* YENİLİKÇİLİK *

 

 

      

      Bazen yenilikçilik,bazen de aldığı taraf itibarıyla reform,devrim,Rönesans şeklinde yansımaktadır.

            Osmanlının dağılmasıyla birlikte küçük devletçikler oluştuğu gibi;o küçük devletçiklerin içlerinde de küçük gruplar meydana geldi.Bunların bir kısmıda yenilikçiler olup,devrimci adıyla Rusyaya,batılılaşma ile Avrupaya,İslamlaşma ile de İrana bir yöneliş içerisinde oldu.

            Modern Müslüman,yenilikçi midir?Fazlur Rahmanın tezi gibi…[1]

            Sıkıntı şurada;Peygamber,İsa ve Musanın şeriatını değiştirdiği gibi,bizler 14 asır sonra önceki şeriatla mı amel edeceğiz,nasıl?

            Batının etkisinde kalan veya orada yaşayıp eğitim sürmüş ulemamızı,Prof-umuzu tehlikeden,itikat ve amelde bazı eksiklik ve bozulmalardan emin ve salim kalamamışlar.Anadolunun safiyetini koruyamamışlardır.Fazlur Rahman gibi…

            Son yüz asırlık dönemde yetişen ulema,çöküntünün eseridir.Bir yönüyle de 3.asrın yoğunluğunu ve birikimle beraber atılımını yaşamakta ve yansıtmaktadır.

            Bazı münferit yanlış çıkışlar,yeni buluşlar değillerdir.Eski kitaplara bakıldığı zaman,gerek fıkıhta gerekse de itikatta,kıl-ü kâl yani şu şöyle demiş şeklindeki söylentilerin dillendirilmesidir.

            Din fikre engel koymaz.Sağlıklı fikri teşvik eder.Gerçek özgürlüklerin kısıtlanması dinde değil,dinin yorumlanmasındadır.

            İslam dünyası dünya çapında kuracağı bir –Fetva Heyeti- ile bir açılım içerisine girebilir.

            Mesela;Padişahlar,büyük günahlardan olan adam öldürmeyi,bir kişiden fetva alıp bağy yani baş kaldırma ile nitelendirerek evlat ve kardeşlerinin öldürülmesini meşrulaştırmışlardır.Oysa böyle olmayan bir çok muğlak noktada,böyle bir heyetin vereceği bir karar ve fetva,icma hükmünde bir delil ve güç olacaktır.

            Bediüzzamanda bu mânanın özünü görmekteyiz.O farklı bir sistemle,islamın bir çok meselesinde,Umum-ül Belvâ denilen çıkılmaz konularda,nihâ-i denilecek esasları,komprime hülasalarla ortaya koymuştur.

            Hadisde buyurulan;Her yüz senede bir gelecek olan müceddidler,bu meselelerde asrın idrâkine uygun mânaları,asrın ruhuna uygun olarak ortaya koyarlar.

            Bu da aynı zamanda toplumu monotomluktan ve donukluktan kurtarmak, dinamikliği sağlamaktır.

            Mesela düşünülüp,sorulabilir;Eğer bir gün kölelik kalkarsa veya hırsızlık olmazsa,vs..,Kur’anın bunlar ile ilgili olan hükümleri ne olacak?

            1-Zaten Kur’anın hedefi bunların kalkmasıdır.Araç ise bu kanunların tatbikidir.

            2-Dünyanın gidişi bu problemlerin devamını göstermektedir.

            3-Dünyada problemlerin kalkması,bir yönüyle hayatın bitmesidir.

            4-Benzerlerinde kıyas yoluyla uygulanır.

            5-Hükümler ebedi olup,kıyamete kadar geçerlidir.

            İslamiyet içe kapanmayı değil,sürekli gelişmeyi ve dışa açılmayı orantılı olarak teşvik eder.

            Mesela; Amerikalı bilim adamı Michael Hart,tarihin 5 bin yıllık süresi içerisinde gelmiş-geçmiş yüz meşhurdan,hristiyan olmasına rağmen 1.sıraya Hz.Muhammedi, 3. Sıraya Hz.İsayı,15.sıraya Hz.Musayı,52.sıraya da dışa açılmasıyla Hz.Ömeri koymaktadır.Etki,kişiliklerinin ön plana çıkmasıyla sıralanırlar.

            -İslâmın siyaset alanındaki bozulması haricilerle,itikad alanındaki bozulması ise Mutezile ile olmuştur.

            -İslam dünyasındaki yenilikçilerin gelenekçilere göre farkları şuradan da kaynaklanır:

-Kabuğu kırayım derken,zorlamayla kendini yaralama ve zedelemeye sebeb olmakta..

-Büyüyeyim derken küçülme,küçüklük psikolojisinden kurtulma çabasından..

-Aklı ön plana çıkarıp,dini akla uydurma çabası..

-Zamanı dine uyduramamanın güçlüğünden,dini zamana uydurma kolaycılığına kaçma..

-Eskiyi eski görerek,yenileşmeyi yeni yorumlarda arama sevdası..

-Farklı bir açıdan bakarak,farklılığını fark ettirmek ve onda üstünlük vehmetme duygusuna kapılmak..

-Yeni bir akım kurma ve oluşturma,tıpkı yeni dernek gibi niteleme..

-Siyasetin önemli çapta etkisinde kalma..

-Kaynaktan gelen suyun mecrasını değiştirme faaliyetidir.Diğer ifadeyle;Kendi adıyla bir musluk takma ve takılma hareketidir..Ancak kaynağı kurutma veya zarar vermeyi hesap etmeden…

-İslâm dünyasını etkileyen,dışarıya fikir ihraç eden İran etkisinin girdabına kapılmak..

-Felsefi akımların etkisinde kalmış olmak..

-Kendisini zorla kabul ettirme düşüncesinin neticesi olarak..

-Karşı görüşleri ve delillerini bilememe,yeterli alternatifler üretememe..

-Çevre faktörü etkilidir.

-Hoca ve eğitim yöntemi göz ardı edilmemelidir.

-Bilgiye ve kaynaklara yeterli derecede ulaşamama..

-Müslümanları aktif kılma düşüncesi,karşı tarafı ise pasif görüp öyle değerlendirme..

-Taklidi,taklid edilme düşüncesiyle,yeterl derecede tahkik etmeden iddia ve dâvada bulunma..

-Bir yandan da işin kolaycılığına kaçma hareketidir.

-Bir fikir deha derecesinde bir şahıstan çıksa,cumhurun kabulüne matuf ve mazhar olmadıkça yer tutmaz,münferid ve zayıf kalır.

-Felsefedeki akımlar gibi;sürekli farklı yorumlar üretme mecburiyeti hasıl olur..

-Tefrite karşı,ifrat hareketidir..

-Başlı başına bir tepki faaliyetidir..

-Bir aksiyon hareketi..ancak aksiyon ne şekilde ve nasıl, neyde olmalıdır?Çerçevesiz ve de kuralsız!!Kuralcılığa Reddiye…

-Geçmişi sorgulama hatta onlarla hesaplaşma girişimidir..

-Geçmişe,ulemaya,eserlere,şimdikilere araştıracak bir şey kendilerine bırakmayanlara, hepsine mutlaka bir çözüm üretenlere yeni bir miladı başlatma girişimidir.

-1400 seneye gitmeden,her meseleye olduğu yerde akılca –akıllıca olmasada- maslahat ve yorumlar üretmektir.Aslında her asırda bir veya birkaç müçtehide bedel,yüzlercesini üretme ve türetme faaliyetidir.

-İşin içinde safiyet ve gayretle beraber hamlık ve acemilik ve de taklidcilik yatmaktadır.

-Yenilikçilikte,uhrevilikten ziyade,dünyevilik ağır basar..

-İdare,devlet,zenginlik,dünyayı ihya,ahiret ifadesi destekli ön plana çıkarılır..

-Mevcut boşluğu günün şartlarının zorlamasıyla doldurmaya çalışmadır..

-Hisle karışık madde-mana,dünya-ukba ortaklığı hareketidir..

-Çıkış hareketidir.

-Patlama faaliyetidir.

-Fikir özgürlüğünden ziyade,fikir serbestliği mutlak olarak savunulur.

-Var olmayı,var etmeye,ortaya bir şeyler koymaya bağlar..

-Usul farklılıkları,vüsul farklılıklarını da ortaya çıkarmaktadır.

-Batıdaki reformla bizdeki tecdid hareketinin uyumsuzluk ve denksizliğini,sonuçta denksizliği çıkarma faaliyetidir..

-Dinin yasaklayıcılığı ile,medeniyetin serbestliği düşüncesi sonucu,ortayı bulma çabasıdır.Oysa dinin serbestleri,yasaklarından çokça fazladır.Bu,devletin güvenini sağlamak yasağı ile karıştırılmamalıdır.

-Islah fikri hafif kaldığından devrim,reform fikriyle seslendirilmektedir.

-Modern Müslüman çizgisi çizme ve elbisesini dikme çabasıdır.

-Yenilikçi olmak için çıkış yapma mecburiyeti hissedilmektedir.

            Her yıkım yeni bir inşayı oluşturmuştur.Emevi-Abbasi-Selçuklu-Osmanlı ve Cumhuriyet;her dönemin kuruluşunda yeni bir inşa hareketi devreye girmiştir.Bu arada yanlışlar da eksik olmamıştır.

            Mesela;Necmeddin Tufi (Ö.1316):”Nass ve İcma maslahat ile çatışırsa,maslahat tercih edilir.”ifratıyla,Kur’an-ın hadisle beraber onda icma edenlerin hükümlerini anlamsız saymış olmaktadır.

            En önemli noktaların başında;Hayatın ihtiyaçları,banka kredilerinin alımı,faizin yüzde üçünün faiz sayılmayacağı gibi bir düşüncenin,hayatın ihtiyaçlarının ölçüsünün belirlenememesinden kaynaklanmaktadır.Bu durumda ihtiyaçlardan ziyade,ihtiyaç olmayan nedir?O halde faiz caiz mi olmuş olmaktadır?

           Oysa Maslahatın bazı fıkhi şartları söz konusudur.          

     "Bir maslahatın makbul olabilmesi için bazı şartların bulunması gerekir. Bunlar şunlardır:

1.  Kat'î olmalı:

Bir şeyin maslahat teşkil ettiği, kesin surette bilinmelidir.

2.  Umumî olmalı:

Bir şeyin muteber bir maslahat sayılabilmesi için o hususun umûmî olması gerekir. Şahsi ve hususî menfaatler, maslahat olarak değerlendirilip kabul edilemez.

3. Maslahat  mefsedetten hâlî olmalı:

Bir şey hakkındaki maslahat, mefsedetten hâli (uzak) olmalı veya mefsedet­ten büyük olmalıdır.

Bu sebeple bir hükümde, maslahat ile mefsedet tearuz ederse, maslahatın tercih edilebilmesi için onun mefsedetten büyük olması gerekir. Bu suretle, mas­lahat ile amel edilir. Ancak mefsedet, maslahattan büyük veya ona müsavi olur­sa, o vakit, "Def'i mefasid, ceîb-i menfaatten evlâdır" kaidesi gereğince mefsedetin bertaraf edilmesi için maslahat ciheti terk olunur.

4. Nasslara ve İcmâ'a aykın olmamak:

Maslahat olduğu anlaşılan şey ile hükmedileceğine şer'i nasslardan birinin küllî veya cüz'î bir surette delaleti bulunmalıdır. Nassların reddettiği şey ise, bu muteber bir maslahat olamaz.

Bu şartları ihtiva eden maslahat ile amel edilir. Şu halde maslahatlar, insa­nın istek ve keyfine göre kendisi için menfaat ve maslahat olarak gördüğü şeyler değildir. Maslahat, şeriatın ölçüsünde maslahat olan şeylerdir. Meselâ, bazı in­sanlar vardır ki, başkalarının mallarını gizli ve aşikâr bir surette haksız olarak yemeyi kendileri için uygun görebilirler. Ancak bu durum bir başkasına zarar vermekten başka birşey değildir. Dolayısıyla bunlar maslahat olarak kabul edilemez.”

Maslahatlar uhrevi ve dini ikiye ayrılır.Dünyeviler ise:Buda üçe ayrılır.1-Zaruriyat.2-Haciyat(İhtiyacat.)3-Tahsiniyat.

1-Zaruriyatda:dinin,neslin,canın,aklın ve malın korunmasıdır.

Haciyat da ruhsatlarla kolaylaştırılmıştır.

        Tahsiniyat ise,ikisinden ayrı olarak enzel ve ideal olanı yamak.Camilere yeni elbiselerle gitmek gibi.

-Şeriatın Maksadlarının Neticesi Olan Külli Kaideler

Fakihler, araştırma neticesinde, hangi yerlerde maslahata riayet edilmesi ge­rektiğini göstermek maksadıyla bazı külli kaideler çıkarmış ve tesbit etmişlerdir. Bunlardan Mecelle'de yer alanlardan bazıları şunlardır:

1. Zaruretler, memnu’ olan şeyleri mubah kılar. (md. 21).     

2. Hacet: umumi olsun, hususi olsun zaruret menzilesine tenzil olunur, (md.32).

3. Meşakkat teysiri celb eder. (md. 17).

4. Bir iş dîk oldukta muttesa' olur. (md. İS).

5.  Zarar ve mukabele bizzarar yoktur, (md. 19).

6.  Zarar izale olunur, (md. 20).

7.  Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evladır, (md. 30).

8.  Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur, (md. 29).

9.  Zarar-ı âmmı def için, zarar-ı hass ihtiyar olunur, (md. 26).

10.  Adet muhakkemdir. (md. 36).

11.  Nasm isti'mali bir hüccettir ki, onunla amel vacib olur. (md. 37).

12.  Raiyye, yani tebeâ üzerine tasarruf maslahata menuttur. (md. 58).

13.  Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunurlar: (md. 22).( Bak.Fıkıh Usulü.Prof.Fahrettin Atar.)

                Mesela;Bir haberde:”İngiltere'nin başkenti Londra'da 7 Temmuz'da toplu ulaşım araçlarına yapılan bombalı saldırıların ardından Müslümanlara yönelik sözlü ve fiili tacizlerin artması üzerine tesettürlü Müslüman kadınlara güvenlikleri için gerektiğinde başlarını açabilecekleri söylendi.

           Londra'daki "Camiler ve İmamlar Konseyi" Başkanı Zeki Bedevi, Müslüman kadınların sözlü veya fiili bir tacize maruz kalmamaları için başlarını açmasına Kuran'ın cevaz verdiğini bildirdi.

            ...."Giyinmek bedeni korumak içindir, tehlikeyi davet etmek için değil"(Haberx.5-8-2005. LONDRA Milliyet )  

            Böyle bir hüküm hangi tahmini hesaplarla kesin bir karara bağlanabilir.Öldürülme ve saldırılma ihtimallerinin yüzdesi nedir?Tahmini ve farazi hesaplarla kesin bir emir ertelenebilir ve terkedilebilir mi?Ve de bunu basit bir illete dayandırmak olan -bedenin korunması- ile izah etmek,basite irca etmektir.Emir ve yasaklar illet istememekle beraber yani bir şey emredilmiş veya yasaklanmışsa,onun illet ve sebebi emir ve nehiydir.Oysa tesettürde bir bedeni koruma değil,bir çok hikmetleri söz konusudur.

            İslam yeni bir şeriatla gelmekle zaten farklı maslahatları göz önünde bulundurmaktadır.Çünki şeriatların farklılığı,maslahatların farklılığındandır.

            Şartlar değişirse,hükümlerde değişir mi?

            Oysa din o değişen şartlara da bir hüküm koymaktadır.

            Her şeyi yeniden okuma düşüncesiyle başa dönmektir.

            Mesela memleketimizde yıllarca bir kısım siyaseti hedef alanlar;ne olursa olsun –devlet- düşüncesinde iken,bir çok bedeller ödeme sonucu şimdilerde –Nasıl olursa devlet?- düşüncesiyle hareket edip başarıyı yakalayabilmişlerdir.

            Temelde usül hatası yapılmaktadır.

            Sonrakiler,öncekilerin ruhsatlarını değil,azimetlerini taklid etmelidirler.

             Kur’an ve İslamiyet her zamanda yeniliğini muhafaza etmekte ve devam ettirmektedir.

            Allah’ın zatı ezeli ve ebedi olduğu gibi,Kelâmı da ezelden gelmiş ve ebede gitmektedir.

 

MEHMET   ÖZÇELİK

13-08-2005


 

[1] Bak.İslamın Yenilikçileri.III.R.İhsan Eliaçık.296.