Yeşil Üzerine Derin Bir Röportaj
20.02.2006 09:05
JİTEM adına çok cinayet işlediği söylenen Yeşil yine ortaya çıktı. Peki Yeşil'e neden dokunulamıyor? Elindeki kasetler yüzünden mi? O kasetlerde neler var?
 

Neşe Düzel'in Sinan Yerlikaya ile yaptığı çarpıcı röportaj...

NEDEN? Sinan Yerlikaya
Türkiye'nin artık anlaşılıyor ki yumuşak karnı 'derin devlet'. Hukukun sınırları içine çekilemeyen, sürekli 'hukuksuzluk' üreten bir yapı bu. Bu hukuksuzluğun, devletin içinde bulunan bir güç tarafından korunup güçlenmesi ise toplumun ve devletin bütün dengelerini sarsıyor. Devletin içinden çeteler fışkırıyor. Toplum, devletin kurumlarına olan güvenini yitiriyor. Ama bütün bunlardan belki de daha önemlisi, Türkiye'ye düşman herkes, bu hukuksuz yapı aracılığıyla Türkiye'nin istikrarını istediği zaman bozabilme imkânına sahip oluyor. Derin devletin adı en çok bilinen 'tetikçi'lerinden biri de Yeşil. Güneydoğu'da JİTEM adına birçok cinayet işlediği öne sürülen Yeşil, son olarak oğlunun İstanbul'da kurduğu haraç çetesiyle gündeme geldi. Öldüğü söylenmesine rağmen, bu son çete olayıyla yaşadığına dair kuvvetli bir ihtimal ortaya çıktı. Yeşil'i kimin koruduğunu, haraç işlerini, derin devletin suç ve suçluyla ilişkilerini sürdürme ısrarını, Yeşil'i yakından bilen, Yeşil'in kim olduğunu kamuoyuna ilk duyuran kişi olan CHP'nin en üst organı Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesi Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya'yla konuştuk.

Gene Yeşil ortaya çıktı. JİTEM'in adamı olarak çok cinayetler işlediği söylenen bir isim bu. Önce Yeşil'in kim olduğunu sormak istiyorum. Yeşil itirafçı mı, yoksa doğrudan doğruya JİTEM'de mi çalışmaya başlamış?
Yeşil itirafçı değil. PKK veya TİKKO sempatizanı olup dağa çıkmış, sonra da dağdan inmiş biri değil o. Yeşil, devletin yetiştirdiği bir operasyon adamı. Direkt halkın içinden alınmış bir adam o. Yeşil, Bingöl Solhanlı bir vatandaş. Ailesi Elazığ'a yerleşmiş. Yeşil de, Elazığ'da doğmuş büyümüş. Elazığ'da devlete ait ferro krom tesislerinde işçilik de yapmış. Bu vatandaşın asıl adı Mahmut Yıldırım. 'Yeşil', onun kod adı. Bir kod adı daha var: 'Sakallı'. Yeşil, adını ilk Tunceli'de duyurdu. O zaman 'Sakallı' kod adıyla ünlüydü.
Yeşil'i kim bulup devlet görevlisi yapmış?
Olağanüstü Hal döneminde devlet, Yeşil türü bir sürü insanla çalıştı. Abdullah Çatlı gibilerine, kimlikler, paralar, silah izin belgeleri, yeşil ve kırmızı pasaportlar verildi. Yeşil de bu insanlardan biri işte. Yeşil, önce MİT'e çalıştırıldı. Sonra JİTEM'e kaydırıldı. Emniyet'te ise hiç çalışmadı.
Siz Yeşil'i tanıyorsunuz. Sizinle bu konuda dokuz yıl önce de bir konuşma yapmıştım. Siz Yeşil'le yüz yüze konuşmuştunuz değil mi?
Evet. Ben 90'da Tunceli'nin Ovacık ilçesinde avukatlık yapıyordum. Yeşil'i o zaman tanıdım. Emrinde 20-30 kişilik bir özel tim vardı. Bunların arasında İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal'ı vuran Haydar kod adlı zat da vardı. Bu adamlar asker elbisesine benzer elbiseler giyiyorlardı. Yeşil bazen de sivil dolaşıyordu. Bunlar köylere operasyonlar yapıyor, insanlara işkence ediyorlardı. Dağa gidip PKK'yla çatışmıyordu bunlar. Normal vatandaşla uğraşıyorlardı. Yeşil ve adamlarının yaptıkları çok korkulu bir hal almıştı. Yeşil, Ovacık'ta bir kahveye veya lokantaya girdiğinde orası hemen boşalırdı. Yeşil, Ovacık Emniyet Amirliği'nin üst katında kalıyordu. Benim bürom da emniyetin yanındaydı. Yeşil'i sık sık görüyordum. Zaten bizim karşılıklı konuşmamız da dağ başında olmadı. Bir lokantada, kahvede de olmadı. Emniyet amirliğinde oldu.
Buluşmanıza kim aracılık etti?
Yeşil ve adamlarının işkencelerini vatandaş yetkililere şikâyet ediyordu ama çare bulamıyordu. O, köylüleri dövüyor, suya batırıyor, onları çırılçıplak soyup karın içine sokuyor, bazılarını da karısının önünde çırılçıplak soyuyordu. Elinde hep iki defterle dolaşırdı. Size isminizi ve köyünüzü sorardı. Sonra o defterlere bakıp sizinle ilgili bütün bilgileri söylerdi. O defterler, ona verilmişti. Yeşil, terörle mücadele kapsamında görevlendirilmiş biriydi. Onun gözünde herkes PKK'lıydı, her Kürt potansiyel suçluydu. Zaman zaman Abdullah Çatlı'nın da bölgeye geldiği, bunlarla hareket ettiği söyleniyordu. İşte ben o dönemde, Ovacık'ın tek avukatıydım. Vatandaş bana geldi. Ben de durumu savcıya, kaymakama söyledim. 'Biz karışamayız' dediler. Hatta jandarma komutanı yüzbaşı çok iyi biriydi. 'Bizim bu adamla uğraşmamız mümkün değil. Bu adam direkt yukarıya, Genelkurmay'a bağlı. Gidin, derdinizi oraya anlatın. Yoksa burada daha çok pislikler yapacak bu. Benim yapabileceğim bir şey yok' dedi.
Yeşil'le sizi kim buluşturdu?
Ovacık'ta Yavuz bey diye bir savcı vardı. Ondan, beni Yeşil'le görüştürmesini rica ettim. Çünkü bu savcı bey, Yeşil'le çok samimiydi. Onunla emniyetin bahçesinde sık sık tavla oynuyordu, lokantaya gidip rakı içiyordu.
Savcı Yeşil'in vatandaşlara neler yaptığını bilmiyor muydu?
Bilmez olur mu? Ben size olayları tüm çıplaklığıyla anlatıyorum. Yorumu da artık size bırakıyorum. Savcı bir akşam beni aradı ve 'Yeşil seni emniyet amirliğinde bekliyor' dedi. Yanıma üç kişi alıp, gittim. Bir polis bizi emniyet amirinin odasına aldı. Az sonra Yeşil geldi ve emniyet amirinin makamına oturdu. Kendisine bu insanların terörist olmadığını, devletine bağlı insanlar olduklarını anlattım. Bana, 'Sen ne karışıyorsun' dedi. 'Avukatım' dediğimde de, defterini açtı. 'Senin dosyan da çok kabarmış. Yakında senin hesabın da görülecek. Milletvekili olmak istiyorsun, unut' dedi. Düşünün ben o zaman Sosyal Demokrat Halkçı Parti'nin ilçe başkanıydım. PKK'li değilim, DEP'li değilim.
Yeşil'in birçok cinayet işlemesine rağmen bir dokunulmazlığı vardı anlaşılan. Kim sağlıyordu ona bu dokunulmazlığı?
Düşünün. Bir savcı, bir yüzbaşı, kendilerinin görev alanında türlü olaylara karışan Yeşil'le ilgili 'Biz onunla uğraşamayız. Ona bir telkinde bulunamayız' diyorlardı. Yeşil'e bu dokunulmazlığı tabii ki devlet sağlıyordu. Derin devlet dediğimiz yapı koruyordu onu. Devletin içinde ona bu dokunulmazlığı sağlayan kimdi derseniz... Bu, ya JİTEM'dir, ya da MİT'tir. Yeşil, o dönemde JİTEM'e çalışıyordu. Sonsuz yetkileri vardı. Ne kaymakam ne de yüzbaşı ona kimse karışamıyordu.
Yeşil'in kimlerle ilişkisi vardı? Onu kimler tanıyordu?
Onu, Olağanüstü Hal Valiliği tanıyordu. Gittiği ilin valisi ve emniyet müdürü de tanıyordu. Elinde resmi bir belge olmalı ki, gittiği yerlerde resmi binalarda kalıyordu. Gittiği ilçelerin kaymakamı, emniyet amiri ve yüzbaşısı da onu tanıyordu. Eski OHAL Valisi Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu Yeşil'i çok iyi tanırlar. Emniyet Genel Müdürlüğü yapan Mehmet Ağar da onu çok iyi tanır. Üstelik o da Elazığlı. MİT'in eski önde gelenlerinden Mehmet Eymür zaten tanıdığını söyledi. Yeşil, MİT'te Eymür'ün adamıydı. Hatta Eymür Yeşil için 'öldü' dedi.
Sizce Yeşil öldü mü?
Hayır ölmedi, yaşıyor. Ama kamuoyuna öldüğü söyleniyor. Gündemden çıkarılmak istendiği için ölmüş gösteriliyor. Çünkü bu adam onlarca faili meçhul cinayet işledi. Şavaş Buldan'lar, Musa Anter'ler, Behçet Cantürk'ler...
Bunların katili Yeşil midir?
Evet. Bütün bu cinayetlerin içinde Yeşil var. Elazığ'da bir doktorla avukat infaz edilmişti. Tunceli'de genç bir kız kaçırılıp öldürülmüştü. O olaylarda da Yeşil vardı. Ama bu cinayetlerle ilgili Yeşil hakkında hiçbir dava açılmadı. Yeşil'in hakkında askeri mahkemede itirafçılarla birlikte yargılandığı tek bir dava var. O davanın da ne olduğu belli değil. Ciddi bir dava değil o. Oysa Yeşil'le ilgili binlerce dosya olması gerekirdi. Ben Yeşil'in yaşadığını biliyorum. Daha geçen baharda, Yeşil'i eskiden beri bölgeden tanıyan bazı insanlar bana onunla görüştüklerini söylediler. Birkaç müteahhit bana, 'Yeşil'le oturduk Ankara'da lokantada yemek yedik' dedi. Bunlar benim tanıdığım kişiler. Bu müteahhitler, Elazığlı, Diyarbakırlı ve Bingöllü.
Peki insanların Yeşil'den bu kadar korkmalarının asıl sebebi ne? Onun çok vahşi olması mı yoksa desteğinin çok kuvvetli olması mı?
İnsanlar Yeşil'in arkasındaki desteğin çok kuvvetli olmasından korkuyorlar. Bunu yaşadılar çünkü. İnsanlar öldürülmekten korkuyor. Yeşil'in kim olduğunu kamuoyuna ilk açıklayan benim. Kumarhaneci Topal öldürüldükten sonra, Topal'ın Kızılay'da bir bankanın hesabına Mahmut Yıldırım adına 10 milyon dolar yatırdığı haberi gazetelerde çıktı. Bu adamın kim olduğunu kimse anlamadı. Mahmut Yıldırım'ın 'Yeşil' olduğunu basın benden öğrendi. Onun robot resmini de ben çizdim basına. Zaten Yeşil, Topal cinayetinden sonra konuşulmaya başlandı. 97'nin Şubat'ıydı. CHP Genel Merkez'den Yeşil beni telefonla aradı.
Sizden ne istiyordu?
Konuşmaya, küfürle, hakaretle, tehditle girdi. 'Benden ne istiyorsun? Her şeyi devlet adına yaptım ben' dedi. Ben de, 'Büyük pislikler yaptın. Gel bunların hesabını ver. Bunlar kayıt dışı kalsın diye devlet seni zaten bir gün öldürtür. Konuşmaman için seni öldürürler' dedim. 'Kimse bana dokunamaz. Ben tedbirimi aldım. Yaptığım bütün işleri kasetlere aldım. Kim bana emir vermiş, kim bana ne demiş, hepsini, yaptığım her şeyi kasetlere anlattım. Adam öldürüyorsam, devletim için yapıyorum. Bu kasetleri ilgili yerlere verdim. Eğer bana bir şey olursa kasetler ve ilişkiler ortaya çıkacak' dedi. Sonra da, benimle buluşmak istedi. Ankara'da Gölbaşı'ndaki parkta randevu verdi. 'Yalnız gel' dedi. Odamda arkadaşlarım vardı. Onlara, 'Arkamdan gelmeyin. Bu adam istese beni zaten istediği yerde vurur' dedim. Parka yalnız gittim. Ama Yeşil gelmedi. Baktım arkadaşlar üç arabayla gelmişler. Yeşil sonra beni aradı, 'Sözünde durmadın. Niye onları getirdin' dedi. Bir süre sonra da Akın Birdal'ı vuran Haydar kod adlı kişi aradı. 'Bizimle uğraşmaktan vazgeç, bu işlerin peşini bırak' dedi.
Peki bu kadar çok arandığı söylenen bir adam nasıl oluyor da hâlâ haraç toplamaya çalışıyor?
Yeşil, G. Doğu'da daha çok devletin talimatlarıyla iş yapıyordu. Ama zamanla kimliği ortaya çıkınca, devletin bazı kesimleri ona G. Doğu'dan el çektirdi. Onu Batı'ya aldılar. O da Batı'da işin kuralına göre görevini yapıyor. Haraç alıyor. Yeşil, Doğu'dan Ankara'ya ve İstanbul'a geldikten sonra lüks yaşamın içine girdi ve para toplamaya koyuldu. Kumarhaneci Topal'ın onun adına bankaya yatırdığı 10 milyon doların akıbeti hiç sorulmadı. Bu para ne için yatırıldı, devlet bunu ortaya çıkarmadı. Bu da dahil,Yeşil'in her türlü olayı kapatıldı. Yeşil de yakalanmadı. Bir ara Antalya'da Yeşil'in yazlığına operasyon yapıldı. Yok yarım saat önce, yok on dakika önce kaçtı açıklamaları oldu. Polisten yarım saat önce kaçan adam yakalanmaz mı? Çok kolay yakalanır. Devlet, Yeşil konusunda ciddi değil. Üstelik Yeşil öldü gibisinden de kamuflajlar yapılıyor.
Niye ölü gösterilmek isteniyor?
Mesela Yeşil, Mehmet Eymür'ün MİT'te adamıydı. Eymür Yeşil'in neler yaptığını biliyor. Yeşil bir gün çözüldüğünde, ucunun kendisine dokunacağını biliyor. Eymür, öldü, bir dönem bitti gibisinden Yeşil işini kapatmaya çalışıyor. On beş gün önce televizyonda yine Yeşil'in öldüğünü söyledi. Eğer öldüğünü biliyorsa, nerede, ne zaman, hangi olayda, nasıl öldüğünü de bilmesi lazım. Eymür bunları da açıklamak zorunda. Bakınız... Devlet Yeşil'i ne öldürür, ne de yargılar. Yeşil mahkeme önüne çıkarılırsa her şeyi anlatır. Öldürülürse de, bana söylediği kasetler ortaya çıkar. Bu yüzden Yeşil'i yakalamak da, ortadan kaldırmak da istemiyorlar. Yeşil hâlâ kuvvetli biri. Devlet, Yeşil konusunda samimi değil. Her şeyi bilen ve bulan emniyet Yeşil'i nasıl bulamaz? İnsanlar onun Ankara'da Mercedes'le dolaştığını, Sakarya çevresindeki barlara gittiğini, lokantalarda yemek yediğini görüyorlar.
Yeşil'in oğlu İstanbul'un göbeğinde adamlarıyla yakalandı geçen hafta. Yeşil'in de aynı evi kullandığı söyleniyor. Yeşil destek almasa İstanbul'da çete kurabilir mi?
Hayır kuramaz. Yeşil'in maddi ve manevi desteği olmadan oğlunun silahlı çeteye sahip olması, haraç toplaması mümkün değil. Ama ben Yeşil'in o evde olduğunu tahmin etmiyorum. Yeşil işi olgunlaştırır, adamlara emir verir ve sonrasını tepeden takip eder. Üstelik Türkiye'de sadece Yeşil'inki değil bir sürü çete var. Devletimiz maalesef bu konuda çürümüşlük içinde.
Ama bakıyoruz, Yeşil'in oğlunu yakalayan, Yeşil'i deşifre edenler de devlet görevlileri. Devlet görevlileri acaba kendi içlerinde bir güç çekişmesi mi yaşıyorlar?
Olabilir. Devletin içinde, kurumlarında bu işlere karşı çıkan, dürüst, namuslu, iyi niyetli görevliler de var.
Yeşil, JİTEM'in yani Jandarma İstihbarat'ın adamı olarak tanınıyor. Ama son zamanlarda Silahlı Kuvvetler'in dürüst ve şeffaf bir yapıya kavuşmak için çok ciddi çalışmalar yaptığını görüyoruz. Bu çelişki nasıl mümkün oluyor? Ordunun zirvesi temiz bir yapı isterken, ordunun içinde birileri eski ilişkileri mi sürdürmeye çalışıyor?
Mutlaka vardır. Terörle mücadelede sap ve saman karıştırıldı. 'Gerçek suçludan ziyade, potansiyel suçlular arandı. Askeriyede, JİTEM'de bu tür yanlışlıklar çok oldu. Mesela Veli Küçük.
Onun da kendine göre çetesi vardı.
Ama doğru dürüst yargılanmadı. Bunları yargılamaktan ziyade, dışlayarak yavaş yavaş temizleme yoluna gidildi. Şu anda düzgün olmayan işlere bulaşmış kişileri temizleme gayretleri var.
Ama bu kişiler yargıda cezalandırılsalar, sonuç daha etkin olur. Tabii bir de hükümetler devletin içindeki çetelere, askeriyenin, JİTEM'in, MİT'in işine fazla giremediler ya da girmek istemediler. Biz 91-95'te DYP'yle koalisyon kurduk ama İçişleri ve Savunma gibi bakanlıklara hep OHAL valilerini getirdiler. Susurluk'ta adı geçenler bürokrasiye getirildi, bakan yapıldı. Bu işleri çözmek bu nedenle mümkün olmadı.
Biz ne zaman içindeki suçluları tümüyle ayıkladığına inandığımız bir devlete sahip olacağız?
Herkesin yargılanabildiği, kimsenin dokunulmaz olmadığı, şeffaf, demokratik bir devlet olmadıkça, söylediğiniz olmaz. Bakın... Susurluk sırasında Mersin Cezaevi'nden biri bana telefon etti. 'Ben bunlarla bir dönem çalıştım. Susurluk'taki kazada araba sayısı iki değil, üç' dedi. 'Birinci arabada Çatlılar vardı. İkincide korumalar. Üçüncüde eroin. Bursa'da Çelik Palas'a gidiyorlardı. Yeşil malı almak için onları otelde bekliyordu. Zaten Yeşil zaman zaman Berlin'e gider. Orada Türkiyem spor diye bir kulüp var. Orada malı dağıtırlar' dedi. Ben bunu açıkladım. Konu Alman parlamentosuna da gelmiş, operasyon yapılmış, olayın doğru olduğu çıkmış. Telefondaki adam benimle daha çok şeyler paylaşacaktı ama bağlantı koptu, ailesini aradığımda, 'öldü' dediler. Bütün bu yaşananlar, bir gün bir iktidar gelecek, yargılanacak.

 

 


İŞTE DERİN DEVLETİN SON HAMLESİ
21.02.2006 09:27
Sauna Çetesi diye başlayan olayın ardından Susurluk'u aratacak bağlar çıktı. İşte, cinayetler, bombalar, Bakanların fişlendiği dosyalar ve 68 CD'yle inanılmaz çete...
 

Polis, Ankara'da yürütülen "Küre operasyonu"nda çarpıcı bilgiler elde etti. Tutuklanan çete lideri Kasım Zengin'in Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli yüzbaşı Nuri Bozkır'dan aldığını öne sürdüğü CD'den Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile Başmüzakereci Devlet Bakanı Ali Babacan'la ilgili istihbarat çalışmaları çıktı. Bozkır'ın, Zengin'e "kontrgerilla" eğitimi verdiği iddia edilen Ayaş Tüneli'ndeki incelemede de C-4 ve TNT parçaları bulundu. Bozkır'la ajanı olduğu iddia edilen Mustafa Aksoy dün tutuklandı.

Tutuklananlar arasında eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ertuğrul Çakır da bulunuyor. Şimdiye kadar toplam 8 kişinin tutuklandığı, Yüzbaşı Bozkır'ın gözaltında sorgulandığı operasyonun ayrıntıları insanın kanını donduracak cinsten...

İNANILMAZ CD'LER

Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli Yüzbaşı Nuri Bozkır'ın, çete üyelerine istihbarat ve gayri nizami harp dersi verdiği ortaya çıkarken, Bozkır’ın bu amaçla CD hazırladığı tespit edildi. Bulunan 68 CD'de yeralan bilgiler Türkiye'yi sarsacak.

BU YÖNETİM DEĞİŞMELİ

Hükümete dönük eleştirilerin de yer aldığı CD'lerde, “Bu yönetim değişmeli.” deniliyor. Başkent Ankara'yı bölgelere ayıran ‘Sauna çetesi', bölgelerin demografik yapısını çıkarmış, ayrıntılı etüt çalışması yapmış. Özel Harpçi Yüzbaşı Bozkır'ın, CD'lerle ilgili verdiği ifade ise Susurluk’u hatırlatıyor: “Devlet sırrı gizli bilgilerdir. Açıklamaya yetkim yok.”

BAKANLAR VE VEKİLLER FİŞLENMİŞ

Tutuklu Zengin ifadesinde, Yüzbaşı Bozkır'ın kendisine daha önce verdiği MİT kimliği ve 68 CD'yi operasyondan önce geri istediğini söylemişti. Zengin'in 2'sini geri vermediğini söylediği CD'lerden Çiçek ve Babacan'a ilişkin istihbarat notları çıktı. CD'lerde, iki bakanın kimlik bilgileri, kullandıkları araçlar, siyasi eğilimlerine ilişkin detayların bulunduğu anlaşıldı.

Soruşturmayı yürüten birimler CD’lerde Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin tek tek fişlendiğini ortaya koydu. CD’lerde Adalet Bakanı Cemil Çiçek hakkında da oldukça detaylı istihbarat bilgileri bulunduğu belirtiliyor. Milletvekilleri hakkında, ikamet ettikleri yerler, kullandıkları araçlar ile telefon numaraları, fikrî yapıları, eğilimleri gibi bilgilerin yer aldığı anlatılıyor. CD’lerde aile bireyleri hakkında da geniş bir çalışma yapıldığı, milletvekillerinin çocuklarının eğitim gördüğü okullara kadar geniş bir istihbarat çalışmasının yer aldığı ifade ediliyor.

ANKARA'DA EYLEM HAZIRLIĞI

Bazı CHP milletvekillerine ilişkin notların da yer aldığı CD'de, Ankara'nın büyük alışveriş merkezlerinden Migros, Armada, Carrefour'a ait fotoğraflar, keşif notları ve krokiler de çıktı.

Bozkır'ın görevi nedeniyle elde ettiği bazı bilgileri Aksoy ve Zengin'le paylaştığı belirtildi. Zengin'i istihbarat elemanı olarak kullandığı iddiasıyla gözaltına alınan Yüzbaşı Bozkır'a yönelik ifadeleri araştıran polis, Bozkır'ın bazı kişilere, yapımı yılan hikâyesine dönen Ayaş Tüneli'nde eğitim verdiğini belirledi. Bozkır'ın tünelin girişi ve içini patlayıcılarla ilgili eğitim alanı olarak kullandığı anlaşıldı. Tünelde yapılan incelemede, kullanım amaçlı hazırlanmış C-4 patlayacı parçaları, TNT ile tenekelere yerleştirilmiş bomba düzenekleri bulundu. Düzenekler laboratuvara gönderildi. Bozkır'ın 1998'de PKK'nın iki numaralı ismi Şemdin Sakık'ın Kuzey Irak'tan Türkiye'ye getirildiği operasyona da katıldığı öne sürüldü.

PKK'NIN BOMBALARI ONLARDA ÇIKTI

Sauna çetesi üyelerinin ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda 4 ruhsatsız tabanca, 1 Kalaşnikof marka tüfek ile TNT kalıpları ve A-4 plastik patlayıcı ele geçirildi. A-4, terör örgütü PKK'nın bombalı saldırılarda kullandığı patlayıcı olmasıyla dikkat çekiyor.

İŞTE İNFAZ YAPTIKLARI YER
Tutuklanan zanlılardan Serdar Yük'ün, "Yüzbaşı Bozkır, Kasım'la beni (Sincan bölgesindeki) Yenikent'te eğitim yaptıkları tünele götürdü. Bize orada 'Onlar TNT parçalarıdır' dedi. Bol miktarda şırınga ve ameliyat eldivenleri vardı. Büyük boş kovanlardan vardı. Taşın arasından fitil çıkardı. 'Biz gizli infazı burada yapıyoruz, Düzce civarına götürüp bir yere atıyoruz' dedi" şeklinde ifade vermesi üzerine savcılık harekete geçti. Savcı Mustafa Kelkit'in Düzce'ye gidip bölgede bulunan kimliği belirsiz cesetlerle ilgili araştırma yapacağı bildirildi. Bu arada, Yüzbaşı Bozkur'un, terörist Şemdin Sakık'ı Kuzey Irak'tan getiren timde görev aldığı öğrenildi.

DEVLET KARARLI: SONUNA KADAR GİDİN

Alınan bilgilere göre Sauna çetesiyle ilgili soruşturmayı yürüten birimler, ele geçirdikleri CD’ler ve çetenin bağlantıları hakkında Adalet Bakanı Çemil Çiçek ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü bilgilendirdi. Çiçek’e özellikle kendisi ile ilgili fişler hakkında bilgi verildi. Özkök ve Çiçek’in, soruşturmada sonuna kadar gidilmesini istedikleri, bu konuda ilgili birimlere gereken her türlü desteğin sağlanması için talimat verdikleri öğrenildi.