TAŞLARI OYNATMALI..TAŞLARI KALDIRMALI
O zaman kokular dışarıya çıkar..irin içeride kalıp sıkıntı vereceğine bir operasyon ile irinler dışarıya çıkarılmalı..taşlar kaldırılmalı..yerlerinden oynatılmalı..
Van 100.yıl Üniversite rektörü Yücel Aşkın’ın tıbbi cihazların alımında 25 milyon dolarlık ihalede yolsuzlukla suçlanması,antika eserlerin evinde bulunması gibi adliyeye intikal eden suçlamalar,hafife ve basite alınacak suçlamalar değildir. Arkasından Samsun..arkasından İnönü gibi üniversitelerin üzerinde şaibeli durumların hem adli mekanizmada hem de halkın nazarında büyük bir tehlike sinyallerini vermektedir.
Yök başkanı Erdoğan Teziç’in suçu zahir olan Van rektörüne tüm rektörleri toplayarak sahib çıkması ve sorgulanmasının Cumhuriyete karşı alınmış bir karar ve rektörü savunmanın cumhuriyeti savunmak olarak değerlendirmesi bu şaibeyi daha da arttırmaktadır.
Cumhuriyet ve daha öncesinde sık sık Atatürkçülük ve laiklik birilerinin tekelinde mi..olumsuzluklara bir bahane mi?
Yoksa birileri bir şeylerin açığa çıkmasından mı korkuyor?
Yök şu durumda millete de devlete de yüktür..dünyanın 500 üniversitesinin içerisinde herhangi bir başarısıyla yer almamakta,dünya çapında önemli bir araştırmaya imza atmamaktadır.
O halde Üniversiteler ne yapar?
-En büyük operasyonun Milli Eğitimde yapılması gerekir..özellikle şu kutlamalarda…
Aziz mübarek şu ramazan gününde yazmayayım dedim.Fakat dayanamadım.. sorumluluk beni bırakmadı.
Şimdiye kadar komşu devletlerin her birisiyle kavgalıydık..29 Ekim gibi kutlamalarda da sürekli geçmişimizle olan kavgamız sürmekte ve de sürdürülmektedir.Osmanlı kötülenir..cumhuriyeti yükseltmek bahanesiyle.
Neden mi yapılır?Biraz alışılmışlık..monotomluk..eskiden yapılanları papağan gibi tekrar etmek..yeni bir şeyler yapma gayret ve çabasına daha doğrusu yanlışları düzeltme derdine düşmeyip,dert edinmemek..sadece yeri geldiğinde dertlenmek..süren korku kuruntusu..
Kutlamalarda güya kutlama adına söylenen hazıra konup araştırmamak ise işin cabası..işi oyun havasına getirip oynamak..oynatmak..oynattırmak.
Eğitimde değişmeyen en büyük sıkıntı,zihniyettir..zihniyet az farkla beraber 80 yıl öncesinin zihniyeti..
-Kültür Bakanlığı Tiyatrolar bölümünün müdürünü alarak el attı..bir çok müdürlüklerde istifalar baş gösterdi..Kimler kimleri koruyor?Dokunulmazlık mı var?
Türkiyenin meşhur iki sanatçının görev yeri olan Diyarbakıra gitmesi istenince,bunlar istifa ettiler.Çünki görev yeri Diyarbakır görünürken,onlar İstanbulda gazinolarda ücretli olarak çalışmaktalar.
Her tarafta küflenme var..hangi taşı kaldırsanız bir şeyler çıkıyor..kokular yayılıyor..
Bankamatik memurluğu...en yaygın memurluk..oda bunların çoğu üst düzey yetkililerin! Eşleri..işleri..
Her tarafa gereğinden fazla yığma..yığılma..
Bir neslin değişmesi..gitmesi gerekiyor..bir diğer nesil olan gelecek neslin harcanmaması için…
28 Şubat 1997 ihtilali bu yolsuzluklara karşı yapılan operasyonun tepkisi ve tedirginliği…Ört bas etme operasyonu…
28 Şubat birazda Hudeybiye anlaşmasına benzemektedir.Hep milletin aleyhine ve değerlerine karşı alınmış kararlar..
Netice..yarım asırdır millete vaadlerde bulunanlar siyaset sahnesinden silindiler..en önemlisi bütün kurumlara el atma ihtiyacı doğdu..gündeme geldi.
Millet olarak budandık..çok pahalı bedeller ödedik..14 asır mukaddesatının bayrağını dalgalandıran bir millet bir anda bu değerlerine cephe aldı..bunları kaldırdı..bunlara ve savunanlara saldırdı..tarih ve her şey tersine döndü..tam bir yozlaşma yaşadık…
Gür olmak ve gürleşmek temennisiyle…
Dünyada olduğu gibi Türkiyede de gizli örgüt ve örgütler ortak çalışmaktalar.Hepside bunun deşifre olmasından rahatsız.Tıpkı 25 milyon dolarlık ihalede fesad karıştırılmasıyla hapse atılan rektör ve intihar eden yardımcısının,eğer açıklarsam 50 kişi daha peşimden gelir,diye yakınlarına itirafta bulunması gibi.
Türkiyede oluşturulan ihtilaller,bu gizli örgütlerin dünya kontrolündeki üstlenmeleri sonucu oluşmuştur.
Türkiyedede gerek Mit,emniyet,askeri istihbaratlar dönen dolapları biliyor,aynı cesaretle üzerine gitmiyorlar.Bazen bir olayın olmasının akabetinde faillerinin hemen yakalanması beni şaşırtıyor.Basit ip uçları faillerini çözerse,koskoca halatlarla çekilen olayların meçhul failleri neden bulunamıyor?Çok malum olmasından olsa gerek?
İkinci Susurluk da denilen Şemdinlideki bir uzman çavuş ve iki astsubayın bombalama olaylarına karışması işin vehametini göstermektedir.
Hakkari/Şemdinlide 3 kalşnikof,10 şarjür,evraklar,krokiler,işaretli isim ve yerler,2 el bombası bulundu.Jitem iş başında!Resmi askeri araçtan savcı ve CHP milletvekiline araştırma ve inceleme sırasında engelleme ateşinin açılması ve uzaklaşmaya mecbur edilmesi…
Ve işin içinde bulunan 2 astsubay ve 1 uzman çavuş..burada işleri ne?
30-AK-933 Plakalı Jiteme aid araba,42-D-1248 plakalı resmi araçtan açılan ateş sonucu bir kişinin ölmesi..
Bu 10-Kasım-2005’den öncede iki sefer yapılan olaylar..öncesi 1-Kasım ve 11-Ekimde olan 3 olay.
15 yıl hapiste yatan bir Pkk-lı kitapçının dükkanına atılan bu bomba,bir infialden başka ne fayda sağlayabilir?
Bu kişileri devlet değil,halk yakalayıp devlete teslim ederken,bunların ikisi yani 2 astsubay bırakılırken,uzman çavuş alıkonuluyor.
Şimdiye kadar olan faili meçhuller,çok malum olayları ve kişileri gösteriyor olsa gerek!Olayların arkasında çok hesaplar bulunmaktadır.Uyuşturucu rantı,pkk,Hizbullah,hükumeti zayıflatmak,incirlik uzantısı…
Burada tam bir istihbarat zaafı ve ihmali söz konusu olmaktadır.
Aynı partinin bir milletvekilinin kendi içişleri bakanına hitabında” Aksu’nun verdiği bilgilerden tatmin olmayan Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu da “Bize sağlıklı bilgi vermiyorsunuz. İnternet siteleri ve gazetelerden daha çok bilgi alıyoruz.” sözleriyle bakana tepki gösterdi. Abdülkadir Aksu’ya en sert tepki Ersönmez Yarbay’dan geldi. Hükümeti istihbarat raporlarını okumamakla suçlayan Yarbay, “Sayın Başbakan başta olmak üzere işadamlarına ayırdığınız zaman kadar istihbarat raporlarını okusanız bu işler başımıza gelmezdi. İkinci Abdülhamit istihbarat raporlarını okuyarak 33 yıl iktidarda kaldı.” dedi.[1]
İşte bir beyan;“ Adam kaçırma ve öldürme... Eroin ve silah kaçakçılığı... Yüksekova Çetesi'nin bu faaliyetlerini ise Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı'nda görevli Astsubay Hüseyin Oğuz ortaya çıkarıyor. Şimdi dağlarda çobanlık yapan Oğuz'un Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadeyi okuyunca çetenin mensuplarını isim isim tanımakla kalmayıp, kimleri nasıl öldürüp, uyuşturucu kaçakçılığını nasıl gerçekleştirdiklerini de dudağınızı uçuklatan bir dehşetle öğreniyorsunuz.”[2] Süleyman Demirel ise bunu şu ifadelerle açıklıyor:” Bizim ülkemizde iki devlet var. Bir derin devlet var, bir devlet var.”
Eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren ise bunu şöyle teyid etmektedir:” Donat, Evren’e Demirel’in derin devletle ilgili söylediklerini aktardığını, Evren’in de “Sayın demirel doğru söylüyor. Derin devlet biziz. Devlet zaafa uğradığına el koyarız. 1980’de demirel’in suçu yoktu. Daha yeni gelmişti, ne yapalım onun dönemine rastlamıştı” dediğini aktardı.”
Fethullah Gülen hocaefendi ise bu çarpıklık ve boşluğu doğuran sebebe şu şekilde işaret ediyor:” Fransa'dan ibret almak lazım. İstihbarat örgütleri daha bir hassasiyetle çalışmalı Türkiye'de. Fitne daha yuvasından çıkmadan bastırılmalı. Gücünüzü "Bunların gelecekte sistem adına tehlike arz etmeleri muhtemeldir. Şimdiden canlarına okuyalım." gibi vehimlerle tüketir, kuvvetinizi, dinamizminizi hiç olmayacak mevhum şeylere karşı kullanırsanız gerçek tehlikeyi sezemezsiniz. Cenab-ı Hak basiret ihsan eylesin. Yoksa istihbarat iyi çalışsa, emniyet, jandarma, JİTEM, askeri istihbarat iyi çalışsa mutlaka kendilerine düşen şeyi yaparlar bunlar. Tetikte olurlarsa, valiler tetikte olurlarsa, emniyet teşkilatı tetikte olurlarsa; vaktinde bu işi yapmak isteyen insanlar derdest edilir. Hele birkaç tanesi konuşturulunca işin arkasındaki güçler de anlaşılır, derin devlete ait şeyler de anlaşılır. O zaman buna fırsat verilmeyebilir.
Emniyet, JİTEM ve Milli İstihbarat Teşkilatı istese Türkiye'de kuş uçurtmaz. Ben şahsen bir vatandaş olarak gönül koyuyorum vicdanımda. Eğer onlara sormadan bir kuş uçuyorsa vazifede kusur etmişlerdir. Onların durumlarını bir gözden geçirmek lazımdır. Çünkü başka noktalarda fevkalade hassasiyetlerini biliyorum ben. Falan öğle yemeğinde ne yedi, akşama ne yemeği hazırlanıyor, sabah kahvaltısında ne kullanacak ona kadar araştırma yapan insanlar Türkiye'de hercümerce sebebiyet verecek hadiseleri bilmiyorlarsa, ben ona bilemiyorlar demeyeceğim; teâmî yapıyorlar, görüyor, görmezlikten geliyorlar, diyeceğim. İçimden öyle geçiyor ki dişlerini sıksalar fitneyi, fesadı yuvasında boğarlar, Allah'ın izni ve inayetiyle. Bizi alakadar eden de odur.”[3]
Taşlar oynatılmalı..İrinler çıkartılmalı…
Daha önceki bir yazımda da belirtmiştim.Eski liderlerin bulunduğu dönemlerde çok kavgalar oldu.Onlar gitti,kavga bitti.
Kıbrısta Denktaş kavgalı dönemi,yerini anlaşmaya terk etti.Denktaşa bir kitabımı hediye olarak 1997 yılında gönderdiğimde,anında tebrik göndermişti. Takdirimi bildirmiştim.Ancak şüpheli bakışım değişmemişti.
Neden mi?İşte beyanı…
KKTC’nin 1’nci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş,Atatürkü anma törenlerinde inançları gereği örtünen bayanlara hakaret etti.Denktaş,Akdeniz Üniversitesinin (AÜ) düzenlediği ‘Atatürkten günümüze Kıbrıs’ konferansında,M.K.atatürkün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinde olumsuz bazı görüntülere rastlandığını söyledi.
Tesettürlü bayanları’kargalara’benzeten Denktaş,şunları söyledi:”İstanbul’da hilafet için sancak açılabilmekte,İstanbul’un bir çok mahallesinde,kargalar gibi giyinmiş kara çarşaflar içindeki genç kızlar Atatürkün ruhunu rencide etmektedirler.Bazı üniversitelerimizin Atatürke sahib çıkma kararlılığı karşısında,bazı kesimlerin üniversitelere başka türlü bakışı da bu fotoğrafın içerisine rahatlıkla girebilmektedir.”
“Tesettürlü kızlara hakaret eden Denktaşa Kaleiçi Rotary Kulübü tarafından 2005-2006 yılı Meslek ödülü verildi.”[4]
Acaba Erzurumu kurtaran Nene hatun Kalksa,kıbrısı bile kurtaramayan Denktaşın kendisine hakaretine ne der?Zira o ve onun gibi milyonlarcası çarşaflı idi.
Denktaşın burada yaptığı bir tercih değil,yakışıksız bir hakarettir.
Acaba Denktaş kimi yansıtıyor?Kendini mi yoksa Rotary kulübünü mü yoksa birbirlerini mi?
Perdeler açılmalı,keller ve yüzler görülmeli…
Bazen düşünüyorum da,Üsame bin Ladin acaba kimin ve kimlerin ekmeğine yağ sürmektedir?Zira o bahane o bahane edilerek islam alemine,müslümanlara saldırılmaktadır.Aslında Çağrı filmi gibi bir çok islami filimlrein çekimine imza atan Mustafa Akad'ı otele attığı bomba ile Ürdünde öldürtmesi,günah olarak ona yeter..bizdeki hizbullahın abisine...
Şah vakıf olmalı ahvale
Vekile kalırsa vah hâle...AKILLI HAMDİ
29-10-2005
[1] Zaman. 16.11.2005.
[2] Mehmet ALTAN/SABAH.16.11.2005.
[3] 14.11.2005. Aksiyon Dergisi.
[4] Yeni Şafak.11-11-2005.