YAŞANAN BÜYÜK BİR DEHŞET
“Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taûn felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslariyle mi? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız îman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.”[1]
“Bugün bedbaht insanlık, din ni'metinden mahrum olmanın sürekli hicran ve felâketlerini bağrı yanarak çekmektedir. Bu acıklı buhranın korkunç neticesidir ki, çeyrek asır zarfında iki büyük harbe girmiş ve üçüncüsünün de kapısını çalmak çılgınlığını göstermektedir.”[2]
Bugün dünya ve Türkiye iki büyük şok,dehşet ve iç kanama yaşamaktadır. Bunlardan biri aile,diğeri ise ona bağlı olarak intihar olaylarıdır.
Beş kuruşunu bile feda etmekten çekinip kaçınan insanlar,eğer hayatlarını feda ediyorlarsa,bu büyük bir şok etkisi yapması,İsrafilin sura üfürmesinden daha fazla düşündürücü bir korkunç haldir.
Dünyanın kalbinden büyük bir parça kopmakta ve koparılmaktadır.
İç ve en son kale olan aile sarsılmaktadır.On üzeri bir şiddette deprem yaşamaktadır.
Bugün kurtuluş ve çareyi hayatının devamında ve çözümünde araması gereken insanlık,hayatının ortadan kalkmasında aramaktadır.Oysa hayatın kalkması problemi değil,bir çok manevi,uhrevi problemleri doğurmakta ve hayatı ortadan kaldırmaktadır.
Bütün bu buhranlar ailede başlıyor.Dıştan içe sızmalar içi ağaç kurdu gibi kemiriyor.Düşman önceden hariçde idi,defedilmesi kolaydı ancak şimdi mikrob ve düşman gövdenin içine kadar girdi,tehlike büyüdü.
Ailede kadın erkek birbirini ne kadar tanıyor?Karısının gözüyle birde kendisine bakmalı.İlk aşklarının ateşini söndürmemeli,tersine döndürmeliler.
Çocukların eğitimi ilk yaşlarda başlamalı,zira verilen ancak o dönemlerdeki olarak kalıyor.
İmamı Âzam-a 3,5 yaşındaki çocuğunu getiren bir veli,onu nereye kaydedeceğini sorduğunda,geç kaldığını,en geç 3 yaşında getirmesi gerektiğini söyleyip,artık onu her nereye kaydederse kaydedebileceğini söyler.
Aksi takdirde ailenin hayrına engel olurlar.
Kalem suresi 17-33.ayetlerde,babalarının miskinlere sürekli sadaka vermesinden sonra onun yerine geçen evladları bunu engellemek için,sabahtan bahçedeki ağaçların ürünlerini keserek miskinlerin gelmelerini engellemeyi düşünürler.Allah ise bunlara ceza olarak geceden bir ateş göndererek bahçeyi yakar.Bahçe kuruyup kapkara olur.Bu kardeşler yaptıkları hareketlerinin yanlışlığını anlayarak pişman olurlar.[3]
Çocuk helal lokma ile büyütülmeli.Ailenin sıhhati korunmalı.
Çocuk bir yaşındayken içinden,iki yaşında iken çevreden gelen tepkiler ve etkilerle şekillenir.3-4 yaşında çevreyle uyum sağlar.
Küçükken çıkış yolu bulamıyan çocuklar,büyüyünce daralma artar,sıkıntı ve bocalama başlar ve büyür.
”Çocuklara özenle bakım verilmeli,davranışlarının aşırılığa geçmemesi için gözetilmelidir.Saldırgan öfke patlamaları,korku ve bunaltı yatıştırılmalıdır.Bu önlemlerin en iyi biçimde sağlanması,çocuğun doğal istek ve eğilimlerini tanımak;hoşlanmadığı durumları göz önünde tutmakla olur.Çocuğun doğal yetenekleri desteklenmeli;tedirgin kaynakları giderilmelidir.Böyle bir çocuk yetiştirme,hem beden,hem ruh için iyidir.Ruhsal yönden yararlıdır,çünki erken eğitimle alışkanlıklar ve tutumlar kişiliğe yerleşir.Çocuk altı yaşına gelince öğretim ve eğitim için bir öğretmene gönderilmelidir.Çocuğu birden kitaplarla yüklememeli;eğitim gelişerek ilerleyen bir sisteme uyarak yapılmalıdır.”[4]
-Avrupada 750 bin bebek doğarken,1 milyon köpek yavrusu doğmaktadır.
Köpek medeniyeti mi?
“Fransa'da 9.000.000 köpek besleniyormuş. Köpek çocuğun yerini alıyor. Köpeğin masrafıda çocuğunkinden çok fazla. Mamasından tra-şına kadar çocuğun masrafından daha fazla geliyor. Türkiye'de de köpek besleyen kadınların çoğuna baktığınızda, çoğunun çocuk doğumu yapmamış kadınlar olduğunu göreceksiniz. Sevme bir ihtiyaçtır. Kadın kucağında bir şeyi sevme ihtiyacı hissediyor çocukta yapmayınca bu sefer küçük bir köpek alıyor. Büyük köpek olmayışı da oradan kaynaklanıyor. Niye büyük köpek beslemiyor da küçük köpek besliyor? Çocuğu kucağında taşımaya ihtiyacı var kadının. O ihtiyacını köpekle giderme tarafına gidiveriyor. Almanyada da 30.000.000 kayıtlı köpek varmış. Bunların şeceresini gösteren nüfus cüzdanlarıda varmış.”[5]
Biz demekki neden Avrupa birliğine girememişiz,şimdi anlaşıldı.
-Seda Sayana bir hevesli!,ilk defa babası belli olmayan bir çocuk doğurmasını söylüyor ve oda,bunu yapabileceğini fakat kendisine ve doğan çocuğa veledi zina denilmesinden çekindiğini söylüyor.
Buda ailenin ne derece tahrib edildiğini göstermektedir.Artık gayrı meşru haller meşru olarak sergilenmektedir.Bu da ailenin temeline konulan en büyük tahribattır.
1987 yıllarında Hürriyet gazetesinde çıkan bir haber beni çok düşündürmüştü;
Dünyaca meşhur,milyonlarca alkışcısı ve milyonlarca kasedi satılan,trilyoner olan bir kadın sanatçı intihar etmeden önce bırakmış olduğu bir cümlelik yazıda şunları söylüyordu:
“Eğer anne olsaydım,intihar etmezdim.”
Annelik kadının kadınlığının ve fıtratının en birinci özelliğidir.Onunla tatmin olup,şöhret ve para doyurmamaktadır.
Zeki Müren:”Tam beş ay boyunca neyle,nasıl öleceğimi düşündüm.Uyku haplarımın tamamını içsem,bağışıklık kazandığım için,tam etkisini göstermeyebilirdi.Hastanede kurtarılsaydım,hayattan soğumamın samimiyetine kimse inanmazdı.Kendimi atacak en yüksek binayı aradım.Oturduğum salonun tavanındaki demire kendimi asmayı düşündüm.”
Kendisiyle röportaj yapan gazeteci:”Hiçbir eksiğiniz yok”deyince onun sözünü kesip şöyle der:”Öyle değil.Her insanın bir eksik yönü var.Kiminin maddi,kiminin manevi…İnsanların hiçbir şeyi tam değil.Ben nice varlıklı kişiler gördüm,bahçıvanına baklava yedirip seyreden…Kendisi perhizde olduğu için…”
Ve:”Mezarımın Mecidiyeköy kabristanında gösterişten uzak inşa edilmesini ve taşına da ‘Gerçek mutluluğu tadamadan öldü’ibaresinin konulmasını rica ederim.Gerçek dost bulamadım.Güldürürken ağlıyordum,farkına vardılar.Şöhret hayatımı yaşayamadım,yazık.Şöhret eşittir,yaşarken ölmek.Yalnız yaşadım,yalnız öleceğim.”[6]
Kendisiyle getirdiği çevremizdeki değerlerle uyumsuzluk çeken ve çatışan insan,ruhsal ve akıl yönünden sıkıntıya girip bocalıyor.
İnsan kendisini tanımalı,yaratılış gayesini bilmelidir.
“Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse ömür de pek çabuk akıp geçtiğinden daimi bir şekilde görünür.”(Mevlana)
MEZAR TAŞI
Eli boş gidilmez gidilen yere
Boş gelmedim ya Râb ben suç getirdim.
Dağlar çekemezken o ağır yükü
İki kat sırtımla çok güç getirdim.[7]
Kadın namus,haya ve tesettürüyle mütenasibdir.Örtü onların fıtratının bir gereğidir.
Tesettürün Şerhi adlı eserde Molla Muhammed bazı tesbitlerinde:
Hadisce de ;”kadının ilahi rahmete mazhariyeti,evinde bulunduğu an ve zamandır.
*Kadının örtüsü kaldırılmış,kadının kalesinden gedikler açılıp,içeriye girilmiştir.Kurt bünyeye girmiş,tahrib etmektedir.Kadınların kaleleri tamir edilmeli,ihya edilmelidir.
*İslamdan önce,kadın erkek kâbeyi anadan doğma çıplak olarak ziyaret ederlerdi.Bu ise Allaha giden yolda,insanları Allahın yolundan çıkarmak ve alıkoymaktır.Tıpkı tesettürsüzlük gibi..
*Kadınlar yuvalarına dönmeli.
*Zamanımızda cahiliye-i ula yaşanırken,cahiliye-i uhraya gitmektedir.[8]
Cahiliye-i ula,Hz.Ademden Hz.Nuh dönemi veya Hz.İbrahim döneminden sonra Hz.İsa dönemine kadar olan devre.
Cahiliye-i Uhra ise;islamdan önceki dönem.
* 4 kadınla evlenmenin bir hikmeti;erkeğin her günde bir cinsi münasebete ihtiyaç duymalarına karşı,kadınların 4 günde bir ihtiyaç duymalarıdır.(Age.59)
*Açıklık,cahiliyet ve bedevilik adetidir.Medeniliğin gereği olmayıp,gerilemesidir.
*Fitneye sebeb olunmaması için kadının ayağını yere vurması yasaklanmıştır.[9] Onun gibi de,sesi de avret olarak kabul edilmiştir.Fitne olmaması hükmü değiştirir ve farklı kılar.
Özetle;Görmekteyiz ki,bu asrımızda en fazla harcanan kadın olduğu gibi,en fazla kendisiyle harcanmaya çalışılan yine kadındır.Yani kadın hem harcamakta ve hem de harcanmaktadır.
MEHMET ÖZÇELİK
29-06-2006