UYARMA VE RÜYADAKİ TASDİK

 

         “Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.”[1]

            “Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.”[2]

            “Bu da ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.”[3]

            “”Ey Muhammed! Âd kavminin kardeşi Hud'u hatırla. Hani O, Ahkâf denilen yerde kavmini uyarmıştı. O'ndan önce ve sonra da nice peygamberler gelip geçmiştir. Hud, kavmine: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Çünkü ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum." demişti.”[4]

            “Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.”[5]

            “Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi.”[6]

            “Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse de ki: "Ben sizi Âd ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım."[7]

            “Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. O gün kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve kâfir diyecek ki: "Ah ne olaydı, ben bir toprak olaydım."[8]

            “(Lût), onları bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat ikazlara karşı kuşku duydular,”[9]

            “Gerçekten biz Nûh'u kavmine gönderdik, "kavmine acı bir azap gelmezden önce onları uyar" diye.”[10]

            “İnsanları (eğri yolun sonundan) korkut, inananlara Rableri nezdindeki yüksek makamları müjdele, diye içlerinden bir adama vahyimizi göndermemiz onlara tuhaf mı geldi? Kâfirler: "Hiç şüphesiz bu besbelli bir sihirbaz." dediler.”[11]

            “Kendi emrinden ruh (vahiy) ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun.”[12]

            “Ben sizi köpürdükçe köpüren bir ateşe karşı uyardım.”[13]

            “Kalk artık uyar.”[14]

            Kur’an-ı Kerim özellikle peygamberlerin kendi kavimlerini uyarmaları ve uyanmamaları sonucu başlarına gelen musibet örnekleriyle doludur.

            Azgınlığa karşı uyarmak üzere en zalim kişide olsa uyarılmasını bildirmiştir.

"Firavun'a git, çünkü o hakikaten azdı."[15]

            Ve özellikle fasih konuşan kardeşi Harunla beraber gitmesini de belirtmiştir.[16]

            “Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.”[17]

            Ve onlara susturucu mahiyette deliller sunmuşlardır.

            “Ve o yerde onları hakim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.”[18]

            Özellikle böyle bir zalimde olsa önce yumuşak bir lisanla söylenilmesi tercih edilmiştir.

            “Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar.”[19]

            Akabinde şiddetli cehennem azabıyla da cezalandırılacağı bir çok peygamber lisanıyla bildirilmiştir.

            Uyarmaya önce yakından başlanılması emredilmiştir.Nitekim peygamberimizde hira mağarasından dönünce ilk kendisine ian eden hanımı Hz.hatice olmuş ve peyder pey en yakınlarından itibaren davete başlamıştır.

            “(Önce) en yakın hısımlarını uyar.”[20]

            Zamanımızda akrabaya özellikle diyaloğu sürdürerek,önceki akrabaların soğukluklarını sıcaklığa dönüştürerek,devam ve sebatla sürdürmek gerek.

            Uyarmak sorumluluğun ilk şartıdır.Kişinin bir başkasına karşı olan sorumluluğu bununla kalkar,diğerinin sorumluluğu bununla başlar.

            Fazla ısrarcı olmamalı ancak sürekli hatırlatmada bıktırıp usandırmadan devam etmeli.

            Amcasının son nefesinde ısrarla Müslüman olması için gayret gösteren peygamberimize adeta bir uyarıda bulunularak şöyle denilmiştir:

“(Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.”[21]

            Hidayet-i ilahiyyede esastır.

            “İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat sen, körlere, üstelik basiretleri de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek misin?”[22]

            “Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?”[23]

            “O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allah'ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için bir çıkış yolu bulamazsın.”[24]

            Dînde zorlama yoktur. Zîrâ, hak bâtıldan ayrılmıştır”(Bakara.256)

            “îmân”, Sad-ı Taftazanî’nin tefsîrine göre: “Cenâb-ı Hakk’ın istediği kulunun kalbine, cüz'î ihtiyârının sarfından sonra ilká ettiği bir nûrdur.”
            Bir öğretmen arkadaş öğrencilerini okuttuğu kişinin annesine artık örtünmesi gerektiğini,dört çocuk annesi olup artık bir ayağının çukurda olduğunu hatırlatıyor.Anne her seferinde olur deyip daha erken olduğunu ima ederek geçiştiriyor.Anne bir yıl sonra vefat ediyor.

            Bu öğretmen arkadaş bu kadını bir gece rüyasında görüp soruyor:Orada ne buldunuz,ne sorguyla karşılaştınız?diye sorunca kadın:

            Kur’an-ı Kerimin tüm haber verdiği durumlarla karşılaşıp,aynen oradaki soruları bana sordular.

            Bu durum belli bir zamana kadar sürer,kişi artık hidayetin kendisine nasib olması ve kendisinin de bunu ciddi manada isteyib teveccüh etmesiyle nasib olur.İstemeden nasib olmaz.Teveccüh edip hiç olmazsa kalben yönelinmedikçe Allah vermez.

            Sevgili peygamberimiz şöyle buyuruyor;"Kırk yaşma ulaşanın Allah hesabını hafifletir. Altmış yaşında Allah dönüşü lütfeder. Yetmişine vardığında gök ehli onu sever. Seksen yaşında iyi­liklerini sabit kılar, kötülüklerini sabit kılar. O Allah'ın yeryüzündeki esiri olur.”

 

MEHMET  ÖZÇELİK

06-06-2006

 


 

[1] Bakara.6.

[2] Yasin.10.

[3] Necm.56.

[4] Ahkaf.21.

[5] Kamer.5.

[6] Kamer.41.

[7] Fussilet.13.

[8] Nebe.40.

[9] Kamer.36.

[10] Nuh.1.

[11] Yunus.2.

[12] Nahl.2.

[13] Leyl.14.

[14] Müddessir.2.

[15] Taha.24.

[16] Taha.43.

[17] Mü’minun.46.

[18] Kasas.6.

[19] Taha.44.

[20] Şuara.14.

[21] Kasas.56.

[22] Yunus.43.

[23] Zuhruf.40.

[24] Nisa.88.