VAHDEDDİN Mİ YOKSA TARİH Mİ SORGULANMALI ?

         Hanedan yurtdışına çıkarılmış,asırlardır idare ettiği vatanından alınan kararla saf dışı bırakılmıştı.Hazin bir son idi.

            Hanedanın 155 kişisi giderken hiçbir şeyi yanında götürmemişti.Parasız dışarıya bırakılmış ve öylede yaşamasına göz yumulmuştu.

Hiç hain olsalardı yanlarında sahib olduğu çok değerli mücevherleri,bahaca kıymetli şeyleri götürmezler miydi.Onların İsviçre bankalarında parası da yoktu.

“Hasan Aksay anlatıyor: 80 öncesi. Saraylar Meclis'e bağlı ya, sarayları incelemek için Meclis'ten bir heyet seçiliyor.. Kayıtlar inceleniyor.. Altın bir Kur'an mahfazası var, içinde bir zarf. Açıp okutuyorlar, ne yazıyor diye. Heyette AP'li, CHP'li, MSP'li üyeler var.. CHP'li üye ikide bir Hasan Aksay'a takılıyor ve padişahların özel hayatları ile ilgili alaycı şeyler söylüyor.. Sözkonusu belge okunup belge ile ilgili açıklamalar yapılınca CHP'li üye gözleri dolu dolu gelip Hasan Aksay'dan özür diliyor.
Olay şöyle: Vahidüddin tehdit ve şantajla bir İngiliz gemisine bindirilip gönderilirken, son anda yolculukta okumak için bir Kur'an-ı Kerim istiyor.. Hemen gidip saraydan getiriyorlar.. Altın mahfazalı bir Kur'an. Vahidüddin, İtalya'ya varınca hemen Kur'an-ı Kerim'in mahfazasını çıkarıp, bir mektupla bizim sefarete gönderiyor. "Bu altın kap, beytülmale aittir. Ümmete aid olan bir malın yerine iadesi ricasıyla" iade ediyor.
Vahidüddin Han hastaydı ve yoksulluk içinde hayata veda etti. Borcuna karşılık Yahudi bankerler halifemizin tabutuna haciz koydular. O şimdi Şam'da ebedi istirahatgahında hesab günü için diriliş gününü bekliyor..”[1]

-Vahdeddin  ve diğerleri de tıpkı Hz.Hüseyin gibi tarafların kanının akmaması için adeta kendilerini feda ettiler,memlekette olabilecek kan dökülmesini engellemiş oldular.Hiç mi onlara sadakat gösterecek kimse yoktu,hiç mi askeriyeden ayaklandıracağı kimselere sahib değildi.Saddam bile Irak sonrası varlığını doğrudan veya dolaylı kimselerin saldırılarıyla sürdürmektedir.

Vahdeddin isteseydi memleketi yıllarca Irakın bu haline fazlasıyla çevirebilir. Kendisine yar olmayanı başkalarına da yar etmezdi.

            Ancak o kendisine yâr ettiklerini,onu yaralayarak yârenlik ettiler.

            Bülent Ecevitin başlattığı;-Vahdeddin vatan haini değildir-sözüne karşı hiç de değişmeyen,Ecevit bile değişirken kendisinde bir değişiklik olmayan,nabza göre şerbet veren Demirel Ecevit’e itirazında Atatürk’ü koruma adına tarihi okumamaktadır: “Atatürk’ün hain dediği birine hain değildir derseniz, Atatürk’ü zor durumda bırakmış olursunuz”Tarih ve millet zor kalsada mı?Onların rağmına olsa da mı?Bir millet ve tarih feda edilmektedir.

            Atatürkün Vahdeddine olan hıncı ve hain ifadesinin sebebi olarak tarihi kaynaklarda şunu görmekteyiz:

            Vahdeddin Atatürkü Doğuya gönderdi,Samsuna gönderdi.Zira Ondan habersiz Atatürkün bunu yapması mümkün değildi.(Belge için bakınız.Zaman.19-05-1991)

            Atatürk Vahdeddine olan bu yakınlığından istifade ederek onun kızını ister. Vahdeddin ise vermez.Bu durum Atatürkün içerisinde bir ukde olarak kalır.Çünki Atatürk gücünü Osmanlı gücüyle pekiştirmek istemektedir.

            Tıpkı Osmanlıyı I.Dünya savaşına sokan Midhat Paşanın dediği gibi;-Neden Âl-i Osman olsun da,Âl-i Midhat olmasın?-

            Bazı elektronik cihazlar vardır.Önemli bazı sırlar içerisinde saklı olup,düşman eline geçmesini engellemek için otomatik kendisini yok etmek üzere proğlanmıştır.

            Osmanlı da I.Dünya savaşını bitirdiği gibi,kendisini de bitiren 30-Ekim-1918 de alınan Mondros anlaşması ile bir bitiş imzalanmış,24-Nisan-1920 deki Sevr anlaşması ile memleket İngiltere,Fransa ve İtalya arasında taksim kararı olan Sevr anlaşması imzalanmıştır.

            Vahdeddini sağlıklı değerlendirebilmek için,bulunduğu şartları göz önünde bulundurmak gerektir.Kendiside bunu:"Ateşli külün üzerinde oturuyorum'diyerek çöküş döneminin vehametini bu sözleriyle ifade etmektedir.

            Vahdeddinin komutanlarını Anadolu ve 19-Mayıs-1919-da Atatürkü Samsuna göndermesiyle bir Kurtuluş Savaşının kıvılcımı atılmış oldu.

            “'Vahdettin, Fevzi Paşa'ya, Paşa durumu görüyorsun. Bu işler ancak Anadolu'da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu'da teşkilat kuracak paşaların listesini yapıp getirin der.
Fevzi Paşa ertesi cuma, listeyi takdim eder. Vahdettin dikkatle inceledikten sonra sorar:
- Paşa, Mustafa Kemal hırsız mı?
- Hayır Padişah'ım.
- Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?
- Hayır Padişah'ım.
- Beceriksiz ve kabiliyetsiz mi?
- Hayır efendim.
- O halde bu listeye niçin onun adını almadınız?
- Padişah'ım, Mustafa Kemal Paşa yenilikçi, öteden beri cumhuriyet taraftarıdır...
Bunun üzerine Vahdettin, elindeki kağıdı masanın üzerine bırakır, ayağa kalkar, pencereye yönelir, limandaki gemileri göstererek der ki:
- Paşa! Paşa! Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse cumhuriyet olsun. Kendisine selamlarımla birlikte tebliğ ediniz, haftaya cuma günü Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim.'[2]

            Tarih ve tarihçiler değişmeli…Bir asırdır en çok entrikaların olduğu Osmanlının yıkılışı ve Cumhuriyetin kuruluşu dönemleri sürekli kapalı tutulmakta,sisler hala devam etmektedir.

            Atatürkü bile mitolojik bir kahraman görüp,tarihi bir şahsiyet olmakta çıkaran ve onu yasayla koruyan bir zihniyet,onu aşamaz,onu geçemez.Böyle bir taassub kişiyi kör edip onu geçmemek için her şeye ambargo koyar.

            Tarihimiz ve tarihçimiz ambargo altındadır.

            Tarih eşelenince çok kokular çıkıyor.

            İşte kahramanlaştırılan İsmet İnönü…

            Harbiyeden mezun,asker ve siyasetçi olan Cevad Rifat Atilhan:”Bütün açıklığı ile İnönü savaşları ve hakiki kahramanlar”adlı eserinde;-Belkide tarihten silinmemize sebeb olacak İsmet İnönünün hiçbir dahli olmadığı gibi,böyle bir teşebbüsünde aleyhinde idi.

            Gerçek kahramanların ise;General Ali Fuad Cebesoy ve 24.fırka kumandanı,süvari yarbay Atıf Beydir,der.(sh.6)

            Bu neticeyi kendisine atfetmesini,bir aşağılık duygusunun neticesi olarak niteler.(16)

            Vefasız,muhteris ve nankördür,der.(17)

            Ve o değilde başkası komutan olsaydı,netice daha hızlı ve güzel olurdu.

            Başarısızlıktan dolayı onu idamdan Mustafa Kemal kurtarmıştır.(19)

            Fevzi Çakmak onun hakkında;”Bu adam bir harp kaçağıdır ve cezası kurşuna dizilmektir.Allah fırsat verirse,birgün onun emir ve kumandayı bırakıp,ne tarz ordudan firar ettiğini bütün Türk efkar-ı umumiyesine bildireceğim.”(42)Hastanede kendisini ziyarete gelenlere böyle söylüyordu.

            -“Muhalleri mümkün kılarak,makus talihi yenerek emsalsiz bir zafer kazanan Türk milleti,Lozanda kahkahari bir hezimete uğradı.”(47)

            Genel kanaat o ki;İsmet Paşa kindar biriydi.İhtirası uğruna memleket parçalandı,sağcı ve solcu olarak birbirlerine yapılan ittihamlarla bu hale geldi.

            Doğru yazılmayan tarih,doğru okunmaz…

            Bir hınç ve bir öfke ile mi hareket ediliyor!!!

            Kazım Karabekir hatıralarında,din lehinde konuşması üzerine Gazinin kendisine verdiği cevabı şöyle aktarır:” —  Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kal­

maya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur..

Ve devamla:” Dinî ve ahlâkî inkılâp yapmadan önce birşey yapmak doğru değildir. Bunu da ancak bu prensibi kabul ede­bilecek genç unsurlarla yapabiliriz.”[3]

…..Karabekir, bugün müze olarak kullanılan Ankara Ga-rındaki Özel Kalem müdürlüğüne uğrar. Odaya girdiğin­de Tevfik Rüştü Bey, «Ben kanaatimi Meclis kürsüsünden de haykırırım, kimseden korkmam» diye konuşmaktadır.

Karabekir sorar:.

«Nedir o kanaat?»

Mahmut Esat (Bozkurt) yanıt verir:

«İslâmlığın terakkiye mani olduğu kanaati.. İslam kal­dıkça yüzümüze kimsenin bakamayacağı kanaati..

Karabekir anılarının bu bölümüne şunları yazar:

«Mustafa Kemal Paşa'yı bu sefer de kimlerin nerelere götürmek istediği görülüyordu.»

….Tartışmaya Fethi Okyar da katılır. Okyar, Karabe-kir'in «mütahakkim bir eda» diye tanımladığı biçimde şun­ları söyler:

«Evet Karabekir, Türkler islâmlığı kabul ettiklerinden böyle geri kaldılar ve İslam kaldıkça da bu halde kalma­ya mahkûmlar.»[4]

…Gazinin önemli görüp kurcaladığı meselelerden en önemli olanı;Kuranı Türkçeye tercüme ederek namazda da okutmaktı.[5]

Ve bunu da şu sözleriyle pekiştiriyordu:” Evet Karabekir, arap oğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için  Kur'ân'ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edipde aldanmakta devam etsinler...”[6]

İsmet Paşa ise Gaziden geri değildi.O da:” ..İsmet Paşa müthiş bir inkılâp hamlesi teklif etti:

— Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılâbı yap­mazsak hiçbir zaman yapamayız..”[7]diye hıncını kusuyordu.

Böylece üç hedef belirlenmiş oluyordu:

” 1   — İslâmlık terakkiye manidir.

2   — Arap oğlunun yavelerini Türklere öğretmeli.

3   — Hocaları toptan kaldırmalı.”[8]

            -”Mustafa Kemal Paşanın hastalığında başı ucunda bulunan doktorların cümlesinin farmason ve birinin de yahudi olduğunu ve paşayı bir an evvel temizlemek için; Vîyanada siroz hastalığı için en büyük mütehassıs ve salâhiyetli doktor Klasner olduğu halde onu getirmeyip Fransa farmasonlarının üstadı âzamî Fişenze'yi getirmenin güttüğü kötü niyeti ve Mim Kemal Öke'nin cumhurreisine yapılan iğneler hakkında:

— Korkmasın diye küçük iğneleri gösterip büyük iğneleri tatbik ettik, demesindeki manasızlığa işaret etmiştik.İstanbul Müddeiumimliği bu hususta benden tamamlayıcı

malûmatı almış ise de bir netice çıkmamıştır. Herkesin gözü önünde damarları kesilip öldürülen büyük Hakan Sultan Abdülâziz hakkında ne netice alınmış ki bundan

alınsın!...”[9]

            Beklide bunların sebebi derinlerde,biraz gerilerde,dış etkenlerde aranmalıdır.

İttihad ve terakki cemiyeti masonlukla iç içe bir cemiyettir.

            İttihad ve terakkinin temelini oluşturur.

            Jöntürklerin önde gelenlerinden Kâzım Nâmi (Duru) masonlarla olan ilişkileri konusunda:”Hiçbir sahada birleşememiş,daima çekişmiş,didişmiş olan bizdeki muhtelif ırk,milliyet ve dinler,masonluk çatısı altında tam anlaşma halinde idiler.         

            Masonluk Osmanlı memleketine,180 bin nüfusun 80 binden fazlası Yahudi olan Selanikten yayılmaya başlamıştır.

            İttihat ve terakki cemiyetinin üyeleri de,Selanik İtalyan locasına mensubtur.

            Sultan Abdulazizi hal’edip 5. Muradı,sonra II:Abdulhamidi getiren I.Meşrutiyet ve II:Meşrutiyet erkanı da bu locaya ve Selanik locasına bağlı biraderlerdi.[10]

            Çok hesablılar,bir hesapta,bir kasapta birleştiler.Bir millet,bir tarih,bir asır doğrandı…

            Maalesef yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti eskiyi yani Osmanlıyı kötüleyerek değil de,onun ıslahı üzerine otursaydı,bugün düşülen zillete düşülmezdi.

            Dün ellerini kana bulayanlar,bugün dillerini kana bulayanlarla aynı safta savaşmaktadırlar.

                                                                                                                                                                                                                   Mehmet   ÖZÇELİK

21-07-2005

 


 

[1] Bak.Vakit.21-07-2005.Abdurrahman Dilipak.

[2] Tercüman.21-07-2005.N.K.Zeybek.

[3] Uğur Mumcu.Kazım Karabekir anlatıyor.158-160.

[4] Age.163-164.

[5] Age.177.

[6] Age.179.

[7] Age.186.

[8] Age.187.

[9] Menemen Hadisesinin İç yüzü.Cevad Rifat Atilhan.83-84.

[10] Bak.Sultan 2.Abdulhamid Han.Ö.Faruk Yılmaz.365,367,371.