TERÖRİST KUSMUĞU PKK VE KUSANLAR VE PROVAKATÖRLER
TERÖRİST KUSMUĞU PKK VE KUSANLAR VE PROVAKATÖRLER
PKK-nın başı olarak seçilen Abdullah Öcalan;iç ve dış birikmiş öclerin alınması için biçilmiş bir kaftandı.
Kendisi 1949 yılı Urfa/Halfeti/ömerli köyünde doğup,annesi Türkmen,babası kürt asıllı bir kişidir.
Marksist,Leninist bir düşünceye sahip olup,” Marksist temele dayalı bir sistem kuracaktık.”der.
Kendisini tanıtırken:” Üniversite son sınıfa kadar ilk ondan aşağı hiçbir zaman düşmedim. Liseye kadar Dinin etkileri vardı. yetmişlerde solculuğa ve o dönem kürtçülüğüne ilgim gelişti. Kişi olarak müminceydim.”[1]
Hayatının değişiminin 1970-de başladığını ve gelişimini şöyle izah eder:” O sıralarda elime –Sosyalizmin Alfabesi-diye bir kitap geçti. Kitabı okuduktan sonra her şey değişti.”
Necip Fazılın konferanslarını dinleyip-seven,Maltepe camiinde namaz kılan Öcalanın hayatında 80 öncesi sosyalist,Marksist kitapların basım ve okutturulmasının büyük etkisi olmuştur. O etki hala devam etmektedir.
1980-den sonra biten Sosyalist ve marksist düşünce,1970-lerde elde ettikleri sermayeyi sürdürmektedirler. Bu faaliyetin gelişmesindeki en önemli amilde;ihmal ve önemsememek idi. Kendi içerisinde bir bocalamada olan bu insan inancını da şöyle tasvir ediyor:” Bir –Tanrı- fikri ne zaman,nasıl oluştu? Bir çok evreden geçer ve tanrı kelimesiyle neyin kastedilmek istenildiği halen tam tanımlanmış değildir. Bilimi en çok geliştiren bir Einstein’da da tanrı fikri vardır,her ilkel doğa kuvvetini bir tanrı gibi gören kişide de bir tanrı fikri vardır. Ama aralarında fark vardır. ‘Doğayı yöneten kuvvet’ veya’ doğa kanunları’ diye bir tanımdan bilimde bahsediyor. Demek istediğimiz ‘Tanrı-Allah’ kavramı bile henüz gelişimini sürdürmektedir ve sürdürmekten geri kalmamaktadır. Ama her şeyi böyle bir fikre bağlı olarak ele alıp gelişimini böyle izah etmek pek mümkün görünmüyor. Burada devreye felsefe giriyor. Felsefe biraz daha bilimselliğe yakındır ve doğanın gelişim esaslarını belirlemeye çalışır.”[2]
Siyasal Bilgiler Fakültesi 4.sınıfdan ayrılmadır. 7 Nisan 1972-de Ankara Üniversitesinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını protesto ile eyleme katılarak 7 ay Mamak cezaevinde yatmış1973-de de örgütün kurulmasında ilk adımını da atmış oldu. Kendisi ise ifadesinde PKK-nın 1970-lerde ortaya çıktığını da söyler.[3]
Tahliyesinde Dönemin savcısı Baki Tuğ-a Mit-den giden bir yazının sebeb olduğu ifade edilmektedir.
Öcalan-ın hanımı olup daha sonra araları açılsa ve yurt dışına kaçsa da Kesire,mit-de görevli mit mensubunun kızıdır.
İç-den veya dış-dan beslenilen karga Apo ve PKK,şöhreti yükseltilen alçak..
PKK;27-Kasım-1978-de Diyarbakır-Lice ilçesi,Ziyaret (Fis)köyünde illegal olarak kuruldu.
Ve 15-Ağustos 1984-de de Hakkari-nin şemdinli ilçesinde askeri birliklere yönelik faaliyetleri gerçekleştirip,körfez krizinin boşluğundan istifade ile bölgeye yerleşti.
12-Eylül-1980 darbesine kadar Türkiye de ve daha sonra da Suriye üzerinden Lübnan Bekaa vadisindeki Filistin kamplarında faaliyet göstermeye başladılar.
Suriye de ise,Suriye gizli örgütü el-Muhaberat-ın karşısında bir apartmanda kalıyorlardı.
24-Mayıs-1993-de Elazığ-Bingöl karayolunda 33 er,3 öğretmen ve 2 sivil hunharca katledildi.
94-95-de Tuncelide ki karakolları basıp,köyleri yakarak,yolları kestiği yıllardır.
Doğu meselesi;geçmişten günümüze devam edip ‘Şark meselesi’olarak tarihe geçmiş bir çözümsüzlüğün uzantısıdır. Bir yandan da kaşınmaya ve kaşımaya müsait bir alan. İ. Bardakçı-nın ifadesiyle;son 120 yıldan bu yana Kürtler batılılar tarafından beş defa aldatılmışlardır. Kürt devleti sevdasıyla.[4]
Kardavi kürt meselesi konusunda; Arap milliyetçiliğine karşı bir reaksiyon olarak doğduğunu söyler.
Abdulhamid Han-ın kürtler konusunda bölgede yerleştirdiği ‘Hamidiye alayları’ ile bir yandan yumuşama olurken,diğer yandan da Ermeni-Rus işgalinde önemli rol oynadılar.
‘Bağımsız kürt devleti’ demek, ‘Bağımsız İngiliz Petrol Devleti’ demektir. Bu hayal ile; Bu hayal ile 1923-den 1938-e kadar 17 kürt isyanı ve de 1925 Şeyh Said isyanıyla sünniler,Dersim isyanıyla da aleviler tahrik edildi.[5]
Öcalan itirafında;1925 Kürt isyanı gibi bir isyanı başlatmak için Yunanistanın kendisini teslim ederek kürtlerin ayaklanmalarını sağlamak için kompla yaptığını,tıpkı Musul ve Kerkükü elimizden çıkaran İngilizlerin ayaklandırmaları gibi…
İngiliz dış işleri bakanlığı arşivlerinden alınan belgelerde İskoç kilisesine bağlı İngiliz miyoner Joseph Plum Cochbran’ın sağlık ekibinde görevli olarak 1884-de bölgeye gönderildiği belirtiliyor.
Ünlü Coğrafyacı Elize Reclus notlarında,1.Dünya savaşında bölgede misyoner faaliyetlerine hız verildiği,müttefiklerin halkı Osmanlı devletine karşı ayaklandırmak için kilise ile iş birliği halinde olduğunu ifade etmektedir.
Ve İngiliz casus subaylarından Lawrence’in İngilterenin Galler bölgesinde 1888 yılında doğan Thomas Edward’ın İskoçyalı bir rahibeyle evlenebilmek için Lawrence (Lavrens)soyadını aldığı ve Hristiyanlığın koyu bir taasuba sahip Cizvit tarikatının okuluna girdiği burada iyi bir eğitim ve öğretim gördükten sonra casusluğa başladığı da ifade ediliyor.[6]
Kürtlerde;Cehalet,fakirlik ve ihtilaf tohumlarının ekildiğini ifade eden Bediüzzaman,kürtleri devamlı ikaz etmiş,başlarına geleceklere karşı onları uyarmıştır.
19- Mayıs-1908-de ‘Şark ve Kürdistan Gazetesi’nde de yayınlanıp,hükümet sekreterliğine verdiği yazısında şöyle demektedir:
“ Şu cihanı medeniyette ve şu asrı terakki ve musabakatta sair ihvan gibi yek ahengi terakki olmak ( İleri medeniyetler seviyesine çıkmak) için,himmeti hükümetle Kürdistanın kasaba ve kurasında (köylerinde) mekatib (mektebler) tesis ve inşa buyurulmuş olduğu ayn-ı şükranla meşhud (görünmüş) ise de,bundan yalnız Lisan-ı Türkiye aşina etfal (Çocuklar) istifade ediyor. Lisana aşina olmayan evlad-ı Ekrad (Türkçe bilmeyen Kürt çocukları) yalnız medarisi ilmiyeyi madeni kemalat (Medrese ilimlerini gelişmenin kaynağı) bilmeleri ve mekatib muallimlerinin lisanı mahalliye adem-i vukufları (öğretmenlerin kürtçe bilmemeleri) cihetiyle,maariften mahrum kalmaktadır.
Bu ise vahşeti,keşmekeşi;dolayısıyla Garbın şematetini (gürültü patırtısını) davet ediyor. Hem de ahalinin vahşet (yabanilik) ve taklid hal-i ibtidasında (taklid ilkelliğinde) kalmaları cihetiyle evham ve meşkukun (kuruntu ve şüphelerin) te’siratına hedef oluyor.
Eskiden beri her vecihle Ekrad-ın madununda (Kürdlerin gerisinde) bulunanlar;bu gün onların hal-i tevakkufta (duraklamada) kalmalarından istifade ediyor. Bu ise,ehli hamiyeti düşündürüyor. Ve bu üç nokta,Kürdler için müstakbelde bir darbe-i müdhişe (Dehşetli bir darbe) hazırlıyor gibi ehl-i basireti dağdar etmiştir.”[7]
Bediüzzaman Kürdlüğünden önce Seyyid olup,anne ve baba tarafından hem Haseni,hem de Hüseynidir. Ve Al-i Beyttendir.
Kürdler içinde dünya ya gelen Bediüzzaman Türk ve Kürd kardeşliğinin tesisine çalışmasıyla Seyyidliğinin gereğini yapmıştır.
Birileri hizmet edeyim derken hezimet etmektedir. Murat Bardakçının ısrarla Bediüzzamanı Kürd olup kürtçü olmadığı ve hiçbir suretle bunu ortaya koyacak telkinatta bulunmamasına rağmen;hem Kürtçülükle itham etmesi,hem de;” Kürtçülükten Evliyalığa Geçiş” ifadesiyle yapıcı değil,yıkıcı bir tavırda bulunmaktadır.[8]
Müsbet olmayan tahrik edici ırkçı tavırlar,zıt kutupları canlandırıp uyandırarak fitneye ve kutuplaşmaya yol açarlar.
Bediüzzaman hayatı boyunca Türk-Kürt-Arap ittifakını temine çalışmış ve onların dilleriyle onlara hitabede bulunmuştur. Başka dilde olanları bilgilendirmek için onların dillerince onlara hitap etmek ne derece gerekli ise; İslamiyete ve bilgiye belki de en fazla ihtiyacı olan Kürt milletine de Bediüzzaman hitab etmiş,ikaz ve tavsiyelerde bulunmuştur.
İşte onlara yaptığı Kürtçe hitabesinin Türkçeye çevrilmiş şeklinin ne derece yapıcı ve onların buna ne derece muhtaç olduklarının bir göstergesidir:
“ Ey Kürt halkı! İttifakta kuvvet,ittihatta hayat,kardeşlikte saadet,hükümette selamet vardır. İttihat bağını ve muhabbet şeridini sağlam tutun,ta ki sizi beladan kurtarsın.
İyi kulak verin,size bir şey söyleyeceğim: Biliniz ki üç cevherimiz vardır;bizden muhafazalarını isterler.
Birincisi,İslamiyettir;ki, binler ve binlerce şehidin kanları,ona paha ve bedel olmuştur.
İkincisi,İnsaniyettir; ki, halkın nazarında akıllıca hizmetlerle,yiğitliğimizi ve insanlığımızı dünyaya gösterelim.
Üçüncüsü,Milliyetimizdir; ki,bize üstün meziyetler vermiştir. Bizden öncekiler,iyilikleriyle yaşıyorlar. Biz kendi gayretimizle milliyetimizi muhafaza ederek,onların ruhunu kabirlerinde şad etmeliyiz.
Bunun ardından,bizim üç düşmanımız var;bizi harab ediyorlar.
Biri,Fakirliktir. İstanbuldaki kırk bin hammal,bunun delilidir.
İkincisi, Cehalet ve okumamışlıktır;ki, içimizden,bin de bir kişinin bile gazete okumayışı,bunun bir delilidir.
Üçüncüsü, Düşmanlık ve İhtilaftır;ki, bu dahili düşmanlık,kuvvetimizi kaybettiriyor,bizi terbiyeye müstahak kılıyor ve hükümet te insafsızlığından bize zulmediyor.
Siz eğer bunları işittiyseniz,biliniz,bizim yegane çaremiz şudur ki: Biz,üç elmas kılıncı elimize alalım,ta ki bu üç cevherimizi elden çıkarmış olmayalım;bu üç düşmanı üstümüzden atalım.
Birincisi adalet,maarif ve okuma kılıcıdır.
İkincisi,ittifak ve milli muhabbettir.
Üçüncüsü,her kes kendi işini bizzat kendisi yapsın,sefiller gibi başkasının kudretinden ümit beklemesin ve sırtını hiçbir vasiyete dayamasın.
Son olarak da: Okumak,okumak,okumak… El ele vermek,el ele vermek,el ele vermek…”[9]
Tarihin çeşitli dönemlerinde kullanılan Kürtler nitekim 17-Mayıs 1639 yılında Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla, IV. Murad-ın 40 günlük kuşatmasıyla ele geçirilen Bağdad,Arap ve Kürtlerin çıkardığı ardı arkası kesilmeyen karışıklıklara sahne olmuştur.[10]
Bu günkü senaryolar olan kürtleri kullanarak ve yine onları öldürerek;kürt devleti kurma aldatmacalarıdır.
Bir kanser hücresi gibi musallat olan PKK,kangren olan bir vücut parçası gibi bünyede bulunan,bünye dışından da yamalanan PKK,elbetteki birden-bire ot gibi yerden türemedi,sinek gibi üremedi. Yıllar öncesinden beri Marksist,Leninist,Sosyalist,Kominist,Maocu gibi ideolojilerin 1980-den sonra zahiren susmasının yanında hakikat da bir cephe değişikliği,bir siyaset oyunu,farklı bir misyon ile sahaya çıkmasından başka bir şey değildir.
Rusya büyüyen değil,küçülen Türkiye- yi ister. Türk Cumhuriyetlerine lider ve yardımcı olmasını,kuvvetlenmesini elbette istemez. Bu kendisi için ölüm ve bitiş fermanıdır. Böylece PKK bir kez daha menfaatların odaklandığı ve güçlendiği bir merkez olmuştur.
Nitekim bu insanlara ısındırma kitapları olarak bir yandan Yalçın Küçük-ün kitapları okutuluyor, bir yandan silahları olan tahrik ile üniversitelerde dersler protesto edilip engellemelerle insanların PKK-ya katılımı sağlanıyordu.
Önemli olanı PKK-yı üreten kaynaklarıdır. İnançlı,namazlı,oruçlu bir insan olup,Malatya-Akçadağ öğretmen okuluna gittikten sonra PKK-ya katılan Elazığlı C.Bayık,bunu öğretmenlik mesleğine tercih ediyordu.[11] İşin garib tarafı;bu insanlar üniversiteyi ve bir yerleri bitiren insanlar! Kusur buralarda da aranmalıdır.
Solcuların fakirlik edebiyatı PKK-nın da edebiyatının temelini oluşturmakta idi. Bazan da sağ cepheye geçerek “ Bu devlet dinsizdir.” düşüncesini kullanıyorlardı.
PKK,mağdur ve mazlum,ekonomik zorluklar içinde olan işsiz,cahil,fakir denilen köylü insanları kullanıyordu. Yani taraftarlarının çoğu,yılların ihmalinin biriktirdiği yer olan;maddi-manevi eksikliklerin yeri olan doğu ve Güney doğu bölgesi idi. Kundaktaki çocuklardan kendi adamlarına kadar insanları canice öldürüyordu. Ve öldürdüğü adamlarına da –ajan- damgasını vuruyordu.
Nitekim PKK-nın ikinci adamı Şemdin Sakık,kendine ters bakan Yılmaz adındaki arkadaşının kollarını,bacaklarını kırdırtıp,sonunda gözlerini yanan ateşte patlatarak ajan olduğunu söylettirmesine rağmen,onun son sözü ‘Ben ajan değilim.’olmuştur.
Elemanları açlık içerisinde bırakılıyor,ekmek çalan arkadaşları acımasızca öldürülüyordu.
PKK komutanı olan Sami Demirkıran itiraflarını –özetle-şöyle anlatıyor:
PKK-ya dayaktan dolayı katıldığını,İsmail Beşikci-nin kitaplarını okuduklarını, Musa Anter-i okuttuklarını,İçinde fare pislikleri olan hamurlar verdiklerini ve yediklerini,Halktan vergi topladıklarını,yiyeceklerin tırlarla geldiğini, sığınaklarda Marks ve Lenin-in eserlerini okuttuklarını,kızların her yönüyle harcandıklarına şahit olduğunu,örgütün yöneticilerinin dinsiz olup,örgütün içinde müslümanlığın olmadığını,Allahı inkar etmeme yüzünden gözünün önünde bir çoklarının öldürüldüğünü, sol örgütlerde yoğrulup,üniversiteden ayrılma,dağa çıkan bazı kızların durumunun hiç de arzu ettikleri gibi olmadığını, PKK-lının değil kızlarla beraber olmak, erkeklerle homoseksüel içerisinde olduğuna şahit olduğunu, sürekli kendilerine Öcalan-dan eylem emrinin geldiğini,yapmayanlara da ağır bir şekilde küfrettiğini, Sol derneklerin ilk basamağı oluşturduğunu, hedeflerinin öğretmenler olduğunu şu itiraflarıyla ikrar eder:” Bitlis-in Yolalan köyünü bastık. 3 öğretmeni ve sekiz aylık hamile bir kadınla iki yaşında kızını öldürdük. Kızın elinde ve ağzında ekmek kırıkları vardı. Arkadaşlar,yemek yerken öldürmüşlerdi.”
PKK-ya her türlü maddi-manevi Yunan desteğinin olduğunu söyleyen itirafçı;” Ölen kürt,öldüren kürt,kaybeden de kürt.. PKK-yı katliamlar bitirdi.” diyor ve örgütün durumunu:” Her kes örgütten kaçmak için çare arıyordu. Ama ölümü göze almak vardı. Çünki çoluk-çocuk demeden yaptığımız katliamlar bizi bitirmişti. Uğruna savaştığımız halkın gözünde artık sıfırdık.”[12]
Bir ermeni gibi,kestiği insanın kulağını cebinde taşıyacak kadar canavarlaşıyorlardı. Ve bunlar bunu hak arama uğruna,kürtleri koruma gayesiyle yine onlara yapıyorlardı.
Bu faaliyet bazı meşru hakları,ğayrı meşru yoldan temine yöneldi. Meşrulukta bir tahrikten ibaret idi. Çünki biriken bir çok hesaplar PKK çatısında toplanmış oldu.
Üniversite öğrencisi olan bu insanların hedefi de,sosyalizmi getirmek idi.[13]
Olay bu kadarla kalmadı. Eroin,silah gibi mafyanın da işine yaradı. Bir Alman İstihbarat şefi:” Bizim PKK ve Dev-Sol-un üst kademesiyle bir sorunumuz yok. Bizim asıl sorunumuz alt kademelerle uyuşturucu dağıtımını onlara yaptırıyorlar.”[14]
PKK-nın uyuşturucu,haraç ve soygunlarla yıllık gelirleri 90 milyon dolar idi.
Fransız-Paris Match dergisinde yayınlanan araştırma sonucu raporuna göre;Avrupaya giden eroinin yüzde 70-i Türkiye üzerinden pazarlanmakta,İran ve Yunanistan yoluyla kazanılan bu kazançla PKK silah alıp,masumları öldürüyor.[15]
Bunu ört bas etmek için irtica yaygaraları,meçhul cinayetler ki,hep meçhul kalıp,milletin üzerine gidildi,PKK-ya dolaylı olarak adam kazandırıldı. Toplumun baş örtüsü, İmam-Hatibler ve Kur’an Kursları gibi hassas noktalarına saldırıldı
Bunlarda uğraşılırken,bir yandan nazarlar gerçek uğraşılması ve çözüm bulunması gerekenlerden çevriltmiş olundu.
Siyaset de ve toplumda curcuna ve stresler yaşatıldı. Su bir türlü durulmadı. Buda balık avlayıcılarına yaradı. Toplum avlandı,ağa takıldı. Kurtulmaya çalıştı,çırpındı. Netice büyük kayıpla sonuçlandı.
PKK bir piyondu. Bu piyonu kullanan işi bittikten sonra o aleti de atacak,onu da parçalayacaktı. Neticede onu da yaptı. PKK aletiyle toplumu yaraladı. Sonra da onu kırıp,attı.
Bunun dışındakiler hep senaryo, hep laftan ibaret idi. Öyle de olduğu görüldü.
PKK bitince her şey bitmeyecek. Yeri geldiğinde o yine kullanılacak veya yerine başka şeyler ikame edilecektir.
Rum-Yunan tarafından en büyük desteğini alan PKK; “ Ermeni-Asala ve Marksist-Leninist,Maocu Kürt PKK teröristlerine maddi desteğini esirgemeyen”[16],bir destek içinde bulunmaktadır. Yani;” PKK,Yunan-Rum taşeronu olarak kullanılmaktadır.[17]
Yunanistanın haftalık gazetesi “ To Vima”gazetesinin de belirttiği gibi:” Yunanlıların Türkiyedeki kürtlere Irak ve İran-daki kürtlerden farklı davranmalarının Türklere olan düşmanlıklarından”kaynaklandığını yazar.[18]
Bu destektir ki; A.Öcalanın yakalanmasıyla telaşa düşen Yunanistan iki şeyin açığa çıkmasından tedirginlik duymaya başladı; PKK-nın yunanistan da eğitilmiş olması,diğeri,A.Öcalanı teslim etmeleri.
A.Öcalan ifadesinde;Suriye halkı ve Yunanistan halkından da yardım gördüğünü ifade etmiştir.
Yunanistanın kendilerine maddi yardımla beraber,komutanlarının da yardımcı olduklarını itiraf eden Öcalan, Suriyenin de maddi olmayıp,lojistik destekte bulunduklarını söyler.
Suriyenin PKK ile uyuşturucu ticareti karlarının bir kısmı da Hamas-a aktığı belirtilmektedir.[19]
Suriyenin PKK-ya doğrudan destek olması ile,Türkiye de;Suriye misali azınlığın lideri Hafız Esad liderliğindeki zorba bir idarenin aynısının gerçekleştirilmeye çalışılması arasında bir ilgi söz konusudur. Alevi-Sünni ayırımı,devleti ele geçirme iddiaları gibi senaryolarla bu fikir beslenmektedir.
Etraf toz-dumana bulandırıldı. Çeşitli zamanlarda olduğu gibi,90-dan sonra da çok kimseyi konuşturmak üzere yine alevilik gündeme getirildi. Olumlu-olumsuz çok şeyler konuşuldu,konuşturuldu. Bunlar ilerisi için delil olarak kullanılmaya çalışılacak. Aralar ve açıklar daha fazla açılması için böyle yollara baş vuruldu.
Netice;pek bir şey yok. Ancak bu hiçbir şey yok anlamına değildir. Daha sonraları ısıtmak üzere dolaba kaldırılmaktadır.
Nitekim Emekli General Matafias Öcalana danışmanlık yapmıştır.
Haçlı zihniyeti ve seferberliğinin diğer adı olan Suriye ve PKK, Semih Sancar Paşanın da ,haritalarına Hatayı da almaları karşılığında :” Seyredeceklerine gelip de alsalar ya.. Hatayı haritalarından seyredeceklerine gelip de alıverseler ya..” mertçe,kalmışsa mertlik.
Her ne kadar Öcalan Ermenilerle ilişkisinin kesilmesini,Güneydoğuyu da içine alan bir haritayı kabul etmemek olarak söylese de[20]; Emekli Büyükelçi İ.B.Olgaçay,Batı-nın kendi eliyle besleyip büyüttüğü kürt devletini,zamanı geldiğinde tanıyacağını,böylece Irak-ın parçalanacağı,Sevr-den hiçbir zaman vaz geçmemiş bir batı karşısında Türkiye-nin hafızasını kaybetmiş insan gibi davrandığını belirtip;” Türkiye-nin dış politikası ipotekler altında,rahat hareket edemiyor. Zeli operasyonundan gurur duydum. Fakat bu operasyonda kullanılan silahlar ve istihbarat bakımından Türkiye-nin payının çok az olduğu unutulmamalı.”demektedir.[21]
Güneri Civaoğlu Hyatt Regency oteli-nin 11.katında bir dairedeki ABD kuvvetleri ordu sözcüğü merkezinde yapılan konuşmada:” Amerikalı Yarbay ile duvara asılı dev Ortadoğu haritasının önündeyiz. Sağ elinin avuç içini Musul-Kerkük vilayeti olan geniş alanda gezdiriyor. Ve sakin bir sesle,kelimeleri tane tane seçerek anlatıyor:” İŞTE! KÜRT DEVLETİ BURADA KURULUR… Savaş bitecek,Saddam çökmüş olacak. Bu yörede devlet kalmayacak. Devlet otoritesinden yoksun bir boşluk doğacak. Kürtler, bir devlet kurarak,buradaki boşluğu dolduracaklar. Belki, Türkiye-den de toprak isterler…”
Ona anımsatıyorum: Türkiye,bunu kabul etmeyeceğini,açıklamış bulunuyor…
Amerikalı Yarbay,” O zaman çarpışacaksınız!”diyor.
Soruyorum:” Türkiye-nin düzenli orduları,silahları,topları,zırhlıları,tankları,uçakları,füzeleri var. Böyle bir büyük güce nasıl karşı koyarlar? Hem gerek İran,gerek Suriye,Irak’ın toprak bütünlüğü için tavır koymuş bulunuyorlar. Onlarında bölgede bir kürt devleti oluşmasına göz yumacaklarına nasıl ihtimal veriyorsunuz?
Amerikalı Yarbayın verdiği yanıt düşündürücüdür:” Irak-ın kuzeyindeki kürtlerinde yakında çok silahları olacak. Saddamın bıraktığı silahlar,onlara kalıyor. Belki Türkiyede sizinkilerden bile ileri silahlar olacak. Uçakları,tankları,füzeleri,zırhlıları,helikopterleri,hava limanları vs…”[22]
Nasıl ki Almanyayı kendisine bir üs ve taban olarak kullanmaya çalışan PKK-ya karşı Almanya da onu Amerika ya karşı –ben de varım-diyerek kullanmaya çalıştı.
1918 Sevr anlaşmasında alınan memleketin bölünmesi dış destekli olarak devam etti ve 40 bine yakın insan öldürüldüğü halde buna ilgisiz kalmakla kalmadı,hamilikte yaptı.
Doğunun hali ortada,PKK bir şey yapmadı,hep yaktı-yıktı. Kimsede kendisini samimi bulmadı. Ne fikirde,ne de uygulamada. 1925-deki harekette de başta Musul ve Kerkük-de kaybedilmişti. Şimdiki kayıp ise ondan geri değil,gayet ileridir.
Fakirliğe karşı sanatla,cehalete karşı marifet ve irfanla,ihtilafa karşı ittifak noktaları öne çıkarılmakla yapılabilirdi. Öyle yapılmayıp,hastalığı arttırıcı ve müzminleştirici yollara gidildi.
Avrupa sempatizanlarından büyük yardım gördüğünü ifade eden Öcalan,28-29-Şubat-99-da savcılara yazdığı 3 sayfalık dilekçesinde,batılıların büyük oyunlarının olduğunu ifade etti.
Böylece,alet ettiği insanlara karşı,alet olduğunu anlayan Öcalan,çelişkili de olsa,çekileceğini ifade ediyordu.[23]
Oysa T. Özal-ın kendisine 1993-deki tutanakta(Sh.23) ,ateş kes-haberini gönderdiği halde anlaşmaya uyduğunu söyleyen Öcalan, Başbağlar katliamı konusunda ise,bundan habersiz olduğunu ve bunun Sivas-Madımak otelinde yanan 37 kişiye bir misilleme olduğunu da söylemektedir. Özellikle Yunanistanın 93-den itibaren girişilen barış eğilimine taraftar olmadığını söyledi.[24]
PKK-nın görünen yönünden ziyade görünmeyen yönüdür. Nitekim; B.Baykam-ın “68-li Yıllar”adlı kitabında Hasan Yalçın-ın yapıp anlattıklarını yazıyor:” 1971-de Doğu Perinçek-in önderliğinde Söke dağlarında silahlı mücadeleye giriştik… Beş parmak dağlarında,o zamanki partimizle. Köylüleri ayaklandırmaya çalıştık. Köylüleri silahlı mücadeleye hazırlama şeklinde bir olay.”,” Biz bütün gücümüzle halkı silahlandırmaya çalışıyorduk.”[25]
Yakalandığındaki itiraflarında ise; 1978 Kasım ayından itibaren PKK-nın başı olup,ağırlığının devam ettiğini söyledi.
Menfaatlar doğrultusunda bir çok devletlerle ilgisinin olduğunu;
İran-da PKK-nın hastanesinin olduğu,16 PKK kampının var olduğu,[26]Yunanistan,Güney Kıbrıs ve kiliselerden yardım aldıklarını;
Ağır silahların temini,teröristlerin eğitimini Yunanistanın bunu ticari olarak üstlendiğini;
Uyuşturuculardan bağış aldıklarını;
Solcuların yardım ettiklerini;
Kırıkkale silah fabrikasını arkadaşlarının bombaladığını;
Med TV. ve HADEP PKK-nın gelirleri ile kurulduğunu;
Asala’yla 1980-de görüştüğünü;
Olof-Palme su-i kastı konusunda,Avrupa da PKK-nın şiddetlere karıştığı ve olof-palme-ye katıldığını ve tehdit ettiğini;
Libya ile ilişkilerinin uzun yıllar devam ettiğini;
Prof. Yalçın Küçük-ün kendisine yakalanmaması için yerini değiştirmesini söylediğini;
1990 yılından itibaren ihtilafların olup,lider durumunda olanların öldürüldüğünü;
1984-de Eruh ve Şemdinli baskınıyla terörü başlattıklarını;
Karadeniz bölgesinde Türkiye Devrim Partisi,Tikko,DHKP-c ve Devrimci Halk Partisi ile lojistik destek seviyesinde bir ilişkilerinin bulunduğunu;
Ve örgütten birinci derece de sorumlu olan bu şahsın geç kalınmış olan sözü ise,işin şiddetle halledilmeyeceği,fikirle açıklanabileceği ve kendisine müsaade edildiği takdirde böyle yapacağını 15 yıl sonra 40 bine yakın insan öldükten sonra geç kalınmış bir itiraf olarak söylemiştir.
Böylece PKK ile beslenenler;meçhul cinayetler,eroin,mafya ve bir çok izm-lerin ortak bir simgesini oluşturmuştur.[27]
Nitekim Öcalan ikinci duruşmasında üzerinde önemle durduğu iki nokta ki;
Biri; İngiliz politikası,dış güçlerin desteği. Apo karnını kaşağılamaktan yorulunca,İtalya ya kaşağılanmaya gitti. Zaten batının her zamanki adetidir;kaşımak ve kaşağılamak.. kendisinin belirlediği düşmanını aşağılamak..
İkincisi;Tehdit olarak da olsa,kendi gitse de artarak bunun devam edeceğini söylemesi,affedilmesi halinde ise bunu çözeceğini ifade etmesi samimi olmasa da bir gerçeğe ışık tutmaktadır.
Nitekim vatana hizmet etmekten,PKK-yı 3 ayda dağdan indirmekten yalvarır ifadelerle dem vuran Apo;nihayet idam kararının okunmasıyla[28],son sözünü söyleyerek gerçek yüzünü göstermiştir:” Gelecek barışta değil,savaştadır.”
Artık Apo miadını doldurmuştu…
PKK-nın ikinci adamı olan Ş.Sakık ise;İnsan Hakları Derneği Başkanı için “ Benden daha fazla PKK-lıdır.”, “ İşbirlikçi” ifadelerini kullandı.[29]
KKK.Org.A.Ateş-in 16-Eylül-1998-deki Suriye sınırında söylediği:” PKK destekçisi Suriye,sabrımızı taşırmaya başladı.”
Ve Cumhurbaşkanı S.Demirel-in:” Suriye ye mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu ve sabrımızın taştığını ilan ediyorum.”sözleri Apo-nun ininden çıkışını ve yakalanışını hızlandırmıştır.
ABD-nin de yardımıyla 16-Şubat-1999-da Kenya-da Yunan elçiliğinden çıkarılarak uçağa götürüldü. Mossad ve FBI-nında karıştığı ifade edilir.[30]
Böylece;1984-1999 yılları arasında 15 yıl devam eden PKK ve onun başı A. Öcalan-ın 15-2-1999-da gece 2-3 sıralarında yakalanmasıyla durulur gibi oldu. ancak bu sonuç değildir. Asıl bundan sonra yapılması gerekenlerin yapılması lazımdır.
Bediüzzamanın tesbitince;Cehalet,Zaruret(Fakirlik) ve İhtilaftan kurtarılıb; İlim,eğitim,marifet ile,fakirlikten kurtarılarak maddi refahın kazandırılması ve ekilen ihtilaf tohumlarının bertaraf edilerek yerine kardeşlik duygularının yeşertilmesine çabalamak gerekir.
En az ifadeyle;PKK için harcanan kadar,onun olmaması için yatırımlarla zenginleştirilmesi demektir. 15 yılda maddi verdiği zarar Yüz milyar Dolar (Şimdiki ifadeyle)34,5 Katrilyon. Bu ise;Türkiyenin dış borcunun tamamını,iç borcunun üç katını,ihracatının ise dört katını sağlamaktadır. Bu parayla;345 adet Ereğli demir çelik,590 tane Tofaş otomobil fabrikası yapılabilir. Ve 600 milyon kişinin asğari ücretten maaşı ödenebilirdi.[31] PKK 15 yıl ve maddi kayıplara neden olmakla kalmadı. Bıraktığı boşluklar ki;ailelerin dağılması kolayca kapatılmayacak derin yaraların açılması, bir misal olarak;1990 yılında Adana-ya,Doğu ve Güney Doğudan göç edenlerin toplam sayısı;490.520-dir.[32]
“ Aç canavara karşı muhabbet ve sevgi beslemek,onun iştahını açar,döner dişinin kirasını da ister.”
Türkiye de; 1923-37 yıllarında 114,1938-60-da 176,1960-61-de 25,1961-71-de 55,1971-80-de 17,1980-82-de 13,1983-84-de 2 kişi idam edilmiştir.[33]
APO- PKK – KÜRT DEVLETİ VE DIŞ GÜÇLER
BESLENİLEN KARGANIN İNTİKAMI VE DÖNÜŞÜ
Büyümeye aday olan bir devletin önündeki en büyük engel;mertçe değil,hainane yolun yolcularının adıdır PKK.
Bir asırdır süren hedef birdi;Bunalımı oluşturacak zemini oluşturmak,kendisiyle uğraşan bir devlet meydana getirmek..
PKK-nın temelinde 1980 öncesinin sol zihniyeti vardır. Bu zihniyet bu sefer başka bir adla dahi olsa teri boş bırakmayacaktır. Bazan devleti,bazan orduyu kışkırtıp,tahrik ve simsiyonculuk ile yani devletle milletin kapanmaya çalışılan arasını açmak ve boşluklar oluşturmak!
B. Ecevit bir sözünde, A. Öcalan-ın yakalanması ile alakalı olarak Mit Müsteşarı Şenkal Atasagun-a:” ……… Mit-in siyasal etkiler olmadığı sürece ne kadar yararlı hizmetler vereceği bir kez daha görülmüş oldu.” dedi.[34]
Mit için böyle olduğu gibi,devlet içinde aynı şey geçerlidir. Halkıyla uğraşan bir devlet değil,işiyle uğraşan bir devlet olmak,yeter.
Apo beslendi. Ama bir ilkokul öğretmeni, ama bir lise öğretmeni, ama bir üniversite öğretim görevlisi tarafından???
Bir Marksist,Leninist, Sosyalist ve Kominist olarak! O böyle bir bataklığın sadece şişirilmiş bir elemanıdır. Hesapların kendi üzerinde birleştiği bir leştir.
Geçmişten ders almayan Kürt milletinin,bir kürt devleti olma hayallerine karşı ağızlarına çalınmış bir bal ile felaket yoluna sürülmüşlerdir.
Büyük boşluklar ,küçük boşluklardan çıkar. Nasıl ki PKK,Apo-nun da iade ettiği gibi; Silahları körfez savaşından sonraki boşluktan istifadeyle Irak-dan satın aldığını söylemesi gibi… ve,İnsanların yurt dışına çıkışına yardım ettik… İnsan ticareti yapmış olabiliriz… Hollanda da siyasi eğitim yaptık. Bundan Hollanda yetkililerinin haberi olabilir… İRA, ETA, Kızıl Tugaylar, Hizbullah ve İbda-C gibi yurt dışı örgütlerle ilişkimiz olmadı.. ne kadar doğru? Sözde sürgündeki Kürt parlamentosu benim talimatımla kuruldu,makhemede söyledi.
Terörün içine düşen bir insanın tanışacağı ve irtibat kuracağı insanlarda elbetteki yer altı dünyasının kirli işlerine bulaşmış insanlar olacaktır. İşte Apo-da uyuşturucudan zenginleşen Hasan Keyfo-dan kendisine tıbbi destekde bulunan Mediko İnternational-a kadar herkesle görüşmüştür.
Hadep ve İHD ile ilişkisinin olduğunu ve Roja Welat isimli gazetelerinin bulunduğunu ve Mezepotamya Kültür derneklerinin faaliyette bulunduğunu ifade etti.
Eroin mafyasının bir geçiş noktasında kendisini bir maşa olarak kullanmasına rağmen,kendisinin de onlar tarafından techiz edilip,silah ve para kazanmasının bir hesabıdır bunlar.
Ermeninin geçmişte yapıp da başaramadığı hıncının tekrarından ibaret bir oyundur bu.
Rusun,önünde engel teşkil ettiğine inandığı,güçsüz düşürüldüğünde kendisinin kuvvetleneceğine inanmasıyla Türkiye yi bir yıpratma çabasıdır bu.
Rusya gitti,bitti. Kazuratından başka geriye ne bıraktı. Bizdeki uzantısı olan solculuk ideolojilerinden -çığırtkanlık dışında- miras olarak neyi ve kimi bıraktılar? Lenini mi? Marksı mı ? Maoyu mu? Gezmişi mi? Yoksa zulümlerini ve isyanlarını mı geleceğe aktardılar? Zaten kendi sermayesi olmayan,ne bırakabilir ki? Kin ve nefretten başka! Ancak bu menfi yaralar kaldı…
Yunanistan ise; her türlü silah,para ve askeri desteğiyle süper olma hayalinin bir neticesidir bu. İnanmaktadır ki; Her dönemde Türk milleti,kendi önünde bir engeldir. Bu ise maniyi defetme çabasıdır.
Kıbrıs da, Çanakkale ve Balkanlar da,kısaca bütün savaşlarda esirlere,düşmanımıza bile müşfik davrandık. PKK-nın vahşi hareketi belli ki bu toprağın insanının hareketi değildir. İçinde Yunanı, Bulgarı, Sırbı, Rusu, Ermenisi karışmış Zaten yakalananların bazılarının sünnetsiz olması bunu doğrulamaktadır.
Yakalandığında üzerinden Lazaros Mavros adına düzenlenmiş Kıbrıs Rum kesiminden bir gazeteciye ait pasaport çıkmıştır.
Böylece destekçileri;Başta Suriye,maddi-manevi destekçisi.. Yunanistan ikinci sırada.. Takviyesi;Lübnandan, İran, Ermenistan, Rusya ise,takviye güçlerinin kanalları…
Değişik hesapları olup,geçmişte yaraları ve hesapları olanların gocundukları ve bir çatı rolünü oynayan PKK çatısında birleşilen ortak düşmanlar noktasını oluşturmaktadır PKK.
A. Öcalan temelin kurulmasını KGB-ye atfeder.[35]
Proje, Rus üst düzey yetkililerinin kurmasıyladır.
Ve kamplarını doğuda,batıda ,güney ve kuzeyde kurarak yerini sağlamlaştırmaya çalışmıştır. Bunu sadece zorbalıkla ve öldürerek,anarşi çıkararak yapmakla kalmayıp,dünya çapında da resmiyet değerlendirilmiş ve siyaset kullanılmıştır.
Yani oyun tek yönlü değil,çok hesaplı… Borcu olanların alacaklı pozisyonu içerisinde birleşerek hesap sorma dalaveralarının bir neticesidir.
M. Sever-in “ Kürt Sorunu” adlı kitabında “ PKK, yoksa dış mihrakların,hedeflerine ulaşabilmek için ortaya çıkardıkları bir kukla mı? Bir Piyon,bir hayali düşman mı? PKK hareketine bakıyorsunuz,içinde Mossad ajanları var, sünnetsiz ermeniler var, Mit-in adamları var.”[36]
Prof. Ö. Aksu 21-2-1999 günü STV-de saat 11-30-da yaptığı bir konuşmada anlattığı bir hatırasında,özetle; Almanya da 6 yıldır bakanlık yapmış olan kişiyle çarşıda gezerken yürüyüş yapan PKK-lıların durumu ve buna neden müsaade ettiklerini sorduğunda o kişinin verdiği ibretli cevabı şöyle nakletti:” Elbette müsaade ederiz. Siz Amerikaya yönelirseniz,biz de bunlara müsaade ederiz. Hatta öyle ki onların içerisinde sadece PKK-lılar değil,onlardan görünen başka unsurlarda vardır!” İşte Almanya nın Türk milletini kendine çekme hesabı.
İtalya geçmişten beri menfaatını bizim zararımızda aramış,Apo-yu sahiblenmiştir. Ancak buda ters tepmiş,menfaatı aleyhine zarar olarak dönmüştür.
İran,Irak ve Suriye süregelen mevzi-i komşu kavgalarını,Azerbeycan hesabı, Rus beraberliği hareketlerini bir koz olarak Türk milletinin aleyhine kullanmasının bir neticesidir.
Amerika ise menfaatını ve ileriye dönük hesabının üzerine siyasetini oturtturmaktadır. Rusyanın tekrar eski gücünü elde etmemesi için Türk milletine yönelir. Kürt devletine tarafsız değildir. İsrailin hakimiyeti uğruna Türk milletinin mahkumiyetine sebeb olabilecek hareketlerde bulunur. Ancak menfaatına Türkiyenin kendisi için güçlü köprü olma ve Irakı rahatça kontrol edebilme düşüncesi ağır basınca menfaatına yönelir.
9-Ekim 1998 de Suriye-den kaçıp,1,5 ay İtalya da bir villada kalarak,Kenya-da yakalanıp 15-Şubat-1999-da Türkiye ye getirilen A. Öcalan-ın artık misyonunu tamamladığına inanıldı. Türk milletine verilen 15 yıllık ve 40 bine yakın kayıbla maksat hasıl olduğuna inanılmıştı.
Yakalanışı konusunda ise şunları söyledi:” Avrupada genel olarak benimle ilgilenen NATO-nun çekirdek birimidir. Kenya-ya gönderildiğimde beni karşılayan Yunanistan büyükelçisi Kostulas,2NATO’da 20 yıldır seni sürekli araştıran birimin başında idim. Seni gökte ararken,yerde buldum’dedi. Rusya İMF’den kredi alabilmek için bu komploda rol almıştır. Almanya insani sorumluluğundan kaçmış,İtalya cesur davranamayarak,Demokrasi geleneğine uymamıştır. İtalyan hükümetini de aşan bir Gladio birimi Roma sürecinde belirleyici rol almıştır.
Üç NATO-da çalışan Yunanistan İstihbarat Şefi olan Baby, Kalenderis ve Kostulas tarafından Türkiye ye getirildiğinde:” Bu bir oyundur. Biz bu oyunu bozacağız. Kardeşi kardeşe kırdırtmayı hedefliyorlar.’oldu. Nihayetinde bu oyunu gördüm.”dedi.
“ İsrail –Suriyeyi kendine çekmek için bu komploda yer almıştır. İsrail-in oyunuyla ilgili sorumlu kişisi David İrvin’dir. Halen komployu gerçekleştiren gücün,kontrolü kendi ellerinde tuttuğunu düşünüyorum.”dedi.[37]
Bu süreç içerisinde,uçakta memleketini sevdiğini[38],31-Mayıs-1999-da Mudanyada ki yargılanması sırasında sürekli idam edilmemesi gerekliliğinden bahsedip :” İdam edilirsem çok kan akar.” tehdidiyle sırtlanlar gibi iki yüzlülüğünü bir kere daha gösterdi. Zira bir yandan,örgütün tek sorumlusunun kendisi olduğunu söyleyip,diğer yandan da öldürmelerde kendisinin bulunmadığını söylemekle,sorumlu başın,sorumsuz bağlıları olduklarını göstermiş olmaktadırlar.
Ve bunca hezimetten sonra uçaktaki konuşmasında “Hizmete hazırım.” deyip de tehditlere devam etmesi,mahkemede şehit ailelerinin derin üzüntü ve acılarını paylaştığını ve özür dilediğini söylerken,PKK durmadı,PKK saldırılara devam etmiş olmasıyla bukelemun ve kuklalığını bir defa daha tekrarlamış oldu.
İdealsiz ve fikirsiz,havaya göre şekil almakta,ancak istediği yine önde kalmaktadır.
Gayri meşru yolla hedefe varılmaz. Düz yol uzun olsa da,kısa olan mayınlı yoldan daha kısadır.
Belki de hesapta cephe değişikliği de söz konusudur. PKK-yı siyasi bir platforma oturtturmak. Meseleyi Türkiye ile PKK arasında olmaktan çıkarıp bir dünya platformuna oturtturma düşünceleri. Bunda da her yolu deneyerek içten ve dıştan desteklerle bayraklaştırmaya çalışma çabaları.
Dağılan veya başı koparılan PKK-nın yerine başka bir hizbin ikame edilmesi. Ancak şu bir gerçektir ki;yeri boş bırakılmayacaktır. Şu anda Suriye kenara itilse de,İran,Irak,Ermenistan,nadasa bırakılacak olan Yunanistan,Rusya zaman zaman devreye konulacaktır.
Apo-nun yeri doldurulabilir mi? Kendisi dolu olmadığından boşun yeri ancak uzun yıllar sürecek şişirmelerden,reklamlardan sonra olabilir! Doldurma kalite yönünden olmayıp,birikim yönünden önem arz etmektedir.
Menfaat hesaplarının çatışması ve çarpışması söz konusudur. Bu doğrultuda;bizler diğer devletlere karşı onu bir koz olarak kullanabiliriz. Nitekim onlarda Apo-nun yakalanıp idam edilmesiyle daha iyi bir hesabı gündeme getireceklerini düşünebilirler! Böylece bir düşünceye bir çok kuvvet kazandırabilir,uyuyanlar uyandırılabilir,dünyada bir infiale sebeb olabilirler! Mesele hesapların birleşeceği bir senaryoyu oluşturmak.
Anlaşılan o ki;şimdiye kadar verilen her türlü destek,destek verenlerce çekilmiş,en azından gevşetilmiştir ki;Apo-yu ele verdi.
İşin diğer bir garabet noktası;yakalanan A. Öcalanın ilk konuşmasında annesinin Türk olduğunu,Türk milletinin hizmetinde bulunacağını ifade etmekle,adeta geçmişini bir anda inkar edip,idealinin de bitmiş olduğunu gösteriyordu. Bunun şahsi olarak zilletinin ötesinde,düşündürücü bir noktası;bir hiç uğruna savaş! Arkasından binlercesini sürükleme! Sürükleyici vasfının olmamasına rağmen sürüklenmeler!
Baş koptu.. vücut şaşkın.. çırpınma içerisinde. Çare;basiretli düşünce,akıllıca tedbirler…
PKK mensupları; bir aldanılmışlık uğruna sefaleti yakalamış ve de oynamıştır. Bunlarla beraber sun-i dostlar ve dostluklar her alanda PKK- ya akmaktaydı.[39]
Burada ve bu işte G. Azak-ın ifadesiyle; Yunanistanın hedefi – Megal-i İdea – Büyük idealleri olan,hedefi gerçekleştirmek[40]
Sol-da olsun,sağ-da olsun haklı olarak “ Gizli Güç” den ve “ Gizli Komite” den bahsedilir. Doğrudur.
Bunun da iki yönü vardır= Biri;işin önüne çıkmayıp,uzaktan kumanda edenler.
Diğeri; en önemli olanıdır ki; bu güç maddi değil,manevidir. Manevi ağırlığın bir tezahürüdür. Kelime-i habisenin,menfiliklerin,ihmallerin,küfürlerin,cehaletliklerin,şükürsüzlüklerin,bil-cümle kusurların Kelime-i Tayyibe olan imana,ibadete,şükre,Helal rızka,sevaba,bil-cümle tüm güzelliklere galebe ve üstün gelmesinden ibarettir.[41]
Habis ruhların;insi ve cinni şeytanların da yardımıyla oluşacak olan menfur hadiselerin vukuundaki rolleridir.
Sonuçta; Apo operasyonuyla dünyada oluşan büyük yankı,[42] arkasından mahkemenin sıhhati için dava sürerken jet hızıyla meclisten geçirilen kanunla DGM-deki askeri hakimin devreden çıkarılıp,sivil hakimin geçmesi,Ankara 2 nolu DGM tarafından idama çarptırılıp, 25-Kasımda da Yargıtay 9. Ceza dairesi tarafından idamı onaylanmış oldu.
İçte ve dışta buna tepki gösterenler evvela binlerce feryatlardan birisi olan Yıldız (Hemşire) Namdar-ın mahkemedeki şu feryadına kulak versinler. Apo-yu düşündürüp başını eğdiren bu feryat,bir nebzede olsa onlara da faydası olabilir;” Hayallerimi kaybettim. İnsanlıktan çıkmış, öldürmekten başka bir şey bilmeyen bu canavarlar… Bu kin ve nefret niye? Ekmek veren bu devleti yıkmak istemeleri,askeri,polisi öldürmeleri neden? Hani insanlık,insan hakları… Sadece adalet diyoruz. Bizler insan değil miyiz? Murat kocamdı,canımdı,her şeyimdi. Kürt-Türk diye hiçbir ayrım yapmadı. Askerlerine yol parası verdi. Yemin ediyorum hiç kimseye ayrım yapmadı. İnsanlık bu mu? O da anasını özlemişti. İzne gidiyordu. Erzincan-ı geçtiğimiz de yolumu kestiler,kimlik sordular. Adını söyleyerek, (Murat) dediler. Tuhaf bir şeyler vardı çevirenlerde… Şerefli Türk askerlerinin elbiseleri vardı üzerlerinde. Ben şüphelenmiştim. Babam ve halam da aynı arabadaydı. Ancak Murat çok sakindi. Bana,ellerimi tutarak, ( Sakin ol hayatım,bir şey yok.) diye bizi,beni teskin ediyordu. ( Murat bunlar terörist) diyordum. İnsanlıktan çıkmışlardı. Biraz gittiğimizde yolun her tarafını çevirmişler ve bütün araçları durdurmuşlardı. Çocuklar,babam ağlıyordu. Arabadan indirip götürdüler,orada yalvarıyordum. Bizi dinlemediler.”
Namdar-ın bu sözleri mahkemedekiler ve heyetin duygulanmasına sebeb olup,Yıldız Hemşire elinde Türk bayrağı ve Kocasının resmiyle Öcalana hitaben:” Biz size ne yaptık.Çok acı çekiyorum. Biz hiç kimseye bir şey yapmadık.” Öcalan oturduğu yerden eğilerek:” Acılarını paylaşıyorum .” dedi. Ve Yıldız Hemşire konuşmasını ağlayarak bitirmekle kalmadı,sadece mahkemedekileri değil,tüm Türkiye ve dünyadakilere hüzünlendirdi ve ağlattı. Kalbsizler müstesna!
1980 –den önce hem dili,hem de onun neticesi olan terörün, 80 sonrası iflas eden fikrinden dolayı eli kanlandı.
Şimdi ise oda iflas etti.
Kanlandıracak neyi kaldı?
Yaprak dökümü gibi dökülmeye başladı. Önce ikinci adamı Şemdin Sakık, sonra birinci adam? Apo ve Avrupa sorumlusu…
Bunca insanı öldüren kişiye karşı batı merhamete geldi! Affını isteyerek, idam edilemeyeceğini ısrarla belirterek,tehdit unsuru bile yaptı.
Batı kendileri böyle bir durumla karşılaşmış olmaları halinde hiç tereddütsüz hapiste iğne ile öldüreceklerini,mahkemeye bile çıkarmayacaklarını ifade ederken,
Amerika da 4- Mart- 1999 günü bankayı soyup,müdürünü öldürenlerden Walter LaGrand-ın infazı 40 kişinin huzurunda şöyle gerçekleşti:”
Gaz odasının kapıları sıkıca kapandı ve Savcının işaretiyle idam başladı Walter-in koltuğunun altındaki su ve sülfirik asit dolu kaba yavaş yavaş siyanür kapsülleri atıldı. Karışımdan yükselen duman odaya yayıldığında Walter,başını sallayarak öksürmeye,boğulur gibi sesler çıkarmaya başladı. Birkaç dakika sonra başı önüne düştü. Artık sürekli öksürüyordu. İki dakika sonra başı yukarı kalktı ve hemen düştü. Walter artık öylece kalmıştı. Sadece istem dışı omuzları oynuyor,can çekişiyordu. Ölümü tam 18 dakika sürdü.”[43]
“ Aç canavara karşı tahabbüb; (muhabbet ve acıma) merhametini değil,iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.”[44]
Bu konuda Kur’an-ı Kerim-de:” Eğer Allah-a ve Ahiret gününe iman ediyorsanız, Allahın hükmünü uygulama işinde sakın acıma hissi sizi etkisi altına alıp da uygulamayı engellemesin. Hem onların bu cezalandırılmalarında mü’minlerden bir cemaat da bulunup şahid olsun.”[45]
PKK-NIN ARKASINDAKİLER
Dünyada bazı çözülmelerle beraber kirli işlerin hızla devam etmekte olduğuna şahit olmaktayız.
Pakistanın dindar devlet başkanı içten ve de Amerikanın planı neticesinde; General Durani planı ve “Yarbay Afzal Mahmut tarafından uçağın bagaj bölümüne bomba konulmuş ve Binbaşı Amer tarafından da pilot kabinine zehirli gaz kapanı yerleştirmişti.” ve sert bir ifadeyle de denetlemeler engellenmişti.
Ve uçak kalktıktan sonra Ziya-ül Hak ile beraber “ 10 General,17 Albay,yarbay,teğmen,pilot ve teknisyenin yanı sıra,bu hadise de ABD-nin büyükelçisi ile bir Amerikalı Tuğgeneral de hayatını kaybetmiş olmasına rağmen” göz yumulmuş ve mesele kaza süsü verilerek ört bas edilmiş idi.
Zira Ziya-ül Hak Allah-a yeminle ifade ediyordu ki;” İslami devlet sisteminin tüm kurumlarını çok yakın zamanda uygulamaya koyacağız.”[46]
Bizdeki kirli işlere,meçhul cinayetlere ve Susurluk olaylarına ne kadarda benziyor! Özal-ın ifadesiyle:” Vay canına! neler oluyor da biz bilmiyormuşuz.” Çünki sadece kanunsuzlukların yapılmasıyla kalmıyor,bunlar kanun adına yapılıyordu.
Bağlantılardaki kirli ilişkiler,bir yerlerde birbirleriyle sürtüşüyor,bağlanıyor.
Cem Ersever-in hanımının bir yandan Suriyeli oluşu, Yeşil (Mahmut Yıldırım) in Suriye gizli servisi ile bağlantısı ve Suriye deki PKK-lıları tesbit etme,sözde lafları… diyen Emniyet İstihbarat dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı.
Jitemci Binbaşı Ahmet Cem Ersever-in yanında operasyonlara katılan Yeşilin faili meçhullerin arkasında meçhullere karışıp,para babalığına kaynaklık etmesi…
Ve MİT-in operasyonun da:” Bir ton C-4 patlayıcı yüklü münibüs ile binlerce km. yol kat edecek bir kişi aradık. Yeşili bulduk. Yeşili bu iş için kullandık.”
Beş kişi devredeydi; Apo telefonla konuşurken,yüz metre ileriye park edilip patlatılan münibüs zarar vermemiş,APO-da kurtulmuştu.
Emniyet ve Jandarma ile de çalışmıştır. Ve Yeşilin yurt dışında görevlendirilmesi ile eski bir müsteşarın imzalayıp,haftada da 500 Dolar harcırah ödenmiştir.
Kasım 1996-da o zamanın Başbakanı Mesut Yılmazın Budapeşte de burnuna yemiş olduğu yumruğun; gazeteci Necdet Açan-ın da tesbitiyle, Yeşilin 23-Kasım 1998 günün de Macar hava yollarına ait bir uçakla İstanbuldan Budapeşteye indiği,28-Kasım-1998-de de tekrar Ankara Esenboğaya indiği de belirtilmektedir.[47]
Eşref Bitlisin çantasındaki evraklarından dolayı öldürülmesi gibi,iki gün sonra mahkemeye çıkacak olan Ersever-in öldürülmesi de konuşmasından çekinildiği sebebiyle idi. PKK gibi bu olayda da Çekiç Güc-ün elinin olduğu değil ehlince belki herkesçe de bilinmekteydi. Bu ikilinin beraberlikleri ve bazı belgeleri deşifre etme durumları öldürülmelerine sebep oldu.[48]
Ve Çekiç Güç bu işlerini 36. Paralelde bazı örgütlerle organize etmekteydi.[49]
Bir yandan konuşturmamak için bazıları öldürülürken,diğer taraftan öldürülmesi halinde konuşabileceklerin çıkacağı veya hesaplaşmaların başlayabileceği düşünceleri,işleri bir türlü sonuca bağlamamaktadır.
Ermeni kuvvetlerin ateşelerimizi öldürmeleri üzerine,Asala-ya karşı devlet tarafından kullanılıp,Mit ve Emniyetle irtibatlı olan ve PKK-ya karşı istihbari işlerde de devreye giren; 3 Kasım 1996 yılında Susurluktaki kaza ile ölerek büyük patlak veren Abdullah Çatlı olayı.
14 bin faili meçhulün olduğu Türkiye de,perdenin aralanmasına sebep olan Susurluğun; “ Susurluk Amerikancı bir çeteydi.” diyen Mahir Kaynak,5 Kasım 1993 Susurluk Kronolojisinin 28 Ekim 1997 yılına kadar ki ve oradan günümüze,sır perdeleri aralanmaya çalışılsa da gizliliğini ve kirliliğini devam ettirmektedir.[50]
Mafyanın Avrupa da ki önemli bir üssü olan Budapeşte de 24 Kasım 1996-da Mesut Yılmazın saldırıda burnuna yumruk yemesi ve başbakan olmasına rağmen bir neticenin çıkmaması.
Bütün bunlar bize N. Erbakan-ın şu sözünü hatırlatmaktadır:” Devlet içinde kontrolsüz güçlerin savaşı var.”[51]
Böylece hem şahitler,hem de maşalar teker teker yok edilmeye çalışılmaktadır.[52]
Meclisi Mit-e inceleten 1974-78 dönemi Mit Müsteşarı emekli Orgeneral Hamza Gürgüç:” Ümit kaynağımız olan Parlamentonun bünyesini tetkik ettirdim. Karşıma çıkan tablo korkunçtu. Yer altı örgütlerinin her cinsinden en az bu örgütlerin sempatizanı diyebileceğim kişiler mahdut sayıda da olsa, legal partiler şemsiyesi altında parlamentoya girmişti. Ayrıca legal partilerin hali de ortadaydı. Araştırmadan çıkardığım sonuç. TBMM’nin bu haliyle işe yaramayacağı idi. Bu sonucu ilgili makamlara resmen ulaştırdım.”[53]
1966-dan itibaren 9 Martçı Cemal Madanoğlu-nun ekibinde 4 yıl bilinmeden kalıp Mit-e devamlı bilgiler gönderen ve deşifre edilen Mit elemanı Mahir Kaynak susurluk konusunda şöyle demektedir:” Çete içinde bir takım ordu mensupları rol almıştır,bunda hiç şüphe yok. Ama o zaman ordu meseleyi Güneydoğu da PKK’ya karşı yürütülmüş bir müzakere olarak telakki ediyordu. Çetenin işlediği suçlara da göz yumuluyordu. Bir yıl önce ordu şöyle bir yargıya vardı: Çete dediğimiz olgu sadece Güneydoğu Anadolu ile meşgul olmuyor,orayı bahane edip bir siyasi yapı oluşturuyor. Bu yapı askerlerin siyasi gücünü kırmak amacına yöneldiği gibi Türkiye yi de belli bir istikamete götürmek amacını taşıyor. Bunun üzerine ordu yabancı ülkelerin beklediği rollerin bir kısmını kendisi üstlendi. Sonra da çeteyi tasfiyeye girişti.”[54]
9-Martla,Baas tipi bir rejim gerçekleşmeyince, 28-Şubatla adeta rövanşı alınıyordu.[55]
Devleti yıkmak gerekçesiyle genç Teğmen iken ordudan atılan[56] Ali Kırca,kendisi:” Ben militanlık yaptım,oto galerisi soymaktan yargılandım;ama bu 4 yıl önce değil 19 yıl önceydi. 19, 4-ten büyüktür dolayısıyla.”[57]
Devrimlerini anlattıkları 69 subayın bildirisi içerisindeki bir cümlesinde:” Meydan boş değildir. Tüfeklerimizdeki mermi,mermilerimizdeki barut,yüreklerimizdeki ateş,yeter sizlere.”[58]
Eski Genel Kurmay Başkanı Org. Doğan Güreş; Ordunun kesinlikle darbe yapmayacağını belirterek;Türk Silahlı Kuvvetlerinin başarısı neticesinde oyunun bozulup, PKK devletinin kurulmasını önlediklerini söylemektedir.[59]
UĞUR MUMCU
3-11-1996-da Balıkesirin-Susurluk ilçesinde Mersedes marka bir arabanın kamyonla çarpışmasıyla susurluk olayı,ölen ve yaralananların derin ilişkilerinin önemli kilidini oluşturmaktaydı. Bir nebzede olsa devliğe soyulanlar devrildi,perdeler aralandı.
PKK-nın uzantısını aralamak ve belgelemekte olan Gazeteci-Yazar U. Mumcu-nun böyle bir işe girişmiş olması ,bazılarını fazlasıyla tedirgin etti. Bu korku onu öldürmeye kadar götürdü.
Ancak işin en garibi bu ve bunun gibi bir çok cinayetin faillerinin neyin altında meçhul oldukları,hep meçhul kaldı. Öyle de kalacak gibi. Neden mi??? İşte;
Eşi anlatıyor:” Sayın Ecevite gittim. Emir buyursanız olay bir daha gözden geçirilse. Ecevit:” Bana da su-i kast düzenlendi. O su-i kastı sorgularken duvarlarla karşılaştım. Uğur bey de arı kovanına çomak sokmuştu.”[60]
Kardeşi Avukat Ceyhan Mumcu:” Uğur, Apo ile Mit arasındaki ilişkiyi sonuçlandıracağı sırada öldürüldü. Eğer öldürülmeseydi,birkaç gün içinde Apo-yu devlet içindeki bir kesimin koruduğunu TV-de açıklayacaktı. Uğuru bütün kirli ilişkilerini ortaya çıkardığı için Behcet Cantürk öldürttü. Cantürke bu ihaleyi devlet içindeki çetelerin verdiğine inanıyorum.”[61]
Mumcu-nun ölümünden önceki konuşmalarının Ankara Telekom tarafından yanlışlıkla! silinmesi,Soruşturmayı yapanların ayrılması,sürülmesi ve öldürülmesi işin vehametini göstermektedir.
Araştırmasında Gladio-Mafya-P2-Mason Locası skandalı sonrası İtalyada yaptığı araştırmalarıyla irtibatlandırıyordu.
Faili meçhul cinayetleri araştırma komisyonu başkanı Sadık Avundukoğlu:” En önemli engellemeler DGM Savcıları Nusret Demiral ve Ülkü Coşkun-dan geldi. MİT-in PKK, Hizbullah ve İslami hareket örgütü içinde adamları var.”[62]
Eyüp Aşık ise:” Devletin bazı makamları bu işi biliyorlar. DGM Başsavcısı “ Bu işle uğraşmayın”dedi. Netice itibariyle devlette bazı adamlar bu işlerin önünü kesti… Devlet içindeki özül örgütlenme de bunların sayısı 50-100 kişiyi geçmez.”[63]
CHP-li Sinan Yerlikaya:” U. Mumcu cinayetinin baş sanıklarından olan Velid Hüseyinin devletle bağlantısı olan çeteler tarafından öldürüldüğünü”söyler.
Bunu teyiden; TBMM., Mumcu cinayetini araştırma komisyonuna PKK itirafçısı olan Murat İpek ve Murat Demirin verdiği şu itiraf ki:” U. Mumcuyu Mit mensubu V. Hüseyinin öldürdüğünü iddia edip,bu bilgiyi hapishane de beraber olduklarında öğrendiklerini, Mumcu-nun KDP,PKK ve devlet arasındaki silah ticaretini belgelemesi yüzünden öldürüldüğünü,söylediler. Mehmet Ağar bu ifadeyi abartılı bulsa da; doğru olduğunu ifade etmiştir. Hasan Mezarcı da bunu teyit etmektedir.[64]
Öcalan Mumcunu kendisiyle görüşmek isteyip görüşemediğini,ancak soracağı şu soruyu da ondan nakletmiştir:” Bizim devlet mi Apo-yu büyüttü?”
24-Ocak-1993-de öldürülmeden önce 8-Ocak-daki yazısında:” Yakında yayınlanacak bir yayınımda Kürt milliyetçileri ile istihbarat ajanları atasındaki ilişkilere ışık tutacak ilginç belgeler açıklayacağım.” ve 13-Ocak ki yazısında da:” Türkleri Kürtlere, Kürtleri de Türklere Karşı kışkırtıp uyuşturucu ve silah kaçakçılığından yine vurgunlar vurmaya hazırlananlar var.”diyordu. Bunlar günlük yazılardaki notlar! Ya kitap olacaklar??
Yapmak istedikleri konusunda özetle:
“1-PKK-nın kuruluşunda önemli rol oynadığı iddia edilen özel harp dairesinden yüzbaşı Necati Kaya-yı deşifre etti.
2- A.Öcalanın karısı Kesire-nin babasının Mit ajanı olduğunu ve kendisinin de Mit-le irtibatlı olduğunu öne sürdü.
3-A.Öcalanın Şam-da ikamet ettiği evin üst katında Mit-ten emekli bir yarbayın oturduğunu ortaya çıkardı.
4-1972 yılında Ankara da bir eylem sonrası tutuklanan A. Öcalanı askeri savsı Baki Tuğ-un beraat ettirdiğini öne sürdü.
5-A. Öcalanın Ankara da SBF-de okurken devlet bursu aldığını ortaya çıkardı.
6-PKK-nın Gladio-nun Orta Doğu da ABD eksenli yeni bölgesel bir güç dengesi oluşturmak için kurulduğunu öne çıkardı.”[65]
– DOĞU PERİNÇEK –
Kavgalı bir hayatın baş rol oyunculuğuna soyunmuş bir kişi. Devleti en büyük terörist kabul edip;11-Ekim-1991-de TRT-deki konuşmasından dolayı bölücülük suçundan DGM tarafından 2 yıl 4 ay hapse mahkum edildiği halde, 98-Eylülüne kadar serbest dolaşmıştır.[66]
Bu işçi partisi genel başkanı “ PKK ile işbirliği yapmak” suçlaması ile karşı karşıyadır.
Apo,1987-de kendisiyle görüştüğünü,niyetinin ise;” Bizim temelimizle ilişki kurup güç toplamaktı. İdeoloji farklılığından ilişki gelişmedi.” Ve Perinçek iki sefer Apo-yu ziyaret etmiştir.[67]
Ve 1989-Ekim ve 1991-Nisanın da Öcalanı ziyaret edip PKK vadisindeki sözünde:” Türk ve Kürt milliyetinden halkların serbest iradeleriyle,eşit olarak bir demokratik halk cumhuriyeti içinde birleşmeleri hedefine yönelen bir politikayı benimsiyoruz.”
PKK-nın kurucusu olan 25 kişinin arasında kendisinin de adı geçen belgede belirtilmekle beraber,yalanlamasına rağmen “ İstihbarat ve İstihbarata karşı koyma şubesi”nce hazırlanan notlarda da onunda adı kurucuların içinde geçmektedir.
Sivri bir şahıs olup,devletin gizli bilgilerine rahatlıkla ulaşabilmektedir. Ve gözaltına alınmalarından biride;İP binalarında yapılan aramalarda beşi ruhsatsız 6 silahın ele geçerek,PKK ile ilişki olduğu gerekçe gösterildi. Ve yasadışı belgelerin oluşu işin vehametini gösterdiği ifade edilmektedir.[68]
Sürekli genel kurmay istihbaratına sığınıp ve dayanarak konuştuğunu ifade eden Perinçekin; 30 yıldan fazla istikrarsızlığa sebep olmak amacıyla;uluslar arası ajan provakatör olarak kullanılmaktadır.
Ve kendisine gelen belgelerin kasasında bulunması üzerine,kendisine sık sık geldiğini söylemiştir.[69] Ve bunlarında kim tarafından kendisine geldiğini de bilmediğini söylemektedir.
Boşluğa sıkılan kurşun. Ve kurşunlara yönlendirilenler!
Ve Perinçek Aydınlık gazetesiyle hedef göstermekle bazı komploları başlatmıştır.[70]
Doğu Perinçek,nam-ı diğer:” İftiralara kaynak bir provakatör..”, “ Devrimci subaylar örgütü sanığı”,” Devlete söven,40 yıl hapis cezası alan,cuntacı istihbarat uzantısı Perinçekin iftiraları nasıl medyaya pompalandı?” Meçhullerin insanı?
Sürekli darbe tehdidiyle toplumu taze tutmaya çalışmaktadır.
Ve Perinçek:” 1980 öncesinde kominist devrim için,TSK-ya sızmış ve subaylardan oluşan bir ‘Askeri Komite’ kurmuştur.[71]
Başta ülkücülere karşı çıkarak çıkış yapmış,ihtilali alevlendirmiş ve diskalifiye edeceği kişiyi “ Amerikancı” ifadesiyle –mim-leyerek olumsuz gösterme yolunu seçmiştir.
Her ne kadar onu yakından tanıyıp,bir zamanlar arkadaşı olan Cengiz Çandar onun için;” Ruh hastası bir paranoyaktır.” dese de,biraz basite kaçmaktadır.
Çok iyi bir muhbirdir. Maocudur. Kendini ve yolunu şöyle belirler: “ 1965 yılından itibaren artık kendimi sosyalist olarak görmeye başladım.. Marksist,Leninist bir teorik organ gerekliydi. 1968 Temmuz ayında bu dergiyi çıkarmaya karar verdik. Derginin adını Aydınlık koymaya karar verdik. Türkiye proleteryasının gerçek ihtilalci hareketi,yani Türkiye kominist Partisinin gerçek mirasçısı bizim hareketimizdir.”,
“ Biz devrim yolu olarak silahlı mücadeleyi benimsediğimizden halkın azılı sınıf düşmanlarına karşı halkı seferber edecek eylem çizgisini benimseriz. Bu konuda yukarıda söylediklerim dışında somut planlarımız olmamakla beraber ileride şiddet hareketleri,silahlı hareketler,sabotaj vs’ye girebiliriz.”[72]
Aksiyon dergisinin;” Türkiye-nin Pol Pot’u Perinçek”Özel sayısıyla ele alıp,”Karanlıkçı provakatör” olarak isimlendirdiği bu şahıs,oldukça renkli bir hayatın,rengini belli etmeyen renksiz bir kişisidir. Fikri yapısı itibariyle;Marksist,Leninist, Maoist,Sosyalist ve niha-i hedefinin kominizmi gerçekleştirmek olduğu,okunan iddianame ile dile getirilmiştir. [73]
Eski Mit görevlisi Mehmet Eymür onun hakkında:” Perinçek-i basit bir yıkıcı faaliyet olarak düşünmemeli,ilgililerce konu bir espiyonaj faaliyeti olarak ele alınıp,arkasındaki güçler her kimse deşifre edilmeli,faaliyet tamamen bir casusluk faaliyeti olarak ele alınmalıdır. Ayrıca adli makamların da,Fabrikatörün sorumluları hakkında,Hiram Abas ve bir çok insanın cinayetine azmettirmekten soruşturma açması gerekir kanaatindeyim.”[74]
Ve 26-Aralık-1996 –da meclis susurluk komisyonuna verdiği raporda Eymür:” D.Perinçek,tabii o belki bizim de ayıbımız bu güne kadar kimliğini çözememiş olmak,bir doğrunun etrafına 20 tane de yalan ekleyip bir nevi provakatörlük,yani bizim istihbarat dilinde fabrikatörlük dediğimiz yalan haber yayan bir kişi. Maalesef yasal şeyden hep de kurtulmuştur ve bu güne kadar da gelmiştir… Gördüğüm kadarıyla,bütün Türkiye-yi karıştıracak konular özel olarak hep Perinçek kanalıyla çıkmış ve onun tarafından da hep körüklenerek büyütülmüştür… Nereden besleniyor onu da bulmak lazım Perinçekin;bir yerlerden beslendiği muhakkak…”
Ve Mit müst.Yar. M.Eymür Perinçekin:” TİKP-Türkiye işçi köylü partisi ve yayın organı Aydınlık gazetesi,1968-de TİP-Türkiye işçi partisi,1969-da Beyaz aydınlık grubunun lideri olması,PDA-Proleter devrimci aydınlık-ın illegal partisi TİİKP-Türkiye ihtilalci işçi köylü partisi,1-şubat-1988-de SP-Sosyalist partiyi kurmakla”çizgileri sık sık değişen bir adamdı”diye de vasıflandırmaktadır.
Özetle:” Hiram beye göre Aydınlık-ın Türkiye deki misyonu şuydu:1-Türkiye de hızla gelişen ve Batı dünyası için tehlikeli hale gelen Sovyet solunu yeni bir doktrinle bölmek,birbirine düşürmek,parçalamak,etkisiz hale getirmek.
2-Devlet içinde,ordu da,Mit-te,poliste,özel harpte,tarafsız çizgide olan,düşünce ve faaliyetleriyle organizatör için tehlikeli olabilecek unsurları tasfiye etmek. Bu kilit müesseselerde etkinliğini artırmak.
2-Türkiye de politik ve ekonomik istikrarsızlığı pompalayan faaliyetleri devam ettirerek,ülkenin güçlenip organizatörün emelleri dışında tamamen bağımsız ve milli bir politika izlemesini engellemek.”[75]
Mehmet Ağar ise;20-07-1997 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesine vermiş olduğu demecinde onun:” Doğu Perinçek ve arkadaşlarının İngiliz Gizli Servis elemanlarıyla suçüstü yakalandıklarına ilişkin belgeler devletin elindedir.”deyip,günün birinde açıklayacağını söylemektedir.[76]
Mahmut Çetin-in “ Perinçek ve Aydınlık Hareket” adlı eseri belgeleriyle iç yüzünü ortaya koymaktadır.[77]
Aynı komisyonda diğer mit görevlisi Metin Günyol-da:” Turan Çağlar,bizi D. Perinçek denilen o sefile sattı. Aydınlık-a sattı bizi. Aydınlık-da bizden tam altı arkadaşın resmini yayınladı.. Bunların adreslerini ele geçirdi Emekli sandığından ve bunların resimlerini,adreslerini vererek sattı. Dört ay içinde altı arkadaşımız öldürüldü. Bu sefil köpekle çalıştı o Turan Çağlar denen albay. Size çok önemli bir sır ifade ediliyor şu anda…”[78]
Perinçek:” D. Perinçeke göre,” Kemalizm,işçi sınıflarının ve Türkiye halkının demokrasi isteği ve teşkilatlanmasını zorla bastıran,işçileri kurşunlayan köylüleri insafsızca sömürüp,defalarca katleden bir diktatördür.”[79]
Çok renkli karışıklık ve ayaklanmalarda onu görürüz. CIA hesabına,yabancı servisler,İngiliz servisi,bazen Maocu,alevi,kürtçü,PKK ve Atatürkçüdür.[80]
Başı sıkıştığında Atatürke sığınmasına rağmen Atatürkü şöyle tanımlar:” Kemalist diktatörlüğün kurduğu toplumun geldiği yeri görüyorsunuz. Kemalist burjuvazi,işçi ve köylüleri sömürerek hızla zenginleşti. Kemalist iktidar en tabii hakları için mücadele eden işçilere saldırdı. Kemalist diktatörlük,Kürt halkına milli baskı ve eritme politikası uyguladı. Şeyh Said isyanı arasında Kürt köylüleri kitleler halinde imha etti.”[81]
Ailesi konusunda yapılan araştırmalarda;illegal örgütler içerisinde bulundukları,kullandığı kod isimler,general dayısının konumu ve Ermenilerle olan akrabalık bağları delilleriyle anlatılmaktadır.[82]
Kısaca;Öcalan operasyonunun engellendiğini söyleyen emekli MİT-çi Mehmet Eymür;Perinçeğin de MİT-in bir zafiyeti olduğunu söylemektedir.
Ve şu anda İP-in genel sekreteri M.B.Gültekin ise:” Öcalan asılmasın”demekle,kimin kimden yana olduğu da görülmüş,hissedilmiş ve anlaşılmış olmaktadır.[83]
Malum olmayan meçhuller!.?
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Zaman gazt.1-7-1999.
[2] (A.Öcalan,PKK 5. Kongresine sunulan politik rapor.1995,bkn. Türkiye gazt.18-2-1999.
[3] Bkn.Zaman gazt.4-7-1999,agg.17-2-1999.
[4] Bkn.agg.17-2-1999.
[5] Bkn.agg.23-2-1999.
[6] Bkn.Türkiye gaz.15-4-1998.
[7] Bkn.Yeni Asya gazt.30-10-1994.
[8] Bkn.Yeni Asya gaz.21-4-1994.
[9] Bkn.Agg.28-4-1994.
[10] Bkn.İslam Ans.İsam. 19/92,97.
[11] Bkn.Zaman gaz.19-10-1999.Bkn.Türkiye Gaz.16-9-1996.
[12] Türkiye Gaz.9-9-1996.
[13] Bkn.Türkiye gazç1-9-1998.
[14] Bkn.Zaman gazt.13-12-1998.Bkn.Türkiye Gaz.5-5-1996.
[15] Türkiye gaz.15-4-1998.
[16] Agg.9-1-1995.
[17] Agg.10-1-1995,13-1-1995.
[18] Agg.7-12-1998.
[19] Agg.15-3-1996.
[20] Agg.4-7-1999.
[21] Agg.31-1-1994.
[22] Sabah gaz.Eylül.1992,2-2-1991,bkn.Zaman gaz.1-12-1992.
[23] Bkn. Zaman gaz.16-1-1999.
[24] Agg4-7-1999.
[25] Agg.28-6-1999.Sh.580,587.
[26] Agg.28-7-1999.
[27] Bkn.Agg.2-6-1999,30-6-1999,Bkn. Türkiye gazt.2-6-1999.
[28] Bkn.Agg.30-6-1999.
[29] Agg.14-5-1998.
[30] Agg.23-8-1999.
[31] Agg.17-2-1999.
[32] Bkn.Agg.29-7-1999.
[33] Agg.29-6-1999.
[34] Zaman gazt.18-2-1999.
[35] Zaman gazt.6-9-1998.
[36] Agg.26-11-1999.
[37] Zaman gaz.27-11-1999.
[38] Zaman gaz.18-2-1999,saat 23-07-deki kaydı.
[39] Bkn.Türkiye gazt.8-9-1998.
[40] Agg.8-9-1998.
[41] Bkn.Fatır.10,Al-i İmran.38,179,Nisa.2,160,Maide.4,5,87,88,100,A’raf.32,58,157,160,Enfal.26,37,69,Hac.24,Bakara.57,168,172,267,Nahl.32,72,97,114,Nur.26,61,Yunus.22,93,İbrahim.24,26,Sebe.15,İsra.70,Ta-ha.81,Mü’minun.51,Ğafir.64,Casiye.16,Ahkaf.30,Enbiya.74.Bkn.Mu’cem-ül Müfehres.M.F.A.Baki.(Arp)Sh.432-433,226.
[42] Bkn.Zaman gaz.18-2-1999.
[43] Bkn.Zaman Gaz.11-3-1999.
[44] Mektubat.B.S.Nursi.Sh.443.
[45] Nur. 2.
[46] Zaman Gazt.17-8-1993 den- 19-8-1993.
[47] Zaman gaz.3-12-1998.
[48] Agg.7-12-1993.
[49] Agg.30-1-1994.
[50] Agg.Geniş bilgi için.3-11-97 (4 tam sayfa.),2-9-1998
[51] Agg..3-11-1997.
[52] Bkn.Agg.31-10-1999.
[53] Agg.1-9-1998.
[54] Agg.1-9-1998.
[55] Agg.23-6-1999.
[56] Zaman gaz.21-6-1999.
[57] Agg.24-6-1999.
[58] Agg.23-6-1999.
[59] Türkiye Gaz.26-11-1995.
[60] Milliyet gaz.24-10-1999.
[61] Zaman gaz.22-10-1999,Türkiye gaz.5-12-1998.
[62] Agg.22-10-1999.
[63] Agg.22-10-1999.
[64] Agg.6-4-1998,bkn.Yeni Asya gaz.17-1-1994.
[65] Agg.22-10-1999.
[66] Agg.26-9-1998.
[67] Agg.2-6-1999,22-6-1999, Türkiye gaz.2-6-1999,19-20-21-Aralık-1996,28-12-1996.
[68] Agg.25-9-1998.
[69] Zaman gaz.24-6-1999,13-11-1998.
[70] Agg.21-6-1999.
[71] Agg.22-6-1999.
[72] Agg.22-6-1999.
[73] Agd.2-8-Mayıs-1998.Sh.24-31.
[74] Zaman gaz.20-7-1998.
[75] Zaman gaz.29-12-1996.
[76] Agg.20-7-1998.
[77] Edille yay.tlf.0 212 451 04 99.
[78] Zaman gaz.22-6-1999.
[79] İftiranın Değişmeyen Mantığı..L.E.Webb.Sh.32,bkn.2000-e Doğru dergisi.26-Mayıs-1991.
[80] Age.Sh.41.
[81] Zaman gaz.22-7-1998.
[82] Agg.20-7-1998.
[83] Agg.1-7-1999.