MEHDİYET VE AHİRZAMAN
Bu bölümde; Said Nursi'nin
Risale-i Nur Külliyatında yer alan, Mehdiyet ve Ahir Zaman konuları üzerinde,
Hayrullah Esendal tarafından yapılan araştırmaları göreceğiz:
Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı'nın pek çok yerinde, Peygamber
Efendimiz'in müjdelediği Hz. Mehdi'nin yakında geleceğini haber vermiş ve
Mehdiyet hakkında hadislerde geçen konulara açıklık getirmiştir. Mehdi'nin ve
talebelerinin geleceğiyle ilgili Üstad'ın ifadelerinden biri şöyledir:
"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve
şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve
o tohumlar sünbüllenir." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138 - Kastamonu Lahikası, 72)
1. Hz. Mehdi Hicri 1400'de Gelecektir.
Bediüzzaman, farklı tarihlerde yaptığı açıklamaların hepsinde, Mehdi ve
talebelerinin geliş zamanı olarak hicri 14. yüzyılın başlarına işaret etmiştir.
Bir sözünde, Mehdi'nin asr-ı saadet döneminden 1400 sene sonra çıkacağını şöyle
belirtmektedir:
"İstikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib
(yakın) zannetmişler." (Sözler, 318)
Üstad'ın ifadesinde belirttiği, "sahabe döneminden 1400 sene sonrası" hicri 14.
asrın başlarına, yani miladi olarak 1979-1980 senelerine denk gelmektedir.
"Fatiha'da doğru yolda olanlar ashabının taife-i kübrasını tarif eden fıkrası,
şeddesiz bin beş yüz altı veya yedi ederek tam tamına fıkrasının makamına
tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa fıkrasına üç manidar farkla tam
muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadisin imasını te'yid edip remz derecesine
çıkartıyor." (Kastamonu Lahikası, 23)
Suyuti ümmetin icabet ömrünün hicri 1500 senesini geçmeyeceğini bildiriyor.
Bediüzzaman Hazretleri de, ümmetin galibane mücadelesinin 1500-1506 yıllarında
biteceğini; bundan sonra zayıflamaların başlayıp kıyametin bekleneceğini
belirtiyor. Ümmetin galibane ömrü 1500-1506 yıllarında bitecekse, o zaman
1400-1500 yılları arasında Mehdi ve İsa (AS)'nın gelmesi, ayrıca Mehdi'nin de
1400 yılı başlarında göreve başlaması gerekmektedir.
Bediüzzaman hicri 1327'de Şam'da Emevi Camii'nde on bin kişiye verdiği
hutbesinde, hicri 1371'den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar
yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele
zamanlarına dikkat çekmektedir.
Bediüzzaman, Mehdi'nin göreve başlaması ve inkarcı zihniyeti fikren mağlup
etmesi ile ilgili olarak şu tarihleri bildirmektedir:
"Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam'ın mukadderatına nazar eden Hutbe-i
Şamiye'deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki
marifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o
dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını ve insaf
ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşallah
yarım asır sonra onları darmadağın edecek." (Hutbe-i Şamiye, 25)
Şam'da yaptığı bu konuşmada, hicri 1371 senesinden sonra yaşanacak gelişmelere
dikkat çekerek, Bediüzzaman Mehdi'nin göreve başlamasının bu tarihten 30-40 yıl
sonra olacağını bildirmiştir. Bu tarih ise hicri 1401-1411, miladi olarak da
1980-1990 yılları arasıdır.
Yine aynı konuşmanın devamında Üstad, Mehdi'nin inkarcı fikir sistemini fen,
ilim ve medeniyetin imkanları sayesinde fikren susturacağını haber vermiştir. Bu
fikri üstünlüğün tarihi olarak da 1371 tarihinden yarım asır sonrasını
bildirmiştir. Bu da hicri 1421, yani miladi 2001 senesi demektir.
"Evet şimdi (1371) olmasa da otuz-kırk (30-40) sene sonra...
Fen: Müspet ilimler, biyoloji, fizik, kimya vs.
Hakiki marifet: Hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi.
Medeniyetin mehasini: Medeniyetin iyiliklerini
O üç kuvvetle donatıp gerekli ihtiyacını karşılayıp o dokuz engelleri yenip
dağıtmak için,
Taharri-i hakikat meyelanı: Hakikati araştırma meyli
Muhabbet-i insaniyeyi: İnsan sevgisini.
O dokuz düşman sınıfının cephesine göndermiş, inşallah yarım asır sonra (50
sene) onları darmadağın eder."
1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001)
Bediüzzaman hicri 1400 yılı başlarında Mehdi'nin inkarcı felsefe ile mücadeleye
başlaması zamanına, 1401-1411 = 1981-1991 yılları arası fen, hüner, sanat ve
medeniyetin iyiliklerini birleştirip bunlarla mücadelesine ve fikren darmadağın
edeceği tarih olarak da 1421 = 2001'e dikkat çekiyor.
"Yetmiş birde fecr-i sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib de
olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak." (Hutbe-i Şamiye, 23)
Fecir: Tan yerinin ağarması, güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti
Fecr-i Kazib: Sabaha karşı ufukta yayılmaya başlayan birinci kızıllık.
Fecr-i Sadık: Fecr-i Kazib'den sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma
1371 + 30 = 1401 = 1981
1371 + 40 = 1411 = 1991
Bediüzzaman İslam'ın dünyaya tekrar hakim olmasını güneşin doğuşuna benzetiyor.
Güneşin battıktan sonra ertesi gün yeniden doğması gibi, İslam'ın da dünya
üzerinde tekrar doğup parlayacağına bu benzetmeyle işaret ediyor. Fecr-i Kazib
ve Fecr-i Sadık ifadeleriyle bu doğuşun başlangıç yıllarına dikkat çekilmiştir.
Buna göre Hakkın karşısındaki batılı temsil eden düşünce olan ateizmin ve
materyalist felsefenin dağıtılmaya başlaması 1981-1991 yılları, fikren tam
anlamıyla susturulup dağıtılmasının ise 2001 yılında olacağına işaret etmiştir.
Risale-i Nur Külliyat'ında, Mehdi'nin mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili
verilen ebcedler:
"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de
Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." 9/32 ayetindeki
"...Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." cümlesi hakkında
Bediüzzaman şöyle demektedir:
"Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan
bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin Şakirtleri
olabilir." (Şualar / 605)
Bu ayetin ebced değeri ise "1424-Miladi: 2004" tür. Mehdi önderliğinde İslam'ın
hakimiyeti devrelerine işaret etmektedir.
"...inkar edenlerin velileri ise tağut'tur..." 2/257 ayetindeki "tağut" (batıl
fikir sistemi) kelimesinin kendi içinde çöküş tarihini de Bediüzzaman (ebced
değerini) 1417 (miladi 1997) olarak vermektedir.
2. Hz. Mehdi Bediüzzaman'dan Sonra Gelecektir.
"Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına
aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu
zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, 57)
Bediüzzaman Said Nursi, "hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat"
diyerek Mehdi'nin henüz gelmediğini, Müslümanlar tarafından beklendiğini ve
kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini bildirmektedir. Bediüzzaman
hicri 13. asırda yaşamıştır. Kendisinden sonra gelecek asır olan hicri 14. asır
Mehdi'nin çıkış zamanıdır.
"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve
şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve
o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz."
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138- Kastamonu Lahikası, 72)
"Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten (veli şahıstan) işittim ki; o zat, eski
velilerin gaybi işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki:
"Şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bid'atlar zulümatını
(dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok
intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi
çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani
zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz)".(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)
Üstad, Mehdi'nin kendisi olmadığını, kendisinden sonra geleceğini, "Bizler de
kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." şeklinde belirterek açıklamıştır. Mehdi
ve talebelerine ancak bir zemin hazırlayabildiklerini belirtmiştir.
"bid'atlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak": Mehdi'nin
tüm bidatları ortadan kaldıracağını söylemiştir ki bu konu Üstad döneminde
uygulamaya geçmemiştir. Bidatların var olabileceği Müslümanlar tarafından
zikredilmeye daha yeni yeni başlamıştır. Ayrıca bidatların kalkmasının dünyadaki
tüm Müslümanlar tarafından uygulanması gerekmektedir.
3. Hz. Mehdi Geldiğinde Maddeci ve Tabiatçı Felsefenin Azgınlığı
"Tabiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ı nemrudane,
gittikçe ahir zamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup,
uluhiyeti inkar edecek bir dereceye gelir." (Emirdağ Lahikası, 259)
Materyalizmin hem Türkiye'de hem de dünyada kuvvet bulması Üstad zamanında devam
ettiği gibi, vefatından sonra da 20. yy'ın sonlarına kadar devam etmiştir.
Televizyon ve radyo kanallarının gelişmesiyle, yazılı basının da desteğiyle
etkileri giderek artmıştır. Yani Üstad'ın "tabiiyyun, maddiyun felsefesini"
tamamen sonlandıracak bir çalışması olmamıştır. Bilakis Üstad'ın vefatından
sonra da materyalizm propagandası artarak 21. yy'a kadar gelmiştir. Materyalizm
ve evrim savunuculuğu ancak son yıllarda hızlı bir şekilde çökmeye başlamıştır.
Bu mağlubiyet önde gelen materyalistler tarafından da itiraf edilmiştir.
4. Hz. Mehdi Hilafet Merkezinin Bulunduğu Yerden Çıkacaktır.
Ahir zaman hakkındaki rivayetlerin merkez noktasını Mehdiyet teşkil eder. Ahir
zamandaki önemli olayların çoğu Mehdiyet etrafında gelişir. Ancak bu olayların
yerleri hakkında farklı farklı rivayetler mevcuttur. Bediüzzaman bu konuya şu
şekilde açıklık getirmiştir:
"Şimdi, Hz. Mehdi gibi eşhasın hakkındaki rivayatın ihtilafatı ve sırrı şudur
ki: Ehadisi tefsir edenler, metn-i ehadisi tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik
etmişler. Mesela: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan,
vukuat-ı Hz. Mehdiyye veya Süfyaniyye'yi merkez-i saltanat civarında olan Basra,
Kufe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler." (Sözler, 359)
Bir başka yerde de Üstad konuyu şöyle izah etmiştir:
"Merkez-i Hilafet eski zamanda Irak'da, Şam'da ve Medine'de bulunduğundan
raviler kendi içtihatlarıyla daimi öyle kalacak gibi mana verip, "Merkez-i
Hilafet-i İslamiye" yakınlarında tasvir etmişler, Halep ve Şam demişler. Hadisin
mücmel haberlerini kendi içtihatlarıyla tavsil etmişler." (Şualar, 492)
Yani, Bediüzzaman'ın üstteki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, ahir zaman
hadislerini aktaran alimler, ahir zaman olaylarını kendi dönemlerindeki hilafet
merkezlerini esas alarak aktarmışlardır.
Mehdiyet olayının gerçekleşeceği yer olarak, her alim kendi zamanının Hilafet
Merkezi olan Irak, Şam, Kufe, Medine gibi şehirleri belirtmiştir. Ravilerin bu
içtihatları da zamanla rivayetlere katılarak günümüze ulaşmıştır.
Ancak, ahir zaman olaylarının vuku bulduğu yerle ilgili rivayetlerin ortak
noktası, bu olayların Hilafet Merkezi'nde gerçekleştiğidir.
Bediüzzaman da bu sonuca varmıştır. Bilindiği gibi, son hilafet merkezi
"İstanbul"dur. Halifelik bu yüzyılın başlarında resmi olarak kaldırılmıştır ve o
günden bu yana dünya üzerinde başka hiçbir yere de taşınmamıştır.
Peygamberimizin iki sancağı, kılıcı ve gömleği ile diğer mukaddes emanetler
İstanbul'dadır. Sonuç olarak, halen bu manevi ünvanı koruyan tek şehir
İstanbul'dur.
5. Hz. Mehdi'nin Üç Asli Görevi Vardır.
"Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, "Hz. Mehdi Al-i Resul'ün temsil
ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet
kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve
seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i ilahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük
vazifesi olacak." (Emirdağ Lahikası, 259)
"Büyük Hz. Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde,
saltanat aleminde, cihad aleminde." (Şualar, sf. 456)
Emirdağ Lahikası 259. sayfada fedakâr seyyidlerin yardımından bahsediyor. Üstad
seyyidler topluluğu ile beraber faaliyette bulunmamıştır. Bu faaliyet Üstad'dan
sonra Mehdi tarafından yapılacaktır.
Üstad, Mehdi'nin siyaset alanında faaliyet yapacağını, devlet yönetiminde en üst
kademede bulunacağını belirtmiştir. Nitekim hem siyaset, hem diyanet hem de
cihad yani tebliğ yönünden faaliyette bulunması çok geniş imkanlar
gerektirmektedir. Dolayısıyla da buradan Mehdi'nin imkanlarının çok geniş
olacağını, bu görevlerin tam yapılmasının ancak devlet yetkilerinin kullanılması
ile olacağını anlamaktayız. Üstad bu imkan ve yetkiye sahip olmamıştır.
Birinci görevi: İnsanların imanını kurtaracak
"Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer
içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam
susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza
etmek..." (Emirdağ Lahikası, 259)
Mehdi'nin görevi olan "materyalizmi dünyada tam anlamıyla etkisiz hale getirmek"
Üstad tarafından yapılmamış ve buna bağlı olarak insanların imanını kurtarma
görevi dünya çapında Mehdi'ye verilmiştir. Bu çalışmaların köklü ve çok
etkileyici yapılacağını da; Mehdi'nin iman sahiplerini dalaletten koruyacağını
belirterek açıklamıştır.
Bu görevi en önemli ve değerli görevdir.
"Ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimi ve en
büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikiyi neşr ve ehl-i imanı delaletten
kurtarmak" (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
Üstad, Mehdi'nin 3 görevinden en önemlisi ve en dikkat çekicisini imanı yayma
olarak belirtmiştir. Bu imanı yayma çalışmasının yönteminin nasıl olacağını da
Üstad "iman-ı tahkikiyi neşr" olarak vurgulamıştır. Buradaki "neşr" kelimesiyle
iman hakikatlerinin neşriyat yoluyla yani kitap, dergi, CD ve diğer kitle
iletişim araçları yoluyla yapılacağı anlaşılmaktadır. Doğal olarak bu şekilde
imanı yayma çalışması da dünyadaki tüm insanlar tarafından bilinecektir. Üstadın
çalışması ise kendi döneminde ancak fedakar nur talebelerinin el yazmalarıyla
birkaç nüsha çoğaltma şeklinde olmuş, kastedilen neşr, maksadı hasıl olacak
şekilde oluşmamıştır.
İkinci görevi: Dini özüne döndürecek
"İkinci Vazifesi: Hilafet i Muhammediye (ASM) ünvanı ile şeair-i İslamiyeyi ihya
etmektir. Alem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve
mânevi tehlikelerden ve gadab-ı ilâhi'den kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i
istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır." (Emirdağ
Lahikası, sf. 259)
"Hilafet-i Muhammediye ünvanı ile" Mehdi'yi tarif eden Bediüzzaman, Mehdi'nin
İslam Dünyası'nın Halifesi olacağını söylemektedir. Ayrıca bu makamı da "ünvan"
olarak tarif ederek, tüm Müslümanların Mehdi'yi o makama layık kişi olarak
tanıyacağına da işaret etmiştir. Büyük mütefekkir Bediüzzaman, şüphesiz 13.
asrın müceddididir, ancak tüm Müslümanların Halifesi ünvanını almamıştır.
"Alem-i İslâmın vahdetini" tabirini kullanarak Üstad, kendi devrinde de dağınık,
halifesiz ve bir birliktelik içinde olmayan İslam ülkelerinin birleşerek İslam
Birliği'nin oluşacağını söylemektedir. Bu birliktelik Üstad zamanında da, henüz
de oluşmuş değildir. Bu birlikteliği, Mehdi'nin bir dayanak noktası yaparak
Müslümanları bazı tehlikelerden koruyacağını ifade etmektedir.
"milyonlarla efradı bulunan ordular"ın da, Mehdi'nin bu vazifesini ifa ederken
yardımcıları olacağını, yani emrinde ordular olacağını söyleyen Üstad'ın
ordulardan oluşan yardımcıları olmamıştır. Sadece büyük fedakarlıklar içinde,
canla başla gayret içinde olan mahdut miktarda Nur talebeleri onun yardımcısı
olup tebliğ çalışması yapmışlardır.
"O zatın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik etmektir. Birinci vazife maddi
kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde, bu
ikinci vazife gayet büyük maddi bir kuvvet lazım ki, o ikinci vazife tatbik
edilebilsin." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
"O zat" ifadesi, beklenen Mehdi'nin belirli "bir" kişi olduğunu gösteren açık
bir ifadedir.
Görevi "şeriatı icra ve tatbik etmek" olan Mehdi'nin ifa edeceği ikinci
vazifesini tarif ederken, Üstad, dinin kurallarını toplum içinde Mehdi'nin
hayata geçireceğini söylemektedir. Bediüzzaman ise büyük mücadelelerle kendi
devrinde ancak iman hakikatlerini sınırlı bir topluluğa tebliğ etme imkanı
bulabilmiştir.
"gayet büyük maddi bir kuvvet lazım" ifadesi büyük maddi imkanlarla yapılacak
olan hizmetleri işaret etmektedir. Bu belki de devlet hazinesini kullanma
yetkisi olarak adlandırılabilir. Üstad mücadelesini gayet zor maddi şartlar
içerisinde geçirmiştir.
Mehdi'nin insanlığı maddi ve manevi tehlikelerden koruyacağı net olarak
belirtilmiştir. Ayrıca Mehdi İslam birliğini de oluşturacak ve bunun için de
sayısı milyonları bulan ordular gerekecektir. Bu durum Üstad döneminde
oluşmamıştır. Mehdi şeriatı uygulayacak, bu da ancak büyük bir maddi güçle
olacaktır.
"Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bidatlar zulümatını dağıtacak." (Sikke-i
Tasdik-i Gaybi, 189)
"bidatlar zulümatını dağıtacak": Üstad'ın döneminde de var olan bidatlar, dine
sonradan sokulan batıl inanç ve uygulamalar, hala süregelmektedir. Üstadın
çalışmalarıyla bu, sona ermemiştir. Bunu dini özüne döndürecek olan Mehdi
gerçekleştirecektir.
Üçüncü görevi: İslam toplumunu tekrar birleştirecek
"O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiyeyi İttihad-ı İslam'a bina ederek,
İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam'a hizmet etmektir. Bu vazife, pek
büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir.
Birinci vazife, o vazifeden üç dört derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o
ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa'şaalı bir
tarzda olduğundan umumun ve avamın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar."
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
Mehdi'nin bir başka görevi ise İslam toplumunu birleştirmek ve Hristiyan
alemiyle ittifak yapmaktır. Mehdi'nin çok büyük çapta ve ihtişamlı olarak
yapacağı bu görevler tüm dünyada herkes tarafından bilinecektir. Buna binaen
ahir zamanda bu konuların tüm insanlar tarafından bilinmesi ve genele yayılması
ancak televizyon, radyo ve internet gibi teknolojik imkanlarla mümkün olabilir.
Nitekim Müslüman birliği ve Müslüman-Hristiyan ittifakı da Üstad döneminde
olmamıştır.
"Bu vazife, pek büyük bir saltanat, kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik
edilebilir." Üstad, İslam Birliği ile Müslüman ve Hristiyan dünyasının hak din
adına kol kola vermesi gibi büyük bir olayın ancak 3 şartın oluşmasıyla
gerçekleşeceğini ifade etmiştir.
Birincisi "saltanat": Bu ifade tam bir hakimiyet ifadesidir. Bu şunu gösterir;
Mehdi'nin ülke yönetiminde bulunan, güç ve iktidar sahibi olan ve adeta bir
sultan gibi dediği her şey uygulanan yetki sahibi bir makamda olacağıdır.
Saltanat ifadesi ile Üstad'ın kastettiği budur. Bu durumun Üstad'da tecelli
etmediği malumdur.
İkincisi "kuvvet": Buradaki kasıt, istediği şeyi icra edebilme gücü, yani yetki
sahibi ve iktidar olmaktır. Bu ortam da Üstad zamanında oluşmamıştır.
Üçüncü "milyonlar fedakarlar": Çok açık olan bu ifadeyle Üstad, bu görevin,
hizmette bulunacak, Mehdi'ye tabi milyonlarca insanın olmasıyla
gerçekleşebileceğine dikkat çekmiştir. O dönemde Üstad'ın çevresinde hizmet eden
fedakar talebelerin sayısının ise milyon sözüyle ifade edilemeyeceği aşikardır.
"üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şaşaalı bir tarzda"
gerçekleşecek olan İslam'ın hakimiyeti, hem dünyada geniş çaplı bir şekilde, hem
de oldukça görkemli ve yankılar uyandıran bir tarzda meydana gelecektir. Bu
şaşaa toplumların çoğunluğunun üzerinde büyük etki uyandırdığı gibi, bu
toplumların çok da önem verdiği bir husus olacak. Bu şaşaa ne Üstadın döneminde,
ne de "asr-ı saadet" hariç başka bir dönemde yaşanmış bir durumdur.
Birinci görevdeki yardımcıları
"...Hazret-i Mehdi'nin, o vazifesini bizzat kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade
edemez. Çünkü hilâfet-i Muhammediye (ASM) cihetindeki saltanatı, onun ile
iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette
görecek. O zat, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir
program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin
istinad ettiği kuvvet ve mânevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd
sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar,
manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar." (Emirdağ Lahikası, 259)
"Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek"
"...ondan evvel...": Yani Mehdi'den önce, onun çalışmalarından önce, Mehdi'nin
birinci vazifesi olan iman hakikatlerini yayma ve materyalizmi yıkma çalışmasını
yerine getirmesinde kullanacağı ilmi malzemeleri hazırlayacak olan "bir taife"
den bahsetmektedir Bediüzzaman.
"bir taife": Bu grubun, fen ve felsefenin materyalizm ile oluşturduğu negatif
etkiyi kırmada faydası olacak şekilde fen ve bilim ile uğraşan ilmi bir grup
olması gerekmektedir. Ki Mehdi de onların hazırladıkları çalışmalardan
faydalanarak materyalizmi yıkacak.
"o taifenin uzun tasdikati ile yazdıkları eseri..." diyerek Bediüzzaman, uzun
doğrulama çalışmaları sonucu bir eser yazdıklarından söz etmektedir. Bunun ilmi
bir çalışma olduğu anlaşılmaktadır. Bu ilim adamlarının, uzun yıllar yaptıkları
çalışmalar ile, insanın tesadüfler sonucu meydana geldiğini savunan materyalizme
karşı, Yaratıcı'nın varlığını gösterecek şekilde, kendi başına ilmi deliller
ortaya koyacağı anlaşılıyor. Mehdi de bu bilgileri özellikle de İslam dünyasında
yaygınlaştırarak, bilimin yaratılışı gösterdiğini insanlara anlatarak
materyalizmi yıkacak.
"bir cihette": 'Bir yönüyle' derken Üstad, bu ilmi gruptan, materyalizmi yıkmada
sadece bir yönüyle faydalanılacağını anlatmaktadır. Yani maddiyun ve tabiyyun
felsefesinin, tabiatçılık ile ilgili kısmının kastedilmekte olduğunu anlıyoruz.
Bir de maddiyun kısmı var ki, o da maddecilik, yani maddenin sonsuzdan beri var
olduğunu ve tek kesin gerçeğin madde olduğunu savunan materyalizmin ikinci
kısmı. Bunu da sadece Mehdi, maddenin gerçekliğinin yoktan var olduğunu ortaya
koyarak yapacak. Ortaya koyduğu maddenin yoktan var olduğu konusuna dair hem
bilimsel hem akli izahlarla materyalizmi tam anlamıyla yok etmiş olacak.
"fen ve felsefenin tasallutuyle": Fen ve felsefenin saldırıları yüzünden
insanlar üzerinde etkisi olacak olan materyalizmi susturmak için, yine bu iki
unsuru susturmak, onun yaratılışı gösterdiğini ortaya koymak gerekmektedir.
Üstat bu iki unsurda çalışmalar yapmakla beraber kastedilen manada tam bir
susturmayla ortadan kaldıracak söz konusu bir durum oluşmamıştır.
İkinci görevdeki yardımcıları
"İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (ASM) ünvanı ile şeair-i İslamiye'yi
ihya etmektir. Alem-i İslam'ın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi
ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı ilâhi'den kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i
istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır." (Emirdağ
Lahikası, 259)
Üstad halife değildir; bu ünvanı kendisinden sonra gelecek olan Mehdi'nin
alacağını açıkça belirtmiştir. Mehdi İslam birliğini kurarak; insanları maddi ve
manevi tehlikelerden kurtaracaktır.
"O zatın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik etmektir. Birinci vazife maddi
kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde, bu
ikinci vazife gayet büyük maddi bir kuvvet lazım ki, o ikinci vazife tatbik
edilebilsin." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
Mehdi; İslam'ın hakim olmasına vesile olacak ve insanlar arasında din ahlakının
yaşanmasını sağlayacaktır. Bunun için Mehdi büyük bir maddi güç kullanacaktır.
Üstad'ın büyük maddi imkanları olamamıştır, ancak bu imkanların Mehdi'de
toplanacağını belirtmiştir.
"gayet büyük maddi bir kuvvet lazım": Üstad Mehdi'nin ikinci vazifesini yerine
getirirken çok büyük maddi imkanlara sahip olarak bunu gerçekleştireceğinden
bahsetmiştir. Üstadın ve talebelerinin büyük hizmetlerini yaparken çok kısıtlı
imkanlar içinde hatta daha doğru bir ifadeyle büyük imkansızlıklar içinde
mücadele ettikleri herkesin malumudur. Ayrıca Üstad'ın, bahsettiği şeriatı icra
hususunda herhangi bir geniş kapsamlı çalışması olmamıştır. Bunu Mehdi'nin
yerine getireceğini söylemiş ve Mehdi'nin bu görevi nasıl yerine getireceğini
detaylarıyla tarif etmiştir.
Üçüncü görevdeki yardımcıları
"Üçüncü Vazifesi: İnkılâbat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniye'nin
zedelenmesiyle ve Şeriat ı Muhammediye'nin (ASM) kanunları bir derece ta'tile
uğramasiyle o zat, bütün ehl-i imanın mânevi yardımlariyle ve ittihad-ı İslâm'ın
muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beyt'in neslinden her
asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklariyle
o vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır." (Emirdağ Lahikası, 260)
Mehdi döneminde; devir ve ortamın da değişmesiyle, insanların Kuran'ın
hükümlerini uygulamada bir nevi gevşeklik gösterecekleri ve kusurları olacağı
belirtilmiştir. Mehdi'ye İslam'ın hakimiyeti safhasında İslam alimleri ve
sayıları milyonları bulan fedakar seyitler, Müslümanlar destek verecek ve tüm
İslam birliğinin yardımlaşmasıyla, beraber hareket edeceklerdir. Üstad ehl-i
imanın bu yardım ve dayanışmanın kendisi zamanında olmayacağını ancak Mehdi'nin
bunları yapabileceğini söylemiştir.
"İnkılâbat-ı zamaniye": Zamanın devrimleri, değişiklikleri günümüzde de devam
etmektedir. Bu Bediüzzaman'la da son bulmamıştır. Halbuki Mehdi'nin gelişiyle
zaman içinde oluşan bu değişim bir son bulacaktır.
Bu gerçekleşirken de Mehdi'ye "bütün ehl-i imanın mânevi yardımları" olacağını
söyleyen Üstad, ayrıca bu yardımla birlikte "bütün ulema ve evliyalar" ile
"milyonlar fedakâr seyyidlerin" Mehdi'ye katılacağını belirtmiştir. Üstad'a
ulemalar ve sayıları milyonları bulan seyitler topluluğu iltihak etmemiştir.
Üstadın, bu şekilde "O vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır." dediği Mehdi'nin "bir"
kişi olduğu da anlaşılmaktadır. Yoksa bir şahs-ı manevi değildir. Ya da birçok
kişiden oluşmuş bir grup değildir; Mehdi bir kişidir.
6. Bediüzzaman Hz. Mehdi'ye Zemin Hazırlamıştır.
"O ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir
dümdarı ve o büyük kumandanın pişdâr bir neferi olduğumu zannediyorum." (Barla
Lahikası, 162)
Üstad burada, kendisinin büyük kumandan olarak tarif ettiği, beklenen Mehdi
olmadığını ancak onun yardımcısı olduğunu, onun faaliyetlerine zemin
hazırladığını hatırlatmıştır.
"O ileride gelecek acib şahsın" ifadesiyle Bediüzzaman açık bir şekilde
Mehdi'nin kendinden sonraki bir dönemde geleceğini haber vermiştir.
"Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten işittim ki; o zât, eski velilerin gaybi
işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki: "Şark tarafından bir nur
zuhur edecek, bid'atlar zulümatını dağıtacak." Ben, böyle bir nurun zuhurura çok
intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere
zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara
zemin izhar ediyoruz." (Sikke i Tasdik i Gaybi 189- Mektubat 34)
Mehdi dinimizdeki yanlış ve batıl uygulamaları kaldıracak ve yaşadığı dönem
İslam'ın baharı olacaktır. Dolayısıyla Üstad yaşadığı dönemi İslam'ın kışı
olarak adlandırarak, yakın gelecekte, yani İslam'ın baharında gelecek Mehdi ve
yardımcılarına çalışmalarıyla ancak zemin hazırladıklarını söylemiştir.
7. Hz. Mehdi'yi Risale-i Nur ya da Müellifi Sanmak Hatadır.
"...Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini haklı olarak Hz. Mehdi telakki ediyorlar.
O şahs-ı manevinin de bir mümessili, Nur şakirdlerinin tesanüdünden gelen bir
şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili olan biçare tercümanını
zannettiklerinden, bazen o ismi O'na veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir
sehivdir, fakat onda mes'ul değiller." (Tılsımlar Mecmuası, 201)
Üstad Risalelerin bazı yakınları tarafından Mehdi olarak görüldüğünü ancak bunun
bir hata olduğunu hatırlatmıştır. Üstad'ın ifadeleri bu konuda şüpheye ve
tartışmaya mahâl vermeyecek kadar açıktır. Mehdi, net olarak "tek bir kişi"
olarak anlatılmış, ayrıca yanındaki yardımcılarına kadar detay verilmiştir. Yani
Mehdi bir topluluk veya Risale-i Nur değildir.
Risalelerin müellifi olarak kendisinin de Mehdi olarak değerlendirilmesinin bir
karıştırma ve bir hata olduğunu Bediüzzaman açıkça ifade etmektedir.
Burada değinilmesi gereken bir husus da, gelecek Mehdi'nin diğer müceddidlerden
daha düşük bir makamda olacağını zannedenler olabileceğidir; bu düşünce
imtihanın sırrına muhaliftir. İslam'ın dünya hakimiyetine vesile olacak kişinin
faaliyetleri daha değişik olacak ve çok daha büyük bir mücadele olacaktır. Daha
küçük mücadele denmesi yanlış olur, çünkü ihlas ve sadakat ile yapılan bir
mücadele vardır. Ve bu büyük mücadele için Allah Mehdi'yi görevlendirmiştir.
Elbette ki mücadelesinin büyüklüğü oranında makamatı da büyük olacaktır. Ki
dereceyi ancak Allah belirler. Hz. İsa, Mehdi'nin arkasında namaz kılacak, bu da
göstermektedir ki Hristiyan-Müslüman ittifakı olacak. Hz. İsa ile beraber
mücadele edecek kişi tabi ki Üstad'ın belirttiği gibi Büyük Mehdi olacaktır.
Nitekim "ahir zamanda gelecek bir müceddid-i ekber" diyerek, Bediüzzaman, Mehdi
için "en büyük müceddid" tabirini kullanmış, onun gelmiş geçmiş tüm
müceddidlerin en büyüğü olduğunu vurgulamıştır.
Bu durum Nur talebelerinin daha da şevklenmeleri, çalışmalarını ve dualarını
artırmaları için bir vesiledir. Çünkü her halis Müslüman İslam'ın hakimiyetini
büyük bir iştiyakla ister ve bekler. Nitekim Müslümanların böyle bir beklenti
içinde olmaları gerektiğini Üstad bizzat ifade ederek, 1951'den 50 sene sonrası
için müjde vererek ümidin ve şevkin kapısını sonuna kadar aralamıştır. Üstad ve
Risale-i Nur külliyatı, Üstad'ın detaylı anlattığı "gelecek Büyük Mehdi" nin hem
bir işareti hem de en önemli zemin hazırlayıcısıdır.
"Bazı ayat-ı kerime ve ehadis-i şerife ahirzamanda gelecek bir müceddid-i ekberi
mana-yı işari ile haber veriyorlar. Fakat o gelecek zatın ve cemiyetinin üç
vazifesinden en ehemmiyetlisi olan ve zahiren en küçüğü görünen imanı kurtarmak
ve hakaik-i imaniyeyi güneş gibi göstermek vazifesini Risale-i Nur ve
şakirdlerinin şahs-ı manevisi tam yaptıklarından; o gelecek zata dair haberleri
ve işaretleri, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine hatta bazen tercümanına da
tatbike çalışmışlar ve Şeriatı ihya ve hilafeti tatbik olan çok geniş dairede
hükmeden bu iki mühim vazifesini nazara almamışlar. Onların kanaatleri, onların
Risale-i Nur'dan istifade cihetinde faidelidir, zarasızdır; fakat Nur'un
mesleğindeki ihlasa ve hiçbir şeye alet olmamasına ve dünyevi ve manevi makamatı
aramamasına zarar verdiği gibi, Nurların muhafızları her taifenin hususan siyasi
taifenin tenkidine ve hücumuna vesile olabilir". (Tılsımlar Mecmuası, 168)
Mehdi'nin çok açıkça görülen ve tüm insanlar tarafından bilinen işaretleri
vardır: Halife olması ve İslam'ı dünyaya hakim din kılması. Her ne kadar
Mehdi'nin önemli bir vazifesi olan iman hakikatlerini anlatma hususu kendisinde
ve eserlerinde tecelli etmiş ise de, Üstad, talebelerinin sadece bu yönde bir
değerlendirme yaptığını ve Mehdi'nin diğer iki büyük vazifesi olan hilafet ve
dini ihya etmesinin kendisinde görünmediği hususunu dikkate almadıklarını
söylemiştir. Üstad, Mehdi'nin Risale-i Nur olmadığını, ancak bu bakış açısının,
Risalelerden istifade etme yönünden zararsız olduğunu, ancak bu fikrin,
siyasilerin ve daha birçok kişinin saldırılarına ve eleştirilerine maruz
kalabileceğini hatırlatarak uyarmıştır.
8. Her Yüz Senede Bir Müceddid Gönderilir.
"Ashâb-ı Kütüb-i Sitte'den İmam-ı Hâkim'in "Müstedrek"inde ve Ebu Dâvud'un "Kitab-ı
Sünen"inde, Beyhaki "Şuab-ı İman"da tahriç buyurdular: "Her yüz senede bir,
Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor..." hadis-i şerifine mazhar ve mâsadak
ve müzhir-i tam olan Mevlâna eş şehir kutbü'l ârifin, gavsü'l vâsilin, varis-i
Muhammedi, kâmilü't tarikatü'l âliyye ve-l müceddidiyye Halidi Zülcenaheyn
Kuddise sirruhu..." (Barla Lahikası, 119)
Her yüzyıl başında bir müceddid (dini canlandıran, yenileyen) gönderileceğini
Resulullah (SAV) Efendimiz hadisleriyle müjdelemektedir. Hicri 1400 senesinde
(1979-1980) yani 14. asrın başında da hadisin haber verdiği gibi bir müceddidin
gönderilmesi gerekmektedir. Bu da hadislerin ve alimlerin izahlarına göre, İslam
aleminin 1400 senedir beklediği Mehdi'dir.
9. Mevlana Halid 12. Yüzyılın Müceddididir.
Baştaki hadis-i şerifin "her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddidi
gönderiyor" müjdesinin ihbarına muvâzi olarak Hazret-i Mevlana Halid, -ekser ehl
i hakikatin tasdikiyle-1200 senesinin yani on ikinci asrın müceddididir. (Barla
Lahikası, 120)
Risale-i Nurlar'ın Müellifi 13. Yüzyılın Müceddididir.
"Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur
eczaları aynı vazifeyi görmüş... Kanaat verir ki-nass ı hadis ile-Risale-i Nur
tecdid i din hususunda bir müceddid hükmündedir." (Barla Lahikası, 121)
Üstad hicri 1200 yılında Mevlana Halid'in müceddid olduğunu, yüz sene sonra
Risale-i Nur'un aynı vazifeyi yaptığını belirtmiş. Dolayısıyla bir yüz yıl
sonraki müceddidin, yani 1400'lü yıllarda Mehdi'nin geleceğini anlıyoruz.
10. Hz. Mehdi de Müceddiddir.
"Cenab-ı Hakk; kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslamiyetin edebiyetine bir eser-i
himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muhlis veya bir müceddid veya
bir halife-i zişan veya bir kutb-u a'zam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir
nevi Mehdi hükmünde mübarek zatları göndermiş; fesadı izale edip milleti ıslah
etmiş; Din-i Ahmediyi (ASM) muhafaza etmiş... Kadir-i Zülcelal Hz. Mehdi ile de,
alem-i İslam'ın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette
yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve
hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua layıktır
ki; Eğer muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım
gelir. Ve olacaktır diye ehl-i tefekkür hükmeder." (Mektubat, 411-412)
En büyük bir müçtehid: İhtiyaç hasıl olduğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük
İslam alimi ve önderi.
Hem en büyük bir müceddid: Dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre izah etmek
üzere gönderilen büyük alim ve Peygamberimizin (SAV) varisi olan zat.
Hem Hakim: Haklı ve haksızı ayırıp adalet üzere hükmeden, devleti idare eden.
Hem Mehdi: Hidayete vesile olan.
Hem Mürşid: Doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran.
Hem Kutb-u azam: Müslümanların kendisine bağlandığı, zamanın en büyük yol
göstericisi
O Zat ehl-i Beyt-i Nebevi'den: Peygamberimizin (SAV) soyundan olacaktır.
Bediüzzaman, ahir zamanın en büyük karışıklığı zamanında Peygamber Efendimizin
(SAV) soyundan, karışıklığı dağıtacak tek bir şahsın, nurani bir şahsın İslam
alemindeki karanlığı dağıtacağını bildiriyor ve bunun kıştan sonra baharın
gelmesi gibi adetullaha uygun olduğunu belirtiyor.
"Hz. Mehdi ile de alem-i İslam'ın zulümatını dağıtabilir.": Mehdi İslam
Dünyası'nın üzerindeki zulmü kaldıracaktır. Üstad döneminde bu zulüm devam
etmekteydi; komünizm dahi yıkılmamış durumdaydı. Ki Müslümanlara yapılan bu
zulüm tüm dünyanın gözleri önünde cereyan etmekteydi. Çok yakın tarihe kadar,
işte Bosna'da kıyılan Müslüman canları, Keşmir'de aynı zulüm, Endonezya'da,
Çeçenistan'da, Filistin'de kararan hayatlar ve daha birçok yerde Müslümanların
en temel haklarının bile elinden alındığı İslam aleminin üzerindeki karanlık...
Henüz içinde bulunduğumuz şu dönemlerde Müslümanlar için ümit ışıkları daha yeni
yeni yanmaya başlamış durumdadır. Bunu tam olarak aydınlatacak zatın ise Mehdi
olacağını Üstad bu şekilde belirtmiştir.
Ayrıca, Üstad Mehdi'nin en büyük müceddid olduğunu söyleyerek onun tüm
mezheplerin üstünde olacağını ifade etmiştir. Bediüzzaman ise bilindiği gibi
Şafi mezhebindendi.
Üstad Mehdi için "en büyük müceddid ve en büyük müçtehid" sıfatlarını
kullanmaktadır.
"müceddit" bilindiği gibi,dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre izah eden,"müçtehid"
de ihtiyaç hasıl olduğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve
önderidir. Bu vasıfta ki büyük zatlar, İslam toplumlarına örnek olmuş, yol
göstermiş, zamanın kutbu olmuş önderlerdir. Bu önderlerden kimi içtihat etme ve
hüküm verme vasıflarından dolayı "mezhep önderleri" olmuşlardır; Müslümanlarda
onlara uymuşlardır.
İmam Hanefi, İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Maliki bu önderlerden olup 4 mezhebin
kurucularıdır. Bütün ehli sünnet onların verdiği hükümlerle amel eder.
Bediüzzaman.bu "müçtehid ve müceddit"lerin en büyüklerinin ise Hz.Mehdi
olacağını ifade etmiştir. Bu da Mehdinin içtihat etme ve hüküm vermeye en
selahiyetli kişi olarak, kendisinin de bir "mezhep sahibi" olacağını
göstermektedir. Zamanında herkesin ona uyacağının bildirilmiş olması da bunu
doğrulamaktadır. Bediüzzaman Said Nursi bilindiği üzere Şafi Mezhebindendir. Bir
mezhep sahibi değildir ve bir başka mezhep kurucusuna tabi olmuştur. Mehdi ise
kendi mezhebinin sahibi olacaktır.
Bediüzzaman, Mehdi için "Hakim" sıfatını da kullanmaktadır. Hakim, haklı ve
haksızı ayırıp adalet üzere hükmeden, devleti idare eden anlamındadır. Mehdi,
üstadın da ifade ettiği gibi hakim olacaktır; yani hükmeden ve adaleti sağlayan
mekanizmanın başı olacaktır. Said Nursi, hayatının 28 yılını mahkum olarak büyük
fedakarlıklarla geçirmiş, ancak hakim konumda olmamıştır.
11. Hz. Mehdi 14. Yüzyılın Müceddididir.
"Şimdi İslamlar içinde Nur-u Kuran'a muhalif haletlerin ekserisi o su-i
kasdların ve Sevr Muahedesi gibi gaddarane muahedelerin vahim neticeleridir.
Eğer şeddeli (mim) dahi şeddeli "lamlar" gibi bir sayılsa, o vakit bin ikiyüz
seksendört eder. O tarihe Avrupa kafirleri devlet-i İslamiye'nin nurunu
söndürmeğe niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus'un doksanüç
muharebe-i meş'umesiyle alem-i İslam'ın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde
ettiler. Fakat bunda Resail-in-Nur şakirdleri yerine Mevlana Halid'in (KS)
şakirdleri o bulut zulümatını dağıttıklarından bu ayet bu cihette onların
başlarına remzen parmak basıyor.
Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve (mim) ikişer sayılsa bundan bir
asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin şakirdleri
olabilir." (Birinci Şua, 85)
Bediüzzaman, yukarıda bahsettiğimiz, İslam aleminin üzerindeki zulüm ortamının
kendisinden "bir asır sonra" ancak Mehdi ile dağıtılacağını söylemiştir. Üstad
açık bir tarih vermiştir. Kendisinden bir sonraki yüzyılda Mehdi'nin
talebeleriyle birlikte yapacağı çalışmalarla, Müslümanlar büyük sıkıntılardan
kurtulup feraha kavuşacaklardır.
Burada "Mehdi'nin Şakirdleri" tabiri, tevile açık olmamakla birlikte, Mehdi'nin
daha önce gelip de, kendisinden yüz yıl sonraki talebelerinin başarıya ulaşacağı
şeklinde bir zan, Mehdi'yi takdir edememiş olmanın yanında mantıksızdır da.
Mehdi gibi en büyük bir müceddidin, bir kutbun, bir mürşidin yapamadığını(!),
yüzyıl sonraki talebelerinin yapacağını düşünmek, mantık, akıl ve adetullah
dışıdır. Allah başarıyı ve zaferi yani karanlığı dağıtmayı Mehdi'ye nasip
edecektir. O zat onun için Mehdidir.
12. Hz. Mehdi Kendinden Önceki Müceddidlerden Farklıdır.
"Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş,
fakat herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın
Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar." (Emirdağ Lahikası, 260)
Mehdi'nin Büyük Mehdi ünvanı alması Allah'ın izniyle ancak üç vazifeyi
yapmasıyla anlaşılır. Bu üç vazifeyi, Mevlana Halid ve Üstad yapmamıştır. Bu üç
vazifeden ancak birisini yerine getirmişlerdir. O da "herbiri üç vazifeden
birisini bir cihette yapması" şeklindedir. Yani iman hakikatlerini yayma
görevini de ancak bir yönüyle yapabilmişlerdir. Demek ki Mehdi iman
hakikatlerini anlatmayı ve imanı yaymayı da çok kapsamlı bir şekilde yapacaktır.
Şimdiye kadar benzeri görülmemiş şekilde ve güçte olacaktır, ki bu, kitleleri
imana getirecek, batıl cephesinin o güne kadarki hakimiyetini de sona
erdirecektir. Bediüzzaman'ın bu 'bir yönüyle' izahı, yani bir alimin veya
müceddidin üç vazifeden birini bir yönüyle yapmasının, onun Mehdi olduğunu
göstermeyeceğini izah etmektedir. Üç vazifenin de icra edilmesi Üstad'ın da
belirttiği gibi kendisinden bir sonra gelecek olan büyük Mehdi vesilesiyledir.
"Ayrıca hem iki Deccal'in sıfatları ve halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak
gelen rivayetlerde iltibas oluyor, biri öteki zannedilir. Hem "büyük Mehdi"nin
halleri sabık Mehdilere işaret eden rivayetlere mutabık çıkmıyor, hadis-i
müteşabih hükmüne geçer." (Şualar 582)
Hadislerin anlatımında deccallerin icraatlarının birbirlerine benzediğini
anlatan Üstad, birisinin diğeri zannedilebildiğini söylüyor. Her deccalin
faaliyetleri birbirine yakın. Ancak aynı hadislerde, Büyük Mehdi'nin
yaptıklarının, diğer Mehdi'lerden, -ki buradaki 'Mehdi'lerden' kelimesi 'müceddidlerden'
anlamında kullanılmıştır- çok farklı olduğunu belirtiyor Bediüzzaman.
"Hem bu üç vezaifi birden bir şahısda, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve
mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, adeta kabil görülmüyor. Ahir
zamanda Al-i Beyt-i Nebevi'nin (ASM) cemaati-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i
Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir." (Kastamonu
Lahikası, 139 ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 156)
Bu üç vazifenin aynı anda icra edilmesi Mehdi ve cemaatine mahsustur.
"bu zamanda" ifadesi ile Üstad kendi yaşadığı dönemde Mehdi'nin üç vazifesini
birden ifa edebilecek bir şahıs ve bir cemaat görülmediğini ifade etmiştir.
"Rivayetlerde, ahir zamanın alametlerinden olan ve al-i beyt-i nebeviden
Hazret-i Mehdi'nin hakkında ayrı ayrı haberler var. Hatta bir kısım ehl-i ilim
ve ehl-i velayet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.
Allahu a'lem bissevab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir te'vili şudur ki: Büyük
Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat
aleminde, cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır
me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini te'yid edecek bir nevi Mehdi'ye
veyahud Mehdi'nin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç
olduğundan; rahmet-i İlahiyye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi
al-i beyt-ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş.
Mesela: Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve on iki imam gibi büyük Mehdi'nin bir kısım
vazifelerini icra eden zatlar dahi, Mehdi hakkında gelen rivayetlerde, medar-i
nazar Muhammed Aleyhissalatü Vesselam olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir
kısım ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." Her ne ise...
Evet yüzer kudsi kahramanları yetiştiren ve binler manevi kumandanları ümmetin
başına geçiren ve hakikat-i Kur'aniyenin mayası ile ve imanın nuriyle ve
İslamiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden a-li beyt, elbette ahirzamanda
şeriat-i Muhammediyeyi ve hakikat-i Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (ASM)
ihya ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük Mehdi" nin kemal-i
adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber,
gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların
muktezasıdır..." (Şualar, 456)
Şeriat-ı Muhammediyye: Peygamber Efendimizin şeriatı, halifelik
Şeriat: Kur'an-ı Kerim'in tarif ettiği ve bildirdiği yol
Hakikat-ı Furkaniye: Kur'an-ı Kerim'in esası ve mahiyeti
Sünnet-i Ahmediyyeyi: Peygamberimiz (SAV)
İhya: Yeniden canlandırma
İlan: Herkese duyurma
İcra: Tatbik etme.
Bediüzzaman, her asırda Müslümanların ümitsizlik içine düştükleri sırada, manevi
kuvvetlerini desteklemek, şevklerini ve mücahede güçlerini arttırmak için bir
nevi Mehdi manasında (müceddid) gönderildiğini ve bu şahısların, ahir zamanda
gelmesi beklenen Büyük Mehdi'nin vazifelerinden sadece bir kısmını bir yönüyle
yaptıklarını belirtiyor.
Ahir zamanda beklenen Büyük Mehdi'nin de çıktığı zaman Peygamber Efendimizin
dönemindeki İslam'ın gerçek yaşantısını halife olarak tatbik edeceğini, Kur'an-ı
Kerim'in, imanın esasını tebliğ edip ümmetin imanını güçlendireceğini, bunları
bütün dünyaya açıkça göstereceğini ve herkese duyuracağını bildiriyor.
13. Hz. Mehdi Hristiyan Alemiyle İttifak Edecektir.
O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiye'yi İttihad-ı İslam'a bina ederek,
İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam'a hizmet etmektir. (Sikke-i
Tasdik-i Gaybi, 9)
"İsevi ruhanileriyle ittifak edip": Büyük Mehdi'nin 3. vazifesi olan Hristiyan
önderlerle ittifak etmesi ve bu vesilesiyle İslam'a hizmet etmesi Üstad'ın
yaşadığı dönemde oluşmamıştır.
Üstad, dikkat edilirse Hristiyan tabirini kullanmamakta ve "İsevi" demektedir.
Çünkü Mehdi'nin ittifak yapacağı ruhaniler, muhtemelen şu andaki Hristiyanlardan
farklı olacak. Üçleme yaparak, bu şekilde şirk koşanlardan değil, Hz. İsa'yı
sadece Allah'ın kulu ve Peygamberi olarak görecek olan, yani gerçek anlamda Hz.
İsa'nın takipçileri olacak bir kısım saf, şirk içinde olmayan Hristiyanlar
kastedilmiş olabilir. Böyle bir cemaate ne Üstad zamanında ne de günümüzde henüz
rastlanmamıştır. Ayrıca İslam ve Hristiyanlığın ortak cephesi olan "materyalizm
ve dinsizliğe" karşı ittifak da o dönemde gerçekleşmemiştir.
14. Hz. İsa Cismen Göğe Alınmıştır.
"Hz. İdris ve İsa'nın tabaka-i hayatları (şu anki yaşamları) beşeriyet
levazımatından tecerrüd ile melek hayatı gibi bir hayata girerek nurani bir
letafet kesbeder. Adeta bedeni misali letafetinde ve cesed-i necmi nuraniyetinde
olan cism-i dünyevileriyle semavatta bulunurlar." (Mektubat 6)
15. Hz. İsa Yeryüzüne İnecektir.
"Evet, hadis-i serifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavi nuzulü kat'i olmakla
beraber; mânâ-yı işârisiyle-başka hakikatları ifade ettiği gibi bu hakikata da
mu'cizane işaret ediyor." (Kastamonu Lahikası, 50)
"Hazret-i İsa'nın semavi nuzulü kat'i olmakla beraber" Üstad Hz. İsa'nın dünyevi
cismiyle yani vücuduyla dünyaya tekrar döneceğinin tabire, tevile mahal
vermeyecek şekilde kesin bir gerçek olduğunu ifade etmiştir.
16. Hz. İsa Yeryüzüne Cismen İnecektir.
"İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazreti
İsa (AS)'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakiki İsevilik dini zuhur
edecek, yani rahmet-i ilahiyenin semasından nuzul edecek; hal-i hazır
Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan
sıyrılacak, hakaik-ı İslamiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi
İslamiyet'e inkilab edecektir... Ve Kur'an'a iktida ederek, o İsevilik şahsı
manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak. Din-i hak, bu iltihak
neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karsı ayrı ayrı
iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik
cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken alem-i semavatta cism-i
beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının başına
geçeceğini bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek
haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey va'detmiş
elbette yapacaktır..." (Mektubat, 53-54)
"hal-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve
tahrifattan sıyrılacak": Bediüzzaman Said Nursi'nin izahlarından Hz. İsa'nın
nuzulüyle birlikte, Hristiyanlığa sonradan sokulan bazı inanç ve uygulamaların
sona ereceği, hurafelerden arınarak, vahyedildiği gibi saf, gerçek haline
döneceği anlaşılmaktadır. İki bin yıldan beri var olan Hristiyanlıkta henüz
böyle bir değişimin düşüncesi dahi ortaya atılmış değildir; zaten bunu tek
gerçekleştirebilecek olan da Hz. İsa'dır.
Böyle bir değişim de bugüne kadar gerçekleşmemiş, Hz. İsa da daha nuzul etmemiş
ve beklenmektedir. Mehdi ile de ittifak edeceğine göre, Mehdi de gelip
geçmemiştir, beklenmektedir.
"hakaik-ı İslamiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslamiyet'e
inkilab edecektir": Hristiyanlığın saflaşarak vahyedildiği özüne dönüşünden
sonra, zaten indiği zaman hak din olan aslına bürününce, onu kapsayan ve son hak
din ve Allah katında tek geçerli din olan İslam'ın gerçekleriyle birleşerek,
İslam'a dönüşüme başlayacaktır.
"Ve Kur'an'a iktida ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu
makamında kalacak.": Hristiyanlığın Hz. İsa ile başlayacak olan bu dönüşümü, son
kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu Kuran'a tabi olmakla
neticelenecek. Hz. İsa'nın şahsı ve ona tabi olan Hristiyanlık İslam'a tabi
olacak. Bu büyük değişim herkesin yaşayacağı ve şahit olacağı bir konu olarak
dünyanın belki de uzun süre bir numaralı gündemi olacağı için, heyecan yaratan
ve büyük yankılar uyandıracak gelişmeler olacaktır. Bu gelişmelerin henüz
yaşanmadığı ise dünyadaki herkesin malumudur.
"Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet;
ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak": Böylesine
muazzam bir ittifakın, hak dini olduğundan çok daha güçlü bir konuma getireceği
aşikardır. Mehdi'nin İslam dünyasında materyalizmi hayatın akışından çıkartması
gibi, Avrupa, Amerika ve diğer Hristiyan devletlerde ise materyalizmin hayat
felsefesi olmaktan çıkmasının Hz. İsa ile gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.
İnsanları hayatın gerçek amacından tamamen uzaklaştıran, bencil ve sevgisiz
kılan materyalist felsefe ve onun neticesi olan dinsizliğin dünya üzerindeki
genel etkileri iki dinin birleşmesi neticesinde sona erecektir.
"...cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının
başına geçeceğini..." İki dinin ittifakı ve Hristiyanların Kuran'a tabi olması
ile dünyada nüfus çoğunluğuna sahip olacak iki din, tek bir ses, tek bir vücut
gibi olacağından, ortada bir hak din ve bir de mağlup durumdaki dinsizlik
cephesi kalmış olacak. Hak dinin başında da doğal olarak Peygamber Hz. İsa
olacak. Üstadın hadisler kaynaklı izah ettiği tüm bu gelişmeler, şüphesiz ki
dünyanın çehresini değiştirecek, insanların yaşamlarını etkileyecek ve
toplumların ahlaki ve insani yapılarını, düzenlerini olumlu yönde
değiştirecektir.
Böylesine geniş çaplı gelişmeler elbetteki bütün dünyanın gözleri önünde cereyan
edecektir. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla herkesin anında haberdar olacağı
ve yaşayacağı bu büyük değişim, ne Bediüzzaman'ın devrinde ne de bir başka zaman
diliminde yaşanmamıştır. Mehdi döneminin başlatacağı bu gelişmeler önümüzdeki
yakın zaman diliminde yaşanacağı açık olan olaylardır.
17. Hz. İsa Geldiğinde İmanın Nuru ile Tanınır.
"Hz. İsa (AS) geldiği vakit, herkesin onun İsa olduğunu bilmesi gerekmez. O'nun
yakınları ve ileri gelen kişiler, imanın nuru ile onu tanırlar. Yoksa açıkça
herkes onu tanımayacaktır." (Mektubat, s. 54)
"İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman ile tanıyan ve tabi olan cemaat-i ruhaniye-i
mücahidinin kemiyeti, Deccal'in mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına
nispeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir." (Şualar, 495)
"Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam
olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez." (Şualar, s. 487)
Hz. İsa geldiği zaman, onu herkesin tanıyamayacağını söyleyen Bediüzzaman, ona
yakın bazı kişilerin ancak imanın nuru ile onu tanıyabileceklerini ifade
etmiştir. Bu da dünya hayatının imtihanın sırrı olması itibariyle böyledir. Bazı
insanların yanılarak beklediği şekilde, yani adeta gökten herkesin göreceği
şekilde inerek, uçarak vb. şekilde gelişi söz konusu değildir, çünkü bu
adetullaha ve imtihan sırrına aykırıdır. Bu nedenle Hz. İsa gibi yaratılışı ve
hayatı mucizelerle dolu bir Peygamberi dahi insanlar tanıyamayacaklardır.
Önceleri, sadece gerçek imanlı ve ihlaslı az bir kitle, onu imani
çalışmalarından, halinden ve kendisini beklediklerinden dolayı tanıyacaklardır.
Bu husus Mehdi için de geçerlidir. 14 asır önce Peygamber Efendimizin (SAV),
Allah'ın vahyine dayanarak bildirdiği bir şahıs olan Mehdi, hadis-i şeriflerde
öylesine detaylı tarif edilmiş olmasına rağmen, aynı şekilde ona yakın çok az
insan dışında uzun süre tanınmayacaktır.
Örneğin Mehdi'nin çıkacağı yer, zaman, etrafındakiler ve yapacağı işler gibi,
tanınmasını oldukça belirginleştiren bilgiler hadislerde anlatılmasına rağmen,
hatta fiziksel birçok belirleyici özelliğinin bildirilmesine ve kişinin tam
teşhis edilebileceği gibi olmasına rağmen yine de uzun süre tanınamayacaktır.
"çok az ve küçük olması": Hz. İsa'yı tanıyacak kişiler ona tabi olan yakın bir
Hristiyan grup olmakla birlikte, O'nu bekleyen Müslümanların başı olan Mehdi ve
yakınları tarafından da tanınacaktır. Hz. İsa dünyaya geldiği zaman onu
tanıyacak yakınları nasıl az bir topluluk olacaksa, Mehdi geldiği zaman da onu
tanıyacak yakınları çok az olacaktır. Üstadın burada bu topluluğun hem fert
olarak sayılarının çok az olacağı, hem de yaşadıkları ülkenin kurumsal
yapılanmasının içinde çok küçük kalacaklarına dikkat çekmiştir.
"cemaat-i ruhaniye-i mücahidinin" vasıflarıyla tarif ettiği bu topluluğu
Bediüzzaman, 3 önemli belirleyici özelliğiyle zikretmiştir.
"Cemaat" olmaları, Mehdi ve yardımcılarının da bir özelliği olacak. Bu onların
bir tarikat olmadığını, bir şahs-ı manevi olmadığını da işaret etmesi açısından
önemlidir.
"Ruhani" olduklarını da belirtirken Üstad, bu cemaatte olanların, taklidi bir
imana sahip olmadıklarına ve zahiri olmadıklarına, bilakis olayların batınını
görüp yaşayabilen Batıni bir cemaat olduklarına da işaret etmiştir.
"mücahidin" ifadesi de o cemaatin belki de en belirgin özelliği olan cihat yani
tebliğ cemaati olduklarını göstermektedir.
18. Hz. İsa Hz. Mehdi'ye Tabi Olur.
"Şahs-ı İsa Aleyhisselam'ın kılıncı ile maktül olan şahs-ı Deccal'ın teşkil
ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevisini
mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o ruhaniler din-i İsevi'nin hakikatını
hakikat-ı İslamiye ile meczederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek.
Hattâ, "Hazret-i İsa Aleyhisselam gelir, Hz. Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi
olur." diye rivâyeti bu ittifaka ve hakikat-ı Kurâniye'nin matbuiyetine ve
hakimiyetine işaret eder." (Şualar, 493)
"din-i İsevi'nin hakikatını hakikat-ı İslamiye ile meczederek": Hz. İsa'nın
tekrar dünyaya döndüğünde tabi olacağı Allah'ın hükümlerini içeren kitap Kuran
olduğundan, Hz. İsa bozulmuş Hristiyanlığın gerçeğini ortaya çıkararak, İslam'ın
gerçekleriyle birleştirecek.
"o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek": Hristiyanlığın Hz. İsa'ya
vahyolduğu şekli İslamiyet ile birleşerek geniş anlamda güç bulunca, İslam
dünyasının dışında kalan ve Hristiyanlığın yaygın olduğu bölgelerde hakim
ideoloji olan materyalizmi fikren mağlup edecekler ve materyalizmin insanların
üzerindeki etkisini dağıtacaklar.
"hakikat-ı Kurâniye'nin matbuiyetine ve hakimiyetine": İki dinin birleşmesinin
İslamiyet üzerine olacağını hadislerle izah eden Bediüzzaman, Kuran'ın tabi
olunan kitap olacağını, onun hükümlerinin geçerli ve hakim olacağını
bildirmiştir. Böylesine büyük gelişmeler Üstad'ın döneminde de, henüz de
yaşanmamıştır.
Peygamber Efendimizin (SAV) hadislerinde işaret edilen alametlerin gerçekleşiyor
olması, Bediüzzaman'ın izahlarında gözüktüğü gibi hicri 14. asırda, yani içinde
bulunduğumuz yüzyılda, Hz. Mehdi'nin önderliğinde İslam'ın dünyaya hakim
olacağını göstermektedir.
*******************************************************************
Bu bölümde değerli bir çalışma olduğuna kanaat getirdiğim ve okunmasını elzem
gördüğüm araştırmacı yazar Musa Yusuf'un Pamuk Yayıncılık'tan yayımlanan
"Mehdilik ve Altınçağ" isimli çalışmasında lüzumlu gördüğüm yerleri okuyucunun
faydasına aynen iktibas ettim.
MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİ
Mehdi'nin çıkış alametleri ile ilgili Peygamber Efendimiz'in pek çok hadisi
bulunmaktadır. Bu hadisler birçok büyük İslam aliminin kitaplarında bizlere
nakledilmiştir. Bu bölümde söz konusu hadislerin günümüzle olan bağlantıları
incelenecektir. Bu hadislerin, içinde bulunduğumuz dönemin ortam ve şartlarını
açıkça tarif ettiklerini ve çok yakın geçmişte arka arkaya gerçekleşen bazı
kritik olayları mucizevi bir biçimde haber verdiklerini göreceğiz.
Daha önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi gerek Mehdi'nin çıkışı, gerekse
kıyamet alametleri ile ilgili hadislerin art arda gerçekleşmeleri belirli bir
döneme işaret etmektedir. Ve tüm alametlerin hicri 14. yüzyıl başından
(1979-1980) itibaren sırayla ortaya çıkmaları, içinde bulunduğumuz dönemin
Mehdi'nin yeryüzünde bulunuş yılları olduğunu çok net bir şekilde ortaya
koymaktadır. (En doğrusunu Allah bilir)
Şimdi hadislerde bildirilen Hz. Mehdi'nin çıkış alametlerini ana maddeler
halinde inceleyelim.
1) FİTNELERİN ÇOĞALMASI
2) HARAMLARIN HELAL SAYILMASI
3) ALLAH'IN AÇIKÇA İNKAR EDİLMESİ
4) MÜSLÜMANLARA BASKININ ARTMASI
5) DÜNYANIN HER YERİNİ KARIŞIKLIK VE KARGAŞANIN SARMASI
6) İRAN-IRAK SAVAŞI
7) AFGANİSTAN'IN İŞGALİ
8) FIRAT'IN SUYUNUN KESİLMESİ
9) RAMAZAN'DA AY VE GÜNEŞ TUTULMALARI
10) KUYRUKLU YILDIZIN DOĞMASI
11) KABE BASKINI VE KABE'DE KAN AKITILMASI
12) DOĞU TARAFINDAN BİR ATEŞİN GÖRÜLMESİ
13) BÜYÜK VE HAYRET VERİCİ ŞEYLERİN MEYDANA GELMESİ
14) GÜNEŞTEN BİR ALAMETİN BELİRMESİ
15) BÜYÜK ŞEHİRLERİN YOK OLMASI
16) DEPREMLERİN ÇOĞALMASI
17) BİR KÖYÜN YOK OLMASI
1) Fitnelerin Çoğalması
Fitne kelimesi, insanların din konusundaki imtihanlarının şiddetlendiği
olayları, ortam ve şartları tarif eder. İnsanların yaşam şartlarının güçleştiği,
Allah'ın ve dinin çeşitli şekillerde yalanlanarak insanların imanlarının
zayıflatılmaya, yok edilmeye çalışıldığı şiddetli imtihan ortamları dini
terminolojide fitne ortamı olarak tanımlanır.
Aşağıdaki hadis de Hz. Mehdi'nin çıkışından önce müminlerin imanlarının
zayıflayacağını ve buna sebep olacak hadiseleri haber vermektedir:
Kıyamet yaklaştığı zaman ve müminlerin kalbi; ölüm, açlık, fitneler, sünnetlerin
kaybolması, bid'atlerin ortaya çıkması, emri bil maruf ve nehyi anıl münker
(iyiliği öğütleyip kötülükten men etme) imkanlarının kaybolması gibi sebeplerle
zayıfladığı zaman benim evlatlarımdan Mehdi ile Cenab-ı Hak sünnetleri ihya
eder. Onun adalet ve bereketi ile müminlerin kalbi ferahlar, Acem (Arap olmayan)
ve Arap milletleri arasında ülfet ve muhabbet yerleşir.
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 66)
Eğer kısaca özetleyecek olursak, Mehdi öncesi şu olaylar belirecektir:
1- Ölüm: Anarşi ve yaygın katliamlar neticesinde halkın can güvenliğinin
kalmaması ve bunun meydana getirdiği tedirginlik ortamı.
2- Açlık: Hayat pahalılığı sebebiyle meydana gelen geçim sıkıntısı. Felaketler
ve doğal afetler sonucunda kıtlıkların, açlığın artması.
3- Fitneler: Haramların küçük-büyük herkesin arasında, alabildiğince
yaygınlaşması ve teşvik görmesi. Her türlü ahlaksızlığın herkesin gözleri önünde
yapılması.
4- Bidatlerin ortaya çıkması: Dinin aslında olmadığı halde, sonradan ortaya
çıkarılan adetlerin dinin esaslarıymış gibi kabul edilmesi.
5- Dini anlatma imkanlarının kaybolması: İyiliğin emredilmesi ve kötülüğün
engellenmesi, kısacası tebliğ imkanının kaybolması ile meydana gelen boşluk.
Fitne ortamları sağlam imana sahip müminler için imanlarının, sabırlarının ve
ahiretteki derecelerinin artmasına vesile olurken, zayıf ve yüzeysel imana sahip
geniş kesimlerin ise imanlarını kaybetmelerine ya da daha da zayıflamalarına yol
açar. İşte Mehdi bu tür bir fitne ortamının en yoğun ve şiddetli olarak
yaşandığı bir dönemde ortaya çıkacaktır:
Mehdi, fitnelerin zuhur ettiği bir zaman aralığında gelecek.
(Mektubat-ı Rabbani, 2-258)
Diğer bir hadiste de ahir zamanda "batı" tarafında karışıklık, fitne ve korku
olacağı haber verilmektedir:
Mağrib'de (batıda) karışıklıklar, fitneler ve korku olacak. Açlık ve hayat
pahalılığı alabildiğine yayılacak. Fitneler çoğalacak.
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir zaman Alametleri,
İmam Şarani, 440)
Bir başka hadiste de Mehdi'nin her yere erişmiş çok yaygın bir fitne varken
ortaya çıkacağı bildirilmektedir:
Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı
yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum bir münadinin semadan
seslenerek: "Ey insanlar, emiriniz artık Mehdi'dir" demesine kadar devam
edecektir.
(El-Kavlu' l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)
Hadiste herkese ulaşacak, hızla yayılacak bir fitneden bahsedilmektedir. Yani
herkesin haberdar olacağı, dine ve Allah'a karşı ortaya sürülen bir fitne
insanların imanlarını hedef alacaktır. Günümüzde, Allah'ın varlığına ve
yaratmasına karşı öne sürülen en büyük ve geniş çaplı akım materyalist
felsefedir. Bu felsefenin kendisine dayanak aldığı sözde bilimsel temel ise
"evrim teorisi"dir. Hiçbir bilimsel ve mantıksal delile dayanmadığı, tamamen
akıl ve bilim dışı olduğu halde, güçlü propaganda, aldatmaca ve göz boyama
yöntemleriyle bu safsata dünya çapında belirli materyalist odaklar tarafından
kitlelere empoze edilmeye çalışılmaktadır.
Bugün evrim teorisinin gerek basın gerekse televizyon yoluyla hemen hemen
girmediği hiçbir ev, bu teoriyi duymayan hiç kimse yok gibidir. Bu durum, bütün
Batı dünyası için geçerli olduğu gibi ülkemiz ve hatta diğer tüm Müslüman
ülkeler için de geçerlidir. Öyle ki ders kitaplarına bile sokulmuş olan bu
teori, öne sürdüğü sayısız yalan ve göz boyamalarla daha çocuk yaşlardan
itibaren telkin edilmekte, tesadüfler sonucunda meydana geldikleri, maymundan
türedikleri gibi gülünç safsatalarla insanlar yanıltılmaktadır. İlkokullardan,
üniversitelere kadar gençlerin evrimci yalanlarla beyinleri yıkanmaktadır.
Dahası, Peygamberimiz'in hadisinde belirttiği gibi her yere nüfuz edecek ve
hızla yayılacak böyle bir fitne ancak günümüzün teknolojik imkanlarıyla (basın,
yayın, internet, uydu iletişimi, vs...) gerçekleşebilir. Gerçekten de bugüne
kadar Allah'ın varlığına, yaratılışa ve dine karşı savaş açmış, dünya çapında
yaygın bir başka fitne daha geçmişte görülmemiştir. Tüm bunlar Mehdi'nin çıkış
zamanının içinde yaşadığımız döneme rastladığına dair önemli işaretlerdir.
Hadiste ayrıca Mehdi'nin gelmesiyle bu fitnenin sona ereceği de
belirtilmektedir.
2) Haramların Helal Sayılması
Günümüzde fuhuş, kumar, içki, faiz, rüşvet gibi birçok fiil, haram olmalarına
rağmen halkın büyük bir çoğunluğu tarafından ve giderek artan bir oranda
işlenmektedir. Üstelik bu haramları işleyenler övülmekte ve teşvik edilmekte,
işlemeyenler ise yerilmekte ve aşağılanmaktadır. Yapılan istatistikler ise bu
konudaki sayının giderek arttığını göstermektedir. Son birkaç on yıl içinde son
derece yaygın bir hale gelmiş bu sınır tanımayan, helali, haramı umursamayan,
her türlü azgınlığı mubah sayan yaşam tarzı hadislerde tarif edilen ortamı çok
açık bir şekilde yansıtmaktadır. Mehdi'nin çıkış habercisi olan bu karanlık
ortam hadislerde şöyle tarif edilir:
Bir fitne görülür, bunu diğer fitneler takip eder ve birinciler sonuncuların
kılıçla çatışmaya dönüşünü kamçılar ve bundan sonra bütün haramların helal
sayılacağı bir fitne gelir. Sonra da hilafet, yeryüzünün en hayırlısı olan
Mehdi'ye evinde otururken gelecektir.
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26)
Küfür her yanı istila edip hükmü cemiyet içinde aşikare işlenmedikçe Mehdi zuhur
etmez. Bu vakitte vaki olan ise… küfrün istilasıdır. Onun kuvvetidir.
(Mektubat-ı Rabbani, 2-259)
Hz. Mehdi, bütün haramların helal sayıldığı büyük bir fitneden sonra çıkacaktır.
(El-Kavlu' l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)
3) Allah'ın Açıkça İnkar Edilmesi
Alenen ve apaçık Allah Teala inkar edilinceye kadar Hz. Mehdi (a.r.) gelmez.
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 27)
Bu hadiste Mehdi öncesinde insanların büyük bir bölümünün inançsız ya da ateist
olacağına ve ayrıca onların da bu inkarlarını basın yoluyla herkese göstererek,
açıkça ilan edeceklerine işaret edilmektedir. Günümüzde bu durum o derece açık
hale gelmiştir ki, Allah'ı inkar edenler "modernlik ve çağdaşlık" isimleri
altında itibar görmekte, halk bu yönde teşvik edilmektedir.
4) Müslümanlara Baskının Artması
Dinsiz idarelerin Müslümanlar üzerindeki baskı ve zulümlerinin artması da
Mehdi'nin çıkış alametlerindendir.
Ana Sayfa - Siteyi Tavsiye Etmek İçin - Site Hakkında
E-Posta: bilgi@beklenenmehdi.com
***********************************************************
Beklenen Mehdi Kitabı'nın kısa sürede tükenen ikinci baskısından sonra gelişen
dünya olayları ve Amerika'nın Irak'a saldırısı, işgali ve bu savaşta bölge
ülkelerinin aynen Peygamberimiz'in hadislerinde bizlere belirttiği şekilde
davranmaları konumuzla ilgili hadisleri gözden geçirmemize vesile olmuştur.
Aşağıda yapmış olduğum ek çalışma ile bu savaşa ve olaylara bakan hadislerden
bazılarını değerlendirdim.
"ORDUNUN KAYBOLUŞU"
"Mehdi'nin beş alameti bulunur. Bunlar Süfyani, Yemani, samadan bir sayha,
Beyda'da bir ordunun batışı ve günahsız insanların öldürülmesidir."
(Naim Bin Hammad)
"IRAKLILARIN PARASI KALMAYACAK"
"Iraklıların elinde ölçecekleri bir tartı aleti ve alış-veriş yapabilecekleri
bir para hemen hemen kalmayacak."
(Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame, kısm-ul efal. c.5 sf. 45 El Muttaki)
"BAĞDAT ALEVLERLE YOK EDİLİR"
Ahir zamanda Bağdat alevlerle yok edilir...
(Risaletül Huruc ül Mehdi, Cilt 3, sf. 177, Kayıt 854)
"BATILI GÜÇLER VE TÜRKİYE"
"Müslümanlarla Rumlar arasında sulh anlaşması olacak. Sonra onlar, Müslümanların
düşmanlarıyla savaşacaklar, mağlup edip ellerinden mallarını aldıkları zaman o
malları Müslümanlarla aralarında paylaşacaklar. Aradan bir müddet geçtikten
sonra Müslümanlarla birlik olup Faris'i ele geçirecekler. Bir çok ganimetlerle
birlikte insanlardan esirler alacaklar ve Müslümanlara:
-Biz size vediğimiz gibi, şimdi siz de bize ganimetlerden birşeyler verin!
Diyecekler. Müslümanlar ellerindekini onlarla paylaşacaklar, sonra Rumlar:
-Kendi çocuklarınızdan da verin bize! Deyince müslümanlar buna razı
olmayacaklar. BUNUN ÜZERİNE KOSTANTİNİYE (İSTANBUL) SAHİBİNE GELİP:
-Araplar bize ihanet ettiler, biz sayıca ve kuvvetce onlardan fazlayız, müsaade
et de savaşalım diyecekler. Kralları:
-Siz ne kadar çok olursanız olun, Arapları yenemezsiniz! Diyecek. Sonra Romayı
elinde tutan krala başvuracaklar. O, bunların teklifini kabul edip, seksen
sancakla -her sancağın altında on iki bin kişi bulunacak- DENIZ YOLUYLA bir ordu
gönderecek ve şu tenbihi yapacak:
Şam sahiline ulaştığının zaman gemilerinizi yakın, kendiniz bizzat onlarla
savaşın.
Onlar tam teçhizat Şam'a gelecekler ve Şam'ı deniz ve kara olarak tam manasıyla
ellerine geçirecekler. Kudüs'ü tahrip edecekler..... (Naim Bin Hammad)
"ARAP VE RUM (BATI) İTTİFAKI"
Arap ve Rum kralları biraraya geldiklerinde çok
şiddetli bir savaş yaşanacaktır.
(Risaletül Huruc ül Mehdi, s. 38 )
"IRAK VE ŞAM'A AMBARGO"
Ebu Nadre (R.A.) dedi ki; Cabir (R.A.)'ın yanında idik, şöyle dedi: "Öyle bir
zaman yaklaşıyor ki, Irak ahalisine bir kafiz (kile),
bir dirhem sevk olunmayacak".
Dedik ki "bu kimden dolayı olur". Dedi ki: "Acemler (Arab'ın gayrısı) bunu men'
ederler." Sonra dedi: "Şam ahalisine bir dinar, bir müdy (kile) sevk
olunmayacak". "Bu kimden dolayı olur" dedik.
"Rumlar'dan dolayı" dedi.
(Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseyni)
"IRAK YENİDEN YAPILANIR"
"İnsanların en şerlileri Irak'a saldırmadıkça kıyamet kopmaz.Ve ıraktaki masum
insanlar Şam'a doğru sığınma yerleri ararlar. Şam yeniden yapılanır, Irak da
yeniden yapılanır." ."
(Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame, kısm-ul efal. c.5 sf. 254, El Muttaki)
"IRAK HALKI ŞAM'A, KUZEY'E KAÇAR"
Şerli kişiler Irak'a saldırmadıkça kıyamet kopmaz.
(işte o zaman) Masum ve temiz Irak halkı Şam'a kaçar.
(Risaletül Huruc ül Mehdi... sf. 210)
"ŞAM'DA FİTNELER"
Şam'da fitneler bir taraftan sakinleştikçe, diğer bir taraftan alevlenir. Gökten
çağırıcı bir melek "Mehdi emirinizdir. Mehdi Halifenizdir" demedikçe de fitneler
bitmez.
(Risaletül Huruc ül Mehdi... s. 63)
"ŞAM, IRAK, ARABİSTAN"
"Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ...Öyle bela ve musibetler olacak ki,
hiçbir kimse, sığınabileceği bir makan bulamayacaktır. Bu belalar Şam'ın
etrafında dolanacak, Irak'ın üzerine çökecek. Arabistan yarımadasının elini ve
ayağını bağlayacaktır. İslam ümmeti orada belalara karşı bozkırlarda
savaşacaklar. Hiçbir kimse, onların haline acıyıp; vah! vah! bile demeyecek.
Onlar belayı bir taraftan defetmeye çalışırlarken, diğer taraftan o yine ortaya
çıkacaktır."
(Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame, kısm-ul efal. c.5 s. 38-39 El Muttaki)
...belalar Şam'ın etrafında dolanacak,
...Irak'ın üzerine çökecek,
...Irak'ın üzerine çökecek,
"FIRAT İLE DİCLE ARASINDA, BÜYÜK SAVAŞ OLACAK"
"Fırat ile Dicle arasında Zevra denen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş
olacak. Kadınlar esir edilecek, erkekler ise,
koyun kesilir gibi boğazlanacak."
(Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame, kısm-ul efal. c.5 sf. 38 El Muttaki)
"IRAK'IN ÜÇE BÖLÜNECEĞİ"
Resulullah (s.a.v.)in bildirdiğine göre, Irak halkı üç fırkaya ayrılır. Bir
kısmı çapulculara katılır. Bir kısmı ailelerini geride bırakıp kaçarlar.
Bir kısmı savaşır ve öldürülürler.
Siz bunları gördüğünüz vakit kıyamete hazırlanın.
(Fera İdu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)"
Küfe halkı üç kısma ayrılacak: Bir kısmı, Süfyani'nin ordusuna katılacak. Onlar,
Cenab-ı Hakk'ın yarattığı en kötü insanlardır. Bir kısmı onlarla savaşacak onlar
Cenab-ı Hakkın şerefli kullarıdır. Bir kısmı da yağmacılara katılacak, onlar
günahkarlardır.
(En-Necmu's Sakıb Fi BeyanıEnne'l Mehdi Min Evladı Ali B.Ebi Talib)
Bir kısmı çapulculara kalır
Bir kısmı ailelerini geride bırakıp kaçarlar.
Bir kısmı savaşır ve öldürülürler.
"MASUM ÇOCUKLARIN ÖLDÜRÜLMESİ"
"…Muhammed ümmetinden masum bir çocuk öldürüldüğünde, gökten bir melek 'hak onda
(Mehdi'de) ve onun yanında olandadır' diye haykırır.
(Sabban isafur Ragibin s.154)