NUR CEMAATI VE SİYASET

                                                    

                                              NUR CEMAATI VE SİYASET              

             Tescil edilmiş bir gerçektir ki;Nur cemaatı için siyaset yani tarafgirlik –Bediüzzamanın da ifade ettiği gibi-şeytandan Allah’a sığınılan bir kavram ve alandır. Kirli bir alettir. Meleği şeytan,şeytanı da melek gösteren bir gözlüktür. Bir bakıştır.

            Menderes C.H.P-nin içinden çıkmış bir şahsiyettir. Türkiye de devletin müslümanın değerlerine ilk değer veren,bunu kabul edip benimseyerek halka ve sahip olduklarına göz ardı etmeyen,fikir ve inanç bayrağını siyaset alanında ilk dalgalandıran kimsedir. O zamana yani 1950 yılına kadar tek şefin despot yönetimine dur diyerek,adeta yok edilmeye çalışılan dini değerleri imha edilmeye karşı frenleyen şahsiyettir. O zamana kadar Türkçe okunan Ezan-ı Muhammediyi asli şekline döndürerek 1400 senedir devam eden İslâmi şeâir yerine getirmiştir.

            Demokrat Parti,C.H.P-nin Rusya tarzı bir uygulamasının karşısında yer almasından dolayı gerek o zamanda ,gerekse ondan sonraki zamanlarda Nur cemaatının siyasetteki şiarı ve hedefi ve de ölçüsü bu olmuştur. O zamanda ve ondan sonraki zamanlarda amaç,ne Demokrat Partinin nede bir diğer partinin başa geçmesi olmayıp, belki C.H.P-nin başa geçmemesi taktiği idi. C.H.P-nin karşısındaki partinin Ehven-i Şer düsturuyla,en büyük şerrin gelmemesi için ,daha küçük şerrin kabul edilmesi idi. Ölüme karşı sıtmayı tercih de denilebilir. Demokrat partisine,devamı olan Adalet partisine ve Süleyman Demirele verilmesinde bu düşünce hedeflenmiştir. Yoksa dört dörtlük olmaları gibi bir iddia söz konusu değildir.

            Bu millet hiçbir zaman kendi iradesiyle Halk partisini iktidar yapmamıştır. Kazanması,sağın birkaç parçaya bölünmesindendir. Nur cemaatı hasbidir. Sırf Allah rızasını esas alır. Belli bir karşılık,makam ve mevki talep etmez. Bediüzzamanın da belirttiği gibi; C.H.P-nin dahi yüzde doksan beşi masum,yüzde beşi kötü niyetinden dolayı sorumludur. Ancak partide bu yüzde beşin elinde ve idaresindedir. Dini olmayan tüm uygulamalarda bu yüzde beş ile icra edilmektedir. Kominizim de, Ateizm de, Sosyalizm ve Marksizm de bunlar eliyle milletin başına geçirilmeye çalışılmaktadır.

            Nur cemaatı bu zaviyeden meseleye bakmakta ve bu yolda da isabet ettikleri görülmektedir. Türkiye yi muhafaza eden işte bu ağırlıktır. Demirelin ve partisindekilerin fazilet ve kemal sahibi olması göz önünde bulundurulurken,birinci ölçü değildir.

            Denilmektedir; Necmeddin Erbakanın her yönüyle İslâmı temsil rolünü üstlenmiş bir şahsiyet olmasına rağmen, Süleyman Demirelin bu konuda ondan çok geri kalmış olmasıyla beraber Erbakana verilmemesi taaccüb konusu idi.

            Birinci kıstas;Her şeyde aranacak iki şeydir; Salâhat ve Mahâret. Mesela,saatinizi yaptıracaksınız.İki saatçi var. Biri müslüman,sâlih, öbürü gayri müslim,mâhir. İslâmi ölçüye göre mahir esastır. Eğer müslüman da   oda var ise,nur-un ala nur tercih edilir.

            Bir diğer husus; Bediüzzamanın da belirttiği gibi; Yüzde altmış-yetmiş tam mütedeyyin ve dindar olmadıkça İslâm namına bir parti kurulamayacağı gibi,zarar da verecektir. Yıllardır şahit olunan uygulamalar da bunu te’yid etmektedir. Bu bir övmek veya diğerini yermek değildir. Bir gerçeği söylemek gerekirse; Kur’an Kursları ve İmam-Hatipler N.Erbakanın döneminden ziyade,diğer dönemlerde açılmış, aksine onun döneminde kapattırılıp,zarar görülmüştür.

            Şimdiki ifadeyle; Demokrasi denilen normal aletin işleyişi Menderes ve Demirel dönemlerinde uygulamaya konulmuş,Turgut Özalın dönemindeki ANAP-ıyla da Menderes döneminde aralanan kapı açılmıştır.

Bir taktik gereği; Eğer S.Demirele verilmeseydi (Onun şahsında partisi AP-ye) alınacak olan mesafeler ne derece alınabilecekti? Yapılmasaydı ne olurdu? Yapıldı ne oldu? Düşünülmesi ve mukayesenin yapılması gerek…

            Şu bir gerçektir ki; Nur cemaatının yıllardır anlatıp da N.Erbakana mensub insanların anlamadıkları gerçek,bir yıllık (1996) iktidarları döneminde doğruluğu çok açıkça anlaşıldı,ifade edildi,hak verildi.Mensubu olan arkadaş bunu bana ikrar etti. Üzülen nokta kırmalar ve kırılmalar idi. Kırılmalar ve ithamlar haksız yere ve insafsızca yapıldı. Nitekim çıkartılan “İslâmi Hareket ve MSP” ve “İslâmi Hareket ve Türkeş” adlı broşürler gayet sertçe idi. Hak namına haksızca davranışlarda bulunuldu. Buda siyasetin çirkin yüzünün bir gerçeği ve gereği idi.

            Başlangıçta –Milli Nizam Partisi,MSP,RP ve N.Erbakansız Fazilet Partisi. Kurulmayıp kurdurulan bu partinin tamamına yakını samimi insanlardır. Ancak eldeki ölçünün yerinde kullanılmamasından çoğu zaman ifrat, bazen tefrit hareketlerle beraber,az bir kısımca da olsa İran devriminin ölçü alınması fayda yerine zararı daha da arttırmıştır.

            Devletle beraber iktidarı ellerinde bulunduranlar onlara vurma bahanesiyle bir çok müslüman mağdur ediliyor,hürriyeti kısıtlanıyordu. 163. Madde bunların birincisiydi. Ve Cumhuriyet ve Atatürkçülüğü koruma düşüncesi ve kanunuyla,laiklik elden gidiyor,irtica ,bu bahanelerle de İslâma hakaret edip,kahrolsun Şeriat naraları bunların başlıcaları idi.

            Bu durumda sonucu kimin kazandırdığı veya kaybettirdiğini tarihin süzgecine,zamana bırakmak daha vicdanlı ve insaflı olacaktır.

            Buna istinadendir ki Bediüzzaman Hadislerden çıkardığı mana doğrultusundaki ahirzamandaki hizmet tarzı konusundaki ifade de:” O zamana yetiştiğinizde,siyaset yoluyla onlara galip gelinmez;ancak manevi kılınç hükmünde İ’caz-ı Kur’an-ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” demiş ve hayatında da uygulamıştır.

            1908 Hürriyet ve 2. Meşrutiyetin ilanından sonra yazdığı Sünuhat adlı eserindeki soru-cevapta: “ Dinsizliği görmüyor musun,meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lazım.

            Evet,lazımdır,fakat kat’i bir şart ile ki,muharrik,aşkı İslâmiyet ve hamiyeti Diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih ( hareket ve tercih edici nokta) siyasetçilik veya tarafgirlik ise tehlikelidir. Birincisi hata da etse,belki ma’fuvdur. (Af edilebilir) İkincisi isabette etse mes’uldür.”

            Hayatının başlangıcını Milliyetçilikle açıp, sonunu da Atatürkçü bir gençlik çerçevesinde kapatmaya çalışmasına rağmen ömrü vefa etmeyen A.Türkeş ve Partisi ise; devamlı ekalliyette kalmış,iktidar olamamıştır. Bayraklaştırılmaya çalışılan Türk Milliyetçiliği idi. Yıllardır sert tavırlara karşı sert mukabelede bulunan inançlı bir gençliğe sahib idi. Ancak akıldan ziyade his galip idi. Bu uğurda binlerce insan öldü,öldürüldü. Bunlara da bir musibet bin nasihatten hayırlı geldi. D.Bahçeli ile beraber bahçenin,vitrinin görünümü de değişti. Bu farklı görünüm ifratın tefritini de sergilemekteydi.

           

Gerek maddi,gerekse de manevi olarak yapılan,yapılmakta olan ve yapılacak en büyük hizmet;cemaatların ve vakıfların yaptıkları hizmetlerdir. Partiler değil. Siyasette de,diğer hususlarda da nur cemaatının hizmetteki farkı;Doğrudan doğruya hizmet iken,diğerlerinde vesilelere bağlanarak dolaylı ve uzun yollar arcılığıyla yapılmaktadır. İktidara gelirsem veya şunu elde edersem düşüncesi ihlası zedeleyici bir düşüncedir. Böylece yıllarca vesileye harcanan zamandan sonra zaman kalırsa gayeye harcanacaktır. Önemli olan alt yapıdır. Üst yapıyı oluşturup şekillendirecekte yine alt yapıdır. O sağlam olmalı. Siyaseti ön plana çıkaranların birinci hedefi önce siyasette son noktaya gelirsem,düşüncesi ön plana çıkmaktadır. Nitekim İ.İnönü-nün Menderese karşı:” Sen hükümet oldun ancak iktidar olamadın.” Düşüncesi son Refah hükümetinde de görüldü. Oysa Refah Partisi hükümeti elde ettiği halde,iktidarı elde edemediklerinden hizmet değil,hezimete sebep olunmuştur.

            Hizmet vasıtaya değil,bizzat gayeye olmalıdır.

            Siyaseti ;” Sermayesi yalan ve yalancılık olan siyaset propagandaları,su-i kesbimiz ile kazanılan ve bu gün tevarüs edilen fena şeylere karşı,kaderi ittiham derecesinde murâdullaha müdahaleye cesaret etmeyelim.”[1],diye değerlendiren Bediüzzaman haklı olarak bunun

neticesini şöyle görür, Bir ikindi vakti abdestini aldıktan sonra ;” Şu cazibedâr siyaset hadiseleri biraz tevakkuf etse;birden beşeriyet nazarını Kur’an-a çevirecek.”demiştir.[2]

            Siyaset tevakkuf etmediğinden,İslâmi hizmetler tevakkuf etmektedir.

            Zira:” Siyasi geniş daireleri merak ile takib eden,küçük daireler içindeki vazifelerinde zarar eder.”[3]

            Birinci derece de kendisine karşı sorumlu olan insanın kendisine olan hizmeti,siyasi geniş dairedeki hizmetinden daha büyük olur. Fabrikanın küçük dişli veya çarkındaki bozulma tüm fabrikanın hizmetlerini durdurur.

                                                                                                          28-06-1999-                                                                                     

                                                                                                                                             MEHMET     ÖZÇELİK                                                                                                                                                                                                                                                                                        

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                                                                                                           

[1] Barla Lahikası.B.S.Nursi.Sh.312.

[2] Sempozyum Hatıraları.( Fas-Rabat-Mısır)Mart.1999.Sh.1.

[3] Kastamonu Lahikası.B.Said Nursi.Sh.34.

Loading

No ResponsesOcak 1st, 2015