İBRETLERLE DOLU BİR HAYAT

İBRETLERLE DOLU BİR HAYAT

Hayat ve hayatın her bir parçası ibretlerle doludur.Hayatımız da ibretler mevcut olduğu gibi,her bir karesinde ve noktasında da o ibret nazarıyla baktığımızda görebiliriz.

Âhiret her şeyin Fâş olduğu bir yerdir.Yani her şeyde birer ibret levhalarının bulunacağı bizzat gözle görülecek,akılla anlaşılacak ve kalb tarafından onaylanacaktır.

Dünyada bu ibretlere nadiren rastlamamızdaki sebeb ise;kareleri ve taşları yerli yerine oturtamamamızdan kaynaklanmaktadır.

Farkına varamamamızdaki bir diğer önemli sebeb de;Her faydamıza olan şeyden ders çıkarırken,zahiren zararımıza olan şeylerden bir fayda ve ders çıkarmamamızdan, çıkaramamamızdan veya çıkarmak istemememizden kaynaklanmaktadır.

O halde o ince noktaları fikir merceğinden geçirerek bakmalı veya fikrimizi inceltmeliyiz.

Hayat tesadüflerden uzak ibretlerle dolu,düşündürücü olaylar zincirinden oluşmaktadır.

Hayatta hiçbir şeyde tesadüf yoktur.Tesadüfe tesadüf edilmemektedir.Zira tesadüfte bir bilinçsizlik,hedefsizlik,gaye ve amaç gibi tasarruf ve tasarımların olmaması söz konusudur.Oysa sabah nasıl ki biz evden bir amaçla çıkmakta isek,aynı şekilde alemde her bir atom dahi o amaçla cereyan etmektedir.

Zira birden ona kadarki sayıları rastgele attığımızda bu sayıların şaşırmadan peşpeşe gelme ihtimali katrilyonda bir ihtimal bile değilken,katrilyonlarca atom ve oluşumların bir ihtimalle peşpeşe gelmesini ne akıl kabul eder,ne de insanlıkla bağdaşır bir ihtimaldir.

Kur’an-da da ifade edildiği gibi:”Umulur ki kerih ve çirkin gördüğünüz bir şeyde sizin için hayır,hayır ve hoş gördüğünüz bir şeyde de sizin bir şer ve kötülük vardır.”

Tıpkı Konyadaki yıkılan inşaatı daire karşılığı müteahhide veren yaşlı amcamız,kendisine düşen dairelerden memnundu.Bu memnuniyeti evli kızıyla da paylaşmak amacıyla bir dairesini de ona vermişti.Ancak yıkımda o da vefat edenler arasında idi.

Gerçeğin görülebilmesi için kaderin sır perdesinin aralanması gerekmektedir.

Tıpkı hayatın her kesitinde görmemiz gereken şu vakıa gibi ki;

Süvarinin biri bir çeşmenin başında hem dinlenmek ve hem de atını dinlendirmek amacıyla konaklar.Telaşından çaldığı bir kese altını oraya düşürür.Bir müddet sonra oraya gelen bir vatandaş çeşmenin başındaki kese altını alıp gider.Süvari yolda altını çeşmenin orada düşürdüğünün farkına vararak geriye döner.Ancak bu sefer çeşmenin başında başka birisi bulunmaktadır.Keseyi onun aldığını düşünerek adamı zorlar ve tehditlerde bulunur.Bir sonuç alamayınca da tartışma sonucu adamı vurur ve kaçar.

Bu ibretli olayı uzaktan seyretmekte olan bir diğer şahıs bu işin içindeki işi anlamak ve bu sırrı çözmek amacıyla araştırmaya koyulur.

Ve sonuçta şu neticeye varır:Birinci adam ikinci adamın babasının kesesini çalmış,durumdan habersiz olan ikinci şahıs böylece babasının çalınan kesesini geri almıştır.

Üçüncü yaşlı şahıs yıllar öncesinde süvarinin babasını öldürmüş ve kendisi de süvari tarafından öldürülmüştür.

Ancak elbetteki kimse kimsenin günahını yüklenmez ve sorumlu da değildir.Ancak aralanan sır perdesinden bu dünyada bize yansıyan bu kadardan çıkarılan ibretler…

İşte hayatın kesitinden yansıyan birkaç misal:

Bayramın ikinci günü aile efradıyla oturmuş sohbet ediyorlardı.Zaten vakit de biraz geçtiği için birkaç saat sonra da yatacaklardı.

Onlar böyle bir sohbet içerisinde iken hesapta olmayan bir telefon gelmiş,telefondaki komşusu ısrarla beş dakikalığına hemen gelmesini istiyordu.Komşusunu kıramazdı ve kalktı beş dakikalığına da olsa komşusuna gitti.Komşusunu memnun etmiş,gönlünü almış ve eve dönüyordu.

Gördüğü durum ise gayet korkunçtu.Beş dakika önce 36 dairelik 11 katlı bina karton gibi ve bir kağıt destesi gibi üst üste yığılmıştı.Evde iki çocuğu ve kocası vardı.

Telefonda adeta komşusu kendisine gelmesi için yalvarırken,şimdi de kendisi çevredekilere yalvarıyor,çocuklarını ve beyini kurtarmalarını istiyordu.

Bina tuz gibi olmuş belki ancak en üst kattakiler kurtulabilirlerdi.20’den fazla insan ölmüş,40’dan fazla kimse yaralanmıştı.Üç tane yan yana aynı müteahhidin yaptığı bu ortadaki bina çökmüş,diğerleri şimdilik çökmemişti.

Mukadderat gereği son anda gelen bir telefonla anne kurtulmuştu.

3-Şubat-004’deki bu çökmede sevinemiyenlerden birisi de Yılmaz ailesi idi.Çünki onlarda Kurban bayramlarını geçirmek üzere Cihanbeyli ilçesine gitmişlerdi.Evde haberleri seyrederken kendi oturdukları binanın yerle bir olduğunu görmüş ancak komşularının akibetinden haber alamamışlardı.Bayramlarını yarıda keserek hastahanelere gidip komşularının akibetlerini öğrenme telaşına düşmüşlerdi.

-İlk kurban kesmeye keçi ile başlamıştım.2004 yılı kurbanında da bir keçi almıştım.Malum olduğu üzere keçiler inat olduğundan baş edilmesi güç olur.Bizde de öyle oldu.

Bayramın birinci günü kurbanı keseceğimiz yere bir çukur kazmış keçiyi de yanımızda bulundurmaktaydık.

Gerçekten ibretli ve düşündürücü bir durumla karşılaşmıştık.Çünki o inatçı dediğimiz keçi kendi ayağıyla kazılan çukurun önüne gelmiş ve başını açılan çukura koyarak kurban edilmeyi beklemekteydi.

Bazen insanın akılla anlayamadığını,o hayvanlar hisleriyle anlamaktaydılar.

-Konyada çürük yapılma sonucu yıkılan bu binalardaki yaşananlar tam bir ibret levhaları halinde görülmekteydi:

157 saat sonra ölümle kucaklaşan Yasemin Herkesin ümidini kesip ayrılacağı bir sırada Ledi adlı bir köpeğin ısrarı ile dönüp tekrar baktıklarında kısık sesiyle su su diye bağırmaya çalışan anne ilk soru olarak 1,5 yaşındaki Bahar’ı sormak olmuştu.Onların hayatta olduğunu öğrenmek kendisi için en büyük kurtuluş olmuş,hayat mücadelesi daha da artmıştı.

Minik Bahar’ı ise babası son anda kurtarmıştı.

-Hemşire yeni yapılan bu binaya yeni taşınmıştı.Geliş macerası ise tam bir ibretlikti.Daha önce Adapazarında görev yapmaktayken depremle karşılaşmış ve kurtulmuştu.Denizliye gelmişlerdi.Orada da şiddetli depremden kurtulmuş ve bu sefer dostları kendisine nereye giderse orada deprem olduğunu söyleyerek,bu sefer deprem olmayan bir yere gitmesini söylemişlerdi.O da bu tavsiye üzerine Konyaya gelmiş ve bu binaya taşınmıştı.Gecede hastahanede nöbeti vardı.Ve nöbet için hastahaneye gitmekteydi.Kendisinden sonra ise bina yıkılmış ve buradan da sağ salim kurtulmuştu.Devamı mı şu anda habersiziz…Hayatın her safhası zincirleme birbiriyle bağlantılıdır.

Binada bir kutlama töreni yapılmaktaydı.Arkadaşlarından otuz kişi kadar gelmişlerdi.Depremde beraber…

Bu binada çok zayiat verilmişti.

Yine bu binada oturanlardan bir kısmıda bayram dolayısıyla memleketlerine gitmişlerdi.Depremin olduğunu dışarıda öğrenmişlerdi.

Bina yıkıldığında 18 kişi bayram münasebetiyle başka yerlerde bulunuyorlardı.Bayramda onların kurtulmaları için bir bahane olmuştu.Onlarda ahirettekilerle değil de,buradakilerle bayram yapmışlardı.

Umudunu yitirmeyenlerden biri olan 16 yaşındaki Muhammed’de 131 saat sonra kurtarılmış,hayata yeniden dönmüştü.Ümitlerin ve umutların bittiği yerde hayata göz kırpılıyordu.Kurtarma görevlisi anlatıyor:”Çalışma sırasında plastik bir hortumun hareket ettiğini gördük.O bölgeyi hemen boşalttık.Titiz bir çalışma ile hareket edip hortumun yanına yaklaştık.Orada bir delik gördüm.İçeriye baktığımda Muhammed’in gözlerini gördüm be (Ne yapıyorsun orada?) dedim.Çok şaşırmıştım ve heyecanlıydım.”

Muhammed’in ilk sözünün:”Ağabey beni kurtarın.”olduğunu ifade eden kurtarıcı Çevikbaş,şöyle anlattı:”Muhammet,bize (daha önce beni kurtaracaktınız ama dönüp gittiniz.Ben yukarıda kurtarma çalışmaları sırasında konuştuklarını duydum.Sonunda bir ışık görünce belki farkedersiniz diye yakınımda bulunan hortumu oynattım.) dedi.Şu anda tarifi yapılamaz bir mutluluk yaşıyorum.”

Muhammed şunları anlattı:”Sarsıntının başlamasıyla merdivenlerden aşağı koşmaya başladım.Bina çöktükten sonra umutsuzluğa kapılmamaya çalıştım.Yukarıda enkazda çalışanlar olduğunu duyuyordum.(Nasıl olsa beni kurtarırlar)diye düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım.Bulunduğum yerde cep telefonu aradım ama bulamadım.Annemin ve kardeşlerimin durumunu düşündüm.”

“Hiç su içtin mi?”sorusuna karşılık”İçmedim,yemek de yemedim.Kaç gün orada kaldığımı bilmiyorum.”diyordu.Oysa ümidini yitirmeden 6 gün kalmış ve bir o kadar daha da bu ümidle kalabilirdi.

Oysa baba Ahmet Kalem çoktan oğlu Muhammed,Hasan ve eşi Havva için mezar bile hazırlamışlardı.

11 kat 5 metrelik moloz haline gelmişti.Binanın yıkılacağı esnada bir ailede bulunan 5 kişi birbirine sarılarak bu dünyadan göçmeyi tercih etmişlerdi.

Bazısı da buraya gelmeden gitmeyi tercih etmişti.Fatma hanımın iki gün sonra dünyaya gelecek olan yavrusu da annesiyle beraber gidenler arasında idi.

Cep telefonları en umulmadık anlarda bile insanın imdadına yetişiyor,hayatını kolaylaştırıyordu.İşte cep telefonu burada da imdada yetişmiş,cepten abisine ulaşmıştı.

Ekrem bey 175 metre karelik olan arsasına daire karşılığında vermişti.Artık kızı da bir ev sahibi olacaktı.Bundan dolayı da sevinçliydi.Ev bitmiş ve kendisine verilen arsa karşılığı daireyi 6 ay öncesinden kızına vermişti.Kızı ve 2 torunu artık ev sahibi idiler.Ancak bu sevinç uzun sürmemiş,tüm ailede evle birlikte kaybolmuştu.

Böylece;Muhammedin durumu ise tam bir ibret levhasıydı.Her türlü kurtarma çalışması yapılmış ve aradan beş altı gün geçip artık ümitler kesilerek kimsenin kalmadığına kanaat getirilmişti.İşte böyle ümitsiz bir anda duyulan kısık bir ses ve esinti sonucu tekrar araştırma yapılarak Muhammed kurtarılmıştı.Bir kendisi sağ kalmıştı.

Yaratılıp dünyaya gelişimizden,yaşayıp ölüşümüze kadar hayatın her bir satırında binlerce hikmet ve ibretlere şahit olmaktayız.Ancak bazen bakıyor görmüyor veya ibret ve ders almıyor veya çok çabuk unutup es geçiyoruz.

Hz.Hüseyin’in ifadesiyle;İnsanlar hep ölümü başkasına verir,kendinden uzak düşünürler.

Harikalar diyarındayız…

25-05-2004

Mehmet ÖZÇELİK

Loading

No ResponsesOcak 2nd, 2015