Menitn Münir-Milliyet.18-3-2006
 
Masonluk bahçesinde var bir yılan


1960 ihtilalinden sonra kurulan Adalet Partisi'nin ilk genel başkanı olan emekli General Ragıp Gümüşpala aniden ölünce yerine geçmek için amansız bir rekabet başladı.
Bunlardan biri o zamanlar pek adı duyulmamış olan, saçları erken dökülmüş, kiloları elbiselerini zorlayan, köylü bir mühendisti. Süleyman Demirel.
Rakipleri Demirel'i küçük düşürmek için Amerikalıların adamı olduğunu ve mason olduğu iddialarını yaydılar.
Amerikalıların adamı olmak pek o kadar önemli değildi. Türkiye'nin tamamı Amerika'nın adamıydı, o Soğuk Savaş günlerinde.
Ama masonluk ağır bir ithamdı. Masonların halk arasında çok kötü bir namı vardı.

40 yıllık yalan
Demirel masondu. Masonluğunun ortaya çıkmasının ona genel başkanlık seçimleri kaybettirebileceğini biliyordu. Büyük masonlara başvurdu, mason olmadığına dair belge istedi.
Bu talep masonlar arasında fırtınalar yarattı. Demirel'e istediği belgeyi vermezlerse aralarından birinin başbakan olmasını engelleyebilirlerdi. Verirlerse yalan söylemiş olacaklardı.
Verdiler. Bu vermede Demirel'in başbakan olduktan sonra onlara yapacağı iyiliklere ağızlarının sulanmamış olduğunu varsaymamak mümkün değildir.
Bazı masonlar bunu yutamadı. Bunlar azınlıktaydılar. Ayrıldılar ve bir başka cemiyet kurdular.
Demirel rakiplerini yendi, Adalet Partisi'nin başına geçti ve çok geçmeden başbakan oldu.
O gün bugündür, kırk yılı aşkın bir süre bu yalan Türk masonluğunun geçmişinde eski bir savaştan kalan patlamış bir mermi gibi gömülü duruyor.
Bu yazdıklarımı birilerinin yalanlayabileceğini bilerek yazdım. Ama kim ne kadar yalanlarsa yalanlasın, anlattıklarımın doğru olduğunu biliyorum. Ne olup bittiğini yıllarca önce masonluğun en üst makamlarında bu olayı yaşamış, servetinin bir bölümünü teşkilata bağışlamış değerli bir masondan dinlemiştim.

Pes vallahi!
Dolayısıyla eski büyük üstatları (yani patronları) ile genel sekreterleri ve saymanlarının yolsuzluk iddiaları arasında masonlukla ilişkilerinin kesildiğinin açıklanmasına şaşmadım.
Ardından masonluğun en üst mevkilerinden, Brezilya dizilerini andıran paspallıkta karşılıklı ithamların kamuoyunun önüne dökülmesi de beni şaşırtmadı.
Yılanın elinden bir defa elmayı alıp yedikten sonra her şey olabilir.
Ama gene de pes vallahi!
Bir ahlaki kaideler, prensipler ve ritüeller birlikteliği, bir tür, din olmayan din olan masonluğu bile dejenere ettik.
Kutsal hiçbir şey kalmadı mı bu ülkede? Çürümemiş bir tek kurum yok mu? Her tuttuğumuzu ille kirletmek zorunda mıyız?
Masonlar gerçeği açıklamalı, özür dilemeli, "yunmalıdırlar." Bunu hem kendileri için yapmalıdırlar hem de bir erdem örneği borçlu oldukları Türk halkı için.