Uzun bir ayrılıktan sonra, tekrar
buluştuğumuz ancak daha iyi
kaynaşamadığımız Türk Cumhuriyetindeki Müslüman Türk kardeşlerimiz
ahtapoton,yani Kominizm ve Onun zulmünden kurtulmuş gibiler.
Yıllar önce bir birlerinden ayrılan
iki kardeşin tekrar buluşması gibi bir durum içerisinde bulunmaktayız. Ancak bu
iki kardeşin her ikisini de maddi-manevi düne kadar esirdiler.!
Özellikle yeni esaretten kurtulan bu
kardeşlerimiz şimdi serbest olmalarına rağmen,fark nedir? Ne kadardır?
Zira;yıllarca içlerinde yapılan onca
tahribler,maddi-manevi zelzele ve çöküntü bunlarda büyük bir boşluk
oluşturmuştur. Öyle ki,bu gün bile-ilmi kominizm-adıyla okutulub,imtihan
edilmekte olan bir üniversite öğrencisi veremedikçe bu imtihanı başaramadıkça,
beş yıllık eğitimde başarı gösterememiş olarak üniversite heyetince
belirleniyor. Bir yıl veya verene kadar
bekletiliyor.
Bu gün toplum ahlakı,Rusun ahlakının
tesiri altındadır. Zira orayı madden terkeden Rus,değersiz değer ve ahlaklarını
orada bırakarak gitmişlerdir.
Bir emniyetsizlik,bir içki afeti
sari bir illet olarak içlerinde yer etmekte,varlığını devam ettirmektedir.
Asırların kiri,yıllardır içlerine
boşaltılmaktadır. Manen öldüremediklerini,madden öldürmüşlerdir.
Öncü olacak başları,gövdelerinden
ayırmışlar...
İnsanları sürgünler ile bir yandan
telef edip,bir yandan da karışık bir hale getirerek anlaşmalarını engellemek
üzere, bu karma-karışıklıktan istifade ile,şaşkınlılıklarını devam
ettirmişlerdir.
Nitekim bu zulümlere maruz
kalanlardan Ahiska Türkleri 1944 yılında Stalin tarafından 45 gün içinde
değişik yerlere sürülerek;birlik-beraberlikleri,güç ve kuvvetleri zayıflatılma
yoluna gidiliyor; 17 bini sürgün yoluyla telef ediliyordu.
İstikameti en çok muhafaza eden
dindarlara eziyet yapılırken;Mollalar kara vagonlara doldurularak yüz
binlercesi askerler tarafından imha ediliyordu.
Kur’an-dan birkaç kısa sureyi okumak
ve dini bilgilerden mahrum bırakılan bu insanlar,bizlerden de koparılmak üzere Ruslar,propagandalarında sürekli
bizleri dilenci,çingene,aç ve bir çok özelliklerle tanıtarak en azından şüphe
uyandırılıyordu. Böylece okyanusun ortasında tam bir ümitsizlik içerisinde
çırpınmaya sevk ediliyordu .
Ancak bütün bu menfiliklere rağmen
bu insanlar kendileri için bizlerin lokomotif rolünü oynayacağımıza da
inanmaktadırlar. Bundandır ki;her şeyleriyle yüzleri bizlere dönük
beklemektedirler.
Gurbet ve garib iki kelime. Birileri,birilerini
beklemektedirler. Ama kim garip? Kim ğurbette... Ancak ortada dolaşan bir şey
var;oda hasret.. Yıkılması,kalkması ve bitmesi gereken bir şey;işte hasret...
İnancım odur ki; Bu hasret ancak manevi
seferberlikle ortadan kalkabilir. Bu seferberlik de;cemaatların,vakıfların ve
gönüllü kuruluşların hasbi gayretleriyle mümkün olur.
Görünen de odur,onların istedikleri de budur. Ve
isabetli başarı da,hizmetlerin sürekliliğiyle mümkün olur,elde edilebilir.
İşte Müslüman Türklerin ve de İslam aleminin gerçek
bayramları... Madden ve manen istiklallerini elde etmekle gerçekleşir.
GÜN OLA GÜN DOĞA ÜLKEME
BAYRAM O BAYRAM OLUR.
CÜRMÜ HATALAR GİDE
BAYRAM O BAYRAM OLUR.
Meluncanlar bir ışık gibi ortaya çıktı.
Araştırdığımızda:” Kendisini Meluncanların kökenini araştırmaya adayan Brent
Kennedy-i başkanlığındaki bir heyetin,Atalarını aramakta ve onların yaşadıkları
toprakları gezib araştırmakta olduklarını görürüz.
Bunlar ki;Osmanlı denizcilerinin torunları oldukları
söylenir.
Dr.B. Kennedy Virginia üniversitesinin Rektör
yardımcısı olup,kitle iletişim uzmanıdır.
Çok yerde olduğu gibi ABD.de de Meluncanların manevi
bir baskı altında olmaları,seslerinin kısık çıkmasına neden olurken,yıllardır
araştırmalarında tesbit ettikleri noktalar;Türkçe konuşmalarındaki
benzerlikler. Dedelerinin de 5 vakit namaz kılmakta oldukları.
Zorla Hristiyan yapılmaya da çalışılmaktadır.[1]
Diğer bir faciada;14 Temmuz 1959 akşamı yüzlerce
insanın feci olarak öldürülmesiyle başlamış,Baas partisinin 1968-de iktidara gelmesiyle
de devam etmekte olan ve Tarihe Kerkük Katliamı olarak geçen Kerkük Türklerinin
dramı...
M.N.Bursalı-nın veciz ve uzunca bir şiirle dile
getirdiği Çeçenlerin Zaferinde,bir -karıncanın bir fili nasıl hakladığını
destanlamaktadır.[2]
Bundan dolayı da her vesile ile Rusun Çeçenleri yok
etme planlarını İ.Bardakçı gizli bir raporla şöyle anlatmaktadır:
“ Stalin,1930 yılı Haziran’ının 18. günü Slav dışı
ırkların eritilmesi için bir “ Halklar Dağıtım”uygulamasına geçer. İlk adımda
35 bin Çeçen,Kazakistana ve Sibirya-nın kıraç topraklarına sürülür. Bilanço
30180’dir. Aradaki 4820 kişilik fark yolda,trenlerde veya tundrada doğan ve
öldürüldükleri güne kadar birkaç ay yaşayabilen bebeklere aittir.”
Hitlerin Rusyaya saldırması sırasında Çeçenleri yok
etmeyi isteyen Stalin KGB şefi ve iç işleri bakanı ve Stalinden sonra mahkemeye
verilerek vurulan Beria-nın son yazışmalarını bulunduğu Kremlin arşivindeki
gizli Belgesine:
“ 1942 yılı 15 Mayıs günü Beria-nın Staline verdiği
376/00/065 numaralı not:
1-“Çeçenlerin sürülmeleri için120 bin kişilik NKVD
birlikleri hazır. Bu birliklerin Stalingrad savunmasının dışında tutularak
emrine verilmesine teşekkür ederim.”
Bu arada sürgün çalışmaları sürer. Çeçenlerin
sürgüne gönderilmeleri hazırlıkları sona ermiştir.
İşte 24 Şubat 1944 saat 16.45 tarihli ve Beria
imzalı belge.
2- 176.950-si bu gün vagonlara bindirilerek
gönderilenlerin ilk kısmı 33.739 Çeçen-dir.. Bunların 18.950-si iki yaşından
küçük oldukları için annelerinden alınmamışlardır.
Ve 1 Mart 1944 tarihli,aynı imzalı ve 248/64
işaretli rapor:
3-İstenilen bölgelere gönderilen Çeçen-lerin sayısı
bu gün 478.479-a ulaştı. Bunların içinde 91.250-de İnguş vardır.”
Bu kadar hızlı bir şekildeki uygulamayı ise,Beria
adına Staline rapor imzalayan Yevgeni İliç Smartınov şöyle bildiriyor:
4-“Proğram tamamlandı. Görev süresince 20 bin subay
ve 100 bin NKVD mensubu kullanıldı. Bunların 8 bini sürgünlerle birlikde
gönderilmişlerdir.” İşte raporun bu bölümü:
4/d-“ Bu operasyonda 194 konvoy planlanmıştı. Bunun
için, 12.500 vagon ve ayrıca içinde
mollaların konulduğu 6000 imha vagonu kullanılmıştır.”
Gönderildikleri yerler ve başlarına gelenler
konusunda 1944 Aralık ayında Beria-ya gönderilen raporda:
5-“ Salgın hale gelen tifüsü önlemek imkanımız
yoktu. Bu sebeble 38 bin 245 tifüs hastası,yatakları ve eşyaları ile kısa yol
olarak imha edilmiş ve yakılmışlardır.”
Ve Stalinin 1943-ün Şubatı,1944-ün aralığında göçe
ve ölüme zorladığı Gagavuz, Tatar ve Alman asıllı 2 milyon 700 bin insanla
ilgili raporda:
“ Bu insanların 410 bini soğuktan,680 bini
hastalık,ilaçsızlık ve gıdasızlıktan hayatlarını kaybetmişlerdir.”
Kızıl haç raporu Çeçenistanda 1944-ten bu yana 218
bin Çeçenin öldürüldüğünü söylüyor. Ya bilinmeyen ve sürgüne gönderilenler?[3]
1999 Ekiminden itibaren devam etmekte olan umuma yönelik
Çeçenlere karşı yapılan vahşice katliamlar geçmişteki soykırım ve Şeyh Şamil-in
Ruhlarına saldığı korkunun devamı ve kudurmuşluğudur.
6-11-1999
MEHMET ÖZÇELİK