Yavuz Bahadıroğlu
Osmanlı Padişahları neden yabancılarla evlenirlerdi?
Soru: "Osmanlı Padişahları neden Türk kızları dururken, yabancı kızlarla
evlendiler? Bu durum devlette bir bozulma oluşturmaz mı?" (Niksar'dan Huriye
Andız, Bursa'dan Dilâra, Hurşit ve Ayşe ile birlikte pek çok okurumun sorusu)
Bu konunun spekülatif amaçlarla kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Osmanlı
tarihine, özellikle de hanedana ve padişahlara hakaret kastıyla olayı saptıran
çevreler var?
Meselâ şöyle diyorlar:
"Padişahlar yabancı kadınlarla evlenmek suretiyle, Türk Devletinin yapısını
bozdular."
İddia yersizdir, çünkü o dönemde ortada bir "Türk Devleti" yok, Türklerin
kurduğu çok uluslu bir "Osmanlı İmparatorluğu" (Haşmetini vurgulamak için
"imparatorluk" diyorum, yoksa Osmanlı, hiçbir zaman, "imparatorluk" kelimesinin
içerdiği "emperyalist" amaçlar taşımamıştır) vardır?
Devletin yapısı etnik (ırk) esasa göre oluşturulmamış, din esasına göre
oluşturulmuştur. (Türkiye Cumhuriyeti de bu bakış açısını benimsediği içindir
ki, Lozan görüşmelerinde "azınlık" tarifinin etnik esasa göre değil, dini esasa
göre şekillenmesini istemiş ve tarife göre Hıristiyan, Yahudi ve sair gayr-i
Müslim unsurlar "azınlık" sayılırken, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Arnavut, v.s.
gibi unsurlar "azınlık" sayılmamıştır)
Ancak başka dinlere ve mensuplarına son derece tolerans gösteren bir dini
anlayış benimsenmiştir.
Başka dinlerin mensupları ne horlanmıştır, ne dışlanmıştır, ne de kınanmıştır;
hattâ inançlarını daha dinamik yaşayabilecekleri imkânlar verilmek suretiyle
daha mutlu olmaları sağlanmıştır?
Zaten Osmanlı Devleti'ni, yaşadığı çağın ötesine taşıyıp tarih içinde
yıldızlaştıran şey, "öteki"ye (öteki dinlere, dillere, ırklara, kıyafetlere ve
tüm farklılıklara) karşı gösterdiği bu anlayışıdır.
Bu anlayış sayesinde, Osmanlı Devleti, oldukça uzun sayılabilecek bir süre
zirvede kalabilmiş, dünyanın cazibe merkezini teşkil edebilmiştir.
Bu kimliğinden uzaklaşmaya başladığında ise, çöküş süreci başlamıştır. Buna
tarih şahittir.
Böyle bir yapı içinde, dinin belirleyici olması kaçınılmazdır. Nitekim de öyle
olmuş, ister atadan kalma, isterse sonradan olsun, her "Müslüman" devletin aslî
sahibi sayılmış ve yüreklerle birlikte tüm makamlar ona açılmıştır.
Şöyle de denilebilir: Osmanlı'nın yapısı etnisiteye (ırk kalıplarına) değil,
dine dayandığı için, her alanda din belirleyici temel öge olmuştur. Tabiatıyla,
insanlar, milliyetlerine göre değil, dinlerine ve tabii ki liyakatlarına göre
değerlendirilmiş, önceden hangi dinden olduğuna bakılmaksızın, Müslüman olan
herkes, daha önceki tüm Müslümanlarla eşit haklar kazanmıştır.
Bu hüküm padişah eşlerini ve annelerini de kapsamaktadır?
Hz. Ömer, "Biz, zelil, aşağı kimselerdik. Allahü Teâlâ, bizleri Müslüman
yapmakla şereflendirdi" buyuruyor.
Unutmayalım ki, başlangıçta hiç kimse Müslüman değildi; bugün çok büyük hürmet
gösterdiğimiz, İslâm Tarihinin temelini teşkil eden isimler, sonradan iman edip
Müslüman olmuş isimlerdir?
Yani, Müslüman anne-babadan doğmamak bir kusur değildir. Öyleyse, padişah
annelerinin önceki dinlerini ve milliyetlerini dikkate almak, hele de bunu
"bozulma" sebebi saymak mümkün değildir.
Çünkü Osmanlı'nın "ortak payda"sı İslâm'dır. Osmanlı literatüründe, "yabancı"
demek, "gayr-i Müslim" demektir?
Padişah anneleri ise evlâtlarını "Müslüman" olarak doğurmuşlardır..
Bu çerçevede, Sultan Birinci Murad'ın annesi Rum asıllı "Horofira" iken,
Müslüman olup "Nilüfer Hatun" adını almıştır; Yıdırım Bayezid'ın annesi Bulgar
asıllı "Marya" iken, Müslüman olmuş, "Gülçiçek Hatun" diye anılmıştır; İkinci
Murad'ın annesi, kimi kaynaklara göre "Veronika" isimli bir Hıristiyan iken,
Müslüman olup "Emine Hatun" adını almıştır; Fatih Sultan Mehmed'in annesi Sırp
kralının kızı "Mara Despina" iken, Müslüman olup "Hüma Hatun" olarak tarihe
geçmiştir; Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Polonyalı "Helga" iken Müslüman olup
"Hafsa Sultan" adını almıştır; Sultan İkinci Selim'in annesi Rus uyruklu "Roza",
ya da Ukraynalı "Roxana" Müslüman olup "Hürrem Sultan" adını almıştır. Onların
Müslümanlığını sorgulamak ise, hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir. Birçoğu o
kadar "İyi Müslüman"dır ki, dindaşlarının yararlanması içi cami, mescid, çeşme,
han, hastahane gibi sayısız hayır eserleri vücuda getirmiştir.
Bunların çoğu küçük yaşta esir alınıp İstanbul'a getirilmiş olan küçük yaşta
kızların arasından seçilmiştir..
Böyle bir sistem vardı: Savaşta esir alınan kızların arasından en zeki ve güzel
olanlar saraya ayrılır, aynı zamanda bir "yetiştirme yurdu" gibi çalışan haremde
eğitilir, dini bilgilerin yanı sıra, dünyevi bilgilerle de donatılır, sözün tam
mânâsıyla padişaha eş ve anne olabilecek seviyeye getirilirlerdi. (Vakit
gazetesi.08-02-2005)