TÜRKLER   VE   TARİH

 

            Türkler İslâmiyeti kabul etmeleriyle,-tencere yuvarlandı kapağını buldu.-ifadesi kendisinde maya tuttu,kemalini buldu. Allah tarafından:” Allah öyle bir kavim getirir ki,Allah onları, Onlar da Allah’ı sever. Mü’minlere karşı mütevazi,kâfirlere karşı ise izzetlidirler. Onlar Allah yolunda cihad ederler.”[1] Bundandır ki, nerede bir Türk varsa müslümandır, müslüman olmayan Türk dahi Türk değil,Türklükten de çıkmıştır. İşte Macarlar ve Bulgarlar gibi.

            Zira İslâmiyet onun mayası,harcı ve temeli olmuş,onunla kendini bulmuştur. Türk milletinin tarihi seyri içerisindeki hizmeti gayet büyük olarak gerçekleşmiş.devamlı,durmayan bir hizmet çizgisini devam ettire gelmiştir. Nitekim devamlı kendisinin 3-4 katı olan düşmanı yenmiş,inanç,azim ve cesaret kuru kalabalığına, maddi güce meydan okumuş,galebe etmiştir. Çünki o imanın zaferini vermekteydi. Komutanda imanın ve inancın komutanı idi ki,bir çok örneklerinden biri de Sultan Alparslandır.

            9 asır önce Anadolunun kapılarını 26 Ağustos 1071 de açarak, üç kıtaya yayılmış,küçük bir alandan milyonlarca km-ye yayılmıştır. O ki, her an ölecekmiş gibi  taşıyor, şehitlik kefenini yanında taşıyordu. Yani; 927 yıl önce tam bir destan yazılmış ve yaşanmıştır. Biz ise sadece okuyabilmekte, bazen onda da aciz kaldığımızı göstermekteyiz.

            O Sultan duasında şöyle diyordu:” Kumandanlarım! Askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım,onlar ne kadar çok olursa olsunlar,daha fazla bekleyemeyiz. Bütün müslümanların minberlerde bizim için dua ettikleri şu saatlerde,kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehid olur cennete giderim. Beni takip etmek isteyenler arkamdan gelsin,takip etmek istemeyenler diledikleri  yere gitsinler. Bu gün burada emir veren Sultan yok, emredilen bir asker de yok. Bu gün ben sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan bir gaziyim. Peşimden gelen ve nefislerini  ulu Allah’a adayanlardan şehid olanlar cennete, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahirette ateş,dünyada ise şerefsizlik beklemektedir. Mesele, meseleyi Allah rızası üzerine, sevgi ve hürmeti üzerine oturtturmaktır. Yani her şeyi inanç merkezine,sorumluluk duygusuna ve din terazisinde tartmak ve yerleştirmektir.

            İnsanlar ve milletler idealleriyle yaşarlar,idealler kaybedilirse her şeyde kendisiyle beraber kaybolmuş olur. İdeallerin kümeleşmesiyle,dava sahipleri ve davaları da yaşamış olur. Mesele kaybedilen ideallerin kazanılması, kazanılan ideallerin korunmasıyla mümkün olur. Bizler bu gün dipsiz bir kuyuya doğru çekilmekte,itilmekteyiz. Dikkat ister! Dün haçlı seferleriyle çarpışan ecdada karşı bu gün yine içerisinde mücadele hissi olan onun torunları başka kanala kanalize edilmekte,birbirleriyle çarpıştırılmaktadır.

            Birbirleriyle kavgalı,dövüşlü insanlar,birbirini bağlayan bağlar,yapıştırıcılar ve ruhtan mahrum,dağılmış bir durum alırlar. Biz geçmişi alkışlıyoruz,ya gelecek bizi hangi özelliğimiz ile alkışlayacaktır? Düşünülmesi gerek! İrtica yaygaralarıyla mı? Mafya ile mi? Baş örtüsü engellemeleriyle mi? Bütün bunlar kangrenleşen birer hastalıklarımızdır. Evlat babasına dedelerinin kendileri gibi olmadığını söyler. Bizlere,sizlere ne oldu? Üç nesil. Evlat,baba,dede birbirinden kopuk üç nesil. Ecdad evvela gönülleri,sonra surları fethederdi. Bugün olduğu gibi,yarın da hayırla yâdedilecektir. Ya bizler?

            Bu gün,yarın,devamlı hayırsızlıkla mı yâdedileceğiz? Mevlâna:”Asl-ı kaybetmişse bir insan arar.Asl-a dönmek için hep uygun an arar.” Yine Şairin:” Hala ne diye oyunda oynaştasın. Sen ki Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.”ve “Kızım sende Fatihler doğuracak yaştasın.” Bu gün Alparslanlar, Fatihler, Ahmet Yeseviler doğmuyor ve doğurulmuyor ise; tutkal görevi yapan değerlerimizi tutamamamız,değerlerin ve mahremiyetlerin kaybı,şuurun bir bütünlük içerisinde  umumileştirip bütünlük arz etmemiş olmasındandır. İman cevherinin pörsümesi, gücünü yitirmesi,kendini adeta bitirip tüketme savaşına girmesindendir. Mukaddes olan o iman,sinelerde bir yük halini almış. Onun yerini kurtlar,çakallar almış... Önünü görmeyen,sendeleyip düşen,ileriyi görüp, ilerisi için planlar yapabilir mi?

            Dâva uğruna ölmek,en büyük dava ve idealdir. İnsan yaşadığı ideali ile ve ideali kadar yaşar ve kıymetlidir. Biz hiç de böyle değildik! Ne oldu bize? Dünya maddi alanda bir yandan gelişirken manevi alanda çöküntü içerisine giriyor. Tıpkı ruhun ceset hesabına büyümesi,cesedin ruh hesabına inceleşmesi,zayıflaması gibi... O zamanlar belki enflasyon illeti yoktu. Senaryolar da yoktu. Er meydanı vardı. Ancak bu gün kurt gövdenin içine girmiş,kemirmekte ve buda sezdirilmeden. Âdeta hissettirilmeden rahatça veya öyle görülerek yaşanıyor.

            Netice olarak; Bir yandan melekler,bir yandan gelecektekiler,bir yandan da ilahi takdir tarafından ya bu insanlar alkışlanacaklar veya kışkışlanacaklardır. Takdir;her bir insanın kendisinin ve kendi belirlemesinin işidir.

            Ne diyecekler bize? Rahmetli çok iyi şarkı söylerdi? Çok iyi top oynardı? Çok iyi yemek yerdi?Çok muzipti?Veyaçokdeğerli,inançlı,fikirsahibi,dürüst,ciddi,saf,kirsiz,seven,sevilen ve de sevimli idi? Evet. Bütün insanlığı sevgisiyle kucaklayacak Mevlâna gibi bir kucağa, Bediüzzaman gibi bir iman fedaisine ve abidesine bu zamanda ihtiyacımız var.

 

                                                                                                          31-08-1998

                                                                                              MEHMET     ÖZÇELİK

                                                                

MAKALELER

- S İ Y A S E T  -

                     Yıllardır hep söyledim ve de söyledik. Devletin başına geçip siyasette  zirveye çıkmakla her şey   kazanılmış   olmaz. Belki kayba sebep bile olur ki,oldu da. Sola yapılan baskıyı dengelemek için yapıldı hatta arttırıldı. Laiklik ve İrtica adıyla samimi insanlar hedef alınıp,mağdur edildi.                                                                                                                         Bediüzzamanın:” Eğer Celal Bayar dese;-Said gel,Cumhurbaşkanlığı makamını sana vereyim,otur-dese teşekkür eder. Kendisine iade ederdim,sözü hizmetin nerede olması gerektiğine  ışık tutmaktadır. Ancak yıllardır anlaşılamıyan bu ifadeler ve sevdalar pahalıya mal olup,kayba sebep oldu. Kazanılmamış, kaybedilmişti.               

                     Hatta bir arkadaş şöyle teklifte bulunmuştu:” Cidde,Riyad ve İngiltereye üç ateşe atanacak. Birine kendimi yazdım. Seni de yazayım mı?” dediğinde olacağına inanmadığım ancak samimiyetine inandığım arkadaşın bu teklifine –Evet- dedim. Aylar geçiyor,arada bir ne olduğunu,sırf kendisine bazı şeyleri anlatmak ve hatırlatmak için soruyordum.

                Sonuç da  gerçekten doğruymuş ve de zormuş,diyor ve ekliyordu; Bir çok kararname Cumhurbaşkanının önünde imzada duruyor. Ve benim gibi artık oda imzalanmayacağına inanmıştı ve öyle de oldu. Çünki tarla dışarıdan göründüğü gibi değil,mayınlıydı. Bunu kendisi de anlayan Yazar Ali Bulaç, N. Erbakanın da anladığını söylüyor ve onun kendisine söylediği şu sözünü naklediyordu;” Böyle  bir ülkede sağlıklı,adil,deklare edilmiş kurallara uygun siyaset yapmak mümkün değil. Demokrasinin tam olarak işlemediği Türkiye de yüzde seksen oy alıp iktidara gelip hükümet olsanız da bir faydası yok.”[2]

 

 

 

                Geçte olsa,güzel bir fazilet örneği. Bu fazileti aynı zamanda sağda Ali Bulaç, Solda da Hasan Cemal göstermiştir. Zira İsmet İnönünün Menderese dediği şu söz bir gerçeği yansıtmaktadır;” Sen her ne kadar hükümet olsan da iktidar değilsin.” Yani kudret bizdedir,diyordu.

            İslâmın kemiyet yani sayı itibariyle geliştiği dünyada kötü örnekler gösterilmeye çalışılmasıyla engellenmek isteniyor. Mısır da bir zamanlar Seyyid Kutupla, Cezayir de FIS teşkilatı ile, İran da devrim ile ve Türkiyede de Refah partisi bahane edilerek darbeler vurulmaya çalışılıyor.

 

                                                                                                                                 19-06-1999

                                                                                                                      MEHMET     ÖZÇELİK

 

-Tahrip kolay,tamir zordur. Türkiye de ekalli kalil diye ifade edilen çok azınlık bir kısım sürekli düğmeye basar gibi karıştırmakta, anlamsızlıklarla toplumu meşgul etmekte, yada liderini temize çıkarıp affettirmek için birilerini ya bahane etmekte veya onlarında başını yakmaya çalışmaktadır...Nasıl mı? Ya Abdullah Öcalan affedilir veya Malatyada ki Türbanlı öğrencilerde onlarla beraber idam edilir. Ancak buda diğerleri gibi tutmadı.Çünki maya bozuk. Nasıl tutsun ki? Göle bir maya daha  çalınmaya başlandı. Fethullah Gülen de Apo ile beraber idam ile yargılansın!. Bu birincisinden daha da bozuk bir maya ,buda tutmadı.

 

                                                               --------------------------------

 

                “ İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın. Çünki Allah katında hayvanların en kötüsü,düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. Allah onlarda bir HAYIR GÖRSEYDİ elbette onlara duyururdu. Onlara (Bu hallerinde) duyursaydı bile yine yüz çevirerek dönerlerdi."”Enfal.21-23”

            Hayra kabiliyetsiz varlıklardır o bir kısım insanlar gibi. Külli kabiliyete sahip olmadıkları gibi, cüz-i kabiliyetlerini de kaybetmişlerdir.

            Yaşasın zalimler için cehennem...Yaşasın zalimler için cehennem...

 

                                                                                                                                                                         21-6-1999

MEHMET       ÖZÇELİK

                                                                                                  



[1] Maide Suresi.Ayet.54.

[2] Zaman Gazt. 3-4-1999.

                                                                                                                                                                            28-6-1999

 

 

 

                                                                        - OLAYLAR    VE     YORUMLAR –

 

 

                Kırk yıllık Kâni olur mu yani? Kırk yıllık siyasetin içerisinde kurt olanlar kuzuları nasıl anlasınlar? Veya anlayabilsinler? Kurt koyun postu giymekle koyun olur mu? Ne yani!.. Değil mi yani!. İşte ortada Kani!. Bu kurtların bazen pasif gibi görünmesi bahane hazırlığı döneminde olmuş olmasındandır. Belki siyasetten,belki de ihtiyarlıktan!. Müslümanlara yakın gibi görülmesi veya baba ve dedesinin müftü veya müftü arkadaşı olmasından!!

 

                                                                              ------------------

 

                Bu gün Türkiye de Fethullah Gülen meselesinin ortaya atılması; Zeminin hazırlanmış ve böyle bir iktidarı arkalarına almış olmaktan... Ve sisli bir ortam oluşturarak suçun üzerini örtmek suretiyle köşe dönme çabaları... Kadro sevdasıyla belli yerlerdeki belirli dürüst insanları yerlerinden ederek,yerine oturmak... Nitekim belirli zamanlarda tutan irtica ve laiklik sıtması gibi... 68 kuşağı diye ifade edilen kuşağın önceki kalan alışkanlıklardan dolayı,her ne kadar 80-den sonra Atatürkçü gibi görünseler de ne derece samimi oldukları önceki durumlarından anlaşılmaktadır.

            Cımbızla çeker gibi cümleleri çekip alarak Atatürkçülük ve Laiklik senaryolarıyla süslemek suretiyle birilerini tahkir ederken,bir yerlere verdiği mesajla da  tahrik etmektedir.

 

                                                                              ----------------------------

 

                Bu insanlar hiç düşünmüyorlarmı ki; Din, Allah’ın dinidir. Dilerse bir anda dünyanın ve insanların kafalarına geçirmeye kadirdir. Âyette;” Eğer dilesek oldukları yerde onların şekillerini,bünyelerini değiştirirdik de ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi nede geri gelmeye! Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?”(Yasin.67-68)

            Biyolojik olarak bunu yapan Allah,Psikolojik değişmeyi de yapmaya kadirdir.

 

                                                                              --------------------------

 

           Bilinmelidir ki; Her şey kendisinden daha önemli bir şey için vardır. Yukarıdaki ve yukarısı için...Yani ot hayvan için,hayvan insan için, İnsan da elbetteki kendisinden daha üstün bir gaye için olmalıdır,ve de vardır. Zahiren dünyada böyle bir şey görülmemekte ve görülememektedir. O halde neticesi olmayan, daha yüce bir şeye basamaklık yapmayanın anlamı da yok olur! Hayat lafzı bir mana için vardır.