MİT’TE
OFİS-BOY’DU
Eski DP ve DYP milletvekili Abdülmelik Fırat, Öcalan’ın MİT’le ilişkisi
olduğunu iddia etti.”Hürriyet.21-10-2003
Büyük ifşaat
Hürriyet, "Abdullah Öcalan MİT'te ofis boydu" diyor. Radikal yazarı Avni Özgürel, 'Fikir Ajans' adlı bir kuruluşta getir-götür işlerini görürken tanıdığı genci yıllar sonra Bekaa'da Abdullah Öcalan kimliğiyle karşısında bulunca şaşırmış... Meğer, Fikir Ajans, MİT'in bir yan kuruluşu değil miymiş?
Hani, Yeniçeri'nin "Sen bizim İsa Efendimizi öldürmüşsün" diye boğazına sarıldığı Musevi, "İyi ama, o dediğin olay 1500 yıl önce oldu" deyince aldığı cevabı gel de hatırlama: "Ben yeni duydum..." Avni Özgürel hakkı teslim etmiş ve "Öcalan sağcı geçmişini hiçbir zaman gizlemedi zaten" demiş... Hürriyet de, haberine, "Öcalan'ın MİT irtibatına Uğur Mumcu ışık tutmuştu" ayrıntısını eklemekte...
Her ikisi de doğru. Abdullah Öcalan, Ankara'ya ilk geldiğinde namaz kılan bir Anadolu çocuğu olduğunu kendisi defalarca anlatmıştı. Mahir Sayın'ın ilk bakışta adı tuhaf gelen 'Erkeği Öldürmek' kitabı Öcalan'la konuşmalardan oluşur; orada o günlerdeki Öcalan kimliğine ışık tutan bölümler vardır... Aynı kitapta, eşi Kesire'nin babası Ali Yıldırım'ın ve Diyarbakır günlerinde yardımını aldığı, PKK'nın kuruluşunda emeği geçen 'Pilot Necati' lâkaplı Necati Kaya'nın MİT ile ilişkili olduğu da anlatılır...
Sizin anlayacağınız, bu iki ayrıntının da bugün için haber değeri bulunmuyor...
Uğur Mumcu, rahmetli, bu tuhaf ilişkilere ilk ışık tutan yazardı. Ölümünden hemen önce kaleme aldığı yazılar bu konudaydı. Suikasta uğradığında, yakınları, "PKK ile ilgili bir kitap hazırlığındaydı, bazı belgelere ulaşmıştı" bilgisini vermişlerdi. Yazdığı kadarı kitaplaştı, ama ülkeyi ayağa kaldıracak olağanüstülükte bilgiler yoktu kitapta...
İşin ilginç tarafı şudur: Öldürülmeden önce çalıştığı Cumhuriyet gazetesinin o zamanki yayın müdürü Özgen Acar, suikastın üzerinden tam altı yıl geçtikten sonra, Uğur Mumcu'nun konuya açıklık getirecek bilgileri nereden sağladığını anlamamıza yarayacak bir ifşaatta bulundu. Kaynaklardan biri Milli Güvenlik Kurulu imiş...
Özgen Acar'ın kaleminden okuyalım: "Işık içinde yatsın Uğur Mumcu, öldürülmeden önce çeteler kadar Apo'ya da takmıştı. PKK bağlantıları konusunda yoğun bir araştırma yürütüyordu. Ölümünden sonra Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nden yüksek düzeyde bir yetkili bana –o zaman Genel Yayın Yönetmeni olduğum için– şöyle dedi: Rahmetli Mumcu öldürülmeden 3-5 gün önce Apo hakkında bize bazı sorular yönetti. Kendisine sınırlı olmak koşulu ile bazı bilgiler derlemeye söz verdim. Araştırmacılığını bildiğim için onu yönlendirmek amacıyla kısa bir not hazırladım. Pazartesi günü kendisine verecektim ki o pazar öldürüldü. Bu notu size veriyorum."
Nasıl, ilginç geldi mi?
Konu, Uğur Mumcu'nun epey önemli yerlere uzanabilmesi bakımından ilginç. Cumhuriyet yazarının MGK genel sekreterliğinden bilgi talep edebilecek durumda olduğu anlaşılıyor. Suikast sonrası, dönemin Genelkurmay başkanı Org. Doğan Güreş, evini ziyaret ettiğinde, "Dostumdu, zaman zaman görüşürdük" demiş, Emniyet genel müdürü Yılmaz Ergun da, "Bizden bilgi isterdi, verirdik; suikastten kısa süre önce yine aramış, bazı belgeler talep etmişti, hazırlıyorduk" anlamında sözler sarf etmişti.
Daha sonra, Emin Çölaşan, gazeteci Celalettin Çetin'e, bazı başka gazetecilerle birlikte RV Restoran'da oturup Uğur Mumcu'yla son çalışması üzerine konuştuklarını anlatmıştı. Orada, "Medyadaki 2. Cumhuriyetçiler ve gericilere karşı mücadele etmeye" söz verdiklerini de söylüyordu Çölaşan; Mumcu'nun belinden çıkarttığı silâhı ellerine alarak...
Bugün Uğur Mumcu kadar geniş irtibatlı bir yazar var mıdır, bilemem... Varsa bile, yazdıklarını zevkle okutacak biri olmadığı ortada... "Kâtilleri yakalandı" denilmesine, hatta suikastla irtibatlandırılıp birileri cezalandırılmasına rağmen Mumcu Ailesi tatmin olmuş görünmedi... Yıllar sonra, Mehmet Ağar, bakanlık koltuğunda otururken, acılı eş Güldal Mumcu'ya, "Bu işin arkasını bırakın" tavsiyesinde bulunurken, "Devletle ilgili şeyler duvara benzer, alttan bir tuğla çektiğinizde bütünü yıkılır" benzetmesinde de bulunmuştu...
Abdullah Öcalan'ın 'sağcı' geçmişi ile yakınlarının MİT irtibatını herkese anlatmaya hazır olduğu günler sonradan geldi. Uğur Mumcu, henüz bu konuları kimse bilmezken ipin ucunu yakalamış çözmeye başlamıştı. Tapu Kadastro Lisesi mezunu Öcalan'ın Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girebilmesini, bir eylem yüzünden gözaltına alındığı halde yurtta kalmaya ve devletten kredi almaya devam etmesini yadırgatıcı buluyordu Cumhuriyet yazarı... PKK öncesi dönemde MİT'le irtibatlı Pilot Necati ve Ali Yıldırım'ın Öcalan'a yakınlıklarını da... Buradan çıkartacağı sonuç yazmakta olduğu kitabın tezi olacaktı besbelli...
Olmadı, suikasta uğradı... "Radikal İslâmcı teröristler öldürdü" denilip bir örgüte mâl edildi cinayet... Oysa, son olarak üzerinde çalıştığı konular ve araştırmalarını genişletmek için başvurduğu adreslerin de soruşturma kapsamına sokulması gerekirdi... "Ben, PKK'nın kuruluşundaki esrarengiz irtibatları araştırıyorum" diye etrafına duyurması, bazılarının kulağına kar suyu kaçırmış olamaz mı?
Mâdem Abdullah Öcalan konusu yeniden açıldı, zihnimde takılı duran bir ayrıntıyı daha sizinle paylaşacağım.”Yeni Şafak.22-10-2003.
**
|
|
21.10.2003 |
Öcalan MİT'te ofis-boy'du |
|
||
Sefa KAPLAN Eski DP ve DYP milletvekili Abdülmelik Fırat, Abdullah Öcalan'ın MİT'le ilişkisi olduğunu iddia etti. Gazeteci Avni Özgürel'in, Öcalan'ı MİT'te gördüğünü kendisine söylediğini
belirten Fırat, PKK'nın 12 Eylül'den önce Türkiye'yi terk etmesinin
gerisinde de bu bağlantının bulunduğunu savundu. |
|
***Merak bu ya!
Şimdi dünyada 'ifşaat' zamanı. Bizim nasibimize de, İmralı'da günlerini geçirmekte olan Abdullah Öcalan'la ilgili 'MİT irtibatı' ve 'sağcı geçmiş' ayrıntıları düştü. Bu tür olayları ne kadar kanıksamış olmalıyız ki, ilk günün gürültüsü, yerini derin bir sessizliğe bıraktı.
Bu tür 'ifşaatlar' Abdullah Öcalan açısından fazla bir önem taşımıyor. Çünkü, gençliğinde 'sağ' görüşe sahip olduğunu açıklayan kendisiydi. Uğur Mumcu'nun yayılmasında büyük katkısı bulunsa bile, PKK'nın ilk döneminde etkileri görülen 'Pilot Necati' ve eşi Kesire'nin babası Ali Yıldırım'ın MİT irtibatları konusunda konuşan yine Abdullah Öcalan olmuştu... Bu konuda ne zaman ağzını açsa, "Onlar bizi kullanmaya kalktılar, ama esas biz onları kullandık" anlamına gelen sözler söyledi...
'MİT bağlantısı' konusu yeniden unutulmaya terk edildiğine göre, üzerinde çok düşünülmesi gerektiğine inandığım, yıllardan beri kafamı kurcalayıp duran başka garipliklere geçebiliriz.
Abdullah Öcalan konuşmayı, anlatmayı seven biri. Bekaa'da ve Şam'da yaşadığı yıllarda kendisine ulaşanlara saatler boyu anlattı durdu. Teybe veya kameraya kayıt yapılmasına da izin verdi. Bekaa'da yaptığı basın toplantısına beni de çağırdıklarını hatırlıyorum; ben gitmedim, ama medyamızın bütün renkli isimleri oradaydılar. Öcalan'la aynı evde kaldılar, sadece basın toplantısında konuştuklarını değil, özel sohbette anlattıklarını da aktardılar...
Konuşmalarından oluşan kitaplar var; bunların bir bölümü kendisiyle konuşanlarca kitaplaştırıldı, bazısı da kendisi tarafından... Ancak, bazı kişilere verdiği mülâkatlar, bazı video çekimleri Terörle Mücadele Yasası kapsamında görülüp yayına sokulmadı... Bu da normal. Ancak, normal olmayan, bazı kayıtlara henüz gazete ve televizyon merkezlerine ulaşmadan el konulmasıydı.
Bizzat görüşmediğim, yerli 'gazetecilere' anlattıklarına kolayca ulaşamadığım için, ben de yabancı basını çok dikkatle tâkibe aldım o günlerde. Öcalan, yabancı gazetecilere daha rahat konuşuyor ve bizimkilere ima yoluyla anlattıklarını, ad da vererek aktarıyordu... O dönemde iki nokta dikkatimi çekmişti; o gün bugündür zihnimi burkan iki nokta...
Nasıl çekmesin? 30 bin kişinin ölümünden sorumlu tutulan Abdullah Öcalan, siyaset arenasında yer alan bazı tiplerin, aralarındaki çekişmelerde kendisini de kullandıklarını ve bu durumdan yararlandığını iddia ediyor, bazı generallerin kendisiyle temas kurduklarını ileri sürüyordu... Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirildi, İmralı'da yargılandı ve idama mahkum edildi. Yargılama sürecinde defalarca sorgulandı; ancak o sorguların hiçbirinde bu iki konuya açıklık getirecek bir sorunun Öcalan'a yöneltildiğini duymadığım gibi kendisi de bu iki konuya bir daha girmedi...
Konuya, ilk, 1999 yılındaki yargılama sürecinde değinmişim. 3 Mart 1999 tarihli Kulis'te şunları yazmışım: "Abdullah Öcalan, Roma'da kendisiyle görüşenlere, Ankara ile ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgiler verip durdu. Bunu bildiğim için, gazetelerde çıkan ifade metnini biraz daha dikkatle okudum. Benim yakından izlediğim Öcalan bundan daha fazlasını söylemiş olmalı.
"Roma'dayken, vaktiyle kendisine karşı düzenlenen bir operasyonu akamete uğratmak için devreye giren bir siyasî parti liderinden söz ediyordu PKK lideri. Olay, 1995 seçimleri öncesinde geçmiş olmalı. Hani, zamanın başbakanının, 'Ya bitecek, ya bitecek' diye açıklamalar yaptığı, seçimde elini güçlendirmek üzere bir operasyon izni verdiği kuşkularının ayyuka çıktığı günler... Seçim sonrasında, bir parti lideri tarafından, 'Örtülü ödenekteki 500 bin dolar ne oldu?' diye dönemin başbakanına hesap sorulmuştu ya; işte o günler...
"Öcalan, soranlara, 'Bir siyasî, bir yakını aracılığıyla, 'Operasyon yapılacak, kaç' haberi gönderdi bana' diye anlatıp durdu Roma'da. Bu tür açıklamalar, Roma'ya gidip terör örgütü lideriyle görüşen Türk gazetecilerin dönüşte havaalanında el konulan teyplerinde de kayıtlıymış... Öyle deniliyor..."
İkinci konu, Öcalan'ın ağzından bir Arap dergisinde gündeme getirilmişti. Okuyalım: "Dergi, siyasî konulardaki haberleri ilgi çeken itibarlı el-Vasat. El-Vasat'ın 25 Ocak 1999 tarihli nüshasında yer alan Öcalan röportajında, PKK terör örgütü lideri, inanılmayacak bir olay anlatıyor. Öcalan'ın dergiye söylediğine göre, son iki yıldır, Türk Genelkurmayı da kendisiyle temas kurmuş. El-Vasat muhabirine, 'siyasî çözüm' için kendisiyle temasa geçenler arasında, iki yıl önce adı gazete manşetlerinde dolaşan bir generalin adını da sayıyor ve 'Altı maddelik bir siyasî çözüm planı üzerinde mutabık kaldık' diyor. / Akıl alacak gibi değil, biliyorum ama bu sözler andığım dergide aynen yer alıyor."
Bu iddiayı da Arap dergisinden alıp Kulis'e taşımıştım. O sıralar hâlâ üniformalıydı adı geçen komutan, şimdi emekli; görevi sona ermeden önce helikopterle İmralı'ya gittiği ve Öcalan'la görüştüğü gazetelere yansımıştı. Ne o gün, ne daha sonra Kenya-öncesi temaslar hakkında ilgililerden hiçbir ses çıkmadı...
Neden kimse İmralı'daki mahkuma, "Sana hangi siyasetçi 'Kaç' diye haber göndermişti?" diye soru yöneltmiyor? Neden, "Altı madde üzerinde anlaştığını söylediğin general kimdi?" diye sormuyor?
Bu ülkede tek meraklı ben miyim? “(Yeni Şafak.Taha Kıvanç.23-10-2003)