Önce
size, eski bir MİT görevlisince yazıldığı anlaşılan ve bir İnternet
sitesinde yayınlanan, aynı zamanda e-mail ile bize de gönderilen bir yazıyı
olduğu gibi sunuyoruz.
Dikkat ederseniz "bir MİT görevlisinin yazdığı ifade edilen" gibi muğlak bir
ifade kullanmıyor, "bir MİT görevlisince yazıldığı anlaşılan" gibi kesin
ifade kullanıyoruz. Nedenini yazıyı okuduktan sonra yapacağımız yorumda
bulacaksınız.
"Atasagun’un MİT’inde neler oluyor?
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın değişik kademelerinde alnımın akı ile görev
yapmış bir kişi olarak bu mektubu size gönderiyorum.
Bilgilerin bulunup değerlendirilmesi adına yapılan araştırmalarda,
teknolojik ve insan faktörlü kaynakları kullanarak çalışmalar yapmanın
zorluğu yanında, bilginin yerinde ve zamanında kullanılmasını bilmek,
istihbaratçılığın özünü oluşturur. Bu açıdan bakıldığı takdirde, yaptığınız
çalışmalarınızdan dolayı, öncelikle sizleri kutluyorum. Çünkü, kimsenin
cesaret edemediği konulara, büyük bir özveri ve güvenle ve tamamen belgeye
dayanarak çok önemli bir işi başarıyorsunuz.
Son günlerde, MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI’nın basında-gazetelerde manşet
olacak kadar zafiyete düşürülmesi adına hareket eden Sayın Şenkal Atasagun
ve ekibinin yaptıkları, akl-ı selim her kesim tarafından tepkiyle
karşılandığı gibi, bir eski çalışan olarak beni de derinden yaralamıştır. Bu
ekibin yaptıklarının Türk halkı tarafından bilinmesinin vaktinin geldiği ve
hatta geçtiğini düşünerek bu mektubu kaleme aldım. Verdiğim bazı bilgilerin,
teşkilatın sır olarak niteleyeceği hususlar olsa bile, bu konuların
bilinmesi halinde, sayın müsteşar ve ekibinin ne denli bir hıyanet içinde
oldukları ancak görülebilecektir.
Türkiye’nin can damarı konumunda olan kurumlar içinde de, diğer devlet
kurumlarda olduğu gibi, çürük insanlar elbette çıkacaktır. Fakat, bu tür
kurumları hiçbir zaman esas hedef almadan , hatalı olanın kurumun içindeki
kişilerin olduğunun, bastıra bastıra ifade edilmesi gerekir. Çünkü
askerimizin ve diğer kurumlarımızın yara alması, bu tür çürük insanların ve
onların bağlı olduğu değişik ekiplerin daha çok menfaatine olacaktır.
Bu can damarı kurumlarından birisi, yaptığı iş gereği belki de en önemlisi,
Milli İstihbarat Teşkilatı’dır. Uzun yıllar görev aldığım, müsteşarın en
yakınında dahi -ne yazık ki- görev aldığım bu kurum içinde, üzülerek
söylemek gerekirse yazdığınız konulara yakın problemler ve kişiler
bulunmuştur ve halen de bulunmaktadır. Ben sizlere, kesinlikle MİT
teşkilatını küçük düşürmek ve uzun bir dönem görev yaptığım kurumumdan çok
kötü olarak bahsetmek istemem. Çünkü, görev yaptığım yıllar içinde, mesai
arkadaşlarım içinde vatansever insanların varlığı beni hep
heyecanlandırmıştır. Esas problem, teşkilatın başında müsteşar olarak 6
yıldır görev yapan Şenkal Atasagun Bey ve onun çıkar ilişkili ekibidir.
MİT, Türkiye’mizin çıkarları adına, ulusal ve uluslar arası düzeyde haber
toplama faaliyeti yürüten, bunu belli çalışma prensipleri (derlediği
haberleri ulusal çıkarlar için kullanması, haber toplamada insan unsurunun
nitelikli olması ve nitelikli insanlardan güç alması gibi) doğrultusunda
yapması gerekirken, ne yazık ki kötü yönetim sayesinde, yıllardan beri ülke
menfaatleri için bırakın faydalı olmayı, büyük bir tehlike oluşturmaya
başlamıştır.
MİT, kurulduğu ilk yıllardan itibaren, bir türlü sivilleşme ve atılım adına
faaliyetlerini yapamamıştı. Sönmez Köksal’ın başlattığı sivilleşme ve
yenilik çalışmaları, Sayın Şenkal Atasagun’un göreve gelmesiyle (veya
getirilmesiyle), tekrar eski günlerine, hatta daha farklı bir konuma
düşürülmüştür. Adeta bir plan dahilinde çalışmalar yapılarak, teşkilat
tamamen ülke menfaatleri aleyhinde, iş yapmayan, müsteşarın saltanatını
sürdürdüğü bir kurum yapısına kavuşturulmuştur.
Şenkal Atasagun ve ekibinin yaptığı bu icraatları!!! sizlere sıralamak
istiyorum:
1- Teşkilat, müsteşarın özel sayılabilecek gayretleri sonucu insan kaynaklı
haber toplama faaliyetlerinden uzaklaştırılmıştır. Burada yaşanan
eksiklikler, ne yazık ki, diğer servislerle kurulan ilişkilerde elde edilen
bilgilerle giderilmeye çalışılmıştır. En son İstanbul’da cereyan etmiş
Sinagog ve HSBC bombalamalarında, istihbarat zaafının ne denli had safhaya
ulaştığını, en tehlikeli radikal bir grubun hakkında bile istihbarat
yapılmadığının görülmesi, teşkilatın düşürüldüğü acınacak hali gözler önüne
sermiştir.
Fakat ne acıdır ki, bilgi alışverişi yapılması gereken her servis
toplantısında, kendi güvenlik makamlarımıza bile vermekten imtina ettiğimiz
bilgiler büyük bir rahatlıkla diğer servislere verilerek, vatana ihanet
edilmiş ve edilmektedir. Verilen bunca bilginin karşılığında ise somut
olarak hiçbir şey elde edilememiş, teşkilat bir kısım servislerin haber
toplama aparatı haline getirilmiştir. Çok gizli addedilen bilgilerin
verildiği bu servislerde, kendi ülkemizde, güvenlik kurumlarımız arasında
(Emniyet Gen. Müd. gibi) bu bilgileri kendi istihbaratlarının ürünü gibi
göstererek kullanmış ve istedikleri operasyonları rahatlıkla
yapabilmişlerdir. Normal şartlarda verilen bilgilerin en küçüğünün bile
formel olmayan yollardan ilgili servislere aktarılmasının tespiti durumunda
vatana ihanetten yargılanacak insanlar, mutlak güçleri ve denetimsizlik
sayesinde makamlarında oturdukları yerden istedikleri her şey verilmiştir
2- Haber toplama ve değerlendirme sıfırlanmış, yapılan birkaç güzel
operasyonla işler idare edilir hale getirilmiştir. Şenkal Atasagun’un, MGK,
Cumhurbaşkanlık ve Başbakanlık makamlarına yaptığı arzlar standart hale
gelmiş, bir önceki arzda kullanılan ifadelerin değişimi bile düşünülmemiş,
mükerrer vakalar yeniden işlenmiş, Apo'nun bir servis tarafından tespiti
yapıldıktan sonra, paketlenip, kiralanmış bir uçağın içine kadar teslim
edilmesi, Sakık'ın yakalanması gibi operasyonlar, Müsteşarın ve ekibinin
etkisinin olmadığı halde onların başarısı olarak lanse edilerek, başta
Cumhurbaşkanımız, uzun bir dönem sayın Ecevit, kısacası hem siyasi hem de
askeri kesim uyutularak bazı siyasi çevrelerin istismarına müsaade
edilmiştir.
3- Sayın Şenkal Atasagun, göreve geldiği günden itibaren dünyanın bir çok
ülkesine geziler düzenlemiş ve oradaki servis başkanlarıyla –güya-görüşmeler
yapmıştır. Fakat yapılan bu görüşmelerde gündeme getirilen konular, verilen
bilgi ve belgeler açıklık kazanmamış, en yakınında olan bizlerin-başkan,
daire başkanları- dahi bilgisi olmamış, akabinde bu geziler formel
raporlarla geçiştirilmiştir. Teşkilatın, satın alınan ve uzak menzillere
rahatlıkla seyahatler düzenleyebilecek kapasitedeki uçağı, müsteşarın keyif
ve eğlence mekanı olmuştur. Gidilen ülkelere yapılan seyahatlerin
getirisinin ne olduğu, yapılan operasyonlar ve toplanan bilgilerle
ortadadır. Teşkilatın çalışma prensiplerinden dolayı, bu geziler hakkında
teşkilatın bağlı olduğu başbakanlık makamına dahi bilgi verilmesi söz konusu
olmadığından dolayı, gezilerin hangi ülkelere yapılacağı sadece Şenkal Beyin
kararıyla olmaktadır. Dünyada görülecek hiçbir ülke bırakmayacak şekilde
gezen müsteşarın, sadece bu gezilere harcadığı masrafların ortaya konulması
bile, dünyada Şenkal Beyden daha rahat yaşam süren bir idarecinin olmadığını
göstermesi adına bir fikir verir.
4- Personel, özgüven ve çalışma azminden bilinçli ve sistematik bir şekilde
soğutulmuş, vatan-millet için çalışma duygusu ve özveri yok edilmiş ve
insanlarda “biz zaten filanca servislerin uydusuyuz” anlayışı
oluşturulmuştur. Bölgelerde çalışan haber toplayıcı personel başta olmak
üzere, gittiği bölgeye bağlı olarak yılını tamamlama ve yıllar içinde
kimseye problem olmadan sadece günlük rutin işlerini yapıp, Müsteşarlığın
bulunduğu riyaset makamındaki Müsteşar ve ekibine şirin görünmek için
bölgesel hediyeler taşıyan, başarının değil de sadece bu ekibin adamının
olunması halinde terfi edilmesi gibi etkenler, çalışmanın tamamen durduğu
bir teşkilat yapısını oluşturmuştur.
5- Gizli servis çalışanlarının istifa etmesi önemli bir olaydır. Oysa
teşkilatımızda onlarca insan istifa etmiştir ve halen bu devam etmektedir.
Son dönemde, personele değer verilmediğini hissettiren uygulamalar,
çalışmalarda merkeziyetçi yaklaşımlarla inisiyatifin tamamen bölge ve
personelden alınarak asli görevlerin yerine getirilmesinin önlenmesi,
bürokratik yük gibi engellemeler sayesinde çalışmaların önü kapanacak tarza
(kasten ) getirilmiştir. Ülkemizin sayılı üniversitelerden mezun olmuş
teknik veya meslek memuru statüsündeki yetişmiş bu insanlar , birer birer
istifanın eşiğine getirilmiştir. Bu kadar yüksek oranda olan bu istifalar,
Şenkal Beyde en ufak bir tepki oluşturmamış, –ayrılan ayrılsın, kalan
bizimdir- düşüncesini dahi ifade ederek, istifalar adeta teşvik edilmiştir.
6- Sayın Müsteşar, Almanya'ya kimlik kartı ile iltica eden MİT personeli ile
ilgili gelişmeleri gizleyip, bu olaydan sonra dahi, son döneme kadar, diğer
personelin kimlik kartlarını değiştirmekle ilgili çalışmalarda dahi
bulunmamıştır. Bu kimliğin, diğer servislerin veya illegal örgütlerin eline
geçmesinin ne kadar sıkıntı doğuracağı muhakkaktır.
7- Gizli servislerde çalışan insanların maddi ve manevi tatmin edilemediği
durumda, kendilerine verilen gücü illegal olarak kullandıkları görülen bir
durumdur. Bu problem bizim teşkilatımız içinde söz konusudur.
Teşkilat hakkında bilgilendirme ve tanıtım amacına yönelik açılan
www.MİT.gov.tr adlı sitede personelin özlük hakları hakkında verilen
bilgiler, kuru bir yalandan başka bir şey değildir.
Sayın Müsteşarın göreve geldiği günden itibaren, teşkilatın yeniden organize
edilmesinde hep görev verdiği şahsı, çıkarları adına kullanamayacağını
anlayınca görevden alıp, yüksek koruma gerektiği halde Araştırma Planlama
Koordinasyon –APK- birimi kurarak teşkilatın dışına iterek girişini
yasaklayacak kadar şartları zorlayarak emekli edip, emekli olduktan sonrada
Şenkal Atasagun'un adamları tarafından kapısının önünde adeta mesaj verir ve
öç alır gibi dövdürüp hastanelik etmiş, akabinde de başkan seviyesindeki bu
mesai arkadaşını kendi haline terk ederek hiçbir yardımda bulunmamıştır. MİT
mensupları, can korkusundan dolayı haklı olarak artık sokaklarda dolaşamaz,
kırsal operasyonlara çıkmaz, hatta ailesi ile birlikte dahi bir yere gidemez
hale getirilmiştir.
Kendisine alternatif olarak gördüğü herkesi devre dışı bırakmada mahir olan
ve aşırı kin tutma özelliği bulunan sayın Atasagun, önemli bir bölge başkanı
olan mesai arkadaşını dahi, “Teşkilatın iktidarlı Bayan Başkanı” şeklinde
basına deşifre edecek kadar hırslı bir yapısı vardır. İşe yaramaz hale
getirme veya zorla emekli yapma müsteşarın devamlı kullandığı metod
olmuştur.
8- Türkiye şu anda ciddi bir şekilde diğer servislerin ve onların
ajanlarının akınına maruz kalmıştır. Bu konu ülkemiz için büyük problem
olarak görülse bile, müsteşarlık makamı bu konu hakkında hiç bir faaliyet
düşünmemiş ve operasyon yapmamıştır.
9- Teşkilatın geneline yayılmış ahlaksızlıkta diğer bir problem olarak
karşımıza çıkmıştır. Alkolün etkisiyle kendinden geçerek, barlarda bildiği
bütün bilgileri anlatan ve sonrada alkol komasına giren personellerin
durumu, Müsteşarın teşkilatı nasıl sıkıntılı bir hale getirdiğinin bir
göstergesidir.
Hatta, teşkilat içinde yapılan bazı hareketler ahlaksızlık sınırlarını dahi
aşmıştır. Personelini, pavyona zorla götürüp orada alem yapan, yabancı
uyruklu kadınlarla yaşayıp, bu uğurda arabasını dahi satıp yaşantısına devam
eden müdürlerin varlığından haberdar olup, yine kurumda çalışmasına göz
yuman bir müsteşarın konumu tartışılır hale gelmiştir. Personelin kullanması
için açılan havuz, idari işlerden sorumlu başkan tarafından bir kaç
saatliğine kapatılmış, sıkılmadan, MİT mensubu bayanları zorlayarak alem
yapmıştır. Bu olayın mesai içerisinde olması da, teşkilat içerisinde bazı
makam ve güç sahibi insanların ne kadar rahat olduklarını bizlere
göstermiştir. Bu olayda, Sayın Müsteşar tarafından kapatılarak sayın
başkanımız isine emekliliğine kadar devam etmiş, sayın Müsteşarımızın hiç
tepkisi görülmemiştir. Sadece 2 bayan, müsteşarın ekibinden tanıdıkları
olmadığından dolayı, günah keçisi olarak, zorla ve istekleri dışında tayine
tabi tutulmuştur. Sekreterine sarkıntılık eden ve hatta tecavüze yeltenen,
ses kayıtlarıyla belgelenen, sonrada korkutarak uzun süre buna devam eden
Şenkal Beyin yardımcıların durumları, normal hale gelmiştir. Güvenli olması
yönüyle açılan ve değişik olaylarda kullanılan gizli evler, müdür ve
başkanların harem evleri haline gelmiş, buralarda seks partileri verilmiş,
evlerin güvenliği teşkilat dışından kadınların getirilmesi nedeniyle
tehlikeye düşmüştür. Görevli olarak yurt dışına kısa sureli çıkan müdür ve
başkanlar, beraberinde götüreceği personel seçiminde, gönül eğlendirme on
plana çıkmıştır.
10- 4 Şubat 2002 tarihinde olan son olayda artık bu sıkıntıların doruk
noktası olmuştur. Müsteşar yardımcısı Cevat Beyin özel kalemi olan ve eski
Müsteşar yardımcısı Miktad Alpay beyin yeğeni olan M. adlı şahıs önce
sekreterini tabancasıyla öldürmüş, arkasından kendisi intihar etmiştir.
Teşkilatın örtülü ödenek kasasının takibini yapan M. Bey ile sekreter
bayanın arasında meydana gelen problemden Cevat Beyin ve Müsteşarımızın
haberi olmasına rağmen, bu sorunu kendi aralarında çözmelerini istemiş
dışarıya sızmamasını emretmiştir. Bu kadar önemli bir makamda böyle bir
problemin varlığı bilindiği halde nasıl olurda ilgili şahısların aynı
görevde devam ettirilmiş olması enteresandır.
11- Bütün bunlara rağmen sayın müsteşarımız, hiç bir şey yokmuş gibi
yaşamını devam ettirebilmektedir. İstanbul Bölge başkanlığına tahsis edilmiş
Kanlıca da bulunan devlete ait bir villayı bir talimatnameyle alarak,
müsteşarlık makamına tahsis etmiştir. Tabii buna en çok sevinende Sayın
müsteşarın eşi İnci Hanım olmuştur. Bu villaya yapılan tadilat ve tefrişat
masrafı tam 800 milyarı bulmuştur. Teşkilat personelinin, islerini daha iyi
yapabilmek için istedikleri cüzi paralar kriz nedeniyle geri çevrilirken,
bir dönem oturduğumuz koltuklar ve makam, tarihi özellik taşırken, diğer
servislerin kullandığı teknik cihazları MİT mensupları sadece filmlerde
görürken, binalarımız tamamen dökülürken, emniyet ve diğer güvenlik
güçlerimizin yaptığı operasyonları sadece basından takip eder duruma
gelmişken, müsteşarımızın yaptığı bu kadar büyük ve gereksiz harcama herkesi
şaşkına çevirip çileden çıkarmıştır. Hatta sayın İnci Hanımın İstanbul'a
geldiğinde kullanabilmesi için yine bölgenin değişik amaçlarla kullandığı 2
Jeep hanfendiye (teşkilattaki kullanımı ile) tahsis edilmiştir. Bölgelerin
yapacağı önemli faaliyetlerin sekteye uğraması veya tamamen ortadan
kalkması, sayın Atasagun için hiç önemli görülmemiştir.
İnci Hanımın genel durumu da içler acısıdır. Aşırı alkole olan bağımlılığı,
kumara olan düşkünlüğü, Hanfendinin küçük köpekleri için bir devlet
memurunun görevlendirilmesi, havuza köpeği ile girdikten sonra havuzun
suyunun değiştirilmesi teklifi karşısında –benim köpeğim buradaki herkesten
daha temizdir- sözü başka bir şey anlatmaya sanırım gereksinim bırakmaz.
12- Teşkilat bünyesinde toplanan ve personelin ihtiyaçları anında kullanılma
amacına yönelik paralar, yaklaşık 4 trilyon TL, Müsteşar ekibi tarafından
yok edilmiştir. Hatta intihar hadisesi sonrası, ilgili şahsın piyasaya olan
borçlarının kapanması için, personelden başka amaçlar adı altında para
toplanmak istenmiş, personelin gerçeği öğrenmesi ile birlikte büyük
problemler yaşanmıştır.
13- İstanbul Pendik-D. mevkiinde bulunan bir arsa, (personelin güvenliği
gereği ada-pafta bilgilerinin detayını vermek istemiyorum) müsteşarın
bilgisi dahilinde, çok uygun alınarak kooperatif binalar yapılmış, daire
başına 7 500 000 000 (Yedi Milyar Beş Yüz Milyon) TL ödenerek sahip
olunmuştur. Bu dairelere, başkan ve müdürler yakın akrabalarını da katarak
3-5 daire sahibi olmuşlardır. Bu kadar ucuz maliyetle yapılan bu evler,
bütün bölgelerde MİT gücünü kullanarak ucuz arsa kapatılması furyası
başlatmış, Sayın Müsteşar ve ekibi gayrı mülk zenginleri haline gelmiştir.
14- Oyakbank eski genel müdürü olan Coşkun Ulusoy ve bir siyasi partinin
halen başkanı olan birisi ile üvey akrabalıkları olduğu bilinen, İstanbul’un
yeraltı kesimiyle karanlık irtibatları olan bir başkanımız Sayın Atasagun
ile beraber hareket ederek, illegal operasyonlar planlayıp icra etmişlerdir.
Hatta faili meçhul cinayetlerin dahi bu ikili tarafından yapılarak, baraj
inşaatları adeta bu ekibin mezar arazisi haline getirilmiştir. Bu
operasyonların içerik ve işlenişi hep sır olarak, ne yazık ki hafızalarda
kalacaktır. Yakın dönemde olan bu cinayetlerin açığa çıkartılması
isteniyorsa, bu şahıs veya şahısların hayatları –yaptıkları irdelenerek
ancak açığa çıkartılabilir.
15- Teşkilata personel alımı da ayrı bir araştırma konusudur. Başkanların,
özellikle müsteşara yakın ekibin çocukları için, teşkilata personel olarak
girme çok kolaydır. Mezun oldukları yüksek okulları hep bursla kazanmış
olmasına rağmen, girişlerde aranan yabancı dilden başarı bu başkan
çocuklarında bulunmamasına rağmen, ne yazık ki teşkilata sınav sonucu giren
personelin % 50 i, Şenkal Beyin başkanlığı döneminde hep başkan
akrabalarından olmuştur. Kalan % 30 ise, muhakkak teşkilatta bir şekilde
tanıdık bularak veya bir üst rütbeli subayın referansıyla girebilmektedir.
Özetle Sayın Atasagun'a yakın olan MİT personelinin çocuklarının, teşkilata,
özellikleri-mezun olduğu okulu-yabancı dil veya dilleri bilmesi ile girmek
mümkün görünmemektedir. Ne yazık ki, teşkilatımızın geleceği getirilen
askerlik şartı nedeniyle bir yere girememiş, en son yaşı gereği bari bu
konuma gireyim diyen başkan çocuklarına emanet edilir hale gelmiştir.
16- Teşkilat çalışanlar için yapılan güvenlik tahkikatında ne kadar hassas
olunduğu muhakkaktır. Aynı hassasiyetin, teşkilat içinde iş yapacak özel
şirketlere de uygulanması da elzemdir.
İstihbarat servislerinde, temizlik işlerini yapacak personel, şubelerde
rahatlıkla hareket ederek iş yaptıklarından dolayı bu şahısların konumları
çok önemlidir. Temizlik firması çalışanları, MİT personeliyle karşılaşma
yoğunluğu olması nedeniyle, rahatlıkla dışarıya bu personelin durumları
hakkında, binaların yerleşik düzeni hakkında ve en önemlisi zaman içinde
bazı gizli bilgilere rastlantı veya özel gayretleriyle ulaşmaları mümkün
olmasına rağmen, sırf eski başkanlarımızdan olan Nuri Gündeşin olduğu
bilinen bir temizlik firmasına, bütün temizlik işleri ihale edilmiştir.
Müdürünün bile kullandığı aracın Hummer Jeep olduğunu söylenirse, yapılan iş
karşılığı yapılan ödemenin ne denli büyük olduğu görülebilir. Bu şahısların
sözleşmeli olarak personel olması söz konusu iken, dışardan bu işi bir
temizlik şirketine yaptırmanın mantığını anlamak oldukça zordur. Bunun bir
izahı bulunsa bile, bu şirketin güvenlik tahkikatındaki seçiciliğin özenli
olması muhakkaktır. Ne yazık ki, son dönemde bölge başkanlıklarının,
riyasetin temizlik işleri için seçilen şirkette ve çalışanlar hakkında
değişik şaibeler bulunmasına rağmen, bu şirkette karar kılınması, akıllara
“acaba sayın müsteşar ve ekibinin bu firmayla olan bağı nedir” diye soru
gelmektedir.
Yukarıda anlattığım olaylar, Sayın Müsteşarın, teşkilatı bitirme adına
yaptıklarının sadece bir kesiti hakkında bilgi verebilir. Geçmişte
yaşadığımız bütün olaylar kaleme alınması halinde, problemin büyüklüğünün
birkaç kat daha büyük olduğu görülecektir.
Denetimsiz olan ve elinde mutlaka yakın bir güç bulunduran kişilerin ya da
kurumların dejenere olması gibi, Milli İstihbarat Teşkilatı da, Sayın
Atasagun'un yaptıkları sayesinde dejenere olmuş, ihtirasları için, siyasi
çıkarları için, adeta kontrespiyonaj büyük bir operasyon düzenleyerek,
üzülerek söylemek gerekirse başka servislerin çalışanı gibi hareket ederek,
MİT adeta başka ülkelerin hesabına işler hale gelmiştir.
Bütün bu sorunların önüne geçmek için, öncelikle teşkilatı bilinçli olarak
bu hale getiren bu düşünce sahibinin değiştirilmesi ve yerine gönlünde
Türkiye sevgisi taşıyan, çağın koşullarını bilen, personel yönetiminden
anlayan, güçlü iradeli bir yöneticinin getirilmesi çözüm önerimin birinci
aşamasıdır. Sonrası ise dışarıdan bir denetim organı aracılığıyla
denetlenmesidir.
Saygılarımla
Not: Bu bilgilerin halkımız tarafından bilinmesi ve teşkilatın idaresinin
değişmesi temel amacımdır. Bu durumda konumumun sıkıntıya girmesi söz konusu
olsa bile emekli olmuş birisi olarak ilgili insanlardan bu şekilde
hesaplaşarak daha rahat uyumak istiyorum. Şimdiden yaptıklarınız ve
yapacaklarınız için teşekkür ederim.”
Eski bir MİT görevlisi"
Şimdi gelelim bu mektup ile ilgili yorumlara;
Evet, yukarıda da belirttiğim gibi bunu yazan eski bir MİT görevlisi. Zira
bu bilgilerin bir kısmından benim de haberim var.
Yazıyı yazan büyük bir olasılıkla 7.nci maddede bahsi geçen ve bir zamanlar
Şenkal Atasagun'un sağ kolu olan eski Operasyon Başkanı Engin olabilir.
Nedeni bilinmez, sonra araları fena halde bozulmuştu. Şenkal onun hakkında
"Deprem yardımını zimmetine geçirmek ve eski eser kaçakçılığı yapmak"
suçlamasıyla soruşturma açtırmış ve görevinden alarak APK (Araştırma
Planlama Koordinasyon) Başkanlığı emrine verdirmiş, daha önce karargah
binalarında görev yapan APK Başkanlığını da teşkilat karargahının dışına
çıkartmıştı. O da Şenkal'ı çeşitli yolsuzluk ve mesleki hatalarla
suçlamıştı. Yanılmıyorsam konu Başbakanlık müfettişlerince soruşturuldu.
Anlaşıldığı kadarıyla kavga o kadar büyümüş ki sonunda Şenkal'ın adamları
Engin'i dövüp hastanelik etmişler.
Engin, ben henüz ABD'de görevdeyken Ankara Bölge Başkanıydı. Devamlı olarak
benim yakınlarımı takip ettiriyordu. Bir keresinde takipçiler oğlumun
çoğunlukla birlikte gezdiği yakın bir arkadaşını sıkıştırıp bir güzel
dövdüler. Demek bu işler sırayla. Etme-bulma dünyası..
Aldığım duyumlara göre bu günlerde Şenkal'ın vurmalı-kırmalı işlerini has
adamları Kaşif ve Ender yürütüyormuş. Herhalde ikisi de çok başarılı
çalışıyorlar ki başkan yardımcılığına terfi etmişler!..
Kaşif bildiğiniz malum kişi. Hani şu etrafına, beni Amerika'dan kelepçeleyip
getireceğini söyleyen, Atasagun tarafından yabancı istihbarat servislerine
"Bin Ladin'i yakalayabilecek tek kişi" olarak takdim edilen meşhur kişi.
Ender ise ismi Kemal Horzum ile anılan bir müsteşar yardımcısının damadı.
Şimdi bütün önemli operasyonları bunlar yürütüyorlarmış!...
9.ncu maddede bahsi geçen yüzme havuzu skandalının kahramanı eski İdari
İşler Başkanı Cengiz Metin. Bu Cengiz Metin'in ilk olayı da değil. Bölge
Müdürlüğünden beri birkaç kez bu tip taciz olayında başrol oyuncusu oldu.
Ahlaki zaaflarına rağmen tıkır tıkır terfi ederek Başkanlık seviyesine kadar
geldi.
MİT'ten emekli olanlara (benim gibi zorunlu emekli edilenler hariç) bir
hizmet belgesi ile şilt verilir. Herhalde Cengiz Metin'e de "Milli
İstihbarat Teşkilatı'nda uzun yıllar feragat ve fedakarlıkla çalışarak Milli
Görevimize katkıda bulundunuz. Bu verimli çalışmalarınız, geride kalan mesai
arkadaşlarınız tarafından daima şükranla anılacaktır. Yeni yaşantınızda
Teşkilatımız mensupları adına sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim. Şenkal
Atasagun, MİT Müsteşarı" yazılı Hizmet Belgesi verilmiştir. Tabii ki
verilecek. Havuz başında fedakarca ve verimli bir şekilde mesai yapmak kolay
iş mi?
Aynı maddede "Sekreterine sarkıntılık eden ve hatta tecavüze yeltenen, ses
kayıtlarıyla belgelenen, sonrada korkutarak uzun süre buna devam eden Şenkal
Beyin yardımcısı" şeklinde bahsi geçen kişi bazı gazetecilerin tabiri ile
MİT’in efsanevi ikinci adamı Miktad Alpay. Hani şu MİT'in Başbakan için
hazırladığı Susurluk raporunun arasına Fethullah Gülen'in adını da
sokuşturuveren ünlü MİT'ci. Bu günlerde, bir zamanlar küfür ettiği kişilerle
diyalog kurup, kıl payı ile kaybettiği MİT Müsteşarlığını yeniden elde etmek
çabasındaymış. Biliyorsunuz tam müsteşar olacakken "Alevi" olduğu söylentisi
ile müsteşarlığı Atasagun'a kaptırmıştı. Aleviliğini bilmem ama Ermenilik
konusunda bir bağlantısı var mı, araştırılsa daha isabetli olur derim.
Alpay'ın yukarıdaki konusuna daha önce
Özel Operasyonlar başlıklı yazımızda da değinmiştik.
Eski bir MİT görevlisinin mektubundan, Şenkal'ın da bu tip işlere bulaştığı
gibi bir yanlış bir anlam çıkabilir. Doğrusunu söylemek gerekirse onun bu
tip işlerle hiç ilgisi yoktur. Onun hayatındaki tek kadın eşidir. Ben
onların arasındaki münasebeti aynen Sayın Bülent Ecevit ile Rahşan hanım
arasındaki münasebete benzetirim. Tabii ki bazı ufak farklar var. Rahşan
hanımın daha kültürlü olduğu, lükse değil de politikaya düşkünlüğü, Bülent
Bey'in duygusallığı ve şairliği gibi...
Bülent bey eşi istedi diye nasıl af çıkarttı ise, Şenkal da eşi istedi diye
villa tefrişine devletin 800 milyar parasını harcamıştır. İnci isteyecek de
Şenkal yapmayacak mümkün mü?
Biz bu lüks ve villa düşkünlüğünü daha önce
İnci Sultan Köşkü başlıklı yazımızda yayınlamış, 11.nci maddede
bahsi geçen Kanlıca'daki villadan da bahsetmiştik.
İnci Sultan'ın küçük köpeği ile havuza girdikten sonra havuzun suyunun
değiştirilmesi teklifi karşısında "benim köpeğim buradaki herkesten daha
temizdir" sözünü hiç yadırgamadım. Tam ona uygun bir tarz. Ne MİT'teki
insanlara ne de Türk insanına hiç tahammülü yoktur.
Köpeğe sadece havuz değil, MİT'e ait uçakların da tahsis edildiği
anlatılıyor. Nasıl lüks yaşam ama. Sanki petrol zengini Arap Şeyhi, Hilton
otellerinin varisi mübarekler...
Eski bir MİT görevlisinin mektubunda geçen konuların çoğu hakkında bilgimiz
var. Ancak 6.ncı maddede bahsi geçen "Almanya'ya kimlik kartı ile iltica
eden MİT personeli" ile ilgili gelişmeleri yeni duyuyoruz. Birçok rezalet
gibi gizlenen bu olay, Atasagun devrinde teşkilatın ne hale geldiğinin açık
bir belirtisi.
Keza 12.nci maddede bahsi geçen 4 trilyon TL ile 13.ncü maddede bahsi geçen
İstanbul Pendik-D. mevkiindeki kooperatif konusunu da bilmediklerimiz
arasında. Gerçi bu MİT'de kooperatifçilik işi yeni bir şey değil. Senelerdir
gittikçe yozlaşan bir şekilde mevcut.
14.ncü maddede bahsi geçen Oyakbank eski genel müdürü olan Coşkun Ulusoy ve
bir siyasi partinin halen başkanı olan birisi ile üvey akrabalıkları olduğu
bilinen, İstanbul’un yeraltı kesimiyle karanlık irtibatları olan MİT
başkanının kim olduğunu tahmin edebiliyorum. Ancak yanlış yapmamak için isim
vermeyeceğim.
Bu maddede önemli bir iddia var. Atasagun ve MİT Başkanı cinayetlerle
suçlanıyor ve baraj inşaatlarının bu faili meçhul cinayetlerin mezarlığı
haline geldiği söyleniyor. Eğer bunlar doğru ve ise Şenkal'ın pek az kalan
müsteşarlık saltanatından sonra başı bir hayli ağrıyacak demektir. Daha
görevdeyken hakkında bu kadar şikayet varsa, ayrıldıktan sonra neler çıkar
neler...
Yeraltı ile karanlık ilişkiler denince, son günlerde sahte pasaportla
yurtdışına kaçan Alaattin Çakıcı'nın Beşiktaş Kulübü ile bağlantısı akla
geliyor. Basında yer alan haberlere göre Alaattin Çakıcı'ya yurtdışı vizesi
için gereken BJK evrakını yakın dostu olarak bilinen Menajer Sinan Engin
sağlamış. Acaba koyu bir Beşiktaşlı olan Şenkal Atasagun'un da bu
düzenlemeden bilgisi var mı?
Biliyorsunuz MİT'te Çakıcı ile ilk teması kuran ve yine son olarak Çakıcı'yı
Fransa'da yakalanmadan önce operasyonel faaliyetlerde kullanan Şenkal
Atasagun'dur. Kim bilir belki de bir süre önce Atasagun'un MİT'in İstanbul
Beşiktaş Serencebey'deki Sosyal Tesislerde Beşiktaş Kulübü yöneticilerine
verdiği olağan dışı yemekte bu konu da konuşulmuştur!..
16.ncı maddede bahsedilen hususlar tam bir facia. Gizli teşkilatın temizlik
işleri özel bir firmaya bırakılmış. Hem de kime? Teşkilatın en şaibeli eski
mensubu Nuri Gündeş'e. Oldu olacak teşkilatın güvenlik işlerini de Gündeş'e
verseydiniz de dört dörtlük olsaydı.
Nuri Gündeş'in ortağı olduğu ve finansal işler ve müşteri ilişkilerinden
sorumlu bulunduğu Panter isimli şirket, 1996 yılında kurulmuş, güvenlik
sektöründe faaliyet gösteren ve 3 ortaklı bir şirket. Aynı ortaklar 2000
yılında Pantem isimli bir temizlik şirketi de kurmuşlar. Temizlik şirketini,
ortaklardan biri olan ve uzun yıllar turizm alanında çalışmış bulunan 1952
doğumlu, Nuri Can İzgi yürütüyor.
Panter ve Pantem şirketleri İntergen Enerji, Elit Residance, İzmir
Büyükşehir Metrosu, Gima ve Endi mağazaları gibi kuruluşlara hizmet
veriyorlar. Ayrıca Nuri Gündeş’in Panter Güvenlik Şirketi, Büyük Klüp,
İstanbul’daki mason locaları gibi yerlerin güvenliğini de sağlıyor. Yakın
tarihte bombalanan İstanbul Yakacık’taki Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük
Locası’ da buna dahil.
Muhalif yazı ve beyanatları ile tanınan ve 'Amerikan Müdahaleciliği' isimli
kitabı aleyhine İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce açılan davayı
izlemeye İstanbul'a gelen Amerikalı filozof ve dilbilimci Noam Avram
Chomsky'i de Nuri Gündeşler korumuş.
Atatürk Hava Limanı’nda sanatçı Şanar Yurdatapan ile Mısır Çarşısı’ndaki
bombalama olayında adı geçen Pınar Selek'in karşıladığı Chomsky'nin
gelişinde Panter Şirketi'nin genel koordinatörü ile Sabah Gazetesinin
yaptığı söyleşi bir hayli ilginç. Gündeş'in şirketinin nasıl bir düşünce
yapısında olduğunu göstermek açısından bu söyleşiyi aynen veriyoruz:
- Şirketinizin başında bir dönemin en ünlü istihbaratçısı Nuri Gündeş
var. Gündeş şimdi "bölücü" yaftası yapıştırılan Chomsky'yi koruyor. Bu bir
tezat değil mi?
Eskiden yaptığımız meslekler bitiyor ve bizler yeni işlere başlıyoruz.
Chomsky bir düşünür. Hakkında açılan davalar bizi ilgilendirmez.
- Peki Apo'nun İmralı'daki koruma görevi size verilse kabul eder miydiniz?
Duygularımız buna izin vermez. Olukla kan akıtmış bir adamı hiçbir güvenlik
şirketi korumaz.
- Duygularınız nerede başlar?
Devlete, millete ihanet etmiş kişi ve kurumlara karşıyız.
- Mafya? Alaattin Çakıcı'yı korur musunuz? Ya da Susurluk sanıklarını?
Mafyanın bizim korumamıza ihtiyacı yoktur. Çakıcı'yı korumam. Ama Korkut
Eken, Ayhan Çarkın ve İbrahim Şahini can-ı gönülden korurum. Devletin sahip
çıkmadıklarına ben sahip çıkarım. Bu insanlar kahramandır.
MİT'in temizliği, Susurluk'a sahip çıkan bir zihniyete teslim edilmiş.
Bilmem başka bir şey söylemeye gerek var mı?
MİT gibi devletin önemli bir organının temizlik işleri, çok düşük ücretlerle
vasıfsız personel çalıştıran kar amaçlı özel temizlik şirketlerine
bırakılamaz. Bu MİT'in her türlü güvenliğinin sabote edilmesi demektir.
Temizlik işlerinin sözleşmesi MİT'in İdari İşleri tarafından yerine
getirildiğine göre, havuz skandalının neden örtbas edildiğini, eski İdari
İşler Başkanı'na neden bir işlem yapılmadığı şimdi daha iyi anlayabiliriz.
MİT gibi milli bir kuruluş, bu kadar denetimsiz, başıboş ve keyfi idareye de
bırakılamaz. Aksi, Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğine tahminlerin üstünde
zarar verir.
Yetkililer, vakit geçmeden bir an önce tedbir alıp gereğini yapmalıdırlar.
|