|
||
Birol Uzunay - b.uzunay@aksiyon.com.tr |
||
Araştırmacı Arif Demirer’in tespitlerine göre Adnan Menderes Hükümeti’ni devirmek isteyen “zinde güçler” önce ekonomi istatistiklerini küçülttüler, sonra darbe ortamı hazırladılar Adnan Menderes 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra 17 Eylül 1961’de idam edildi.
42 yıl önceki bu
idamla başlayan tartışmalar ise halen devam ediyor. Menderes’in hukuki ve
siyasi icraatleri bugüne kadar binlerce kez tartışıldı. Ancak araştırmacı
Mehmet Arif Demirer’in “DP iktidarının ekonomi rakamları değiştirilerek
darbe öncesi ve sonrası ülke kötü yönetildi imajı verildi” iddiası yenilir
yutulur cinsten değil. |
Aksiyon.21-9-2003
"Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme karar-i metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinizce acaba söyleyebilecek misiniz ?
Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine de 1950'de kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes'in ölümü sizi ebediyete kadar takib edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir."
|
Mektubun aslı (Bu sözler, Adnan Menderes tarafından bir aracı ile Giyaseddin Emre'ye ulaştırılmıştır. Belge tarafımıza Giyaseddin Emre tarafından verilmiştir.) |
Kaynak: Zafer dergisi, sayı: 238, Ekim 1996, s. 14
“Mehmet Faik Erbil 27 Mayıs hakkında Türkeş'in söylediklerini şöyle anlatıyor: "Rahmetli 27 Mayıs 1960'ı, özetli ifade edersem şöyle anlattılar: "27 Mayıs harekâtı doğruydu ve makbulümdür. Zirâ halkımız kardeş kavgasına sürükleniyordu. Nitekim, kahvelerine kadar kamplara ayrılmıştı. Vatanın bütünlüğü tehlike arzediyordu. İçeride hainler, dışarıda düşmanlarımız, sevinç tezahürleri göstermekteydi. Rahmetli Adnan Menderes'i ziyaretimde kendileri bana harekâtı tasvip ettiklerini ve imzasını taşıyan kendi el yazısıyla bunu teyid etmek istediklerini beyan ettiklerinde sanki biz tazyikle bunu yazdırmışız gibi bir durum meydana gelir düşüncesi ile olduğu kadar aynı zamanda fitneye de yol vermemek için isteği kabul edemeyeceğimi söyledim. Ayrılırken rahmetlinin düşmanı olmadığımızı ve haklarında müspet düşündüğümüzü kendisi de farketmişlerdi. Asıl fikrimiz; fitnenin bertaraf edilerek, kardeş kavgasını önlemek ve vatanın bütünlüğünü korumak için üç sene iktidarda kalıp, bu arada tahsisatını vermek suretiyle rahmetli Adnan Menderes'i İsviçre'ye göndermek ve vaziyet normale avdet edince tekrar vatana dönmesini teminen seçimlere girmesini sağlamaktı. Maalesef, bu temiz düşüncemiz ihanete uğramıştır. 28 Mayıs 1960'ı şiddetle reddediyorum. Zira, zulüm yapıldı ve nahak yere cana kıyıldı. Tarihi vesika olarak Hindistan- Yeni Delhi'den devlet müşaviri sıfatı ile çektiğim telgrafta ve yazdığım mektupda idamlarını suret-i katyede tasvip etmediğimi bildirdim. Ben 27 Mayıs'a kendilerine çok itimat beslediğim değerli bir paşamızın isteği ile dahil oldum. 'Eğer sen aramızda olmazsan, bunlar iki satırı yazıp bir araya getiremezler' dedi. Paşamız da benim gibi iyi duygular sahibi idi. Bunun için kabul ettim."
Said-i Nursi olayını MBK'ya getiren Kızıloğlu idi
Türkeş, 1995'de gazeteci Hulusi Turgut'a Said-i Nursi'nin naaşının naklinin Milli Birlik Komitesi toplantısında gündeme geldiğini belirtiyordu. Konuyu gündeme getiren - İçişleri Bakanı emekli general İhsan Kızıloğlu'ydu. Türkeş şöyle diyordu: "İhsan Paşa elinde bir dosya ile geldi. Bir konuda bilgi vermek istediğini söyledi. Paşanın Komite'ye anlattıklarına göre, 27 Mayıs'tan önce, Urfa'da vefat edip, oraya defnedilen Said Nursi'nin kardeşi, kendilerine bir dilekçe vermiş, ismi Mehmet olabilir, ama soyadı, kardeşinin soyadına benzemiyordu. Dilekçe sahibi, 'Ben Konya'da oturuyorum, oysa ağabeyimin mezarı Urfa'da. Sık sık ziyaret etmek istiyorum, iki şehrin arası uzak olduğu için her zaman ziyaret imkanı bulamıyorum' demiş. Paşa bize bunları anlattıktan sonra, 'Said Nursi'nin kardeşi kabir nakli istiyor' dedi. Dilekçe MBK'da Kızıloğlu tarafından okundu. Komitenin izin vermesi halinde, Cemal Gürsel Paşa'ya da arzedileceğini belirtti. Milli Birlik Komitesi kabrin nakline izin verdi. Olayın bize yansıyan şekli budur. Olayı böyle biliyoruz. Kızıloğlu'nun verdiği bilgi dışında ayrıntı alamadım. Zaten 13 Kasım oldu, biz yurt dışına çıkarıldık."
Said-i Nursi'nin mezarını ikinci Kabe olmasın diye naklettik
Türkeş bu konuyu Arusilerin önde gelen isimlerinden Mehmet Faik Erbil'le de konuştu.
Mehmet Faik Erbil, Said-i Nursi'nin naaşının bilinmeyen bir yere nakledilmesi hususunda MHP Lideri Türkeş'ten bilgi alıyor. Erbil, Said-i Nursi'nin naaşının nereye nakledildiğini belirtmekten kaçınıyor. Erbil, Said-i Nursi Olayı'nı da Türkeş'in ağzından şöyle aktarıyor: "Said-i Nursi bahsine gelince; Urfa'da Makam-ı İbrahim'den naaşını alıp..... nakletmemiz belki de doğru değildi. Kabir nakli gece uçakla üç kişi tarafından yapılmıştır. (...) İkinci bir Kâbe yapılmasından korktuğumuz için böyle davranmak zaruretini duymuş olduk. Burada niyetliyim halistir. Hata yaptığımı düşünmüyorum. Varsa, Allah'tan af dilerim." Yeni Şafak.16-8-2003.
”Azerbaycan'ın Tovuz eski emniyet müdürü yarbay Novruz Hasan Bozalganlı, "Şah-Mat" adlı kitabında Merhum MHP lideri Alparslan Türkeş'in talimatıyla gerilla savaşı vermek için özel bir komando eğitim kamp kurulduğunu açıkladı. “Yeni Şafak.12-7-2003.