SİZDEN FAZLA VEREN VAR
Hazret-i Ebû Bekir'in halifeliği sırasında Medine'de büyük bir kıtlık
başgöstermişti. Halk ekmek yapmak için bir buğday tanesini bile bulamaz olmuştu.
Bu durumu gören Medineli tüccarlar, ellerindeki bütün parayı buğday alıp satmaya
yatırmışlardı.
Hazret-i Osman da bu arada Şam'a bir ticaret kafilesi göndermişti. Oradan yüz
deve yükü buğday satın alarak Medine'ye getirtmişti. Bu miktar, halkın buğday
ihtiyacını büyük ölçüde karşılayabilirdi.
Bâzı tüccarlar derhal Hz. Osman'a müracaat ettiler. Şam'dan getirttiği bu
buğdayı satın almak istediler. Buğdayın bir mennesine (5 kilo 12 gram
ağırlığındaki bir ölçü birimi) 4 dirhem veriyorlardı. Fakat Hz. Osman,
tüccarların verdiği fiyatı az buldu. "Sizden fazla veren var," dedi ve buğdayını
hiç kimseye satmak istemedi. Tüccarlar bu durumda teklif ettikleri fiyatı
arttırdılar. Fakat yine Hz. Osman'dan "Sizden fazla veren var" cevabını aldılar.
Nihayet buğdayın bir mennesine 7 dirhem vermeye bile râzı oldular. Bu,
verebilecekleri en son ve en yüksek fiyattı. Fakat Hz. Osman'ın ağzından "Sizden
fazla veren var" sözünden başka lâf çıkmıyordu.
Bâzıları onun bu tutumunu, fırsat düşkünlüğüne ve çok kazanmak hırsına
veriyordu. Halk şiddetli ihtiyaç içinde kıvranırken, onun böyle davranmasını
kendisine hiç yakıştıramıyordu.
Nihayet mes'eleyi Halife Hz. Ebû Bekir'e anlatmaya karar verdiler. Ondan, Hz.
Osman'la aralarını bulmasını isteyeceklerdi.
Halifenin huzuruna çıkarak, durumu olduğu gibi anlattılar. Hz. Ebû Bekir
anlatılanları sonuna kadar dinledi. Ve onlara:
"Bu işte bir gariplik var," dedi. "Bana öyle geliyor ki, siz Hz. Osman'ın sözünü
iyi anlayamadınız. O, Resûlüllah'ın dâmadı ve Cennet'te arkadaşıdır. Halkın
ihtiyacını fırsat bilip ondan kâr ve çıkar elde edecek kimse değildir. Böyle
davranışının mutlaka bir hikmeti vardır. Haydi, beraber gidip mes'eleyi bizzat
kendisinden öğrenelim."
Hep birlikte Hz. Osman'ın yanına vardılar. Hz. Ebû Bekir tüccarların
anlattıklarını Hz. Osman'a söyledi. Ondan, niçin malını verilen fiyata
satmadığını sordu.
Hz. Osman'ın bu suâle cevabı şaşırtıcıydı:
"Ey Resûlüllah'ın halifesi! Bunlar benim bir menne buğdayımı 7 dirheme satın
almak istiyorlar. Yani, bire 7 veriyorlar. Halbuki, ben onu, bire 700 veren
birine satmak istiyorum. Yüce Allah, her bir hasenata karşılık 700'e kadar ecir
ve mükâfat vereceğini va'detmiyor mu? Böyle kârlı bir ticaret varken, ben ne
diye malımı onlara satayım."
Hazret-i Osman'ın bu cevabı üzerine, tüccarlar derin bir düşünceye daldılar.
Onun hakkında kötü düşünmekle ne kadar hatâ ettiklerini anlamışlardı.
Hz. Osman, bundan sonra 100 deve yükü buğdayının hepsini de Medine halkına
sadaka olarak dağıttı. Fakir ve yoksulların yüzünü güldürdü. Şehirdeki kıtlık da
böylece büyük ölçüde giderilmiş oldu.
Şuurlu bir Müslüman, işlediği bütün işlerde Allah rızâsını ön plânda tutar.
Halkın yardımına koşmayı, fakirlerin dertlerine derman olmayı, insanlara faydalı
bulunmayı en büyük fazilet bilir..(Cep ilmihali.M.Dikmen)