Şeytanla Bir Görüşme
(2781 kelime)
Şeytanla kabristanda karşılaştılar. Şeytan çok neşeliydi. Adam sordu:
"Bu ne hâl?"
"Altın devrimi yaşıyorum." diye cevap verdi şeytan.
Adam anlamazlıktan geldi: "Ne demek istiyorsun?" "Sen de pekâla biliyorsun,"
dedi, "Asırlarca âhirzaman dedim durdum. Şimdi artık mutluyum. O Asr-ı Saadet'te
neler çektiğimi bir ben bilirim. Hangi sahabeyi görsem dizlerimin takatı
kesilirdi.
Hele Ömer, onu görünce saklanacak delik arar, yolumu değiştirirdim. Daha sonra
da rahat yüzü gördüm sayılmaz. Sahabeler gitti, müçtehidler geldi. Her asırda
bir kutup, bir müceddid, nice alim, nice veli...
Bana rahat yüzü mü gösterdiler?. Geylânî gitti, Gazali geldi; Rabbanî gitti,
Mevlâna geldi.. Selçuklunun çöküşüyle biraz
rahat edeceğimi sandım. Ne gezer. Al sana Osmanlı Ama şimdi altın devrimi
yaşıyorum. Evet altın devrimi.
Şeytan, daha sonra da bir nârâ atarak "Gün benim, devran benim" diye ekledi.
"Milyonlarca, milyarlarca insanı nasıl yoldan çıkarıyorsun? Bunu hangi kuvvetle
yapıyorsun?" diye sordu adam.
Şeytan bir kahkaha savurdu: "Allah'ın onlara verdiği kuvvetle!" "Nasıl olur!?"
"Anlatayım," dedi şeytan. "İnsana takılan bütün âletler, duygular, verilen bütün
hisler, kuvvetler hep Allah'ın ihsânı.
Ben o insana Allah'ı unutturuyorum. İçine vesvese atıyor, ne lâzımsa yapıyorum.
Oyunlar tezgâhlıyor, tuzaklar kuruyorum. Sonunda bana uyarsa, Allah'ın bu
ihsanlarını benim istediğim yönde kullanıyor. İşte bütün mesele bu kadar basit."
"Demek sen Allah'ı biliyorsun?" diyerek hayretini belirtti adam.
Şeytan acı acı gülerek; "Öyle lâf ediyorsun ki şaşıyorum" dedi.
"Hiç bilinmeyen bir Zât'a isyan edilir mi? Onu bilmeyen mi var? Ama kimisi
Kur'an'ı dinler, emirlerine uyar.
Kimisi de beni dinler, isyan yolunu tutar. Bu ayrı mesele."
Adam, şeytana silahlarını sordu. "Bunları ezberlemeye hafızan yetmez," dedi
şeytan. "En çok kullandıklarım dünya sevgisi, benlik dâvâsı, şehvet, gazap,
hırs, haset, riya. Herkesin nabzına göre şerbet veririm.
Birine aldanmazsa, diğerini sunarım. Kendime bağlayıncaya kadar peşini bırakmam.
Bunu başardım mı işim kolaylaşır. Artık ben o kişinin ardına düşmem. 0 beni
takip eder."
Şeytan onu bir kabre götürerek "Bak" dedi. Adam baktı. Toprağın altı da, üstü
gibi seyredilebiliyordu
Şeytan, "Şu var ya," dedi, "Bil bakalım, erkek mi, kadın mı?"
"Ne bileyim ben," diye cevap verdi adam.
Şeytan "vaktiyle" dedi, "şu kemikler bir kadının, şu ileridekine de bir
delikanlının bedenleri sarılıydı.
İkisini de rahatlıkla parmağımda oynatıyordum. Bu kâinatı, ondaki harika
hadiseleri, insanın mükemmel yaratılışını,
ölümü, hesap gününü, kısacası, her hakikatı unutturdum onlara. Şehvetten başka
birşey düşünmez oldular.
Bir ömür boyu hayvan gibi yaşadılar. Şimdi de azap çekiyorlar."
Mezarlıkta biraz ilerlediler. Şeytan bir başka kabri gösterdi: "Bil bakayım,"
dedi, bu kemikler zengin kemiği mi,
fakir kemiği mi?"
"Kemiklerden birşey anlaşılmıyor" dedi adam. Ama mezar taşından bu şahsın
vaktiyle zengin biri olduğu belli.
"Evet," diye cevap verdi şeytan. "Ben bu adamı servetiyle gururlandırdım. Mal
sevgisi gönlünde o kadar yer etti ki,
işin birini bırakıp diğerine koşuyor, rüyalarında bile parayla uğraşıyordu. Ona
rahat yüzü göstermedim.
Gayri meşru kazançların peşinde koşturdum. Zâlim ettim, hırsız ettim, mağrur
ettim... Bunlar onu mahvetmeye yetti;
şimdi ilk hesabını veriyor. Şu berideki de bir fakirdi. Onu da bunun malına
haset ettirdim. Kalbine kin ve nefret
tohumları serptim. Bu kadarla da kalmadım, onu ruhî bunalımlara ittim. Sonunda
kaderi tenkide kadar götürdüm.
O da bir başka azap içinde. İşte bir taşla iki kuş vurmak diye buna denir."
Sözün burasında hiç alâkası yokken yine, "Şu Osmanlılar yok mu," diye içini
çekti, şeytan"
kendileri gittiler ama, yine de bana çok çektiriyorlar. Fakat ben de intikamımı
iyi aldım."
"Nasıl aldın?' diye sordu adam.
"Anlatayım," dedi. Bunu söylerken göğsünü kabartmış, ellerini koltuklarının
altına sokmuş, başını gururla dikmişti:
"Asırlarca dinin, îmanın ve namusun bayraktarlığını yaptılar. Nice plânlarımı
akîm bıraktılar. Nice insanları Allah'a secde ettirdiler. Fakat, şimdi ne oldu?
Onların torunları benim peşimdeler. Hâyâ perdelerini sıyırıp çöpe attım.
Şimdi birbirlerinin namusuna kötü gözle bakmayı hüner sayıyorlar. Bu manzara
beni keyfimden çıldırtıyor.
Dahası da var. Dün Osmanlının isminden dehşete kapılan Avrupalı, bugün
memleketinize rahatlıkla giriyor.
İstediği gibi eğleniyor ve Meyhanelerinizde, kızlarınızın taşıdığı içkileri
içiyorlar.Bu konuşmaları dinlerken adamın
içinde bir sıkıntı belirmiş ve şeytanın kendisini ümitsizliğe düşürmek
istediğini anlamıştı.
Elbette daha fazla konuşturamazdı:
"Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır." diye başladı söze. "işte
şimdi bu bahara girmek üzereyiz.
Sözünü ettiğin pespaye gençliğe bedel din, vatan millet için gece gündüz çalışan
çırpınan, göz
yaşı döken yeni bir gençlik daha yetişiyor. Hem de akıl almaz bir hızla. Bunu
sen de biliyorsun.
Nitekim onlarla durmadan uğraşıyorsun. Öyle değil mi?"
Şeytan adamın söylediklerini inkâr edemezdi. Ve yanından ayrılırken "evet" dedi
biliyorum.
Ama yine de onlarla uğraşacağım." deyip, kaybolması bir oldu.