasar Malta’yla Yeni Tekstil diye bir sirkette ortak. Size sozunu ettigim bircok insanla da akrabayim zaten, yani size verdigim bilgilerin cogu aile kaynaklarindan geliyor, asparagas degil.
…… – Ben, 1924’te 25 bin Sabetayci geldigini biliyorum. Bugune kadar da toplam nufusun 100 bin civarina ulastigini tahmin ediyorum.
….. Askerlerin icinde de Sabetaycilar var. Mesela gecmisteki Genelkurmay Baskanlarindan Refik Tulga Sabetayci kokenliydi. Belki de ailesi bunu yalanlar. Burada ciddi bir problem var: Bir Sabetayci, “Ben Sabetayci degilim” diyebilir. Mesela, Orhan Pamuk, Aksiyon dergisinde aciklama yapiyor ve “Ben Sabetayci degilim” diyor. Bu bey, eski Istanbul Valisi Muhittin Ustundag’in akrabasidir. Yalcın Kücük’ün soyledigi cok ilginc bir sey var. Diyor ki “Turkiye’de bir insanin bir yere gelebilmesi icin Sabetayci olmasi gerekiyor.” Ben de buna katılıyorum.
– Orhan Pamuk’un “buyuk romanci” olmasinin yaninda AB vb. Konularda beyanatlar vermesi sizce, Sabetayci olusuyla mi alakali?
– Sorarim size, mesela Can Paker kimdir? Henkel adlı firmanin genel müdürüdür. İşadamı degildir, maaslı müdürdür. Can paker ayni zamanda TESEV’in baskanidir. Bu beyefendi her hafta NTV’ye cıkıyor, neden sizce? Cunku NTV’nin sahibi Sahenk ailesidir. Sahenk ailesi Niğdelidir, ama Selanik gocmeni bir ailedir. Osmanli Bankasi ve Garanti Bankasi da bu grubunudur ve demec verebilecek bircok adamlari oldugu halde neden Can Paker’i her hafta ağırlıyorlar? Cünkü, Can Paker gelecegin basbakani olarak yetistirilen bir Sabetaycidir.
Can Paker basbakan olacak oyle mi? Bu kadar basit mi sizce?
– Evet. Bakin, Turkiye bu kadar basit yonetiliyor. 200 milyar dolara yakin ic ve dis borcu olan bir ulke, eger oksurmek icin Amerika’dan izin aliyorsa ve bugun Turkiye’de yasayanlarin cogu bir sekilde kapagi Amerika’ya atıp colugumu cocugumu Amerika’da okutayım diye dua ediyorsa, Turkiye’de Ingilizce egitim veren okullardan cikan insanlar birinci sinif, geride kalanlar ikinci sinif vatandas oluyorsa, siz bunu secseniz de secmeseniz de bu olur. Ya secimle olur ya da 28 Subat sureci gibi, Cevik Bir gibi Sabetayci bir subayin yaptigi bir hareketle…
– Bir saniye siz Cevik Bir’e Sabetayci mi..
– Evet, bunu kendisi acikladi zaten. Simdi bana oyle sorular soruyorsunuz ki sasiriyorum. Yalcin Kucuk de Cevik Bir’in Sabetayci oldugunu ima ediyor ama acikca soylemiyor. Cunku cekiniyor. Ben bunlari soyluyorum cunku bir akademiye bağlı degilim, bir cemaat tarihcisiyim.
– Söylediklerinize gore, Turkiye’de Sabetayci bir siyasi ekip ve onlarin bir siyasi projesi var. Anladigim kadariyla da Turkiye’nin ekonomik bunalimindan istifade etmeye dayali bir proje bu ve pek de hayirhah degil… Simdi neden bu durum acığa vurulmuyor?
– Çünkü Sabetayci kokenli politikacilar cok buyuk miktarda para dağıtıyorlar. Mesela, cok merak ediyorum TESEV adli vakıf ABD hukumetinden ya da ABD’deki sivil toplum orgutlerinden ne kadar para alıyor ve bu paralarla kimlere is yaptiriyor? TESEV’in destekledigi bazi gazeteciler var. Bunlardan biri kim biliyor musunuz? Can Paker’in kızkardesi olan Canan Barlas’in kocasi Mehmet Barlas.
– Mehmet Barlas su anda Yeni Safak’ta yaziyor ve gazete icinde muteber bir konumda. Esi Sabetayist oldugu icin Sabetayist kulturle yakindan iliskili oldugunu soyluyorsunuz yani Mehmet Barlas’in?
– Evet, bunu soyluyorum.
– Mehmet Barlas’la Yeni Safak arasindaki..
– Bunu bana sormayin, Mehmet Barlas’a 10 bin dolar maas veren Yeni Safak’in idarecilerine sorun.
– Sizin yorumunuzu soruyorum. Yani Islamcilarla..
– Bakin, Türkiye’de birinci sinif vatandaslar ve ikinci sinif vatandaslar var. Diger ayrımlar bunun gerisindedir. Amerikalilar, her ulkede kendilerine destek olacak adamlari bulurlar, secerler. Bu insanlarla birtakim maddi iliskiler kurarlar, ABD’de yasama imkani ve benzeri avantajlar saglarlar. Sadece Turkiye’de degil, her yerde boyledir. Turk halki, kendisinin bagimsiz oldugu gibi yanlis bir inanci tasiyor. Halbuki bagimsizlik maddiyatla olur.
Libya Lideri Muammer Kaddafi “28 Subat surecinde Sabetaycilarin parmagi var” dediginde bu adamlar Libya’yla iliskileri kesmeye kalktilar. Aynı askerler, Cevik Bir Amerika’da Yahudi oldugunu soyledigi zaman neden bir sey yapmadilar? … Bosna olayi benim cok ilgimi cekmisti. Avrupa’nin ortasinda bir soykirim yapildi. Ve buna Ingilizler karsi cikti. Teatcher, “Bu bir soykirim” dedi ama Avrupalilar hicbir sey yapmadi. Bugun Sirbistan’in AB’ye girmesi tartisiliyor.
-Turkiye’deki Sabetayistleri muthis bir guc odagi olarak sunuyorsunuz. Bu insanlarin karsisinda yer alan bir baska guclu unsur yok mu?
– Var, mesela Cerkesler var.
– Nasil yani?
– Devlet yonetiminde gorev alan Cerkes kokenli insanlar var. Ideolojik bir ayrim yapmak gerekirse… Sabetaycilarin karsisinda onlar kadar kuvvetli hicbir kesim yok…Yeni Safak’ta uc kisi var, bunlara dikkat edin. Bunlardan biri Cengiz Candar’dir, Sabetaycidir ve bunu Salom gazetesine verdigi beyanatta belirtmistir. Ikincisi, Mehmet Barlas. Ucuncusu de annesi Sabetayci kokenli olan Nazli Ilicak’tir. Butun bunlari anlatmanin durumu degistirmeyecegini de belirtmek gerek. Kimsenin umursadigi da yok zaten. Bana oyle acayip mektuplar geliyor ki.Size bir çırpıda dört tane Sabetayci disisleri bakani sayabilirim: Tansu Ciller, Ismail Cem, Emre Gonensay, Coskun Kirca. Kurtler de dahil hicbir etnik grubun dort disisleri bakani yok. Cunku boyle bir organizasyon yok… Şükrü Sina Gürel Sabetaycidir, istedigi kadar degilim desin.Rahsan hanim, Golda Meir’e benzer…
Sabetaycıları bilmeden, güçlerini ve tesirlerini hesaba katmadan, Türkiye’nin siyasi yapısını, resmi ideolojisini anlamak, zihinlere takılan sırların içyüzünü fehm etmek mümkün değildir. Bu konuya, ciddi ve ilmi araştırmalar seviyesinde yaklaşmadan, yakın tarihimizi çözmek mümkün olamaz…Kitapta ‘Yahudi’ ya da ‘Sabetaycı’ oldukları iddia edilen isimler şunlar: Tanzimat Başvekillerinden Ahmet Vefik Paşa’nın dedesi, Kıbrıslı Kamil Paşa, Halide Edip Adıvar’ın babası Mehmed Edip Bey, Ziya Gökalp’le birlikte Türkçülük yapan Alp Er (Asıl adı Mohiz Kohen), Maliye nazırı Cavit bey, Ahmet Emin Yalman, Abdi İpekçi, DP dönemi bakanlarından Emin Kalafat, Halil Bezmen, Akın Birdal’a suikast düzenleyen Tufan Güraltay… ”
“Ben Sabetayciyim, fakat bu kimligimi uzun yillar Türkiye’de açikça ortaya koyamadim. 400 senedir çok önemli isimlerin içinden çiktigi bir cemaatin mensubuyum. Bu cemaatin mensuplarinin Türkiye tarihinin sekillenmesinde önemli rolleri oldu. 1924 Türkiye’sinde Türkiye’nin kurulusunda Sabetaycilarin çok ciddi rolleri var. Bunun için geriye dönüp baktigimizda ittihat Terakki dönemi hareketinin bir Sabetayci hareketi oldugunu görüyoruz. Bunu her zaman ispatlamak mümkün.
Hareket ordusu kalkip Selanik’ten geliyor. Ilk Mason localari Selanik’te kuruluyor. Demiryollari Selanik’te, isçi hareketleri Selanik’te. Selanik’te ne var, Sabetaycilar var. Ben büyük bir sorunu tespit ettim. Sabetayci olanlar, Sabetayciligin ne oldugunu bilmiyorlar, en büyük problem burada. Kitaba ilgi oldugu için mutlu oldum ama ben bu kitabi aslinda kendi cemaatim için yazdim. Çünkü cemaatten gizleniyordu gerçekler. Cemaatin 90’lardaki temel felsefesi suydu: Bu konuyu konusmayalim. Bu konu kapansin. Nasilsa Türkiye’de bir noktaya geldi, pota olarak olustu. “LAIKLIGI DIN HALINE GETIRDILER” -Cemaate agir elestirilerde de bulunuyorsunuz. Elestirilerinizin en önemli noktasini cemaati temsil eden kisilerin kati laiklik anlayisi. Cumhuriyete karsi degilim, ben demokrasiye karsi degilim, ben laiklige de karsi degilim. Ben bu kavramlarin olmasi gibi yerine oturmasini istiyorum. Laiklik bir din degildir, fakat Sabetaycilar laikligi bir din haline getirdiler. Asiri insanlar görüyoruz bugün Türkiye’de. Bu insanlar cemaati temsil etmiyorlar. Yaptiklari sadece kendilerine baglamasi gerekiyor. Fakat böyle olmuyor. Kavgalar bizim cemaatimizin yok olmasina neden oluyor. -Sabetaycilik nasil dogdu? Sabetaycilik 1700’lerden sonra 1800’lerin sonlarina kadar olan 150 senelik süre içerisinde tamamen kapali bir sekilde yasamis. 3-4 kusak sonra insanlar Sabetayciligin temel felsefesini kaybettigi için bu insanlar bir nevi ortada kaldilar ve bir nevi arayislara girdiler. Basta Yakubi Cemaati olmak üzere Selanik’in batiya yakin olma özelliginden kaynaklanarak Fransa’ya ögrenci göndermeleri basladi. Fransa’ya giden ögrenciler döndükdüklerinde Fransiz ihtilalinin düsüncelerini getirdiler. Sabetaycilik içinde bunlar bir grup haline geldiler ve Sabetaycilar içerisinde bölünme basladi.
Basin Sabetaycilarin Türkiye’de etkinlik kazanmasinda çok etkili oldu. -Sabetaycilar’in nüfus kagitlarinda Müslüman yaziyor, gerçekte Müslüman misiniz? “SABETAYCILARIN ÇOGUNUN DINI LAIKLIKTIR” Müslüman degildir Sabetaycilar, çünkü Müslümanligi hiç görmediler hiç yasamadilar. Belki içlerinde çok az tarikata girmis insanlar olabilir. Ama bunlar hiçbir zaman Islam dinine gerçek anlamda inanmadilar.
… “YOLSUZLUKLAR CEMAATE KAN KAYBETTIRIYOR” Cemaatteki en aci olay Halil Bezmen olayidir. Çünkü Halil Bezmen cemaatten ve piyasadan topladigi muazzam bir servetle ABD’ye kaçmistir. Zaten ben inaniyorum, Sisli Terakki Lisesi’nin yöneticisi olan insanlar da uzun vadede ayni seyi yapacaklar. Bu insanlar, bir çizgi çiziyorlar Türkiye’de. Bu genelde Kemalist bir çizgi. Fakat bunu yaparken, sol partilerde yer aliyorlar. Fakat bunu yaparken cemaatin içerisinde bir takim olaylarin içerisine giriyorlar.
….. Sabetaycilar mistik yahudilerdir. Israil de mistik Yahudiyi dislayamaz benim iddiam bu. Sabetaycilar hiçbir zaman açikça Israil’i desteklemedi. Fakat bazi Sabetaycilar destekledi. Bazi Sabetaycilar Israil devleti için savasmaya bile gittiler. Israil’in Ramle kentinde bugün yahudi olan çok sayida Sabetayci yasamaktadir. -Masonlukla Sabetaycilik arasindaki baglanti nedir? -Çok fazla sayida Sabetayci mason tanidim. Ben sunu gördüm. Masonluk bir anlamda Sabetaycilar için bir din haline gelmis. Bir dinin seromoni kismini masonlukta buluyorlar.
…… Demokrat Parti döneminde Fatin Rüstü Zorlu Sabetayciydi. Demokrat Parti deneyimi 60 ihtilali ile bozulmustur. Cemaat 60 ihtilalini desteklemistir. 70’lerde siyasi sahneden biraz biraz çekilmeye basladilar. Çünkü siyaset Anadolu kökenli bir hal almistir. 1930’larin elitist halktan kopuk devlet adami fikri halkin daha fazla katiliminin oldugu döneme birakti. 70’lerde büyük sol hareketlerin içinde Sabetaycilarin oldugunu görüyoruz. -12 Eylül darbesinin ardindan cemaatin siyasi tercihleri hangi dogrultuda oldu? -80’lerden sonra Sabetaycilik Özalizmle bagdasti. Özal’in Sabetaycilari çok ciddi olarak etkiledigini görüyorum. Ondan sonra zaten Türkiye’nin siyasi ve ahlaki yapisi degismistir. Sabetaycilar Özalizmin içinde erimislerdir. “
Ve devamında Türkiyedeki tüm meslek bölümlerinde yer alan sabataistler isimleriyle verilmiştir.
*”Osmanlı Devleti’nin içten yıpratılmasında en büyük rol oynayan teşkilatların başında Jöntürkler (Genç Osmanlılar) Hareketi gelmektedir. Bu hareket, yahudilerin Tıbbiye’ye (Tıp Fakültesi’ne) girme hakkı elde etmelerinden sonra 1865’te Tıbbiye’de doğdu. Tıbbiye’de Jöntürklerin ortaya çıkışını ve güçlenmesini kendisi de bir Jöntürk olan eski İstanbul belediye reisi Cemal Topuzlu şöyle anlatıyor: “Son sınıf talebeleri koğuşlarda yatmazlar, dörder, beşer yataklı odalarda bulunurlardı… Geceleri arkadaşlar bir araya gelince padişah aleyhinde ihtilale davet eden birtakım yazılar yazar, şapirgrafla (bir baskı aleti) basar, bunları gizlice sınıftaki diğer arkadaşlara hatta harice bile dağıtırdık… Jöntürklük Hareketi orada (yani Tıbbiye’de) doğmuştu.”Yine Cemal Topuzlu, Jöntürkler Hareketi’nin İstanbul’daki merkezinin Beyoğlu’nda olduğunu belirttikten sonra: “Bu merkeze devam edenler arasında benden başka Türk ve Müslüman yoktu” diyor. Bu bilgi söz konusu hareketi tümüyle yahudi, ermeni gibi gayri müslimlerin ve yine yahudi kökenli olan Dönmeler’in kurduğu hakkındaki diğer tarihi bilgileri doğrulamaktadır.
Bu hareketi başlatanların arasında çok sayıda yahudi bulunmaktaydı. Bunların ünlülerinden birisi Nissim Russo adlı yahudidir. Yine aşağıda sözünü edeceğimiz Emanuel Karaso da bu harekete öncülük eden yahudilerden biridir. Jöntürkler Hareketi’ni Avrupa’daki mason locaları da kucakladı ve desteklediler. Bu hareketin ileri gelenlerinden Kazım Nami şöyle diyor: “Hiçbir sahada birleşememiş, daima çekişmiş, didişmiş olan bizdeki muhtelif ırk, milliyet ve dinler, masonluk çatısı altında tam anlaşma halinde idiler.”
31 Mart vakasıyla padişahı tahttan indirip,bunu ona bildirenlere bu veli zat şöyle demiştir:” Bir Türk padişahına, 33 sene bu makamda bulunmuş İslam halifesine hal’ kararını bildirmek için bir yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?”
1909’da II. Abdülhamid’in hal’inden sonra iktidara gelen hükümette birkaç yahudi kökenli bakan bulunuyordu. Bu konuda Encylopedia Judaica’da şöyle denmektedir: “1909 Jön Türkler İnkılabından sonra iktidara gelen ilk hükümette, aralarında Baruchiah Russo ailesinin ahfadı (torunu) olan ve fırkanın liderlerinden biri olarak faaliyette bulunan Maliye Bakanı Cavit Bey’in de bulunduğu birkaç Dönme mevcuttu.”
Takdir okuyucunun…
MEHMET ÖZÇELİK
05-07-2009