“Pakistan’da bazı
müteşebbis zevatın himmetiyle bir heyet kurulup, merhum Vahidüddin Han,
Avrupa’da sıkıntı içinde bulunduğu zaman, külliyetli bir miktar para toplanıp
Ağa Muhammed Nureddin Cafer isminde bir zat vasıtasıyla kendisine
gönderilmiştir. Fakat râvinin belirttiğine göre, merhum Vahidüddin Han, bu
parayı kabul etmemiş ve:
“-Hamd olsun şimdi ihtiyacım yoktur!” demiş.
Parayı götüren zat ise:
“-Bu parayı Müslümanlar İslami bir hizmete sarf etmeniz için göndermişlerdir.”
diye Halife’nin gönlünü almak suretiyle parayı almasını temin etmek istemişti. O
zaman Halife, parayı getiren zata:
“-Sizin ülkenizde İslami bir medrese veya buna benzer bir müessese var mıdır?
diye sormuş. Zat-ı muhterem de “Sind-i İslamiyye” medresesinden ve diğer bir-iki
medreseden bahsetmiş. Merhum Halife:
“-Madem ki, bu parayı benim bir İslami işe sarfetmem için getirdiniz, ben de
Halife sıfatıyla sizi naib tayin ettim. Bu parayı alıp götürün, Sind-i İslamiyye
medresesi ile O’nun yanındaki diğer medreselere Halife’nin namına sarf edin!...”
demiştir.
Râvî devamla şöyle demektedir;
“Halife bu sözü söylediği zaman, Halife’nin huzurunda ağlamamak için kendimizi
zor tuttuk. Zira ihtiyacı olduğunu biliyorduk. Huzurundan ayrıldık ve bu parayı
dediği yerde sarf eyledik. Fakat geri gelip Hindistan’a vardığımız zaman
Halife’nin vefat etmiş olduğu haberini aldık.”
Yukarıdaki satırlar Kadir Mısıroğlu’nun “Bir mazlum padişah: Sultan Vahideddin”